SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ
700
101
SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ
Süleymaniye Külliyesi'nin kuşbakışı çizimi. Kani Kuzucular
Başka bir deyişle Süleymaniye bir emanet sandığı olarak da hizmet görmüştür.
Caminin içinde Sinan'ın açıkça endişe duyup çözüm getirmeye çalıştığı ilginç bir hava temizleme mekanizmasını anımsamak gerekir. Özellikle geceleri ve karanlık kış günlerinde, kalabalık namazlarda caminin havası insanların nefesleriyle olduğu kadar kandillerin ve şamdanların isleriyle çok kirlenmekteydi. Bu havanın çekilmesi amacıyla giriş kapısı üzerinde ısınan ve kirlenen havayı alıp dışarı veren bir oda vardır. Bu odanın tavanında is toplanır. Bundan yapılan mürekkebin en iyi mürekkep olduğuna ilişkin bir söylenti de vardır.
Boyutlarının büyüklüğü dışında, "Beyaz Harem" denen tümüyle beyaz mermer döşeli iç avlunun klasik bir düzeni vardır. Caminin büyük boyutları avluda enine bir planlamayı zorlamıştır. Bu avlunun ve dolayısıyla Süleymaniye tasarımının özelliklerinden biri minarelerin avlunun dört köşesinde yerleşmiş olmasıdır. 50 m yüksekliğinde İcubbe ile avluyu cami siluetinde birleştirmek için Sinan, cami ile revaklar arasındaki minareleri çok yüksek (76 m) ve üç şerefeli; avlunun kuzey köşesine koyduğu minareleri daha alçak (56 m) ve iki şerefeli yapmıştır. Bu basit orantı kararının ustalığı Süleymaniye'nin Haliç'ten görünen siluetinde belirgindir. Kuzeydeki üç katlı kapı yapısından girilen bu avluda kullanılan malzemenin özel bir polikromik etki yaratması için sütunlar alterne olarak beyaz mermer ve kırmızı porfirdir. Bu avludaki şadırvan daha çok bir süs öğesi olarak tasarlanmıştır. Şadırvan dikdörtgen bir havuzun çevresinde açıklıkları bronz şebekelerle süslü on pencere ile oluşur. Pencerelerin üzerinde bitkisel motiflerle süslü bir friz vardır. Havuzun iki fıskiyesi bulunur. Abdest muslukları dış avluda, caminin iki yanında düzenlenmiştir.
Bezeme: Süleymaniye bezeme açısından çok süslü bir yapı değildir. Nişleri ve geçit öğelerini, başlıkları süsleyen klasik mukarnaslar, korkulukların geometrik desenleri, kemerlerin iki renkli taşları, mihrap duvarındaki pencere vitrayları, kubbe eteklerinde mekânı çepeçevre dolanan galerinin ağır konsolları bezemesel etkiyi ya-
ratır. Mihrap duvarındaki vitraylı pencereler Sarhoş ibrahim diye bilinen bir ustanındır. Fakat bunların çoğu yenilenmiştir. Mihrabın üstünde iki yandaki çerçeveler ibrahim'indir. Çini çok kullanılmamıştır. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerindeki çini madalyonlar hatla süslenmiştir. Daha yukarıdaki pencerelerde ise klasik çiçek motifli çinili panolar vardır. Caminin özgün boyalı bezemesi kalmamıştır. Süleymaniye'de, büyük bir olasılıkla, Kanuni'nin son döneminde dine daha düşkün olması nedeniyle, bezeme ağırlığı kitabelere verilmiştir.
Kitabeler: Bütün camiler için karakteristik olmakla birlikte Süleymaniye'de özellikle vurgulanmış kitabelerle bezeme programı vardır. Tezkiretü '(-Bünyan da büyük kubbenin bitmesi ve onun ünlü Hasan Çelebi tarafından Nur Suresi'yle süslenmesi ve diğer kitabelerin hazırlanması en önemli olgular olarak anlatılmıştır: "Cünki ca-mi-i şerifin kubbe-i latifi kapandı ve sair kuşelerinin binası kararın buldı. Merhum kıbletü'l-küttab Hasan Karahisarî hatt-ı müsenna ile kubbe-i sema simasına 'Alla-hü yemsikü's-semavat ve'l-arz' ayeti şerife-sini ila ahirihi tahrir ve her bâb-ı cennet misalin kitabesine münasib talib ü ragıb ol-ub nice dilkeş tahrir idüb sengtıraşlar ve nakkaşlar anı sahife-i rüzgârda tarih idüb yazdılar." Resim ve heykel olmayan İslam mimarisinde onların yerini bir ölçüde yazıtlar alır. Ne var ki camiye gelen cemaatin büyük bir çoğunluğunun Arapça olan bu yazıları okumaları söz konusu değildir. Kiliselerde halka görsel araçlarla öğretici olan resim ve heykelin ödevini kitabeler görmez. Dini içeriği ile hat, sadece küçük bir elit grup için, cami tasarımını simgesel olarak tamamlayan, onu dinle bütünleştiren bir ödev görür. İçerik genellikle klişeleşmiştir. Allah, Muhammed, Şehriyar-i Güzin, Nur Suresi, Fetih Suresi, Fatiha, besmele gibi. Örneğin avlunun kıble duvarında pencereler üzerindeki çini kitabelerde besmele, Ayetel-kürsî ve Fetih Su-resi'nin ilk ayetleri yazılmıştır. Kubbede Nur Suresi vardır. Mihrabın üzerindeki yuvarlak çini madalyonlarda da Fetih Suresi yazılıdır. Okuması olmayan ve Arapça bil-
meyen büyük kütle için hat, sırlı ve kutlu, Kuran'a referans veren bir simgesel öğedir. Camilerin güzel yaldızlı yazıtları müminlere dinin sırlarım saklayan tılsımlar gibi görünür.
Süleymaniye kitabelerinin Ahmed Kara-hisarî'nin değil, ünlü öğrencisi "kıbletü'l-küttab" Hasan Çelebi tarafından yazıldığı Tezkiretü'l-Bünyan'da yazılıdır. Bazı kaynakların camideki yazıların Karahisarî hattı olduğunu yazmaları, Ahmed Karahisarî nin azatlı kulu ve yetiştirmesi olan Hasan Çelebi'nin kendisini Karahisarî'nin oğlu olarak görmesinden ve Tezkiretü'l-Bün-yan 'da hattatın Hasan Karahisarî olduğunun yazılmasından kaynaklanmıştır.
Dış Tasarım: Kuşkusuz Süleymaniye kadar büyük bir mekân yapısının dış biçimlenmesinde yapı siluetini oluşturan oranların, örtü ile alt yapı, kubbeler, kuleler, payanda öğeleri arasındaki oransal ilişkilerin yaratıcı düzeni büyük önem taşır. Süleymaniye'nin İstanbul siluetindeki yeri Sinan'ın bu başarıyı gösterdiğini kanıtlamıştır. Fakat Osmanlı camilerinin dış tasarımlarının gelişmesinde Sinan'ın Süleyma-niye'ye getirdiği iki değişik motifi özellikle vurgulamak gereklidir: Bunlardan biri, daha önce Şehzade Camii'nde denenmiş yan galerilerin geliştirilmesi, diğeri iç avlu cümle kapısının, başka hiçbir camide olmayan çok katlı bir yapı haline dönüşmesidir. Büyük kubbeli yapılarda yan galeriler taşıyıcı strüktür sisteminin kubbe itkilerini karşılamak için kubbe çapı çevresinde gereken konik alan içinde biçimlenir. Bu alan zemin katta iç ve dış galerileri içine alacak kadar geniştir. Sinan'ın Süleymaniye'de oluşturduğu iki katlı galeriler örtü sisteminin kubbelerle gelen akışını galeri saçağı seviyesinde keserek, strüktürel sisteminin görsel ağırlığını ortadan kaldırmıştır. Abdest alma gereksinmesi de iç avludaki şadırvanda değil, dış avluda kalan yan cephelerin re-vakları altında karşılanmıştır.
Diğer yenilik Süleymaniye'nin iç avlusunun üç katlı kuzeybatı kapısıdır. Bu kapı ne kendinden önce, ne de kendinden sonraki cami tasarımlarında var olan bir uygulamadır. Odalarında kayyumlarm oturduğu bu büyük kapı yapısı Sinan'ın her yapıda yeni bir deneme yapan sanatçı kimliğinin bir başka göstergesidir. Büyük Memluk medreselerinin anıtsal girişlerini anımsatan bu kapıyı Sinan'ın ve ondan sonra gelen halifelerinin bir daha denememiş olmaları, bu denemenin beğenilmemiş olduğunun bir kanıtı sayılabilir.
Türbeler: Statü itibariyle camiden sonra gelen Kanuni Türbesi kadrosunda her gün Kuran cüzleri okuyan (cüzhan) 90 ve 40 hafız-ı Kuran dışında 9 kişi, Kadın Efendi Türbesi (Hürrem Sultan) için 90 cüzhandan başka 6 kişi görevlendirilmişti. Kanuni ve Hürrem Sultan türbelerine ait duvarla çevrilmiş hazirenin yoldan girişinde yer alan kubbeli yapının bir tür-bedar konutu mu, türbeler için Kuran okunan bir hacim mi, yoksa bir darülkur-ra mı olduğu kesinleşememiştir.
Caminin arkasındaki duvarla çevrili ha-
zirede, cami aksı üzerinde, fakat kıbleye paralel bir musalla taşı gibi yerleştirilen köşeleri hafif pahlı sekizgen Kanuni Türbesi, dışarısı revaklı, iç hacmi duvarlardan çıkan payandaları taşıyan sütunlarla oluşan çevre koridorlu bir yapı olarak geç Roma mezar geleneğini sürdürür. Split'te Diyok-letianos'un mezarı bu şemanın en ünlü öncülüdür. Fakat bu eski plan biçiminin Sinan elindeki yorumu Roma mezar yapısının tasarımından çok farklıdır. Geniş bir saçak altında dolaşan zarif revak üzerinde yükselen büyük pencereli üst yapı pal-met dizisi ile süslü üst saçak kornişi üzerinde görkemli bir dış kubbe ile sonlamr. Bu kubbe çift cidarlıdır. Türbe içindeki revaklar tarafından taşınan iç kubbenin üzerin-e dış duvarlara oturan daha büyük bir ikinci kubbe yapılmıştır. Giriş kapısından türbeye girilince iki yanda duvar içinde iki kubbenin arasına çıkan merdivenler vardır. Dünya kubbe mimarisinde, Doğu'da ve Batı'da yapının dış profilini yüceltmek için kullanılan çift cidarlı kubbeye Osmanlılar büyük cami yapılarında itibar etmemişlerdir. Fakat Sinan, Kanuni ve II. Selim türbelerinde bu sistemi kullanmıştır.
Türbenin çevre revağı ile birleşen beş açıklıklı bir revaklı girişi vardır. Giriş kapısının iki yanında, Sinan'ın diğer türbelerinde olduğu gibi, o dönemin en güzel çinilerini ve kompozisyonlarını sergileyen panolar yer alır. Üzerlerinde "Lailaheillal-lah" ve "Muhammed Resulallah" yazılı kapı kanatlan abanozdan yapılmıştır. Türbe içinde bir çevre koridoru oluşturan sekiz sütün, avluda olduğu gibi, dördü beyaz, dördü pembe bir renk alternasyonu oluşturur. Türbenin içinde ortada Kanuni'nin-ki olmak üzere yedi sanduka vardır. Solundaki sandukalarda II. Ahmed, II. Süleyman ve II. Ahmed'in hasekisi Rabia Sultan, sağdakilerde kızı Mihriman Sultan, II. Süleyman'ın annesi Saliha Dilâşub Sultan ve II. Ahmed'in kızı Asiye Sultan yatmaktadır. Türbenin iç duvarları yine çinilerle, kubbesi ise malakari bir boyalı bezeme ile süslüdür. Alttaki çini kaplamanın üzerinde altın yaldızla Kuran'dan ayetler yazılmıştır. Bu ayetlerle kubbe arasında geç devirde yapılmış somaki mermer taklidi sıvadan panolar vardır.
Türbenin kapı üzerindeki kitabesinde II. Selim tarafından yaptırıldığı yazılmıştır. Bu sadece onun tarafından bitirildiği anlamına gelebilir. Kanuni'nin ölümünden önce yazılmış olan vakfiyede Kanuni'nin ve Hürrem Sultan'ın türbelerinin kadroları saptandığına göre, türbe de cami inşaatının yer üstüne çıkmasından sonraki herhangi bir dönemde başlamış olmalıdır.
Süleymaniye haziresindeki Hürrem Sultan Türbesi 9,20 çapında bir kubbe ile örtülü, sekizgen planlı bir yapıdır. Üç açıklıklı bir giriş revağı vardır. Kapısının iki yanı çini panolarla süslenmiştir.Türbe içinde duvarlarda pencerelerle alterne, mukarnas-lı nişler açılmıştır. Burada da duvarlar çini ile süslüdür. Dış mimaride sekizgen yüzeyler, belirgin silmelerle dikdörtgen panolar olarak düzenlenmiştir. Kubbe sade, silindirik ve alçak bir kasnağa oturur. Tür-
•İli
Süleymaniye
Camii'nin
iç avlu kapısı.
Doğan Kuban
bede Hürrem Sultan'ın ve II. Selim'in oğlu Şehzade Mehmed'in ve II. Ahmed'in bir kızının sandukaları vardır.
Darülhadis: Vakfiyede 15 öğrenciyi (ta-lebe-i ulum) içermek üzere, 21 kişilik bir kadrosu olan darülhadisten "ahadis-i ne-beviyye ve ahbar-ı Mustafeviyye naklolunmak için caminin kıble tarafına zib ü zinet-de yegâne-i zemane ve behcet ü behada bî-behane bir darü'lhadis-i bî-hemta inşa" edilmişti. Burada hadis ilimlerinde sahip olması gerekli bilgiler uzun uzun anlatılan "âlim-i amil ve fazıl-ü kamil" müderris ve muhaddisin yevmiyesi 50 akçe, yani medrese müderrislerinin biraz altında idi. Bu okul o zamanki öğretim sistemi içinde en üst düzeyde bir kuaımdu. Bu yapı özgün mimarisini kaybetmiştir. 1950'li yıllardaki onarımlarda bugünkü durumunu almıştır. Bugün bir çatı ile örtülü ve koridor biçiminde bir avluya açılan ve dershanesi olmayan Darülhadis Medresesi'nin vakfiyede tanımlanan yapı olmadığı açıktır. Darülhadisin hücrelerinin de kubbe ile
Süleymaniye Camii'nde abdest muslukları. Doğan Kuban
örtülü olması gerekir. Fakat özgün konumunu bilmiyoruz.
Medreseler: Medreselerin her birinde, 15'i öğrenci (danişmend) olmak üzere 21 kişi, Tıp Medresesi'nde 8'i öğrenci 12 kişi vardı. Atai'nin tarihine dayanarak Haliç tarafındaki medreselerin 1552, batıdakile-rin 1559'da bittiği ileri sürülmüşse de, vakfiyesi ancak 1556'da yapılan külliyenin iki medresesinin camiden 5 yıl önce bitirilmiş olması akla yakın değildir. Caminin açılışı sırasında Evvel ve Sani medreselerinin bitmemiş olması da inşaatın mantığına aykırıdır. Medreselerin hocaları, külliyenin mütevellisinden sonra en çok maaş alan görevlilerdi. Osmanlı medrese kuruluşunda Süleymaniye medreseleri en üst düzeyde altmışlı medreselerdir. Evliya Çelebi her medresenin bir mezhepe verildiğinden söz eder. Fakat bunun böyle uygulandığını gösteren bir belge yoktur.
Sinan'ın ortaçağdan bu yana sürüp gelen revaklı, hücreli ve tek dershaneli genel medrese tipolojisi içinde gerçekleştirdiği mekânsal yenilikler Süleymaniye'de en yaratıcı düzeyine ulaşmıştır. Külliyenin en üst kotuna yerleşmiş olan Evvel ve Sani medreseleri dar bir ara yolun iki tarafında, tümüyle simetrik, iki eşit yapıdır. Girişleri cami hareminin girişleriyle aynı aks üzerindedir. Bunlarda 21 kişilik kadro için 23 hücre, l dershane, helalar ve müderris için l konut vardır. Medreseye bu boyutta konut konması ilk kez bu iki medresede görülmektedir. Bu medrese planında dershanenin revak dizisini keserek avluya doğru uzaması ve revağın dershaneye karşı gelen üç açıklıklı bölümünün bir tür eyvan, yazlık sofa olarak düzenlenmesi, bu sofanın iki tarafında ortadaki açıklıktan girilen üçlü bölümler düzenlenmesi Sinan'ın yaratıcı tasarımının basit revaklı bir mekâna getirdiği zenginliklerdir.
SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ 102
103
SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ
Yine tümüyle simetrik ve bir iç avlu ile birbirlerinden ayrılan Salis ve Rabi medreseleri Osmanlı medrese mimarisi içinde mekân zenginliği açısından başta gelen yapılardır. Arazinin çok dik meyline uydurmak için, üst kottan girilen bu medreselerde, eğimli avlunun üst kotuna dershaneler yerleştirilmiş, iki yandaki hücreler önünde kademeli sofalar yapılmış, revaklar dışında dershanenin iki yanından inen merdivenler tasarlanmıştır. Avluya doğru bir cumba ile uzanan dershanelerin altlarına birer çeşme yerleştirilmiştir. Sinan'ın bu avluda gerçekleştirdiği tasarım kalitesi, onun mimari dehasının en açık işaretlerinden biridir. Bu medreselerde de 21 kişilik kadro için 21 hücre, l nişli medrese odası ve en üst teras kotunda düzenlenmiş helalar bulunmaktadır. Fakat müderrisler için ev yoktur.
Tıp Medresesi: 12 kişilik kadrosuyla tıp medresesi, külliye planına 1552'de darüş-şifanın yapılması sultan tarafından istendikten sonra katılan bir yapıdır. Vakfiyede mimari düzen açısından, o da, diğer medreseler gibi dükkânlar üzerinde Tiryaki Çarşısı'nın cephesini oluşturur. Fakat arsasına bir doğumevi yapıldığı için özgün durumu hakkında yeterli bilgi sahibi değiliz. Sadece Tiryaki Çarşısı dükkânları üzerindeki bir sıra hücresi kalmıştır.
Süleymaniye Camii
TETTV Arşivi
İmaret: Matbah ve yemekhaneden (me-kel) oluşan ve bazen darüzziyafe denen bölümle birlikte kiler, fırın, un ve tuz ambarı gibi yapılarla birlikte, tabhane, ahır ve kervansaraydan oluşan imaretin yapımına cami ile birlikte başlanmıştır, imaretin başında "emin, salih, dindar, ahlak-i hamide ile muttasıf ve munsif ve ehl-i vekar, ati-menun cevdet ü reddetinden (yiyecek malzemesinin azlığından ve çokluğundan) ve sair ahvalinden haberdar" bir şeyh bulunuyordu. Bu şeyhle birlikte darüzziyafe, tabhane, kervansarayın toplam hizmetlileri 50 kişiydi. Bunların büyük bir çoğunluğu imarette görevliydi.
imaret, girilen yola göre daha düşük kotta, kare revaklı bir orta avlu çevresinde planlanmıştır, imaretin yemekhanesinin de yoldan ayrı bir girişi vardır. Bu yemekhane beş kubbe ile örtülü 33x8 m boyutlarında bir salondur. İmaretin matbahı ise yine kendine özgü bir avlusu ve merdivenli girişi olan tek bir merkezi ayakla taşınan, dört kubbeli ve bacalı ana hacimle ona bitişen, yine kubbeli bir beşinci açıklıktan oluşur. Avlu girişinin sağ tarafında revaklar arkasında ambarlar ve "L" biçiminde fodla fırını, girişin karşısında da kiler olması gereken bir hacim vardır. Malzeme ve insan girişini kolaylaştırmak için bu yapının birçok dış kapısı vardır. Tabhane ile or-
Süleymaniye Camii'nin nıihrabındaki çini madalyon. Doğan Kuban
tak olan helaları da dış avludadır, imaret 1913'te Evkaf-ı İslamiye Müzesi olmuş, Cumhuriyet döneminde de 1983'e kadar Türk ve islam Eserleri Müzesi olarak kullanılmıştır. Bugün özel bir restoran olarak kullanılmaktadır.
Tabhane: Külliyeye ilişkin belgelerde tabhane İmaret-i Amire'nin parçası olarak zikredilir. S. Ünver ise bunun darüşşifa ile birlikte düşünülmesi gerektiğini söyler. Tabhanenin tüm kadrosu 5 kişidir. Geniş, dikdörtgen avlusu ve yine Sinan'ın planlama ustalığını gösteren açık ve kapalı bölümlerin özgün düzenleriyle Osmanlı dönemi avlularının en güzel ve büyük örneklerinden biridir. Giriş aksının karşısında, Evvel ve Sani medreselerinde olduğu gibi, revaklar arkasında geniş bir eyvan düzenlenmiş ve bunlardan iki yandaki büyük odalara girişler sağlanmıştır. Bu odaların kışlık ortak oturma salonları olduğu düşünülebilir. Avlunun iki köşesindeki ikişer kubbeli eyvanlar da yazın değişik saatlerde oturmak için tasarlanmış olabilir.
Kervansaray ve Ahırlar: Arazinin bu noktadaki çok büyük meylinden yararlanarak imaret ve tabhanenin altında, en aşağı kotta ahırlar ve bazı hacimler düzenlenmiştir. Sürekli olarak depo ve başka amaçlarla kullanılan bu bölümlerin, şimdiye kadar iyi bir etüdü yapılmamıştır. Günümüzde de külliyenin kuzeyinde, bakımsız durumda olan bu bölümler, düzenli bir kervansaray olmaktan çok, ahır hizmeti görmüş olmalıdır. Özellikle tabhane altındaki daha alçak ve dışarıya açılan pencereler mazgal niteliğindedir. Fakat da-rüşşifanm altında oldukça geniş ve yüksek hacimler vardır. Bunlar sadece tek cepheden ışık ve hava alan ve ön cephede tonozla örtülü 5x10 m boyutunda hacimlerle oluşturulmuş, dışarıya büyük kemerler ve pencerelerle açılan ve hayvanlarla birlikte insanların da kalabileceği kervansaray diye adı geçen bölüm olabilir, imaretin 50 kişilik hizmetlileri içinde kervansarayın sadece 2 kişilik bevvab kadrosu vardır. Darüşşifanın altındaki bölümün deliler için kullanıldığına ilişkin yorumlar bir belgeye dayanmıyor. S. Ünver, alt katların darüşşifa ile hiçbir ilişkisi olamayacağını söyler.
Darüşşifa: l Mart 1552 tarihli bir hükümde "Haliya Saray-ı Atik'de bina olunan Imaret-i Âmire'de timarhane dahi bina olunmak emrim olmuştur, büyürdüm ki timarhane yerin tedarik idüb ne veçhile tedarik ettiğiniz arz eyleyesiz." Bu hüküm darüşşifanın ve büyük bir olasılıkla tıp medresesinin külliyeye katılmasının baştan düşünülmediğini göstermektedir.
Darüşşifa da (ya da tımarhane) tabhane ve imaret gibi, yüksek bir alt yapı üzerinde yükselmektedir. Burası kervansaray ve ahır olarak kullanılmıştır. İmaretten dar bir yolla ayrılan darüşşifa iki paralel avlu etrafında düzenlenen hücreler ve hacimlerden oluşur, işlev açısından iki bölümden oluşur. Revaklı iç avlu çevresinde hasta hücreleri vardır. Daha küçük dış avlu çevresinde o dönem için bir tür poliklinik sayılabilecek ve hastalara bakılan ve dok-
torların tavsiyesine göre ilaç verilen yerdir (bak. Süleymaniye Darüşşifası).
Mektep: "Sıbyan-ı fukara ve fukara-i sıb-yana ikra-i Kuran-ı Mecid ve talim-i Fur-kan-ı Hamid maslehati içün bir mekteb-i azim-i dilkeş ve darü't-talim-i vildan-ı mu-kim-i cennetveş" inşa edildi. Buradaki fakir öğrencilere her gün imaretten iki kez yemek verildiği gibi yetimlere yılda iki kez elbise verilecekti. Mektebin muallimi "mü-cevvid ve mürettil-i gayri musamih (tecvit bilen ve Kuran'ı en yavaş temposuyla okuyan), vücuhu kıraete arif ve rüsum-i rivayete vakıf" olacaktı. Öğrenci sayısı da en az 30 olacaktı. Evvel Medresesi'nin güneydoğusunda olan mektep dikdörtgen (5,87x 8,86 m) ve bir kubbe ile bir tonoz örtüsü olan kapalı bölüm ile saçakla örtülü, merdivenle çıkılan bir giriş platformundan oluşmaktadır. Okuma odasının içinde dolaplar ve ocak vardır. Mektep tonozlu bir alt yapı üzerinde, kesme taş olarak yapılmıştır. Caddeden girilen mektebin Evvel Medresesi ile sınırlı bir avlusu vardır.
Hamam: Dökmeciler Çarşısı'nda olduğu için Dökmeciler Hamamı da denen hamam bir erkekler hamamıdır. Süleymaniye inşaat Defterleri'nde hamamın külhanının ilk yakılışı Mart 1557'ye rastlamaktadır. Hamam tek kubbeli bir soğukluk, küçük dikdörtgen bir ılıklık, dört eyvanlı bir sıcaklık ve halvetlerden ve külhandan oluşur. Planın ilginç bir özelliği, Haseki Ha-mamı'nda olduğu gibi, bir giriş revağı olmasıdır. Hamamın 19. yy'da yapılmış olan soğukluğunun camekânı ahşap ve iki katlıydı. Uzun bir süre imalathane olarak kullanılan hamam 1980'li yıllarda restore edilmiştir. (Ayrıca bak. Dökmeciler Hamamı.)
Çarşılar ve Diğer Yapılar: Cami ile birlikte "müminin ü salihin ve âlimin ü mü-lazimin" parasız oturacakları 18 hücre, cami yakınında bir hamam, dükkânlar, Tıp Medresesi yakınında yaptırılan odalar, tümü "Seray-ı Atik'ten ihraz olunan arazide" inşa edilmişlerdi. Mülazimler Medresesi de denen, aslında sadece konut olarak kullanılan bu 18 hücre Rabi ve Salis medreseleri altındadır. Külliyenin çevresindeki arastalar zamanla kavaflar, dökmeciler (kalıplara maden döken esnaf) ve kuyumcular tarafından işgal edilmiştir.
Darülkurra: Ataî'nin tarihinde, Evliya Çelebi'de ve Tezkiretüİ-Bünyan'da ve Tezkiretü'l-Ebniye'de Süleymaniye Darül-kurrası'ndan söz edilir. Fakat böyle bir yapının varlığı şimdiye kadar saptanamadı-ğı gibi, vakfiyede de bundan söz edilmez. Ayvansarayî de böyle bir darülkurradan söz etmemektedir. Kadrosu tesis edilmemiş olan bir darülkurranın varlığı kuşku uyandırıyor. Fakat hazire girişindeki türbe-dar odası diye bilinen ve 1950'li yıllarda kubbesi ihya edilen yapının darülkurra olduğunu düşünenler vardır.
Bütün İstanbul yapıları gibi Süleymaniye Külliyesi de deprem ve yangınlardan zarar görmüştür. 1660 yangınında minareler ve Haliç tarafındaki yapılar zarar görmüştür. 1766 depreminde de külliye hasara uğramış ve tamir edilmiştir. 1850'de çı-
Süleymaniye
Camii'nin
içinden bir
görünüm.
Erdal Yazıcı
kan bir yangından sonra, bir süredir sadece tımarhane olarak kullanılan darüşşifa boşaltılmış, bir süre saraçhane olarak kullanılmış ve 1862'de askeri matbaa yapılmıştır. Tıp Medresesi'nin ne zaman tahrip olduğu belli değildir. 1869'da caminin iç boyaları Sersikkegen Abdülfettah Efendi tarafından yenilenmiştir. 1913'te imaret, Evkaf Müzesi'ne çevrilmiş, Cumhuriyet'te bir süre de, 1983'te İbrahim Paşa Sara-yı'na(->) geçene kadar Türk ve İslam Eserleri Müzesi olmuştur. I. Dünya Savaşı'nda cami avlusu saraçhane olarak kullanılmış, bu sırada çıkan yangında sütunlar ve sütun başlıkları zarar görmüştür. 1930'lu yıllarda kötü durumda olan külliye yine etraflı bir tamir geçirmiş, fakat bu tamir 1950'li yıllarda külliyenin ve caminin yeniden onarım gerekliliğini ortadan kaldırmamıştır. O dönemde, özellikle cami cephelerinde birçok revak öğeleri, yenilenmiş ve sonradan yapılan boyalı bezeme altında kalan özgün bezeme aranarak, yapının kubbe bezemeleri, kısmen, klasik dönem üslubuna döndürülmüştür.
Süleymaniye Mitolojisi
Malzeme kaynaklan konusunda geçmişin ünlü kişilerinin yapılarına ait malzemenin kullanılması simgesel bir önem taşıyordu.
Örneğin Tezkiretü'l-Bünyan'âz "Mülevven (renkli) mermerlerinin her biri şöhret-i afak olub bir diyardan yadigâr gelmiş ve ekseri tevarih kavli ile Saray-ı Belkis-i Haz-ret-i Süleyman'dan kalmış idi" denmektedir. Evliya kendi çağında camiye ilişkin hikâyeler nakleder: Temeller kazılırken o kadar derine inilmiştir ki dağ delenlerin
Süleymaniye
Camii'nin
bir vitrayı.
Doğan Kuban
SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ 104
kazma seslerini dünyayı taşıyan öküz işitiyordu. Cami bittikten sonra Mimar Sinan, sultana kıyamet gününde Hallac-ı Man-sur'un yayı ile büyük dağları pamuk gibi atarken, bu caminin kubbesinin top gibi yuvarlanıp yıkılmayacağını söylemiştir.
Süleymaniye ile ilgili hikâyelerden biri Şah Tahmasb'ın inşaatın yürümesi için gönderdiği mücevherlere kızan Kanu-ni'nin bunları inşaatta kullanmak üzere Sinan'a vermesi, onun da bu taşları minarelerden biri örülürken oraya buraya yerleştirmesi ve bu minarenin mücevherlerinin güneş vurdukça ışıldamasından ötürü bu minareye "cevahir" ya da "güneş minaresi" denmesi hikâyesidir. Evliya Çelebi bu mücevherlerden bir kâse kadar büyük olan ve kıble kapısının kat kemeri ortasına konan bir Nişabur firuzesinin parlamasından insanın gözünün bozulduğunu yazar.
Türk edebiyatında Süleymaniye'ye çok atıf yapılmıştır. Fakat özellikle Mehmed Akif in "Süleymaniye Kürsüsünde" ve Yahya Kemal'in "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" adlı şiirleri Süleymaniye'nin İstanbul ve Türk kültüründeki yerini vurgulayan yapıtlar olarak anımsanır. Bibi. N. Altınyıldız, "Süleymaniye Hamamı Restorasyon Projesi", (İTÜ Restorasyon Bölümü, yayımlanmamış yüksek lisans tezi), 1981; Ö. L. Barkan, Süleymaniye Camii ve imareti İnşaatı, I-II, Ankara, 1972-1979; Evliya, Seyahatname, I; Goodwin, Ottoman Architectu-re, 215-239; Hammer, Constantinopolis-Bospo-rus, 405-413; (Konyalı), Abideler, 109-112; D. Kırban, Osmanlı Dini Mimarisinde İç Mekân Teşekkülü, ist., 1958; 32-36; Kuran, Mimar Sinan, 72-80; K. E. Kürkçüoğlu, Süleymaniye Vakfiyesi, Ankara, 1962; Müller-Wiener, Bild-lexikon, 464-469; S. Ünver, "Süleymaniye Külliyesinde Dârüşşifa, Tıb Medresesi ve Dârül-akakire dair", VD, II (1942), 195-207
DOĞAN KUBAN
Dostları ilə paylaş: |