AMORİON HANEDANI
820'den 867'ye kadar iktidarda kalan Bizans ailesi. Frigya Hanedanı olarak da tanınır. Adını ailenin kurucusu II. Mihael'in doğum yeri olan Amori-on'dan (bugünkü Afyon-Emirdağ yakınlarında Hisar kasabası) alır. Hanedanın diğer ünlü üyeleri Teofilos(->), onun karısı Teodora(->) ve III. Miha-el'dirC-»). Amorion Hanedanı, zamanında meydana gelen önemli dini olaylardaki rolü ile tanınır. Teodora, II. Mihael'in hoşgörüsü ve Teofilus'un desteği ile İkonoklasma(->) hareketine son verdi. Hanedanın son üyesi III. Mihael ise, Patrik Fotios'un seçimi sırasında Roma Kilisesi'nden ayrı bir yol tutarak hizipçilik yaptı. Ayrıca filozof Konstantin ve Bulgar Boris'in vaftizciliğini destekleyerek, Slavların Bizans kültürüne girmesine yardımcı oldu.
Amorion Hanedanı, dünyevi öğretilerin canlanması için de çaba gösterdi ve Teoktistos, Kayzer Bardas gibi siyasal kişiliklere, matematikçi Leon(->) gibi bilim adamlarına destek verdi. Hanedan zamanında, Araplar- Girit'i, Sicilya'yı ve Güney İtalya'nın diğer bölgelerini işgal ettiler. Fakat Arapların zaferi uzun erimli olmadı ve özellikle III. Mihael döneminde (842-867) saldıran değil savunmaya geçen taraf oldular.
AYŞE HÜR
AMPİR ÜSLUBU
Napolyon yönetimi sırasında Fransa'da ortaya çıkan bir tür neoklasik üslup, sanat tarihinde ampir (empire) üslubu olarak tanınır. İtalya ve Mısır'ın fethinden sonra Napolyon'un bir imparatorluk üslubu yaratmak isteğini karşılamak üzere geliştirilmiştir. Ampir üslubunun Fransa'da etkin olduğu süre 1800-1830 yıllarıdır; ancak, Fransa dışındaki ülkeleri de etkisi altına aldıktan sonra bu ülkelerde daha uzun bir süre varlığını korumuştur. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nda 20. yy'ın başlarına kadar izlerini sürdürdüğü görülür. Genel bir dönem üslubu olarak yaşamasa bile, yüzyılın sonlarında beliren seçmeci (eklektik) üslup içinde ampir üslubuna özgü bezeme öğeleri kullanılmaya devam etmiştir. Ampir üslubunda Antik Yunan ve Roma biçimleri yalınlaştırılmıştır. Bezeme kendinden önceki barok ve rokoko üsluplarına göre daha sınırlı kullanılmıştır, öğeler birbirlerinden ayrı, tek tek işlenmiştir ve simgesel öğeler seçilmiştir.
Fransa'da barok dönemden gerçek ampir üslubuna geçiş birden olmamıştır. Geçişte, bir ara üslup olarak, direk-tuvar üslubu (1790-1800) vardır. Doğadan, hafiflikten uzaklaşma ve klasisizme dönüş bu dönemde başlar. Sanat yine bir araçtır; istek imparatoru ve imparatorluğu yüceltmektir. Bunun sonucunda yüce, ulu, sonsuzluk, ölümsüzlük gibi kavramları vurgulayacak bir anlatım diline gereksinim doğmuştur. Aranan "asil yalınlık, sakin yücelik"tir. Duygusallık ve ince espriden uzaklaşan direktuvar üslubu giderek kısa zamanda ampir üslubunun olgunlaşmasına zemin oluşturur. Yatay ve düşey öğeler arasında görsel denge, taşıyanla taşınan arasında strüktürel denge, boşlukların azalıp dolulukların çoğalması, dolgu duvarın tanımlanması, hacimsel olanın vurgulanması ampir üslubunun etkisini belirleyen niteliklerdir. Tüm bu nitelikler baroğa karşıt bir üslubun araçlarıdır. Ra-
Ampir üslubundaki Alay Köşkü'nün cephesinden bir ayrıntı. Afifi Batur
r
AMPİR ÜSLUBU
248
249
ANADOLU BİRAHANESİ
hatlık, samimilik, gerçekdışılık ve düşsel tasarım bırakılmıştır.
Fransa'da direktuvar üslubuna özgü yapıt sınırlıdır. Yapılar ya yok olmuş ya da zamanla, değişime uğramıştır. Yuvarlak kemer, madalyon çevresinde ışınsal çizgiler, üçgen alınlık, simetri, yüzeysel tasarım, kanatlı zafer alegorileri direktuvar döneminin cephe anlayışını biçimlendiren asal öğelerdir. Ampirde bu öğeler daha da gelişir. Cephede Fransız ve İtalyan Rönesansı'ndan alınma antik alınlıklar, pilastrlar ve kolonadlar Made-leine kilise mimarlığına örnek olmuştur. Ampir, mermer yerine yerel taş kullanımıyla malzeme açısından antikten ayrılır. Antik Yunan ve Roma sütun ve başlıkları, yuvarlak kemer, üçgen alınlık, yalın silmeler dışında Mısır mimarlığı da algılanma alanıdır. Bu uygarlıkların bezeme örgeleri bir arada kullanılmıştır. Bezeme örgeleri utku kavramını vurgularlar. Askerlikle ilgili biçimler, özellikle Fransız devrimcilerinin yakalarına taktıkları rozet, kargı, top, meşale gibi öğeler ampir üslubunun bezeme öğeleri olmuştur. Bunların yanısıra gülbezek, aylama askı, defne dalı, baklava gibi biçimler de bezeme programında yer alır.
Ampir üslubu mimarlık dışında mobilya sanatına da belirgin bir değişiklik getirmiştir. Mobilyada maun yerine karaağaç, akağaç ve limon kullanılır. Yuvarlak ya da sekizgen üç ayaklı masaları antik çağdan gelen öğeler bezer.
Osmanlı Imparatorluğu'nda ampir üs-
Osmanlı mimarlığındaki ampir üslup kullanımının en başarılı örneklerinden olan II. Mahmud Türbesi, 1840. Afife Batur
lubu II. Mahmud döneminde başlar. II. Mahmud dönemi, 18. yy'da başlayan Batılılaşma sürecinin yeni bir aşamasıdır. Bu süre içinde, ampir üslubu, Fransa ile sürdürülen siyasal ilişkilere koşut olarak, çeşitli sanatlara yansır.
Osmanlı sanatında ampir üslubu çok değişik biçimlenmiştir. Barok ve rokoko üsluplar devam ederken, bir grup yapıda ampir üslubu birlikte uygulanmaya başlamıştır. Nakşıdil Sultan Türbesi (1818), Nusretiye Camii (1823-1826), Dolmabahçe Camii (1853), Ortaköy Camii (1853) bu tür bir birlikteliği sergilerler. Kimi örnekler ise, özellikle konut mimarlığında, barok motiflerle yerli gelenekler ampir bezemeyle birlikte kullanılarak çok değişik bir üslup geliştirirler. Kimi örnekler de, ampir üslubunun gerçek karakterini, başka bir deyişle, yalınlığını ve formel yaklaşımını yakalamışlardır. Alay Köşkü (1810), Çevri Kalfa Sıbyan Mektebi (1820), II. Mahmud Türbesi ve Sebili (1840) Osmanlı mimarlığına özgü saf ampir üslubunu yansıtan başarılı örneklerdir.
Osmanlı mimarlığında kılıç, bayrak demetleri, müzik aletleri, vazo içinde çiçek, uçları sivriltilmiş akantus yaprakları, tüy, perde gibi öğeler alegorik gruplar oluşturur. Akantus yaprakları yaprakla tüy arası bir motife dönüşür. Kimi yerde de tepeliklerde yelpaze gibi açılırlar ve ortadaki motifin yükselmesiyle üçgen alınlık biçimini alırlar. Bezeme hayvan ve insan yerine bitkisel kökenli-
dir. "S" ve "C'ler de yaprak biçiminde şekillenir. Aylama askı en yaygın kullanılan öğedir; aynı zamanda sütun başlıklarının bezemesidir. Saçak düzeyinde su oluşturmayan, tek ama kendi içinde gruplaşan öğeler dizisi yer alır. Bezeme öğesi olarak kullanılan yapısal öğeler yivli ve düz, gömülü sütunlar, köşe sütunları, yuvarlak ve düz kemerlerdir. Kemerde kilit taşı kullanılır. Silmeler ise yalın ve az derindir.
Barok ve ampirin birlikte kullanıldığı Nakşıdil Sultan Türbesi'nde oval tepe pencereleri, dalgalı kat ve saçak kornişi, sütun başlıklarında iri akantus yaprakları barok, alt katın yalın silmeli pencereleri ve aylama askıları ampir öğelerdir. II. Mahmud döneminin önemli dinsel yapısı Nusretiye Camii'nde(->) ampir üslubu büyük ölçüde benimsenmiştir. Sütun başlıklarında görülen aylama askılar içbükey ve dışbükey dalgalanmaların yer aldığı barok şerefelerin altında yinelenir. Caminin önündeki kütle pencere söveleri, duvara gömülü sütunların yalın çizgileri ve kesin geometrik yapısıyla ampirdir. Yuvarlak kemerli üst pencere hotozları ortada yüksek ve uçları sivriltilmiş palmet ve ortadaki motifin iki yanında simetrik akantus yapraklarıyla aynı üslubu yansıtırlar. Kat silmeleri yalındır. Hünkâr mahfili kapı alınlığında aylamalar gülbezeklerle birbirlerine bağlanmıştır. Buna karşılık cami önündeki sebilde barok çizgiler ve hareketlenmeler dikkat çekicidir. Kimi yerde, örneğin, giriş kapısının alınlığında olduğu gibi, barok öğeler klasik bir düzen içinde kullanılmıştır.
Dolmabahçe ve Ortaköy camilerinin yoğun bezeme programı içinde ampir üslubuna özgü bezeme öğelerinin barok bezeme öğeleriyle bütünleşerek farklı bir üslup oluşturdukları görülür.
II. Mahmud Türbesi kütle anıtsallığıy-la gerçek ampir üslubunu vurgular. Yüzey düzenlemesindeki ayrıntılar da etkiyi yoğunlaştırır. Altıgen prizma gövdenin her yüzünde iki gömülü sütun arasında yüksek yuvarlak kemerli pencere bulunur. Kemerin kilit taşı ve üzengi noktaları bezemesel belirtilmiştir. Pencere kemeri üzerinde yatay dikdörtgen bir boş yazıt vardır. Sütun başlıklarında vo-lütler arasında deniz kabuğu ve palmet dizgisi yer alır. Saçak kornişinde çapraz kılıçlı bir zafer simgesi ve aralarında gülbezek yaprak örgesi vardır.
19. yy'ın ilk yansında II. Mahmud İstanbul'un bayındırlık sorunlarına eğilmiş, bir yandan eski yapıları -türbeler, tekkeler, saraylar- onartmış, bir yandan da ampir üslubunda yeni saraylar, kışlalar, resmi daireler, hastaneler, okullar yaptırmıştır. Üsküdar'da, Haydarpaşa ve Maltepe'de birer hastane, Bâb-ı Seraskeri'de bir küçük hastane ve Toptaşı'nda bimar-hane yaptırmıştır. 1812'de Tıbbiye Mektebi, 1820'de Çevri Kalfa Sıbyan Mektebi, 1829'da Heybeliada Bahriye Mühendis-hanesi, 1834'te Maçka'da Harbiye Mektebi, 1838'de Kasımpaşa'da Bahriye Mekte-
bi yapılmıştır. Hocapaşa yangınında yanan Babıâli'nin yapımına İ826'da başlanmış, yapı 1838'de tekrar yanmıştır. II. Mahmud döneminde çok sayıda karakol binası da yapılmıştır. Bu tür yapılar arasında 1831'de yapılan Hasanpaşa Hanı yakınındaki karakol, Odunkapısı Karakolu, Şehzade Camii karşısındaki karakol ve 1834'te yapılan İstinye Karakolu ampir üslubunun örnekleridir.
Saray konusunda da II. Mahmud dönemine ait birçok yapı vardır. II. Mahmud Topkapı Sarayı'nda 1819'da Kubbe-altı'nı ve Enderun odalarını, 1823 yılında Hırka-i Saadet dairesini ampir üslubunda onanmıştır. Topkapı Sarayı yazlık bölümünün yapımını 1815'te yeniden başlatmıştır. Boğaz kıyılarında ahşap Beylerbeyi Sarayı ve Çırağan Sarayı'mn yapımına II. Mahmud'un emriyle başlanmıştır. Üsküdar'da Şemsi Paşa Kasrı, Küçükçamlı-ca'da Sürurâbâd, 1810'da Alay Köşkü yapılmış, 1814'te Sa'dâbâd Sarayı, 1828'de Davutpaşa Sarayı ve kışlası onarılmıştır. Ayrıca Beşiktaş Sarayı'nda, Dolmabah-çe'de, Galatasaray'da, Babıâli'de, Bâb-ı Seraskeri'de, Kuleli Kışlası'nda, Haydarpaşa Hastanesi'nde ve diğer kimi yerlerde padişah için kasırlar yapılmıştır.
II. Mahmud döneminde ampir üslubu konut mimarlığında da etkili olmuştur. Geleneksel Türk konutunun yapısal ve biçimsel özellikleriyle uyum içinde kullanılmıştır. 19. yy'ın içinde ve 20. yy'ın başlarında izleri devam etmiştir. Ampir, ampir eğilimli ya da seçmeci üslubun bir parçası olarak değişik görüntülerde ör-
nekler vermiştir. Anıtsal ve taş mimarlığa bir öykünme niteliğinde benimsendiği söylenebilir. Yalın bezemesi, klasik ve simetrik kurgusuyla tutunmuştur. Pencere alınlıklarında üçgen, basık ve kırık yuvarlak kemerlidir. Yuvarlak kemerli pencerelerde kilit taşı ve üzengi noktaları belirtilmiştir. Pencere alınlık tablasında aylama askılar görülebilir. Pencereler arasında duvara gömülü sütunlar ve katlar arasında da düz silmeler vardır. Bezemede yüzeyselleştirilmiş palmet ve yapraklar, yıldız ve ışınsal dağılan motif yaygındır. Barok ve ampirin bezemede birlikte yer aldığı örnekler çoktur. Bu örneklerde balkon perdesindeki oymalarda barok bezeme yer alırken, gömme sütunlarda başlıklar ampirdir. Çatı katındaki öküzgözü pencere ampir olabilir.
Ampir üslubunun etkisi saray ve konutların duvar bezemesine de yansımıştır. Özellikle Topkapı Sarayı'mn perspektifli mimarlık betimlemelerinde bu etki görülür. Bu resimlerde egemen renk gri ve bejdir. Haremde Sultan Da-iresi'ne çıkan arka merdiven nişini, III. Osman Köşkü'nün oda duvarlarını ve Valide Sultan Yemek Odası duvarlarını manzaralı mimarlık betimlemeleri bezer.
Ampir üslubunun tasarım ilkelerini en iyi yansıtan bir öteki ilginç yapı grubu, 19. yy'ın ilk yarısında yapılmış çeşmelerdir. Bu yapıların düzenlemelerinde çoğu kez musluk çevresi bir yay kemerle çevrilidir. Çeşme köşeleri kare kesitli, gövdeleri yivli ve İyon başlıklı az derin pilastrlarla belirlenmiştir. Belli bir yük-
Anıpir üsluba çeşmelerden bir örnek: Zübeyde Hanım Çeşmesi, Beşiktaş, 1850. Afife Batur fotoğraf arşivi
seklikten sonra yalın silmeli bir korniş yapıyı dolanır. Yazıt kornişin üstüne alınmıştır. Bu dönemde cephe düzenlemesine yeni bir öğe olan tuğra katılır. Akantus yaprağı, istiridye kabuğu, kilit taşı öğesi keskin çizgilerle yontulmuş hotoz biçimini almıştır. Yaprak öğeleri kumaş biçimine dönüşmüştür. Amfora, madalyon, tüye dönüşmüş yaprak biçimleri bu dönemin çeşme tasarımında yer alan bezeme öğeleridir. Üsküdar III. Selim Çeşmesi (1802), Küçüksu Meydan Çeşmesi (1806), Beylerbeyi II. Mahmud Çeşmesi (1811), Çevri Kalfa Çeşmesi (1819), Maçka Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi (1839), Topkapı II. Mahmud Çeşmesi (1843), Talimhane Abdülmecid Han Çeşmesi (1843), Gedikpaşa Kethüda Canfeda Kadın ve Haznedar Şevkini-hal Usta Çeşmesi (1847) ve Eyüp Pertev-nihal Kadın Efendi Çeşmesi (1856) çeşme mimarlığında ampir üslubun değişik yorumlarını sergileyen yapılardır.
Bibi. M. Cezar, Sanatta Batı'ya Açılış ve Osman Hamdı, İst., 1971, 27-23; S. Ciner, Son Osmanlı Dönemi Ahşap Konutlarında Cephe Bezemeleri, İst., 1982; A. Ödekan, "Kentiçi Çeşme Tasarımında Tipolojik Çözümleme", Semavi Eyice Armağanı, istanbul Yazılan, İst., 1992, 284-285; Tuğlacı, Balyan Ailesi.
AYLA ÖDEKAN
ANADOLU BİRAHANESİ
Beyoğlu'nda, Grand Rue de Pera'da (bugünkü İstiklal Caddesi) Atlas Sineması^) bitişiğindeki Anadolu Pasa-jı'nda halen çalışan tarihi birahane.
Birahanenin bulunduğu Anadolu Pa-sajı(->) 20. yy'ın başlarında yapılmıştı. Pasajın sahibi, II. Abdülhamid'in maiyetinden Mabeyinci Ragıp Paşa idi. Pasajın inşa edildiği yerde önceleri Hayden mağazalarıyla Madam Latour'un kadın giysileri satan dükkânı vardı. Anadolu Pasajı'nın 9 ve 11 numaralı yerleri de, önceleri Galata'da, Kara Mustafa Paşa Sokağı'nda meyhanecilik yapan Nikola (veya kısaca Niko) Valavanis tarafından kiralanmıştı.
Meyhanecilik konusunda çok bilgili olan Valavanis, burayı dekore ederek, lüks bir birahane haline getirdi ve adını Brasserie l'orient (Şark Birahanesi) koydu. Birahanede herkes birasını, rakısını içer, ara sıra gelen yabancılar ise şarabını, viski ve votkasını yudumlardı. Birahanenin havuzunda sular akar, akvaryumunda canlı renkli balıklar dolaşır, bahçede ise bülbüller öterdi. Galata'da-ki meyhanesinde kendisine "Balabani" diye hitap eden müşteriler, burada da onu aynı adla çağırıyorlardı.
Niko Valavanis'in ölümü üzerine, oğlu Apostol Valavanis, burayı Madam Ma-rie Fundulis'e devretti. Kendisi de, Gla-vany Sokağı'nda (bugünkü Kallavi Sokağı) Caprice Lokantası'nı açtı. Babasının düzenini aynen koruyan A. Valavanis binayı 1934'te Yani Meletyadis' ve ortaklarına sattı ve lokantanın adı Anadolu Birahanesi oldu. Aynı tarihte, Beyoğlu Hamalbaşı Caddesi üzerinde Todori Dosso-
251
Yon (Hrom) Burnu ve Anadolu Feneri'nden bir görünüm. BünyadDinç, 1992
ANADOLU ÇOCUK OYUNLARI 250
pulos tarafından işletilen bir Anadolu Birahanesi daha vardı. Burası, Anadolu Birahanesi açılınca kapandı ve yeniden dekore edilerek, Corico Battars yönetiminde Güzel Anadolu adıyla yeniden açıldı. Apostol Valavanis'in birahanesi ise Di-mitri Malatos tarafından satın alınarak günümüze kadar yaşamını sürdürdü.
' BEHZAT ÜSDlKEN
ANADOLU ÇOCUK OYUNLARI KOLU
Çocuk tiyatrosunun yaygınlaşması, özgün bir kimlik kazanması amacıyla, Muhsin Ertuğrul ve Haldun Taner'in yönlendirmesiyle 1973'te Üsküdar'da kurulan topluluk. Çocuklara paylaşmayı öğreten, kaderciliğe karşı çıkan, insancıl değerleri işleyen, zorbalık ve savaş karşıtı oyunlar sahneye koydu. Topluluk 8 yaş üstü seyirciye yöneldi. Ümit Deni-zer'in yazıp, Turgut Denizer'in müziklerini yaptığı ve yönettiği, Üsküdar, III. Selim İlkokulu'nda 26 Aralık 1973'te sahnelenen Mutluluklar Ülkesi, topluluğun ilk oyunu oldu. 1974'te Üsküdar Şehir Tiyatrosu'nda Mor Gezegen, 1975'te Üsküdar III. Selim İlkokulu'nda Ferhad ile Şirin (1975, İsmet Küntay Ödülü); yine 1975'te Hamburg'da Tik Theather'da Keloğlan (Yılın Oyunu Ödülü); 1978'de Leke, Çizgi/Benek, Renk; 1981'de Duis-burg, Lehmbrück Realshule'de Aksak Timur ile Hoca Nasrettin; 1984'te Avrupa'ya Avrupa'ya Herten, Gloria The-ater'da; 1986'da Heybeliada Ayyıldız Si-neması'nda Barbiana'da Bir Okul (1987, Avni Dilligıl Ödülü); 1990'da Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde Benim Arkadaşım Yok; 1991'de, Tünel Karaca Tiyatrosu'nda Uçan Şemsiye; 1992'de Deniz Yolları'ndan sağlanan şehir hatları vapurlarından birinde ve Boğaz'ın değişik yerlerinde iskelelerde gerçekleştirilen, Muhsin ErtuğruPun yaşamını ve düşüncelerini anlatan Perdeci (1992, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödülü) topluluğun sahnelendiği oyunlardır. Topluluğa, 1989'da Kültür Bakanlığı tarafından Türk Tiyatrosuna Katkı Ödülü verildi. İstanbul'un değişik yerlerine turneler düzenleyen topluluk, Şehir Tiyatrola-rı'nın ve Devlet Tiyatrolarının sahnelerinden başka, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, Moda Sineması, Harbiye Konak Sineması, Suadiye Atlantik Sineması, Bebek Parkı, Yıldız Parkı, Taksim Atatürk Kütüphanesi, Ortaköy Kültür Merkezi, Güzel Sanatlar Akademisi, Deniz Harp Okulu, Harbiye Şan Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu, Levent Tenis Kulübü gibi elliyi aşkın yerde oyunlarını sahneledi.
HİLMİ ZAFER ŞAHİN
ANADOLU DENİZCİLİK MESLEK LİSESİ
İstanbul-Ortaköy Çırağan Caddesi'nde daha önce Yüksek Denizcilik Oku-lu'nun bulunduğu Çırağan Fer'iyesi denen saraydadır. Kültür derslerinin Türkçe, meslek derslerinin İngilizce olduğu
okul, deniz ve gemi adamı yetiştiren resmi Anadolu lisesi statüsündedir. 4 Ekim 1982'de açılmıştır.
Denizcilik Meslek Yüksek Okulu'nun Tuzla'ya taşınması ile boşalan binaların Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmesinin ardından boşalan binada denizcilik sektörü ticaret filosuna eğitilmiş teknik eleman yetiştirmesi amacıyla, 4 Ekim 1982 tarihinde Denizcilik Meslek Lisesi adıyla açıldı. 1982-1983 yılında öğretime "Güverte ve Gemi Makineleri" bölümü ile başlandı. 1983-1984'te "Gemi Elektroniği ve Haberleşme, Deniz İşletme" bölümleri de açıldı.
1985-1986 öğretim yılında denizcilik mesleğinde yabancı dil faktörünün önemi dikkate alınarak okul, Anadolu meslek lisesi statüsüne kavuşturuldu. Okulun yeni adı, Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi oldu. Halen l hazırlık 3 lise sınıflı olarak eğitimini sürdürmektedir.
Okula Merkezi Sınav Sistemi ile öğrenci alınmaktadır. Öğrenci mevcudu 360 olup, tamamı yatılıdır. Öğrenciler, atölye ve laboratuvar çalışmalarını okulda, deniz uygulamalarını ise işletme ve gemilerde yapmaktadırlar. Mezun olan öğrencilerin yüzde 65'i diğer yükseköğretim kurumlarına giderlerken yüzde 5'i branşlarındaki yüksekokullara devam etmektedir. Bir kısım mezun öğrenci de kamu ve özel sektör gemilerinde iş bulmaktadır. 1992-1993 öğretim yılı sonunda okuldan 89 öğrenci mezun olmuş ve yeni ders yılında 88 öğrenci kaydedilmiştir.
Sivil denizciliğe büyük katkılarda bulunan ve 1992'de ölen armatör Ziya Kalkavan'ın adı 12 Mart 1993'te okula verilmiş ve bu tarihten itibaren okulun adı Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi olmuştur.
KUTLUAY ERDOĞAN
ANADOLU FENERİ
istanbul Boğazı'nın Anadolu yakasında, Boğaz'ın Karadeniz'e açıldığı kuzey ucunda Yon (Hrom) Burnu üzerinde bulunan deniz feneri.
1855'te, Kırım Savaşı sırasında Fransız ve İngiliz gemilerinin İstanbul Boğazı'nın Karadeniz girişini görebilmeleri ve Boğaz sularına rahatça girebilmeleri için yapımına karar verilen Anadolu Feneri, 15 Mayıs 1856'da hizmete girdi. Karşısındaki Rumeli Feneri'nden(->) yaklaşık 2 deniz mili uzaklıkta olan fener kulesi, deniz seviyesinden yaklaşık 75 m yükseklikte, beyaz taştan yapılmıştır. Fransız yapımı olan kulenin boyu 20 m civarındadır. Döner sistemli, sabit ve çakıcı bir fener olup, iki saniye ara ile iki beyaz ışık yayar ve on sekiz saniye karanlık kalır. Bu ışık fazlalaşıp azalsa bile hiçbir zaman yok olmaz. Açık havada 20 deniz mili uzaklıktan görülebilen fener, 360 derece açılı olup, yalnızca Beykoz'a dönük yüzünün dar bir kısmı karanlıkta kalır. Şehir elektriği ile çalışan Anadolu Feneri, elektrik kesintilerinde bütangazı ile yedeklenir.
AYŞE HÜR
ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSESİ
Güzel sanatlar alanında lise düzeyinde eğitim-öğretim vermek amacıyla Türkiye'de ilk kez İstanbul'da açılan, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı resmi okul. 1989-1990 öğretim yılında açıldı. Okul Erenköy/Kadıköy Ömerpaşa Sokağı no. 57'dedir. Ortaöğretim düzeyinde, fen-edebiyat, beden eğitimi, yabancı dil, mesleki ve teknik alanlara dönük program geliştirme çalışmaları kapsamında bu türde bir lise açılması, 1989'da Milli
Eğitim Bakanlığı'nca kararlaştırıldı. Öngörülen amaç, ilk ve ortaokulda, resim ve müzik dallarında yetenekleri ortaya çıkan öğrencilere özel eğitim alanı hazırlamak, ayrıca üniversite düzeyinde güzel sanatlar eğitimi veren fakülte ve yüksekokullara aday yetiştirmekti. Ülke kültürü ve sanat kaynakları bakımından da bu tür bir okul için uygun ortamın öncelikle İstanbul olduğu belirlendi.
İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, konumuna uygun hizmet binası yapılıncaya değin Erenköy Kız Lisesi pansiyon binasında eğitim vermek üzere 1989-1990 öğretim yılında açıldı. Okula, diğer Anadolu meslek liseleri için uygulanan sınav esaslarına göre ve ayrı bir yetenek sınavı da uygulanarak başarılı ortaokul mezunları alınmaktadır. Müzik ve resim bölümleri bulunan okul, eğitim-öğretim, araç-gereç ve uygulamalar yönünden, Marmara Üniversitesi ile Mimar Sinan Üniversitesi'nden destek görmektedir. Okul hizmet binası projesi Marmara Üniversitesi tarafından hazırlanmış, ancak henüz uygulanmamıştır. Tüm Anadolu liselerindeki yabancı dil dersleri bu okulda da vardır. Okul, 1992-1993 öğretim yılı sonunda ilk kez 72 mezun vermiştir. 1993-1994 öğretim yılı genel öğrenci mevcudu 244'tür. Milli Eğitim Bakanhğı'nın aldığı kararla 1993-1994 öğretim yılında açılan iki Anadolu Türk müziği lisesinden teki de (diğeri Urfa'da-dır) geçici olarak bu okulun bünyesinde 24 öğrenciyle eğitimini sürdürmektedir. AYHAN DOĞAN
Flandin'in bir litografisinde Anadolu Hisar Eugene Flandin, L'Orient, Paris, 1958 Ara Güler fotoğraf arşivi
ANADOLU HİSARI
İstanbul Boğazı'nın yaklaşık 780 m genişliğindeki en dar yerinde, Anadolu yakasında, Göksu (Aretas) Deresi'nin Boğaz'a döküldüğü yerde bugün aynı adlı semtte bulunan hisar.
I. Bayezid (Yıldırım), Bizans'ı kuşatmadan önce, Boğaziçi'nden geçişleri kontrol altına alabilmek ve Göksu Vadi-si'ne girişi önleyebilmek için, zaten Türklerin idaresinde olan Anadolu yakasında bir hisar yaptırmayı, strateji bakımından uygun görerek Boğaz'ın iki yakasının en dar olduğu yerde Güzelce-hisar olarak adlandırılan kaleyi yaptırdı. Neşrî tarihinin bir nüshasında buraya Gözlücehisar denilmiştir. Gözetleme işi gören bu kaleye, Güzelcehisar adından çok Gözlücehisar adının uygun düştüğü söylenebilir. Fatih dönemi kaynaklarından Tursun (Turu Sina) Bey, burayı Ye-nihisar veya Yenicehisar olarak anar. Daha sonraları Hoca Sadeddin Efendi ise burayı Akçehisar şeklinde adlandırır. 16. yy'da İstanbul'da incelemeler yapan Albi'li Pierre Gylli'nin (Gyllius) yakıştırdığı "Nova-castrum" adı da, Yenihisar'ın tercümesidir.
Yıldırım Bayezid'in Bizans'a karşı bir "köprübaşı" olarak tasarladığı hisar için Göksu Deresi'nin denize döküldüğü yer ile Boğaz arasında yükselen kayalık topuk seçilmişti. Aynı yerde evvelce bir Bizans kalesi bulunduğu yolundaki^ görüşün sağlam bir dayanağı yoktur. Âşık-paşazade'nin bildirdiğine göre kale
ANADOLU HİSARI
797/1394-95'te Şile'nin fethine Yahşi Bey gönderildiği sırada, Yıldırım Bayezid Kocaeli'nden Yoros'a giderken yaptırılmıştır. Ankara Savaşı'nın (1402) arkasından, Osmanlı Beyliği bir dağılma dönemi yaşadığı sırada kalenin yine Türk kuvvetlerinin elinde kaldığı sanılır. Ancak Bizans'ın desteğini sağlamak isteyen Süleyman Çelebi'nin İstanbul'a yakın Kartal, Pendik gibi yerleri Bizans imparatoruna geri verirken Anadolu Hi-sarı'nın durumunun ne olduğu bilinmez. Yalnız şehzade kısa bir süre burada konaklamıştır.
Avrupa yakasında, 1452'de Rumeli Hisarı'nı yaptırırken II. Mehmed (Fatih), tam karşısında olan Anadolu Hisarı'nın da güçlendirilmesi gereğini görerek, etrafına bir hisarpeçe inşa ettirmiştir. Evliya Çelebi'nin 17. yy'da yazdığına göre hisarın bir dizdarı ile Kocaeli sancağından gelme iki yüz tımar neferi vardı. Toplan ise, karşıya Rumeli Hisarı'na ve Akıntı Burnu yönüne atış yapacak surette yerleştirilmişti. Anadolu Hisarı'nda dışarıda olan bir mescitten başka bir de namazgah vardı. Mescit yıkılıp yakın tarihlerde başka yerde yemden yapılmıştır, namazgah ise yerinde durmaktadır, (bak. Anadoluhisarı Namazgahı).
Anadolu Hisarı'nın esas görevi Bizans'a Karadeniz yoluyla yardım gelmesini önlemek olduğundan, İstanbul'un fethi ile bu görevi sona ermişti. Bundan sonra "kalebend" edilecek suçlu yeniçerilere hapishane olarak kullanılmış, 17-
Dostları ilə paylaş: |