I u n d e n bugüN


Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə58/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   129

Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi

ÖLÇEK: 1/500

Erdem Yücel, Vakıflar Dergisi, Sayı VIII, 1968 (Sıbyan Mektebi'nin kaynak planda var olmayan sağ kanadı sonradan onanldığı için plana eklenmiştir. A. V. Çobanoğlu)

r

Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi



Araş Neftçi, 1990

Klasik üslupta olan çeşme kesme küfeki taşından inşa edilmiştir. Sivri kemerli bir niş şeklinde düzenlenmiş olan çeşme oldukça sade olup silmelerle çevrelenmiştir. Kemer kilit taşında kabarık bir gül rozeti bulunan çeşmenin aynataşı sade düz mermer levhadandır. Altta mermer bir teknesi vardır. Tekne hizasına kadar yanlar da mermer ile kaplanmıştır. Arkada kesme taştan üzeri pramidal örtülü geniş bir su haznesi bulunmaktadır.



Nazireler: Külliyede üç adet mevcuttur. Amcazade Hüseyin Paşa'nın 1114/ 1702 tarihinde vefatı ve sebilin güneyine gömülmesinden sonra bu aileden ölen kişiler de buraya gömülmüşlerdir. Girişin solunda sebilin iki yanında yer alan ve cephe boyunca kademeli üç bölümden oluşan üzerleri açık hazirelerde bugün 47 mezar bulunmaktadır. En erken tarihlisi Hüseyin Paşa'ya ait olup 1114/1702 tarihlidir. En geç tarihli olan ise Köprülü-zade el-Hac Mehmedzade Ömer Lütfi Bey'in annesi Vesile Hanım'a ait olan 1334/1915 tarihli mezardır.

Girişin solundan sebile kadar olan birinci bölümde dört mezar vardır. Zeminden biraz yükseltilmiş olup 5x5,50 m ölçüsünde kareye yakın bir alan kaplar. Mermer kaplamalı dış cepheye ikisi duvarda, biri serbest üç mermer sütun üzerinde mukarnaslı başlıkların taşıdığı sivri kemerli iki pencere açılmaktadır. Kemer köşe dolgularında iri rozetler vardır. Kemer içi, mermer kaplamalı olup başlık hizasından dokuz dilimli kemer şeklindeki açıklığı, oval hareketli dökme demir parmaklıklıdır. Dilimli kemer üzerinde bir sıra mukarnas dizisi görülür. Avluya bakan cephelerinde malzeme kesme küfeki taşıdır. İki pencere ile kuzeye, iki pencere ve bir kapı ile de batıya açılmaktadır. Küfeki taşı sütunlar üzerinde düz başlıklara sivri kemerler oturmaktadır. Başlık araları

lentoludur. Güney uçtaki kapı altta basık kemerli ve mermer söveli olarak düzenlenmiştir.

Sebilin solunda, güneyde yer alan ikinci bölüm 9,50x9,50 m ölçüsündedir. Doğu cephe mermer kaplamalı olup ikisi duvarda üçü serbest beş mermer sütun üzerinde mukarnaslı başlıkların taşıdığı sivri kemerli dört açıklığı vardır. Açıklıklar geometrik düzende dökme demir parmaklıklıdır. Güneye de dört kemerle açılan hazire, batıda dershane -mescit revağı ile sınırlanmıştır. Zeminden yükseltilmiş olan hazireye kuzeyde yer alan basık kemerli kapıdan geçilir. Kapı ile sebil arasında hazireye bakan bir de pencere vardır. Kuzey, batı ve güneydeki açıklıklar dökme demir parmaklıklıdır. Bu hazirede bir tanesi Amcazade Hüseyin Paşa'ya ait olan 21 mezar bulunmaktadır.

İkinci bölümün güneyinde, zemini diğerlerine göre biraz düşük tutulmuş olan 3x34,50 m ölçüsündeki üçüncü bölüm yer alır. Güney cephe boyunca devam eden bu bölümde 22 adet mezar bulunmaktadır. Doğuda, cepheye göre daha alçak seviyede kesme küfeki taşı duvar üzerinde, sivri kemerli bir açıklığı vardır. Güney duvarı ise aynı zamanda külliyenin de duvarı olup son yıllarda yenilenmiştir. Dershane-mescit önünde yeni yapılmış bir duvar ile doğu yönünde kesilen hazirede her iki duvar da almaşık örgüye sahiptir.

Bibi. Ayvansarayî, -Hadîka, I, 91-92; Kumbaracılar, Sebiller, 29; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 102-163; E. H. Ayverdi, "Amucazâde Hüseyin Paşa Külliyesi", ISTA, II, 792-799; Ş. N. Bayraktar, "Amucazâde Hüseyin Paşa Kütüphanesi", ISTA, II, 799; Eyice, istanbul, 78; Öz, istanbul Camileri, I, 22; Y. Önge-E. Yücel, "Amca Hüseyin Paşa Külliyesi (Saraçha-nebaşı)", Arkitekt, XXXV (1966), s. 181-187; E. Yücel, "Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi", VD, VIII (1968), s. 249-266; Kütükoglu, Darü'l-Hilafe, 161-162; O. Aslanapa, Osman-

239 AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA

h Devri Mimarisi, ist., 1986, s. 364-365; İ. E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, Kuruluştan Tanzimat'a Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri. Ankara, 1988, s. 65; Fatih Anıtları, 108; Ş. Aydın, "Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi", DlA, III, 9-10.

AHMET VEFA ÇOBANOĞLU



AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA YALISI

Asya yakasında ve Anadolu Hisarı'mn kuzeyinde, İstanbul Boğazı'nın günümüzde ayakta kalan en eski yahşidir. Meşruta Yalı olarak da bilinir.

l699'da Amcazade Hüseyin Paşa (1644-1702) için inşa edilmiştir. Yeğen, Sarhoş, Mevlevi lakaplarıyla da bilinen Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmed Paşa'nın erkek kardeşinin oğlu ve Fazıl Ahmed Paşa'nın amcası idi; II. Mustafa döneminde çeşitli yüksek görevlerde bulunduktan sonra 1697-1702 yılları arasında sadrazamlık yapmıştı.

Bugüne kalan yapı, eskiden Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nın selamlık dairesinin divanhanesini teşkil ediyordu. Harem dairesi ise selamlığın 70-80 m kadar güneyinde idi. Aralarındaki bahçe arkadaki tepenin eteklerine kadar uzanıyordu. Haremin eski bir fotoğrafından hareketle iki katlı, iki büyük sofalı ve 15-20 odalı olduğu tahmin edilmektedir. Deniz cephesinde üç geniş oda çıkma yapıyordu. Yalının 1893 Rus Savaşı sıra-' sında yerleştirilen Rumeli göçmenleri yüzünden tahrip olduğu ve kısmen yıktırıl-dığından ya da bir yangınla ortadan kalktığından söz edilir. Ancak, daha yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı sivil mimarlığının eşsiz bir eseri olarak dikkat çekmiş olmasına rağmen, Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nda en büyük tahribata günümüze kadar süren ihmal neden olmuştur.

S. H. Eldem'in hazırladığı restitüsyo-na göre eski selamlık dairesinin, hamam, mutfak ve uşaklar dairesi gibi ek binalarıyla sokak seviyesine kadar u-zandığı anlaşılmaktadır. Yalının arkasından geçen yol önceleri bugünkü sokaktan denize 5 m daha yakın ve bugünkü seviyesinden daha aşağıda olmakla birlikte, gene de yalının oturduğu zeminden çok daha yüksekte idi. Boğaziçi yalılarında sık görülen bu durum göz önüne alınırsa, yalının arkasında yolun öte tarafında kalan, set duvarıyla tutulmuş arka bahçeye göre 1-1,5 m kadar daha aşağıda bir geçit bulunmuş olduğu ve arka bahçe ile bağlantıyı bu geçidin sağladığı kabul edilebilir. Harem dairesi ise bu yolun hemen kenarına gelmekteydi. Burada da üst katta yolun öbür tarafına uzanan bahçeye bir geçit olması olasıdır. Selamlık divanhanesinin oturduğu zemin rıhtımdan 2 m kadar yüksektir. Kaide duvarları rıhtım hizasından başlayarak, kısmen dolma olan yapının alt tabanına kadar yükseliyordu. Selamlık dairesinin arkasındaki yapıyı bağımsız bir konuta dönüştüren ilave bina, harem yok olmadan evvel, 19. yy'ın ikinci yarısına doğru ya-

AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA

240

241

AMELE TEALİ CEMİYETİ

pılmıştır. Bunun için selamlığın iki odası ve sofası ile bazı servis binalarının yıktırılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Selamlıktan artakalan divanhane "T" şeklindedir. Ahşap kubbe ile örtülü kare şeklindeki orta şahın etrafında birer kol, bir tanesi deniz üstüne olmak üzere, üç yönde çıkıntı meydana getirirler. Seriye sicilleri, Boğaziçi ve Haliç sahilsa-raylarına ait inşaat, keşif ve onarım defterleri, "üç sofalı oda" diye tanımlanan bu mekân tipinin 17. yy sonundan itibaren yalnızca hanedana ait kasırlar ve köşklerde değil, sıradan insanların evlerinde de revaçta olduğuna tanıklık eder. Bu tipin en son örneklerinden biri de Küçüksu Kasrı'dır(->); ayrıca Bebek Köşkü, Beşiktaş Sarayı'nda Çinili Köşk(->), Aynalı Kavak Kasrı(->), Çırağan Sarayı'nda Gülşenabad Köşkü, Emirgân'daki Şerifler Yalısı(->) divanhanesi de bu tipteydi. 18. yy "da Boğaziçi'nde inşa edilmiş olan pek çok sahilsarayda ve yalıda böyle denize taşan ve üç yönde manzaraya, açılan bir mekânın aranmış olması kadar, evlerde de bu tür sofalara çok sık rastlanması, bu tipin kaynakları üzerinde ayrıca durulmasını gerektirir.

Hanedana ait yapılara baktığımızda, "üç sofalı oda'ların, henüz sahilsarayların denize paralel değil de dikey olarak birbirine eklemlenen odalar ve sofalar dizisi halinde bahçe içlerine uzandıkları dönemde, hemen deniz üstündeki ön mekânların, itibarlı, geniş kabul salonları, divanhaneler olduğu anlaşılmaktadır. Bu divanhanelerin denize taşan kısımları büyük çıkma payandalarla destekleniyordu. Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nda da divanhane kaide duvarından çıkan büyük furuşlarla taşınmaktadır. Selamlık divan-

hanesinin en karakteristik tarafı pencerelerinin çok alçak tutulmuş olmasıdır. Duvar yüksekliğinin ancak yarısına kadar uzanan pencerelerin üst tarafı tamamen sağırdır; Osmanlı konut mimarisinin klasik cephe elemanı olan ikinci sıra pencereler burada tamamen kaldırılmıştır. El-dem'e göre ışığın bu derece kısılması, Boğaz sahillerinde denizden gelen yansımayı önlemek içindir. Divanhanenin üç tarafı manzaralı olduğundan doğal olarak arka duvarı hariç diğer duvarları tümüyle pencereyle kaplanmıştır. Pencerelerin üst kısımlarının da cam duvar yapılması halinde mekânın dayanılmaz bir ışık fazlalığı içinde kalması tehlikesi doğabilirdi. Eldem bu düzenin kendine mahsus bir mekân ve ışık kompozisyonu yarattığı görüşündedir. Suyun üstündeki hareketli ışınların loş tavan ve duvarlara akisleri, bu arada tezhipli yüzeylerdeki altın kaplamaların yer yer pırıltıları, benzersiz bir mekân yaratmış olmalıdır.

Yapının ait olduğu Mülhak Amcazade Hüseyin Paşa Vakfı ve Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı İnşaat, Restorasyon, Turizm ve Ticaret AŞ'nin yıllardır süren dışlayıcı tutumu nedeniyle, bugünkü durumu bilinemeyen iç mekân, bir zamanlar tamamen renkli desenlerle bezeli ahşap panellerle kaplanmıştı. Kullanılan renklerde büyük bir ılımlılık ve ölçü hissedilmekteydi. Bazı mimari elemanlar altın varak kaplı veya tezhipliy-di. Duvarlar stilize çiçekler, tavan ise yerine göre tezhipli soyut şekiller ve bitkisel desenlerle bezenmişti. Orta tavandaki şişelerin arasında zarif güller yer almıştı. Çepeçevre duvar kitabelerinin içindeki panolara vazolar içinde na-türalist tarzda nar çiçeği, gül, karanfil,

Amcazade

Hüseyin Paşa

Yalısı'nm

günümüze


kalabilen

selamlık


divanhanesinin

Boğaz'a hâkim

konumu.

Bünyad Dinç,

1992

yasemin ve lale demetleri yerleştirilmişti. Kapı ve dolap cephesi ise tel ve fildişi kakma ile bezenmişti. Odanın ortasındaki havuz ve fıskiye iki sıra mermer ile çevriliydi. Daha bundan otuz yıl önce gözlemciler ahşap dekoratif elemanların tamamen süngerleşmiş olduğunu kaydettiklerinden artık yalının iç dekorasyonunu yenilemek için özgün parçaların kullanılamayacağı sanılmaktadır.

Yalının dış cephesi, yapıldığı günlerde de içerisindeki zenginliği dışa vurmazdı. Sonradan kesilmiş olan geniş saçağın yerine gelmiş olan çıtak baş silmesi dışında, dış mimari elemanları korunmuş; ancak eskiden pencereleri örten kepenkler ortadan kalkmıştır. Bugün bir eşi mevcut olmayan bu uygulamanın diğer örneklerine, dönemin çeşitli sahilsaraylarını, bahçeler içindeki köşk ve kasırlarını gösteren gravürlerde rastlıyoruz. Pencereler ve kapakları, bu geometri ve süslemeden tamamen arınmış cephelerin tek canlı elemanı idi. Pencere kapaklan kapandıkları zaman bir yatay tahta kaplama yüzeyi meydana getirirlerdi ve böylelikle bir dönem yalnızca mevsimlik olarak kullanılmış olan Boğaziçi yalıları denizin ve iklim koşullarının tahribatından bir ölçüde korunurdu. Üst kapaklar açıldığı zaman ise pencerelerin önünde bir gölgelik, güneş siperi meydana gelirdi.

1956'da yetersiz bir onarım gören yapı bugün, ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıyadır.



Bibi. M. H. Saladin-R. Mesguich, Le Yali deş Keupruli â Anatoli-Hessa Göte Asiatique du Bosphorer, Paris, 1915; S. Ünver-S. H. Eldem, Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı, İst., 1970; Eldem, Köşkler ve Kasırlar, II, s. 151^179; Eldem, Türk Evi, II, 190-191.

TÜLAY ARTAN



AMELE FIRKASI

Mütareke yıllarında İstanbul'da kurulmuş siyasal parti.

Amele Fırkası, Amiralzade Cemal Hüsnü, Davavekili Râdi, sabık memurlardan Mehmet Behçet ve Haydar, kömür müteahhidi Mehmet Kâmil, Hüsnü Paşazade Seyit Bilâl, kömür kâtiplerinden Ali Haydar, Vanlı Mehmet Baba ve Mehmet Ali Ağa tarafından 11 Ağustos 1920'de kuruldu.

İşçinin refah ve saadetini sağlamak, işçi ile sermayedar arasındaki ilişkileri düzenlemek, hasta düşen işçiyi tedavi, sakat ve alil olanlara sahip çıkılması ve kimsesiz kalan amele evladının okutulması için amele sandıkları kurmak, fırkanın ana amacıydı. Genel merkezi İstanbul'da olmak üzere ülkenin birçok yöresinde ve özellikle Ereğli kömür havzasında şubeler açmayı amaçlıyordu.

Fırkaya memur alınmıyordu. Üyelerin serbest meslek ve mesai erbabından olması gerekiyordu.

Amele Fırkası'nın örgütlenişi ve faaliyetleri hakkında fazla bilgi yoktur.

ZAFER TOPRAK

AMELE TEALİ CEMİYETİ

Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'da kurulan işçi konfederasyonu.

Türkiye'de sendikal örgütlenmeyle ilgili mevzuat 1909 Tatil-i Eşgal Kanunu ile gündeme geldi. Bu yasanın 8. maddesi kamuya hizmet götüren işyerlerindeki sendika kuruluşunu yasaklayarak diğer işyerlerinde sendikal gelişmeleri zımnen onaylamış oldu. Meşrutiyet'in ilk yıllarında cemiyet olarak kurulan sendikalar yine 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu'na tabiydiler.

Cumhuriyet döneminde sendikalara ilişkin mevzuatın ana dayanağı 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'ydu. Cumhuri-yet'in bu ilk anayasasının 70. maddesi toplanma ve dernek kurma hakkını düzenliyor, böylece sendika hakkı da dernek kurma hakkı bünyesinde ele alınmış oluyordu. 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Kanunu sendika kurma hakkını ortadan kaldırdıysa da, 1926'da benimsenen Türk Medeni Kanunu ile dernek kurma hakkı geniş bir biçimde düzenlendi.

Bu genel çerçeve içinde yer alan, 1920'li yıllardaki sendikal gelişmelerde Amele Teali Cemiyeti'nin ayrı bir konumu vardır. 12 Ağustos 1924 günü kurulan cemiyet, çalışma yaşamıyla ilgili olgularda ön planda göründü; sendikalar arası eşgüdüm ve uyumu sağladı. Cemiyet, İstanbul sendikalarının bir anlamda bağlantı noktasıydı. Daha önceki Türkiye Umum Amele Birliği'ne oranla çok daha etkin bir kuruluştu. Siyasal bağlamda radikal çizgideki Aydmlık(->) çevresiyle de diyalogu vardı.

Amele Teali Cemiyeti aslında gitgide güçten düşen ve işlevini yitiren Türkiye Umum Amele Birliği yerine kurulmuş bir sendikaydı. Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte, hükümetin Amele Birli-

ği'ni giderek daha sıkı denetleme çabası içinde olduğu gözlendi. Türkiye Umum Amele Birliği Başkanı Rasim Bey zaten yönetimin yakın ve güvenilir adamıydı. Onun yamsıra Halk Fırkası İstanbul Mutemedi Refik İsmail Bey'in Birlik Yürütme Kurulu Başkan Yardımcılığı'na getirilmesi, işçi çevrelerince olumsuz karşılandı. 1923 Arahk'ında 19.000 dolayında üyesi olan birliğin üye sayısı dört beş ay içerisinde 7.000'e düştü. Bu gelişmeler sonucunda Mürettibin Cemiyeti, İstanbul Umum Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye İşçileri Cemiyeti, Cibali Tütün Fabrikası Amele İttihadı Cemiyeti, Şark Şimendiferleri Müstahdemin Te-avün Cemiyeti, Anadolu Bağdat Şimen-diferciler Cemiyeti, İstanbul Tramvay Amelesi Cemiyeti, Haliç Şirketi Amele Cemiyeti başta olmak üzere, İstanbul'un bellibaşlı işçi kuruluşları bir araya gelerek Amele Teali Cemiyeti'ni kurdular.

Amele Teali Cemiyeti değişik işkolla-rının yoğunlaştığı yörelerde şubeler açtı. Şirket-i Hayriye işçilerini Kürkçüler Kapısı Şubesi'nde, Gaz Şirketi işçilerini Dol-mabahçe Şubesi'nde, kunduracı işçilerini Divanyolu Şubesi'nde örgütledi. Bir ara Emekçi adıyla bir gazete çıkarma girişiminde bulundu. Bünyesinde sanatkârları toplayarak Amele Sahnesi adı altında tiyatro gösterileri sunmayı kararlaştırdı. 1925 yılı, Amele Teali Cemiyeti'nin en faal olduğu yıldı. Mesai Kanunu projesi üzerine görüş bildirmek için toplantılar düzenledi. İstanbul'un hemen hemen tüm işçi sendikaları 13 Şubat 1925 tarihli toplantıya katıldılar. Amele Teali Cemiyeti, Mürettibin Cemiyeti, Bahriye Milli Sanatkâran Cemiyeti, Tahmil ve Tahliye Maden Kömürü Amelesi Cemiyeti, Em-val-i Ticariyye Tahmil ve Tahliye Cemiyeti, Cibali Tütün Amelesi Cemiyeti, Şark Şimendiferleri Müstahdemin Teavün Cemiyeti, Balat Un Fabrikaları Amelesi, Seyrüsefain Fabrikaları Amelesi, Şirket-i Hayriye Amele Cemiyeti, Şirket-i Hayriye Memurin Cemiyeti, Perukâr Esnafı Cemiyeti, Hasköy Değirmen Amelesi, İnşaat Irgat ve Rençber Amelesi Cemiyeti, Kaptan ve Makinist ve Müntesibin-i Bahriye Cemiyeti, Anadolu Bağdat Şimendiferleri Cemiyeti,. Şark Şimendiferleri Edirne Cemiyeti, Kazancı Amelesi, Makriköy Fabrikaları Amelesi, Tramvay İşçileri Amelesi Cemiyeti, Kalafatyeri Fabrikaları Amelesi ve İstinye Dok Şirketi Amelesi toplantıya temsilci gönderdiler.

Katılan sendika temsilcilerinden, 19 kişilik bir komisyon (encümen) kuruldu. Komisyon, Amele Teali Cemiyeti'nin Babıâli'deki merkezinde toplanarak o sırada TBMM Ticaret ve Ziraat En-cümeni'nde görüşülmekte olan Mesai Kanunu hakkında bir "layiha" hazırladı. İzmir İktisat Kongresi'nce kabul edilen ilkeler çalışmalarda esas olarak alınacak, Heyet-i Umumiye'nin onayından sonra Meclis'e sunulacaktı.

Cemiyetin "layiha" üzerinde çalışması güç koşullar altında gerçekleşiyor; cemiyet merkezinde toplanan amele zümrele-

ri murahhasları hakkında hükümetçe "takibat ve isticvaba!" icra edileceği söylentileri bazı gazetelerde yer alıyordu. Cemiyetin "layiha" çalışmaları 17 Şubat gü- -nü başladı. 20 Şubat günü tekrar toplanıldı. Bu kez mekân Divanyolu'ndaki Cumhuriyet Lokantası'ydı. Ancak bu toplantıya, Meslek dergisinin tanımıyla "Türk komünistleri" de iştirak etmişler, heyecanlı tartışmalar izlenmiş; itirazlar yükselmişti. Layihayı yetersiz bulup Ankara'ya yeni bir layiha gönderilmesini öneren "müfrit" guruba karşı "mutediller"in görüşü ağırlık kazandı. Halk Fırkası kâtibi ve tramvay işçileri reisi Sadi Bey "müfrit" komünistleri tasvip etmediğini vurguladı. Komünistler bunu protesto ettiler. Amele Teali Cemiyeti ile "eski tüfeklerin ilişkileri basında da tartışıldı.

Bu konuda "uyarı'lardan biri de Meslek dergisi çevresinden geliyordu. Derginin görüşü sendikalist bir temele oturtulmuştu: İşçinin sorununu en iyi işçi bilirdi. İşçiyi siyasi amaçlarına alet etmek isteyenlere karşı işçi uyanık davranmalı, işçi haklarına kendisi sahip çıkmalı mücadelesinin önderliğini bizzat üstlenmeliydi. Politikacılar işçiyi şuraya buraya çekiştirip duruyorlardı. Şayet politika yapmak gerekirse de onu "proletarya kendisi cemaat halinde" yapmalıydı.

Çalışmalar şubat sonunda bitirildi. Dilekler uzunca bir "layiha" halinde tespit edildi. "Amele metalibatı" böylece Ticaret Vekâleti'ne gönderilecekti. Bu sırada Şeyh Sait isyanı baş gösterdi. Cemiyet Cumhuriyet'ten yanaydı. Amele Teali Cemiyeti isyanı telin için toplandı.

1925 l Mayıs İşçi Bayramı, Amele Teali Cemiyeti tarafından örgütlendi, (bak. Bir Mayıs Kutlamaları) Aynı gün işçilere, Amele Teali Cemiyeti yayınlarından "Mayıs l Nedir?" başlıklı kitapçık dağıtıldı. 16 sayfalık bu broşür, işçilerin birlik ve dayanışma günü l Mayısların kısa tarihçesini veriyordu. Risale Şefik Hüsnü tarafından kaleme alınmıştı.

Ancak, bu broşür nedeniyle başta Kâtib-i Umumi Abdi Receb olmak üzere Amele Teali Cemiyeti yöneticileri tutuklandılar. Ankara'ya gönderilerek İstiklal Mahkemesi'ne çıkarıldılar. Yargılama sonucu 10 amele "komünistlik teşkilat ve propagandası yapmak suretiyle dahili emniyeti ihlâl ve binnetice hükümet şeklini değiştirmeye matuf fiil ve hareketlerde bulunmak"tan suçlu bulunarak tevkif edildi ve 7 yıldan 15 yıla kadar küreğe mahkûm oldu.

Aynı yılın eylül ayında ilk senelik kongre toplandı. Bu kongreye 60 üye katıldı. Cemiyetin Babıâli Caddesi'ndeki genel merkezinde toplanan delegeler marangoz esnafından Hasan "arkadaş"ı riyasete seçtiler. Gündemde amele çocuklarına mahsus bir okul açılması ve bir teavün sandığının kurulması da vardı. Yeni yönetime Refik İsmail (riyaset), Sabri (riyaset-i sani) ve Hüseyin (kâtib-i umumi) beyler seçildi. Amele Teali Cemiyeti 1927 sonbaharına kadar faaliyeti-

r

AMELE-İ OSMANİ CEMİYETİ 242

ni sürdürdü. Bu arada 1927 l Mayıs'ı kutlandı. Bu tarihe kadar Babıâli'deki genel merkezin yanısıra Beyazıt, Aksaray, Yedikule, Haliç ve Beşiktaş'ta şubeler açılmıştı. 1927 Ekim'inde zabıta cemiyetin kayıt ve defterlerine el koydu, işlemlerinde yolsuzluk olduğu gerekçesiyle soruşturma açtı.

Cemiyetin kapatılış tarihi kesin olarak bilinmemekte, ancak soruşturma açılmasından kısa bir süre sonra kapatıldığı tahmin edilmektedir. Nitekim o tarihlerde diğer sendikaların da faaliyetlerine son verilmiştir. Bazı kaynaklarda Amele Teali Cemiyeti'nin 1928 Tem-muz'unda yapılan Şark Şimendifer ve İstanbul Tramvay grevlerinden sonra kapatıldığı ileri sürülmektedir.

Bibi. Z. Toprak, "Tek Parti Döneminde Çalışma Yaşamı ve Amele Teali Cemiyeti," Düşün, S. 7, Haziran 1986; M. Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar (1908-1925), 2 c., İst., 1991; M. Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar (1925-1936), İst., 1992.

ZAFER TOPRAK



AMELE-İ OSMANİ CEMİYETİ

Osmanlı Amele Cemiyeti adıyla da bilinen, İstanbul'da sendikal amaçlı kurulan ilk işçi örgütü.

1890'ların ortalarında İstanbul'da Tophane fabrikaları çevresinde kuruldu. O sırada bu fabrikalarda dört binin üzerinde işçi çalışıyordu. Sekiz kişilik bir kurucu heyetle örgütlenme girişiminde bulunuldu. Avrupa'daki Jön Türklerle temasa geçildi. Gizli kuruluşu ve Abdül-haınid'e karşı tavır alışı nedeniyle yarı sendikal, yarı siyasal bir dernekti. Bir yıl gibi kısa bir faaliyet süresinin ardından, kurucuları yakalandı; sürgüne gönderildi; dernek dağıldı.

Kurucularının sürgünden kaçarak geri dönmesinden sonra 1901-1902'de cemiyet tekrar canlandırılmak istendi. Toplantılar düzenlendi; işçi kesiminin sorunları gündeme getirildi. Avrupa'daki sosyalist hareketle ilgili gelişmelere ilişkin bilgi ve yayınlar çevrilerek dağıtıldı. Topkapı Mezarlığı'nda gizli bir toplantı yapıldı; alınan kararlar bir bildiri şeklinde İngiliz, Fransız ve Rus sefaretleri aracılığıyla padişaha gönderildi.

Hükümet bir aralık işçi sorunlarına eğilir gözükmüşse de, dernek yöneticileri kısa süre sonra tutuklanarak tekrar sürgün edildiler. Dernek dağıldı. Kaçabilenler Amerika ve Avrupa'ya gittiler. Bunlar arasında Osmanlı sosyalist hareketinde daha sonraki dönemlerde de adı geçen Osman Abdullah ve Edhem Nejat da bulunuyordu.

Kuruculardan bazılarının aynı kişiler olmasına dayanılarak II. Meşrutiyet ertesi kurulan Osmanlı Sanatkâran Cemiyeti'nin Amele-i Osmani Cemiyeti'nin uzantısı olduğu söylenir.

ZAFER TOPRAK

AMELİ HAYAT MEKTEPLERİ

Vilayet Umumi Meclisi'nin aldığı kararla 1925'te açılan, pratik yabancı dil ve ticaret bilgisi kazandırmaya yönelik kurs nitelikli okul. 1932'de Ameli Hayat İktisat Lisesi adını almış, 1936'da kapanmıştır.

Eskiden beri bir ticaret merkezi olagelen, ayrıca çok sayıda yabancı nüfus barındıran İstanbul'da yabancı dil öğrenimi ve ticaret bilgisi edinimi için okul açılması düşüncesi 1883-1884'te gündeme gelmişti. Bu amaçla Hariciye Nezareti'nin, Lisan Mektebi, Ticaret Nezareti'nin de Hamidiye Ticaret Mektebi adlı birer okul açtıkları bilinmektedir. Hamidiye Ticaret

Cumhuriyet'in ilk yıllarında bir bayram törenine katılan İstanbul Ameli Hayat Ticaret ve Lisan Mektebi öğrencileri öğretmenleriyle. Necdet Sakaoğlu koleksiyonu

Mektebi'nin ayrıca, Fransızca öğretimine mahsus mahreç (hazırlık) sınıfı da vardı.

19l4'te ise ticaretle uğraşanlara pratik bilgiler kazandırmak amacıyla serbest ticaret derslerinin verildiği bir sabah mektebi açılmıştı. İlkokul mezunlarının kabul edildiği bu kurs, ertesi yıl iki devreli rüştiye (ortaokul) düzeyinde bir okula dönüştürüldü. Sonraki yıllarda ise, lise ve yüksek düzeyde sınıfları da açıldı. Bu okul bünyesinde bir de ameli ticaret şubesi bulunuyordu. 1917'de kızlar için ameli ticaret inas şubesi de faaliyete geçti. İstanbul'u örnek alan İzmir, Samsun, Trabzon, Adana ve Ankara'da da benzeri kurs ve okullar açıldı.

Cumhuriyet'in ilam (1923) ve Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin (1924) ardından bu tür okullar, yerel yönetimlere bağlı oldukları için yaşama olanağı bulamayarak kapandı. 1918'de Orta Ticaret Mektebi adını almış olan İstanbul'daki okul da aynı nedenle 1924'te çalışmasına ara verdi. Fakat, İstanbul'un büyük bir ekonomi merkezi olması ve dış ticaret ilişkileri, aynı amaçlı bir okulun açılmasını gerektiriyordu. Diğer yandan, İstanbul'da işsizlik ve geçim sıkıntısı ileri düzeydeydi. İlk ve orta okuldan sonra okuma olanağı bulamayan veya öğrenimini yarım bırakan gençler için, kısa yoldan meslek ve uzmanlık edinebilecekleri kurumlara gereksinim duyulmaktaydı. Konu, aynı zamanda belediye meclisi işlevindeki Vilayet Umumi Mec-lisi'nde gündeme geldi. Ortaokullardan Fransızca derslerinin kaldırılmış olması da dikkate alınarak yeni bazı meslek ve ihtisas okulları yanında iki kız ve üç erkek ameli hayat mektebi açılması kabul edildi. Zabıta-i Belediye Memurları Mek-

F

tebi, Şehir Bandosu Mektebi, Hastabakıcı Mektebi'nin açılması da benzeri gerekçelerle kabul edildi.



Öngörülen beş ameli hayat mektebinden ancak ikisi, biri kızlar, diğeri erkekler için açılabildi. Vilayetin bu okullara katkısı özel idare bütçesinden "yardım" adı altında, ilkokullara, Darüşşafaka'ya, azınlık okullarına sağlanan olanaklar düzeyinde tutuldu. Fakat, daha başlangıçta Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) ile İstanbul Vilayeti arasında uzlaşmazlık doğdu. Bakanlık, Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği tüm okulların kendi örgütü içinde yer alması gerektiği görüşündeydi. Vilayet ise, vilayet bütçesinden yardım alan ilkokullarla diğer okulları örnek göstererek ameli hayat mekteplerinin de vilayete bağlı olarak çalışabileceğini ileri sürüyordu. Bu sürtüşme, okulun kapanışına değin sürmüştür.

Milli Emlak'e ait, yerleri saptanmayan iki ayrı binada öğretime açılan kız ve erkek ameli hayat mektepleri, önceki kurum gibi, pratik Fransızca ile ticaret bilgilerinden ibaret bir programa sahipti ve bir yıllıktı. Okula, ilkokul mezunları, ortaokul ve liselerden ayrılanlar ile bir yüksekokula gidemeyen lise mezunları, Darülaceze Mektebi'ni bitirenler, ayrıca taşradan ticaret mektebine girmek için gelip de giremeyenler kay-dolabiliyorlardı. Kurs nitelikli okulun öğretmenleri, aylıklarını vilayet bütçesinden almaktaydılar. 1932-1933 öğretim yılında kız ve erkek okulları birleştirilerek karma öğretime geçildiği gibi öğretim süresi üç yıla çıkartıldı ve okulun adı Ameli Hayat İktisat Lisesi olarak değiştirildi. Maarif Vekâleti bu kez konuya daha da titizlikle eğildiğinden öğrenim izni onayı verilmedi. Okul 1936'da kapandı.



Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin