I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə53/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   139

Cumhuriyet Dönemi

2 Mayıs 1925 günlü ve 655 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu ile örgütleşme zorunluluğu getirilerek bütün esnaf ve dükkânı bulunan sanatkârlar ile küçük tacirlerin ticaret ve sanayi odaları tarafından ticaret siciline kaydedilmeleri zorunluluğu kondu. Söz konusu kanun ile esnaf, "dükkânı bulunan sanatkârlar" ve "küçük tacirler" olmak üzere bir ayrıma tabi tutulmuştu.

655 sayılı kanun ayrıca esnaf için örgütleşme zorunluluğu koydu. Bundan böyle esnaf cemiyetleri Ticaret Vekâleti' ne bağlanarak, daha önce 7 Mayıs 1912 günlü talimatnamede şehremanetine ve belediyelere verilmiş olan görev ve yetkiler Ticaret Vekâleti'ne ve ticaret odalarına tanındı. Bütün esnaf cemiyetleri ticaret odalarına bağlandı. Ticaret Vekâleti

teftiş ve denetimine bağlı olan odalar ise, vekâletten ve mıntıka ticaret ve iktisat müdürlüklerinden alınan emir ve talimatlar uyarınca işlerini yürüttüler.

27 Eylül 1925 günlü Ticaret ve Sanayi Odaları Nizamnamesi'nde "dükkânı bulunan sanatkârlar" deyimi "küçük sanatkârlar" olarak belirtildi. Ayrıca 1926 tarihli Türk Ticaret Kanunu ile tacir niteliğinin gerektirdiği bazı yükümlülüklerin küçük ticaret erbabı için uygulanmaması düşüncesiyle "tacir" ve "küçük tacir" ayrımı yapıldı. 1927 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu ile de "küçük sanayi" tabiri kullanılarak "küçük sanatkârlar"ın durumu sanayi erbabından ayırt edildi. Böylece 655 sayılı kanunda kullanılan "esnaf tabirinin "küçük tacir" ile "küçük sanatkâr"! kapsadığı belirlendi.

Tüm bu girişimlere karşın Osmanlı'nın "lonca" yapısını ve "gedik" usulünü çözmek kolay olmamıştı. Cumhuriyetin ilk yıllarında gediklerin kaldırılışı için yoğun çaba sarf edildi. Ancak, bu çaba "ticaret ve meslek serbestiyeti"ni sağlamayı amaçla-mışsa da aynı zamanda çalışan kesimin örgütsel yapısını da çözmüştü.

Esnaf yapısı dışında işçileri "sınıfsal" temel üzerinde örgütleme girişimi Amele Teavün Cemiyeti'nden geldi. 12 Ağustos 1924'te İstanbul'da Mürettibin Cemiyeti, İstanbul Umum Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti, Cibali Tütün Fabrikası Amele İttihadı Cemiyeti, Şark Şömendiferleri Müstahdemin Teavün Cemiyeti, Anadolu-Bağdat Şömen-diferciler Cemiyeti, İstanbul Tramvay Amelesi Cemiyeti, Haliç Şirketi Amele Cemiyeti başta olmak üzere kentin bellibaşlı işçi kuruluşları bir araya gelerek Amele Teali Cemiyeti'ni kurdular.

Cumhuriyet yıllarında bir aralık esnaf örgütlerinin adedi 64'e yükseldi. Daha sonra bunların sayısı 38'e indirildi. Esnaf Teşekkülleri Murakabe Heyeti'nin girişimleriyle ticaret odasına 30.000'in üzerinde esnaf kaydedildi. Esnaf cemiyetlerinin kâtib-i umumi, kâtip, muhasip, veznedar, hademe gibi çalışanlarından ve yer kirası, aydınlatma, telefon vb masraflarından tasarruf etmek üzere Dördüncü Vakıf Hanı' nın ikinci katında özel bir daire "müşte-

rek büro"ya dönüştürüldü. Ocak 1933'te ilk aşamada 15 esnaf cemiyeti dört ayrı masa oluşturdular. Gruplar şu şekilde ayrılmıştı: Birinci Masa: Lokantacılar Cemiyeti, Garsonlar Cemiyeti, Sütçüler Cemiyeti, Müskirat Amilleri Cemiyeti. İkinci Masa: Dokumacılar Cemiyeti, Terziler Cemiyeti, Manifaturacılar Cemiyeti, Yorgancılar Cemiyeti. Üçüncü Masa: Kahveciler Cemiyeti, Şekerciler Cemiyeti, Bakkallar Cemiyeti, Sucular Cemiyeti. Dördüncü Masa: Kapıcılar Cemiyeti, Otelciler Cemiyeti, Berberler Cemiyeti.

Müşterek büroda yer alan cemiyetlerin dışındaki esnaf cemiyetleri şunlardı: Arabacılar Cemiyeti, Ayakkabıcılar Cemiyeti, Bahçıvanlar Cemiyeti, Balıkçılar Cemiyeti, Celepler Cemiyeti, Türk Deri Sepicileri Cemiyeti, Ekmek Yapıcılar Cemiyeti, Fırıncılar Cemiyeti, Hamallar Cemiyeti, Hamamcılar Cemiyeti, İnşaatçılar Cemiyeti, Kabzımallar Cemiyeti, Kaldırımcılar Cemiyeti, Kayıkçılar Cemiyeti, Leblebiciler Cemiyeti, Marangozlar Cemiyeti, Mavnacılar Cemiyeti, Musiki Cemiyeti, Otomobilciler Cemiyeti, Perukârlar Cemiyeti, Saraçlar Cemiyeti, Sıvacılar Cemiyeti, Sütçüler Cemiyeti, Tahmil ve Tahliye Cemiyeti.

Tek parti döneminde İstanbul esnaf cemiyetleri giderek Cumhuriyet Halk Partisi ile yakın ilişkiye girdi. 15 Aralık 1938' deki parti kongresinde okunan raporda "mensubini ellibini aşan İstanbul Esnaf Cemiyetlerinin .... fevkalade olarak toplanan umumi heyetleri teşekküllerinin manevi şahsiyetlerini partimize bağlamak dileğinde bulunmuşlar" deniyordu. Nitekim 25 Aralık 1944'te parti kongresinde İstanbul'da 50.000 dolayında esnafın kayıtlı olduğu 33 esnaf cemiyeti ve bu cemiyetlerin birliği, hükümetle umumi kâtipleri aracılığıyla ilişki kurdular ve bu cemiyetlerin çoğunluğu nizamnamelerinde tadiller yaparak partiye bağlı cemiyetler oldular.

655 sayılı kanuna göre kurulmuş olan esnaf cemiyetlerinin sayısı 191 idi. İstanbul esnaf cemiyetlerinin verdikleri bilgilere göre 1940 itibariyle kayıtlı üye sayısı 54.739'a varmıştı.

1943'te çıkarılan 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu ile yeni bir örgütlenme-

ESNAF ALAYLARI



216

217

ESNAF ALAYLARI

ye gidildi. Eski mevzuat, bir yandan odalar kanalıyla vekâlet tarafından idari, diğer yandan içten gelen bir denetime tabi tutulan esnaf cemiyetlerini hem özel hukuk, hem de kamu hukuku kurallarının uygulanma alanına sokmuştu. Gerek şeklen, gerek uygulamada birçok karışıklık çıkmıştı. Odalar ve esnaf cemiyetleri kendi alanlarında etkili bir faaliyet gösterememişlerdi. Ticaret ve sanayi odaları kongrelerinde 655 sayılı kanunun öngördüğü sistemin değiştirilmesi gerektiği her defasında belirtilmiş ve günün koşullarına uygun yeni bir örgütleşme üzerinde çalışmalar yapılmıştı.

4355 sayılı kanunla tüccar, sanayici ve esnaf grupları için yeni mesleki örgütlerin kurulmasına karar verildi. Küçük tacir ve sanatkârların, tüzel kişiliği haiz kamu kurumu niteliğinde olan ve ekonomik ihtiyaçların gerektirdiği yerlerde Ticaret Ba-kanlığı'nca kurulması öngörülen "esnaf odaları"na kaydolmaları esası getirildi. Böylece, o zamana kadar her meslek kolu için birbirinden ayrı olmak üzere faaliyet gösteren esnaf cemiyetleri kaldırılarak, esnaf odalarının kurulmasına gidildi. Esnaf odalarının teşkiline gidilmek suretiyle, mesleki örgütleşme yolundaki sendikalist görüş terk edildi; bütün meslekleri bir araya toplayan bölgesel (idari) bir sistem benimsendi. Bu doğrultuda bazı esnaf cemiyetlerinin parti ile olan ilişkileri de koptu.

4355 sayılı kanun tacir ve sanayicilerin mesleki kuruluşları olan ticaret ve sanayi odalarına paralel olarak esnaf odalarının kurulmasını öngörmüş ve kurulması isteğe bağlı bu kuruluşlara küçük tacir ve sanatkârlar için kaydolma zorunluğu koymuş ise de esnaf odaları, ticaret ve sanayi odalarına benzer bir gelişme gösteremedi. Bu nedenle 1949'da "odalar rejimi" bırakıldı; 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Dernekleri Birlikleri Kanunu çıkarıldı. Bu yasayla esnaf kavramı yeniden yorumlandı. Esnaf üç gruba ayrıldı. Ayrıca esnafın kuracağı örgüt statüsü bakımından da bir değişiklik getirerek, tekrar "dernek" sistemi benimsendi. Yeni mevzuatla, esnaf ve sanatkârların özel hukuk kuralları uyarınca dernek kurmaları ve dernekleri bir araya getirerek birlikler oluşturmaları öngörüldü. Bu kanunun yürürlükte bulunduğu 1949-1964 döneminde Türkiye'de kurulan dernek adedi 4.115 ve birlik adedi 113 idi. Bu dönemde, yasada dayanağı olmadığı halde, 14 esnaf federasyonu ve bütün bu mesleki kuruluşların en üst kuruluşu olarak da Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Teşkilatı Konfederasyonu faaliyete geçti.

4 Ağustos 1964'te yürürlüğe konan 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanunu ile yeni bir düzenlemeye gidildi. Esnaf ve sanatkârların mesleki örgütleri yalnız esnaf topluluğunu değil, aynı zamanda küçük sanatkârları da kapsar şekilde olmak üzere, "esnaf ve küçük sanatkârlar dernekleri" olarak adlandırıldı. Esnaf ve küçük sanatkârlar derneklerine kamu kurumu niteliği verildi.

istanbul Esnaf ve Sanatkârlar Odaları

Birliği 1950'de kuruldu. 1991'de Odalar Birliği'ne dönüştü. Bugün birlik yaklaşık 100 işkolunda 366.000 üyeyi kapsayan 174 odadan oluşuyor.

ZAFER TOPRAK

ESNAF ALAYLARI

Eski istanbul'da ordunun sefere çıkması, şehzadelerin sünnet olması ve sultanların evlenmeleri, saraydaki doğumlar ve şehre gelen çok önemli konuklar için düzenlenen şenliklerin en eğlenceli yanlarından biri de esnaf alaylarıydı.

18. yy'a kadar şenlikler daha çok At-meydanı'nda düzenlenirdi. Esnaf alayları da padişahın alayı izlemek için geldiği Alay Köşkü'nün önünden geçer ve Atmey-danı'na doğru giderdi. İstanbul'da düzenlenen esnaf alaylarının iki türü vardı. Bunlardan biri ordunun sefere çıkışı münasebetiyle ordu esnafı tarafından düzenlenen alaylar, diğeri ise şenlikler sırasında gerçekleştirilenlerdi.

Ordu esnafının alayları, sefere ordu ile birlikte çıkmak üzere görevlendirilen esnafın istanbul'dan ayrılmadan önce padi-

III. Mehmed'in

düğün


şenliklerini

anlatan


Surname-i

Hümayun'da

Esnaf Alayı'nın

geçişini

betimleyen

Nakkaş Osman

ekibinin bir

minyatürü,

16. yy. TSM

Kütüphanesi

Erkin Emiroğlu

fotoğraf

koleksiyonu

şaha, devlet erkânına ve halka gösterişli, eğlenceli törenler düzenlemek, padişahın önünden geçerken mesleklerinin en dikkat çeken yönlerinden birini vurgulayan gösteriler yapmaktan ibaretti.

Ordu esnafı, sefer boyunca askerin her türlü ihtiyacına cevap vermek amacıyla ordunun peşinden gider; sefer ve savaşın türlü güçlüklerine katlanarak hizmet eder; nimetlerinden de istifade yolunu arardı. 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına kadar devam eden ordu esnafı alaylarından 17. yy'da yapılan üçü hakkında Evliya Çelebi'nin Seyahatname, Eramya Çelebi Kömürciyan'ın Ruzname, Marche-se Febvre'nin Teatro della Turchia (Türkiye Tiyatrosu) adlı eserlerinde oldukça ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.

Evliya Çelebi, Seyahatnamenin I. cildinde Bağdat seferine (1638) çıkılmadan önce düzenlenen ordu esnafı alayından uzun uzun söz eder. istanbul esnafını tanımada birinci elden kaynak olan bu e-serde 57 kümede toplanmış 1.109 esnafın adı verilmiş, dükkân ve çalışan sayıları belirtilmiş, pirlerinin adları sıralanmış,

alay geçerken hazırlamış oldukları arabalar üzerindeki dükkânlarda meslekleriyle ilgili araç gereçleri nasıl çalıştırdıkları, mallarını tanıtıp gösteri niteliğinde alışveriş sahneleri gerçekleştirdikleri, izleyenleri güldürmeyi amaçlayan sözler söyledikleri anlatılmıştır.

Evliya Çelebi'nin anlattığı bu alaydan istanbul bekçilerinin hırsız kovalarken "Bre koma! Kaçtı ha! Vardı ha!" diye bağırarak; remilcilerin tahtırevanlar üzerinde talih, kura ve remil tahtalarını ortaya koyarak ve remilcilere özgü sözler söyleyerek; macuncular tahtırevanlar üzerinde macun hokkalarını dizmiş, çırakları tunç havanlarda baharat döverek ve gümüş hokkalardan izleyenlere macun ikram e-derek; tımarhaneciler delileri altın ve gümüş yaldızlı zincirlere bağlayıp, kimi ağlar, kimi zincir kırar, kimi inler, kimi güler, kimi izleyenlere saldırır gibi yaparak; çiftçiler ayaklarında çarık, omuzlarında aba, dolama, yün hırka, başlarında taçlar olduğu halde, boynuzlan süslenmiş öküzlerini sabana koşmuş olarak; değirmenciler araba üzerine kurdukları ve araba gittikçe çarkları da ona bağlı olarak dönen değirmende öğüttükleri unu izleyicilerin üzerine serperek geçtikleri öğrenilmektedir.

l657'de Girit seferi münasebetiyle IV. Mehmed'in huzurunda düzenlenen ordu esnafı alayı, Eremya Çelebi Kömürciyan' m Ruzname adlı Ermenice eserinde anlatılmaktadır. Bu eserde verilen bilgiye göre esnaf alayının önünde yer alan protokol görevlilerinin ardından başta çiftçiler, meslekleriyle ilgili gösteriler yaparak geçmişlerdir. Bu alayda görülen 53 esnaftan meşaleciler atlarına binmiş ve meşalelerini yakmış olarak; ekmekçiler çeşitli boy ve lezzette ekmek ve simit, çörek gibi yiyecekleri siniler üzerinde taşıyarak; kasaplar bellerinde bıçaklarıyla ve süsledikleri koyun ve keçileri yanlarında taşıyarak; manavlar develer üzerine kurdukları iki dükkânı çeşidi meyvelerle süslemiş olarak; yağcılar büyük yağ tulumlarını omuzlayarak; bir deve üzerine kurulmuş dükkânda çeşitli malzemeler bulunduran aktarlarla birlikte şekerci ve sabuncular mal satıp, sağa sola tütsüler yaparak; kumaşçılar, hallaçlar, yorgancı ve kapamacılar deve üstüne yaptıkları dükkânda pamuktan aslanlar yapmış ve biri de pamuk atarak; diktikleri olağanüstü güzellikte elbiseleri sırıklara geçirmiş olarak; terziler bir deve üzerine kurdukları dükkânda hepsi aynı renkte giysiler giyinmiş; berberler birini tıraş ederek; kavaflar ellerinde dikmekte oldukları papuçlarla; bozacılar da halkın üzerine darı serperek geçmişlerdir.

Padişah her esnafın ileri gelenini huzuruna kabul etmiş, onlara meslek ve çalışmalarına uygun armağanlar vermiştir. Her sınıftan istanbul halkı alayı seyretmek için yollara dökülmüş, yol kenarlarında kiralık seyir yerlerine doluşmuş, geçici dükkânlar kurularak alışveriş de yapılmıştır.

Ordu esnafı alaylarından biri de 1678' de Rusya'ya yapılan ve Cehrin Kalesi'nin fethiyle sonuçlanan seferin arifesine rast-

lar. Bu alaya tanıklık eden Marchese Febv-re, Teatro della Turchia adlı eserinde her esnafın kendi uğraş dalıyla ilgili gösteriler yaparak geçtiğini belirtmiştir. Rum, Ermeni ve Yahudilerin de özel izinle Türk giysileri giydiğini ve alaya çıktığını yazan bu yabana tanık, yeniçerilerin ellerinde sopalarla alayı seyretmek için gelen halkı düzene soktuklarını iyi bir gözlemci olarak tespit etmiştir.

Bu alayda da tahtırevanlar üzerine yerleştirilmiş dükkânlarda mesleklerine uygun olarak giyinmiş usta ve çırakların gösteri niteliğinde çalışmalar yaptıkları, terzilerin şarkı söyleyerek dikiş diktikleri; nalbantların örs üzerinde nal dövdükleri; kabapların, ekmekçilerin başlarının üzerindeki tablalarda et ve ekmek taşıdıkları; yemiş satıcılarının iki öküzün çektiği araba üzerine kurdukları bir gemiyi meyvelerle süsledikleri; kimi esnafın da halkı güldürüp eğlendirmek için soytarılıklar yaptığı tespit edilmiş bulunmaktadır.

Osmanlı şenlikleri içinde en görkemlisi olarak kabul edilen 1582 şenliğinde dü-



Sumame-i

Vehbî'de esnaf

loncalarının

geçişini

betimleyen

Levnî

Okulu'ndan bir



minyatür,

18. yy.


TSM

Kütüphanesi



Gözlem Yayıncılık

Arşivi

zenlenen esnaf alayı, sayıları 180'i bulan değişik esnafın kendisini tanıttığı büyük bir gösteri halini almıştır. Bu şenlik için hazırlanan Sumame-i Hümayun da. esnaf alayı da dahil olmak üzere yapılan bütün gösteriler anlatılmış, Nakkaş Osman tarafından yapılan 110 minyatürle de alayda yer alan esnafın özellikleri ayrı ayrı gösterilmiştir. 7 m boyunda tek bir lale tasviriyle geçen çiçekçiler; insanların çektiği araba üzerine sembolik bir dükkân kurmuş olan yemiş satıcıları; yine dükkânlarında çengellere asılmış etlerle ve ellerinde bıçak ve satırlarla kasaplar; ocak ve körükleriyle haddeciler; üstü açık bir işlikte çok ustaca düzenlenmiş çarklarla iş gören çömlekçiler; nasıl işlediği hakkında genel bilgi veren değirmen düzenlemesiyle değirmenciler; her türlü donanımı haiz balıkçı tekneleri Nakkaş Osman'ın fırçasından günümüze kalmış esnaf alayı minyatürlerinden birkaçıdır.

1720'de düzenlenen büyük sünnet düğünü şenliğinin mahiyeti ise Levnî gibi büyük bir nakkaşın fırçasıyla ve Hüseyin

ESNAF GELENEKLERİ



218

219

ESRAR KAHVELERİ

1941'de Alemdar Caddesi'nde Küçük Abud Efendi Konağı'na taşındı. Poliklinik, dahiliye, hariciye, doğum ve kadın, ku-lak-boğaz-burun, cilt ve zühreviye, göz, çocuk hastalıkları ile röntgen servisleri o-lan 50 yataklı bir hastaneydi. 1946'da İstanbul Esnaf Hastanesi adını aldı.

Zamanla binası ihtiyacı karşılayamaz olunca 1953'te bugünkü binasının bulunduğu, Süleymaniye'de Takvimhane Caddesi ile Süleymaniye Caddesi'nin kesiştiği kavşaktaki, arsa satın alındı. 1955'te temeli atılan hastane binası 1963'te tamamlandı ve hizmete girdi. Hastanenin sıhhi tesisat ve malzemeleri isviçre'den Çilingir ve Yapı Ustaları Birliği, Musluk Fabrikaları Birliği, Sıhhi Malzemeciler Birliği ve Saat Metal işçileri Birliği-tarafından bağışlanmıştır, istanbul EsAaf Hastanesi'ni Koruma ve Yardım Cemiyeti tarafından idare edilmektedir. Toplam 200 yatakla hizmet veren, tam teşekküllü bir kuruluş hastanesidir.

istanbul esrar dede



(l 748, İstanbul - 1796, İstanbul) Divân hey ü gah şairi.

Vehbî'nin ve Mehmed Hazin'in düzyazı anlatımıyla günümüze ulaşmıştır. Levnî' nin minyatürleri arasında kasap, aşçı ve debbağ esnafını gösteren çalışmada küçük bir sürü, ellerinde uzun sopalar taşıyan kasaplar, boynuz ya da kaval çalan çobanlar, kesilmiş hayvanlar, ocakta kebap pişiren aşçılar ve kurutulmak üzere asılmış deriler görülmektedir. Levnî'nin iki sayfada, birden fazla esnafı bir araya toplayan minyatürleri mumcularla berberleri; çadırcı, ayakkabıcı, bakkal, yemişçi, yorgancı ve tacirleri; bakırcı, mücevherci, terzi ve ipek dokuyucularını; kuyumcu, balmumu satıcısı, Mısır Çarşısı esnafı, tenekeci ve bitpazarı esnafını; kumaşçı, nalbant, gemi yapımcısı, saraç ve keçeci esnafım ilginç görüntülerle sergilemektedir, istanbul halkı kadar o sırada herhangi bir amaçla ülkede bulunan yabancılar tarafından ilgi gören şenlikler, bunların en göz alıcı bölümü olan esnaf alayları devletin gücünü ve esnafın becerilerini yansıttığı için önem taşımaktadır.

Esnaf alayı, hoş bir gelenek olarak istanbul'da Cumhuriyet döneminde de biçim değiştirerek devam etmiş, özellikle Cumhuriyet'in 10. yıldönümü törenlerinde büyük bir esnaf alayı düzenlenmiştir. Bibi. Hızır îlyas, Letâif-iEnderun, ist., 1281; Evliya, Seyahatname, l, 487-674; (Ergi), Mecelle,

I, 619-636; M. And, Kırk Gün Kırk Gece, ist.,


1959; And, Şenlikler; Mustafa Âli, Görgü ve
Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları,
I,

II, (haz. O. Ş. Gökyay), İst., 1978; Kömürciyan,


istanbul Tarihi, (1988), 291-294; "Esnaf, İstan
bul Esnafı", ISTA, X, 5314-5334; S. Tansuğ,
Şenlikname Düzeni, (yb), ist., 1993.

istanbul esnaf gelenekleri

Osmanlı dönemi istanbul esnafının gelenekleri, loncalar, gedikler gibi örgütlenmelerle çırak olarak mesleğe girme aşamasından başlayarak kalfa ve usta olarak kendi adına işyeri açma ve meslek hayatı boyunca uyulması zorunlu olan kuralları, cezalan, lonca mensuplarının dayanışmaları gibi kuralları kapsar. Bu gelenekler Tanzimat'a (1839) kadar bir ölçüde korunmuş, sonraki yıllarda terk edilmiş ya da biçim değiştirmiştir.

Peştamal Kuşanma: Çıraklık, esnaflık ya da zanaatkârlıkta mesleğe girişin ilk aşamasıdır. Herhangi bir usta, yetiştirmek üzere yanına aldığı çırağa geleneğe göre tespit edilmiş çıraklık süresi içinde meslekle ilgili araç gereci kullanma, üreteceği malın kalitesi, müşteriye hizmet, esnaflık ahlak ve terbiyesi gibi önemli hususlarda gerekli bilgi ve becereyi verir. Çıraklık süresi geleneğe, zanaatın güç ya da ayrıntılı oluşuna göre en fazla 3 yıldı. Süresini dolduran çırak, ustası tarafından yetişmiş bir meslek erbabı olarak lonca ileri gelenlerinin huzurunda imtihan olunur ve başarılı bulunursa diploma yerine geçmek üzere beline bir peştamal kuşatılırdı. Fü-tüvvet örgütünün el kitabı olan fütüvvet-namelerde, hamam peştamallarıyla karışmaması için "şed" diye anılan bu peştema-lın kuşanılması, okunan dualar, törensel

söz ve davranışlar ayrıntılı biçimde yer a-lır. Peştamal kuşanan çırak, kalfa olur ve o zanaatın loncasına kayıtlı esnaf arasına a-lınır, lonca mensubu olmanın yükümlülüğünü o günden itibaren taşımaya başlardı.

Gedik usulüne göre dükkân sayısı sınırlı olduğu için, yeni kalfa ustasıyla birlikte aynı yerde çalışmaya devam edebileceği gibi, boş bir dükkân bulunduğu takdirde loncanın uygun görmesi üzerine ustasından ayrılıp kendi başına çalışmaya başlardı. Ayrı bir dükkâna geçecek kalfa için de esnaf arasında "çırak çıkarma" adı verilen ve kalfalığa geçişte olduğu gibi imtihan, dua gibi aşamalardan oluşan bir tören yapılırdı. Bu törenle ilgili ayrıntılar da fütüvvetnamelerde yer almaktadır. Kalfalığa geçişte bağlanan peştamal ustalıkta da bağlanmakla birlikte hamaylı gibi bağlanan ikinci bir peştamal daha vardır.

Esnaf Eğlenceleri: istanbul esnafı eskiden zaman zaman büyük ziyafetler, kır eğlenceleri düzenlerdi. Her lonca yılda bir kez bir mesire yerine gider ve çırak, kalfa, usta ve lonca ileri gelenleri birlikte eğlenirlerdi. Bu eğlenceler esnafın kendi arasında topladığı parayla düzenlenir, loncanın kendi malı olan mutfak ve sofra takımları mesire yerine taşınır ve çadırlar kurulup bir-iki gece orada kalınırdı. Gençler kendi aralarında çeşitli oyunlar oynar, yaşlılar da bir araya gelerek sohbet ile vakit geçirirler, yaşlarına uygun oyunlar oynarlardı. Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan da ustalığa geçiş törenleri de lonca ileri gelenlerinin huzurunda yapılmak üzere bu günlere rast getirilirdi. Her loncanın mesire yeri ve mesireye gidiş tarihi aşağı yukarı değişmez, her yıl tekrar edilirdi. Esnafın topluca gittiği yerler Haydarpaşa, Kü-çüksu, Beykoz, Büyükdere çayırları ile Florya ve Kâğıthane mesireleriydi.

Evliya Çelebi, Seyahatnamede kuyumcu esnafının yılda bir kez düzenlediği bir-

Bir çarşı ressamının betimlemesiyle boyunduruğa vurulup çarşı içinde gezdirilen esnaf tiplemesi, 17. yy. Gözlem Yayıncılık Fotoğraf Arşivi

kaç günlük eğlenceler ile 20 yılda bir düzenlediği 10 gün 10 gecelik eğlencelerden de söz eder. Bu eğlencelere sarayın da nakdi ve ayni yardımlarda bulunduğunu, davul ve kös gönderildiğini de kaydeden Evliya Çelebi, Kâğıthane Mesire-si'nde düzenlenen bu eğlencelere başka vilayetlerden de kuyumcu esnafının ileri gelenlerinin davet edildiğini belirtir, istanbul'da sayıca kalabalık olan başka esnaf toplulukları da bir-iki günlük eğlenceler yerine 10 ya da 20 yılda bir olmak üzere böyle uzun süreli büyük eğlenceler düzenlerlerdi, istanbul esnafının görkemli eğlencelerinden biri de çeşidi vesilelerle düzenlenen esnaf alaylarında(->) yaptıkları gösterilerdi.



Esnaf Teftişi ve Cezalan-, istanbul esnafının uymak zorunda olduğu lonca gelenekleriyle fütüvvet buyrukları dışında yazılı olmayan daha başka geleneksel kuralları ve istanbul Kadılığı tarafından tespit edilen "esnaf nizamı" vardı. Esnaf nizamı kadı tarafından esnaf kethüdalarına ve diğer ileri gelenlere, bunlar aracılığı ile de esnafa tebliğ edilirdi. İstanbul esnafının bu nizama uyup uymadığı kadı adına ayak naibi tarafından teftiş edilir, narha riayet etmeyen, ölçü araç gereçleri bozuk ve hileli olan, haksız rekabet ve kıskançlık yüzünden meslektaşlarına zarar veren esnaf, geleneklere göre cezalandırılırdı.

Tanzimat'tan önce büyük esnaf teftişlerine sadrazam, yeniçeri ağası, intisap a-ğası, kolluk çorbacıları ve esnaf kethüdaları da katılırdı. Uygunsuzluğu görülen esnafa verilen geleneksel cezalar bozuk malını teşhir etme, kendisini boyunduruğa vurup çarşı içinde gezdirme, falakaya yatırma, hapse atma ve elindeki mallara ve araç gerece el koymadan ibaretti. Hapis cezası mahkeme tarafından verilir, falaka ise cezayı hak eden esnafın dükkânının önünde uygulanırdı.

Esnaf loncası uygunsuzluğu tespit edilen, sık sık şikâyet edilip de teftişte yanlış işler yaptığı ortaya çıkan, birkaç kez u-yarıldığı halde bu huy ve davranışlarından vazgeçmeyen esnafı geçici olarak ya da bütünüyle zanaat ya da ticaretten men edebilirdi.

BibL G. Baer, "Türk Loncalarının Yapısı ve Bu Yapının Osmanlı Sosyal Tarihi İçin Önemi", TAD, S. 14-23, 1970-1974, s. 99-119; M. Kütü-koğlu, "Osmanlı Esnafında Oto-Kontrol Müessesesi", Ahilik ve Esnaf, İst., 1986, s. 55-76; M. Genç, "Osmanlı Esnafı ve Devletle İlişkileri", ae, s. 113-124; Musahibzade, istanbul Yaşayışı; M. Alp, "Eski İstanbul'da Ustalar", TFA, S. 170, 1963, 3172-3173; ay, "Eski İstanbul'da Loncalar", TFA, S. 173, 1964, s. 3249-3250; Evliya, Seyahatname, I, 487-511, 569-571; (Ergin), Mecelle, I, 582-594, 603-618; "Esnaf, İstanbul Esnafı", İSTA, X, 5314-5334.

istanbul r~~' ESNAF HASTANESİ

Süleymaniye'de bulunmaktadır. 1937'de "istanbul Esnaf Cemiyetleri Hastanesi" adıyla Cağaloğlu'nda, Mollafenari Sokağı no. 30'da esnaf cemiyetlerine bağlı her esnafın, kendisi ve aile efradına açık parasız bir dispanser olarak faaliyete geçti.

.ü M -M


£ I

^


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin