ESKİ HAMAM
202
203
ESKİ ODALAR
dinenlerin evlerinin yasakçılarca basıldığı, cariyelerin bu evlerden çıkartıldığı, fakat bazı kimselerin bunu bir ayaklanma nedeni yaparak yağmaya yöneldikleri ve sonuçta kadının görevden alındığı anlaşılmaktadır. Tari-h-iNaima'da l652'de çıkan bir yangında Esir Hanı'nın yandığı yazılıdır. İç Bedesten'de esir satışlarının yasaklandığı W. Mehmed döneminde, 1680'de düzenlenen bir nizamnamede esirciler pazarladıkları esirleri, üstlerindeki giysilerle satmaları, yüzlerine aklık, kızıllık sürmemeleri konusunda uyarılmıştır. 18. yy'ın sonlarına doğru ise, hür çocukların kaçırılıp yalancı tanık dinletilerek köledir diye pazarlandığma ilişkin şikâyetler çoğalmıştı. Esir ticaretine ilişkin son bir düzenleme 1826'dâ çıkarılan intisap Nizamnamesi kapsamında yer almıştır, th-tisap ağasının gözetimine bırakılan Esir Hanı'nda ve esir pazarlarında hür çocukların satılmaması, kaçak köle bulundurulmaması, emanet bırakılan köleler için nafaka bedeli alınmaması, satışlarda tellaliye bedelinin 1/5'inin ihtisap ağasına ö-denmesi, nizamnamede yer almıştı.
Esir ticaretinin 17. yy'ın başından itibaren odaklandığı Esir Ham hakkında da hayli bilgi mevcuttur. 1847'de yıktırılan bu han, Nuruosmaniye Camii ile Çemberlitaş arasındaydı, istanbul kadısına yazılan 28 Temmuz 1609 tarihli hükümden, söz konusu yerde bir esir hanı yapılmasına izin verildiği öğrenilmektedir. Han, iki katlı, 300 odalı, esir satışları için geniş iç mekânları olan bir bina olarak tasarlanmıştı. Gülnûş adlı bir cariyenin de saray hareminde kethüda iken buraya Esir Pazarı Mescidi'ni yaptırdığı bilinmektedir. Mescit, hanın yıkılışından hayli sonra, 1932'de yıkılmıştır. Çevresinde esir pazarı kahvehanelerinin yer aldığı Esir Hanı'nı, İnci-ciyan bir kervansaraya benzetmektedir. Daha önce burada Kafkasya'dan gelen esirler de satılırken III. Mustafa'nın (hd 1757-1774) bunu yasakladığını, artık yalnız Afrika'dan getirilen kölelerin pazar-landığını da açıklar.
İstanbul'u ziyaret eden yabancı gözlemciler, 17. yy'dan başlayarak Esir Hanı ve esir pazarlarıyla da ilgilenmişlerdir. Ni-colas de Nicolay, burada kadın erkek her yaşta bedbaht Hıristiyan esirin mezata çıkarıldığını, 13-14 yaşlarında, orta güzellikte bir Macar kızının yaşlı bir Türke satılışını izlediğini anlatır. Aubry de Mortra-ye'nin verdiği bilgilere göre esir pazarı, basit odalarla çevrilmiş geniş bir meydandır. Kadın esirler odalarda, erkekler ise ortadaki meydanda teşhir edilmektedirler. Esir tüccarları pek güzel kızları pazara, çıkarmayıp kendi evlerinde saklamakta, şarkıcılık, oyunculuk ve başka hünerler öğretip el altından satmaktadırlar.
Tournefort'un 18. yy'ın başındaki tespitlerine göre, bedesten yakınındaki tutsakların durumu çok üzücüdür. Fakat en güzel kızlar, tıpkı cins atlar gibi böyle pazar yerlerinde değil, özel evlerde satılmaktadır. Bunları satanlar da genellikle Yahudilerdir. Aynı yıllarda İstanbul'a gelen Lady Montagu ise, Avrupalıların, is-
tanbul'daki esir ticareti konusunu yanlış bildiklerini, bir arkadaşının kendisinden bir Rum köle almasını istediğini, oysa Rumların köle değil uyruk olduklarını, pazarda, savaşta yakalanan Rus, Çerkez, Gürcü kölelerle Mora'dan getirilen Hıristiyanların pazarlandığım ve bu sonuncuları ise ekseriya Venedik asıllı (Levanten) akrabalarının aldıklarını vurgular.
Edtnondo de Amicis ise Esir Hanı yıkıldıktan sonra, yeni esir pazarının oluştuğu Tophane'yi anlatır.
Brüksel Konferansı'nda alınan uluslararası karar gereği, gerçi Sultan Abdülme-cid de 1846'da bir fermanla esir ticareti-. ni yasaklamıştır. Ancak, başta saray olmak üzere istanbul'daki zengin konaklarının cariyesiz kalmaması için izmit, Adapazarı, Geyve, Samsun taraflarına yönelinmiş; buralardan getirilen Gürcü ve Çerkez kızlarının satışı ve hediye olarak sunuluşu devam etmiştir.
Çıhdı 9 muharremde fermân-ı hümayun /Bak ikiyüz altmış üçde kalkdı Esir Pazarı diye tarih düşürülen 28 Aralık 1846 tarihli esir pazarlarının kaldırılması olayını Tarih-i Lutfî vermektedir. Tıpkı mal ve eşya gibi, zenci ve beyaz kölelerin satılmasının insanlığa yakışmayan bir iş olduğunu, o y ilki Babıâli ziyaretinde açıklayan Abdülmecid, esir pazarının derhal dağıtılması yönünde emir vermiştir. Uygulamanın, Mustafa Reşid Paşa'nın ilk sadaretine rastlaması da önemlidir. Ancak bu karar, köle alım satımının şer'i açıdan devamına dokunmamıştır. Nitekim, 1908'e değin İstanbul'a köle sevkıyatı sürdüğü gibi, alım satımlar da Tophane'de Karabaş Mahallesi'nde, Fatih'te, Imrahor'da, kenar mahallelerde devam etmiştir.
Bu son dönemle ilgili olarak Leylâ Saz, (ö. 1936), tanınmış birçok ailenin Arap ve Çerkez cariyeleri konaklarında özenle yetiştirerek pazarlamalarını ve bundan kazanç sağlayışlarım, Çerkez ailelerin kızlarını cariye olarak yetiştirmelerini, esirci kadınlar aracılığı ile yapılan cariye satışlarını, kimi kızların da istanbul'da gönüllü köle olarak kendilerini sattırmalarını anlatır. 19- yy'ın sonlarına doğru, 120 altına a-lınan bir cariyenin, birkaç yıllık eğitimden sonra çırak çıkartılıp 400 altına satıldığını ise Edmondo de Amicis yazar.
Başta sarayda, istanbul'un sosyal yapısında ve aile kurumunda hizmetçi, odalık, anne olarak yer alan esirlerin dramatik ya-
Eski Hamam'ın planı.
samları pek çok romana, öyküye konu olmuştur. Samipaşazade Sezaî Bey'in (ö. 1936) Sergüzeşt adlı (1889) romanı, Kafkasyalı Dilber'in İstanbul'a getirilişini, sahibinin evinden kaçışını, tekrar satılışını, esirci kadın tarafından eğitilişini, İstanbul'dan ayrılışını ve intiharını anlatır. Bibi. Tarih-i Selânikî, 221; Tarih-i Naima, V, 258; Tarih-i Lutfî, VIII, 133; BOA, Mühimme Defteri, no: 78, 49. hüküm; Y. Yücel, Es'arDef-teri (1640 Tarihli), Ankara, 1992, s. 113-114; Evliya, Seyahatname, I, 563-564; R. E. Koçu, Osmanlı Tarihinde Yasaklar, İst., 1950, s. 5-6; N. Banoğlu, "İstanbul'da Esir Ticareti ve Harem Rezaletleri", Tarih Konuşuyor, S. 32 (1966), s. 2646-2650; î. H. Konyalı, "Cariyeler ve Esir Pazarı", Tarih Dünyası, S. 2 (1950), s. 72-74; Kö-mürciyan, istanbul Tarihi, 298-299; İnciciyan, İstanbul, 35-36; H. Kanpolat- E. Taymaz, "Kaf-kas-Osmanlı İlişkileri ve Köle Ticareti", TT, S. 79 (1990), 35-44; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, I, İst., 1938, s. 143; A. Mayakon "Osmanlılarda Esir ve Cariye Ticareti", Resimli Tarih Mecmuası, yeni seri, s. 611-613, Lady Montagu, Türkiye Mektupları, İst., ty, s. 101; A. L. Croutier, Harem-Peçeli Dünya, İst., 1990, s. 18 vd; L. Saz, Harem 'in içyüzü, İst., 1974, s. 45 vd; Edmondo de Amicis, istanbul, Ankara, 1981, s. 294 vd.
NECDET SAKAOĞLU
ESKİ HAMAM
Üsküdar'da, Doğancılar Caddesi ile Uncular Caddesi'nin kesiştiği yerde yine bu caddeler tarafından kesilen Darı Sokağı' nm başında yer almaktadır. Erkekler ve kadınlar bölümünün kapıları bu sokağa açılmakta, erkekler bölümünün girişi karşısında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa' nm yaptırdığı 1141/1728 tarihli çeşme bulunmaktadır. 19öO'lı yıllara kadar "Eski Hamam" adıyla anılan bu yapı, daha sonra hamamın şimdiki sahibi Hayri Bülbül tarafından koyulan "Şifa Hamamı" adıyla anılagelmiştir.
Bu yapı Üsküdar'ın günümüze ulaşmış en eski hamamıdır. R. E. Koçu, hamamın 15. yy'ın sonlarına doğru yapılmış olabileceğini belirtir; Hadîkatü'l-Cevâmi'deki "Rumî Mehmed Paşa" bahsinde geçen hamamla bu hamam arasında bağlantı kurarak, sözü edilen yapının bu olması gerektiğini belirtir. Oysa Hadîkatü'l-Ceuâmi'de bahsedilen hamamın Rumî Mehmed Paşa Külliyesi içinde yer alan hamam olması gerekir. E. H. Ayverdi, 1950'de kalıntıları daha da bariz olan Rumî Mehmed Paşa Camii yakınındaki hamamdan bahsetmiş olduğu gibi, bu bölgede son yıllarda ya-
puan inşaat kazılarında çeşitli temel kalıntıları ve su künkleri ortaya çıkmıştır. Kısacası Hadîka'da belirtilen hamam bu Eski Hamam olmamalıdır. Zaten her iki yapı arasındaki uzaklık da az değildir. Yalnız, Ayasofya Muhasebe Defteri'nde Üsküdar'daki bir hamamın, dükkânları ile birlikte 894-896/1488-90 arasına ait kiraları belirtilmiştir ki, bahsi geçen yapının Eski Hamam olması mümkündür. Yapı 11477 1734'te tanzim edilmiş, 1303/1885'te ise onarım görmüştür.
Hamamın su aldığı yer, Sadi Nirven'in tespit ettiği Doğancılar'daki su kaynağı olmalıdır. Damat İbrahim Paşa'nın yaptırdığı ve bu hamamla da bağlantılı olan suyolu da eskiyip kullanılamayacak hale gelince, Valide-i Cedîd yolu ile su alınmaya başlamıştır.
Eski Hamam klasik Türk hamamları planına uygun olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Kadınlar ve erkekler kısımlarına giriş kapıları aynı sokak üzerinde bulunmaktadır. Birbirine bitişik vaziyetteki kadınlar ve erkekler bölümlerinin planları diğerinin aynen tekrandır. Erkekler bölümünde, girişi takiben dar bir koridorun uzandığı soyunmalık çift kat olarak düzenlenmiş olup, kuzeydoğu köşesindeki ahşap bir merdiven üst kat ile bağlantıyı sağlar.
Soyunma odaları altlı üstlü ahşap bölmeler halinde meydanın çevresinde sıralanmışlardır. Aynalı tonozun örttüğü so-yunmalığın üzeri kiremitli bir çatıyla örtülü olup ortasında aydınlık feneri boşluğu bulunmaktadır.
Soyunmalığın güney duvarındaki alçak bir kapı ile üç bölümlü ılıklığa geçilir. Ilıklığın sağ bölümünde üç tane kurna, sol bölümünde ise helalar ve bir temizlik hücresi bulunur.
Sıcaklık bölümü, plan itibariyle Türk hamamlarında benzerlerine çok sık rastlanan haçvari dört eyvanlı ve köşe hücreli olarak inşa edilmiş tipin bir örneğini teşkil eder. Sıcaklığa, haçın bir kolunu oluşturan eyvana açılan bir kapıyla geçilir. Ortasında sekizgen formlu mermer bir göbekta-şı ile haçın üç kolunda zeminden az yüksek mermer seki ile yükseltilmiş çifte kurnalı sofadan ibaret olan haçvari kısım, sta-laktitli pandantifleri olan büyük bir kubbe ile örtülmüştür.
Dört eyvanın ayırmış olduğu, köşelerdeki dört halvet çifte kurnalıdır ve üzerleri birer kubbecik ile örtülmüştür. Aynı plan değişikliğe uğramadan kadınlar kısmında da uygulanmıştır.
Hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmese de orijinal hüviyetini kaybetmeden günümüze sağlam olarak ulaşabilmiş olan bu yapı Üsküdar'ın en eski hamamı olması bakımından da önemli bir yere sahiptir.
Bibi. Ara, Hamamlar; S. Nirven, Fatih Devri Su Medeniyeti, İst., 1953, s. 118-119; S. Eyi-ce, "İznik'te Büyük Hamam ve Osmanlı Hamamları Hakkında Bir Deneme", TD, XI/15 (1960), s. 99-120; ISTA, X, 5285-5287; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 441; Çeçen, Üsküdar, 86. ENİS KARAKAYA
Eski İmaret Camii
Erkin Emiroğlu
ESKİ İMARET CAMÜ
istanbul'da, Fatih semtinde bulunan kiliseden çevrilmiş cami.
Halic'e hâkim bir yamaçta kurulu Eski imaret Camii, aslında Bizans döneminde Pantepoptes Manastırı'nın "Her şeyi gören" isa'ya ithaf edilmiş kilisesidir. Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos'un (hd 1081-1118) annesi Anna Komnena tarafından yaptırılmıştır. 1081-1087 arasında inşa edilmiş olmalıdır. Haçlılar, 1204'te İstanbul'u ele geçirdiklerinde Pantepoptes Ma-nastırı'm Venedik'teki San Giorgio Mag-giore Benedikten tarikatına vermişlerdir.
II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) istanbul'u aldıktan sonra şehirdeki bazı manastır ve kiliselere yeni fonksiyonlar verilmiştir. Pantepoptes Manastırı da, Fatih Külliyesi yapılıncaya kadar imaret-zaviye ve medreseye dönüştürülmüş, kilisesi ise bu zaviye ve medresenin mescidi olmuştur. Burası sanıldığı gibi bir aşhane-imaret yapılmış değildir.
Eski imaret Camii, Haliç kıyılarından başlayıp, Fatih semtine uzanan yangınlardan zarar görmüştür. Mimarisinde meydana gelen değişikliğin tarihi bilinmemektedir. Yapının eski fotoğraflarından oldukça bakımsız durumda olduğu anlaşılmaktadır. 1954'te bir özel Kuran kursu öğrencilerinin camiyi yatakhane, son cemaat yeri olan hollerini ise aşocağı ve yemekhane olarak kullandıkları görülüyordu. Sonraları bu durum giderilerek 1970'li yıllarda caminin içi ve dışı yüksek mimar Fikret Çuhadaroğlu tarafından önemli ölçüde tamir edilmiştir.
Eski İmaret Camii'ne dönüştürülen kilise dik bir yokuş üzerinde inşa edilmiştir. Düzgün bir zemin sağlamak için kilisenin altında binanın ölçülerinde, sonradan sarnıç olarak kullanıldığı anlaşılan bir mahzen yapılmıştır. Esas bina taş ve tuğla kul-
lanılarak karma bir teknikle inşa edilmiştir. Mahya hattının iniş ve çıkışları kesilerek düz bir çizgi haline getirildiği, açıkta olan güney cephesindeki kemerlerin kesilmiş olmasından anlaşılmaktadır. Bu durum son tamirde giderilerek, içerideki tonozların dışa aksettiği kavisli kemerler eski biçimleri ile ihya edilmiştir. Ortadaki kubbe ise, kasnağının dalgalı mahyası ve kademeli kemerler içindeki pencereleri ile orijinaldir. İstanbul'da kubbesi kiremit ile örtülü tek cami burasıdır. Eski imaret Camii'nin, batı tarafında çapraz tonozlu iki narteksi (hol) vardır. Dört destekli kapalı haç biçiminde olan esas mekânın tam ortasında kubbe yer almaktadır. Destekler orijinal değildir. İç narteksin üstünde iki sütunla açılan bir galeri vardır. Dışa taşkın apsis kısmının iki yanında dört yapraklı yonca biçiminde birer hücre bulunur. Caminin etrafında bulunması gereken manastırdan bir iz kalmamıştır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 33; (Patrik Kons-tantios), Constantiniade, 107-108; A. G. Pas-patis, ByzantinaiMeletai, İst., 1877, s. 313-314; D. Pulgher, Leş anciennes eglises de Cons-tantinople, Viyana, 1878, s. 27-28; Gurlitt, Konstantinopoles, 39-40; Ebersolt-Thiers, Eglises, 171-182; Millingen, Byzantine Churches, 212-218; Schneider, Byzanz, 68; Janin, Eglises et monasteres, 513-515; Müller-Wiener, Bildlexikon, 120-122; T. F. Mathews, The Byzantine Churches of istanbul. A Photograp-hic Survey, Pennsylvania, 1976, s. 59-70; Fatih Camileri, 133-134; N. Brunov, "Über Zwei Byzantinische Baudenkma'ler von Konstanti-nopel", Byzantinisch-Neugriechische, Jahr-bücher, IX (1932-1934), s. 129-144.
SEMAVİ EYİCE
ESKİ ODALAR
istanbul'un fethinden (1453) sonraki yıllarda Şehzadebaşı'nda Kapıkulu ve Acemi ocakları için yapılan ilk kışla.
Yeniçeri Ocağı'ndaki yaygın inanışa
ESKİ SAKAY
204
205 ESKİ ŞARK ESERLERİ MÜZESİ
Matrakçı Nasuh'un Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han'daki Eski Saray'ı gösteren bir minyatürü, 1537. Ayge Yetişkin Kubilay fotoğraf koleksiyonu
Eski Şark Eserleri Müzesi'nde Mezopotamya uygarlıklarına ait eserlerin sergilendiği salon.
Erkin Emiroğlu
göre bu yerin seçimi, fetih sırasında, Mah-mud Paşa ile birlikte Haliç tarafından İstanbul'a giren yeniçerilerin buraya bayrak dikişlerine bağlanmıştı. Kışla, Aksaray'da Yeni Odalar(->) yapılınca 16. yy'da Eski Odalar adını aldı. Eski Odalarla ilgili bir diğer söylenti ise kışla bitince ocak aşçılarının önerisi üzerine her ortadan bir yeniçerinin yarışa koşulup kim hangi odaya daha önce vardı ise oraya onun orta numarasının verildiğiydi. Eski Odalar'da orta numaralarının sıralı olmaması buna bağlanırdı.
Eski Odalar'ın 3 büyük kapısı vardı. Bunlar, Çukurçeşme (Kırkdört) Kapısı, Birler (Kapamacılar-Altmışbir) Kapısı ve Meyit Kapısı'ydı. Şehzadebaşı Camii yapılırken Birler Kapısı, Eski Odalar'ın bir bölümüyle yıkıldı. Yıkılan bölüm, 99. Orta'ya aitti. Buraya açılan kapıya ise Karaköy Kapısı deniyordu.
Fırdolayı saçaklı Eski Odalar'da her orta odasının tabanı çini tuğla döşeliydi, içeride süslü direkler vardı. Koğuşlar pey-keli ve sedirliydi. Her oda kapısının üstünde orta nişanı vardı. Odalarda mutfak, kiler, çamaşırhane, orta sofası ve çardak vardı. Eski Odalar'daki oda sayısı 26'ydı. Bunlarda toplam 47 ocaklı koğuş, 55 kerevet, 21 çardak, l tekke, 26 ahır vardı.
1718'deki Cibali yangınında, aynı yerdeki Acemioğlanlar Kışlası ile birlikte Eski Odalar da yandı. Ahşap olarak yenilenen kışla, ikinci kez 1755'te yangın geçirdi. 1756'da Gümrük Emini İshak Ağa'nın bina eminliği ile Eski Odalar yeniden inşa edildi ve daha az sayıda yeniçeri kalmaya başladı.
Eski Odalar'da bir gelenek, buradan geçerken padişaha şerbet sunulması, padişahın da şerbet kâsesini altınla doldurup yeniçerilere bahşiş vermesiydi. Ayrıca, isterse padişahın dinlenmesi için kışlada bir de taht odası vardı.
1826'daVak'a-i Hayriye(->) sırasında Eski Odalar'ın yakılması girişimine, yangına yol açabileceği düşüncesiyle II. Mahmud izin vermedi. Kışla yapıları yıkıldı. Açılan arsaya Fevziye adı verildi. II. Mahmud, Babıâli'nin genişletilmesi için kamulaştırılan vakıf arsalarına karşılık Fevziye'yi Evkaf tdaresi'ne bıraktı. Buraya vakıf dükkânları, ev ve bahçeler yapıldı. Bu yeni doku, 19- yy'm ikinci yarısında aynı semtteki Di-reklerarası ile birlikte İstanbul' un eğlence merkezi oldu. Buradaki işyerleri, Fevziye Çarşısı, Fevziye Kıraathanesi gibi adlar aldı.
Bibi. Uzunçarşılı, Kapıkulu, I, 238 vd; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 556-557; İzzî Tarihi, s. 254, İst., (Müteferrika basımı).
NECDET SAKAOĞLTJ
ESKİ SARAY
Beyazıt'ta Süleymaniye ile Bayezid camileri arasında, bugün İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ile üniversitenin bazı bölümlerinin yer aldığı alanda yapılmış olan İstanbul'daki ilk Osmanlı sarayı.
Edirneli tarihçi Ruhi Edrenevî, mimarının Edirne'deki Üç Şerefeli Cami ile Edirne Sarayı'nı da yapmış olan Usta Muslihed-
din olduğunu kaydetmektedir. Bizanslı tarihçi Kritovulos, II. Mehmed'in (Fatih) (hd 1451-1481) İstanbul'un fethinin hemen ertesinde Altın Kapı'da Yedikule olarak am-lagelecek olan hisarı ikameti için inşa ettirdiğini ve aynı yıl İstanbul'da bir de saray inşaatını başlattığını kaydetmektedir (bak. Yedikule Hisarı). Bizanslı tarihçi Du-kas ise II. Mehmed'in şehrin ortasında bir alanı ölçtürüp, saray inşası için işaret ettirdiğini söylemektedir. 1455'te kısmen tamamlanmış olan saray, Bizans devrinde I. Theodosius'un Tauri Forumu'nda bulunan bir manastırın yerini almıştı. Bu ilk yapı grubunu bir bahçe kuşatmakta, bahçenin etrafını da tahkim edilmemiş bir duvar çevirmekteydi. Devrin vakanüvisi Tursun Beg, burada iyi korunmuş bir harem dairesi ile, padişah ve içoğlanları için kasırlar ve köşkler, idari yapılar ve vahşi hayvanlarla dolu av sahaları bulunduğunu söylemektedir. 1474-1481 arasında II. Mehmed'in sarayında hizmet etmiş olan Giovanni Maria Angiolello bu tarifi doğrulamakta ve vahşi hayvan kükremeleri ile, çeşmelerden akan suların ve bir gölün kıyısındaki ağaçlarda yuva yapmış kuşların ötüşlerinin birbirine karıştığı saray bahçesinde, I. Theodosius'un diktirmiş olduğu, Roma'daki Traianus ve Marcus Au-relius sütunlarına benzeyen, spiral süslemeleri olan anıtsal bir sütunun da yer aldığını kaydetmektedir. Ayrıca, sarayı çevreleyen duvarın bir mil uzunluğunda olduğunu ve üzerinde dört adet kapı bulunduğunu eklemektedir. Saray inşaatının 1458'e kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. 1505-1515 arasında sarayda bir içoğlanı olarak yaşamış bulunan Giovantonio Me-navino ise, burada yirmi beş adet yapı sayarken bahçede devekuşlarınm, tavuskuş-İarının ve başka egzotik kuşların serbestçe dolaştığını yazmaktadır. Eski Saray ve etrafını kuşatan bahçe ve duvarlar, orijinali 1479'da yapılmış olan Giovanni And-rea Vavassore haritasının 1520 tarihli bir kopyasında görülmektedir. Topkapı Sara-yı(->) inşa edildikten sonra bu ilk saray "Saray-ı Atik" adını almış, Topkapı Sara-
yı da "Saray-ı Cedid" veya Yeni Saray olarak amlagelmişti.
Eski Saray'ın inşası tamamlanır tamamlanmaz (1458), II. Mehmed daha görkemli bir noktada Topkapı Sarayı'nı inşa ettirmeye başlamıştı. Bir görüşe göre, Topkapı Sarayı'nın başlangıçta harem dairesi yoktu; padişah burada içoğlanlarıyla yaşıyor, zaman zaman Eski Saray'da kalan hareme gidip geliyordu. I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) eşi Hürrem'in daima padişahın yanında olmak istemesi nedeniyle, harem ancak 16. yy'ın ortasında Yeni Saray'a nakledilmişti. Ancak daha yakın zamandaki yorumlar, Yeni Saray'da başlangıcından itibaren bir harem bulunduğu doğrultusundadır. Buna göre, ilk dönemlerde Eski Saray'da yaşayan harem halkı sayısal olarak Yeni Saray'da yaşayanlardan çok fazlaydı; kalabalık bir cariye grubu içinden ancak seçilmiş bir kısmı ile valide sultan ve kadın efendiler Yeni Saray'da ikamet ederdi. Ancak 1541'de Eski Saray'da çıkan yangın sonucunda harem halkının bütünüyle Topkapı Sarayı' na taşındığı anlaşılmaktadır. Böylece harem bir kere tamamen Topkapı Sarayı'na yerleştikten sonra, yaşlı ve gözden düşmüş cariyelerin yanısıra bir padişah öldüğünde annesi, kadınları ve kızlarının Eski Saray'a nakledilmesi âdet oldu. Kendilerine ayrılan özel dairelerde yaşayan bu kadın efendilerin erkek çocuklarından birisi tahta çıkarsa valide sultan olarak, tekrar ve büyük bir törenle Topkapı Sarayı' na dönerlerdi. İlk zamanlarda kadın efendiler oldukça serbesttiler. Çoğu zaman Manisa, Kütahya ve Amasya gibi sancak merkezlerinde eğitim görmekte ve buraları yönetmekte olan oğullarının yanma gidip kalabilirlerdi. Fakat veraset sisteminin değişmesi üzerine hanedanın kadın üyeleri Eski Saray ile Yeni Saray'da haremin dört duvarı arasına çekilmişlerdir.
Haremin kısmen veya tamamen Eski Saray'da olduğu süre içinde, padişahlar sık sık buradaki hanedan kadınlarını ziyarete giderler ve akşama kadar süren eğlenceler düzenlenirdi. Bayram ziyaretleri, va-
lide alayı ve beşik alayları Eski Saray'ı Osmanlı başkentinde sahnede tutan törenler olmuştur. Ayrıca, ölen padişahların kızlarının düğün törenleri de burada yapılırdı. Batılı yazarlar bu törenlerle ilgili olarak söz ettikleri Eski Saray'a ilişkin abartılı tasvirlerde bulunmuşlar; yüksek duvarların ardındaki bu sarayda yaşayan kadınların sayısı ve çileli yaşantısı oryantalist yazının ana konularından birisi olmuştur. Eski Saray örgütüne, mimarisine, burada yaşayan kadınların yaşam standartlarına, gelir ve tüketim düzeylerine ilişkin birçok tarihi kaynak ise henüz bilimsel çalışmalara konu olmaktan uzaktır.
Eski Saray'dan çıkmanın bir yolu, özellikle genç ve gözde olmalarından dolayı zengin kadınlar için, derecelerine göre devlet ricalinden uygun kimselerle yemden evlenmekti. Padişaha ulaşamayan cariyeler Topkapı Sarayı'ndan Eski Saray'a gönderilmek isterler; oradan "çerağ olarak" evlenebilirlerdi. Yaşlı ve fakirler ise hare-mağalarının gözetimi altında yaşamlarını Eski Saray'da sürdürürlerdi. Bu düzen ancak 18. yy'ın sonlarında değişti. Padişah kadınları, kızları, kız kardeşleri ve varlıklı diğer saray kadınları, Topkapı Sarayı ile Eski Saray dışında kendilerinin inşa ettirdikleri veya kendilerine tahsis edilen konak ve saraylarda yaşamaya başladılar.
Eski Saray'ın görsel tasvirleri bulunmadığı gibi yazılı tasvirleri de son derece sınırlıdır, ancak Vavassore haritasında olduğu gibi Dilich haritasında da, yaşam avlusuna hâkim bir hünkâr dairesi görülmektedir. 17. yy yazarları Michel Baudier ve Evliya Çelebi, sarayın dört köşeli ve 12.000 arşın uzunluğunda bir surla çevrili olduğunu kaydetmişlerdir. Evliya, sarayın etrafındaki sokaklarda Yeniçeri Ağası, Lala Mustafa Paşa, Pirî Mehmed Paşa ve Esma Sultan saraylarının bulunduğuna işaret etmiştir. Surun üzerinde hiçbir kule yoktu. 16. yy'ın ortalarında İstanbul'a gelmiş cilan Nikolas de Nikolay sarayın iki kapısı olduğunu ve bir tanesinin devamlı açık, diğerinin de devamlı kapalı tutulduğunu kaydederken, 18. yy'da İnciciyan sekiz köşeli olduğunu söylediği sur üzerinde dört kapı bulunduğunu; bunlardan yalnız Mercan Çarşısı'na bakan kapının daima açık tutulduğunu ve bostancılar tarafından korunduğunu söylemektedir.
Saray 1550 ve 1715'te yanmış ve yeniden yaptırılmıştır. 1826'da Yeniçeri Ocağı kaldırılınca Eski Saray, Bâb-ı Seraske-ri'ye tahsis edildi. Buradaki kadınlar da Topkapı Sarayı'na ve Eyüp Çifte Saraylar'a nakledildiler.
Bibi. Doukas, Decline and Fail of Byzanti-um to the Ottoman Turks by Doukas: An An-notated Translation of "Historia Turco-Byzan-tina", Detroit, 1975, s. 243-244; Kritovoulos of Imbros, History of Mehmed the Conqueror by Kritovoulos (1451-1467), Princeton, 1954, s. 83, 93-95, 104; G. Menovino, / cinaue libri detta legge, religione et vita de'Turchi et della corte & d'alcune querre del Gran Turco, Floransa, 1548; G. M. Angiolello, Di. Gio. Maria Angiolello e di un suo inedito manoscritto, Vicenza, 1881; G. Necipoğlu, Architecture, Ce-remonial and Poıver: The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, Cam-
bridge, 1991; İnciciyan, İstanbul, 32; Leslie Peirce, The Imperial Harem: Women and So-vereignty in the Ottoman Empire, New York, 1993; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 163-165. TÜLAY ARTAN
Dostları ilə paylaş: |