I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə64/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   139

Bibi. Ezgi, Türk Musikisi, III, V; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II; Öztuna, BTMA, I; Tursun Bey, Tarih-iEbü'l-Feth, ist., 1977; M. R. Ga-zimihal, Musiki Sözlüğü, ist., 1961; Sevengil, Eğlence; L. Saz, Haremin içyüzü, İst., 1974; Ahmed Rasim, Ramazan Sohbetleri, isi., 1974. RUHÎ AYANGİL

FASULYECİYAN, TOMAS

(1843, istanbul -1901, iskenderiye) Tiyatro oyuncusu ve yönetmen.

Fakir bir ailenin çocuğuydu. İlk kez 1858'de sahneye çıktığı Hasköy'deki amatör bir toplulukta dikkati çekti ve ertesi yıl, Ermenice oyunların.sahnelendiği, Pera Palas'ın yerindeki Şark Tiyatrosu'na girerek profesyonel oldu. Bir süre sonra Şark Tiyatrosu kapanınca, arkadaşlarından Is-tepan Ekşiyan'la birlikte Vaspuragan adlı gruba katılarak 1862'de izmir turnesine çıktı ve Ermenice oyunlar oynadı. Turnede evlendiği oyuncu arkadaşlarından Madam Bayzar'la birlikte 1863'te Trabzon'a gitti. Orada amatör gençlerle gene Ermenice oyunlar oynadı. Tiflis'e geçerek orada ve Kafkasya'nın başka şehirlerinde 2 yıl yaşadı. İstanbul'a döndükten sonra birkaç yıl Mardiros Mınakyan'la(->) çalıştı. 1869' da daha önceden St. Petersburg'a giderek oyun oynama izni aldığı için İstanbul'dan oyuncu arkadaşlarını toplayarak yeniden Kafkasya'ya gitti. 1872'de İstanbul'a dönüşünde önce Üsküdar Aziziye Tiyatrosu'nu kurdu. Topluluğun başarısızlığa uğraması üzerine Güllü Agop'un(->) çağasını kabul ederek karısıyla birlikte Gedikpaşa Tiyatrosu'na katıldı, oyunculuk, yönetmenlik ve yönetmen yardımcılığı yaptı.

1879-1880 mevsiminde aralarında Kü-

çük İsmail ve Ahmed Fehim'in de bulunduğu arkadaşlarıyla turne için gittikleri Bursa'da Ahmed Vefik Paşa'nın, bir tiyatro binası da yaptıracağı sözünü vererek yaptığı çağrı üzerine gittiği Bursa'da 5 yıl kaldı ve onun Moliere'den uyarladığı oyunlarda oyunculuk ve yönetmenlik yaptı. Oyunculuk yeteneğiyle hem Ahmed Vefik Paşa'nın hem de Bursa izleyicisinin övgüsünü kazandı. Ahmed Vefik Paşa'nın ardından gittiği Filibe'den İstanbul'a dönüşünde Gedikpaşa'da bir ara kadrosu 130 kişiye ulaşan Osmanlı Tiyatrosu'nu yönetti. Kısa bir süre de Kadıköy Mühürdar'da oyunlar sergiledikten sonra 1885'te Bulgaristan'a gitti. Orada 8 yıl kaldıktan sonra Türkiye'ye dönerek Samsun'da ve Tekirdağ'da oyunlar sergiledi. İstanbul'da da Ermenice oyunlar oynamak istedi ama artık 1895'teki Ermeni olayları sonrası yeterli izleyici bulamadığı için yurtdışına çıktı ve bir daha dönmedi. Romanya ve Bulgaristan'da oynarken hastalanınca dostlarının yardımıyla tedavi için Paris'e gönderildi. Fransa dönüşü gittiği İskenderiye'de birkaç oyun sahneye koydu. Ama ilerleyen hastalığı yüzünden sahneye çıkamaz hale geldi ve yoksulluk içinde öldü.

Dönemin Batı tarzı oyunlarında yakı-şıklılığıyla dikkati çeken ve gerek Ermenice gerek Türkçe oyunlardaki her türden rolde gösterdiği başarıyla övgü toplayan Tomas Fasulyeciyan'ın "Kılavuz Kadın" adlı bir de basılmamış oyunu vardır.

Bibi. AhmetFehim Bey'in Hatıraları, (haz. H. K. Alpman), ist., 1977, s. 13-29, 185; And, Tanzimat, 123, 140, 157, 176-179, 185-189; And, Osmanlı, 257-264; M. Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, ist., 1989, s. 550; "Fasul-yeciyan, Tomas", İSTA, X, 5515-5516; A. Madat, Sahnemizin Değerleri, II, ist., 1943, s. 102-106; Ö. Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi, I, ist., 1985, s. 378-380, 387-390; M. N. Özön-B. Dürder, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, ist., 1967, s. 176; (Sevengü), Türk Tiyatrosu, 19, 26, 50-51.

RAŞlT ÇAVAŞ

FATİH

Fatih îlçesi'nin merkez mahallesi ve çekirdeği olan semt. İstanbul'un ilk büyük cami ve imaretinin çevresinde oluşan ve kenti fetheden sultanın lakabını taşıyan Fatih semti, Türk döneminin en ünlü ve simgesel nitelikli yerleşim alanlarından biridir. İkincil nitelikteki semtleri saymazsak, Fatih, güneybatıda Bayrampaşa vadisine inen yamaçlarla Atikali ve Yeni Odalar (yeniçeri kışlaları) önündeki Etmeyda-nı(->) ve Horhor semüeriyle Aksaray'a bağlanır. Doğuda Saraçhanebaşı'ndan geçerek Şehzadebaşı(-») ve Halic'e doğru Zey-rek(->), Çarşamba(->) ve Yavuzselim(->); Edirnekapı(->) yönünde de Karagüm-rük(-t) gibi semtlerle sınırlanır. Constan-tinus Suru Fatih Külliyesi'nin(-t) hemen batısından geçer. Halic'e inen vadiler arasında, "dördüncü tepe" denen bu yüksek plato, sınırları kesin olmasa da, eski kentin XI. bölgesine tekabül eder. Semtin bulunduğu bölge, kentin kuruluşundan bu yana dinsel simge statüsünü korumuştur. Constantinus'un (hd 324-337) anıt mezarı ve martirion'u, daha sonra onun yerine

yapılan İustinianos'un Havariyun Kilise-si(->), fetihten sonra da II. Mehmed'in (Fatih) büyük külliyesi ile taçlanmış ve kent tarihinde, her zaman büyük imparator ve sultanların anılarıyla bütünleşmiştir.

Constantinus'un martirion'unun burada bulunması, kentin yapıldığı dönemde bu bölgeye özel bir önem kazandırmışa benziyor. Constantinus döneminde kentin ana ulaşım çizgisi Aksaray üzerinden Ye-dikule'ye uzandığı için, Osmanlı dönemine göre, kent içinde ikincil bir statüde olmasına karşın, Bozdoğan Kemeri'nin(-») varlığına bağlı su sağlama işlevi ve hem Halic'i hem de Marmara'yı gören bir yerleşme alanı olması nedeniyle, Constantinus döneminin ve sonrasının önemli sarayları bu bölgede yoğunlaşmıştır. Flasil-lia ve Augusta Pulheria'nın sarayları, Ar-kadius ve Modestus'un büyük sarnıçları, Bozdoğan Kemeri, Markianos Sütunu (bak. Kıztaşı) bu bölgenin sınırları içindeydi. I. lustinianos döneminin (527-565) en büyük kiliselerinden biri olan Aziz Polieuk-tos Kilisesi de Bozdoğan Kemeri'nin güneybatısında platonun Marmara yamaçla-rındaydı. Bugüne kadar yaşamış olan Bizans dönemi yapılan içinde kuzeyde Pan-tepoptes Manastırı (bak. Eski imaret Camii) ve kuzeydoğuda Pantokrator Manastırı Kilisesi de (bak. Zeyrek Kilise Camii) ortaçağ Bizans'ının bu bölgedeki önemli yapılarıdır.

Fetihten sonra, Eyüp İmareti inşaatını izleyerek büyük bir sosyal ve kültürel etkinlik merkezi olan Fatih Külliyesi'nin kurulması (1463-1470) saraçların ve demircilerin çalıştığı büyük Saraçhane Çarşısı (bak. Saraçhane) ve Şehzadebaşı'ndaki yeniçeri odalarının (bak. Eski Odalar) yapımı bu bölgede yeni mahallelerin gelişmesine neden olmuştur. Fatih Külliyesi, İstanbul'a Türk döneminin karakteristik görünümünü kazandıran büyük külliyeler dizisinin ilk halkasıdır. Bine yakın çalışa-

nı ve çevresindeki çarşılarla, bu külliye kentin bundan sonraki gelişmesinde etkili olan yeni bir ağırlık merkezi yaratmıştır. İstanbul'un Trakya çıkışı, Bizans döneminden farklı olarak Edirnekapı'ya gelince, fetihten sonra kentte yapılan dini ve sosyal işlevli yapılar da Haliç yamaçlarında yoğunlaşmış ve suriçinin üçte bir nüfusu Edirnekapı, Sultanselim, Fatih üçgeninde yerleşmiştir. O dönemde Fatih Külliyesi, Edirnekapı yolunun tam ortasında bulunuyordu. Caminin dış avlusunun kuzeybatıya çıkan Boyacı ve Börekçi (ya da Çörekçi) kapıları çevresinde bir çarşı dana oluşmuştu. 15. yy'ın sonunda ya da 16. yy'ın başında Edirnekapı yolu üzerinde Atik Ali Paşa Camii(-0 yapılmıştır. Edirnekapı içinde Mihrimah Sultan Külliyesi' nin(->) inşası sırasında, cami avlusunun altında dükkânlar yapılması, Saraçhane'den Edirnekapı'ya kadar sürekli bir alışveriş aksının da bu yol üzerinde geliştiğini kanıtlar niteliktedir. 16. yy'da İstanbul'da yapılan mescit ve camilerin üçte biri bu bölgededir. Yine 16. yy'da, Edirne yolunun suriçindeki bölümünde Fatih ile Edirnekapı arasında kara gümrüğü kurulmuştur. Süleymaniye gibi Fatih'te de cami çevresinde devlet büyüklerinin, özellikle ulemanın konaklan vardı. Nitekim N. de Ni-colay, Fatih Külliyesi'ne ilişkin gözlemlerinde, caminin çevresinde imam ve ulemanın oturduğunu ve her millet ve dine mensup misafirler için 200 adet kubbeli ev olduğunu yazıyor. (Burada külliye çevresindeki medreseleri, tabhaneyi ve kervansarayı kastetmiş olmalıdır.) Ancak de Nicolay külliyenin dışında da fakirler için 150 ev olduğundan söz eder. Bunların, imaretten her gün aş alanların barınakları olduğu söylenebilir. İngiliz gezgin, bu odaların birçoğunun boş olduğunu da eklemektedir. Külliyenin geniş bir sosyal programı olduğunu Fatih'in vakfiyesinden biliyoruz. Sanderson bu külliyeye tahsis



FATiH

262

263

FATİH BELEDİYE BİNASI

Taşbasma haritalardan yararlanılarak 1964'te istanbul Belediyesi tarafından hazırlanan haritalardan çizilmiştir.



istanbul Ansiklopedisi

Fatih

istanbul Ansiklopedisi

edilen yıllık gelirin 16. yy'ın sonunda 200.000 duka altını olduğunu kaydeder, imaretin bu zenginliği, Fatih bölgesinde ilk 200 yılın yoğun yerleşmesinin nedenlerinden birini açıklamaktadır.

Fatih Camii'nin, medreseler arasında bulunan Fatih Meydanı olarak anılan, çeşitli etkinliklere açık ve bütün kenarları düzenli bir mimari ile çevrili, dört hektar büyüklüğündeki dış avlusu Atmeydam'n-dan sonraki en büyük kent alanıdır. Burada medreselerde okuyan 300 öğrenciden başka, Evliya Çelebi'nin dediği gibi, "hal sahibi ve ehlidil olanlar da eksik değildi." Çevresinde bulunan çarşılar, namaz vakitlerinde camiyi dolduran müminlerin çalıştığı yerlerdi. Cami avlusunda zengin bir sosyal alışveriş olduğu, kentlinin yaşamını renklendiren birçok olayın bu avluda geçtiği açıktır. Evliya Çelebi, dış avluda Boyacı Kapısı'nın yanında her katı minare yüksekliğinde kat kat kulübeler kuran Sultan Budala Hasan Dede'den de söz eder.

Fatih, kent içinde, her dönem Müslüman tutuculuğu ağır basan bir semt olmuştur. Bugünkü Vahabîler gibi, peygamber dönemi yaşamına dönme iddiasında bulunan Kadızadelerin IV. Mehmed döneminde (1648-1687) ahenkli Kuran okumaya kadar her tür müzikal tezahüre karşı çıkarak Fatih Camii müezzinini sustur-malanyla başlayıp (1656) bütün tarikat ehlini kesme, Sultan Ahmed Camii minarelerini yıkma gibi programlarını haber alan Köprülü Mehmed Paşa tarafından ortadan kaldırılmaları, bu tür dini tutuculuk olaylarına gösterilen tepkilerin en önemlilerinden biridir. Eyüb Sultan'ı ziyaret e-den padişahlar, karayolu ile Fatih'e gelirler, camide namaz kıldıktan sonra, Fatih'in türbesini ziyaret ederlerdi. Cuma namazları için, Haliç'ten denizyoluyla Ba-lat ya da Cibali kapısına gelerek Fatih'e çıktıkları da olurdu.

16. yy'da yapılan İskender Paşa Cami^-»), Edirnekapı'ya doğru Bayrampaşa vadisi yamaçlarındaki Mesih Mehmed Paşa Camii(->), Çarşamba'daki Nişancı Mehmed Paşa Camii(-t) gibi yapılar semtin anıtsal çevresini zenginleştirmiştir. Bunlara 17. yy'da yapılan Saraçhane'deki Ankaravî Mehmed Efendi Medrese-si(->), Bozdoğan Kemeri yanındaki Gazanfer Ağa Medresesi (bak. Gazanfer Ağa Külliyesi) yine Saraçhane'deki Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi(->), Fatih Külliye-si'nin karşı köşesindeki Feyzullah Efendi Medresesi(-») gibi öğretim yapıları da eklenmiş, böylece Fatih 18. yy'a kadar başkentin sosyal ve kültürel yaşamındaki ö-nemli statüsünü korumuştur.

18. yy, istanbul'un eski kenti bırakarak kıyılar boyunca surlar dışında büyümesine tanık olur. Nitekim Fatih semti de 18. yy' dan sonra fazla bir gelişme göstermemiştir. 18. yy'da yangınlar bu eski mahalleleri yer yer yok ettiği gibi, 1766'daki büyük depremde Fatih Külliyesi de büyük ölçüde tahrip olmuş, cami tümüyle yıkılmıştır. III. Mustafa (hd 1757-1774) tarafından yeniden yaptırılan cami 1771'de tekrar hizmete açılmış, Fatih'in ve Gülbahar

Hatun'un türbeleri de ancak I. Abdülha-mid döneminde (1774-1789) bitmiştir. Caminin arkasındaki kitaplık binası da 18. yy'da yapılmışta'. Külliyenin bir parçası o-lan darüşşifanın yerinde bugün, istanbul' un en güzel barok yapılarından biri olan Nakşıdil Sultan Türbesi ve Sebili vardır. Sonradan arsasına bir askeri rüştiye yapılan kervansaray da aynı depremde yıkılmış olmalıdır. Fatih Külliyesi'nin hamamı olan ve camiden önce yapılmış olan Irgad-lar (ya da Karaman) Hamamı I. Dünya Savaşı sırasında yanmıştır. Külliyenin bazı yapılarının depremden sonra tekrar yapılmamış olmaları, bölgenin yerleşim alam olarak öneminin 18. yy'ın sonunda azaldığına işaret eder. Fakat Sultan Abdülme-cid'in 1851'de, peygamberin ikinci hırkası için yaptırdığı Hırka-i Şerif Camii(->) bölgenin dini statüsünü koruduğunu gösterir. Hırka-i Şerif, giderek halkın dini yaşamında özel bir yer tutmuş ve çevresine bir semt kimliği kazandırmıştır.

Fatih 1908'deki Çırçır yangınında büyük ölçüde tahrip olmuş, 31 Mayıs 1918' deki Cibali yangınında ise yöredeki binlerce bina yok olmuştur. I. Dünya Savaşı'n-dan önce ortogonal (birbirini dik açılarla kesen) sistemde bir yol dokusuyla planlanan semtte ahşap yapılar giderek küçük ölçekli iki-üç katlı apartman ve evlerle yer değiştirmiş; günümüzde hâlâ kullanılan kaymakamlık binası yapılmış, önüne de Filistin'de şehit olan ilk Türk havacılarının anıtı dikilmiş ve çevresine bir park yapılmıştır (bak. Tayyare Şehitleri Anıtı). Yine de, Saraçhane'den geçen Atatürk Bulvarı ve Fatih medreselerinin temellerini ortaya çıkararak Edirnekapı'ya uzanan büyük bulvar (Macar Kardeşler ve Fevzi Paşa caddeleri) açılana kadar, yangın yerleri dışında, Fatih'te eski sokak dokusunu ve ahşap yapılarını koruyan mahalleler vardı. Menderes'in imar haraketleri döneminde (1954-1960) yapı yoğunluğu artmaya başlayınca çok katlı beton apartmanlar giderek çoğalmış, semtin eski sakinleri yeni nüfus karşısında azınlıkta kalmış, çoğu aile Fatih'i terk etmiştir. Böylece Fatih'in tarihi dokusu ve sivil mimarisinin hemen hemen hiçbir izi kalmadığı gibi, sosyal dokusu da tümüyle değişmiştir. 1960'ta



Fatih Belediye binası

Araş Neftçi, 1990

hizmete giren Belediye Sarayı'nın da etkisiyle, artan nüfus yoğunluğu alt ticaret bölgelerinin gelişmesini teşvik etmiş ve Fevzi Paşa Caddesi boyunca, konut alanlarını işgal eden bir ticaret aksı ortaya çıkmıştır. Bu aks üzerinde eski Fatih Kervansarayı, bazı değişikliklerle, ticari amaçlı işlevlerle restore edilmiştir. Fatih Camii'nin Evliya Çelebi'nin deyimiyle "ruhaniyetli" bir mabet olması günümüze de yansımıştır. Eskiden olduğu gibi günümüzde de ö-zellikle Sultan Selim Camii'ne uzanan Çarşamba Caddesi çevresinde kıyafetten gündelik yaşam biçimlerine kadar, İstanbul'un diğer semtlerinin hiçbirinde bu derece vurgulu ve yoğun olmayan bir îsla-mi yapı gözlenmektedir.

DOĞAN KUBAN

FATİH BELEDİYE BİNASI

Saraçhane'de Belediye Meydanı'nda bulunan I. Ulusal Mimarlık Dönemi'ne ait kamu binası. 1913 tarihli yapının mimarı Y. Terziyan'dır. Arka cephesi Bozdoğan Ke-meri'ne bakan yapı diğer taraftan itfaiye binası ile çevrelenmiştir.

Eğimli bir arazi üzerine oturan yapıda subasman katı dışında iki kat yer alır. Birinci katın oldukça sade düzenlenmiş olmasına karşın ikinci katta çini malzeme kullanılarak süsleme oluşturulmuştur. Cephenin simetri ekseninde orta bölüm öne doğru kütle halinde çıkıntı yapmıştır. Birinci kat pencereleri, orta bölümde basık kemerli, simetrik olmak üzere iki yanda söveli olarak düzenlenmiştir. Birinci kat pencerelerinin altları içi boş panolar şeklindedir.

İkinci kat pencerelerinin tamamı sivri kemerli olup buradaki ikiz pencerelerin aralarında sütunlar yer alır. Süsleme elemanlarının yoğun olarak kullanıldığı bu katta, orta aks üzerinde bir balkon yer a-lır. Balkonun iki yanında ikişer baba elemanı balkonu öne çıkaran mimari elemanlar olarak uygulanmıştır. Korkuluk yerinde ise kitabe yer almaktadır. Giriş kapısının üzerinde yer alan bu bölüm, I. Ulusal Mimarlık Dönemi'nin klasik Osmanlı mimarisine gönderme yaptığı ve klasik Osmanlı'nın mukarnas, kabara gibi süsleme elemanlarının kullanıldığı bölümdür. Gi-



FATiH DARÜŞŞÎFASI

264

265

FATİH KÜLLİYESİ

Tablo H Fatih İlçesi'nde Çalışanların Faaliyet Kollarına

Göre Dağılımı

Faaliyet Kollan

Erkek

Kadın

Toplam

Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaşım makineleri kullananlar

61.353

6.332

67.685

Hizmet işlerinde çalışanlar

12.593

2.019

14.612

Satış ve ticaret personeli

28.835

2.237

31.072

idari personel ve benzeri çalışanlar

7.824

8.057

15.881

İlmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bunlarla ilgili diğer meslekler

11.702

6.644

18.346

Müteşebbisler, direktörler ve üst kademe yöneticileri

4.548

382

4.930

Tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılık işlerinde çalışanlar

972

71

1.043

İşsiz olup iş arayanlar ve bilinmeyenler

7.916

1.439

9.355

Genel Toplam

135.743

27.181

162.924

Kaynak: 1990 Genel Nüfus Sayımı, "Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, ili 34-tstanbul", DiE, Ankara

riş kapısının üzerinde bulunan ikiz kemerli pencereyi çevreleyen büyük sivri kemer, çini pano ile doldurulmuştur. Koyu mavi zemin üzerine turkuvaz, kırmızı ve yeşil renkler kullanılarak rumîler oluşturulmuştur. Bu çini panolar simetrik olarak cephenin iki yanında da bulunur.

Yapının tamamı ahşap bir saçakla çevrelenmiştir. Bu saçağın üzerinde üçlü yıldız motiflerinden oluşan parapetler ile yapı sonlandınknıştır. Giriş aksı üzerinde bulunan babalar, işlevsiz olmakla birlikte a-ğırlık kuleleri şeklinde bir görünüme sahiptirler.

Yan cepheler birinci katta basık kemer, ikinci katta sivri kemer olmak üzere simetrik olarak yerleştirilmiştir.

Belediye binasından bağımsız olarak, Saraçhane tarafında ikinci bir bina yer alır. Günümüzde itfaiye Müdürlüğü'ne bağlı olan bu yapı, belediye tarafında tamamen Terziyan'ın mimari üslubuyla benzer özellikte oluşturulmuş, diğer cephe ise itfaiye binasının sade cephesi ile bir bütün o-luşturacak şekilde düzenlenmiştir.

Fatih Belediye binası, I. Ulusal Mimarlık Dönemi'nin karakteristik bir örneği o-larak karşımıza çıkmaktadır. Mimarın aynı yıl Kadıköy'de yaptığı belediye binasında da tamamen benzer öğeler kullanılmıştır. Bibi. Sözen, Cumhuriyet Mimarlığı.

BANU KUTUN

FATİH DARÜŞŞİFASI

Osmanlıların istanbul'da kurdukları ilk sağlık kurumudur. II. Mehmed (Fatih) tarafından yaptırılan ve Yeni İmaret adıyla andan külliyenin merkezindeki caminin güneydoğu köşesinde yer almaktaydı. 1470'te külliyenin tamamlanmasıyla faaliyete geçmiştir.

Değişik zamanlarda düzenlenen vakfiyelerine göre darüşşifada; biri reis-i etıbba olmak üzere 2 tabip, birer kehhal (göz hastalıkları uzmanı), cerrah, tabbah-ı eşri-be (eczacı), hafız-ı eşribe (eczacı kalfası), kilerci, vekilharç, bevvab (kapıcı), nıâni-i nukûş (duvarların kirletilmesini önleyen), şeyh (dahiliye müdürü), 2 hastabakıcı, 2 cameşuy (çamaşırcı), 2 aşçı ile 50 hizmetçi çalışmaktaydı.

Vakıfname şartlarına göre, darüşşifa-

da tecrübeli, nabız ve anatomiyi çok iyi bilen, tıp biliminde üstün bilgisi olan hangi taifeden (hangi milletten ve dinden) o-lursa olsun hekimler görev yapabilecekti. Hekimler hastaları günde iki kez dolaşacak ve münasip ilaçlarla tedavi edecekti. Darüşşifanın bir emini olacak, hastalara gereken yiyecek ve içecekleri tedarik ederek kilerde saklayacaktı. Vekilharç ise hastane levazımatını satın alacak ve emine teslim edecekti. Cerrah, kehhal ve hekimler evkaf tarafından tedarik olunacak ilaçları sadece darüşşifada yatan hastalara verecekler, dışarıya ilaç göndermeyeceklerdi. Ayrıca tecrübeli bir kişi de şurup, macun, hap ve müshil gibi ilaçları hazırlayacak ve bunları emredilen yerlere verecekti. Tayin edilecek mahzen emini ise darüşşifa mahzenine konan şurup ve ilaçları muhafaza ederek her gün bu mahzeni vakfın nazırı veya görevlendirdiği biri huzurunda açıp hekimin emri ile hastalara verilecek ilaçları hastabakıcılara teslim ederek mahzeni kapatıp mühürleye-cekti. Aşçılar pişirdikleri yemekleri hastalara götürecek ve onlarla tatlı bir dille konuşacaklardı. Kapıcı gerektiğinde kapıyı açıp kapayacak ve dışarıdan kimselerin hastaların yanına girmesine ve içeride gecelemesine izin vermeyecekti. Haftada bir gün vakfın nazırı, hekim ve kâtip darüşşifada toplanıp, evinde hasta olup, hekim çağırmaya ve ilaç almaya gücü yetmeyen ve buraya müracaat edenlerin tedavileri ile ilgileneceklerdi. Yatarak tedavi edilen hastalardan başka poliklinik muayenesi de yapılır ve yoksul hastaların ilaçlan parasız verilirdi. Harcamalar için günlük 200 akçe, kimsesiz ölülerin gömülmesi için de 5 akçe ayrılmıştı.

Devrin en değerli hekimlerinin çalıştığı darüşşifa, islam geleneğine göre, hasta tedavisi yanında aynı zamanda hekim de yetiştiren bir tıp okuluydu. Tıp öğrencilerine ayrılmış odalar ve bir dersiam (idareci öğretmen) bulunmaktaydı. Külliye kütüphanesinde de pek çok tıp kitabı vardı. (Ayrıca bak. Fatih Külliyesi.)



Bibi. B. N. Şehsuvaroğlu, istanbul'da 500 Yıllık Sağlık Hayatımız, ist., 1953, s. 34-42; ay, "Türk istanbul'da Tıp Öğretimi", Türk istanbul'da Tıp Öğretiminin 500. Yıldönümü, ist.,

Fatih Camii ve Darüşşifası'mn önden görünüşü.

Dr. Süheyl Ünver, "istanbul'un Zabtından Sonra Türklerde Tıbbî Tekâmüle Bir Bakış", Vakıflar Dergisi, c. l, s. 80, Ankara, 1938

1971, s. 37-38; S. Ünver, "istanbul'un Zaptından Sonra Türklerde Tıbbî Tekâmüle Bir Bakış", VD, I (1938), s. 71 vd; ay, "Fatih Külliyesinin tik Vakfiyesine Göre Fatih Darüşşifa-sı", Türk Tıp Tarihi Arşivi, S. 17 (1940), s. 13-17; ay, Fatih Külliyesi ve Zamanı ilim Hayatı, İst., 1946; Ergin, Vakfiye; S. Eyice, "Demirciler ve Fatih Darüşşifası Mescidleri Hakkında Yeni Bazı Notlar", TD, S. 9 (1954), s. 175-186; H. B. Kunter, "Fatih Darüşşifası", Diyanet işleri Başkanlığı Dergisi, 1962, s. 142-147; Ay-verdi, Fatih III, 340-356; G. Cantay, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara, 1992, s. 78-81; G. Dinç, "Fatih Darüşşifası ve Bugünkü Durumu", /. Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildirileri, Ankara, 1992, s. 199-205.

NURAN YILDIRIM

FATİH İLÇESİ

ilin batı yansında, Halic'in batı kıyısına kadar uzanır. Fatih ilçesi kuzeyde Eyüp, kuzeydoğuda Beyoğlu, doğuda Eminönü, batıda ise Zeytinburnu ilçelerine güneyde ise Marmara Denizi'ne komşudur. Bu sınırlar içinde 10 krtf'lik bir alanı kaplar.

Kırsal nüfusu olmayan Fatih ilçesi 68 mahalleden oluşur. Bu mahalleler Abdi Çelebi, Abdi Subaşı, Ali Fakih, Arabacı Beyazıt, Arpa Emini, Atik Mustafa Paşa, Avcı Bey, Baba Hasan Alemi, Balat Karabaş, Beyazıt Ağa, Beyceğiz, Canbaziye, Cerrahpaşa (Hobyar), Çakır Ağa, Davut Paşa, Deniz Abdal, Derviş Ali, Ereğli, Fatma Sultan, Guraba Hüseyin Ağa, Hacı Evhattin, Hacı Hamza, Hacı Hüseyin Ağa, Hama-mi Muhittin, Haraççı Kara Mehmet, Hasan Halife, Hatice Sultan, Hatip Musluhittin, Haydar, Hızır Çavuş, Hoca Üveyz, Hüsam Bey, ibrahim Çavuş, Imrahor, ine Bey, iskender Paşa, Kariye, Kasap Demirhun, Kasap Ilyas, Kasım Günani, Katip Musluhittin, Keçeci Karabaş, Keçi Hatun, Kırk-çeşme, Kirmasti, Koca Dede, Koca Mustafa Paşa, Küçük Mustafa Paşa, Kürkçüba-şı, Melek Hatun, Mimar Sinan, Molla Aşki, Molla Şeref, Muhtesip iskender, Murat Paşa, Müftü Ali, Neslişah, Nevbahar, Ördek-kasap, Sancaktar Hayrettin, Seyit Ömer, Sinan Ağa, Sofular, Şeyh Resmi, Tahta Minare, Tevkii Cafer, Uzun Yusuf, Veledi Karabaş ve Yalı'dır.

Konstantinopolis 1453'te Osmanlılar tarafından fethedildiğinde Ortodoks Patrikhanesi, Ayasofya'nm hemen yanında yer almaktaydı. Patrikhane fethi izleyen günlerde önce Havariyun Kilisesi'ne(->), daha sonra da Fener'e taşındı. II. Mehmed (Fatih) fethin onuncu yılında yıktırdığı Havariyun Kilisesi'nin yerine kendi adıyla anılan büyük bir külliye yaptırdı. Fatih Külliyesi'nin çevresinde zamanla bir Müslüman mahallesi ortaya çıktı. Külliyenin adıyla anılmaya başlayan bu mahalle günümüzdeki Fatih semtinin ve ilçesinin çekirdeğidir.



Fatih ilçesi'nde adını tarihsel yapılardan alan mahallelerin yanısıra bazı yerel işlevlerin ad verdiği semtler de vardır. Yulardır her hafta çarşamba günü pazar kurulan semte Çarşamba(-0 adının verilmiş olması buna bir örnektir. Karagümrük(->) adı ise, Osmanlı döneminde istanbul'un kara yönündeki ilk gümrük kapısının burada kurulmuş olmasından gelir.

Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin