I d I n I a V a 3IV1ho nin


SÜNBÜLÎLİK 112 113 SÜNNET ÂDETLERİ



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə28/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   140

SÜNBÜLÎLİK

112


113

SÜNNET ÂDETLERİ

...

\

İ



;/Jte5"_

şî, Kadiri, Rıfaî, Sa'dî ve Celvetî tarikatlarına ait bazı tekkeler Sünbülî yönetimine geçmişlerdir. Bu tekkeleri iki ayrı grupta toplamak mümkündür. Birinci grubu meydana getiren tekkeler, Halvetîliğin değişik kollarına mensup olup Sünbülî organizasyonuna farklı tarihlerde girerek tarikatın şehir hayatındaki etkisini artırmışlardır. 16. yy'ın başlarında Sünbülî denetimine Halvetîliğin Cemali kolundan geçen Sünbül Efendi Tekkesi, aynı zamanda tarikatın kurulduğu ilk merkez olma özelliğini taşımış, 18. yy'da Koruk Tekkesi ile Maçka Tekkesi ve 19. yy'da Dırağman Tekkesi, bu sosyokültürel ilişkinin tarihsel süreç içindeki odak noktalarını meydana getirmiştir. Sünbülîlik, 17. yy'ın ikinci yarısından sonra Halvetîliğin Şabanî koluyla yakınlaşmış ve bu tarikata ait Yahyazade Tekkesi, Beşikçizade Tekkesi ve Atpazarı Tekkesi'nin yönetimini üstlenmiştir. Halvetîliğin diğer kollarına ait olup sonradan Sünbülî organizasyonuna bağlanan merkezler ise Gülşenîlikten Mirahur Tekkesi, Cerrahîlikten Sirkeci Tekkesi, Uşşakîlik-ten Cemaleddin Uşşakî Tekkesi, Cihangirî-likten Cihangiri Hasan Efendi Tekkesi ve Sivasîlikten Yavsî Baba Tekkesi ile Abdü-lahad Nuri Efendi Tekkesi'dir. Halvetîlik dışında ikinci grubu oluşturan tarikatlara ait merkezlerden Bezirgan Tekkesi Celve-tîlikten, Bayram Paşa Tekkesi Bayramîlik-ten, Karabaş Tekkesi Kadirîlikten, Tarsusî Tekkesi Rıfaîlikten, Kara Mehmed Paşa Tekkesi ile Saçlı Hüseyin Efendi Tekkesi Sa'dîlikten ve Muhsine Hatun Tekkesi ile Zıbın-ı Şerîf Tekkesi Nakşîlikten Sünbülî-liğe değişik meşihat süreleriyle bağlanan tarikat merkezlerindendir.



Bibi. BOA, Cevdet Evkaf, no. 12443 (25 Cema-ziyelâhır 1114); BOA, Cevdet Evkaf, no. 28242 (29 Zilhicce 1181); BOA, Cevdet Evkaf, no. 8402 (29 Şaban 1193); BOA, Cevdet Evkaf, no. 3868 (22 Şaban 1204); BOA, Cevdet Evkaf, no. 51 (9 Cemaziyelâhır 1237); BOA, Cevdet Evkaf, no. 20047 (12 Safer 1259); BOA, Cevdet Evkaf, no. 29267 (27 Cemaziyelâhır 1260); BOA, irade Evkaf, no. 1645/2 (3 Recep 1310); BOA, İrade Evkaf, no. 2108/1 (10 Ramazan 1310); BOA, İrade Evkaf, no. 396/2 (l Rebi-yülevvel 1313); BOA, İrade Evkaf, no. 632/6 (12 Rebiyülâhır 1313); BOA, İrade Evkaf, no. 1571/10 (13 B 1324); CSR, Dosya A/29, 63, 64, 69, 112, 118, 130, 140, 146; Yusuf Sinan, Tez-

Sünbül Efendi

Tekkesi'nde

(Koca


Mustafa Paşa

Külliyesi'nde)

Emine Hanım

Sebili'nden

sümbül

kabartmaları.



M. Baha Tanman

kire-i Halvetiye, Süleymaniye Ktp, Esad Efendi, no. 1372; Mehmed Nazmi, Hediyetü'l-İh-vân, Süleymaniye Ktp, Hacı Mahmud Efendi, no. 4587; Evliya, Seyahatname, I, 372; Ayvan-sarayî, Hadîka, I, 160-161, 256-257; Ayvansa-rayî, Mecmua-i Tevarih, 282-285; Mecdî, Ha-daiku'ş-Şakaik, 372; Ataî, Hadaiku'l-Hakaik, 205-206; Vicdanî, Tomar-Halvetiye; Osmanlı Müellifleri, I, 160-161; Sicill-i Osmanî, III, 113; Hocazade, Ziyaret, 15-17; Mahmud Cemaleddin Hulvî, Lemezât, ist., 1993, s. 445-452, 46l-470; R. Serin, İslam Tasavvufunda Halvetîlik ve Halvetîler, İst., 1984, s. 102-109; T. Yazıcı, "Fe-tih'ten Sonra istanbul'da İlk Halvetî Şeyhleri: Çelebi Muhammed Cemaleddin, Sünbül Sinan ve Merkez Efendi", istanbul Enstitüsü Dergisi, II (1956), s. 87-113; M. Asım Çalıkoğlu, Sünbül Efendi ve Merkez Efendi, İst., 1961; E. Esin, "Merkez Efendi ile Şah Sultan Hakkında Bir Haşiye", TM, XIX (1977-1979), s. 65-92.

EKREM IŞIN

Zikir Usulü ve Musiki

Sünbülîlik, bütün Halvetî kollarında olduğu gibi, ayin ve zikir usulü olarak devra-ni zikir yapan bir tarikattır. Ayinin başlangıcından sonuna kadar klasik Halvetî devranı yapılır. Ancak bu tarikata mahsus "Sünbülî salâtı" denen özel besteli bir salat vardır. Sünbülî geleneğine göre, Yusuf Sinan Efendi'ye(~»), şeyhi Cemaleddin Hal-vetî'nin hac yolunda iken ahirete göçmüş (1494) ve manevi emanetin kendisine bırakılmış olduğu keşif yolu ile bildirildiğinde, Yusuf Sinan Efendi bu manevi görevin yüceliği karşısında ürküntüye kapılmış ve bir bostan dolabına saklanmak ve sığınmak durumunda kalmıştı. Hz Muham-med'in ruhaniyetmden, bu görevde kendisine yardımcı olmasını dilemek için sala-vat-ı şerif okumaya başladı. Ağır ağır dönmekte olan bostan dolabının gıcırtısına ve ritmine uyarak okumaya devam ettiği sala-vat ile ürkeklik halini adattı. Daha sonra bu halin bir yadigârı olarak "Sünbülî salâtı" denen ve bir bostan dolabının dönüşünü musiki ile anlatan bir özel salavat oluşmuştur. Hattâ Yusuf Sinan Efendi'nin bostan dolabından çıkmasına manevi yardımda bulunan görevli melekler, kendisini başından tutup çektikleri için, Sünbülî tacı, diğer Halvetî taçlarının aksine, tepeliği çok sivri olarak yapılır.

Sünbülî ayininde bundan başka bir özellik daha vardır. Kocamustapaşa'daki

Sünbül Efendi Tekkesi'nde(-») 1495'ten 1925'e kadar tam 430 yıl, her hafta, devrana başlanırken aynı ilahi okunmuştur: "Safha-i sadrında dâim âşıkın efkârı Hû". Güftesi Cemaleddin Halvetî'ye ait olan bu ilahi hep hüseyni makamında okunurdu. Bugün bilinen hüseyni ilahi Cihangir Dede isimli bir bestekâra aittir. Bu ilahi okunurken her beytin sonunda perde yükseltilir ve devranın temposu hızlandırılır. Şeyh efendinin "Allah Yâ Hû" diyerek başlattığı devran, Hû ismi ile devam etmekte iken, Cemaleddin Halvetî'nin ismi geldiğinde tempo yavaşlatılır ve "Hay" isminin zikrine geçilir. Bundan sonrası bütün Halvetî ayinleri gibidir.

Bahçesinde Hz Hüseyin'in iki kızının türbesi bulunan Sünbül Efendi Tekkesi'nde, Kerbela faciasının yıldönümü olan 10 Muharrem gününde, dergâhın kurulduğu günden beri devam eden bir usul ve âdet de şudur: 10 Muharrem günü öğle namazından sonra, İstanbul'un birçok tekkelerinden gelen misafir şeyh ve dervişlerle birlikte on iki rekât "husamâ" namazı (bir nafile namaz türü) kılınır ve sonra mevlit, mersiye ve "ehl-i beyt" (Hz Muham-med'in ailesi) sevgisini dile getiren kasideler okunurdu. Akşam yemeğinde mutlaka aşure yenir ve yatsıdan sonra en kıdemli şeyhin idaresinde 70.000 kelime-i tevhid çekilir ve sonra devran yapılırdı. 10 Mu-harrem'de İstanbul'un bütün tekkelerinde özel ayinler yapılır idi ise de Sünbül Efendi Tekkesi'ndeki ayin, pek çok misafir şeyhin katıldığı çok özel bir ayin idi. Bu âdet, günümüzde de mersiye ve mevlit okumak şeklinde devam etmektedir.

İstanbul'un en kıdemli pir evi olduğu için yalnız Sünbülîlerin değil şehirdeki bütün tekkelerin merkezi (âsitane) kabul edilen Sünbül Efendi Tekkesi'nden ve buraya bağlı diğer Sünbülî tekkelerinden (zaviye) birçok ünlü musikişinas yetişmiştir.

Sünbül Efendi Tekkesi'nin dördüncü şeyhi Yakub Germiyanî'nin oğlu, beşinci şeyh Yusuf Sinan Efendi'nin oğlu Kadı Ab-

Muhsinzade Abdullah'ın sülüs hattıyla "Ya Hazret-i Şeyh Sultan Yusuf Sünbül Sinan Kaddesallahu Sırrahu" yazısı ve Sünbülîliği simgeleyen sümbüller.

Cengiz Kahraman arşivi

dülkerim Efendi (ö. 1634) devrinin ünlü musikişinaslarından idi. Yusuf Sinan Efendi, 1577'de "Şeyhü'1-Harem-i Nebevî" olarak Medine'de görevlendirildiğinden, Ab-dülkerim Efendi "Şeyhü'l-Haremzade" olarak ün kazanmıştır. Eski kaynaklarda bestekâr olduğu kayıtlı olan, Abdülkerim Efen-di'nin hiçbir eseri günümüze ulaşamamıştır.



Âsitanenin altıncı şeyhi Yemenli Nec-meddin Hasan Efendi'nin oğlu, onuncu şeyh Mehmed Alâeddin Efendi'nin (1607-1680) halifesi Şeyh Kenzî Hasan Efendi, bestekâr ve musiki nazariyatçısı idi. Alâiye-li (Alanya) veya Ayaşlı olan Hasan Efendi, İstanbul'da öğrenim gördüğü sırada Alâeddin Efendi'ye derviş olmuş, daha sonra Manisa Sünbülî Tekkesi'ne şeyh tayin edilmiştir. 1714 veya 1715'te Manisa'da vefat eden Şeyh Kenzî Hasan Efendi'nin besteleri bugüne gelememiş ise de nazariyat hakkında yazdığı Edvar Risalesi Türkiyat Enstitüsü'nde Hüseyin Sadettin Arel Kütüphanesi'ndedir.

Sünbül Efendi Tekkesi'nin on birinci şeyhi "Koca" Mehmed Nureddin Efendi'nin halifesi, Şeyh Buhûrîzade Abdülkerim Kemterî Efendi (ö. 1778) âsitanenin zâkir-başısı ve Eyüp'teki Şah Sultan Tekkesi'nin şeyhi idi (bak. Şah Sultan Camii ve Tekkesi). 8 tane ilahisi bilinmektedir.

Sünbül Efendi Tekkesi'nin on dördüncü şeyhi Mehmed Haşini Efendi'nin halifesi Şikârîzade Ahmed Efendi de (ö. 1831) tekkenin zâkirbaşısı ve Yedikule'deki Hacı Evhad Tekkesi'nin şeyhi idi (bak. Hacı Evhad Külliyesi). Türk tasavvuf musikisinin en kudretli bestekârlarından olduğu rast ilahisi (Estağfirullah el-azîm mürâînin işlerine), bayati durağı (Nice bir uyursun uyanmaz mısın) ve hicaz mersiyesi (Yâ Re-sulallah gör bize n'etti âsi ümmetin) ile bellidir. Kendisinin 1791'de hacca gittikten sonra yazdığı Medine hakkında bir eseri de vardır. Pek çok dini eseri ezberlemiş olan Şeyh Ahmed Efendi 26 sene şeyhlik yaptığı tekkesine değil, 40 seneden fazla zâkirbaşısı olduğu pirinin ocağına defnedilmiştir.

ismail Dede Efendi'nin(->) en önemli öğrencisi Mutafzade Hacı Ahmed Efendi de, Sünbül Efendi Tekkesi zâkirlerinden idi. istanbul'da medrese öğrenimi gördü ve çeşitli görevlerden sonra 1868'de Mısır kadısı oldu. 1846'da İsmail Dede Efendi'nin yanında hacca gitti. Dede'nin bütün eserleri ve ayrıca kâr, beste, semai, durak, ilahi, besteli mevlit, miraciye türünde binlerce eser ezberinde idi. Mutafzade bu eserleri pek çok öğrencisine geçmiş ve Dede Efendi ekolünü bir sonraki kuşağa aktarmıştır. Kendisinin musikideki önemi, çok eser bilmesi ve çok öğrenci yetiştirme-sindedir. Hüseyin Fahreddin Dede(->) ünlü mevlit okuyucusu "Said Paşa İmamı" diye tanınan Şeyh Hafız Hasan Rıza Efendi onun öğrencilerindendir (bak. Rıfaîlik). Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa'mn özel imamı olan Mutafzade 13 Aralık 1883'te vefat etti. Bazı ilahiler bestelemiş ise de, sadece güfteleri bilinmektedir, besteleri unutulmuştur.

Hacıkadınlı Nuri Efendi (ö. 1847), Hüseyin Hüsnü Efendi (ö. 1894), Cihangir

TekkesiC-») şeyhi Resmî Efendi (ö. 1901), Sünbül Efendi Tekkesi şeyhi Mehmed Rı-zaeddin Efendi'nin torunu Şeyh Mehmed Sinan Efendi (ö. 1924) Sünbül Efendi Tek-kesi'nde zâkirbaşılık görevinde bulunmuş değerli musikişinaslardan idiler. Sünbül Efendi türbedarı Şeyh Hamdullah Efendi de (ö. 1864) değerli zâkirlerden idi. Abdal Yakub Tekkesi(->) şeyhi Sadeddin Efendi'nin babasıdır. Sünbül Efendi Tekkesi bahçesinde gömülüdür.

Fmdıklı'daki Keşfî Cafer Efendi Tekke-si(->) şeyhi Yunus Hilmî Efendi'nin halifesi ve Sünbül Efendi türbedan Osman Dede'nin kardeşi Şeyh Kısık Mustafa Efendi (ö. 1876), devrinin ünlü zâkirlerinden idi. Kabri, Silivrikapı dışında Hacı Bayram Çeşmesi karşısındadır. Diğer kardeşi Aktar Hacı Ahmed Efendi (ö. 1874) de tanınmış bir zâkir idi. Kabri aynı yerdedir.

Şeyh Siyahî Salih Efendi, iyi devran idare etmesi ile tanınmış bir zâkir idi, 1899' da vefat etti ve türbedarı olduğu Merkez Efendi Türbesi'ne defnedildi. Bir başka Merkez Efendi türbedarı, Hicaz'da vefat eden Hakkı Dede de (ö. 1903) ünlü bir zâkir idi.

Sünbül Efendi Tekkesi zâkirlerinden Hakkak Hafız Abdî Efendi (ö. 1902), zâkir-başı olmamasına rağmen, çok iyi devran idaresinden dolayı fiilen zâkirbaşılık yapardı. Tekkedeki hücresinde sedef ve gümüş kakmacılığı ile uğraşır, bir yandan da öğrenci yetiştirirdi. Üç tane ilahisi olduğu bilinmekte, kabri adı geçen tekkenin naziresinde yer almaktadır. Âsitanenin "meydancılık" görevinde bulunan Gül Ali Dede de (ö. 1914) iyi bir zâkir idi. Kabri, Siliv-rikapı'dadır.

Sünbül Efendi Tekkesi'nin yirminci şeyhi Mehmed Kudbeddin Efendi (ö. 1913), dini musikideki geniş bilgisi ile tanınmış değerli bir musikişinas idi. 1862'de tekkede doğdu. Musikiyi Mutafzade Ahmed Efendi'den öğrendi.

Son devrin tanınmış Sünbülî zâkirlerinden biri de Hafız Sadeddin Efendi'dir (ö. 1927). Koca Mustafa Paşa Camii hatîbi olan Sadeddin Efendi, mevlid ve durak okumakta çok ünlü idi. Kabri, Silivrikapı'dadır. Yine Koca Mustafa Paşa Camii hatibi Şeyh Nida Efendi de (ö. 1927) durak okumakla ünlü, tanınmış bir zâkir idi. Yeniköylü Hasan Efendi'nin öğrencilerinden olan Nida Efendi'nin kabri Beykoz'dadır.

"Balat Şeyhi" diye bilinen Ferruh Kethüda Tekkesi şeyhi Kemal Efendi (ö. 1914), son devrin özellikle dini musiki alanında çok tanınmış değerli bir musikişinası idi. Sünbül Efendi Tekkesi'nin pîş-kademi (şeyhten sonraki görevli) Şakir Efendi'nin oğlu ve Şeyh Mehmed Rızaed-din Efendi'nin halifesiydi. Çok güzel bir sese sahip olan Kemal Efendi, özellikle mevlit okumakta ün kazanmıştı. Osman Dede'nin "Miraciye"sinin kaybolan neva bahrini yeniden bestelemiş ise de başarılı olamamıştır. Gülşenî savtları onun vefatı ile tamamen kaybolmuştur. Ahmed Muhtar Paşa'nın(->) Askeri Müze bünyesinde yemden kurduğu mehter takımında da görev almış ve mehter musikisi ile de ilgilen-

miştir. Melamî-meşrep olan Şeyh Kemal Efendi tekkesinin haziresinde gömülüdür. Koruk Tekkesi(->) şeyhi, Merkezzade Zekâî Efendi'nin (ö. 1924) oğlu Şeyh Nu-rullah Efendi (Kılıç) (ö. 1977), Hüseyin Fahreddin Dede'nin öğrencilerinden ve son devrin önemli neyzenlerindendir. 1879'da İstanbul'da ceddi Merkez Efendi'nin tekkesinde doğdu. Kocamustafapa-şa'daki askeri ortaokuldan sonra, medrese öğrenimi gördü. Bahariye ve Yenikapı mevlevîhanelerinde ve kendi tekkesinde ney üflerdi. Kabri Merkez Efendi Mezarlı-ğı'ndadır.

ÖMER TUĞRUL İNANÇER

SÜNNET ÂDETLERİ

İstanbul'da sünnet genellikle 5-11 yaşları arasında yapılırdı. Sünnet yaşının belirlenmesinde uğurlu olduğu düşünülerek eskiden tek rakamlı yaşlar tercih edilirdi. Sünnet düğünü genellikle mütevazı bir törenle evlerde yapılır, mali durumu iyi olanlar ise gösterişli düğünler tertip ederlerdi. 1908'e kadar düğünler evlerde, bu tarihten sonra da giderek salonlarda yapılmaya başlandı.

İstanbul'da sünnet genel olarak sonbahar mevsiminde gerçekleştirilirdi. Sünnet için zaman belirlendikten sonra gerekli kıyafet ve malzemeler, Kapalıçarşı veya Mahmutpaşa'dan alınırdı. Kıyafeti tamamlayan ve kullanılması âdet olan iki önemli unsur, başa giyilen "sünnet takkesi" ile çapraz olarak elbisenin üzerine gelen "Maşallah" yazılı ince kumaştan şeritti. 1880'li yıllara kadar "sünnet teli" denilen ve başlığa takılarak bele kadar inen telleri kullanmak da âdetti. Sünnet yatağının hazırla-

Yüzyıl başından bir kartpostalda sünnet olacak çocuğu eğlendiren hokkabaz.

Burçak Evren koleksiyonu

SÜREYYA OPERETİ

114

115 SÜRMELİ ALİ PAŞA ÇEŞMESİ

Süreyya Opereti elemanları Hale Sineması sahnesinde toplu halde. En önde Cüce Simon, arkasında ortada Muhlis Sabahattin, onun sağında Fikriye (Şakrakses), solunda Suzan Lütfullah, Suzan Hanım'ın iki solunda Şayeste, orta sırada soldan birinci Mümtaz, ikinci Şevkiye (May), dördüncü Lütfullah Sururi, en üst sırada, ortada İbrahim (Delideniz), en sağda ise Reha. Gökhan Akçura koleksiyonu

nıp süslenmesi için gerekli olan fener, balon gibi malzemeler de çarşı alışverişinin önemli bölümünü oluştururdu.

Sünnet olacak çocuk, bir hafta evvel akrabalara, komşulara götürülerek el öptürülür ve bu ziyaretler esnasında da düğün daveti yapılırdı. Ziyaret edilen kişiler de çocuklara şeker ve tatlı ikram ederek "Kırk bir kere maşallah! İnşallah düğününü de görürüz!" diyerek memnuniyetlerini dile getirirlerdi.

istanbul'da sünnet düğünüyle ilgili en önemli törenlerden biri de Eyüb Sultan Türbesi ziyaretidir. Çocuklar, bu türbeyi ziyaret etmeyi, dönüşte Eyüp oyuncakçılarına da uğranacağını bildiklerinden çok severlerdi. 19. yy'm ortalarına kadar sünnet çocuklarının özellikle midilli cinsi süslenmiş atlara bindirilerek davul zurna eşliğinde ve yer yer kasideler okunarak sokak sokak dolaştırılması da âdetti. Günümüzde aynı âdet, özel olarak tutulan arabalarla yerine getirilmektedir.

Sünnetten bir gün önce çocuğun hamama götürülerek güzelce yıkanması ve sağ eline kına yakılması da kaybolmaya yüz tutmuş eski sünnet âdetlerindendir. Yine bugün terk edilmiş önemli bir sünnet âdeti de erkek çocuklarının tepelerindeki bir tutam saçın hiç kesilmeden örülmesi ve yıllarca uzatılmış bu saçın sünnet günü ke-silmesiydi.

istanbul'da sünnet düğünleri eskiden perşembe günü öğleden evvel yapılırdı. Düğün sabahı önceden tutulmuş olan çengi, hokkabaz, curcunabaz ve Karagöz sanatçıları eve gelirler, kendilerine tahsis edilmiş olan odalarda hazırlıklarına başlarlardı. Sabah sünnet edilecek çocuk, geniş bir entari giydirilerek sünnet odasına götürülürdü. Bu esnada korkudan tavan arasına saklanan veya uzak mahallelere kaçanlar da olurdu. Hokkabazların "oldu da bitti maşallah" avazları arasında sünnet edilen çocuk, süslenmiş yatağına yatırılırdı. Yatağı nazardan korumak için çö-reotu serpme âdeti vardı. Düğüne gelen davetliler, gelirlerine göre muhakkak bir hediye getirirlerdi. Getirilen hediyeler yatağa, para ya da takılar da yastığın altına konurdu. Sünnet düğünlerinde eskiden kurban kesme âdeti de yaygındı.

Yazın sünnet düğünleri evlerin bahçelerinde yapılır, büyük konaklarda ise bahçelere çadırlar kurularak daha görkemli bir biçimde gerçekleştirilirdi. Eski düğünlerde gündüz yapılan eğlenceler kadınlar, gece yapılanlar da erkekler için olurdu.

Sünnet düğünleri, aile içinde komşuların ve akrabaların katılımıyla yapıldığı gibi "meydan düğünleri" adıyla değişik hayır kurumları ve belediyeler vasıtasıyla da toplu olarak yapılırdı, istanbul'da eskiden tulumbacıların öncülük ettiği bu düğünlerin masraflarım zengin kişiler karşılardı. Kimsesiz veya ekonomik durumu müsait olmayan ailelerin çocukları da böylece düğünden mahrum olmadan sünnet ettirilmiş olurdu. Bu gelenek bir ölçüde günümüzde de sürmektedir.



Bibi. Seyyah, "Bir Sünnet Düğünü", Resimli Ay, S. 9 (Teşrinievvel 1924), s. 5; M. Zeki, "istan-

bul'da Doğum ve Çocuk Hakkında Adetler ve İnanmalar", HBH, S. 23-24 (29 Mayıs 1933), s. 257: S. M. Alus, "Bir Afacan Sünnet Çocuğu", Akşam, S. 8071 (12 Nisan 1941), s. 4; E. E. Tülü, "Eski Sünnet Düğünleri". Resimli Tarih Mecmuası, S. 39 (Mart 1953), s. 2120-2122; ay, "Sünnet Düğünleri". Dünden Hatıralar, İst., ty; M. H. Bayrı, "Âdet ve Ananeler: İstanbul'da Sünnet Düğünleri", TFA, S. 49 (Ağustos 1953)), s. 776-778; R. E. Koçu, "Sünnet Takkesi, Sünnet Teli", Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967, s. 209-211: B. Felek, "Sünnet", Milliyet, S. 11368 (23 Haziran 1979), s. 2; M. Ş. Ülkütaşır, "70 Yıl Önce Erenköyü'nde Sünnet Düğünleri", Türk Folkloru, S. l (Ağustos 1979), s. 3-6; Musahibzade, İstanbul Yaşayışı, (1991), 50-52; Pakalın, Tarih Deyimleri, III, 295-296; A. Rıza, Bir Zamanlar, 184-190. UĞUR GÖKTAŞ

SÜREYYA OPERETİ

1928'de Süreyya tlmen'in(-0 kurduğu, Muhlis Sabahattin Ezgi'nin(->) yönetmenliğim yaptığı operet topluluğu.

ilmen anılarında, kendi adını taşıyan bir operet topluluğu kurmayı ilk kez, 1900'de gittiği Viyana'da düşündüğünü anlatır. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için attığı ilk adım Süreyya Sineması'm inşa ettirmek olur. Yapımına 1923'te başlanan sinema salonu 6 Mart 1927'de açılır. Ama sinemanın sahnesi açılışa yetiştirilemediğinden, 1933'e kadar salonda sadece film gösterileri yapılır, ilmen, kendi adını taşıyan bu salonu kullanarak olmasa da yeni bir operet topluluğunu kurma düşüncesinde kararlıdır. Elinde Hale Sineması vardır (bak. Apollon sinemaları). Bunun gerçekleşmesi için bir dizi sanatçı ile görüşme yapar. Bunlar arasında özellikle, kurulacak topluluğun müzikal yönetmeni olacak Muhlis Sabahattin adı önemlidir.

ilmen operet topluluğu kurmaya karar verince ödenek almak için 11 Genel Mec-lisi'ne başvurur. 3 Mayıs 1928'de meclis-



te büyük tartışmalar sonucu, kurulacak operet heyetine 5.000 lira yardım yapılmasına karar verilir. Bu kararın ardından hazırlıklara başlanır. Muhlis Sabahattin kadroyu ve müzisyenleri toplar. İlk oyun olarak bestecinin yeni opereti Asaletme-ab seçilir. Süreyya Opereti'nin ilk temsili 15 Haziran 1928'de Beyoğlu'ndaki Ses'Ti-yatrosu'nda(-») gerçekleştirilir. İkinci temsil Şehzadebaşı'ndaki Ferah Tiyatrosu'nda, üçüncü ve dördüncü temsiller ise Kadıköy'deki Hale Sineması'nda verilir. Asalet-meab in ardından repertuvara La Maskot opereti alınır. Topluluğun bu ilk dönemdeki kadrosunun başlıca sanatçıları Suzan Lütfullah, Fikriye (Şakrakses), Şevkiye (May), Refik Kemal (Arduman), Salâh Ceh-di, Lütfullah Sururi, Muammer Ruşen (Karaca) ve İbrahim'dir (Delideniz). Ağustos 1928'de kadroya ünlü operetçi Cemal Sa-hir Kehlibağcıoğlu(-») ve Nıvart Suat Hanım da katılır.

Süreyya Opereti'nin 1929 sonlarına kadar süren ilk döneminde başlıca şu oyunlar sahnelenir. Gül Hanım, Leblebici Horhor Ağa, Kontes Mariça, Şen Dul, Telefoncu Kız, Çaresaz, Meçhul Serseri, Son Buse, Gözyaşları, İstanbul Gülü, Ayşe, Yunus Bey Duymasın, Manolita, Kumrular, Mon Bey. Topluluğun bundan sonraki dönemi büyük oranda bir turne tiyatrosu olarak geçer. 1931'de turneye Muhlis'in Çocukları adıyla çıkar. Aynı yılın yaz sonunda İstanbul'da da Muhlis Sabahaddin'in Çocukları adıyla gösteri yaparlar. Topluluk primadonnaları Suzan Lütfullah'ın Ocak 1932' de ölümüyle dağılma noktasına gelir. Bazı sanatçılar Şubat 1932'de Büyük Operet Heyeti, aynı yılın yazında da Kadıköy Opereti adıyla gösterilerini sürdürür.

Süreyya Opereti 1932 mevsim başında Süreyya İlmen'in girişimiyle, bu kez kadroda Muhlis Sabahattin olmadan yeniden ku-



rulur. Primadonna olarak önce Semiha Berksoy, daha sonra onun Şehir Tiyatro-su'na geçişiyle de İrma Toto (Karaca) görev alır. Erkek sanatçılar arasında ise Ömer Aydın, Salâh Cehdi, Lütfullah Sururi, Reşit (Gürzap) vardır. Topluluğun müziklerini Karlo Kapoçelli, danslarını ise (Serp Atillâ yapmaktadır. Yeni Süreyya Opereti ilk temsilini Emir operetiyle Süreyya Sineması'nda verir. Topluluk 1934'e kadar ömrünü büyük ölçüde turneler yaparak sürdürür. Celal Yakup, Ömer Aydın ve Salâh Cehdi gibi sanatçılarının üst üste ölümüyle büyük sarsıntı geçirir. Ekim 1934 başlarında da topluluk bir daha kurulmamak üzere dağılır.

Süreyya Opereti, 1919'dan sonra operet yaşamına egemen olan alaturka ve alafranga operetler dışında, özellikle Muhlis Sabahattin'in müzikleri sayesinde ara bir yol yaratmaya çalışmıştır. Muhlis Sabahattin'in bestelerini oynayan bir topluluk olmasının ötesinde, özellikle başarılı icrası ile öne çıkar. Piyasanın en iyi operet sanatçıları bir araya getirilmiş, olanaklar elverdiği ölçüde güçlü prodüksiyonlar sunulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle birçok araştırmacı Türkiye'deki ilk önemli operet topluluğu olarak Süreyya Opereti'nin adını anar. Süreyya Opereti güçlü oyuncularının yamsıra, dans ve koro olarak da operet sanatımıza yenilikler getirmiştir. Bu etkiler o kadar güçlü olmuştur ki, 1932'de Şehir Tiyatrosu da operetler oynamak, giderek özel bir operet bölümü kurmak gereğini duymuştur.



Bibi. G. Akçura, "(Süreyya Opereti) Bir Opera Sahnesinin Yarattığı Operet", Sanat Dünyamız, S. 44 (1991), s. 47-64; S. ilmen, Teşebbüs-lüklerim ve Reisliklerim, İst., 1949.

GÖKHAN AKÇURA



SÜREYYA PAŞA

bak. İLMEN, SÜREYYA



SÜREYYA SİNEMASI

Kadıköy'de, Bahariye Caddesi'ndedir. Süreyya Ilmen(->) tarafından 1923-1926 arasında yaptırıldı, 6 Mart 1927'de açıldı. Giriş kısmı Paris'in Champs Elysee, iç kısmı ise klasik Alman tiyatrolarından etkilenerek şekillendirildi. Sinemanın işletmesini de Süreyya İlmen üstlendi ve o güne dek denenmemiş yöntemlere başvurdu.



İlk yıllarında pazartesi günlerinde bir seans Selimiye Kışlası'nda askerlik yapanlara ayrıldı. Ayrıca aynı gün bir başka seansta ise kayıkçılardan ve hamallardan 25 kişi ücretsiz gösterileri izleme olanağına sahip oldu. Sinema 1930'da sesli filmler göstermek için teknik aygıtlarını değiştirerek o yılların en modern salonları arasında yer aldı. Broadıvay Melodisi ile ilk sesli filmini gösterdi, l Temmuz 1936'da da yazlık bölümü açıldı. Bu bölümde film gösterilerinin yamsıra düğün, nişan ve toplu sünnet düğünleri de yapıldı. Sinemanın ilk müdürlüğünü Nâzım Hikmet'in babası Hikmet Nâzım yaptı. Emekli olduktan sonra Kadıköy'de sinema işletmeciliğine başlayan Hikmet Nâzım, bu işten zarar edince Süreyya İlmen'in çağrısına uyarak

Eski bir


fotoğrafta

Süreyya


Sineması.

Gökhan Akçura

koleksiyonu

Süreyya Sineması'nda ölüm tarihi 1932'ye kadar müdürlük görevini üstlendi.

Süreyya İlmen 1950'de sinemanın gelirini ölümünden sonra verilmek şartıyla Damşşafaka Cemiyeti'ne bıraktı. Sinema İlmen'in ölümüne kadar Cemil Filmer(->) tarafından işletildi. İlmen'in 1955'te ölümünden sonra sinemanın işletmesi önce kızına, sonra da torununa geçti. Sinemanın bugünkü sahibi Damşşafaka Cemiyeti'dir.

Kadıköy'ün en eski salonlarından biri olan Süreyya Sineması özellikle fuayesi ve salon kısmıyla diğer salonlara oranla farklılık göstermektedir. Salonun girişinde Süreyya İlmen'in ve Süreyya Opere-ti'nin(->) primadonnası Suzan Lütfullah'ın (Gülriz Sururi'nin annesi) büstleri bulunmaktadır. Girişin iki yanındaki merdivenler balkona ve localara çıkar. İç kısmın tavanlarında ve kornişlerinde ise tümüyle Batı üslubuyla yapılan freskolar yer almaktadır. Salonun her iki katında da localar bulunmaktadır. Sinemaya ilaveten bir de balo salonu yapılmıştır. Bugün yazlık sinemanın yerinde otopark, balo kısmında ise bir mağazanın deposu yer almaktadır.

Yalnızca İstanbul'un değil, Avrupa'nın en çok iş yapan sinemaları arasında yer alan Süreyya Sineması, açılışından günümüze dek hep yabancı filmler oynatmıştır. Bugün de büyük yabancı film şirketleriyle çalışarak Kadıköy yakasında birinci vizyon filmler göstermektedir.

BURÇAK EVREN



Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin