Xxvııı- Mî'racda Namazın 50 Vakitten Beşe İndirilmesi Rivayeti
Turan Dursun, kitabının 180. sayfasında ve devamında, "TANRI SARAYINDA NAMAZ İNDİRİMLERİ" başlığı allında bu rivayetleri ele almakta ve gerçek olarak kabul euiği bu rivayetlere bakarak islâm ile alay etmektedir. Sonunda da "En iyisini Tann değil de Mûsâ mı biliyordu?" diye bir soru yöneltiyor.
Önce kullandığı sözcükler cince. Olayı anlatan rivayetlerde Tanrı Sarayı diye bir deyim yok. Kat tabiri de yok. Ancak birinci gök, ikinci gök deyimleri var. Bu ifadelerden Turan, gökleri, kendi hayalinde saraya dönüştürmüş ve Allah'ı da yine hayaliyle saraya yerleştirmiş, gönlünün çektiği biçimde de yargısına varmış.
Birkaç cümlesini aktaralım:
"Efendi Tanrı (Rab) görüşmek üzere Muhammed'i makamına, sarayına (ARŞ) çağırmıştır. Bunun için de önce bir hazırlık yaptırtmıştır: Meleğe, onun göğsünü, şurasından ta şurasına değin yardırmış, kalbini çıkarttırmış, zemzem suyuyla yıkattırmış, iman dolu altın bir tasla bu kalbe ÎMAN doldurimuş, sonra kalbi yerine koydurtup göğsü kapatür-mışür.
Burada sorulabilir: Muhammed'in kalbi, daha önce
- Temiz değil miydi?
- İmanlı değil miydi? ,
Bu ve benzeri sorular üzerinde durmak, konuyu dağıtabilir. En iyisi, hadisten, konuyu izlemek:
Efendi Tann (Rab), sonra, Muhammed'in gezisi için bir binit gönderir (cennetten). "BURAK" adı verilen, katırla eşek arası ak bir binit. Geziyi başlatır. Muhammed, önce bu binitle, geceleyin, Mekke'den Kudüs'e; sonra aynı gece, "mi'rac (merdiven)" denen, göğe dayalı bir MERDlVEN'le, Cebrail'in eşliğinde göğe varıp ulaşır.
Birinci kat gök. Kapısı KAPICI-BEKÇÎ MELEK, Cebrail'in kapıyı çalıp bu kapıcı melekle konuşması:
-Kim o?
-.Ben Cebrail.
- Yanındaki kim?
- Göğe çıkmak için ona çağrı oldu mu?
- Evet.
Her gök katında bu konuşmalar olur. Sonra kapıcı -bekçi melek, Muhammed'e "merhaba hoşgeîdın" diyerek kapıyı açar, Cebrail'le Mu-hammed içeri girerler. Peygamberlerin makamları da gök katlarında. Cebrail, Muiıammed'İe bu peygamberleri tanıştırır. Îİkİn, birinci katta, Âdem'le olur tanışma."
Şimdi bu surunu gözden geçirelim ve bu rivayetlerin gerçekliğini irdeleyelim:
Rahman ve Rahim Allah'ın Adiyle. "Eksiklikten uzaktır O ki geceleyin kulunu Mescid-İ llarâm'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksu'ya yürüttü. Tâ ki ona âyetlerimizden bir kısmını gösterelim. Gerçekten O, işitendir, görendir." (îsrâ: 1)
Bu âyette. AHah'm, âyetlerinden bir kısmını kulu Muhammed'e göstermek için geceleyin onu, Mcscid-i Haram dan, çevresi bereketli kılman Mcscid-i AJcsâ'ya götürdüğü bildirilmekledir. Mescid, secde, ibadet edilecek yerdir. Mescid-i Harcım, Ka'bcdır. Kabe'nin kendisine Mescid-i Haram dendiği gibi, Harem denen çevresine de Mescid-i Haram denir. Âyetten, Hz. Muhammed'in, Ka'be'nin yanında bulunduğu sırada olayın vukubulduğu anlaşılır.
Bir hadise göre Peygamber Ka'be'de Hacer-i Esved 'in yanında, uyku ile uyanıklık arasında bir dummda iken, bir başka rivayete göre de amcası Ebutalib'İn kızı Ümmü Mani'nin evinde iken olay meydana gelmiştir. Bu durumda âyette, Mescid-i Haram ile kasdediien, Mescid-i Harâm'ıa çevresidir. Uzak Mescid anlamına gelen Mescid-i Aksa ise Kudüs'te bulunan Süleyman ma'bedidir. Kur'ân indiği zamanlarda bu ma'bed harabe idi... Sonradan müsîümanîar tarafından burada yapılan mescide de Mescid-i Aksa denmiştir:
O mescid ki çevresini bereketli kıldık" cümlesi, Kudüs'ün çok verimli topraklarla çevrili olduğunu gösterir, Bu toprakların çok bereketli olduğu, A'râf Sûresinin 135 ncİ, Enbiyâ Suresinin 71 nci âyetlerinde belirtilir.
îsrâ', gece yürütmek demektir. Peygamber (s.a.v.)in, geceleyin Mekke'den Mcscüd-i Aksâ'ya götürülmesine îsrâ, göklere çıkarılmasına da Mİ'râc denir. Âyette Peygambcr'in, Mcscid-Î Aksâ'dan göklere çıkarıldığına dair bir İşaret yoktur Ancak bu husus, hadislerde geçer:
Enes ibn Mâlik'in rivayetine göre Peygamber (s.a.v.), henüz kendisine vahiy gelmezden önce, Mcscid-i Haram'da uyurken üç kişi gelmiş, birincisi:
- O, hangileridir? İkincisi: Ortancalarıdır, üçüncüsü: Ea hayırlılarıdır. En hayırlılarınızı alım/., demiş.
Allah'ın Elçisi, o gece kimseyi görmemiştir. .Sonra bunlar, başka bir gece, gözü uyuyup kalbi uyumayan Peygambcr'c: »peygamberlerin gözleri uyur, kalbicri uyumaz- gelmişler, hiçbir şey söylemeden onu kaldırmışlar, Zemzem kuyusunun yanma koymuşlar. Cebrâîl, onun boğazından göbeğine kadar karnını yarmış, göğsünde ve karnında olanları boşaltmış, Zemzem suyu ile yıkamış, ailun bir teşt getirmiş, leştin içinde iman ve hikmet dolu altun bir kab varmış. O hikmet ve imanla Peygambcr'in göğsünü ve boyun damarlarını doldurup kapatmış. Sonra onu en yakın göğe çıkarmış, gök kapılarından birini çalmış. Gök halkı:
- Kim o? diye bağırmışlar.
- Cebrail, demiş.
- Yanında kim var? demişler.
- Yanımda Muhammed var, demiş.
- Ona (gelmesi için haber gönderildi mi?) demişler.
- Evet, demiş.
- Hoş geldi, safa geldi, demişler.
Gök halkı onu görünce sevinmiş -Gök halkı, yer yüzünde Allah'ın ne yapmak istediğini, Allah kendilerine bildirmedikçe bilmezler- (Hz. Muhammed), en yakın gökte Hz. Âdem'i görmüş. Cebrail ona:
- Bu, senin atan Âdem'dir, demiş. Âdem (Hz. Muhammed'e):
- Sen ne güzel evlâtsın! demiş.
Henüz en yakın gökte iken iki ırmak görmüş:
- Ey Cebrail, bu iki ırmak nedir? diye sormuş. Cebrâîl:
- Bunların kaynağı Nil ile Fırattır, demiş.
Sonra onu gökte dolaştırmış. Üzerinde inci ve zebercedden bir köşk bulunan bir ırmak görmüşler. (Hz. Muhammed), elini ırmağa dokundurunca halis misk olduğunu anlamış.
- Ey Cebrail, bu nedir? demiş. (Cebrâîİ):
- Bu, Rabbinin, senin için ayırdığı Kevser'dir, demiş.
Sonra onu ikinci göğe çıkarmış. Buradaki melekler de birincideki meleklerin söyledikleri gibi:
- Kim o? demişler.
- Cebrâîl, demiş.
- Yanında kim var? demişler.
- Muhammed var, demiş.
- Muhammed'e haber gönderildi mi? demişler.
- Evet, demiş.
- Hoş geldi, safa geldi, demişler.
Sonra Cebrail, onu üçüncü göğe çıkarmış. Oradakiler de birinci ve ikinci göklerdeki meleklerin söylediklerini söylemişler. Sonra onu dördüncü göğe çıkarmış, oradakiler de öyle söylemişler. Sonra beşinci göğe çıkarmış, onlar da öyle demişler. Altıncı göğe çıkarmış, onlar da Öyle demişler. Yedinci göğe çıkarmış, onlar da öyle demişler. (Râvî Şerîk şöyle diyor): Enes, her gökte bulunan peygamberlerin adlarını söyledi. Fakat sadece ikinci gökte Idrîs'in, dördüncü gökte Harun'un adını belledim. Beşinci gökte de bir peygamber vardı ama adını hatırda tutamadım. Altıncı gökte ibrahim, yedincide Mûsâ vardı. Allah ile konuşmasının bercketiyle Mûsâ, yedinci göğe yükseltilmişti. Mûsâ:
- Rabbim, senin, benim üstüme bir başkasını çıkaracağını sanmıyorum, dedi.
Sonra Cebrâîİ onu, yalnız Allah'ın bileceği makamlara yükseltti; Sidrctu'l-muntchâ'ya geldi, yüce Rabbe yaklaştı, (Rab) sarktı, arada iki yay kadar, ya da daha az bir mesafe kaldı. Allah ona, orada vahyettik-İcri arasında: "Senin ümmetine her gün ve gecede elü vakit namaz" vahyclli. Sonra onu indirdi. Musa'nın yanına geldiler. Mûsâ, onu yanında tuttu:
- Ey Muhammed, Rabbİn senden ne sözü aldı? dedi.
- Bir gün ve gecede elli vakit namaz sözü aldı, dedi.
- Ümmetin bunu yapamaz, dön, Rabbin senden hafifletsin, dedi. Peygamber (s.a.v.) Cebrail'e döndü, onunla danışır oldu. Cebrâîl de:
- Doğru, istersen dön, dedi.
- Tekrar onu yüce Rabbe çıkardı. Peygamber yerinde durarak:
- Ya Rabbi, bizden hafiflet, çünkü ümmetim bunu yapamaz, dedi. On vakit namaz kaldırıldı. Tekrar Musa'nın yanına döndü. Mûsâ, yine ona bunun çok olduğunu söyledi. Her seferinde onu geri döndüre döndüre nihayet namazlar beşe indirildi. Sonra Mûsâ:
- Ya Muhammed, vallahi ben kavmim îsrâil oğullarına bundan daha azmi getirmiştim, gevşeklik gösterdiler, lerk etliler. Senin ümmetin, bedence, kaibce, göz.ve kulakça benim kavmimden daha zayıftır; dön, Rabbin senden hafifletsin, dedi.
Mûsâ'mn her İtirazında Peygamber Ccbrâîl'edöner, ona danışır, o da Musa'nın düşüncesini uygun bulurdu. Cebrail, Peygamber'i beşinci kez çıkardı. Peygamber:
- Ya Rabbİ, ümmetim zayıftır, bedenleri, kalbleri, kulakları, gözleri zayıftır. Bizden hafiflet, de
- Ya Muhammed, hay hay, ancak katımda söz değiştirilmez, namaz asıl Kitapta sana fan: kıldığım gibidir, her iyiliğe on kat sevap ve-dlir. O si/c beş vakit farz ise de Kitapta cüidir, dedi.
Peygamber tekrar Musa'ya döndü. Mûsâ (selâm ona):
- Np yaptın? dedi. Peygamber:
- Bizden hafifletti ama her iyiiiğe on kat sevap verdi, dedi. Mûsâ:
- Vallahi ben, Isrâîî oğuüanna bundan daha azını getirmiştim, terk eltiler. Rabbinc dön, senden hafifletsin, dedi. Peygamber (s.a.v.):
- Ey Mûsâ. vallahi ben artik yüce Rabbimc itiraz etmekten utandım, dedi.
- öyle İse Allah'ın adiyle in, dedi.
Peygamber uyandı ki kendisi Mescid-i Harâm'dadır.170
M i'racın detayı hakkında bundan az veya çok farklı rivayetler vardır. Hepsini burada anmağa gerek görmüyoruz. Hepsinin omurgasını, Buhârî'nin rivayetinde anlatılanlar oluşturmaktadır.
Ancak bu rivayette gerek metin, gerek anlam bakımından sakatlıklar vardır. Meselâ vahyettikleri arasında senin ümmetine elli vakit namaz vahyetti" cümlesi, üçüncü şahıslan, ikinci şahıs tekile geçmektedir. Sözü anlalan Enes'ürJtÂHah, vahyedilenler arasında, ümmetine elli vakit namazı vahyetti" denmesi gerekirken: "Allah, vahyedilenler arasında senin ümmetine elli vakit namaz vahyetti" denmektedir. Keza Musa'nın:" sözünde de aynı anlamda olan ecsâd ve ebdân tekrar edilmiştir.
Biraz yukanda: "Rabbim, Senin, benim üstüme kimseyi çıkaracağını sanmıyordum" demesi, Musa'yı, diğer peygamberlerin üstüne, Hz. Muhammcd'i de onun üstüne çıkaran bir anlam taşır. Maamafîh, hadîsin ravisi Şerik ibn Abdullah'ın bu hadisi karıştırdığı, İyi ezberleyip tesbit edemediği bclirtilmeklcir. 171 Buhârî'nin rivayetinde olay, Pcygamber'in, henüz peygamberliğinden önce gördüğü bir rü'yâ'dan ibarettir ve âyette anlatılan Isrâ olayıyla ilgisi yoktur.
Ahmed ibn Hanbel'in, Sabit el-Bcnânî yoluyla Enes'ten rivayet etliği benzeri ve daha detaylı hadiste ise rü'yâ'dan ve olayın vukuu tarihinden söz edilmemektedir. Bczzâr'm Müsned'indcki rivayette de olay bir ru'yâ olarak anlatılır. Hadis gariptir. Bu rivayetten de olayın, Isrâ ile ilgisi olmadığı anlaşılır. 172 îbn Ebî Hâlim'in, Ebu Malik yoluyla Enes'ten rivayet etliği hadisle ise Mi'râc olayı, İsrâ olayına bağlanmaktadır. İbn Kesîr, bu siyakla çok tuhaf ve garib şeyler olduğunu söylü-yor.173
Bütün rivayetlerin özünü, Buhârî'nin Enes'ten naklettiği rivayet teşkil etmektedir. Olay bir ru'yâ şeklinde anlatılsa da gerçeklere ters dü§en şeylerle doludur. Allah namazı, farz ettikten sonra Hz. Muham-med'in, Musa'nın sözüyle Cebrail'e danışması, beş kere Allah'a dönüp: "Yâ Rabbi bunu bizden hafiflet, hafiflet" demesi, akıl ve mantığın kabul edeceği bir şey değildir. Allah, verdiği emri henüz tebliğ etmeden değiştirir mi? Değiştirccekse niçin emretsin? Verdiği emri, şartların değişmesiyle değiştirmesi yani nesh ve tebdil etmesi, sosyolojik kurallara uygundur. Fakat emrini, daha tebliğ edilmeden, aradan zaman geçmeden geri alması makul değildir. Kâdî'ye göre bu, henüz ortaya konmayan bir hükmü neshetmektir ki bidâ' demektir. Bidâ, iyi olmadığı sonradan anlaşılan şeyi ortadan kaldırmaktır. Yani Allah, önce insanların buna dayanamayacağım bilmeyip sonra bunu anlamış ve değiştirmiş, hafifletmiş demektir ki muhaldir. Kabulü caiz olmayan görüşleri taşıyan bu rivayetin reddedilmesi gerekir.174
Kaldı ki mi'râc, ruhanî bir yükseliştir, insan o anda beşerî iradesini kaybeder, normal düşünce sınırlarını aşar. Bütün hareketleri Allah'ın iradesi içinde olur. Oysa bu istişareler, gelip gitmeler normal insan düşüncesi düzeyinde olan şeylerdir.
Burada Peygamber'in, Allah ile tıpkı bir insanla konuşur gibi normal duyu ve düşünce sınırlan içinde konuştuğu anlatılıyor ki bir insanın, Allah ile normal duyu ve düşünce düzeyinde konuşması muhaldir. Allah'ın tecellisine ma/har olan dağ, pamuk gibi atılırken O'nun huzuruna çıkan insanda, beşeri düşünceden eser kalır mı? Onda: "Ya Rabbi, bunu bizden hafiflet" deme gücü kalır mı? Allah'ı gören, kendinden geçer. Mutasavvıfların diliyle beşer Allah'ı göremez. Ancak Allah, insanın beşerî düşüncelerini alır, ona kendi varlığını unutturur. O zaman insan Allah'ı görse de kendi insanî varlığıyla değil, Hakkın varlığıyla görür ki gören yine Allah'tır. Nitekim Peygamber'in, Allah'ı görmediği, "Nurdur, O'nu nasıl göreyim?" dediği anlatı!ır.175
Bu rivayette Allah'ın sarktığı, yaklaştığı zikredilir. Hz. Âişe'nin ve Abdullah ibn Mes'ûd'un kanaatine göre yaklaşan, sarkan Cebrail'dir. Necm Sûresinde Peygamber'in, sarkarak kendisine yaklaşan Cebrail'i gördüğü anlalılır.176 Yüksek ufukla oturmuş olan Ccbrâîl, kendisine yaklaşmış, sarkmış, iki yay arası kadar ya da daha az bir mesafe kalmış, o şekilde Peygambcr'e vahyyetmiştir ve Peygamber onu, bir kez daha Sidretu'l-Muntehâ yanında görmüştür.177
Bu rivayette, Necm Sûresinde geçen yukarıdaki âyetler delil getirilerek Peygamber'in Allah'ı gördüğü anlatılır. Halbuki Necm Sûresinde tasvir edilen olay, Peygamber'in Cebrail'i görmesidir. Yani Peygamber'in Cebrail'i görmesi olayı ile Isrâ ve Mi'râc olayları birbirine karışimlmışlır. Hattâ kanaatimize göre bu rivayetlerde, Peygamber'in çeşitli zamanlarda gördüğü ru'yâlar birbirine karıştırılıp tek olaymış gibi anlatılmıştır.
Kaldı ki henüz Peygamberlikten önce gördüğü bir rü'yâ ile -ki Buhârî rivayeti öyledir- beş vakit namaz nasıl arz oluyor? Henüz Hz. Muhammcd'e peygamberlik görevi verilmeden, ümmetine namaz mı farz kılınmış? Rüya ile dinî hükümler sabit olmaz.
Mi'râc rivayetlerinde Peygamber, Mûsâ ile görüştükten sonra Allah'a varınca, bir rivayette farz kılınmış olan elli namazın şatrını (yarısını), diğer rivayette onar vaktini kaldırdığı, başka rivayette ise beşer vaktini kaldırdığı _anlatilir.178 Bunlar birbirine aykırı şeylerdir. Bu rivayetleri ortaya atanların asıl amacı, Kur'ân'da açıkça zikredilmeyen beş vakit namazı, Mi'râc olayına bağlamaktır. Ama düşünen insan, bu ri vay ederdeki çelişkiyi fark etmekte gecikmez. Olayın Encs'c anlatu-rılması da ilginçtir. Çünkü ancak Peygamber'i Medine'de görmüş olan Encs, henüz on yaşında idi. Mekke'de olmuş Mi'râc olayına tanık olmamıştır. Kur'ân'da bize bildirilen, Isrâ, yani Peygamber'in Mekke'den Kudüs'e götürülmesidir. Buna, inanmak farzdır. Bunu dışında, çelişkili kişi haberleri üzerine itikad kurulamaz. 179
Dostları ilə paylaş: |