I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə117/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   113   114   115   116   117   118   119   120   ...   139

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 176; Ayvansarayî, Hadîka, I, 85; Osman Bey, Mec-mua-i Cevâmi, I, 30-31, no. 161; S. Ünver, Hızır Çelebi Hayatı ve Eserleri, İst, 1946, s. 46-49; Ayverdi, Fatih III, 414-415; Öz, istanbul Camileri, I, 64-65; Eminönü Camileri, 82-83. EMİNE NAZA

HACI MAHMUD EFENDİ TEKKESİ

bak. BAŞÇI MESCİDİ, TEKKESİ VE ÇEŞMESİ



HACI MEHMED AĞA ÇEŞMESİ

Şişhane'yi Taksim'e bağlayan Tarlabaşı Caddesi'ni taşıyan beton istinat duvarının arkasında, Kasımpaşa'ya inen Dr. Bedii Gorbon Sokağı'nın başındadır.

Eskiden Ayni Ali Baba Sokağı'yla Yaşmak Sıyıran Sokağı'nın kesiştiği köşede bulunan yapının yeni açılan yollarla Şişhane'yle otoyolu bağlantısı kesilmiştir. Yapının üstündeki kitabeden 1145/1732'de Hacı Mehmed Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. İ. H. Tanışık'ın verdiği bilgiye göre Hacı Mehmed Ağa Kayserilidir ve mimarbaşı olarak görev yapmıştır. N. Yüngül'ün incelediği vakıf belgelerine göre ise Mehmed Ağa, Hatice Sultan'ın ket-

hüdasıdır. Her iki görüş Hacı Mehmet Ağa' nın saray çevresinde görevli olduğunu göstermektedir.

Kare tabanlı bir hazneye monte edilmiş çeşme cephesi beyaz mermer kaplıdır. Üç üniteden oluşan çeşme cephesinin ortasına, yan ünitelerden taşan yuvarlak bir kemerle birbirine bağlanan iki ayak a-rasına ayna taşı yerleştirilmiştir. Ayna taşının önünde cepheden taşan iki tarafı birer dinlenme taşı ile sınırlanmış bir tekne vardır. Ayna taşının üstündeki bir mukar-nas sırasıyla kemer aynasını bir kavsara gibi kuşatan yarım rozet çiçeğine benzeyen istiridye biçimindeki nişe geçilmektedir. Bunun üstünde iki tarafında birer rozet bulunan kitabe vardır. Süslenmeden boş bırakılmış yatay bir mermer blokla ve bir mukarnas sırası ile palmet bordürüyle bezenmiş saçak düzeyiyle örtüye ulaşılmaktadır. Yapı bugün orijinal biçimini yitirmiş çadır örtüsü ile kaplıdır. Yan üniteler iki yönde cepheyi çerçevelemektedir. Sağdaki üniteyi bir suluk bezemektedir. Sol tarafta hiç süsleme yoktur.

Sade süslemeleriyle ilgi çeken çeşme cephesinin ortadaki ünitesi iki yanda birer sütunçeyle son bulmaktadır. Yatay ve dikey silmelerle oluşturulmuş bir çerçeve içine alınmıştır. Çeşmenin musluk lülesinin bulunduğu ayna taşı, dilimli bir yalancı kemer ortasına yerleştirilmiş örgü motifleriyle süslü bir rozetle bezenmiştir. Dikdörtgen formunda silmelerden yapılmış bir çerçeve ile sınırlandırılmış taşın üzerinde bir palmeüe taçlı, kıvrık dal ve rumîler-den meydana gelen bir kompozisyon vardır. Teknenin dış yüzü aralarında nergis,



Hacı Mehmed Ağa Çeşmesi

H. Örcûn Banşta, 1986

HACI ÖMER MESCİDİ

478

479

HACIBEKİR

lale, karanfil demetleri arasına oturtulmuş yıldızdan gelişen yaprak sıralanyla biçimlendirilmiş üç rozetle süslüdür. Kemer aynası kıvrık dal ve rumîlerden oluşan bir kompozisyonla bezelidir. Bir kabaradan gelişen ve her diliminde bir çiçekten oluşan bir rozet bulunan 13 dilimli yarım rozet çiçeğine benzeyen istiridye biçimindeki nişe özen gösterilmiştir. Kemerin yan üçgen boşluklarında kıvrık dal ve yapraklarla hazırlanmış birer kompozisyon vardır. Kuşkusuz yapının en ilginç yeri sağ taraftaki ünitede bulunan suluktur. Küçük dilimli gövdeli kâsesi ve krizantem, lale ve rozet çiçekleriyle bezenmiş küçük ayna taşıyla yüzyıla ait ünik bir örnek oluşturmaktadır. Kuşların da su içmesine yarayan bu küçük sulukla yapı Kayseri'deki Mehmed Ağa Çeşmesi'ni akla getirmektedir. Daha sonra onarımlar görmüş ve orijinal kitabesi kaybolmuş eserin üstünde, dışa taşan bir kuş evi vardır.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 81-83; Yüngül, Taksim Suyu, 58; H. Ö. Barışta, istanbul Çeşmeleri. Ortaköy Damat ibrahim Paşa Çeşmesi, Hacı Mehmed Ağa Çeşmesi, Taksim Maksemindeki I. Mahmud Çeşmesi, îst., 1992, s. 19-37; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 544-545.

H. ÖRGÜN BARIŞTA



HACI ÖMER MESCİDİ

Üsküdar, Çengelköy'de deniz tarafında, Kaptan-ı Derya Şeydi Ali Paşa Sokağı ü-zerindedir. Çengelköy Mescidi olarak da tanınır.

Hacı Ömer isimli bir hayırsever tarafından yaptırıldığı bilinen caminin ilk yapım tarihi tespit edilememiştir. Fakat 18. yy i-çinde, I. Mahmud döneminde (1730-1754) annesi Saliha Sultan (ö. 1739) tarafından tamir ettirildiği, minber konulduğu ve tuğla bir minare eklendiği bilinmektedir. Yapının, bugün girişinde yer alan, Şair Sadi' ye (ö. 1902) ait yedi beyitlik talik kitabesinden, 1296/1878'de tamamen yandığı, 16 yıl sonra 1312/1894'te II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) Çengelköy halkının yardımlarıyla tekrar yaptırıldığı öğrenilmektedir. Cami 1980'lerin başlarında bir onarılmış, merdivenlerle ulaşılan girişi, harim kısmında pencere hizasına kadar bütün duvarları, mihrap nişi ve vaaz kürsüsü günümüz karolarıyla kaplanmıştır.

Uzunlamasına dikdörtgen planlı, ahşap örtülü, kagir bir camidir. Üzeri kiremitli kırma çatı ile örtülü yapının saçak hizasında iki sıralı silme ile hareketlendirildiği görülmektedir, îki kadı pencere düzenine sahip olup, yukarıdaki pencerelerin üst kısımlarında uçları palmet şeklinde sonuçlanan ve pencere kenarlarının ortasına kadar uzayan bordürler görülür. Yan duvarlarda harim kısmını aydınlatan toplam 12 pencere vardır. Kıble duvarında ise hiç pencere bulunmamakta, mihrap nişi dışa doğru yarım yuvarlak bir çıkma yapmakta ve üzerinin kiremit örtülü olduğu görülmektedir. Günümüzde merdivenlerle ulaşılan giriş cephesinde ise hemen girişte küçük bir taşlık bulunmakta, buradan yükseltilmiş son cemaat yerine camlı bir

kapı ile geçilmektedir. Kapı hizasında sağ tarafta, ahşap bir kapıdan geçilen merdivenlerle mahfile ve caminin kuzeybatı köşesinden yükselen kısa gövdeli, madeni şebekeli, şişik külahlı minareye geçiş sağlanmıştır. Son cemaat yerinin doğu duvarında ise önceleri müezzin odası olarak kullanılırken günümüzde ibadete açılan ek bölüm bulunmaktadır. Harim kısmına ahşap düz bir kapıdan geçilmekte ve kapının iki yanındaki birer pencere ile son cemaat yeriyle bağlantı sağlanmaktadır. Son cemaat yerinin üstünün mahfil olarak değerlendirildiği, mahfilin caminin içine doğru taştığı, ikisi duvara gömülü, ikisi serbest dört ahşap direk tarafından taşındığı ve ajurlu ahşap korkuluklara sahip olduğu görülmektedir.

Yapının üzerini ahşap, ortasında sekizgen çerçeve içinde sekiz kollu yıldız bulunan düz bir tavan örtmektedir. Günümüzde yeşil boyalı, yaldız bezemeli mihrabı, ahşap çerçevesiyle ilgi çekicidir, iki yandan üzerlerinde madeni alemler içinde "kelime-i tevhid" yazılı, pilastrlarla sınırlanan mihrabın üst kısmında camlı kitabe levhası yer almakta ve kabartma olarak yapılmış levha rumî, palmetli bir tepelikle so-nlanmaktadır. Mermer taklidi beyaz yağ-lıboyalı minberi de ahşap olup, kapı köşelerinde "Muhammed" yazılı iki madeni alem bulunmaktadır. Önceleri ahşap olan vaaz kurşununun de yenilendiği, yine aynı köşeye betondan, üzeri karolarla kaplanmış olarak yerleştirildiği görülmektedir.

Yapının içinde, 18001ü yılların sonlarına ait, o dönemin ünlü hattatlarının elinden çıkmış ilgi çekici levhalar ve yine mihrabın yanında, mihrapla benzer süslemelere sahip, ahşap büyük bir saat mevcuttur.

Caminin doğu cephesinde bugün içinde üç kabri barındıran küçük bir nazire vardır. Bunlardan en kuzeydekinin caminin banisi Hacı Ömer'e, diğerlerinin de aile fertlerine ait olduğu bilinmektedir.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 171; Raif, Mir'at, 198; Konyak, Üsküdar Tarihi, 1,158-159; Öz, istanbul Camileri, II, 17; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 525.

BELGİN DEMlRSAR



HACI PİRİ CAMÜ

bak. KADİRlHANE TEKKESİ



HACI RASİD EFENDİ CAMÜ

bak. KÜÇÜK EFENDİ TEKKESİ



HACI SEIİM AĞA KÜTÜPHANESİ

Üsküdar'da Selamı Ali Efendi Caddesi ü-zerinde yer alır. Süleymaniye Kütüphanesi Müdürlüğü'nün bağlı birimidir.

III. Selim'in hocası ve Tersane-i Amire emini olarak ünlenen Hacı Selim Ağa'mn (ö. 1797) 1781-1782'de kurduğu, Üsküdar' da bağımsız binaya sahip tek vakıf kütüphanedir.

Reisülküttab Tavukçu Mustafa Efendi' nin, köle olarak alıp, eğitip yetiştirerek devlet adamlığına eriştirdiği Hacı Selim Ağa, kütüphanenin yanı başında bir de sıb-yan mektebi yaptırmıştı ki, bugün yenilenen yapı Hacı Selim Ağa İlkokulu adını

taşır. Hacı Selim Ağa, tersane eminliği sı-rasında, bir kalyonu vaktinde denize indir-temeyişinden dolayı III. Selim'ce idam ettirilmiştir. Eskiden okulun bahçesindeki mezarı, sonradan kütüphane bahçesinin sağ arka köşesine alınmıştır.

Hacı Selim Ağa, koleksiyonun büyümesini sağlamak ve diğer tüm giderleri karşılamak üzere pek çok taşınmazını kütüphaneye vakfetmiş; küçük oğlu Emin Efendi ise 1806'da yaptığı bazı ek vakıflarla geliri artırma yoluna gitmiştir.

Bugünkü kütüphane koleksiyonu Hacı Selim Ağa, Aziz Mahmud Hüdaî(-») II. Selim'in eşi Nurbanu Sultan, Kapıağası Ya-kub Ağa ve Kemankeş Abdülkadir Emir Hoca'nın bağışlarından oluşmuştur. Çeşitli zamanlarda yapılan diğer bağışlarla Asâr-ı Cedide" ve "Müteferrik" adı altındaki yazma-basma koleksiyon, 1955'te Süleymaniye Kütüphanesi'ne nakledilmiştir. Emetullah Gülnûş Valide Sultan(~>), Kadiri Şeyhi Afgani Ali Haydar Efendi, Pertev Paşa, Hüseyin Kâzım Kadri ve öğretmen İhsan Mahvi'nin bağışlan bu nakil grubun-dandır. Ayrıca 1953'te, o yıl açılan Şemsi-paşa Halk Kütüphanesi'ne de 5.000 yeni harfli basma kitap devredilmiştir.

Kütüphanenin bugünkü mevcudu 4.369 olup, bunun 2.885'i yazmadır. Yazma eserler arasında, Doğu kitap sanatlarının en güzel ve eski örnekleri ile deri üzerine yazılı en eski Kuranlar da bulunmaktadır. Hacı Selim Ağa ve diğer üç bağış grubu için eski harfli iki fihrist basılmıştır. Günümüzde Dewey Onlu Tasnifi'ne göre fiş katalogu yapılmış olup, çoğu tasavvufla ilgili divanlar için ayrıca bir fiş katalogu daha mevcuttur.

Pazar ve pazartesi dışındaki günlerde açık olan kütüphanede, biri sorumlu üç personel görev yapmaktadır. Dışarıya ö-dünç kitap verilmemekte; mikrofilm ve fotoğraf türü istekler ise Süleymaniye Kütüphanesi Müdürlüğü'nce karşılanmaktadır. Koleksiyonun büyük bir kısmının mikrofilmleri, Süleymaniye Kütüphanesi Mikrofilm Arşivi'nde tasnif edilmiş olup, buradan da yarara sunulmaktadır.

Bibi. Defter-i Kütübhane-i el-Hac Selim Ağa, ist., 1310-1311; Defter-i Kütüphane-i Emir Hoca Kemankeş, (s. 50-63 Nurbanu Sultan kitapları; s. 64-66 Yakub Ağa kitapları), ist., ty; G. Kut, "istanbul'daki Yazma Kütüphaneleri", TD, S. 33 (1980-1981); I. E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi, II, Ankara, 1988; M. Alpay-S. Özkan, istanbul Kütüphaneleri, ist., 1983; N. M. Öztürkmen, istanbul ve Ankara Kütüphaneleri, Ankara, 1957; N. Bayraktar, "Üsküdar Kütüphaneleri", VD, S. 16 (1982); S. H. Karahasanoglu, "Hacı Selim Ağa ve Kütüphanesi", TT, S. 107. HAVVA KOÇ

Mimari

Gerekli sakin ortamın oluşturulması amacıyla kütüphane avlu içine yerleştirilmiştir. Avluda kütüphaneden ve aileye ait la-hitlerden başka çevre duvarına bitişik u-fak bir çeşme ile meşruta evleri bulunmaktadır. Bugüne kadar orijinalliğini korumuş avluya girişi sağlayan kapının üzerinde tarih kitabesi yer almaktadır.

Rahatsız edici güneş ışınlarından korunmak için, bina güney-doğu istikame-

tinde yönlendirilmiş ve batı güneşi de re-vaklar ile kesilmiştir. Yapı geniş ahşap kasetli saçağı, alçı petek ve lokma demir şebekeli pencere biçimleriyle gelenekçi, başlıkları köşe yapraklı olan sütunları, yarım yuvarlak kemerleri ve dikdörtgen kesimli bölme parmaklığı ile de yenilikçi bir mimariye sahiptir. Dişli planı 6,00x16,25 m ölçüsündedir. Üstü aynalı tonozlarla örtülü üç gözlü bir revakla okuma salonuna girilir. Orijinal olan ahşap giriş kapısının üzerinde tamirat kitabesi ve iki yanında dikdörtgen iki pencere yer almaktadır. Bunlarla birlikte güney ve kuzey cephelerde altta ve üstte yer alan üçer pencere iç aydınlığı ve havalandırmayı sağlamaktadır. 5,50 m kenarlı kare mekânı örten 6,40 m yükseklikteki sağır kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Rutubete imkân vermemek için zeminden iki basamak yükseltilerek havalandırması sağlanan 4,20 x4,60 m'lik kitap deposu l m kalınlıktaki basık bir kemer ve demir bir perde parmaklık ile okuma salonuna açılmış ve 4 m yükseklikte tutulmuştur. Kare planlı okuma salonunun arkasında yer alan ve kitap deposu olarak kullanılan bu mekânın üst örtüsü tonozdur. Deponun güney, kuzey ve doğu cephelerinde birer dikdörtgen pencere bulunmaktadır. Yangın tehlikesine karşı bir önlem olarak pencere iç kepenkleri de demirden yapılmıştır. Yapı kesme taştan yapılmaşsa da sonradan beyaz bir harç tabakası ile sıvanmıştır. İçte ve dışta oldukça sade fakat ahenkli bir görünüşe sahip olan Hacı Selim Ağa Kütüphanesi yapım ve formda klasik biçimi sürdürmesi bakımından ilginçtir.



Bibi. Y. Durbalı, "istanbul Kütüphaneleri ve Sıbyan Mektepleri", (İÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış lisans tezi), 1963; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 404-407; Unsal, Kütüphaneler, 101.

GÜLBlN GÜLTEKİN



HACI TEHNİYESİ

Hacdan dönenleri karşılama ve kutlama törenleri. "Hacı bayramı" diye de adlandırılırdı.

Hacı kafilelerinin dönmeye başladığı haber alınınca erkek ya da kadın herhangi bir bireyi hacca giden ailelerde birtakım hazırlıklar göze çarpardı. Yapılacak ilk iş evin kapısını yeşile boyamaktı. Hac dönüşünün başladığı günlerde yeşile boyanan kapılar o evden birinin ya da birkaç kişinin hacca gittiği anlamına gelirdi. Yeşile boyanmış kapı önlerinde el ele tutuşup halka olmuş çocuklar, sevinç içinde Dön baba dönelim /Hacılara gidelim /Lokum, şerbet içelim tekerlemesini hep bir ağızdan söyleyerek oynarlardı.

Kafileler bazen Üsküdar'da karşılanır, dua ve tekbirlerle evlerinin önüne kadar getirilir; burada hacının tekrar gitmesi, gidemeyenlere de haccın kısmet olması i-çin dualar edilirdi. Hacı ve akranları tekrar buluşmanın sevinciyle kucaklaşır, orada bulunan küçükler de hacının sağ elinin a-vuç içini öperek dağılırlardı.

Hacca gidiş ve dönüş eskiden çok yorucu olduğu için karşılayıcılar arasında yer

alan konu komşu ve eş dost hacının dinleneceğini düşünerek onu ailesiyle yalnız bırakırlardı. Hacı ertesi güri kendisini tebrike gelenleri kabul etmeye başlar; bir masa üzerine konulmuş tabaklar içine yuvarlak kesilerek yerleştirilmiş yeşil çuhalara ıtır, tarçın, karanfil yağlan damlatılır, ziyarete gelenler bu çuhalara ellerini sürerlerdi. İçine su konulmuş sürahilere bir miktar zemzem dökülür ve ziyaretçilere kulpsuz yeşil fincanlarla ikram edilirdi. Zem-zemli su ikramından sonra yağlı çörek hamurundan şekerciler tarafından özel olarak sipariş üzerine imal edilmiş küçük ve dört köşe hacılokumları ikram edilirdi. Ha-cılokumu tek başına ikram edilmez, gülsuyu karıştırılmış şeker şerbetiyle dolu kâse içinde sunulurdu. Ziyaretçilerin ailenin ya da hacının tanıdığı olması şart değildi. Çevresi yeşile boyanmış her kapıdan şerbet içmek, lokum almak için girilebilirdi. Ziyaretçiler "Allah tekrarını nasip etsin" dualarıyla ayrılırken, "Size de kısmet olur inşallah" şeklinde mukabele görürlerdi. Ziyaretçilere, aileye ya da hacıya yakınlık derecesine göre bazı armağanlar verilirdi. Bunlar küçük bir ödağacı parçası, küçük bir meşin torbacık içinde 4-5 dirhem ağırlığında sürme, yine meşin torbacık içinde Mekke kınası, 10 dirhem kadar Kabe toprağı, değişik ahşap malzemeden yapılmış 99luk tespihler, az miktarda hurma, mis-

Hacı Bekir'i

dükkânında

şeker satışı

yaparken


betimleyen

Preziosi'nin

bir resmi,

19. yy.


tlyas Topçuoğlu

vak ve Kabe halkasından ibaret, küçük ancak kutsallık izafe edilmiş armağanlardı. Hacı tehniyesi kadınlar arasında da yapılırdı. Hacının eşi, kızı ve yakın akrabası olan kadınlar yeşil rengin ağırlıkta olduğu giysiler giyer, yeşilli başörtüsü bağlarlardı. Kadın hacıların tehniyesi daha da gösterişli olur, erkeklerin tebrikinde uygulanan törensel davranışlara da yer verilirdi. Büyük bir oda ya da sofa şallar, ipekli kumaşlarla süslenir, hacı kadın ya da erkek hacının eşi, annesi, kız çocukları ve komşu ya da akraba genç kızlar ziyaretçilere ikramda bulunurlardı. Ziyaretçiler a-rasına karışan ve kız görücülüğüne çıkan kadınlar, ev içinde daha rahat hareket e-den genç kızları bu ziyaretler sırasında görme imkânı bulurlardı. Hacı tehniyesi geleneği bazı değişik uygulamalarla günümüzde de devam etmektedir.



Bibi. M. Alp, "Eski istanbul'da Hacı Tehniye-leri", TFA, VIII, S. 177 (Nisan 1964), s. 3383-3384; Musahibzade, istanbul Yaşaytşı, 1992, 136-137; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 698.

İSTANBUL


HACIBEKİR

Şekerciliğin Türkiye'ye yayılmasını ve Türk şekerlemelerinin yurtdışında tanınmasını sağlayan ünlü şekercilik kuruluşu.

Kuruluşa adını veren Hacı Bekir, aslen Kastamonu'nun Araç îlçesi'ndendir. Do-

HACfflUSREV

480

HACOPULO PASAJI

güm tarihi kesin olarak bilinmiyor. Küçük yaşta istanbul'a gelen Hacı Bekir, önce Ha-midiye Medresesi'nde öğrenime başladı. Sonra okulu bırakarak şekerci çırağı oldu. Kısa sürede mesleğin inceliklerini öğrenerek kalfa ve ustalığa yükseldi. 18 yaş civarındayken 1777'de Bahçekapı'da ilk şekerci dükkânım açtı. Önceleri "Araçlı Şekerci", 1817-1820 arasında hacca gittikten sonra da "Hacı Bekir" adıyla tanındı. II. Mahmud döneminde (1808-1839), sarayda da her türlü şekerleme yapıldığı halde Hacı Bekir'in şekerlemeleri satın alınmaya başlandı. Hacı Bekir'e sarayın "şeker-cibaşılık" unvanı verildi. Bu unvan babadan oğula Ali Muhiddin Hacıbekir'e kadar devam etti.

Hacı Bekir'in 1851'de istanbul'a gelen Maltalı ressam Amadeo Preziosi tarafından dükkânında şeker satarken bir resmi yapıldı. 1856-1861 arasında 90-95 yaşları arasında vefat etti. Eyüp Mezarlığı'na gömüldü. Hacı Bekir'in ölümünden sonra Bahçe-kapı'daki dükkânı oğlu Mehmed Muhiddin, onun ölümünden sonra da torunu Ali Muhiddin Hacıbekir (1891-1974).işletti.

Hacı Bekir, 1777'de istanbul'da şekerci dükkânı açtığında istanbul'da akide ve lokum yapılıyordu. Ancak, bugünkü anlamda şeker ve nişasta henüz yoktu. Hacı Bekir, ilk lokumlarında tatlandırıcı olarak bal ve pekmez, mısır nişastası yerine de un kullanmıştı. 18. yy'm sonlarında Güney Amerika'dan getirilen şekerkamışlarından Avrupa'da bol miktarda şeker üretilmeye başlandı. Şekerin istanbul'a da gelmesiyle

18. yy'm sonlarından itibaren şekercilik
te gerçek şeker kullanılmaya başlandığı
görüldü. 1811'de nişasta keşfedildi. 19. yy'
in ortalarından itibaren de lokum yapı
mında su bağlayıcı, doku yapıcı madde o-
larak unun yerine mısır nişastası kulla
nıldı. Böylece lokum yapımında üstün ka
lite ve tada ulaşıldı.

Hacı Bekir, küçük dükkânında Araç'tan getirdiği çıraklarının yardımıyla kaliteli malzeme kullanımına ve temizliğe önem vererek akide ve lokum yapmıştı. Tarçın-lı, güllü, portakallı, limonlu, sakızlı akideler onun buluşudur. Yalnızca Araçlı kalfa ve çıraklar çalıştırarak, şekerciliğin sırlarını koruyan Hacı Bekir, şekerciliği bir "memleket mesleği" durumuna getirmişti.

Türk lokumunu dünyaya tanıtan da Hacı Bekir'dir. Hacı Bekir'in dükkânından

19. yy'm başlarında lokum alıp İngiltere'


ye götüren bir ingiliz turistin lokumları,
"Turkish delight" adıyla tanıtmasıyla Avru
pa'da Türk şekerlemelerinin ünü yayıldı.

Hacı Bekir öldüğünde, akide ve lokumlarının ünü oldukça yayılmıştı. Oğlu Mehmed Muhiddin, babasının yolunda yürüyerek kalite ve temizliğe önem verdi. Osmanlı Devleti'nin iştirak ettiği uluslararası ticaret fuarlarına Hacı Bekir'in şekerlemeleri de götürüldü. Hacıbekir ürünleri 1873 Viyana Fuarı'nda gümüş madalya, 1888 KölnFuarı'nda gümüş madalya, 1897 Brüksel Fuarı'nda altın madalya, 1906 Fransa Fuarı'nda altın madalya kazandı. ABD, Fransa, Hollanda ve ingiltere'de Hacıbekir şubeleri açıldı. Günümüzde bu şubeler

temsilciliğe dönüşmüştür. 1870'lerde Bah-çekapı, şekercilerin merkeziydi. Hacı Bekir'in damadı Osman Efendi de Bahçekapı'da bir dükkân açmıştı. Hacıbekir'de yetişen Araçlı şekerciler zamanla dükkân açarak Türkiye'nin birçok ilinde Hacıbekir kalitesine yakın şekerlemeler üreterek satmışlardır.

Mehmed Muhiddin Efendi'nin oğlu Ali Muhiddin Hacıbekir dönemi, müessesenin en parlak dönemidir. Bahçekapı'daki dükkâna ek olarak Karaköy, Galata, Tepe-başı, Pangaltı, Çarşıkapı, Beyoğlu, Parmak-kapı, Kadıköy satış mağazaları açıldı. Mısır'da bugün kapatılmış olan Kahire ve iskenderiye şubeleri kuruldu. 1911'de Mısır hıdivi tarafından da Ali Muhiddin'e şe-kercibaşılık unvanı verildi.

Ali Muhiddin Hacıbekir, 31 Aralık 1974' te öldüğünde istimlak ve benzeri nedenlerle kapatılmış şubeler dışında istanbul' da Bahçekapı'da iki, Beyoğlu, Parmakka-pı, Karaköy ve Kadıköy'de birer olmak ü-zere altı satış mağazası, üç imalathane ve bir fabrikadan oluşan Hacıbekir Müessesesi vârislerin ortak olduğu Hacıbekir Lokum ve Şekerli Mamuller Sanayii AŞ ve Ali Muhiddin Hacıbekir Şekercilik Ticaret AŞ adıyla iki anonim şirkete dönüştürüldü. Şirketlerin genel müdürlüğüne ise Ali Muhiddin Hacıbekir'in kızı Aliye Hamm'la evli Doğan Şahin getirilmiştir. Günümüzde i-kisi Bahçekapı'da, biri Kadıköy'de ve biri Parmakkapı'da olmak üzere dört şube faaliyettedir. Çikolata sanayiinin ve fabrikasyon şekerleme üretiminin gelişmesi, ayrıca ithal şekerlemeler dolayısıyla 1980'li yılların sonuna doğru Hacıbekir Müessese-si'nin parlak yılları geride kalmıştır.

BibL H. T. Dağlıoğlu, "istanbul'da Şekercilik", HBH, V, S. 65 (Mayıs 1936), s. 112; S. Güngör, "Şekerci Hacı Bekir", Yeni Sabah, S. 2737 (3 Ocak 1946), s. 4; N. Tan, "Türkiye'de Şekerciliğin Gelişmesinde Hacıbekir Müessesesinin Rolü", Geleneksel Türk Tatlıları Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1984, s. 21-44.

NAiL TAN


Hacıhüsrev'deki yaşamdan bir kesit. Yücel Tunca, 1993

HACfflUSREV

Beyoğlu Ilçesi'nde semt.

Sulukule, Selamsız ve Ziba'yla birlikte istanbul'un en ünlü Çingene yerleşimlerinden biridir, istiklal Mahallesi'nin Hacı Ahmet Mahallesi'ne komşu olduğu batı kesiminde yer alır. Semt adını buradaki Hacı Hüsrev Caddesi'nden alır. Bu cadde Ali Kabuli Sokağı'yla Feriköy'e çıkan Yay Meydanı Caddesi'ne bağlanır. Doğudaki Hacı Ahmet Bostanı Sokağı ile batıdaki Pi-yale Paşa Bulvarı arasında yükselen sırtta bulunan yerleşme alanı günümüzde Ha-cıhüsrev olarak adlandırılır. Hacıhüsrev, kuzeyde Feriköy Mezarlığı'yla sınırlanır.

Hacıhüsrev, istanbul Belediyesi'nin 1934 tarihli istanbul Şehri Rebberi'ne göre, Beyoğlu Ilçesi'nin Kasımpaşa Nahiyesi'ne bağlı Hacı Hüsam Mahallesi'nin sınırları içinde görülmektedir. Daha sonra Hacı Hüsrev olarak anılan mahallenin adı, halkın da isteğiyle 1991'de istiklal biçiminde değiştirildi.

Bölgenin ne zamandan beri meskûn olduğu bilinmemektedir. Buraya adını veren Hacı Hüsrev'in, İstanbul'un fethi sırasında gemilerin Halic'e indirilmesini kolaylaştıran yağlama yöntemini bulan kişi olduğuna ilişkin bir halk söylencesi vardır. Bu söylence göz önüne alınırsa semtin Osmanlıların İstanbul'daki varlığıyla yaşıt olması muhtemeldir. Daha sonraki yıllarda çevresindeki öbür yerleşim alanlarına göre daha yüksek ve havadar olduğundan Kasımpaşa tersanelerinde görev yapan ö-nemli devlet memurları ve denizci paşaların konaklar yaptırarak buraya yerleştikleri söylenir. Hacıhüsrev'deki birçok sokağın denizci adları taşıması bu söylentiyi doğrular niteliktedir. 1940'lara gelindiğinde söz konusu köşk ve konaklardan pek azı ayakta kalmıştı. Buna karşılık, sırtın eteklerini kaplayan bostanlar ve çayırlar yüzünden İstanbul halkının sevdiği bir mesire yerine dönmüştü. Bu bostanların

arasından akan Piri Paşa ve iplikhane dereleri, üzerlerindeki Tahtaköprü ve Kadınlar Çeşmesi Köprüsü'yle aşılırdı. Günümüzde bu köprülere ait herhangi bir kalıntıya rastlanmaz. Yöre yaygın olarak yerleşime açıldığında bu dereler yeraltı kanallarına alınmıştır.

1950'lerde yaygınlaşmaya başlayan gecekondulaşma, bugün de varlığını korumaktadır. Nüfus yoğunluğu diğer gecekondu bölgelerinin tersine oldukça düşüktür.

Hacı Hüsrev, 11. yy'dan beri İstanbul' da oldukları bilinen Çingenelerin yerleşik düzene geçtiği ilk mahallelerden biri, belki de en ünlüsüdür. Kendilerini "Roman" olarak adlandıran Hacıhüsrevliler daha çok falcılık, hurda demir ve kâğıt toplayıcılığı, müzisyenlik gibi mesleklerle geçimlerini sağlarlar. Aralarından zaman zaman hap ve esrar satıcılığı, hırsızlık ve yankesicilik gibi suç niteliği taşıyan işlere karışanlar da çıkan Hacıhüsrev halkı, bu nedenle on*aya çıkan kötü ünden kurtulmak için son yıllarda çaba harcamaktadır.

İSTANBUL


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   113   114   115   116   117   118   119   120   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin