I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə51/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   139

ESKİ ŞARK ESERLERİ MÜZESİ

İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne(->) bağlı bir müze olan Eski Şark Eserleri Müzesi binası, Osman Hamdi Bey tarafından 1883' te Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) olarak yaptırılmıştır. Daha sonra okul Cağaloğlu'na taşınınca, bina müze haline getirilmiştir.

Halil Edhem Bey (Eldem)(->), Yakındoğu ülkelerinin eski kültür belgelerinin ayrı sergilenmeleri için binayı Eski Şark Eserleri Müzesi olarak düzenlemiştir. Alman uzman Eckhard Unger, 1917-1919 ve 1932-1935 arasında müzede çalışmış, müzenin teşhirini tamamlamıştır. II. Dünya Savaşı sırasında koruma amacıyla boşlatı-lan müze, savaştan sonra yeniden düzenlenmiş, 1963'te iç mekânda değişiklikler yapılarak çağdaş bir sergileme anlayışıyla 1974'te tekrar ziyarete açılmıştır. Müze iki katlıdır. Üst kattaki sergi salonlarında Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Arap eserleri sergilenmektedir. Alt katta ise "tablet arşivi", bürolar ve müze depoları yer almaktadır.

1 no'lu salonda Müslümanlık öncesi


Arabistan eserleri vardır. Bu eserlerin ço
ğunluğunu Güney Arabistan'dan gelen e-
serler meydana getirir. Bunlar yazıtlar, ka
bartmalı levhalar, mezar taşları ve adak
heykelcikleridir.

2 no'lu salonda Mısır koleksiyonları


sergilenmektedir. Bu koleksiyonlar kazı
buluntuları, özel koleksiyonlardan gelen
eserler ve rastlantı sonucu bulunan eser
lerden meydana gelmiştir. Bunlar arasın
da sfenksler, steller, sunaklar, lahitler, me
zar ve tapınak buluntuları yer almaktadır.
3 ve 6 no'lu salonlarda, Mezopotamya e-
serleri yer alır. Bu eserlerin büyük bölü
mü Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki top-

raklarda, I. Dünya Savaşı'ndan önce yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Bu salonlarda Halaf, Nineve, eski Sümer çağı, Akad çağı, yeni Sümer çağı, eski Babil çağı, orta Babil (Kasit) çağı, orta Asur çağı, yeni Asur çağı, MÖ 9-MÖ 7. yy eserleri, yeni Babil çağı eserleri ve Mezopotamya mühürleri sergilenmektedir.

4 no'lu salonda Urartu eserleri yer almaktadır. Bu eserlerin çoğu, son yıllarda satın alınarak müzeye mal edilmiştir. Ufak bir grup eser de Toprakkale'deki kazılardan çıkmıştır. Bu eserler içinde, çanak çömlekler, kemer parçaları, adak levhaları, takılar ve mühürler vardır.

7 ve 9 no'lu salonlarda Anadolu eserleri sergilenir. Bunların büyük bir bölümü Zincirli ile Hattuşaş'taki (Boğazköy) kazılarda ele geçen eserlerdir.

Eserler ilk tunç Hatti kültürüne, orta tunç çağındaki koloni devri yerleşmelerine, eski Hitit, Hitit İmparatorluğu ve geç Hitit krallıkları çağlarına aittir. Müzedeki eserlerin en önemlilerinden biri, 20 no'lu vitrinde yer alan ünlü Kadeş Antlaşma-sı'dır. Bu antlaşma MÖ 13. yy'ın iki büyük siyasi ve askeri gücü olan Hitit devleti ile Mısır devleti arasında yapılan ilk barış antlaşmasıdır. Metin o zamanın diplomasi dili olan Akadca ile yazılmıştır.

Çivi yazılı belgeler arşivi de Eski Şark Eserleri Müzesi'ndedir. Mezopotamya'nın 10, Anadolu'nun 2 eski yerleşme yerinden gelme, 12 esas ve 8 küçük koleksiyondan oluşan bu 20 koleksiyon dünyanın en zengin koleksiyonlarından biri sayılır. Bu belgelerin büyük bir kısmı 1883'te Osman Hamdi Bey'in eski eserleri korumak amacı ile çıkardığı nizamname gereğince buralarda yapılan kazılardan gelmiş, diğerleri ise çeşitli zamanlarda satın alınmış veya müsadere edilmişlerdir. Tarihi, hukuki, tıbbi, edebi, ekonomik, dini konuları, okul tabletlerini, özel ve tüzel mektupları, matematik, astronomi ve sihire ait konulan kapsayan bu belgeler 15x2 cm'



ESKİ YENi CAMİ

206

207


ESMA SULTAN

den 20x30 cm'e kadar değişen çeşitli büyüklüğe ve çivi, silindir, prizma gibi değişik şekillere sahiptir.

Tamamı 74.000'i geçen bu tabletler, arşivin depolarında buluntu yerlerine göre koleksiyonlara ayrılmış olarak korunmaktadır.

Eski Şark Eserleri Müzesi'nde bu tabletlerin sadece bir kısmı sergilenmektedir. ALPAY PASINLI



ESKİ YENİ CAMİ

bak. KASIM ÇAVUŞ CAMlî



ESKİCİLER

Ayakkabı tamircilerine ve eski eşya alım satımıyla uğraşan esnafa verilen ad.

Ayakkabı tamiriyle uğraşanlar, kavaflar ve lonca gediğine bağlı "ustabaşı" denilen bir amirin kontrolü altındaydılar. Bu us-tabaşılar, pazartesi, çarşamba ve perşembe günleri esnafın sabah duasını da yaptırırlardı. Ayakkabı tamiri yapan eskicilerin bir kısmı seyyar, bir kısmı dükkân sahibiydi.

Eskiden İstanbul'da bulunan çarşı hamamlarının kapılarında muhakkak bir eskici bulunur, esnaftan hamama gelenler, tamire muhtaç ayakabılarını eskiciye vererek hamam çıkışlarında tamir edilmiş o-larak alırlardı. Evliya Çelebi, Seyahatname 'de l638'de Bağdat seferi dolayısıyla düzenlenen esnaf alayım anlatırken eskicilerin 104 dükkânda 600 kişi olduklarını bildirir. Ayrıca hamam kapısı eskicilerinin 105 yerde 105 kişi; gezgin eskicilerin de 1.000 kişi olduklarım kaydeder. Eskici esnafının sefer sırasında ordu için çok gerekli olduğunu ve bunlardan askerin yırtılan çizme ve çapulalarım tamir etmede istifade edildiğini de ekler.

1680 tarihli Esnaf Nizamnamesi'nde eskicilerin yamaları iyi deriden ve sahtiyandan yapacaklarına, dikişleri sık dikeceklerine dair hükümler bulunmaktadır.

Dükkân sahibi olan eskiciler de genellikle fukara semtlerinde ufak bir kulübeden ibaret dükkânlarında, mahallede oturanların ya da gelip geçenlerin ayakkabılarını tamir ederlerdi. Günümüzde de a-yakkabı tamir eden ve pençe yapan bir esnaf grubu semt aralarındaki dükkânlarda sanatlarını icra etmektedirler.

Her çeşit eski eşya alımıyla uğraşan ikinci tip eskiciler, imparatorluk devrinde bir yiğitbaşının yönetimi altında "şehir muhtesibi"ne bağlıydılar. Halk hikmetleri arasında "İstanbul'un taşı toprağı altın" sözünün yaygınlığından dolayı, asırlar boyunca değişik vilayetlerden kopup gelen ve İstanbul sokaklarında rızklarını arayanların içine eskiciler de dahil olmuşlardır.

II. Meşrutiyet'ten önceki dönemde eskicilerin çoğu Yahudiydi. Sırtlarında büyük bir torba, başlarında kalıpsız bir fes, bacaklarında ince bir şalvarla sokaklarda hiç değişmeyen, sona doğru gittikçe uzayan "eskiler alayım" sesiyle dolaşırlardı.

İstanbul'da eskicilerin faaliyet zamanı, kış başı ve kış sonuydu. Yeni bir mevsime girileceğinden dolayı evlerde yapılan

Atina'da Genadius Kitaplığı'ndaki bir çizimde Yahudi eskici tiplemesi. Galeri Alfa

genel temizlik sonunda her evden eskiciye verilecek birçok malzeme çıkardı. Eskiciler, bu aldıkları malları, bitpazarı esnafına satarlar, onlar da bu malzemeleri elden geçirip gerekli ufak tefek onarımlarını yaptıktan sonra yeni alıcılara satmak için hazır tutarlardı.

Kaçak ve hırsızlık malı olan eşyanın alım satımı yasak olmakla beraber sadece bu tip iş üzerine çalışan eskiciler de vardı. Ancak tespit edildiğinde bu tip eskiciler yakalanıp cezalandırılırdı. Bazı eskiciler de aldıkları eskiye karşılık ücret ödemezler yerine sürahi, leğen, bardak gibi yeni eşyalar verirlerdi. Bilhassa şapkanın kabul edilmesinden sonra bir işe yaramayan fesler, eskiciler tarafından bir bardakla değiştirilmiştir. İstanbul'da biri Üsküdar' da diğeri ise Kapalıçarşı içinde iki eskiciler çarşısı bulunmaktaydı (bak. bitpazarları).

İstanbul'a özgü esnaf çeşitleri arasında yer alan ve çöpçülük, eskicilik gibi özellikleri üzerinde toplayan arayıcı esnafı(-») da ilginç bir örgütlenme biçimine sahipti.

Eskiciler, İstanbul'da uzun müddet yaramaz çocukların korkulu rüyası olmuştur. Anneler, çeşitli kabahatler yapan çocuklarını daimi surette eskiciye vermekle korkutmuşlardır.

Edebiyatımızda Osman Cemal Kaygılı, "Tekin Olmayan Kedi" hikâyesinde mahalleleri dolaşarak eskiler toplayan ve çeşitli hilekârlıklarla kendi menfaatini temin eden eskici Salamon'u İstanbul eskicilerine bir örnek olmak üzere anlatır. R. H. Karay da "Eskici" adlı hikâyesinde bir zamanlar İstanbul'da da bulunmuş ve memleketinde bir suç işlediği için Arap şehirlerine kaçmış bir Anadolulu eskici tipini canlandırır. Ortaoyunu repertuvarı içinde yer

alan Kavuklu Hamdi'den derlenen Eskici Abdîoyunu da kundura tamircisi eskici tipine güzel bir örnektir.



Bibi. Evliya, Seyahatname, I; O. C. Kaygılı, Sandalım Geliyor Varda, İst., 1938, s. 73-96; M. And, Kavuklu Hamdi'den Üç Orta Oyunu, Ankara, 1962; R. H. Karay, Gurbet Hikâyeleri, ist., 1940; Ahmed Rasim, Ciddiyet ve Mizah, ist., 1989, s. 166-167; "Eskiciler", TA, XV, 416-417; "Ayak Esnafı", ISTA, III, 1399-1400; "Eskici, Eskiciler", ISTA, X, 5281-5282.

UĞUR GÖKTAŞ



ESKRİM

Eskrim sporunun Türkiye'ye gelişi, 19. yy' in sonlarına rastlar. Bu konuda öncülüğü yapan kişinin ise Muallim Hüsnü Bey olduğu bilinir. Avrupa'da görüp öğrendiği eskrim sporunu Türkiye'ye sokan Muallim Hüsnü Bey'in yetiştirdiği ilk öğrenciler arasında Fuat (Balkan), Refik ve Ömer Lütfi beyler bulunmaktadır. Muallim Hüsnü Bey, yetiştirdiği bu gençleri ilk kez 1903' te Yıldız Sarayı'nda devrin padişahı II. Ab-dülhamid'in huzuruna çıkarmış ve İstanbul'da bulunan İtalyan eskrimcilerle bir müsabaka yaptırmıştı. Bu karşılaşmada genç Türk eskrimcilerinin İtalyan rakipleri karşısında gösterdikleri büyük başarı padişahı memnun etmiş ve bir fermanla bu sporun Mekteb-i Harbiye'ye (Harp Okulu' na) ders olarak konulmasını emretmişti. Ayrıca İtalyanlara karşı çok başarılı müsabakalar çıkaran genç eskrimci Fuat Bey'i (Balkan) de Edirne'deki Mekteb-i Harbiye'ye eskrim muallimi olarak göndermişti.

Fuat Bey (Balkan) kısa bir süre sonra yakın arkadaşı jimnastik muallimi Mazhar Hoca (Kazancı) ve kardeşi Hikmet Bey'in (Balkan) de aralarında bulunduğu bir arkadaş grubuyla, semtleri olan Beşiktaş'ta Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nü kurmuşlardı (bak. Beşiktaş Jimnastik Kulübü). Bu kulübün çatısı altında jimnastik ve eskrimin yanında halter sporlarında da ilk ciddi faaliyet başlamış, bu arada eskrim sporunun ilk ünlü isimleri de yine bu kulüpte yetişmişlerdi.

1923'te, Türk sporunun ilk örgütü cilan ''Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı" nın kurulmasıyla bir Eskrim Hey'et-i Müt-tehidesi (Eskrim Federasyonu) vücut bulurken başkanlık görevine de Fuat Bey (Balkan) getirilmişti. Fuat Balkan, 1938'e kadar bu görevde bulunmuş, eskrim sporunun Türkiye'de yerleşip kökleşmesinde ve gelişmesinde büyük rol oynamıştı.

1924'te Türkiye Cumhuriyeti ilk kez Olimpiyat Oyunları'nda temsil edilirken Paris'e gönderilen sporcu kafilemizde eskrimci olarak Fuat Bey (Balkan) de yer almıştı.

1928'de Amsterdam'da yapılan Olimpiyat Oyunları'nda ise Türkiye, ikisi asker ve ikisi sivil dört eskrimci tarafından temsil edilmişti. Fuad Bey (Balkan) ve kardeşi Enver Balkan(->) ile Mülazim (teğmen) Muhiddin (Okyanus) ve Mülazim Nâmi (Yayak) beyler dünyanın bu en büyük spor gösterisinde ay-yıldızlı formayı giymişlerdi.

1929'da, Robert Kolej'in Beyaz Rus asıllı jimnastik öğretmeni olan ve Çarlık Rusyası'nın çok iyi bir eskrimcisi olarak tanınan Nadolski, milli eskrim takımı antrenörlüğüne getirildi. Nadolski, 1938'e kadar kaldığı bu görevde Türk eskrim sporuna teknik yönden pek büyük katkılarda bulundu. Birçok genç eskrimci yetiştirdi.

Nadolski'nin yanısıra 1917'de Fenerbahçe kulübünde başlayan eskrim faaliyetinde de bir başka Beyaz Rus hoca olan Albay Grodetski de pek çok yetenekli eskrimciler yetiştirmiştir. Yine 1930'lu yıllarda ilk bayan eskrimcilerin ortaya çıktıkları görüldü. Ünlü spor adamı Ahmed Fet-geri Aşeni'nin(->) kızı Suat Fetgeri Aşeni/ Tan ile arkadaşı Halet Çambel eskrim sporumuzun ilk şampiyon bayanları olarak kendilerini gösterdiler. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları'nda Suat Aşeni ve Halet ÇambePin yanısıra Enver Balkan, Cihat Teğin, Orhan Adaş, İlhami Çene ve Halim Tokmakçıoğlu da ay-yıldızlı forma altında mücadele verdiler.

1938'e kadar süren bu ilk dönemde ayrıca Rıza Arsever, Refet Ülgenalp, Rıdvan Bora, Said Tayla gibi isimler de kendilerini gösterdiler. Araya II. Dünya Savaşı' nın girmesiyle uluslararası temasların kesilmesi, eskrim sporunu da baltaladı. Ancak bu süre içinde özellikle halkevlerinde başlayan spor faaliyetinde eskrimin de ön planda yer alması bu spordaki canlılığı sürdürdü. 1940-1950 arasında eskrim sporu yeni isimler, şampiyonlar kazandı. Bunların arasında Fuat Balkan'ın oğlu Nihat Balkan, Merih Sezen, Muhiddin Arslan, İlhan Arakon, Vural Balcan, Sab-ri Tezcan, Nejat Tulgar ve bayanlarda da Samiye Frik özellikle kendilerini gösterdiler. Yine bu yıllarda istanbul'da kurulan Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulübü de ö-nemli bir merkez oldu. Bu kulübün çatısı altından pek çok eskrimci yetişti. Sey-yit Mısırlı, Sümer Hatman, Kemal Mısırlı ve bayanlarda da îfakat Mergen bu kulüpten yetişen ilk şöhretler oldular.

1960'İarın sonunda başlayan durgunluk, eskrim sporunu önemli ölçüde etkilerken İstanbul da Türk eskrimindeki öncülüğünü korumasına rağmen liderliğini gitgide kaybetmektedir. İstanbul'daki tüm eskrim faaliyeti Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulübü'n-de yapılan çalışmalara dayanmaktadır.

CEM ATABEYOĞLU

ESMA İBRET HANIM

(l780, istanbul-?, istanbul) Sülüs ve nesih yazı hattatı.

Hayatı hakkında bilgimiz çok azdır. Babası Ser Hasekiyân-ı Hassa Ahmed Efen-di'dir. Güzel yazıyı, genç yaşta, ünlü hattat Mahmud Celaleddin Efendi'den öğrendi ve ondan icazetname aldı daha sonra da eşi oldu. Kadınlar arasında hattatlık fazla yaygın olmamakla beraber, Esma İbret, bir istisna olarak büyük şöhrete ulaşmıştır. 15 yaşındayken yazdığı ve Kaftancı Mehmed Salim Ağa vasıtasıyla III. Selim'e takdim edilen bilyesi takdirle karşılanmış ve padişah tarafından 500 kuruş ve gümrükten 40 akçe yevmiye ile mükâfatlan-

dırılmıştı. Bu bilyenin güzelliğini görenler hayretler içinde kalarak yazısını takdir makamında kendisine "İbret" unvanını vermişlerdi. Bu hilyenin arkasında, Kaftancı M. Salim Ağa'nm; Esma'nın meşklerini hocasında görmesi üzerine bir hilye yazmasını istediği, fakat yazıldıktan sonra güzelliği karşısında şüpheye düşünce, gizlice Esma'nın evine girip çıkanlardan durumu öğrendiği ve hilyenin bizzat onun tarafından yazıldığına kani olduktan sonra padişaha takdim ettiği kaydı vardır.

Mahmud Tahir imzasıyla 10 Ekim 1907 tarihli ikdam gazetesinde Mahmud Celaleddin hakkında yazılan bir makalede Esma îbret'e de değinilerek şu rivayet anlatılmaktadır: Yüksek rütbeli bir kişi, bir ramazan günü, Mahmud Celaleddin'den bir En'am yazmasını ister. Hattatın elinde hazır bir En'am olmadığı için üzüldüğünü gören Esma İbret, "Ben sizin yazınızı taklit ederek bir En'am yazmıştım. Bir bakınız" der. Mahmud Celaleddin, birkaç harfi düzelttikten sonra, altına kendi imzasını atarak ertesi günü eseri, isteyen kişiye teslim eder. Bu rivayet doğru olmasa bile Esma İbret'in hattatlıkta maharetini göstermesi bakımından önemlidir.

Esma İbret sülüs ve nesih yazıda eşi Mahmud Celaleddin derecesinde yazmıştır. Vefatında Şeyh Murad Tekkesi bahçesinde eşinin yanına gömülmüştür. Eserleri müze ve hususi koleksiyonlardadır. Bir hilye de Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunmaktadır.

Bibi. inal, Son Hattatlar, 85-87; Rado, Hattatlar, 200-202; "İbret, Esma", TA, XX, 101.

ALİ ALPARSLAN



ESMA SULTAN (Büyük)

(14 Mart 1726, istanbul - 13 Ağustos 1788, istanbul) III. Ahmed'in kızı. Osmanlı hanedanının İstanbul'da eser bırakmış sultan efendilerindendir.

III. Ahmed tahttan indirildiğinde (1730), Esma Sultan 4 yaşındaydı. 1743'te Yakub Paşa ile evlendirildi. İlk kocası 1744'te öldü. İkinci eşi Adana Valisi Yusuf Paşa'dır. Kardeşi III. Mustafa (hd 1757-1774) padişah olunca 1757'de Muhsinza-de Mehmed Paşa ile evlendirildi. Düğünü Kadırga Sarayı'nda yapıldı. III. Mustafa' nın ve kocasının sağladıkları olanaklarla görkemli bir yaşam sürmeye başladı. Muh-sinzade'nin sadrazamlığa getirilmesinde etkisi oldu. Kendisi de Rumeli'de çiftlikler, Arnavutluk'ta mukataalar elde etti. Giderek zenginleşti. Sarayın ve Babıâli'nin kararlarında etkileri görüldü. Kardeşi I. Ab-dülhamid'e (hd 1774-1789) karşı, Halil Hamid Paşa'nın liderliğinde bir ihtilal hazırlandığını haber alarak padişahı uyardı. I. Abdülhamid'in güvenim kazandı.

İstanbulluların çok dindar ve tutumlu tanıdıkları Esma Sultan, Rusya ile savaşıl-dığı bir sırada ölünce, servetinin hazine a-çıklarını kapatacağı umuldu. Oysa yalısında ve sarayında bir şey bulunamadı. Buna karşılık yakın adamları bezirgan Di-mitri, kethüda Çelebi Efendi, çuhadar Said Ağa ile masraf kâtibi Osman Efendi'nin

neden oldukları yolsuzluklar yüzünden Arnavutluk'ta bir ayaklanma olasılığı ortaya çıktı. Bu kişiler cezalandırılarak olay yatıştırılmaya çalışıldı.

Esma Sultan 1781'de Kadırga Meyda-nı'na kendi adıyla anılan bir namazgah ve çeşme yaptırmıştır. Esma Sultan'ın aynı yerdeki sarayı ahşaptı. 1755'teki Hocapa-şa yangınında Paşa Kapısı yanınca sadaret büroları bir süre burada hizmet vermişti. Eyüp'te Bostan İskelesi ile Bahariye arasında yer alan beylik yalı da yaşamı boyunca Esma Sultan'a tahsis edilmişti. Onun döneminde bu yalı, eski adından dolayı "Esma Sultan'ın Hançerli Yalısı" olarak a-mlıyordu. Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde Kadırga'daki ve Ortaköy'deki saraylarının, onarımlarına, kethüdasının yazdığı emirlere, mukataalarına, Terkçs' taki çiftliğine, gelen tebriklere, bir yıllık erzak giderlerine ilişkin belgeler vardır.

Esma Sultan, eşi Muhsinzade Mehmed Paşa'nın Eyüp'teki kabri yanına gömülmüştür.



Bibi. Mür'i't-Tevarih, II/A, 17, 75; Tarih-i Cevdet, III, 289-290; Uluçay, Padişahların Kadınları, 90-91; G. Oransay, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi?, Ankara, 1969, s. 164-165; Topkapı Sarayı Müzesi Arşiv Kılavuzu, İst., 1938, s. 149, 150.

NECDET SAKAOĞLU



ESMA SULTAN (Küçük)

(29 Mayıs l 778, İstanbul - 4 Haziran 1848, istanbul) I. Abdülhamid ile Ayşe Sineperver'in kızı.

Yenileşme dönemi İstanbul'unda dışa açık ve renkli yaşamıyla tanınan sultan efendidir. Halası Esma Sultan'dan(->) ayırmak için "Küçük" sanıyla anılmıştır.

Amcası III. Mustafa'nın oğlu III. Selim (hd 1789-1807) tarafından 1792'de Kap-tan-ı Derya Hüseyin Paşa ile evlendirildi. Düğünleri saray gelenekleri uyarınca görkemli oldu. Esma Sultan'a Divanyolu'nda-ki beylik saray onarılarak tahsis edildi. 1803'te Hüseyin Paşa öldükten sonra bir daha evlenmeyen Esma Sultan, kardeşi IV. Mustafa'nın (hd 1807-1808) tahta çıkması için Kabakçı Mustafa Ayaklanması'nı(->) el altından destekledi. Alemdar Olayı(->) sırasında da IV. Mustafa'nın ikinci kez tahta çıkması için çalıştı. Bu amaçla yeniçeri subaylarıyla mektuplaştı. Alemdar Mustafa Paşa, II. Mahmud'u (hd 1808-1839) Esma Sultan'ın bu tür girişimlerinden haberdar etti ve göz hapsinde tutulmasını istedi. Ancak padişah, bu uyarıyı önemsemedi. IV. Mustafa'nın boğdurulması üzerine saray çevresinde toplanan yeniçeriler Osmanlı hanedanının tek erkek bireyi kalan II. Mahmud'u tehditten vazgeçmediler ve Esma Sultan'ın dahi tahta oturtulabileceğini ileri sürdüler.

Olaylar yatıştıktan sonra II. Mahmud' la Esma Sultan'ın arası düzeldi. Kendisine Girit, Kemer, Edremit ve Biga'da zengin mukataalar tahsis edildi. Eyüp'teki, halasından kalan Esma Sultan (Hançerli) Yalısı, Maçka Sarayı, Ortaköy yalısı kendisinindi. Bu görkemli mekânlar, zengin biçimde donatılmış olup kalabalık kadrolara sahipti.



ESMA SULTAN MEYDAN

208

209 ESMA SULTAN SAHİLSARAYI

Çağına göre farklı bir kişiliği olan Esma Sultan, özgürlüğü seviyordu. Pahalı ve süslü giyiniyor, kalfalarını, cariyelerini de benzeri giysilerle yanma alıp kırlara gidiyordu. Özel incesaz takımı, istanbul'da tekti. Çamlıca'daki köşkünde, Boğaziçi'n-deki yalılarında ve sarayında davetler veriyor, geleneksel istanbul eğlencelerini, köçekçe ve tavşanca oyunlarım farklı biçimlerde sergilettiriyordu. istanbul kadınlarının mesirelere aşın ilgi duymaları, giyim kuşamlarına özen göstermeleri ve moda akımları bakımından Esma Sultan, bir ilk sayılabilir. Onu, benzeri bir tutumla, yeğeni Âdile Sultan(-») izlemiştir. 19. yy'ın ilk yarısındaki istanbul yaşamına ilgi duyan Batı dünyası, Esma Sultan'ın yaşamını da yalan yanlış ve çoğu uydurma bilgilerle "harem" konusu içinde işlemiştir. Abdülaziz, halası Esma Sultan'ın Eyüp' teki yalısında doğduğu gibi, II. Mahmud da onun Çamlıca'daki köşkünde ölmüştür. Bu köşkü de içine alan büyük hasbah-çe, bu dönemde Esma Sultan Bağı olarak ünlenmişti.

Hanedan bireylerine oranla u-zun bir yaşam süren Esma Sultan ölümünde Sultan Mahmud Türbesi'ne gömülmüş, serveti ve mülkleri de kızları Hayriye ve Safiye hanım sultanlarla yeğeni Âdile Sultan'a kalmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde düğünü, Eyüp'teki sarayının eklentileri ve onarımları, dairesi, personeli, mukataala-rı, buyrukları, bir cariyenin boğdurulması, mirası konularında pek çok belge bulunmaktadır.

Bibi. Karal, Osmanlı Tarihi, V, 96; G. Oran-say, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi?, Ankara, 1969, s. 165; Ç. Uluçay, Harem, Ankara, 1985, s. 154; Ç. Uluçay, Harem'denMektuplar, İst., 1956, s. 120-123; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, ist., 1938, s. 150.

NECDET SAKAOĞLU



ESMA SULTAN MEYDAN ÇEŞMESİ VE NAMAZGAHI

Kadırga Meydam'ndadır. III. Ahmed'in (hd 1703-1730) kızı ve Muhsinzade Mehmed Paşa'nın eşi Esma Sultan tarafından 11967 1781'de yaptırılmıştır.

Yontma taştan inşa edilen Esma Sultan Çeşmesi mermer tekneli olup dört cephe-

li çeşme türündedir. Doğu ve batı cephelerinde musluk düzenlemesi yer almaktadır. Dikdörtgen prizma gövdenin doğu ve batı cephelerindeki musluklar "S" ve "C" kıvrımlı bir kemerle biçimlenen az derin niş içine alınmışlardır. Nişin iç duvarı, dönemin yüzeysel akantus yaprağı motifiyle bezelidir. Bezemeli niş köşeliklerinin üzerinde yer alan dikdörtgen panoda altışar beyitlik kitabe bulunmaktadır. Her iki cephedeki tarih beyti 1196/1781 yılını vermektedir. Kitabe panosu ve niş, bir silmeyle dikdörtgen çerçeve içine alınmışlardır. Hazne gövdesi temelde kare planlı başlamakta, kitabe düzeyinde kareye dönüşmektedir. Köşelerdeki cephe yüzleri iri oluk silmeyle çerçevelenmiş nişlerle biçimlenmektedir. Çokgen prizmadan kareye geçiş görsel olarak almaşık dizilmiş dört dizi oluk ve oyuk silmelerle sağlanmıştır. Kuzey ve batı köşelerine birer "mü-senna" kurna yerleştirilmiştir. Kurnalar ters çan biçiminde desteklere oturmakta, destek başlangıcını da birer yaprak örgesi belirlemektedir. Çeşmenin öteki iki yüzünden güneydekinde üç bölümlü bir yalak vardır. Her bölüm için birer musluk deliği görülmektedir. Kuzey cephede ise üç musluk deliği bulunmaktadır. Bu musluklar dikdörtgen çerçeve içine alınmış, dikdörtgen çerçeve ucu palmetle biten sağır kemer örgesiyle taçlanmıştır. Kuzey cephesinde, ayrıca, hazne gövdesinin üzerinde yer alan namazgaha çıkan bir taş merdiven tasarlanmıştır. Merdivenin basamakları cephede silmeyle belirtilerek bu cephenin plastik kurgusuna katkıda bulunmak için kullanılmıştır. Namazgaha çıkan merdiven başlangıcında bugün bir demir kapı bulunmaktadır. Gövdeyi güçlü bir saçak kornişi çevirmekte, onun üzerinde namazgahın düz korkuluğu gelmektedir.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 206-208; Derman, Namazgahlar, 294.

AYLA ÖDEKAN



ESMA SULTAN SAHİLSARAYI

L Abdülhamid'in (hd 1774-1789) kızı Esma Sultan'ın Eyüp'teki sahilsarayı. "Valide Sultan Yalısı" olarak da tanınmıştır.

1791 ve 1802 tarihli Bostancıbaşı Def-terfen'nde, Defterdar iskelesi ile Eyüp

Esma Sultan Meydan Çeşmesi ve Namazgahı

Yavuz Çelenk, 1994

iskelesi arasında yer alan Balçık İskelesi' nin iki yanında, Defterdar İskelesi yönünde, III. Mustafa'nın (hd 1757-1774) kızı Şah Sultan'ın yalısının ve Eyüp İskelesi yönünde (yeni inşa edildiği belirtilen) Esma Sultan Yalısı'nın yer aldığı kaydedilmiştir. 1814 tarihli Bostancıbaşı Defteri'n-de Defterdar İskelesi'ndeki Şah Sultan Yalısı'nın Beyhan Sultan'a geçtiği, hemen yu-karısındaki Balçık Iskelesi'ni takiben gene Esma Sultan Yalısı'nın yer aldığı kaydedilmiştir. 19. yy'da bu iki yalıya birden Çifte Saraylar denilmekteydi. Beyhan Sultan 1784'te burada evlenmiş, 1824'te burada ölmüştü. Esma Sultan'ın yalısı da birçok hanedan düğünü, doğumu ve ölümüne ev sahipliği yapmıştı. III. Selim'in (hd 1789-1807) sırkâtibi Ahmed Efendi tarafından tutulan ruznameden, Valide Sultan Mihrişah'ın sık sık III. Mustafa'nın kızı Beyhan ile I. Abdülhamid'in kızı Esma Sultan'ın Defterdar İskelesi'nde, "Çifte Saraylar" denilen yan yana iki sahilsarayından birinde misafir kaldığı anlaşılmaktadır (bu yalıların yerine daha sonra Feshane ve Da-kikhane yapılmıştı). İşte bu Balçık İskelesi Yalısı, Küçük Esma Sultan'ın Eyüp Sahilsarayı olarak öne çıkmıştır ve "Valide Sultan Yalısı" olarak teşhisi olanaklıdır.

18. yy'ın son 10 yılına girildiğinde sultan efendi yalılarının ikinci grubunun toplandığı Bahariye sahilinde, Bostan Iskele-si'nin hemen yanında sırasıyla Beyhan Sultan, Hatice Sultan, Esma Sultan yalıları ve ardında yalı hamamı bulunduğunu görüyoruz. Daha sonra Hançerli Sultan Yalısı ile Şah Sultan Tekkesi ve Camii geliyordu. 1802'de Esma Sultan'ın Bostan İskelesi'ndeki yalısı daha kendisi hayatta iken Beyhan Sultan'a geçmişti. Bundan sonraki ve 19. yy'ın ilk çeyreğine tarihlenen defterlerde burada artık Esma Sultan'a ait bir yalı kaydedilmezken, 19. yy'ın son 10 yılına gelindiğinde bir başka Bostancıba-şı Defteri'ne atfen, Mihrişah Sultan İmareti ile Türbesi'nin yanında meşruta beş kagir binaya, iplikhane ve kışlasına, hemen ardından Esma Sultan Yalısı'na, yanında bir bostan ve çiçek bahçesine işaret edildiğinden, Esma Sultan'ın daha sonra burada yeni bir yalı inşa ettirmiş olduğu düşüncesi doğmaktadır. Her halükârda, Küçük Esma Sultan'ın Bostan İskelesi'ndeki bu yalısı veya yalıları, "Esma Sultan Sahilsarayı" denildiğinde akla gelen yapılar olmamaktadır.

Küçük Esma Sultan'a halası Büyük Esma Sultan'ın ölümünden sonra Eyüp'te bir yalı tahsis edilmişti. Fakat sultan efendinin Divanyolu Sarayı'nda 1792'de yapılan düğün töreninden sonra daha çok Or-taköy'deki sahilsarayda yaşadığı anlaşılmaktadır. Arşiv belgeleri, Esma Sultan'ın iskelelere göre yeri belirtilmeyen Eyüp sa-hilsaray(lar)ının düğün sonrasında sık sık onarıldığını ve 1808'de tümüyle yeniden inşa edildiğini göstermektedir. Bu sahilsa-rayın Bahariye'de mi, Balçık İskelesi'nde mi olduğunu ya da belgelerin rasgele her iki sarayın da onarımıyla ilgili olup olmadığını anlamak, saray(lar)ın iç mekân organizasyonunu veren arşiv belgeleriyle

Eyüp yalılarını dışarıdan gösteren az sayıdaki görsel malzeme arasında ilişki kurulabilmesi ve daha kesin bilgi edinile-bilmesi için gereklidir. Bu sarayların tam olarak yerlerini ve sahibelerini saptamak, ayrıca el değiştirme sürecine açıklık getirebilmek açısından önemlidir. Bu süreç, hanedanın ve iktidarın sürekliliği, paylaşılması ve sembolik gösterimlerine bir tanım getirmeye yardımcı olmaktadır. Ayrıca sarayların bir sultan efendiden diğerine geçmesi ve yeniden inşası, planı ve teşkilatı, günlük, aylık, yıllık masraf defterleri, sahibelerinin Balkanlar'daki muka-taa ve malikânelerinden elde ettikleri gelirler, buralardaki yerel yöneticilerle çeşitli yazışmaları ve özel mektupları incelendikçe, hem Osmanlı prenseslerinin iktidarları ve iktidar kaynakları ile gösterimlerini, hem de bu saraylarda tüketilen hayatları, yaşam tarzlarını ve standartlarını değerlendirmek mümkün olabilecektir.

Çok sayıda keşif defteri ile hesap pusulası, Beyhan Sultan ile Esma Sultan'ın birlikte Bostan îskelesi'ni terk edip Defterdar İskelesi'nde iki yeni yalı yaptırdıklarını kanıtlamaktadır. Beyhan Sultan, kocasının ölüm yılı olan 1799'dan sonra hummalı bir inşaat faaliyetine girişmiş ve Çıra-ğan Sarayı'm valide sultana bırakırken, Akıntıburnu ile Eyüp Defterdar İskelesi'ndeki sahilsaraylarını yeniden yaptırmıştı. Aynı dönemde Esma Sultan da Eyüp Balçık İskelesi'ndeki yalıyı yeniliyor olmalıdır. Belgelerde adı geçen yapının Defterdar İskelesi yakınında olduğunu, Bostan-cıbaşı Defterleri ile Batılıların gözlemlerini ve çok az da olsa harita, gravür gibi görsel malzemeyi değerlendirdiğimizde anlıyoruz. Karışıklık, bu iki sahilsarayın görsel belgelerde "Valide Sultan Yalısı" olarak kaydedilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yanlış adlandırmayı, 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması ve seraskerliğe tahsis edilen Eski Saray'ın boşaltılmasıyla burada yaşayan kadınların Çifte Saraylar olarak anılan Eyüp saraylarına taşınması sonrasında söz konusu Beyhan ve Esma Sultan yalılarının bir ara "Valide Sultan yalıları" olarak tanınmış olmasıyla açıklayabiliriz. Yoksa 1715 sonrasında yaşamış valide sultanlardan Eyüp'te gerçekten bir sahilsaray sahibi olanına rastlanmamaktadır.

1838'de İstanbul'da olan ve Esma Sultan'ın Eyüp Sahilsarayı'm gören Miss Ju-lia Pardoe, bu sahildeki en büyük yapı olduğunu kaydettiği yalının bir dere kenarında olduğunu ve yanında da Feshane bulunduğunu belirtir. Pardoe geniş bir cephesi olan sahilsarayın sarmal kıvrımlı çatısıyla Kuzey Afrika mimarisinden esintiler taşıdığını kaydeder. Aynı yıllarda Ro-bert Walsh da sarayı Doğulu karakterde ve zevksiz bulurken, Theophile Gautier yüzyılın son çeyreğinde gördüğü, yeşile boyalı sarayın çatısını Çin mimarisine benzetmektedir.

Eyüp'te 19. yy'ın başlarında iki büyükçe dere vardı. Bunlardan Islambey, Düğmeciler ve Kurukavak derelerinin birleşmesiyle oluşan Eyüb Sultan Deresi, Eyüb

Esma Sultan

Sahilsarayı'm

betimleyen

Eugene


Flandin'in

bir litografisi,

19. yy (üstte)

ve içinden bir

görünümün

betimlendiği

Allom'un

deseninden

gravür, 19. yy.

Galeri Alfa (üst),

Ayşe Yetişkin

Kubilay

kolekstyonu(sağ)

Sultan Camii'nin yanından geçerek Eyüp İskelesi'nin iki yanından; diğeri ise Eyüp İskelesi ile Bahariye arasında, Şah Sultan Tekkesi civarında Halic'e dökülürdü. Dönemin Bostancıbaşt Defterleri'ni ve Miss Pardoe'nun sarayın yerine ilişkin notunu temel alırsak, Antoine-Ignace Melling'in Voyage pittoresque de Constantinople et deş rives du Bosphore albümünde, Eyüp ve çevresini konu alan gravüründe sağ taraftaki ikinci koyun başında yer alan Zal Mahmud Paşa Camii'nin altında görülen bina, Esma Sultan Sahilsarayı olmalıdır (oysa gravüre ilişkin metinde bu yapı "Valide Sultan sarayları olarak" anılmaktadır). Ortasında bir avlu olduğu anlaşılan iki katlı saray, Eyüb Sultan Deresi'nin Halic'e döküldüğü köşede, bir cephesi dereyi, ön cephesi de Halic'i görecek biçimde inşa edilmiştir. Oldukça görkemli olduğu anlaşılan sarayın Haliç cephesi çıkmalarla hareketlendirilmiştir.

Eugene Flandin'in l'Orient albümünde yer alan bir litografta gene Zal Mahmud Paşa Camii'nin altında görülen ve keza

â

"Valide Sultan Yalısı" olarak tanımlanan sarayın suyun üstüne doğru taşan iki veya üç çıkmalı bölümü ile, buna bitişik ve Haliç boyunca uzanan kanadı tasvir edilmektedir. Yapı, Melling'in tasvirinde de görüldüğü gibi dört köşe bir avluyu kuşatıyor olabilir. Ancak iki katlı sarayın Mel-ling tasvirinden ayrılan en önemli özelliği, dere ile Halic'in kesiştiği yerde bulunan ve muhtemelen üç yöne açılan çıkmalı bölümdür. Çıkmaları yuvarlak kemerlerle bağlanmış zarif mermer sütunlar taşımaktadır. Çıkmanın altında oluşan rıhtım alçak bir korkulukla süslenmiştir. Sultan e-fendi ya da hünkâr dairesinin bu çıkmanın üst katı olduğu anlaşılmaktadır. Derin saçağın altına kıvrımlardan oluşan bir ahşap çerçeve yerleştirilmiştir. Bu bölümün karaya dik bir doğrultuda arkaya doğru uzandığı anlaşılmaktadır. Esma Sultan Sahilsarayı'nın Halic'e paralel uzanan yan kanadı gene iki katlı ama daha alçaktır. Flandin'in litografında dört bölümü görülen kanadın ilk bölümü, sultan efendi ya da hünkâr dairesini yapının diğer bö-



ESMA SULTAN SAHİLSARAYI 210


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin