I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə59/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   129

Bibi. Ergin, Maarif Tarihi, V; F. R. Unat, Türk Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964; N. Sakaoğlu, Osmanlı Eğitim Tarihi, İst., 1991; ay, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, İst., 1992.

İSTANBUL


AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ ELÇİLİĞİ BİNASI

Beyoğlu'nda, Meşrutiyet Caddesi (eski Kabristan Sokağı) üzerinde bulunan ve eskiden "Corpi Sarayı" diye tanınan eski elçilik binası.

Yakın akraba olan Corpi, Nomico ve Tubini ailelerinin ortak mülkü olan, yaklaşık 9.000 mz'lik arsanın, Corpi ailesinin payına düşen kısmında yapılmış olan binanın sahibi Ignace Corpi'dir. Şimal Sokağı'ndan Corpi Sokağı'na kadar olan bölümde Nomico ailesinin evi bulunuyor, Corpi Sarayı ile Tepebaşı Cad-desi'nin köşesine kadar olan yeri ise Tubini ailesi kullanıyordu. 19. yy'da, Ceno-va'dan Sakız Adası'na göç eden bu Katolik ailelerden Corpi ve Tubiniler Gala-ta'da bankerlikle uğraşırken, Nomicolar, aynı yerde lokum fabrikası işletiyordu.

Daha sonraları Corpi Sarayı olarak ünlenen binanın mimarı, yine Sakızlı bir

Amerika

Birleşik


Devleüeri

elçilik


(bugün

başkonsolosluk)

binası,

Işıl Özışık'm



bir resmi.

ABD İstanbul

Başkonsolosluğu

Arşivi

göçmen olan Giocomo Leoni'dir. 1882'de oturulabilir hale gelen binanın, inşaatına ne zaman başlandığı bilinmemektedir. Bina tamamlandıktan kısa süre sonra ev sahibi Ignace Corpi vefat etmiş, bunun üzerine aile, evi 1890'da Amerika Birleşik Devletleri'ne, elçilik binası olarak kiraya vermiştir.

1900'de, ortaelçi John G. A. Leish-man döneminde, binanın ABD hükümetince satın alınması gündeme geldi. Uzun süren görüşmeler sonunda, 1907'de Corpi Sarayı Amerikan hükümetince satın alındı. 1937'de, elçiliğin Ankara'ya nakledilmesine kadar, elçilik binası, sonra ise konsolosluk binası olarak kullanıldı. Binanın hemen yanındaki Tubini Evi ise, bugün konsolosluğun vize bulumu olarak hizmet vermektedir.

Görkemli bir "palazzo" olarak tasarlanmış olan yapı, simetrik ve aksiyal bir kuruluşa sahiptir. Dikdörtgen planlı binanın giriş aksında öne çıkan üçlü bir kemer grubu, üstündeki alınlıkla birlikte simetri eksenini vurgulamaktadır.

Yüksek bir bodrum üzerine iki katlı kagir bir yapıdır. Sahibinin isteği doğrultusunda, binada dönemin en iyi ve değerli malzemeleri kullanılmış, bunların birçoğu da İtalya'dan getirtilmişti. Pencere ve kapı kasalarının Piemon-te'den, yerlerde ve ön cephede kullanı-

Amerikan Bristol

Hastanesi'nin

Nişantaşı'ndaki

ana binasının

1940'lardan bir

fotoğrafı.

TETT\'Arşivi

243 AMERİKAN BRİSTOL HASTANESİ

lan mermerlerin ise Carrera'dan geldiği söylenmektedir.

Giriş katı, yarım daire kemerler ve toskan sütun başlıklarıyla, neorönesans bir düzenlemeye sahiptir. Duvarlar yanda derzlendirilmiş şekilde işlenmiştir. Belirgin bir kornişle ayrılan ikinci kat, yükseltilmiş bir cepheye sahiptir. Yine yarım daire kemerli orta aksın yüksek pencerelerinin gerisinde, zengin bezemeli bir merasim salonu vardır. Bu salonun döşemesi de özel olarak yaptırılmış geometrik biçimli mermerlerle kaplıdır. Binanın yemek salonunda, doğal büyüklüklerinde resmedilmiş, bir İtalyan sanatçının yapıtı olan ünlü bir pano vardır. Giriş cephesinin iki yanındaki çift kemerlerin ortasında, heykelleri konmamış birer niş bulunmaktadır. Binanın üçüncü katı ise geri çekilerek düzenlenmiştir.

BEHZAT ÜSDİKEN-AFİFE BATUR



AMERİKAN BRİSTOL HASTANESİ

Nişantaşı Güzelbahçe Sokağı'nda yer alan özel sağlık kurumu, l Ağustos 1920'de Kızılhaç'ın yardımlarıyla Amerikan Yüksek Komiserliği tarafından açılan hastane Çarşıkapı'daki ahşap bir köşkte Amerikan Hastanesi adıyla hizmete girdi. Hastane I. Dünya Savaşı'mn bitiminde İstanbul'a gelen çok sayıdaki



AMERİKAN LİSAN VE TİCARET 244

245


ÂMİN ALAYI

mültecinin acil sağlık ihtiyaçlarını karşılamak gayesiyle kurulmuştu. Kurucuları arasında Beyrut-Odessa deniz sahasında seyreden 50 gemilik filonun komutanı ve Amerika Birleşik Devletleri'nin İstanbul'daki temsilcisi Amiral Mark L. Bris-tol de vardı. Amiral Bristol'ün 1945!te ölmesinden sonra, hastanenin gelişmesine yaptığı hizmetlere karşılık adı Amiral Bristol Hastanesi olarak değiştirildi. Daha sonra da Amerikan Bristol Hastanesi oldu.

Zamanla büyüyen hastane, 1929'da Teşvikiye'ye taşınmış ve burada 69 yatak ile faaliyetini sürdürmüştür. 1939'da ise bugünkü yerine taşınmıştır. 1928-1957 arasında başhekimlik yapan Dr. Lorrin A. Shepard'ın hastanenin gelişmesinde büyük payı vardır. 1969'da yatak sayısı 72'ye çıkarılan hastaneye 1970'te bir yoğun bakım ünitesi, 4 yeni ameliyathane eklenmiş ve bir de modern radyoloji servisi kurulmuştur. 1977'de 2 kat ilave edilerek yatak sayısı HO'a çıkarılmıştır. 1988'de ise 10 katlı yeni bir poliklinik binasının açılmasıyla hastane artık ayakta tedavi ve koruyucu hekimlik hizmetleri de veren bir tıp merkezi niteliğini kazanmıştır. 1990'da yoğun bakım ünitesinin tamamlanmasıyla yatak kapasitesi 125'e ulaşmıştır. Amiral Bristol Hemşirelik Okulu(->) hastaneye bağlı olarak çalışan bir diğer kuruluştur.

istanbul


amerikan lisan ve ticaret dershanesi

bak. YMCA



AMERİKAN ROBERT LİSESİ

1863'te kurulan Robert Kolej(->) ve 1871'de faaliyete geçen Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nin(->) devamı olan karma lise.

1971'de Arnavutköy Amerikan Kız Koleji ile Robert Kolej birleşti ve karma eğitime geçti. Robert Kolej'in yüksek kısmı, Bebek'teki kampusta kurulan ve bir devlet üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi'ne devredildi. Orta-lise eğitimi veren okulun adı Özel İstanbul Amerikan Robert Lisesi oldu.

Okul Milli Eğitim Bakanlığı'mn denetimi altında öğretim faaliyetini sürdürmektedir. Son yıllarda Hisar Vakfı'ndan, mezunlarından ve hükümetin bina yapımı ve onarımı için sağladığı destekten, gitgide artan ölçülerde yararlanmaktadır. Okul ücretlerinden elde edilen gelir, 1993-1994 yılı tahminlerine göre işletme giderlerinin yüzde 35'ini karşılamaktadır. Bağışlar yüzde 5, mali yatırım gelirleri yüzde 26'dır. Mali desteğin önemli bir kesimi ABD'deki vakfedilen mal varlığından sağlanmaktadır. Günümüzde çok tercih gören bir ortaöğretim kurumudur.

Robert Lisesi'nin kütüphanesi Türkiye'deki ortaöğretim birimlerinde bulunan en iyi kütüphanedir. Çağdaş ileti-

sim ve bilgi teknolojisiyle ve Amerikalı personeliyle etkin bir başvuru kaynağı oluşturmaktadır. Görsel-işitsel merkezi öğrencilere geniş olanaklar sunmaktadır. Mezunlarının Bizim Tepe diye bilinen bir dernek mekânı vardır.

İSTANBUL

AMİGOLUK

Spor karşılaşmalarında tribünlerin renkli simaları; kitleleri yöneten kişiler. İspanyolca ve Portekizcede "arkadaş" anlamına gelen "amigo" adıyla tanındılar. 1940'lı yılların başlarında; Fenerbahçe tribünlerinde Babahindi Süha(->) ile başlayan amigoluk gittikçe' yaygınlaşa-rak günümüze kadar geldi. Galatasaray tribünlerinde Karıncaezmez Şevki(->) ve Aslan; Beşiktaş tribünlerinde Kafa Sabahattin ve Orhan; Fenerbahçe tribünlerinde Amigo Çetin ve Feriköy maçlarında Apartman Mustafa; basketbol maçlarında İTÜ'lü yüksek mühendis Mehmet Ali Denli, milli maçlarda da "Milli Amigo Birol" içlerinde en ünlüleri olarak tanınırlar. Ayrıca bir mobilya mağazası sahibi olan Vecdi Teker de tribünleri kendi eliyle yazdığı koskoca bez dövizlerle donatarak "Paşalı Birol" olarak ün yaptı. Takım amigolarının zaman zaman birbirlerine çiçekler vermek suretiyle dostluk gösterilerinde bulunduklarına da rastlanır.

CEM ATABEYOĞLU

ÂMİN ALAYI

İstanbul'da Cumhuriyet'ten önce çocukların ilkokula başladıkları gün yapılan özel tören. Bed-i besmele cemiyeti de denmiştir. Hazırlık, Eyüb Sultan ziyareti, alay ve ziyafet etkinliklerini içerirdi. Kısaca âmin de denen bu halk geleneğinin amacı, çocukları okumaya heves-



BİR ÂMİN ALAYI İLÂHİSİ

Ey garip bülbül, diyarın kandedir Bir haber ver gülizarm kandedir Sen bu ilde kimseye yar olmadın Var senin elbette yarin kandedir

âmin

Arttı günden güne feryadın senin Ah u figan oldu mutadın senin Aşk içinde kimdir üstadın senin O senin sabr u kararın kandedir



âmin

Bir enisin yok aceb hayrettesin Rahatı terk eyleyip mihnettesin Gece gündüz bilmeyip hayrettesin Ya senin leyi u neharin kandedir

âmin

Gökte uçarken yere indirdiler Çar anasır bendlerine urdular Senin adın Niyazi koydular Sol ezelden itibarın kandedir âmin



Musahipzade Celâl, Eski istanbul Yaşayışı, İst., 1992, s. 44-45

lendirmek, aileleri, kendi çocuklarını okula göndermeye teşvik etmekti. İstanbul çocuklarının yaşamında, sünnetten sonra en unutulmaz anıyı oluştururdu. Kentin zengin ve soylu ailelerinin gele-nekleştirdiği âmin alayını, yoksul kesim yapamaz veya dua ile geçiştirirdi. İstanbul'a özgü bu tören, görenekle başka büyük kentlere de yayılmıştı.

İstanbul'da, Tanzimat'tan önce de âmin alayı geleneği vardı. Fakat kurgusu ile toplumu etkileyici bir programa kavuşması, 19. yy'm ikinci yarısında okumanın değer kazanması sürecindedir. II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) açılan özel okullar da daha çok öğrenci çekebilmek için, önceleri eğitimin hayırlı olmasına dönük bir dua töreni ile türbe ziyareti yalmlığındaki bu töreni ilginç bir alay haline getirmişlerdir.

Aminin ilk aşamasında evde temizlik ve bayram hazırlığı yapılırdı. Ziyafet için günlerce önceden kumanyalar alınır, aşçı kadınlar tutulur, davet edileceklere haberler gönderilirdi. Ailenin kadın bireyleri okula başlayacak çocuğu hamama götürürlerdi. Bir erkek çocuk için bu, onun annesi, teyzesi, halası, ablaları ile son kez kadın hamamına gidişiydi. Bu nedenle hamamda natırlar tarafından çocuğa türlü gösteriler sergilenir, göbek atılırdı. İkinci aşama çarşıya çıkmaktı. Hayatta ise büyükanne, hanımanne, cicianne, dadı, kalfa... ile Mahmutpaşa Çarşısı'na, Kapalıçarşı'ya gidilir, Kapamacılar'dan kız veya erkek çocuğa, uygun giysiler alınırdı. Hilâli gömlek, ipek mintan, kalçın, kaloş potin, mavi püsküllü fes... bunlardandı.

Kesenin ağzını açanlar, kuyumcuya uğrar sorguç, nazarlık iğne beğenirler, fesin ortasına nazarlık, yanlarına sorguç iğne takarlardı. Kitapçılardan elifba cüzü, supara, nihale, cüz kesesi; Tahtaka-le'den de rahle alınırdı. Atlas minder çoğu kez evde hazırlanırdı. Çocuğun boynuna lahuri şal bağlama âdeti de vardı. Üçüncü gün, çocuk yeni giysisi ile türbe ziyaretine götürülürdü. İstanbul tarafında oturanlar için bu ziyaret Eyüb Sultan'a yapılırdı. Çocuk, türbenin hacet penceresine alnını dayar, büyükleri de dua ederlerdi. Türbe ziyareti sabahleyin yapılmışsa öğleden sonra veya ertesi gün asıl âmin alayı başlardı.

Zengin rical çocukları için düzenlenen bir âmin alayının programı şöyleydi: Çocuğun başlayacağı sıbyan mektebinin hocasına haber verilir, okuldan veya dışarıdan bir ilahiciler ekibiyle anlaşılır, midilli ya da bir fayton temin edilirdi. Mektebin hocası, öğrencilerine ertesi gün âmin alayı olacağını bildirerek temiz giyimli gelmelerini söylerdi. Perşembe veya pazartesi günü yapılan töreni, denk düşerse kandil günleri yapmaktan hayır beklenirdi. O gün sabah çocuk hazırlanır, kız ise başörtüsüne bir iğne iliştirirdi. Sonra çocuğun boynundan aşağıya hamayli olarak sırma işlemeli cüz kesesi sarkıtılır, evin cumbasına, saçağına, kapısına bayraklar, renkli

Karikatürist

Salih'in


(Erimez)

fırçasıyla bir

âmin alayı.

Karikatür, c. 3,

no. 71, s. 18

kumaşlardan askılar, işkembe fenerler asılırdı. Yine fenerler, askılar ile süslenmiş fayton ya da kırmızı kolanlı, yeşil altlıklı, siyah eyerli midilli kapıya getirilirdi. Tüm bunlar, bir kalabalığın toplanması, çocuğun da kendisi için yapılanları görüp çok önemli bir işe başlamakta olduğu inancıyla okul yaşamına ısınması içindi. Diğer taraftan hoca, kalfalar ve öğrenciler, önlerinde ilahici grup ve âminciler olduğu halde ikişerli sıralarla okuldan hareket ederler, yol boyunca ilahiler okuyarak eve yönelirlerdi. Âmin alayı sokağın başından gözükünce, çocuk dualarla dış kapının önüne çıkartılır, mahalle bekçisi tarafından midilliye veya arabaya bindirilirdi. Arabada yanına, karşısına mektebe başlayacak bir akraba, komşu çocuğu veya giydirilmiş bir yetim, çocuğun lalası, dadısı binerlerdi. En önde, kadife veya atlas yastık ile üstündeki elifbayı taşıyan, onun arkasında mavi atlas kaplı minder ile bağa veya sedef işli rahleyi götüren, sonra midilli veya arabaya binmiş çocuk, daha sonra hoca, ilahicibaşı, ilahiciler, âminciler, çocuğun babası, akrabaları ve mahalle halkından katılanlar sıralanırdı. Bu kortej, evin çevresindeki sokakları, varsa yakındaki çarşıyı, meydanı dolaşarak en uzun yoldan ve ağır ağır, arada âminler için durarak ilerlerdi. İzleyen kalabalık da giderek artardı. Ayrıca sokak kapılarına koşanlar, pencerelerden, şahnişinlerden sarkanlar, dükkân tezgâhlarının önüne çıkanlar alayı izlerlerdi. Halk arasında, âmin alayına meleklerin de katıldığı inancı yay-

gındı. Bu nedenle yaşlılar, hastalıklılar, sakatlar, şifa bulmak umuduyla sokağa çıkıp kalabalığa sürtünüıierdi. Fakat asıl, okula başlayan çocuk, kişiliğinin değerini, toplumun kendisine verdiği değeri bu mizansen içinde kavrar, belki de ilk kez sorumluluk duyardı.

Dolaşma sırasında ilahilerin okunuş sırası vardı. Çocuk evinin kapısına çıkınca, " Tövbe edelim zenbimize/Tövbe illallah ya Allah / Lütfunla bize merhamet eyle/ Aman Allah ya Allah" ilahisi^ okunur; âminciler hep bir ağızdan "Âmin! Âmin!.." derlerdi. Yol boyunca, "Gel vücudun âteş-i aşk-ı Habibullah 'a yak / Çeşm-i kalbi ol ziyâde fethedip Mevlâ'ya bak/ Sinen içre nûr-ı zikr ile uyandırır bir çerâğ / ol çerâğm sû 'lesiyle görüne didâr-ı Hak "dizeleri yinelenir, arada, "Allah Allah uludur / Emrin tutan kuludur..." veya Niyazî-i Mısrî'den bir başka ilahi okunurdu. Sık sık durulup dua edilirdi. Varlıklı aileler âmin töreni için İstanbul'un en tanınmış ilahicilerini çağırırlardı. Evin kapısına dönüldüğünde mektep gülbankı okunurdu. Hoca, gül-banktan sonra uzunca bir dua eder, mektep cemiyeti için eve girilirdi. Bu cemiyete semtin yaşlıları, davetliler de katılırlar, sofada veya selamlık başoda-sında hoca ortaya oturur, önüne rahle ve minder konur, çocuk hocanın elini öpüp iznini aldıktan sonra mindere diz çöker ve ilk dersi orada alırdı. Bu ders "besmele" okumak ve "elif" (Arap alfabesinin ilk harfi), demekten ibaretti. Hoca bundan sonra, eğitim-öğretimin güzel başlayıp kolay ve başarılı gitmesi dileği-

ni içeren "Rabbi yessir" duasını okurdu. Evdeki bu derse "bed-i besmele" denirdi. Sonra sofralar kurulup yemekler, tatlılar yenir, topluluk dağılırdı. Ertesi gün çocuk lalasının elinden tutarak okula gitmeye başlar veya özel hoca konağa gelerek derslere devam edilirdi.

Âmin alayının daha kısa programlısı, mektebe başlama cemiyeti adıyla yapılırdı. O gün çocuk, bir arabaya veya midilliye bindirilir; mektebin bevvabı (kapıcı), başında rahle, minder, omzunda, kendisine hediye edilen mintanlık kumaş bağlı olduğu halde, önde yürür, başkalfa, ilahici çocuklar, âminciler ile doğru mektebe gidilirdi. Alay okula gelince burada, ilahicibaşı çocuk, gülbank çekerdi. Bütün çocuklar da bir ağızdan "huu!" derlerdi. Öğrenciler içeri girerlerken mektep kalfası ile bevvab çocuğun elinden tutup hocanın önüne götürürler, rahlesi, minderi konur, cüz kesesinden elifbası çıkartılırdı. Hoca, "elifi gösterir, "Bugünkü dersin bu. Unutursan kulağını çekerim!" derdi.

II. Abdülhamid döneminde âmin alayı dualarına bir de kendisi için dua katılmıştı: "Ey şehriyâr-i pür kerem/Ey pa-dişah-ı muhterem/Tahtında ol dâim hurrem/Ey padişah-ı muhterem."

Tarikat şeyhlerinin ve mensuplarının çocukları için yapılan âmin alaylarına şeyhin izniyle dergâh veya tekkenin dervişleri, önlerinde tarikat sancakları, kudüm, ney, halile, mazhar çalarak, zikir çekerek nevbe (ayin) tertibine katılırlardı. Sıradan ahalinin çocukları için âmin alayı söz konusu değildi. Baba,

•ir


ÂMİNE HATUN CAMÜ

246

241

AMPİR ÜSLUBU

» % t


Amiral Bristol Hemşirelik Okulu'nun 1924-1925 dönemi personel ve öğrencileri.

The American Hospital of Constantinople, Announcement 1924-25, Instruction for Nurses, İst., 1924 Gökhan Akçura koleksiyonu

elinden tuttuğu çocuğunu hocaya götürüp "Eti senin kemiği benim!" derdi. Bu nedenle âmin alayı bir tür ayrıcalık gösterisiydi de. Böyle görkemli törenle okula başlayan çocukların öğrenciler arasında, hattâ hocanın ve kalfaların katında daha ilk günden ağırlıkları olurdu. Osmanlı sarayında âmin alayının yalnızca bed-i besmele cemiyeti yapılırdı. Çünkü şehzadelerin saraydan çıkartılıp dolaştırılmaları hanedan yasalarına aykırı olduğu gibi, okumaları da sarayın şehzadegân mektebinde özel eğitimle olurdu.



Bibi. Tarih-i Raşid, V, 320 vd; Ahmed Ra-sim, Falaka, İst., 1987, s. 33 vd; Ergin, Maarif Tarihi, I, 77 vd; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 58 vd; M. Ş. Ülkütaşır, "Âmin Alayı", Is-lâm-Türk Ansiklopedisi, I, İst., 1941, s. 786 vd; ISTA, II, 783 vd; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, 1992, s. 43 vd; H. Kodaman, "Âmin Alayları", Yedigün, no. 398 (22 Teşrinievvel 1940).

NECDET SAKAOGLU



ÂMİNE HATUN CAMİİ

bak. KARTALTEPE CAMii



AMİRAL BRİSTOL HASTANESİ

bak. AMERİKAN BRlSTOL HASTANESi



AMİRAL BRİSTOL HEMŞİRELİK OKULU

Nişantaşı'nda Güzelbahçe Sokağı'nda Amerikan Bristol Hastanesi içindeki "özel yabancı okulu" statülü sağlık eğitimi kurumu. 1992'de uygulamaya konan programdan önceki adı Özel Amiral Bristol Sağlık Meslek Lisesi'ydi. Türkiye'de ve istanbul'da hemşirelik eğitimi alanında ilk meslek okuludur.

Amiral Bristol Hemşire Mektebi'nin (Amiral Bristol School of Nursing) adı ile ilk açılışı Çarşıkapı'da kiralanan bir konakta 20 Mayıs 1920 tarihindedir. İşgal edilen İstanbul'a gelen İtilaf devletleri askerlerinin tedavisi için kentte yeterli sağlık kuruluşlarının ve elemanlarının bulunmaması nedeniyle bir hastane ve hemşire okulu açılması girişimine öncülüğü Amerikan Yüksek Komiseri ve Donanma Komutanı Amiral Mark Bristol yapmış, bu nedenle kurulan okula onun adı verilmişti. Oluşturulan komitenin çalışmaları iki ay sürmüş ve okulun hizmete girmesi 20 Ağustos 1920'de gerçekleşmişti.

2,5 yıl süreli olan Hemşire Mektebi 1923'te ilk 5 mezununu verdi. İşgalden sonra da İstanbul'daki faaliyetini sürdüren okul, 1925'ten itibaren her yıl 25 öğrenci alarak 4 yıllık öğrenim süresi itibarıyla 100 mevcutlu, "hususi ecnebi mektebi" statüsü elde etti. 1928'de Amerikan Hastanesi ile birlikte Nişanta-şı'ndaki Bedreddin Bey Apartmanı'na (şimdi aynı yerde Nişantaşı Rüştü Uzel Kız Enstitüsü vardır) taşındı. 1929'da öğretim süresi 3 yıl oldu.

1950'de yatılı olarak Amerikan Bristol Hastanesi içinde faaliyetini sürdürmeye devam eden okulun yeni açılışı 4 Ekim 1950 tarihindedir. Bu yeni do-

nemde hastanenin ve okulun geliştirilmesini Amerika Birleşik Devletleri hükümeti üstlenmiştir. Bununla birlikte dershane statüsü yerine gerçek anlamda okul statüsünü ancak 1957'de Maarif Vekâleti'nin onayı ile kazanabilmiş, 4 yıl öğrenim süreli Hemşire Sağlık Koleji olmuştur. 16 Şubat 1976 tarihinde ise yine Milli Eğitim Bakanlığı'nın onayı ile adı Amiral Bristol Özel Hemşirelik Lisesi oldu. 1981'de benzeri okullar için öngörülen ad standardı gereği bu kuruma da Amiral Bristol Özel Hemşire Meslek Lisesi adı verildi. 1982'de ikinci bir değişiklikle de Amiral Bristol Sağlık Meslek Lisesi adı uygun görüldü.

1992-1993 öğretim yılından itibaren de yeni bir program değişikliği yapılarak bu tarihe kadar ortaokul mezunu kız öğrencilerin sınavla ve yatılı olarak alındığı okul, lise mezunlarının yine sınavla alındığı bir meslek okulu konumuna getirildi. 2 yıl süreli "hemşirelikte tamamlama programı"nm uygulandığı okulda, Amerikan Bristol Hastanesi'ndeki ileri tıp teknolojisinden de yararlanılarak mesleki konular yanında her türlü uygulamaya ve staj tekniklerine de yer verilmektedir.

1992-1993 öğretim yılma kadar okuldan, 70 yılda toplam 850 hemşire yetişmiş bulunmaktadır. 1990'a kadar okulun müdürü ABD tarafından, Türk müdür başyardımcısı ise TC Milli Eğitim Bakanlığı'nca atanmakta iken 1990'da ayrılan Amerikalı müdür yerine, bu okulda uzun yıllardan beri hizmet veren Türk Müdür Başyardımcısı Gülse-vim Çeviker, ABD tarafından müdürlüğe atanmış bulunmaktadır.

KUTLUAY ERDOĞAN

AMİRAUK

"Amira" kelimesi Arapça "âmir"den gelmektedir. Genellikle yüksek devlet görevlisi Ermenilere ve bu meyanda sarraflar, barutçubaşılar, hassa mimarları,

darphane eminleri bu unvana sahip olmuşlardır.

Eski yüzyıllarda "amira" kelimesi "amir" şeklinde de kullanılmıştır. Örnek olarak Fatih Sultan Mehmed'in hekimi Amir Dovlat gösterilebilir.

İstanbul'da şimdiye kadar bilinen ilk amira, Eğinli Hanımoğlu Kololentz Kir-kor'dur ki, adı 1758'de ölen oğlu Hov-hannes'in Balıklı Ermeni Mezarlığı'nda bulunan mezar taşı kitabesinde kayıtlıdır.

Bu unvanı taşıyanlar arasında, Harut-yun Bezciyan (Kazaz Amira), Mıgırdiç Cezayirliyan, Mikayel Pişmişyan, Hov-hannes Serveryan, Hovhannes Dadyan, Boğos Dadyan, Krikor ve Garabed Balyan, Harutyun Yerganyan, Garabed Az-navuryan, Kevork Çarazlıyan, Misak Mi-sakyan, Maksud Sarimyan kaydedilebilir. Son amira ise, Midhat Paşa'nın sağ kolu olan Kevork Papazyan'dır (Bahçe-vanoğlu).

Amiralar Ermeni Patrikhanesi'nin ve kiliselerinin yönetiminde önemli rol oynamışlardır.

Bibi. H. K. Mırmıryan, Hin Örer u Ayt Ore-run Hay Medzadunnen 1550-1870 (Eski Günler ve o Günlerin Ermeni Zenginleri 1550-1870), Venedik, 1901; P. Keçyan, Bad-mutyun Surp Pırgçi Hivantanotsin Hayots (Surp Pırgiç Ermeni Hastahanesi Tarihi), İst., 1887; K. Pamukciyan, "Agıntzi Hin Kertas-danner U Temker" (Eğinli Eski Aileler ve Simalar), (yayımlanmamış çalışma); T. Azad-yan, Ağın (Eğin), ist., 1956.

KEVORK PAMUKCİYAN VAĞARŞAG SEROPYAN



AMİRUTZES, GEORGİOS

(1400, Trebizond [bugün Trabzon] -1475 ?, istanbul) Bizans soyundan gelme filozof, dinbilimci ve yazar. Trebizond'un Osmanlılar tarafından fethinden (Ağustos 1461) sonra Edirne'ye, ardından İstanbul'a giderek, II. Mehmed'in (Fatih)(->) yakın çevresine girdi ve ona hocalık yaptı.

Adı Türkçede "emircik" anlamına gelen Amirutzes'e ilk kez, Ferrara-Floran-sa'da toplanan dini konsile katılan Bizanslı delegelerin danışmanı olarak rastlanır. Amirutzes, bu toplantıda, Kiliselerin Biıieşmesi(->) doktrinini desteklediy-se de daha sonraları, XI. Konstanti-nos'un kardeşi olan Mora Prensi despot Demetrios'a yazdığı mektupta, bu konudaki tavrını değiştirdiğini beyan etti. Bu tutumu, bazı çağdaşları tarafından kararsız karakterine bir kanıt olarak gösterilmişse de, kimi tarihçiler, birlik karşıtı bu mektubun, Amirutzes'e atfe-dilmesine karşı çıkarlar.

Trebizond'da hüküm süren son Rum imparatorunun elçisi olarak 1447'de Ce-nova'ya gönderilen Amirutzes, 1458-146i arasında İmparator I. David Kom-nenos'a "protovestiarios" ve son "megas logothetes" olarak hizmet etti. Trebizond'un 1461'de Osmanlılar tarafından kuşatılması sırasında, kentin düşmesinde Amirutzes'in ihanetinin rol oynadığı ileri sürülmüştür. Bazı tarihçilere göre savunma önlemlerini sabote ederek, halkın cesaretini kırmasıyla, kentin kaderini tayin etmiştir. Yaşamı boyunca Osmanlılara ve İslamiyete yakınlık duyan Amirutzes'in bu davranışlarında, anne tarafından, Fatih Sultan Mehmed'in veziri Mahmud Paşa ile akraba olmasının etkisi muhtemeldir. Gerçekten de, Mahmud Paşa'nın annesi Trebi-zondlu bir Rum olup, aynı zamanda Amirutzes'in annesinin kuzenidir. "Türksever'liği çağdaşlarınca içten görülmemiş olan Amirutzes, bu yardımlarının ödülünü, kentin zaptından sonra kendisinin ve iki oğlunun yaşamlarının bağışlanmasıyla aldı. Tüm imparatorluk ailesi yok edildiği halde, Amirutzes yakınlarıyla birlikte, o sıralar Edirne'de dinlenen Fatih Sultan Mehmed'in yanına gitti, onun güvenini kazandı ve sultanın yakın çevresine girmeyi başardı. Kendisi hiçbir zaman İslamiyeti kabul etmediyse de, Mehmed ve İskender adını verdiği iki oğlunu bu inanca uygun olarak yetiştirdi.

Bilime, teolojiye ve özellikle felsefeye yakın ilgi duyan Fatih Sultan Mehmed'in hocalarından biri olarak, onunla stoacılık, Aristoculuk (daha doğrusu ne-oplatonculuk) üzerine derin tartışmalara giren Amirutzes, özellikle İslamiyet ve Hıristiyanlık üzerine, o günler için oldukça sıradışı kabul edilen görüşlerini padişahla paylaşıyordu. 1465 yazında, Fatih coğrafyaya merak sardı ve Amirutzes'in rehberliğinde İskenderiyeli ünlü matematikçi ve astronom Ptolemaios'un (ö. 145) coğrafya kitapları, harita ve diyagramları üzerinde çalışmaya başladı. Amirutzes, Ptolemaios'un harita ve planlarını karşılaştırıp bir araya getirdi ve sultan için tek bir dünya haritası hazırladı. Bu haritadaki ülke, kent ve kasaba isimleri Amirutzes'in oğullarından biri tarafından Arap harfleriyle haritaya eklendi. Ptolemaios'un ölümünden sonra defalarca Latinceye çevrilen ünlü eseri



Almagest'e ilgi duyan Fatih Sultan Meh-med'e bu çalışmalarda yardımcı olan bir diğer felsefeci de yine Trebizondlu olan Georgios Trapezuntios'tur (d. 1395). Amirutzes'in tersine, Aristo ve Platon karşıtı olan bu soylu, Amirutzes'in teşviki ile Almagesfi Grekçeye çevirerek Fatih'e sunmuş olan kişidir.

Çabaları padişah tarafından büyük övgülerle ödüllendirilen Amirutzesler, çeşitli para ve unvanlar vaat edilerek haritanın metnini Arapçaya çevirme görevini aldılar. Çevirinin iki kopyası günümüze dek ulaşmıştır. Bundan bir süre sonra, üç Amirutzes'in de adına pek rastlanmaz. Muhtemelen Mehmed Amirutzes'in, o sıralarda patrik olmaya hazırlanan III. Maximos'a başvurarak, Fatih Sultan Mehmed için Hıristiyanlığı tanıtan bir eser yazmasını talep ettiği söylenir. Yine Mehmed Amirutzes'e, sultan için İncil'in Arapça bir tercümesinin sipariş edildiği söylenmekle beraber bu tercüme günümüze ulaşmamıştır.

Bazı kaynaklara göre, 1475'te zar atarken geçirdiği bir kalp krizinde yaşamını yitiren Georgios Amirutzes, çağına göre yetkin bir insan ve felsefeci idi. Kendisinden kalan az sayıdaki elyazması arasında, Fatih Sultan Mehmed ile yaptığı sohbet ve tartışmalara dair yazılar, sultan için kaleme aldığı methiyeler ve çağdaşı olan Bessarion ve T. Agallianos(->) gibi yazarlara yazdığı mektuplar vardır.

Bibi. F. Babinger, Mehmed the Conqueror and His Time, Princeton, 1978, s. 195, 196, 230, 246-248

AYŞE HUR


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin