ETMEYDANI
224
225
EUDOKSİA SÜTUNU
kadar dört yönde aralıksız uzanan yoğun bir yerleşme bölgesi halini alması, 19701e-rin ortalarından sonra oldu ve semt 1980-1990 arasında bugünkü haline geldi. Bu yıllar, İstanbul'un en derin değişimleri yaşadığı ve kentsel fonksiyonların mekânsal dağılımında ciddi değişiklikler ve yeniden yapılanmaların gözlendiği bir dönemdi. Boğaziçi sırtlarının merkeze en yakınlarından birinin üstündeki Etiler ve çevre yerleşmeleri 1980'lerde önce orta-üst ve üst gelir katmanlarının rağbet ettiği, seçkin sayılan bir konut bölgesi halinde gelişirken 1980 sonlarında, istanbul'un gece hayatının önemli merkezlerini, lüks resto-ranlan, şık dükkânları ve çoğu ithal mal satan mağazaları barındıran bir semt haline geldi. Bu, bir yandan Etiler ve çevresinde oturan yüksek gelir gruplarına mensup nüfusun gereksinmelerinin, öte yandan gerek eğlence, gerekse büyük alışveriş merkezlerinin eskiden bulundukları geleneksel senitlerden kaçışlarının sonucuydu. Semtin, kendisine eklenen yeni mahallelerle ve sitelerle büyüdüğü günümüzde, eğitim kurumları da semtte hızlı bir artış gösterdi. Öteden beri Küçükbebek-Rume-lihisarı sırtlamadaki korulukta bulunan Boğaziçi Üniversitesi'ne (eski Robert Kolej) 1980'lerde İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, Boğaziçi Üniversitesi'nin kütüphane, arşiv vb birimlerinin binaları, Anadolu Meslek Lisesi, Özel İdeal okulları ve başka özel okullar gibi eğitim kurumları da eklendi.
Günümüzde, idari birim olarak Etiler Mahallesi daha küçük bir alanı içeriyorsa da, semt olarak Etiler, 4. Gazeteciler Si-tesi'ni, Basın Sitesi'ni, Uçaksavar Sitesi'ni, lüks Alkent konutlarım, Akatlar Mahallesi' ni, Cengiz Topel Caddesi boyunca Cengiz Topel Mahallesi'ni, irili ufaklı daha pek çok site ve toplukonut bölgesini kapsamaktadır. Birkaç katlı ilk Etiler villalarından çok kaüı blok apartmanlara kadar çeşitli yapıların karmakarışık bir şekilde bir arada bulunduğu semtin ortasından geçen Nisbetiye Caddesi boyunca gıda, mobilya ve mefruşat ağırlıklı lüks dükkânlar, yine tüm semte yayılmış olarak, İstanbul sosyetesinin devam ettiği gece kulüpleri, diskotekler ve ünlü restoranlar vardır. 1994 başında açılan, İstanbul'un en büyük ve görkemli iş ve alışveriş merkezi sayılan, i-çinde binlerce metrekareye yayılmış ünlü mağazaların yer aldığı Akmerkez, Levent' ten Etiler'e doğru giderken, Nisbetiye Caddesi üzerinde, semtin girişine yakındır. Bir gökdelen görünümünde olan ve çarşı yanında işyeri merkezi olarak da planlanan Akmerkez'in bütün birimlerinin açılmasından sonra, zaten çok ağır akan girift trafiğin nasıl düzenleneceği bilinmemekte ve bu konuda tartışmalar sürmektedir. Orta-üst gelir gruplarınca, 1975-1990 arasında istanbul'un Rumeli yakasının en fazla rağbet ve tercih edilen yörelerinden biri olan semtte, konut fiyatları bu talebe bağlı olarak yüksektir. Etiler ve çevresini kuşatan diğer yerleşmeler bir yandan Nisbetiye Caddesi ile ana arter olan Büyük-dere Caddesi'ne ve bu yolla Boğaziçi köp-
rülerine, diğer yandan Zincirlikuyu-Bebek Caddesi yoluyla Hisarüstü'nden Rumelihi-sarı'na ve Çamlık çevresinden Bebek'e i-nen yokuşla Bebek'e bağlıdır.
Etiler'in bir başka özelliği ayrı bir mahalle olarak çok farklı bir sosyoekonomik yapıya sahip Hisarüstü gecekondu mahallesinin ulaşım ve diğer sosyal yaşam alanlarında Etiler'e eklemleşmiş olması ve bunun yarattığı çelişkili görüntüdür (bak. Rumelihisarı).
İSTANBUL
ETMEYDANI
Etmeydanı, "Talimhane", "Meydan-ı Lahm" olarak da bilinir. Aksaray'dan Yenibahçe' ye doğru uzayan, Yeni Odalar(->) adlı büyük yeniçeri kışlasının önündeki askeri meydan. Bu alanın yer aldığı Bayrampaşa Deresi vadisinden günümüzde Vatan Caddesi geçmektedir.
Yeni Odalar, 1530'a doğru inşa edilirken önünde de yeniçerilerin toplanmaları ve eğitim yapmaları için askeri bir meydan düzenlendi ve buraya Ermeydanı dendi. Daha sonra Yeni Odalar'ın 7 kapısından biri, her sabah getirilen etlerin sokulmasına ayrıldığından, buraya "Et Kapısı", alana da "Etmeydanı" denildi. Etmeyda-nı'nda yeniçeriler günlük askeri eğitimlerini; ocağa yeni gelen acemiler de tüfek eğitimi yapıyorlardı. Etmeydanı'na o-caklı olmayanların girmeleri yasaktı. Meydanın Talimhane adım taşıyan bölümü sonraki askeri tesislere örnek olmuş; İstanbul'un başka semtlerinde ve bölgelerinde yapılan kışlaların da önlerine örneğin, Taksim Kışlası Talimhanesi gibi, birer talimhane yapılmıştır.
Etmeydanı sınırları içinde ve çevresinde baruthane, mumhane gibi imalat yerleri vardı. Ayrıca meydanın bir özelliğini o-luşturan et tomrukları (kasap dükkânları) 8 taneydi. Meydanda küçük bir de mescit bulunmaktaydı. Yeni Odalar'ın Etmeydanı'na açılan Et Kapısı'nın yanında ise yeniçerilere her yıl dağıtılan kaputlukların saklandığı çuha mahzeni ile yeniçeri ağası odası yer alıyordu. Etmeydanı'nda ve buraya geçişi sağlayan görkemli kapı çevresinde son onarım ve düzenlemeler, Lale Devri'nde (1718-1730) gerçekleştirildi.
Etmeydanı'mn ilginç bir geleneği her sabah yaşanan et getirme işiydi. Yediku-le'de ve sur dışındaki salhanelerde geceden kesilen etler, 30 ata yüklenerek önde ve arkada koşan seğirdim ustaları ve kasaplar olduğu halde Etmeydanı'na getirilirdi. Bu sırada seğirdim ustaları "Savulun!" diye bağırırlar, kafilenin önüne kimsenin çıkmaması için uyarıda bulunurlardı. Çünkü, ocak yasalarına göre yol üstüne çıkan olursa idamı gerekliydi. Et taşıyıcılarının seher vaktindeki bu koşturmalarını herkes bilir ve kaçışırdı. Kafile Etmeydanı'na geldiğinde önce gülbanklı ve dualı bir tören yapılır, meydan şeyhi denen usta çavuş, gülbank taşına çıkıp: "Hazır olun ağalar. Et geldi. Bildik, bilmedik demeyiniz!" der, ustalarıyla gelen orta erlerine de "Çardak önünden geçmeyin, pazara sokaklara gitmeyin, halk sizi pazara
giden sanmasın, zabiti görünce kaçın, tozluğunuzu indirin, peştemallerinizi çevirin, haydi babam, haydi!" diye bağırırdı. Bundan sonra her bölük ve orta seğirdimleri etlerini kaparak odalarına götürürlerdi.
17. yy'ın başında Etmeydanı, yeniçeri ayaklanmalarının başlama noktası oldu ve bu durum, 1826'da ocağın kapanışına değin sürdü. Bir ayaklanma öncesinde her ortanın askerleri, kazanlarını ve bayraklarım alarak Etmeydanı'nda toplanırlardı. Buna kazan kaldırma denirdi (bak. ayaklanmalar). Ayaklanmayı desteklemek üzere gelen esnaf ve halk için de meydanda çadırlar kurulur, burası bir panayır yerine dönerdi. Kalabalıklar buraya sığmazsa Yenibahçe'ye kadar toplanılır, topluluklar halinde ikinci eylem yeri olan Atmey-danı'na(-t) yürünürdü. Etmeydanı, 1826' daki Vak'a-i Hayriye'de(-») Yeni Odalar yıkıldıktan sonra Talimhane Meydanı adı ile anıldı.
Keçecizade İzzet Molla, Yeniçeri Oca-ğı'nın kapatılmasına ilişkin dizelerinde Etmeydanı'nı, Meydan-ı Lahm olarak a-nar: Tecemmu eyledi Meydan-ı Lahme / İdüb küfrân-ı nimet nice bâğî/Koyub kaldırmada ikide birde / Kazan devrildi söndürdü ocağı.
Etmeydanı 20. yy'a değin kentin en geniş fakat bakımsız arsası olarak kaldı. Harap Et Kapısı kemeri 1933'te yıkılıp kaldırılırken burası yeni bir semt olarak iskâna açıldı. 19501i yıllardaki kamulaştırma ve yıkımlar sırasında ise Aksaray-Yenibahçe arasında, Vatan Caddesi(-0 açıldı.
Bibi. Uzunçarşılı, Kapıkulu, I, 241 vd; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 569; Evliya, Seyahatname, I, 560; Es'ad Efendi, Üss-i Zafer, ist., 1293, s. 97; Cevat Paşa, Tarih-i Askeri-i Osmanî, ist., 1297, s. 207.
NECDET SAKAOĞLU
ETMEYDANI SARNICI
Fatih'te, Öksüzler Sokağı ile Vatanperver Sokağı'nın kesiştiği yerde. Ahmediye Camii'nin altında bulunmaktadır.
Eskiden yeniçeri kışlasının yakınında ve Etmeydanı adı verilen mıntıkada bulunduğundan August Chousy'nin "Etmeydanı Sarnıcı" diye adlandırdığı bu sarnıç, 19. yy'ın sonlarında mahalle sakinleri tarafından "Ortaçeşme Mahzeni" diye anılmaktaydı.
Sarnıç dikdörtgen planlı ve 14,50x 11,45 m boyutlarındadır. Dört köşesi birer üçgen oluşturacak şekilde pahlanmış, böylece 1,07 m kalınlığındaki duvarlarla su basıncına karşı önlem alınmıştır. İçerisi, ü-çerden üç sıra sütun ile dört nefe ayrılmıştır. Sütunların birbirlerinden uzaklıkları 3,05-3,70 m arasındadır. Dokuz sütunun ü-zerinde, kemerler ile bağlantılı, pandantif-li 16 tane tuğla örgülü kubbecik sarnıcın örtü sistemini teşkil etmektedir. Sarnıcın taban ile tavan arasındaki yüksekliği 7,38 m'dir.
19. yy'ın sonlarında içi 5,30 m derinliği olan su ile dolu iken incelenen sarnıcın içinde şimdi de su bulunmaktadır. Sarnıca bugün sadece caminin avlusunun ön kısmında bulunan, üzeri bir kapak ile örtü-
lü 0,40x0,40 m ölçüsünde kare bir delikten girilebilmekte, bu delik sarnıç içindeki bir duvar payandasının üzerine açılmaktadır. Vatanperver Sokağı'na paralel uzanan sarnıcın bir kenarını oluşturan duvar üzerinde, bir kemer içinde yer alan menfez ise tehlike arz ettiğinden kapatılmıştır.
Yan duvarlar oldukça kalın, su geçirmez bir sıva ile sıvanmış, sütun başlığı olarak kesik piramidal formlu, oldukça yalın başlıklar kullanılmıştır.
Herhalde bir binaya altyapı oluşturan bu sarnıç halen aynı işlevini sürdürmektedir. Bugün, sarnıcın suyundan cami için zaman zaman faydalanılmaktadır.
Bibi. A. Chousy, L'an de batir charles byzan-tins, Paris, 1883, s. 94; Strzygowski-Forchhei-mer, Byzantinischen Wasserbehâlter, 82-83; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, l, 138-189; Ö. Ertu-ğrul, "İstanbul'da Bizans Devri Su Mimarisi", (yayımlanmamış doktora tezi), 1989, s. 366-367. ENİS KARAKAYA
ETYEMEZ
Samatya'da, Langa(->) ve Davutpaşa'dan sonra gelen; batı sınırı SSK İstanbul Hastanesi ve Etyemez Tekkesi Sokakla çizilen küçük semt.
Semtin sınırları eskiden beri belirsiz olmakla birlikte Bayezid-i Cedid Mescidi ve Kadem Tekkesi arasında, eski Davutpa-şa Iskelesi'nin batısında kalan ve denize kadar uzanan küçük bölge olarak tanımlanabilir. Günümüzde SSK İstanbul Hastanesi yapılırken semtin önemli bölümü yok olmuş, daha önce de sahile paralel geçen demiryolu, demiryolunun kuzeyinden geçen Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gür-man Caddesi (eski Samatya Caddesi), son olarak da tren yolunun deniz tarafından geçen sahil yolu (Kennedy Caddesi), semtin tarihi görünümünü tümüyle değiştirmiştir.
Semtin adım nereden aldığı kesinlik kazanmamıştır. Öteden beri, özellikle de 15-16. yy'larda yoksul halkın yaşadığı semte bu ad yoksulluğu yüzünden verilmiş o-labileceği gibi, R. E. Koçu'ya göre semtin ünlü sakinlerinden birinin lakabı da o-labilir. Janin'in Constantinople Byzantine' deki haritasına göre, bölge Constantinus Suru'nun(->) üstünde, sur kapılarından birinin (Porta Satorninu ya da Porta Pulhra, Osmanlı döneminde İsa Kapısı veya Ese Kapısı) civarındadır. Daha sonra Teodosi-os Surları'nın içinde kalan bu kesim Bizans'ın önemli limanlarından olan Eleut-herius (Elefterios) Limanı'na(->) yakınlığı nedeniyle gelişmiş olmalıdır. SSK istanbul Hastanesi inşaatı sırasında, özellikle deniz yönünde 3-4. yy Bizans kalıntılarına ve mezarlarına rastlanmıştır. 1957'de, şimdi artık yerinde bulunmayan SSK Hastane-si'nin yapımı sırasında ortadan kalkan Etyemez Tekke'si'nin yakınında bir küçük şapelin yan duvan, absidi, üstü tonozlu bir yol ortaya çıkarılmış ve şapelin absidinde-ki Bakire Meryem freski Ayasofya Müze-si'ne taşınmış, ancak inşaat kazıları sırasında diğer eserler tahrip edilmiştir. Yine aynı bölgede biri 12. diğeri 14. yy'dan kalma iki fresk daha bulunmuştur.
istanbul'un fethinden sonra Samatya' ya ağırlıklı olarak Ermeni nüfus iskân e-dilmiş olmakla birlikte, Davutpaşa ve Et-yemez'deki tekke, cami, mescit, sıbyan mektebi gibi eserlerin fazlalığı 15. yy sonlarından itibaren bu bölgede Müslüman nüfusun ağırlığının bir işareti sayılabilir.
İdari olarak Fatih İlçesi'nin Kasap İlyas ile Sancaktar Hayrettin mahallelerinin küçük bölümlerini içeren semt, 1950lerin ortalarından itibaren SSK İstanbul Hastanesi yapılırken gerçekleştirilen istimlak sonucu eski yapısından çok şey kaybettiği gibi, Osmanlı dönemine ait kimi eserler de yok olmuş; bu süreci sahil yolunun açılması tamamlamıştır.
SSK istanbul Hastanesi yapılırken ortadan kalkan Etyemez Tekkesi Mescidi, Hadîkatü'l-Cevamî'je göre, istanbul'un fethinden sonra Derviş Mirza Baba İbni Ömerü'l Buharî tarafından, burada bulunan bir kilisenin camiye dönüştürülmesiyle yaptırılmıştır. 1953 te harabesi çatısız olarak duran mescit, 1950lerin ortalarından sonra bölge istimlak edilirken Etyemez Tekkesi ve naziresi ile birlikte ortadan kaldırılmıştır (bak. Davutpaşa).
Semtin diğer önemli yapısı olan Etyemez Mescidi II. Bayezid döneminde (1481-1512) yapılmıştır (bak. Bayezid-i Cedid Mescidi). Bayezid-i Cedid Camii'nin yakınındaki Kadem Tekkesi semtte hâlâ varlığını sürdürebilen tek tuk eski binalardan biridir.
20. yy'ın başlarına kadar, bir-iki katlı ahşap binaların ve dar sokakların olduğu semt sık sık yangın felaketlerine uğramıştır. Günümüzde, ahşap yapıların yerini tümüyle kagir apartmanlar almış; öte yandan SSK İstanbul Hastanesi binalarının bulunduğu alanın semti yutması sonucunda, geriye kalan sokaklar da hastaneye göre örgütlenmiş, kentsel fonksiyonlar buna göre biçimlenmiştir. Ticari faaliyetler ve dükkânlar Etyemez Tekke Sokağı üzerindedir. Semtin nüfusu genellikle orta ve orta-alt gelir gruplarındandır.
İSTANBUL
ETYEMEZ TEKKESİ
bak. MlRZA BABA TEKKESİ
ETZ ha-HAYİM SİNAGOGU
Ortaköy'de Muallim Naci Caddesi'ndedir. Adı "hayat ağacı" anlamına gelir. Bu isme Bizans ve Osmanlı döneminde yapılmış birçok sinagogda rastlanır.
Ortaköy'de eskiden beri Yahudilerin yaşadığı ve muhtemelen aynı isimde bir sinagogları bulunduğu bilinmektedir. Ancak Ortaköy'de Yahudi nüfusu özellikle 1018 Büyük Bedesten yangınından sonra buraya yerleşenlerle artmıştır. Eremya Çelebi 17. yy'da köy halkının ekseriyetini Yahudilerin teşkil ettiğini belirtir. 1660 ve 1718 İstanbul yangınları sonucu yeni aileler bu semte göç etti. Fakat Ortaköy de yangınlardan nasibini almakta gecikmedi. 1707 tarihli bir fermandan sinagogun 1703' te bir yangın felaketi geçirip büyük hasar gördüğü anlaşılmaktadır. Fermanın konusu olan izinle 1707'de sinagog tamir
Etz ha-Hayim Sinagoğu'nun giriş kapısı. Yavuz Çelenk, 1994
edilmiştir. Sinagogun 1813'te gene bir yangın sonucu kullanılamayacak duruma gelmesi üzerine tamiri için istenen izin 12 Kasım 1825 tarihli fermanla verilmiştir, iki sütunlu, alınlıklı ve kemerli giriş kapısı 1915'te Eliyahu ben Yitzhak Kamhi tarafından yaptırılmıştır.
l Ekim 1914'te, Yahudilerin büyük o-ruç gecesi çıkan yangında tamamen yanan sinagogdan geriye yalnızca halen bahçede görülebilen ehal (sinagogda, içinde Tevrat'ın parşömen rulolar üzerinde elle yazılmış suretlerinin bulunduğu dolap) kalmıştır.
Şimdiki sinagog eskisinin midraş (medrese) olarak kullanılan bölümüdür. Sinagogun daha önce ahşaptan olan ehal'ı 1977'de Viktorya Azuz kardeşi Avram Azuz'un anısına mermerden yaptırmıştır. NAİM GÜLERYÜZ
EUDOKSİA SÜTUNU
Bugün Ayasofya Müzesi'nin bahçesinde bulunan sütun kaidesi. Ayasofya'nın kuzeydoğusunda Pittakia denilen bir meydanda İmparator Arkadios döneminde (395-408) karısı Imparatoriçe Aelia Eu-doksia (Latincede Eudoxia) (hd 400-404) adına bir sütun dikilmişti. Günümüze bu sütunun sadece kaidesi gelebilmiştir.
Ayasofya ile senato binası arasında bulunan Pittakia Meydanı'nda imparatorlar şikâyet ve yalvarışları dinler, adalet dağıtırlardı. Kaynaklara göre porfir mermerden olan Eudoksia Sütunu 4Ö3'te dikilmişti. Sütunun üstünde som gümüşten Imparatoriçe Eudoksia'nın heykeli yerleştirilmişti. 395'te Arkadios ile evlenen Eudoksia, bir dönem Roma konsüllüğü de yapan Frank generali Bauto'nun kızıydı. Arkadios üzerinde gittikçe artan bir nüfuz kurdu. 400' de augusta ilan edildi. Aralarında geleceğin imparatoru II. Teodosios ve Pulheria
EUFEMİA
227
EVMİMAKİSİ
olmak üzere beş çocuk doğurdu. Altıncısını doğururken öldü. Aşırı hırsı ve iktidar tutkusu Patrik İoannes Hrisostomos'un eleştirilerine yol açtı. Patrik, Ayasofya kürsüsünde Tevrat'ta adı geçen ve Nabot'u malına el koymak için öldürten dinsiz Kraliçe Yezavel'i (Batı dillerinde Jesabel) a-mmsatarak kendisini açıkça kınadı. Bunun üzerine Eudoksia, patriği mahkûm ettirerek sürdürdü. Yine kaynaklara göre Patrik loannes'in mahkûm edilmesinin önemli nedenlerinden biri de, Eudoksia'nın heykelli sütununun dikilişi onuruna yapılan tören ve eğlencelerin pagan kökenlerine tepki göstermesidir.
Kaide 1847'de Mimar Fossati tarafından Ayasofya'nın güneydoğusunda yapılan yeni bir inşaat kazısında, toprağın 3 m altında, antik yer döşemesinin üstünde bulunmuştur. Halen Ayasofya'nın bahçesinde sergilenmektedir.
Kare bir plana sahip olan kaidenin yanları 1,45 m uzunluğunda olup yüksekliği 0,79 m'dir. Kaidenin bir tarafında Grekçe, diğer tarafında Latince olmak üzere iki yazıttan, sütunu "praefectus urbis" (belediye başkanı) olan Simplicius'un imparatori-çe (augusta) onuruna diktiği anlaşılmaktadır.
İoannes Hrisostomos'un sürgün edilmesine tepki olarak 404'te patlak veren ayaklanmada veya 532 Nika isyanında sütuna yapılmış olabilecek herhangi bir zarar hakkında bilgimiz yoktur. Bazı kaynaklar sütunun ve heykelin 6. yy'm ortalarında hâlâ yerinde olduğundan bahsederler.
Bibi. J. Gottwald, "La statue de I'imperatrice Eudoxie â Constantinople", Echos d'Orient, c. 9, 1906-7, s. 274-276; Schneider, Byzanz, 80; C. Mango, "The Byzantine inscriptions of Constantinople: a bibliographical survey", American Journal of Archeology, c. 55, 1951, s. 52-66; G. Becatti, La colonna coclide isto-riata, Roma, 1960, s. 287-288; Janin, Constantinople byzantine, 76-77; P. Speck, "Eudoxia-Saule und Pittakia", Hellenika, c. 22, 1969, s. 430-435; G. Dagron, Naissance d'une capita-le. Constantinople et ses institutions de 330 â 451, Paris, 1974, s. 262; Müller-Wiener, Btid-lexikon, 52-53; K. Holüm, Theodosian Empres-ses. Women and Imperial Dominion in Late Antiquity, Berkeley-Los Angeles, 1982, s. 48-78.
ASNU BÎLBAN YALÇIN
Eudoksia
Sütunu'nun
kaidesi.
Yavuz Çelenk, 1994
EUFEMlA (AYlA)
Halkedonlu (Kadıköy) şehit azize'. Yortusu 16 Eylül'dür. Kendi adına yapılmış kilisede 451'de IV. Ökümenik Konsili toplandı (bu konsil İsa'nın tanrısal ve insan-sal tabiatını formüle etti). Şehit edilmesinin tarihi kesin olarak bilinmektedir: 16 Eylül 303.
Ayia Eufemia'nın (Latince'de Euphe-mia) kültünün yayılmasında Halkedon Konsili'nin önemli bir yeri vardır; bu tarihten itibaren yortusu tüm Hıristiyan âleminde kutlanmaya başlamış ve adına kiliseler inşa edilmiştir. Gene bu dönemde yazılan hayatı ve şehit edilmesinin öyküsü, azize hakkındaki dini edebiyatı etkilemiştir. Konsilden itibaren, tüm Ortodoks âleminin koruyucusu sayılmıştır.
Azizeye ve hayatına ait konsilden önceki tarihlere dayanan kaynaklar da vardır.
Amasya Piskoposu Asterius'un 380-410 arasında yazdıklarına göre, Eufemia'nın adına bir anıt yaptırmış olan Amasyalılar azizenin yortusunu büyük bir coşku ile kutlamaktaydılar. Amasyalı piskopos, yerinden emin olamadığımız, bir kilisenin re-vaklarında gördüğü resimlerden azizenin ölümünü anlatmaktadır: Haksız yere mahkûm edilen azize önce dişleri sökülerek işkenceden geçirilmiş, sonra da canlı canlı ateşe atılmıştır. Daha sonra yazılmış Ayia Eufemia'nın biyografisinde ise azizenin ölümü hakkında beş değişik yorum vardır. Bunlar çoğunlukla abartılı hikâyeler olup, sadece azizenin çeşitli işkencelere cesurca göğüs germesinde birleşirler.
Kaynaklar ve arkeolojik bulgular, Ka-dıköy'dekinin dışında azizenin adına İstanbul'da 4 kilise daha bulunduğunu bize aktarırlar. Bunlardan en önemlisi Hippod-rom yakınlarında (bugünkü Sultanahmet) olanıydı (bak. Eufemia [Ayia] Kilisesi). 7. yy'm ilk yansında azizenin rölikleri bu binaya taşınmış, daha sonra tasvirkırıcı imparatorların denize attırdığı rölikleri 798' de İmparatoriçe Eirene(->) törenle geri getirmişti.
Kaynaklar, ayrıca, Olibriu (Şehzadeba-şı civarı), Petrion (Cibali civarı), Neorion (Bahçekapı civarı) ve Petra (Edirnekapı civarı) mahallelerinde bulunan Ayia Eufemia kiliselerinden bahsetmektedirler.
Anadolu'da ise Antakya'da 7. yy'dan beri bir Ayia Eufemia bazilikası biliniyordu. Eufemia'nın kültü Batı'da da oldukça hızla yayıldı. Özellikle kuzey italya'da 4. yy'dan itibaren azize adına yapılmış birçok kiliseye rastlanmaktadır. Azizenin 16 Eylül'de kutlanan yortusu ise hem Doğu hem de Batı Hıristiyan dünyasının ortak kabul ettiği bir tarihtir.
Bibi. A. M. Schneider, "Sankt Euphemia und das Konzil von Chalkedon", Miscellanea A. Guillameier- H. Bacht, Das Konzil von Chal-kedon-Geschichte und Gegenwart, I, Würz-burg 1951, s. 291-302; R. Janin, "Leş eglises de Ste. Euphemie â Constantinople", Echos d'Orient, XXXI (1932), s. 270-283.
ASNU BİLBAN YALÇIN
EUFEMİA (AYİA) KİLİSESİ
Kadıköylü Azize Eufemia(->) adına yapılmış kilise. Hippodrom civarındadır. 7. yy' in başındaki İran savaşları sırasında İmparator Heraklius, Eufemia'nın röliklerini kente getirerek (6l6), Hippodrom civarında bulunan Antiohos Sarayı'mn (bak. saraylar) Azize Eufemia adına, büyük bir olasılıkla 6. yy'da bir martirion'a dönüştürülmüş olan "triclinium"a (büyük hol) koydurmuştu. Hippodrom civarında yapılan kazılarda (1939 ve 1942) ortaya çıkarılan bu kilise, içinde bulunan 13. yy'dan kalmış Azize Eufemia'nın hayatına ilişkin freskolarıyla ve erken kilise mimarisine ilişkin kalıntılarıyla ün kazanmıştır. Erken Hıristiyan mimari tarihinde bu yapı, kilise mimarisinde saray mimarisi etkilerinin ilk görüldüğü örneklerden biri ve erken kilise litürjisine ilişkin tartışmalarda, "sintro-non", "altar", alları ana neften ayıran korkuluk, "ambo", "ciborium" ve "solea" gibi başlıca kült öğelerinin erken örneklerinin bulunduğu bir erken çağ kilisesi olarak büyük önem taşır.
5. yy'm başında II. Teodosios döneminde (408-450) sarayın en büyük hadım a-ğası olan Antiohos'un yaptırdığı bu sarayın büyük dairesel revaklı avlusundan altıgen planlı, giriş kenarı dışında bütün kenarlarında yarım daire nişlerle zenginleştirilmiş, 15 m çapında bir kubbeyle örtülü büyük bir salona giriliyordu. Bu büyük giriş ve kabul holünün nişleri arasında daire planlı küçük odacıklar bulunuyordu. Giriş cephesinde ana giriş kapısının iki yanında yine dairesel, derin nişler vardı ve bunlardan, girişin iki yanında yükselen iki kulenin merdivenlerine geçiliyordu. Klasik Roma mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan bu salon, bazı araştırmacılara göre 6. yy'da bir martirion'a (mezar binası) dönüştürülmüştür. Fakat bunun kutlu emanetlerin taşındığı yıllardan hemen önce yapılmış olması daha akla yakın gelmektedir. Bu kilisenin çevresine, yine 6. yy'm sonlarında, dört tane poligonal planlı ve nişlerle süslenmiş "mausoleum" (mezar yapısı) yapılmıştı.
Bu büyük kubbeli, görkemli salonun bir kiliseye dönüştürülmesi için, absid yönünün doğuya getirilmesi gerekiyordu. Bunun için büyük revaklı avludan girilen özgün kapı yerine, tam batıdaki nişten
yeni bir kapı açılmış ve absid de bunun karşısına gelen nişin içine yerleştirilmiştir. Burada o çağ için karakteristik olan bir "sintronon" (yarım daire planlı, burada altı basamaktan oluşan, bu amfiteatrın sadece en üst sırasında oturuluyordu) ve önünde mermer parmaklıklarla çevrili dikdörtgen bir "altarraum" (kutlu alan) yapılmıştır. Bu kutlu yerin ortasında bir "ambo" (vaiz kürsüsü) ve üzeri küçük bir kubbeyle örtülü "ciborium" bulunuyordu. Buraya giriş, yine bir korkulukla sınırlı "solea" (özel bir giriş) ile oluyordu. Rökonstrük-siyonu R. Naumann tarafından yapılan altar bölümünün düzeni, erken kilise mimarisinin litürjisini anlama açısından ö-nemlidir. Kutlu bölümün sütun kaideleri ve pano kalıntıları üslup açısından 6. yy'ın bezemesel özelliklerini taşırlar. Azize Eufemia'nın kutlu emanetlerini saklayan sandığın İkonoklazma döneminde denize atıldığı ve mucizevi olarak Lemnos (Lim-ni) Adası'nda balıkçılar tarafından bulunduğu efsanesi vardır. 798'de, İmparatoriçe Eirene tarafından geri getirilen sandık tekrar kiliseye konmuştur. Bugün bunlardan kalanlar Fener'de Ayios Georgios Ki-lisesi'nde bulunmaktadır.
Fetihten sonra yapının tahrip olduğu ve üzerine yeni yapıların inşa edildiği anlaşılıyor. 1939 ve 1942'de İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Ayasofya Müzesi tarafından yapılan kazılarda yukarıda sözü edilen mimari kalıntılar ve freskler bulunmuştur. Kilisenin batıdaki giriş bölümünün ilk ni-şindeki kapıların çevresinde iki katlı 14 çerçeve içinde Azize Eufemia'nın hayatına ilişkin sahneler resimlenmiştir. Bunların içinde azizenin doğumu, yakılması, gömülmesi vb sahneler vardır. Resimlerin burada bulunması Eufemia'ya ait kutlu eşyaların da vaktiyle burada olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca diğer duvarlar ü-zerinde, Meryem ve İsa, başka din şehitleri, kilisenin kurucusunun freskleri vardır. Kilise 1951'de Adliye Sarayı'mn inşası sırasında yıkılmış, fakat freskolar, bir saçak altında korunmuştur. Bu freskoların 13.
\
yy'ın ikinci yarısında, çok yetenekli olmayan bir ressam tarafından yapıldığı düşünülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |