I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə62/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   129

ANADOLU PASAJI

Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde, bugünkü Atlas Sineması'mn bitişiğinde, günümüzde de yaşamakta olan Anadolu Pasajı, bugünkü Alyon (eski Alleon ya da Aleon) Sokağı'na açılır.

Yapının 20. yy başlarında inşa edildiğini biliyoruz. Sahibi, II. Abdülhamid'in mabeyincilerinden Eğribozlu Ragıb Pa-şa'dır. Ragıb Paşa, çeşitli devlet görevlerinin yanısıra, uzun süre ticaret ve madencilikle uğraşmış, kazandığı paralarla Beyoğlu'nda Anadolu, Rumeli ve Afrika hanlarını inşa ettirmiştir.

Dikdörtgen planlı yapının ana malzemesi taştır. Yapı, dar cephesine rağmen, büyük bir kitle olarak İstiklal Cad-desi'nden Alyon Sokağı'na kadar devam eder. Pasajın yapıldığı dönemde geçiş koridorunun üstünün açık olduğu, bu t kısmın sonradan kapatıldığı sonucuna varmak mümkündür.

İstiklal Caddesi'ne bakan giriş cephesinden içeri girildiğinde, iki taraflı dükkânların yer aldığı uzun bir koridora geçilir. Dükkânların bulunduğu giriş bölümü dahil beş katlı yapının orta bölü-

münde üç kat boyunca bir çıkma yer alır. Girişin üstünden başlayarak devam eden çıkma, en üst katta bir balkona açılır. Yapı cephesine hâkim pencere dizilerinde genellikle dikdörtgen çerçeve kullanılmıştır. Sadece beşinci katta kilit taşlan belirtilmiş, yuvarlak pencereler kullanılmıştır.

Yapının tümünde kullanılan pilastr, sütunçe ve frizler, öne çıkan bölümde yoğunluk kazanmış durumdadır. Cephe düzenlemesi, pencere dizilerinin yerleştirilişi ve kullanılan dekoratif elemanlar yönünden incelendiğinde, neoklasik dönem mimari özelliklerinin ağırlıklı olarak kullanıldığı söylenebilir. Yapının balkon korkuluklarında metal malzeme kullanımı görülür. Bugün, içinde çeşitli dükkânların yer aldığı pasajda eskiye ait ayrıntıların gün geçtikçe daha da azaldığını gözlemek olasıdır.

Anadolu Pasajı'mn inşa edildiği yerde önceleri, "Hayden" mağazaları ile Madam Latour'un elbise mağazaları vardı. Bu mağazaları satın alan Ragıb Paşa, Anadolu Pasajı'nı onların yerinde inşa ettirmiştir. Pasaj bittiğinde, girişin sağ tarafına Lazarro Franco ve oğlunun mefruşat mağazası, sol tarafına ise, önce Mihal Kukis'in manifatura mağazası, daha sonra, Belfast gömlekçisi yerleşmiştir. Bu pasajın içinde ünlü Anadolu Birahanesi de(->) yer alır.

PELİN AYKUT

ANADOLU PASAJ

Anadolu

Pasajı'mn giriş



cephesi.

Nazım Timuroğlu,

1993

Günümüzde Anadolu Hisarı'nın bulunduğu yerde daha Önceleri bir Zeus ya da Jüpiter Urillo tapmağı olduğu rivayet edilmektedir. Bazı kaynaklarda Göksu Vadisi'nde Neapolis adında küçük bir Bizans yerleşmesinin varlığı kaydedilir. Petrus Gyllius 1544'te İstanbul'u ziyaret ettiğinde, bu bölgede Neapolis adım hatırlatan Napli adlı bir yerleşmenin hâlâ yaşamakta olduğunu tespit etmişti. 19. yy'ın son çeyreğinde ise Göksu Vadisi'nin (Arethaoi, Potamoni-on-tatlı su) iç tarafında Bizans dönemi kalıntılarına rastlanıldığı kaydedilmektedir. Hisarın yapımında kullanılan taşlar arasında Bizans yapılarından devşirilmiş parçalara rastlanıyorsa da bu yapıların neler olduğu açığa çıkarılamamıştır.

Fetih'ten sonra Anadolu Hisarı Karadeniz yönünden gelebilecek saldırılara karşı başkenti savunacak istihkâmlardan biri oldu. Evliya Çelebi'ye göre 17. yy'da Anadolu Hisarı'nda II. Mehmed (Fatih) dönemine tarihlenen bir camiden başka bir dizdarhane, cebehane ile asker odaları da bulunmakta; ayrıca burada "iki yüz tımar ehli nefer" yaşamaktaydı. Bu kale muhafızlarının hepsinin tımarları Kocaeli sancağı sınırları içindeydi. Evliya Çelebi, halkının tümünün Müslüman olduğunu kaydettiği Anadolu Hisarı'nın dış mahallelerine ilişkin abartılı görünen rakamlar vermekte; 1.080 ev, 20 dükkân, bir hamam, 7 sıb-yan mektebi, l cami ve sayısız mescitten söz etmektedir. Anadoluhisarı'nda II. Mehmed'e atfedilen ve bir zamanlar iskelenin tam karşısında olan cami, Hi-sar-Kanlıca yolu açılırken bu yol üzerinde yeniden inşa edilmiş, hamam ise tespit edilemeyen bir tarihte yıktırılmıştır.

Evliya Çelebi, daha 17. yy'da burada büyük sahilsaraylar, yalılar olduğunu kaydetmektedir. Bunların arasında Şeyhülislam Bahâi Efendi'ninki özellikle çi-nileriyle ünlüydü. 18. yy sonundan 19. yy ortalarına kadar olan dönemi kapsayan bostancıbaşı defterlerinden, bu sahilde, çoğunlukla görevden alınmış kazasker, şeyhülislam ve diğer ulema ile gene görevden alınmış devlet görevlilerinin yalılarının yer aldığı anlaşılmaktadır. Esasen İstanbul Boğazı'nın iki yakası arasında devlet hiyerarşisini simgeleyen belirgin bir yerleşim protokolü izlendiği açıktır (bak. Boğaziçi). Örneğin, Bebek ve Rumelihisarı sahilinde, Ana-doluhisarı'nın tersine, 17. yy sonrasında birkaç nesil şeyhülislam yetiştirmiş ulema ailelerinin ve nakibüleşrafın yalıları bulunmaktaydı.

Anadoluhisarı'mn hemen yanındaki Göksu Deresi (bak. Göksu), güneyindeki Küçüksu Deresi ve çayırlığı çok revaçta olan mesirelerdi. 18. yy sonrasında buralarda yapılan günlük geziler, kayık sefaları, mehtap âlemleri, musiki fasılları birçok kaynakta canlı bir biçimde tasvir edilmiş; tek çifte piyade kayıklarıyla dere yukarı çıkıp dönmenin dört saat sürdüğü kaydedilmiştir. Özellikle cuma günleri yapılan bu seferler, yazları çar-

Anadoluhisarı

istanbul Ansiklopedisi

samba ve pazar günleri de İstanbul halkını buraya çekiyor; sultan ve şehzadeler, hanedanın kadın üyeleri kalabalığı seyretmeye Göksu Vadisi'ne geliyorlardı. 18. yy ortasına kadar sultanların Asya yakasındaki üçüncü biniş yeri olan ve özellikle IV. Murad tarafından itibar edilen bu hasbahçede, Küçüksu Deresi'nin denize döküldüğü noktada bir bostancı ocağı ve Küçüksu Kasn(-0 bulunuyordu. I. Mahmud zamanında, 1752'de, Di-vitdar Mehmed Paşa tarafından sahilde bir kasır inşa edilmiş, bir havuz ve fıskiye yapılmış; III. Selim ve II. Mahmud zamanında tamir edilen kasır, I. Abdülme-cid zamanında da bugünkü haliyle yeniden inşa edilmişti. Ayrıca Göksu üzerinde bir köprü olduğu ve tepede I. Mahmud ile III. Selim tarafından dikilmiş nişan taşları bulunduğu bilinmektedir. Dere boyundaki birçok çemenzar, namazgah ve çeşme gibi dinlence noktalarının yanısıra, vadinin sonundaki Göksu panayırı denilen ayazına da ilgi çekiyordu. Özellikle eylül aylarında kalabalık Hıristiyan gruplar burayı ziyaret etmekteydi. Göksu Deresi 1909'daki sel felaketi sonrasında dolmuş ve geleneksel Göksu eğlencelerinin sonu gelmiştir.

Göksu Deresi boyunca elde edilen çamurdan yapılan çanak, çömlek ve testiler meşhurdu. Ayrıca dere boyunca sultan sarayları için un öğüten hassa değirmenleri vardı. Bugün Göksu'nun denize döküldüğü noktada ayakta kalan birkaç yalı, Boğaziçi'nin bu yöresinin şiirsel güzelliğinin son şahitlerin-dendir.

Bibi. A. Gabriel, Châteaux turcs du Bospbo-re, Paris, 1943, s. 9:28; E. H. Ayverdi, Osmanlı Mimarisinin ilk Devri, İst., 1966; Eyi-ce, Boğaziçi, R. E. Koçu, "Anadoluhisarı", ISTA- M. Tayyip Gökbiîgin, "Boğaziçi", İA-Evliya, Seyahatname, I, İst., ty; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; İnciciyan, istanbul; A. Ş. Hisar, Boğaziçi Mehtapları, ist., 1955; F. Ka-zancıbaşı, Anadoluhisan Yöresinin Tarihçesi, İst., 1992.

TÜLAY ARTAN

Günümüzün Anadoluhisarı

Günümüzde Beykoz İlçesi'ne bağlı bir semt olan Anadoluhisan, sahilde Küçüksu Deresi ve Kanlıca Körfezi ile sınırlanırken, iç bölgelerinde Otağtepe yolu ile Kavacık'a, Göksu-Göztepe yolu ve Bent yolu ile Elmalı Baraj Gölü'ne, Hekimbaşı Çiftliği yolu ile de Ümraniye'ye komşu olur. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü(->) Anadoluhisarı'mn hemen



258

ANADOLUHİSARI CAMİİ

İ N


Anadolu Hisarında bir gün geçiren insan Türk ruhunu derinden derine öğrenir. Güzelce Hisar, Göksu, Otağ Tepesi.. Yalnız bu isimler başlı başına birer resimdirler. Anadolu zevkinde bir isim olan Güzelce Hisar zaman içinde kaybolmuş yerine Anadolu'nun kendi ismi gelmiş, Göksu ne kadar hayâl meyâl bir kelimedir; Otağ Tepesi, bilâkis fütuhat devrinin mücessem bir sahnesi gibi gözleri kamaştırıyor.

Göksu vadisinden Boğaziçi sularına ilk gelen Türkler'den tâ İstanbul'un fethine kadar bu köy anlı şanlı bir hisardır; kâh Anadolu'dan Rumeli'ye kâh Rumeli'den Anadolu'ya koşan Yıldırım Bâyezidle onun oğulları, Murad ve Fâtih gibi ve onların arkadaşları olan cengâverler ikide birde, bir kartal kümesi hâlinde, bu kulelere konarlar, bu kulelerden kalkarlar; Fetih senesi bu köy, kahramanlık çağının kemâlindedir. Hicretin 856 senesinin baharında, genç Fâtih ikide birde gelir, gider. Nihayet o martın yirmi altıncı günü Hisar önünde, Gelibolu'dan gelen Balta Oğlu Süleyman Bey"in donanması, Karadeniz Boğazı'ndan taş ve kireç yüklü binlerce gemi ve mavna Hisar önünde demirlerler; Fâtih bütün paşalarıyle, beyleriyle, ağalarıyle, mîmar-başılarıyle, işçileriyle karşıya geçer: O gün o kıyıda, Boğazkesen Hisarı'nın ilk temel taşlarını kendi koyar, ve-zîrinden son nefere kadar bütün maiyeti işe girişir...

...O sene Anadolu Hisarı'nın son kahramanlık senesiydi. Önce genç rakibi olan karşı hisarın beş ayda göklere yükseldiğim gördü, sonra kışı, târîhin en büyük vak'asım hazırlamakla geçirdi, daha sonra ilkbaharda İstanbul surlarından gelen top uğultularım dinledi, mayısın yirmidokuzuncu günü fetih müjdesini aldı, şimdiki İskele Câmii'nin yerinden fetih ezanlarını dinledi.

***

Camiin yanı başında iskele kahvesinin ağacı altında otururken kollarım sıvamış birer köşede abdest alan ihtiyarlara baktım ve düşündüm ki fetihten çok evvel böyle müslüman, böyle Türk, böyle sâde olan bu yerde, böyle bir kahve, böyle ağaçlar ve böyle bir câmî vardı, bu manzaranın o günlerde başka türlü olduğuna ihtimâl de verilemez çünkü mevki' tabiatin dar bir çerçevesinde, İstanbul'un muhasarası günlerinde bu küçük meydan tıpkı bu saatte olduğu gibiydi, ihtiyarlar şurada, burada abdest alıyorlardı, küçük kızlar çanaklariyle yoğurt almağa gidiyorlardı, kahvenin ağaçları altında köyün ileri gelenleri konuşuyorlardı. Benim İstanbul'dan Akşam gazetesini beklediğim bu saatte onlar, İstanbul muhasarasının yeni haberlerini bekliyorlardı, sonra yataklarına o haberlerle yatıyorlardı. Ve o elli günlük muhasaranın top uğultularını dinledikten sonra mayısın son sabahı bu camiin minarelerinden fetih ezanlarını işittiler. Ah o yaz bu Hisar'da kimbilir nasıl geçti? Fakat işte o yazdan sonra Hisar kahramanlık çağını geçirir, artık sayfiye olur, önünden zaman Göksu gibi ağır akar, dâima saz sesleri ve arada sırada, şenlik günleri kulelerinden atılan topların uğultusunu duyar. Nedim'in rubaisinde dediği gibi:



Zannetme ra'd ü berk'dir etti gulu

Top şenliğidir Hisâr'ın ey sâkî bu

Âmîhte kıl tegerg ile sahbâyı

Sun rind-i mey-âşâme dolu üzre dolu

Yahya Kemal Beyatlı, Aziz istanbul, ist., 1974, s. 105-107

lat fabrikası, çömlekçi atölyeleri ve Göztepe Suyu'nun kaynağı vardır.

Yenimahalle, Küçüksu Deresi ile Göksu Deresi arasında uzanan bölge olup başlıca ulaşım yolları Çiftlik, Nişangâh ve Cephane caddeleri ile bunların arasında bulunan Yenimahalle, Taşocağı, Dürdane, Nişanlı, Barutçular, Nişantaşı Çınarlı sokakları ile Hekimbaşı Çiftliği yoludur.

Bir zamanlar İstanbul'un en ünlü mesirelerinden olan Göksu bölgesinin çayırlık ve ağaçlıklarının tahrip edilerek evlerle doldurulmasından sonra idari birim olarak Göksu Mahallesi adını alan bölgede, eski adı Anadoluhisan Gençlik ve Spor Akademisi(->) olan bugün Marmara Üniversitesi'ne bağlı spor okulu bulunmaktadır. Göksu Mahallesi, Küçüksu Caddesi ile Göksu Caddesi arasında kalan yeşil alanlardan başka, gü-

kuzeyinden geçer. Semt dört mahalleye ayrılmaktadır. Anadoluhisan Mahallesi en eski yerleşme bölgesidir. 19. yy'da kurulmuş olan Yenimahalle, tarihi oldukça yeni olan Göksu ve Göztepe mahalleleri diğer üç mahalledir. Anadoluhisan Mahallesi, merkezin ticari ve sosyal yaşamının kalbidir. Başlıca sokak ve caddeleri sahil boyunca uzanan Körfez ve Kanlıca-Anadoluhisarı caddeleri ile Kızılserçe, Kanije, İbrahim Bey, Setüstü, Merdivenli Köşk, Hisar Kalesi, Hisar Hamamı, Toplar Önü, Riyaziyeci, Pazar Aralığı, Hisar Deresi, Pazar, Saka Bayın sokakları, Otağtepe Caddesi ve buna bağlı Muhteşem Çıkmazı'dır. Çarşı ve turistik mekânlar, Anadolu Hisarı'nın çevresinde toplanmıştır. Kızılserçe So-kağı'mn bitiminde, Göksu Deresi'nin kenarında Anadoluhisan Mezarlığı bulunur. Bunu takip eden alanda ayrıca ha-

neyde Yenimahalle'ye doğru, Çuvalcı, Merdivenli Köşk, Şekercibaşı, Eyüpağa, İnişli, Buğday, Süslü Kız, Hasan Efe, Mazgal ve Cuma sokaklarında yoğunlaşan bir yerleşim yeridir. Mahalledeki Dörtkardeşler ve Baruthane çayırlan ise, ünlü mesire yerleridir.

Semtin dördüncü mahallesi olan Göztepe Mahallesi oldukça yeni bir yapılanmadır. Otağtepe Caddesi'ni keserek güneye yönelen Göksu-Göztepe yolunun doğusundan Kavacık'a doğru yayılan bölgenin en önemli sokakları, Perçemli Kız, Tamara, Maral, Sanal, Seval, Penbe Hanım, Mamureler, Nural, Polat, Yavuz, Nüve, Şarklı, Karabey, Orhun, Timuçin, İlk, Gülgün, Selçuklu ve Uluırmak sokaklarıdır. Bu mahalle sınırları içinde bulunan mesire yerleri Elmalı Baraj Gölü'ne doğru uzanır.

Bölgeyi yarım daire şeklinde kucaklayan tepelerde fundalık karakteri hâkimdir. Küçüksu Deresi ile PTT Mensupları Dinlenme Kampı arasında kalan bölüm ayrıkotu ile kaplı iken Küçüksu Kasrı'nın arkasındaki bölüm yabani hardal ve mor renkli yonca bitkilerinin yoğun bulunduğu bir yeşil alandır. Koruluk olarak kayıtlı bulunan alanların toplamı yaklaşık 400.000 ırf'dir. Yakın zamana kadar Göksu Deresi tarafından sulanan verimli topraklarında incir, çilek, kiraz, fındık, üvez, ayva, üzüm ve mısır yetiştirilen Anadoluhisarı bugün sebze meyve ihtiyacının büyük kısmını dışarıdan karşılamaktadır. Birçok semt sakininin yüzmeyi öğrendiği, balık tuttuğu, sandal sefalarının yapıldığı Göksu ve Küçüksu dereleri tümüyle kirlenmiştir. Bölgenin ünlü mesire yerleri olan Göksu, Küçüksu, Baruthane, Dörtkardeşler, Ayazmalar, Çınarlıtepe ve Elmalı Bendi çayırlarının büyük kısmı inşaat alanı olmuştur. Bölgenin tatlı su kaynaklan ise Göztepe, Kestane ve Elmalı suları adları ile tanınır. Bunların dışında pek çok pınar, maslak ve ayazmaya sahip olan Anadoluhisan günümüzde turistik ve seçkin bir Boğaz semti olarak bilinmektedir. Sahildeki yalılar ve tarihi binalar hızla onarılmakta özellikle de yalılar ve eski köşkler son yıllarda yüksek değerlerle el değiştirmekte ve Göksu Deresi'nin kuzey yamaçlarında villa ve benzeri konut inşaatları sürmektedir. Son olarak 2.500 ünitelik bir konut kompleksi Göksu Vadisi'nin kuzeyini tümüyle işgal etmiştir.

Semtin, her biri bağımsız birer muhtarlık olarak Beykoz'a bağlı dört mahallesinde 1990 sayımlarına göre yaklaşık 20.000 kişi yaşamaktadır. Bölgede bir ticaret lisesi, bir ortaokul, bir ilköğretim okulu ile iki ilkokul bulunmaktadır.

AYŞE HÜR


ANADOLUHİSARI CAMÜ

Anadoluhisarı-Kanlıca yolu üzerinde, caddenin kara tarafındadır. Hadîkatü'l-Cevâmi'de Fatih Sultan Mehmed tarafından, hünkâr mahfiline sahip, fevkani



Anadoluhisan Camii

Tarkan Okçuoğlu, 1993

bir cami olarak inşa ettirildiği kayıtlıdır. Minarenin kaidesindeki kitabede caminin 1301/1883'te II. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırıldığı yazılıdır. Geniş bahçe duvarları içinde yer alan kagir cami ahşap çatı ile örtülüdür. Yapı kare planlı bir harim ile, cephede üç sıra kemerle açılan bir son cemaat yeri ve kuzeybatıda kesme taştan yapılmış bir minareden meydana gelmiştir. Sonradan pencerelerle kapatılan, ahşap tavanlı kagir son cemaat yerinin doğu ve batı yönlerinde sivri kemerli açıklıkları vardır. Yapı, sivri kemerli pencereleriyle I. Ulusal Mimari döneminin özelliklerini sergiler. Bu husus caminin II. Abdülhamid döneminden sonra yenilendiğini göstermektedir. Son cemaat yerinin kemerleri arasında, tahta üstüne alçı kaplama palmetler yer alır.

Ana mekânı ve daha alçak olan son cemaat yerini çıtalarla kasetlenmiş bir saçak kuşatır. Cami, alt sırada dikdörtgen kesitli, üst sırada ise alttakilerle aynı hizada ve genişlikte olan sivri kemerli ikiz pencerelerle aydınlanmıştır.

Harimin kuzeyinde, mihrap ekseninde, kuzeybatıdan bir merdivenle çıkılan, iki ahşap direğin taşıdığı fevkani bir mahfil yer alır. Çıtalarla kasetlenmiş ahşap tavanın ortasında, kare içine alınmış, merkezden kenarlara doğru gelişen çıtaların oluşturduğu bir göbek meydana getirilmiştir. Son cemaat yerinin tavanı da aynı biçimde çıtalarla kasetlenmiş ve iç içe iki karenin ortasına çıtadan sekiz kollu bir yıldız yerleştirilmiştir. Minber ahşaptır.

Kuzeybatıdaki kesme taş minarenin, II. Abdülhamid'in yaptırdığı eski camiden kaldığı bilinir. Kare bir kaide üzerinde yükselen minarenin altıgen geometrik geçmeli korkuluklu şerefesi kaim konsollarla desteklenmiştir. Taş külahının altında bir girland dizisi dolaşır.

Son cemaat yerinin doğusuna bitişik,

sonradan kapatılmış küçük bir mekânda, bir mermer çeşme ile abdestlik yeri oluşturulmuştur.

Bahçede 1987 yılında yapılmış altıgen bir şadırvan ve doğusunda lojmanlar bulunur.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II; Raif, Mir'at, 222-223; Öz, istanbul Camileri, II, 5.

TARKAN OKÇUOĞLU



ANADOLUHİSARI GENÇLİK VE SPOR AKADEMİSİ

Anadoluhisarı'nda sahil yolu ile Göksu-Küçüksu dereleri arasındaki 100 dönümlük arazide kurulu yükseköğretim kurumu. Türkiye'de alanındaki ilk yüksekokul olarak 1976'da açılmıştır.

1968-1975 arasında milli takımların kamp yeri olan bu sahaya yapılan binalardan yararlanılarak spor alanında yükseköğretim verecek bir okulun açılması 12 Ocak 1976 tarihinde Gençlik ve Spor Bakanlığı'nca kabul edildi. Öngörülen ilk programa göre okulda antrenör ve spor yöneticisi yetiştirilecekti. Öğretim çalışmalarını bu kapsamda sürdüren okul, 1982'de Yüksek Öğretim Kuru-lu'nun kararı ile Marmara Üniversitesi'ne bağlandı. Atatürk Eğitim Enstitü -sü'nün 1983'te Eğitim Fakültesi olması ile bu yeni fakültenin bünyesine alındı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ilişiği kalmadı. Son olarak 1993'te de doğrudan Marmara Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlı, bağımsız yüksekokul konumuna getirildi ve adı Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu olarak değiştirildi.

Okulda, beden eğitimi, antrenör eğitimi, spor yöneticiliği adlı üç ana dal ve bu dallarda öğrenim gören yaklaşık 1.000 öğrenci vardır. Öğretim kadrosu 80 dolayında öğretim üyesinden oluşmaktadır. Okul kampusu içinde, Marmara Üniversitesi'ne bağlı İktisadi İlimler Fakültesi'nin Çalışma Ekonomisi ve



259 ANADOLUHİSARI NAMAZGAHI

Endüstriyel İlişkiler Bölümü, Almanca İşletme Bölümü, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Bankacılık Enstitüsü de faaliyet göstermektedir.

Kampusta, okula ait tesislerin başlı-caları, 3 açık tenis kortu, l jimnastik, l oyun (basketbol, voleybol, hentbol), l ritmik jimnastik, l judo, l masatenisi, l tekvando salonu ile 2 futbol sahası (birinde ayrıca atletizm pisti ve yan açık tribün bulunmaktadır) vardır. Kampustaki Kredi ve Yurtlar Kurumu'na ait yurtta 600 kız öğrenci kalmaktadır.

Okuldan mezun olanlar arasından karatede Haldun Alakaş dünya şampiyonu, tekvandoda Nusret Ramazanoğlu ve Gülnur Yerlisu dünya ikincisi, Mustafa Baş ve Nurten Yalçınkaya Avrupa şampiyonu, güreşte Salih Bora Avrupa şampiyonu ve dünya ikincisi olmuşlardır.

AYHAN DOĞAN

ANADOLUHİSARI İDMAN YURDU

Anadoluhisarı'nda kurulmuş spor kulübü. Kuruluş tarihi 1912'dir. Futbol, hokey ve kürek dallarında faaliyet gösteren sarı-yeşil formalı kulüp, kendi mütevazı imkânlarıyla, İstanbul'un en gözde mesire yerlerinden biri olan Anadoluhisan çayırının bir köşesinde bir futbol sahası yaptırdı. Er Meydanı adı verilen saha, 19 Şubat 1915 günü törenle hizmete girdi. Uzun yıllar bu sahada resmi ve özel futbol ve hokey maçları oynandı. Kulübün futbol takımı uzun yıllar İstanbul mahalli liginde yer aldı. Bu arada kürek sporunda da kazandığı şampiyonluklarla dikkat çeken bir kulüp oldu. Kulüp bugün Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nce yaptırılan küçük bir stadyumu işletmektedir.

CEM ATABEYOĞLU

ANADOLUHİSARI NAMAZGAHI

Anadoluhisarı'nda Toplarönü mevkiinde yer alan namazgah. Boğaziçi'nden geçişleri kontrol etmek ve Bizans'a karşı bir "köprübaşı" olmak gayesiyle I. Bayezid (Yıldırım) tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı'nın yanında bir de mescit vardı. Bunun dışında ayrıca bir de namazgaha niçin ihtiyaç duyulduğu bilinmez.

Hisarın güneybatı tarafında olan namazgah etrafı bir duvarla çevrili yaklaşık 20x25 m ölçülerinde bir sahaya sahiptir. A. Gabriel, bu namazgahın, hisarın dışındaki toprağın yükseltilip düzenlenmesinden sonra büyük ihtimal ile 17. yy'dan daha önce olmamak üzere yapılmış olacağını ve mihrabın üslubunun da bu tahmini doğruladığını yazar. Ancak böyle bir dayanağın yetersizliği de açıkça belirlidir. Uğur Derman, altta bir çeşmesi olduğuna göre bunun bir "fevkani" namazgah olduğunu yazar. Fakat böyle bir çeşme izine rastlanmadığı gibi namazgahın fevkani olabileceğini gösteren bir işaret de yoktur.

Anadoluhisan Namazgahı, son yıllar-



ANADOLUHİSARI VAPURU

260

261

ANADOLUKAVAĞI

ayrı mahallesi bulunan önemli bir yer- re, 1946'da 270-280 haneli olan, halkı-

leşmeydi. Şirket-i Hayriye'nin 19l4'te nın büyük çoğunluğu balıkçılıkla geçi-

yayımladığı Boğaziçi broşüründe, o ta- nen, diğerlerinin bahçecilik ve işçilik

rihte 180 haneli ve 1.000 kadar nüfuslu yaptığı Anadolukavağı, 1990'da 1.500

olduğu bildirilmektedir. E. Koçu'ya gö- nüfusa sahiptir.

da oldukça harap ve bakımsız hale girmişken, 1986'da Beykoz Belediyesi tarafından temizlenmiş ve çevre duvarının eksikleri tamamlanarak restorasyonu yaptırılmıştır.

Anadoluhisarı Namazgahı, etrafı duvarla çevrili namaz mekânı ile kıble duvarında bir mihraptan ve bunun yanındaki bir minberden oluşmuştur. Muntazam işlenmiş kesme taşlardan yapılan mihrap sade görünüşlü olup üzerinde herhangi bir süsleme yoktur. Minber de yeni taştan daha basit olarak inşa edilmiştir. Merdivenin yukarı ucunda, normal minberlerdeki gibi bir köşkü yoktur. Evvelce böyle bir ..elemanın bulunduğuna dair de bir iz görülmez. Fakat bu namazgahta mihrap ve minberin oluşu, buranın bir açık hava camisi gibi tasarlandığını gösterir.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, s. 162; A. Gabriel, Châteaux Turcs du Bosphore, Paris, 1943, s. 26; U. Derman, "Osmanlı Devri Şehir ve Menzil Yollarında İstirahat ve İbadet Yerleri: Namazgahlar", Atatürk Konferansları, 1971-1972, V (1975), s. 291.

SEMAVÎ EYİCE

ANADOLUHİSARI VAPURU

Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 1949'da, Hollanda'nın Den Haag şehrindeki In-dustrielle Handels Combinatie tezgâhlarında inşa edilen birbirinin eşi 6 vapurdan biriydi. 56l grostonluktu. Boyu



Anadoluhisarı Vapuru

Eser Ttıtel, 1975

Anadoluhisarı Namazgahı

Onarımdan önce



Nuri Akbayar koleksiyomt

54,4 m, genişliği 10,9 m, sukesimi 2,5 m kadardı. Her biri 340 beygirgücünde iki makinesi vardı. Çift uskurluydu. Kazanı kömürle ısıtılıyordu. Önceleri Köprü -Kadıköy, sonraları daha çok Boğaz seferlerinde kullanıldı. 1985'te kadro dışı bırakılarak elden çıkartıldı.

ESER TUTEL

ANADOLUKAVAĞI

Boğaziçi'nin kuzey kesiminde, Anadolu sahilinde, Rumelikavağı'nın karşısında bulunan, tarihi eskilere dayanan Boğaz köyü. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde ana uğraşı balıkçılık (özellikle kılıçbalığı avı) bahçecilik ve Karadeniz'e açılmak için elverişli hava bekleyen gemilere hizmet vermek olan Anadolukavağı, günümüzde Beykoz İlçesi'ne bağlı turizm ve balıkçılık ağırlıklı bir sahil köyüdür.

Anadolukavağı'mn gerek adı gerekse tarihiyle ilgili bilgiler, çeşitli kaynaklarda farklılıklar ve çelişkiler göstermektedir. Köyün adının kavak ağaçlarından geldiği yolundaki yaygın kanıyı, Eremya Çelebi "Muazzam kavak ağaçlan bulunan Kavak iskelesi yakınlardadır. Sahildeki bu kavak ağaçlarının her birini üç adam ancak kucaklayabilir" diyerek pe-kiştiriyorsa da gerek Anadolu gerekse karşı sahildeki Rumelikavağı'nın adları, "kavak kalelerfnde de geçen ve sınır, gümrük kontrol noktası anlamını taşıyan "kavak" sözcüğünden türemiş olmalıdır. Gerçekten de, Boğaz'ın Karadeniz'e açıldığı bölgeye yakın ve iki yakanın birbirine çok yaklaştığı bir noktada bulunan karşılıklı iki yerleşme, Karadeniz'den Boğaz'a girecek gemilerin en iyi kontrol edilebileceği ve gereğinde durdurulabileceği bir konumdaydı.

Kavaklar'dan Karadeniz'e doğru, Boğaz'ın Karadeniz'e açıldığı Anadolu ve Rumeli fenerlerine kadar denize dik inen tepeler ve sarp kayalıklar arasında kalan koylar, limanlar çevresinde, her iki yakada da, birden fazla manastır, kavak kalesi ve istihkâmın varlığı bilinmektedir. Bu kaleler halk arasında çoğunlukla yanlış olarak Ceneviz kaleleri ya da Kavak kaleleri adıyla tanınırdı. Bu kalelerin en önemli görülenleri Osmanlı

döneminde zaman zaman tamir edilmiş, kimileri yeniden yapılmış, kimileri de terk edilip yıkılmaya bırakılmıştır. Ana-dolukavağı'na adını veren ve özellikle çeşitli yüzyıllarda seyyahların sözünü ettiği kavak kalesinin, köyün kurulu olduğu vadinin kuzeyindeki tepenin üstünde bugün de kalıntıları bulunan Bizans yapımı görkemli Yoros Kalesi(->) mi, yoksa IV. Murad tarafından 17.yy'da yaptırılan, sahilde bulunan ve bugün tümüyle yok olmuş kavak kalesi mi olduğu yanılgılara da yol açmış bir tartışma konusudur. Kaynakların karşılaştırılması, Anadolukavağı'nda iki ayrı kale bulunduğunu göstermektedir. Biri Bizanslılardan kalma, muhtemelen 1348'den itibaren kısa bir süre için Cenovalıların eline geçmiş, aynı yüzyılın sonlarında, Boğaziçi'nin Anadolu yakasına tümüyle egemen olan Osmanlılar tarafından zaptedi-lip uzun süre kullanılmış Yoros Kalesi; diğeri Yoros'un eteklerinde, IV. Murad'ın 1624'te, Karadeniz'den 150 şaykayla gelip Boğaziçi'nin Rumeli kesimini Yeniköy'e kadar yağmalayan Kazakların ani baskınından sonra, bu türlü olayları engellemek için yaptırdığı kaledir.

1580'lerin ortalarına doğru bölgeyi dolaşmış olan Heberer'in kitabında yer alan gravürde Yoros Kalesi ayrıntılı şekilde çizilmiştir. Osmanlı belgeleri, kalenin 1576 yılında esaslı bir tamir gördüğünü kanıtlamaktadır. Daha önce, 1403'te Timur'un yanına gitmek için Boğaziçi'nden bir yelkenli ile geçen ispanyol elçisi Cla-vijo da bu kalenin bakımlı olduğunu, içinde bir Türk garnizonunun bulunduğunu yazar. Yine Clavijo, daha sonra Evliya Çelebi'nin de nakledeceği yaygın, ancak kanıtlanmamış bir söylentiyi ilk ortaya atanlardan biridir. Buna göre, Anadolukavağı'ndaki kaleden denizin ortasında bulunan bir kuleye de dolanarak karşı sahilde Rumelikavağı'ndaki bir diğer kuleye bağlanan bir zincir Boğaz'ı kesiyor ve tüm Boğaz'ın bu noktadan kontrol edilebilmesini sağlıyordu.

Anadolukavağı'nda, Yoros Kalesi'-nden başka, IV. Murad'ın yaptırdığı ve "Anadolu Kilidü'l-bahir Kalesi" olarak da bilinen sahildeki kaleyi, Evliya Çelebi, kıbleye bakan demir kapılı, içinde 80 civarında asker odası, dizdarı, 300 kadar neferi, l camii, 2 buğday ambarı, 100 adet topu bulunan güçlü bir kale olarak anlatır.

Anadolukavağı Köyü, kavak kalelerinin varlığı yüzünden tarih boyunca önem kazanmış, ayrıca da bir gümrük ve sınır kontrol noktası olarak ekonomik bakımdan gelişmiştir. Evliya Çelebi, bağlık bahçelik, müreffeh bir belde olarak anlattığı köyde, 800 Müslüman evinin, kale içindeki camiden başka köyde de l caminin, 7 mescidin, 200 dükkânın, bekâr odaları ve sıbyan mektebinin bulunduğunu kaydeder. "Suları âb-ı hayat misalidir. Halkı cümle gemici, bahçıvan ve tüccardır. Cümlesi Anadolu'dandır. Üsküdar Mollası'nın bir naibi bulunur ve kalenin dizdarı da idare eder" dedikten



Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin