I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə64/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   129

Bibi. C. Schuchhardt, "Die Anastasiusmauer bei Constantinopel und die Dobrudschawâl-le", Jahrbuch deş Archâologischen Institut, XVI (1901), s. 107-127; ay, Aus Leben und Arbeit, Berlin, 1944, s. 210-216; F. Dirimtekin, "Anasthase Surları", Belleten, XII/45, (1948), s. 1-10, lev. I-X; ay, "Le mura di Anastasio I", Palladio (yeni seri), V (1955), s. 80-87; R. M. Harrison, "The Lorig Wall in Thrace", Archaeologia Aellana, XLVII (1969), s. 33-38; ay, "Trakya'da Uzun Duvar", Türk Arkeoloji Dergisi, XVIII/1 (1969), s. 77-83.

SEMAVİ EYİCE



ANATOLİ

Evangelinos Misailidis (1820-1890) tarafından istanbul'da yayımlanan Karamanlıca (Grek harfleriyle Türkçe) gazete. Külah bir ailenin çocuğu olan Evan-

gelinos Misailidis Efendi, uzun yıllar İzmir'de gazetecilik ve yayımcılık yaptı. Matbaası yandığı için İstanbul'a göçtü ve 1851'de Anatoli gazetesini çıkarmaya başladı.

Anadolu'da yaşayan ve Rumca bilmeyen Ortodoksların okuma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Grek harfleriyle Türkçe kitap ve gazete yayımlanması 19. yy'ın ikinci yarısından sonra hız kazanmıştır. "Karamanlı" denilen ya da kendilerini "Anadollu" (Anadolulu) olarak niteleyen bu topluluk Anadolu'nun çeşitli yerlerinde ve İstanbul'da yaşamıştır.



Anatoli gazetesi 1865'e kadar Karamanlıca, bu yıl içinde birkaç ay kadar Hristoforos Samarcidis'in başyazarlığında Rumca olarak çıkmıştır. Daha sonra 1873'e kadar yalnızca Karamanlıca çıkan Anatoli gazetesine bu tarihte bir de Rumca bölüm eklenmiştir. 1874'te Rumca bölüm Mikra Asia adıyla ayrı bir gazete haline getirilmişse de bir yıl sonra kapanmıştır. 1877'de Rumca bölüm yeniden konulmuştur. 10 yıl boyunca iki dilde yayımlanan gazetenin Karamanlıca bölümünde siyasi haber ve makaleler, Rumca bölümünde ise kilise haberleri ve dini makaleler yayımlanıyordu. Rumca bölümün başyazarlığını Manuel Gedeon yapmıştır.

Anatoli gazetesinin matbaası yalnızca gazete basımıyla değil, Karamanlıca kitap basım ve yayımıyla da uğraşmıştır. Gazete, başyazarının ölümü üzerine 1920'li yıllara kadar oğlu Hristos Misailidis tarafından devam ettirilmiştir.

Bibi. M. Gedeon, Aposimiomata Hronografu 1800-1913, Atina, 1932; T. Kut, "Tefnaşa-i Dünya ve Cefakâr u Cefakeş Yazarı Evangelinos Misailidis Efendi", TT, S. 48 (Aralık 1988), s. 22-26; R. Anhegger, "Evangelinos Misailidis ve Türkçe Konuşan Dindaşları", I-II, TT, S. 50, 51 (Şubat, Mart 1988), s. 9-12, 47-49; E. Misailidis, Seyreyle Dünyayı (Tema-şa-i Dünya ve Cefakâr u Cefakeş), haz. R. Anhegger-V. Günyol, İst., 1988 (2. bas.), s. 643-664.

İSTANBUL


ANDAY, KADRİ RAŞİT

(1875, İstanbul -1949, istanbul) Çocuk hekimi. Eczacı Mirliva Mehmed Raşid Paşa'nın oğludur. İlköğrenimini Beyazıt'taki Simkeşhane Mektebi'nde yaptıktan sonra Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi ve Kuleli'deki Askeri Tıbbiye İdadi-si'nden mezun olup Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'ye (Askeri Tıbbiye) girdi. Üçüncü sınıf öğrencisiyken 1894'te kaçarak Paris'e gitti ve tıp fakültesine kaydoldu. Paris'te kaldığı yıllarda muntazaman ünlü fizyoloji bilgini Charles Richet'nin la-boratuvarma devam etmiş ve ayrıca Prof. Grancher, Marfan ve Nobecourt'-un çocuk hastalıkları kliniklerinde ihtisas yapmıştır. 1900'de pekiyi derece ile diploma almış ve 1901'de İstanbul'a dönmüştür.

Anday İstanbul'a döndükten sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'de (Sivil Tıbbiye) açık bulunan fizyoloji dersi muallimliğine (profesör) tayin edilmiş-



Kadri Raşit Anday

Nuran Yıldırım koleksiyonu

tir. Aynı yıl bu okulda fahri olarak çocuk hastalıkları polikliniği dersi vermeye başlamıştır. 1905'te Hamidiye Etfal Hastanesi dahiliye kliniği şefliğine nakledilmiştir. Burada hem hastanenin gelişmesi için çalışmış hem de pek çok çocuk hastalıkları uzmanı yetiştirmiştir. 1917'de yeniden Tıp Fakültesi Seririyat-ı Etfal (Çocuk Kliniği) müderrisliğine getirilmiş, 1933 üniversite reformunda emekli edilmiştir. 1933-1945 yılları arasında Beyoğlu Belediye Hastanesi'nin çocuk kliniğinde hekimlik yapmıştır.

Anday'ın çocuk kliniğinde görevlendirildiği 1917'den önce sütçocuklarına kadın-doğum mütehassısları bakıyordu. Diğer yaş gruplarındaki çocukları ise dahiliye uzmanları tedavi etmekteydi. Anday, çocuk hastalıkları üzerinde yaptığı araştırmaları yayımlayarak, çocuk hastalıklarını ayrı bir uzmanlık dalı olarak tanıtmıştır. Besim Ömer Akalın(->) ile birlikte ailelerin çocuğa önem vermelerinde etkili olmuştur. Türkiye'de ilk çağdaş çocuk hastalıkları kliniği onun tarafından kurulmuştur, çocuk hastalıkları dalının da öncüsüdür.

Anday, İstanbul'da muayenehane açan ilk hekimlerdendir. Eskiden İstanbul'da hekimler, hastalarını ya bir eczanede ya da eczanenin üstündeki bir odada muayene ederlerdi. İstanbul'da kendi adına ilk muayenehaneyi Cemil Topuzlu(->) açmış, onu Besim Ömer Akalın ve Kadri Raşit Anday izlemiştir.



Bibi. Gövsa, Türk Meşhurları, 202; K. R. Anday, Hatıralar, İst., 1947; F. Erden; Türk Hekimleri Biyografisi, İst., 1948, s. 17-18; N. Onur, "Kadri Raşit Paşa, Hüseyin Kenan Tu-rakan", Pratik Doktor, c. 19 (1949), s. 13; İ. H. Alanlar, "Prof. Kadri Raşit Anday", istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c. 12 (1949), s. 47-49; M. O. Uzman, "Kadri Raşid Paşa", istanbul Seririyatı, c. 31 (1949), s.

NURAN YILDIRIM



ANDAY, MELİH CEVDET

(1915, İstanbul) Şair, romancı, denemeci ve oyun yazarı. Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdi, 1940'larda Belçika'da kaldı, savaş çıkınca yurda döndü. Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde çalıştı; İstanbul Belediye Konservatuva-rı'ndaki öğretmenlik görevinden emekli oldu. Anday, Orhan Veli ve Oktay Ri-fat'la birlikte, Yeni Şiir'in (Garip Şiiri) başlıca temsilcilerindendi. Şiirlerini Garip (Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte, 1941), Rahatı Kaçan Ağaç (1946), Telgrafhane (1952), Yanyana (1956), Kollan Bağlı Odysseus (1963), Göçebe Denizin Üstünde^ (1970), Teknenin Ölümü (1975), Ölümsüzlük Ardında Gtlgamtş (1981), Tanıdık Dünya (1984), Güneşte (1989) kitaplarında topladı. Aylaklar (1965), Gizli Emir (1970), İsa'nın Güncesi (1974) önemli üç romanıdır. 1987-1989 arası iki ciltte derlenen toplu oyunlarından İçerdekiler (1965), Mikado'nün Çöpleri (1967) İstanbul sahnelerinde büyük ilgi devşirmişti. Doğu-Batı (1961), Konuşarak (1964), Yeni Tanrılar (1974), Paris Yazılan (1982), Yiten Söz (1992) bazı deneme kitaplarıdır. Akan Zaman Duran Zaman /'de (1984) anılarını, yetişme ve gençlik yıllarını dile getirdi.

Bellekte iz bırakan şiirlerinden "Fotoğraf" (Rahatı Kaçan Ağaç) Dört kişi parkta çektirmişiz / Ben, Oktay, Orhan, bir de Şinasi.. dizeleriyle başlıyor; İstanbul'un ve yurdun dört bir yanının o ünlü parklarda hatıra fotoğraflarına şiirle sesleniyordu. "Boğaziçi'nde Ayın On-dördü" (Telgrafhane) Boğaziçi pitoreskine alışılagelmiş şiirsel söyleyişin çok dışında yaklaşır. Bu şiirde Boğaziçi yine bir eğlenceler, güzellikler beşiğidir ama, sosyal endişeler açısından ne ölçüde bilinçsiz yaşandığına da işaret etmektedir. Art arda sıralanan çalgı adları birdenbire bir musiki faslını söyler: Nazlı nazlı, aheste beste... Derken zil zurna / Def keman dümbelek çiftenağra... Herkes Boğaziçi'nde mehtap eğlentisine karışmıştır: "Sonunda fakir zengin bir arada". Ayışığında sırlı güzellikler sunan Göksu testileri, balık ağları, alamanalar geçişir; bir yanda yalılar, sahilsaraylar, ötede balıkçı köyleri... Bazı yalıların "Hürriyef'te beli bükülmüştür, bazılarıysa yine o dönemde yapılmıştır. Sonra günün özüm-senmemiş mimarisi beliriverir: Bir yanda betonarme kübik yalılar / Betonarme kübik yalıların salonlannda /Mor kadife yastık üstüne çiğ beyaz / Yağlı boya hülyalı bir mehtap. Nihayet bu yalılar, âdeta bir bostancıbaşı defteri söylemiyle, küçük bir geçit törenine çıkartılır; şiir acı bir alayla sona erer. "Şinanay" (.Telgrafhane) ise ada vapurlarını şenlikli seslenişle saptar. O yandan çarklı vapurlar cafcaflı bayraklarla İstanbul'dan Ada-lar'a, "Müsülmanı yahudisi urumu", kozmopolit bir kalabalığı taşımakta; yeller esmekte, hanımların saçları, etekleri uçuşmakta; Adalar yazlara özgü sevinçlerden bir hatıra olup kalmaktadır...

Cağaloğlu'ndaki eski bir İstanbul evinin merdivenlerinde Melih Cevdet Anday. İsa Çelik

Melih Cevdet, Aylaklar romanında konak ve köşk hayatının, sonunda ille apartmana geçecek son temsilcilerini, edebiyatımızda örneğine az rastlanılır bir başarıyla dile getirmiştir. II. Abdülha-mid'in eczacıbaşılarından Şükrü Paşa'nın Erenköyü'ndeki bu konağı "artık çökmeye yüz tutmuş, üç katlı" bir yapıdır. İç süslemesini bir zamanlar bir İtalyan sanatçı yapmış; eşyaları da İtalya'dan getirtilmiştir. Ne var ki "dam saçakları sarkmış, pancurların çoğu kırık, bağdadi yer yer kopmuş, dökülmüş"tür. Kapıları kapanmaz olmuştur. Koltukların, kanepelerin değerli kumaşı çoktan yırtılmış, perdeler lime lime olmuştur. Üç kuşağı barındırmış konakta, son fertler, eski, varlıklı günleri hâlâ sürdürme peşindedirler. Mesela Şükrü Paşa'nın kızı Leman Hanım, krem rengi, çiçekli hasır şapkası, "şanel biçimi, kırmızı harçla süslü, parlak Fransız keteninden, lâcivert tay-yörüyle" imparatorluğun kılıç artığı,



Ş I N A N A Y

Ada vapuru yandan çarklı Bayraklar donanmış cafcaflı Simitçi kahveci gazozcu Şinanay da şinanay

Müsülmanı yahudisi urumu İsporcusu ihtiyarı veremi Kiminin saçı uçar, kiminin eteği Şinanay da şinanay

Estirir de Ada yeli estirir Seni sevindirir beni küstürür Lüküs kamarada kimler oturur Şinanay da şinanay

Melih Cevdet Anday

Cumhuriyet modasıyla içli dışlı, bir İstanbul hanımefendisi görünümündedir. Hiç çalışmadan, üretmeden yaşamak isteyen bu imparatorluk çocukları ve onların yetiştirdiği kuşak, bir yandan da, bugünkü hayatımızda yeri kalmamış eli-açıklığı, ikramseverliği, hatta dalkavuk beslemeyi sürdürmek isterler. Yakın geçmişte yaşadıkları zaman, şimdi birdenbire "tarih" olmuş; onlar da bu tarihi çözemez duruma gelmişlerdir. Romanın kişilerinden biri şöyle der: "Birinci Dünya Savaşı'na neden girdiğimizi Talât Paşa bilmiyor, Cemal Paşa bilmiyor. Enver Paşa bilmiyor. Peki kim biliyor? Bilen yok." Acı tatlı bir ironi diliyle yazılmış bu güçlü roman, kültür gömleği değiştiren İstanbul'un öz çocuklarını tanımak açısından bir kaynak niteliğindedir.

SELİM İLERİ

ANDELİB

bak. FAİK ESAD



ANDREAHANI

Karaköy-Tophane arasında, Galata Mumhane Caddesi üzerinde bulunan 63 numaralı binadır. Hanın yan cephesi Karatavuk Sokağı'na, arka cephesi Hoca Tahsin Sokağı'na bakmaktadır. Binanın tek girişi, Galata Mumhane Caddesi üzerinde bulunur.

Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 1880'lerde Rusya'dan hac görevi için Kudüs ve Aynaroz'a giden Ortodoksların İstanbul'da konaklamaları amacıyla yapılmıştır. Bina, Ayna-roz'daki üç manastırdan biri olan Aya Andrea'ya bağlı olması dolayısıyla bu adı almıştır.

I. Dünya Savaşı'na kadar hacı adaylarının konakladıkları binanın malzemelerinin bir kısmının, Rusya'da açılan bağış kampanyası ile getirtildiği söylenmektedir. 1917 Ekim Devrimi'nden sonra, ülkeden ayrılan çarlık yanlısı Beyaz Ruslar bir süre burada ikamet etmişler, daha sonra Avrupa ve Amerika'ya geçmişlerdir. İstanbul'da kalanlar ise, daha çok Beyoğlu bölgesine yerleşmişlerdir.

1950'Iere kadar binanın idaresi keşişlerin elindeydi. Bu dönemde keşişlerin Aynaroz'a dönmeleri veya ölüm nedeniyle, bina bir süre idaresiz kaldı. 1954'-te Galata bölgesindeki üç kiliseden -Panteleymon, Andrea, Elia- üçer kişilik heyetlerin P. A. E. Fukaraperver Cemi-yeti'ni kurmaları ile bina, cemiyetin idaresi altına girdi.

"L" biçiminde bir plana sahip olan yapı kagirdir. Üç katlı inşa edilen han, cephede kesme taş ve tuğla malzeme birlikteliği ile oluşturulmuştur. Girişi tamamen kesme taş malzeme ile meydana getirilmiştir. Üst kat cepheleri ise tuğla örgülüdür. Cephenin simetri ekseninde orta bölüm ve köşeler kesme taş ile öne çıkarılmıştır.

Sütunlu giriş kapısının iki yanında ve diğer cephelerde dükkânlar bulunmaktadır. Bu dükkânlar, binaya ve Ayna-

ANDREAS, APOSTOLOS

268

269 ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ

Nikolai Andreomenos'un Şişli Rum Ortodoks Mezarlığı'ndaki mezar taşı üzerinde eşiyle birlikte kendi portresinin bulunduğu aile mezarı.



Engin Çizgen koleksiyonu

Efendi'nin övgüsü üzerine II. Abdülha-mid tarafından iki nişanla ödüllendirildi. 1903'te Paris'te açılan bir sergiye dört İstanbul manzarası ile katılarak, bu sergiden bir madalya aldı. Ölümünden sonra oğlu Tanaş Andreomenos Beyoğlu'ndaki stüdyoda çalışmalarına devam etti. 1930'da stüdyonun adı Saray olarak değiştirildi. 1980'li yılların sonuna doğru Tanaş Andreomenos Atina'ya göçtüğünden, stüdyo kapandı.

ENGİN ÇİZGEN

ANDREOSSY, ANTOINE FRANÇOIS

(6 Man 1761, Marsilya - 10 Eylül 1828, Paris) Fransız elçi ve gezgin. 17. yy'ın başında İtalya'nın Lucca kentinden Fransa'nın güneyine göç etmiş soylu bir ailenin çocuğuydu. 1781'de Metz'deki topçu okulunu bitirdi. 1798'de Napole-on Bonaparte'm Mısır seferine katıldı ve Fransızların Kahire'de kurdukları enstitünün matematik bölümünün başına getirildi. Fransa'ya Napoleon'un kurmay başkanı olarak dönen Andreossy bir süre sonra generalliğe yükseldi ve 1802'de Londra elçiliğine atandı. 1803-1808 arasında Viyana'da elçilik yaptı. 26 Mayıs 1812'de de Fransa'nın İstanbul elçiliğine getirildi. Görevi Napoleon'un Rusya seferi boyunca Osmanlı Devle-ti'nin Fransa'ya karşı bir ittifaka girmesini önlemekti. Bu görevini başarıyla yerine getirdi ama Napoleon'un yenilgisi ve iktidardan uzaklaştırılması üzerine 13 Ağustos 1814'te elçilikten alındı.

Andreossy İstanbul'da bulunduğu sürede İstanbul Boğazı'nın haritasını çıkardı ve kentteki su tesisleriyle yakından ilgilendi. Fransa'ya döndükten sonra İstanbul ve çevresiyle ilgili daha çok

gözlemlerine dayanan Essai sur le Bos-pbore et la partie du delta de la Thrace (Paris, 1818-1819) ve Constantinople et le Bospbore de Thrace (Paris, 1828) adlı iki kitap yayımladı. İkinci kitap bir metin cildi ile bir atlastan oluşur. Özellikle yapıların tekniğine ilgi gösteren Andreossy, İstanbul'un suyollarına, kemerlere ve bentlere önem verir. Ama dönemin pek çok yazarı gibi bunların büyük bölümünün Bizans eseri olduğuna inanır. STEFANOS YERASİMOS

ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ

Anemas Zindanı olarak adlandırılan mahzenler, İstanbul'un kara tarafı surlarının bitişiğinde Eğrikapı yakınında bulunmaktadır. Mahzenler, İvaz Efendi Ca-mii'nin(->) bulunduğu burçtan başlayarak, Halic'e doğru inerler.

Zindana adını veren Anemas, Arap

roz'daki Aya Andrea Manastırı'na gelir sağlamak üzere yapılmışlardır.

Orta bölüm, birinci katta üçgen alınlık, ikinci katta yuvarlak kemer ve üçüncü katta düz bir pencere ile tamamlanırken, diğer pencereler kemerlidir. İlk iki katta, kilittaşı yerini barok kartuşlara bırakmıştır. Pencere kenarlarında ise, "S" motifleri bulunur. Aynı pencere eteklerinin köşelerinde, triglif (üçüz yiv) motifli konsollar ile cephe hareketlendirilmiştir.

Kat araları, zincir daire motifli yatay dikdörtgen bloklar ile öne çıkarılmıştır. Bina, cephe boyunca devam eden bir saçakla sonlandmlmıştır.

Giriş cephesinin gerisinde yer alan ve çekme kat-teras olarak düzenlenmiş katta, Aya Andrea Kilisesi bulunmaktadır. Bu katta, kilise girişinde duvar resimlerine de rastlanır, ikametgâh olarak kullanılan odaların sayısı yetmiş kadardır.

BANU KUTUN

ANDREAS, APOSTOLOS (AYİOS)

Bizans devrinde ortaya çıkan söylencelere göre Konstantinopolis piskoposluğunun kurucusu; isa'nın on iki havarisinden biri; aziz. Yortu günü 30 Kasım'dır.

Andrea Ham'nm giriş cephesi.

Nazım Timuroğlu, 1993

Andreas, Roma kilisesinin kurucuları olarak bilinen havarilerden Petros ve Pavlos'dan ilkinin kardeşiydi ve aynı zamanda Petros gibi balıkçıydı. Hakkındaki en eski öykülerde, yaşadığı devirde henüz Byzantion adıyla anılan Konstantinopolis kentiyle herhangi bir alakası görülmemekle birlikte, Tours'lu Gre-gory onun çeşitli misyonerlik gezileri sırasında bu kenti de ziyaret ettiğine değinir. Ancak ilk defa 7. yy'da, Andre-as'ın Stachys isimli efsanevi bir kişiyi Konstantinopolis'e kentin birinci piskoposu olarak atadığı ve dolayısıyla ilerde patriklik olan Konstantinopolis piskoposluğunun kuruculuğunu yaptığı ileri sürülür.

Efsanenin ortaya çıkışının nedenleri bu devirde Konstantinopolis ve Roma kiliseleri arasında giderek yoğunlaşmaya yüz tutan rekabette aranmalıdır. 6 ve 7. yy'larda "ökumenik patrik" unvanını kullanmaya başlayan Konstantinopolis piskoposları böylelikle Roma kilisesinin o güne dek savunduğu ve Hıristiyanlık âleminin beş ana kilisesi (Roma, Konstantinopolis, İskenderiye, Antakya, Kudüs) arasında Roma'ya en üstün mev-kiyi tanıyan prensibe karşı geliyorlardı.

Öte yandan, Roma kilisesinin üstünlük iddiaları, Aziz Petros tarafından kurulmuş olması nedeniyle, İsa'nın havarilerine devrettiği tüm güç ve otoritenin doğrudan doğruya Petros'un haleflerine, yani papalara da geçtiği fikrine dayanıyordu. Dolayısıyla, Roma'mn üstünlüğüne meydan okuyarak eşitlik arayan Bizans kilisesinde, bu iddiaları haklı çıkarmak için, Konstantinopolis'e ilişkin bir havari geleneği yaratmak ihtiyacı hasıl oldu. 9. ve sonraki yüzyıllarda daha da geliştirilen Andreas efsanesi, 12. yy ortalarında din adamı Neilos Doxo-patres tarafından Konstantinopolis'in Roma'dan da üstün olduğunu kanıtlamak için kullanılmıştır. Ancak Konstantinopolis ve Roma kiliselerinin arasındaki rekabette sıkça başvurulduğu görülen Andreas efsanesi, Bizans halkı arasında pek yaygınlaşmamıştır.



Bibi. F. Dvornik, The Idea of Apostolocity in Byzantium and the Legend of the Apostle Andreu), Cambridge, Mass., 1958; E. C. Sutt-ner, "Der hl. Andreas und das ökumenische Patriarchat", Der christliche Osten, S. 38, 1983, s. 121-129.

NEVRA NECİPOĞLU



ANDREOMENOS, NİKOLAİ

(1850, İstanbul-27 Ocak 1929, istanbul) Fotoğrafçı. 11 yaşındayken Abdullah Biraderler'in Beyazıt'ta Rabach'tan devraldıkları, bugünkü İstanbul Üniver-sitesi'nin yakınındaki stüdyoda çırak olarak çalışmaya başladı. Mesleği iyice öğrendikten sonra 1867'de stüdyoyu Abdullah Biraderler'den(->) satın aldı. 30 yıla yakın bir zaman burada çalışan Andreomenos, daha sonra fotoğrafçılığın merkezi haline gelen Pera'da (Beyoğlu) bir şube açtı. Pera'daki stüdyoyu merkez, Beyazıt'takini ise şube durumuna getirdi. Yavaş yavaş işi azalan Beyazıt'taki stüdyo daha sonra kapatıldı. 1890'larda 27x33 boyutundaki makinesiyle İstanbul sokaklarının büyük bir titizlikle fotoğraflarını çekti.

Andreomenos saraya girmeyi başaran fotoğrafçılardandır. VI. Mehmed'in (Vahideddin) veliahtlığı sırasında ona fotoğraf dersleri verdi ve Vahideddin

İliiyesiSBİa^shlS'

Andreomenos'un kullandığı fotoğraf kartı arkası. Engin Çizgen koleksiyonu

asıllıdır. Girit Adası Arap idaresinde bulunduğu sırada, buranın son idarecisi ve kumandanı, Kandiya'yı uzun süre savunan Abdülaziz el-Kuturbî nihayet 96l'de buranın düşmesi üzerine esir olarak Byzantion'a getirilmiş ve burada Hıristiyanlığı kabul ederek yerleşmiştir. Güzel bir malikânesi olan bu eski Müslüman emirinin oğullan, Bizans ordusunun gözde kumandanları olmuştur. Ab-dülaziz'in bir oğlu Anemas 972'de Do-ristolon (Silistre) Savaşı'nda ölmüştür.

Bizans ordusunda yüksek rütbeli bir asker olan Mihael Anemas ise bilinmeyen bir sebepten İmparator I. Aleksios Komnenos'u (hd 1081-1118) devirmek isteyen bir komploya bulaşarak, 1107'de diğer üç kardeşi ve ileri mevkilerdeki diğer bazı kişilerle, İoannes Salomon adında bir kişinin ihbarı üzerine yakalanmış ve ağır hakaretlerle halkın arasında dolaştırıldıktan sonra gözlerine mil çekme cezasına mahkûm edilmiştir. Aleksios'un kızı Anna Komnena, nedense Anemas'a özel bir ilgi duymuş ve son anda, onun kör edilmesini engelleyerek, bir kuleye hapsedilmesini sağlamıştır.

Babasının hayatını yazan Anna, aynı zindana kapatılan Trabzon Dukası Gre-gorios Taromites'ten bahsederken bu hapishanenin, surların bir kulesi olduğunu ve Blahernai Sarayı(->) yanında bulunduğunu belirtir. O vakte kadar alelade bir kule olan bu yerin ancak Anemas'ın buraya kapatılması ile hapishaneye dönüştüğüne de yine Anna işaret eder. Böylece kulenin, surların bir burcu ve Blahernai Sarayı'nın komşusu olduğu anlaşılır.

Bir ayaklanmada tahtını kaybeden I. Andronikos (hd 1183-1185) korkunç işkencelerle öldürülmeden önce kısa süre burada hapis tutulmuştur. İmparator II. İsaakios Angelos ise (hd 1185-1195) Blahernai Sarayı'na bitişik olarak 1186-1187 yıllarında bir kule yaptırmış ancak 1195'te kardeşi tarafından tahttan düşürülerek, gözlerine mil çekildiğinde, buraya veya Anemas Kulesi'ne hapsedilmiştir. Oğlu genç Aleksios kaçarak, batıda yeni bir Haçlı seferine hazırlanan

Anemas Zindanı'nın plato olarak kullanıldığı bir filmden iki sahne. Ertem Eğilmez, "Senede Bir Gün", 1965. Gökhan Akçura Arşivi

ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ 2 70



271

ANGIOLELLO

Anemas Zindanı denilen Blahernai Surları bölgesinin planı.

Wolfgagng Müller-Weiner, Bildlexikon zur Topogmphie Istanbuls, Verlag Ernst Wasmutb, Tübingen, 1977

Alman Arkeoloji Enstitüsü

şövalyeleri babasını yeniden tahta çıkarmaya ikna etmiş ve Bizans'a gelen Haçlı ordusu 1203'te şehri işgal ederek, kör edilmiş İsaakios'u "Blahernai Sara-yı'ndaki mahbesinden" kurtarmış, onu yeniden tahtına döndürmüştür.

Yüksek mevkilerde bulunanlara mahsus bir çeşit devlet hapishanesi olan Anemas Zindanı ve Kulesi, Latin işgali 126l'de bittikten sonra da bu işlevini sürdürmüştür. 14. yy'da türlü entrikalarla Bizans devletinin en güçlü ve en zengin kişisi durumuna gelen Aleksios Apo-kaukos, kendisine karşı olan pek çok kişiyi zindana attırmış ve bunları görmeye gittiğinde linç edilmek suretiyle öldürülmüştür. Bu olayın geçtiği yerin de Anemas Zindanı denilen mahzenler olduğu kuvvetle muhtemeldir, imparator V. İoannes Palaiologos'un (1341-139D oğlu Andronikos da I. Murad'ın oğlu Savcı Bey ile 1374'te babalarına karşı bir

ayaklanma düzenlediklerinde yakalanmışlar ve Andronikos, Anemas Zinda-nı'na kapatılmıştır. Fakat 1376'da buradan kaçarak, babası ve kardeşi Manuel'i aynı yere hapsettirmiştir. İoannes yabancıların yardımıyla buradan kurtularak yeniden iktidarı ele geçirmiştir.

İstanbul'un 1453'te kuşatılması sırasında surların bu bölgesi Rumeli Beylerbeyi Karaca Bey'e karşı Manuel Palaiolo-gos ile Venedikli Leonardo Langaso tarafından müdafaa ediliyordu. Zorzi Dolfin adında Batılı bir görgü tanığının bildirdiğine göre, herhalde Papa'nın sağladığı para ile Katolikleri Ortodokslarla birleştirmeye gelen Kardinal İzidor, Anemand-ra adında bir kuleyi tamir ettirmiştir. Bunun Anemas Kulesi olduğu sanılır.

Fetih'ten sonra Anemas Kulesi ve yanındaki mahzenin herhangi bir iş için kullanıldığı hususunda bir bilgi yoktur. Ancak eski bir gravürde, Anemas zin-

danları denilen yapıların üstlerinin bir teras halinde olduğu ve burada çok sayıda servi ağacının dikili bulunduğu dikkati çeker. İstanbul'un her taşım Bizans tarihinin olaylarına, romantik bir tutumla bağlayan A. G. Paspatis, Anemas Zindanı ve Kulesi hakkında ilk yayını yapmış (1877); sonra A. van Millingen, surlara dair kitabında bu kalıntıları plan ve fotoğrafları ile tanıtmıştır. A. M. Schne-ider ile B. Meyer-Plath, kara tarafı surları hakkındaki büyük kitaplarında burayı incelemişler ve tam olmayan yeni bir de planını yayımlamışlardır. Bu satırların yazarı da İ946'da Anemas Zindanı'nda inceleme yapmıştır. Son yıllarda M. W. Carlson adında bir öğretmen de burada bazı araştırmalar sonunda planlara geçmemiş bir dehliz bulmuştur.

Blahernai Sarayı'na ait oldukları anlaşılan mahzenler ve kuleler genişçe bir kompleks oluşturur. Üstünde 16. yy sonlarında inşa edilen İvaz Efendi Ca-mii'nin bulunduğu terasın önünde bulunan bitişik kulelerden birine Anemas, diğerine İsaakios Angelos Kulesi denilir. Gerçekten bu kulelerden bir tanesi üzerinde İmparator II. İsaakios Angelos'un adını ve Bizans takviminin 6695 (1186/87) tarihini veren mermer bir kitabe vardır. Bunun aslında yanındaki kulede iken, sonra şimdiki yerine konulduğu yolundaki iddiaya inanmak zordur. Kulelerin içlerinde aşağıdan yukarıya bağlantıyı sağlayan rampalar bulunduktan başka, kulelerin üst katlarının ikamete uygun biçimde oldukları, bilhassa bir kuledeki kemerli pencerelerin varlığından ve dışarıda dizi halinde duvara saplanarak bir balkona temel teşkil eden mermer sütun gövdelerinden anlaşılır. Birine sağlam bir dayanağı olmaksızın Anemas, diğerine kitabe sebebiyle Angelos Kulesi denilen bu iki burcun temelleri geç bir dönemde taştan çok kalın bir kılıf içine alınarak takviye edilmişlerdir. Bunun Türk dönemine ait olduğunu kabul eden hipotez de pek inandırıcı değildir. Ancak tek ihtimal, üstte İvaz Efendi Camii inşa edilirken böyle bir takviye gereği duyulmuş olmasıdır. Kulelerden Haliç tarafında olanının içinde, üstü beşik tonozla örtülü bir bodrum vardır. Duvarları su geçirmez sıva ile kaplı olduğuna göre burası son Bizans döneminde sarnıç haline getirilmiş ve tepesine açılan bir delikten kova ile içinden su çekilmiştir.

Bu çifte kulenin arkasında, kazematlı eski bir sur duvarı önüne on dört bölüm halinde bir altyapı veya bodrum eklenmiştir. Burası Blahernai Sarayı'nın bir kısmının mahzeni ve hattâ zemin katı olup, zindan olarak kullanılmış olması ihtimal dışı değildir. Bu hücreli galeri daha eski bir sur duvarına bitişik olarak yapılmıştır. Bu bodrum iki kat halinde olup herhalde İstanbul'un kuşatılması günlerinde, yukarı mazgallardan ok atabilmek için buraya ahşap bir kat yapılmış, alt mazgallara ise bir insan boyunun erişebilmesi için toprak konularak

taban yükseltilmiştir. Ahşap kirişlerin muntazam sıralı delikleri görülür. Üzerleri beşik tonozlarla örtülü olan hücrelerin ortasında uzanan kemerli galeri dört kat halinde ise de, bunu ancak bazı yerlerde tespit mümkündür. Bu karanlık hücreler yalnızca dış duvardaki dar mazgallardan pek az ışık ve hava alır.

Yarım yüzyıl öncesine kadar, bu esrarlı ve ürperti veren mahzeni ziyaret etmek isteyenler, İvaz Efendi Camii imamının yaktığı meşalelerle içeri girebilirlerdi. Sonraları buraya elektrik tesisatı konuldu ise de, burada barınan genellikle esrar çeken kişilerce bu hatlar birkaç defa söküldü. Son yıllarda, Anemas Zindanı denilen tonozlu hücreler, tarihi filmler için plato olmuştur. Fatih Belediyesi de burayı temizleyerek turistik bir yer haline getirme düşüncesindedir. İstanbul arkeolojisine Anemas Zindanları olarak geçen bu önemli kalıntıların her şeyden önce eksiksiz ve doğru plan ve rölövesinin çıkarılması, bütün dehlizlerin ve bağlantıların temizlenmesi ve çeşitli kısımlarının duvar teknikleri bakımından incelenerek, hangi dönemlere ait olduklarının meydana çıkarılması gereklidir.


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin