1001- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Müslümanlar, hakka uygun düştüğü sürece ileri sürdükleri şartları üzredirler" buyurdu.
Ve yine buyurdu ki: "Müslümanlar arasında sulh caizdir"
1002- Âişe (r.anha)'den:
Resûluîlah (s.a.v.) "Her kim dinimizde olmayan bir şeyi ihdas ederse, o reddedilir." buyurdu.
1003- Behz b. Hakîm babasından, o da dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.), hakkııdaki suçlama sebepiyle bir adamı bir süre hapsetmiş, sonra serbest bırakmış.
1004- Ibnu Vâil b. Hacer (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.)'ın yanında bulunuyordum. Derken ona, bir toprak parçası sebepiyle birbirleriyle davalı iki adam geldi.
Onlardan biri: "Ya Resûlallah! Bu adam, Câhiliye devrinde benim toprağımı gasbetti" dedi. Bu zât Imruü'1-Kays b. Abis el-Kindî, davalısı ise Rebî'a b. 'lydan idi.
Resûlullah (s.a.v.): "Peki delilin var mı?" diye sordu.
"Yoktur" dedi.
"O zaman onun yemini geçerlidir" buyurdu.
"Öyleyse malı götürür" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Bundan başka çaren yoktur" buyurdu.
Adam kalkıp yemin ederken,
Resûlullah (s.a.v.): "Her kim haksız yere başkasına ait bir yeri alırsa, Kıyamet gününde Allah'ın huzuruna, Allah kendine gazap etmiş olarak gelir" buyurdu.
1005- Eş'as b. Kays el-Kindî (r.a)'den:
Biri Kinde'den, diğeri Hadramevt'ten iki adam, Yemen'deki bir yer sebepiyle birbirlerinden davalı olarak Resûlullah (s.a.v.)'a geldiler.
Hadramevtli: "Ya Resûlullah! Benim yerimi, bu zâtın babası benden gasbetti" dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Kindeli'ye: "Sen ne diyorsun?" diye sordu.
Kindeli: "Oranın şu anda benim elimde bulunan ve babamdan miras aldığım bir yer olduğunu söylerim" şeklinde cevap verdi.
Sonra Resûlullah (s.a.v) Hadramevtli'ye dönerek: "Senin bir delilin var mı?" diye sordu.
"Hayır! Fakat Ey Allah'ın Resulü! Oranın benim yerim olduğunu ve babasının benden gasbederek aldığını bilmediğine dair, kendinden başka ilah bulunmayan Allah adına yemin etsin!" dedi.
Kindeli yemin etmek üzere hazırlanınca Resûlullah (s.a.v.) ona: "Bir adam, yemin ederek başkasına ait bir malı zimmetine geçirmez ki, Kıyamet gününde Allah'ın huzuruna elleri kesik olarak çıkmasın!" buyurdu. Bunun üzerine Kindeli, o yeri iade etti.
1006- îbn Abbas (r.a)'tan:
Resûlullah (s.a.v.), bir şahid ve bir yeminle hüküm vermiştir. Ali b. Abdullah diyor ki, Yahya b. Said'e Seyf b. Süleyman'ın durumunu sordum:
"Bize göre sağlam ve doğru sözlü, hıfz eden kimselerdendir" dedi.
1007- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.), yalnız bir şahid ve yemin ile hüküm vermiştir.
1008- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:
ResûluUah (s.a.v.) yalnız bir şahid ve yemin ile hüküm vermiştir.
1009- Ebû Hureyre (r.a)'den:
ResûluUah (s.a.v.): "Bir bedevinin, bir köylü aleyhindeki şahidliği caiz değildir" buyurmuştur.
1010- Ukbe b. Âmir'den:
Ebû İhab'ın kızı ile evlenmiştim. Derken siyahı bir kadın geldi. İkimizi de emzirdiğini söyledi. Bunu ResûluUah'a sorduğum zaman benden yüz çevirdi. Dördüncü veya üçüncü deyişimde: "Bu söylenenden sonra o seninle nasıl kalır!" buyurdu. Böylece Allah Resulü o kadını ona yasakladı.
1011- Yine Ukbe b. Hâris'den:
ResûluUah (s.a.v.) zamanında bir kadınla evlenmiştim. Derken siyahi bir cadın gelerek onu emzirdiğini iddia etti. Bunun üzerine Nebi (s.a.v)'e gidip >u durumu ona anlattım. Onun bir yalancı olduğunu söyledim. Ama Resû-ullah (s.a.v.) benden yüz çevirdi. Sonra diğer taraftan karşısına geçtim ve: 'Ya ResûluUah! O bir yalancıdır!" dedim.
' Öyleyse bu kadının dediği ne olacak? Onu bırak!" buyurdu.
Ebû Eyyub'un rivayetine göre Peygamber (s.a.v.): "Bu söylenenden sonra seninle nasıl kalır?" buyurmuştur.
1012- Ebû Hureyre (ra.)'den:
Nebi (s.a.v.) bir grup insana yemin önerdi ve her iki taraf acele davranıp yemin etmek istedi. Bunun üzerine ResûluUah (s.a.v) hangi tarafın önce yemin etmesi gerektiğini tesbit için yemin konusunda aralarında kura çekilmesini emretti.
1013- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:
ResûluUah (s.a.v.) Bahreyn topraklarını kendilerine bölüştürmek üzere Ensarı çağırdığında, Ensar: "Hayır, aynı şekilde Muhacir kardeşlerimize de bundan bölmedikçe onu kabul etmeyiz" dediler.
ResûluUah (s.a.v,): "Şu muhakkak ki sizler, benden sonra başkalarının size tercih edildiğini göreceksiniz, fakat bana kavuşuncaya kadar sabredin" buyurdu.
1014- Âişe (r.a)'den:
ResûluUah: "Hiç kimseye ait olmayan bir yeri imar eden kimse, o yerde başkalarından daha çok hak sahipidir" buyurmuştur.
Urve diyor ki: "Ömer b. Hattab da hilafeti döneminde böyle hükmetmiştir."
1015- Semure (r.a)'den:
Nebi (s.a.v): "Kim bir yerin etrafını duvarla çevirirse, orası onun olur" buyurdu.
1016- Sa'b b. Cüsâme (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken işittim: "Koru, yapmak yalnız Allah ve Resûlun'e aittir."
1017- Ebû Hüreyre (r.a)'den:
Nebi (s.a.v): "Herhangi bir yol hususunda ihtilafa düşerseniz, yolun genişliği yedi arşın olsun" buyurdu.
1018- Yine Ebû Hüreyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Yolu, yedi arşın genişliğinde yapın!" buyurmuştur.
1019- Sa'îd b.Zeyd b. Amr b. Nüfeyl (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Her kim haksız olarak bir parça toprak çalarsa, o yer yedi kat yerin dibinden boynuna dolanır" buyurdu.
1020- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Sizden birinin komşusu, bir duvara mertek çakmak için kendinden izin isterse onu menetmesin" buyurdu.
Ebû Hureyre sözünü bitirince yanmdakilerin başlarını önlerine eğdiklerini gördü ve: "Acaba neden sizleri bundan yüz çevirdiğini görüyorum? Vallahi sizin bunu omuzlarınıza yükleyeceğim" dedi.
1021- Zübeyr b. Avvâm (r.a)'dan:
Zübeyr b. Avvâm, Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte "Bedir" savaşına katılan ensardan bir adamla Harre'daeki bir su yolu sebepiyle Resûlullah (s.a.v)'a davaya geldiler. Her ikisi de o su ile hurmalıkları suluyorlardı.
Ensarh: "Suyu bırak bahçeme gelsin!" dedi. Fakat Zübeyr reddetti.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Zübeyr bahçeni sula, sonra suyu komşuna bırak!" buyurunca,
Buna Ensarh kızarak: "Ya Resûlullah! Halanın oğlu olduğu için mi böyle hükmediyorsun?" deyince,
Resûlullah (s.a.v.)'m yüz rengi değişti, sonra: "Ya Zübeyr, bahçeni sula ve köklere ulaşıncaya dek suyu bırakma!" buyurdu.
Böylece RasûlluUah (s.a.v) hem Zübeyr'e hem de Ensarlıya haklarım tam olarak verdi
Zübeyr derdi ki: "Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar" (Nisa-65) âyetinin bundan başka bir hadise hakkında indiğini zannetmiyorum.
1022- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:
Eşlerinden biri Nebi (s.a.v.)'ye bir kap içerisinde yemek hediye edince, Âişe (r.anha) eli ile kaba vurarak onu fırlattı.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Dökülen yemek gibi bir yemek ve kırılan kap gibi bir kap gerekir" buyurdu.
1023- Ebû Ümâme (r.a)'den: Resûlullah (s.a.v)'i, Veda haccında şöyle buyururken işittim: "Ödünç alınan bir şey sahipine geri verilir. Menfaatmdan yararlanmak üzere verilen bir bağış geri iade edilir. Borç ödenir. Birine kefil olan, borçlu olur."
1024- Sernüre b. Cundub (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Bir el, aldığını geri verinceye kadar borçludur" buyurdu.
1025- Âişe (r.anha)'den:
Hind binti Utbe, Nebi (s.a.v.)'ye: "Ya Resûlullah! Hakikaten Ebû Süfyan cimri bir adamdır; bana ve çocuklarıma yetecek kadar nafaka vermiyor. Ancak onun haberi olmadan, malından aldığımla yetiniyoruz" diye yakındı, Resûlullah (s.a.v.):
"Onun malından iyilikle sana ve çocuklarına yetecek kadar al!" buyurdu.
1026- Semure (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Her kim bir adamın yanındaki malını tanırsa onu ondan alır. O da onu satın aldığı adama bakar (yönelir)" buyurdu.
1027- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) zamanında, satın aldığı yemiş sebebiyle bir adamın başı belaya girdi, borcu çoğaldı.
Bunu gören Resûlullah (s.a.v.): "Ona sadaka verin!" buyurdu ve ona sadaka verildi. Fakat bu borcunu karşılamadı.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Bulduğunuzu alın! Size bundan başka bir şey yoktur" buyurdu.
1028- Abdulhamid b. Ebi Yezid Ebû Vehb'den:
Bana Adda b. Halid b. Hevde: "Sana Resûlullah (s.a.v)'ın benim için yazdığı bir mektubu okutayım mı?" dedi.
Ben: "Tabi okut!" deyince,
Bana bir mektup çıkardı. Baktım orada şunlar yazılıydı: "Bu Adda b. Ha-lid b. Hevde'nin Allah'ın Resûlu Muhammed'den satın aldığı şeydir. Ondan bir köle -veya cariye, burada ravi Abbâd tereddüt etmektedir - satın almıştır. Onda ne hastalık, ne hile, ne de kötü ahlak vardır, işte müslümanın müslü-manla alış verişi böyledir."
99- Hicret
1029- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:
Bir bedevi Nebi (s.a.v)'ye gelerek hicretin ne olduğunu sordu.
Resûlullah (s.a.v): "Vay sana! Hicret büyük bir olaydır. Senin hiç deven var mı?" diye sordu.
Bedevi: "Evet!" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Suya indikleri gün onları sağıyor musun?" diye sordu.
"Evet!" dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.); "Öyleyse istersen denizlerin ötesinde hayır işlerde bulun, Allah, senin amelinden hiçbir şeyi eksilmeyecektir" buyurdu.
1030- IbnAbbas(r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Fetih'den sonra hicret yoktur. Ama sefere çağırıldığınız vakit hemen gidin!" buyurdu.
100- Kıyamet Gününe Kadar Cİhad'ın Devam Edeceğine Dair
1031- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan:
Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "'Ümmetimden bir taife, muzaffer bir şeklide Kıyamete kadar hak uğruna savaşmaya devam edecektir. Meryem oğlu îsa (a.s.) yeryüzüne iner ve müslümanların emiri: (Gel bize namaz kıldır) der. îsa (a.s.): (Hayır, Allah'ın bu ümmmete bir ikramı olarak, bazılarınız bazılarınıza emirdir) der."
101- Resûlullah'ın Tevhide Davet Ve Bu Uğurda Savaşmakla Emrolunması
1032- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Lailahe illallah (Allah'dan başka ilah yoktur) deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Binaenaleyh her kim Allah'tan başka ilah yoktur derse, malını ve canını benden korumuş olur. Ancak bu sözün hakkı müstesna. Onun hesabı Allah'a kalmıştır."
102- Cihad'ın Farz-ı Kifaye Olduğuna Dair
1033- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ümmetime - veya insanlara- meşakkat verecek olmasaydım, Allah yolunda gaza eden - veya sefere çıkan - hiçbir se-riyyeden geri kalmamayı isterdim. Fakat ne benim bütün insanları savaşa götürme imkanım var, ne de onların kendi imkanlarıyla bana tabi olacak durumları var. Benim ardımdan geride kalmak onlara hakikaten zor geliyor.
Allah yolunda savaşarak öldürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öldürülmer yi, sonra diriltilip tekrar Öldürülmeyi çok arzu ederim."
103- Seriyyeden Geri Kalmak İçin Mazereti Bulunanlara
1034- Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a)'den:
Mervân b. Hakem'i Mescitte otururken gördüm ve varıp yanma oturdum.
Mervân, kendisine Zeyd b. Sabit'in bildirdiğine göre, Resûlullah (s.a.)'ın ona "Müminlerden Allah yolunda cihad edenlerle, yerlerinde oturanlar/ sa-vaşmayanlar bir olmaz" âyetini yazdırdığım bize haber verdi.
Zeyd b. Sabit devamla şöyle demiş: Resûlullah (s.a.v.) o ayeti bana yazdırırken îbn Ümmi Mektum geldi ve: (Ya Resûlullah! Allah'a yemin ederim ki, eğer cihad etmeye gücüm yetseydi -Îbn Ümmi Mektum, âmâ bir zâttı- cihad ederdim) dedi. Bunun üzerine Allah (c.c), Rasûlü'ne vahiy indirdi. Resûlullah'm dizi, benim dizimin üzerindeydi. Vahiy gelince Resûlullah'm dizi öyle ağırlaşh ki, dizim kırılacak diye korktum. Sonra vahiy bitti. Allah (c.c.) o zaman (özür sahipi olanlar müstesna) âyetini indirdi."
1035- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:
Bir adam Resûlullah (s.a.v.)'a hicret ederek: "Ya Resûlullah! Ben hicret ettim" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Şirkten hicret ettin (yani onu terk ettin). Fakat bu Allah yolunda cihaddır" buyurdu.
Sonra: "Senin Yemen'de hiç kimsen var mı?" diye sordu.
Adam: "Ebeveynim var" dedi.
Resûlullah (s.a.v): "Peki onlar sana cihad için izin verdiler mi?" diye sordu.
Adam: "Hayır!" deyince,
Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse geri dön ve onlardan izin iste. Eğer sana izin verirlerse cihad et! Vermezlerse onlara iyilikte bulun!" buyurdu.
104- Gazayı (Cihadı) Terkedene Karşı Sert Davranmaya Dair
1036- Ebû Hureyre (r.a)'den: Resûlullah (s.a.v.): "Kim gaza etmeden ve onu içinden geçirmeden ölürse, nifaktan bir şube üzere ölmüş olur" buyurmuştur.
105- Kişinin Yapması Gereken Gaza Bir Gaziyi Teçhiz Edene Dair
1037- Zeyd b. Halid el-Cüheni'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Her kim, Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse, o da gaza etmiş olur. Kim bir gazinin geride bıraktığı ailesine güzellikle bakarsa, o da gaza etmiş olur" buyurdu.
1038- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) Benî Lahyân kabilesine bir müfreze gönderdi ve: "Her iki kişiden biri ileri atılsın. Bunun sevabı aralarında müşterektir" buyurdu.
106- Paralı Gaza
1039- Abdullah b. Amr b. Âs (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Seferden dönmek de gaza gibidir" buyurdu. Ve yine buyurdu ki: "Gazi için kendi ecri vardır. Gazinin ücretini veren için ise, hem kendi ecri hem de gazinin ecri vardır."
107- Yöneticilere İtaatin Gerekliliği Ve Günah Bir Şey Emrettiklerinde Onlara İtaati Terke Dair
1040- îbn Abbas (r.a)'dan:
"Ey inananlar, Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin!" âyeti, Abdullah b. Huzâfe b. Kays b. Adî el-Şehmî hakkında nazil olmuştu. Zira Nebi (s.a.v.) onu bir seriyyenin başında emir olarak göndermişti.
Resûlullah (s.a.v): "Allah'a isyan (ma'siyet) ile emrolunmadiğı sürece, müslüman kişiye emirini dinlemek ve ona itaat etmek düşer" buyurdu.
108- Resûlullah (S.A.V.)'İn Ordu Ve Komutanlara Tavsiyeleri
1042- Süleyman b. Büreyde el-Eslemî babasından:
Resûlullah (s.a.v.) bir ordu veya sedyenin başında bir kumandanı sefere göndereceği zaman, onu çağırır ve hem ona, hem de beraberindeki müslüman-lara hayır tavsiyede bulunarak: "Allah adıyla ve Allah yolunda Allah'ı inkâr edendenlerle çarpışmak üzere savaşın! Fakat, hıyanet rtmeyin! Misillemeyap-mayın/ ölülerin burun, kulak vsi organlarını kesmeyin! Çocuk öldürmeyin!
Müşriklerden düşmanınla karşılaştığın zaman onları üç hakikatten - veya güzel ahlaktan- birine davet et! Şayet bu hususlarda sana icabet ederlerse, kabul et ve onları serbest bırak.
Onları önce islam'a davet et! Eğer bunu kabus ederlerse, onlara bildir ki, muslumanlarm lehine olan onların da lehine, müslümanların aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır.
Sonra onları, kendi yurtlarından muhacirlerin yurtlarına göç etmeye davet et! Eğer bunu da kabul ederlerse onlara haber ver ki, muhacirlerin lehine olan onların da lehine, muhacirlerin aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır.
Eğer müslüman olurlar da kendi yurtlarında kalmayı tercih ederlerse onlara bildir ki, o takdirde mümin bedeviler gibi muamele görecekler. Onlara, Müminler -veya müslümanlar dedi- üzerinde cari olan Allah'ın hükmü, uygulanacak; ganimet ve fey'de hiçbir hakları olmayacaktır.
Eğer bütün bunları reddederlerse, onları cizye vermeye davet et! Şayet bunu seçerlerse, kabul et ve onları serbest bırak. Eğer (bunu da) kabul etmezlerse, artık Allah'tan yardım dileyerek onlarla savaş.
Eğer bir kaleyi muhasara ettiğnde ahalisi senden Allah'ın ahdini ve Resûlu-'nün ahdini kendilerine bahşetmeni dilerlerse onlara ne Allanın ahdini, ne de Resûlu'nün ahdini ver! Onlara kendi ahdini, atalarının ahdini ve arkadaşlarının ahdini ver. Çünkü sizin kendi ahidlerinizî ve atalarınızın ahidlerini bozmanız, Allah'm ahdini ve Rasûlunün ahdini bozmanızdan ehvendir.
Bir kaleyi muhasara ettiğinde sakinleri senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse, onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme. Çünkü sen Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmiyeceğini bilemezsin. Fakat onlara kendi hükmünü tatbik et!"
109- Kadın Ve Çocukları Öldürülmekten Men
1043- Ibn Ömer (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.)'m gazalarından birinde bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladı.
110- Gece Baskınında Kadın Ve Çocuklara Zarar Veren Kimseden Günahın Sakıt Olduğuna Dair
1044- Sa'b b. Cusâme (r.a)'nın anlattığına göre:
Resûlullah (s.a.v), Ebva veya Veddân'da iken kendisine uğramış. Sa'b diyor ki: "Kendisine,gece müşriklerin yurduna baskın yapılması ve bu sırada kadınlar ve çocuklara zarar verilmesinin hükmü soruldu.
''Onlarda onlardandır" buyurdu.
111- Bir Çocuğun, Çocuk Hükmünden Çıkacağı Yaş
1045- Atıyye el-Kurazî anlatmaktadır:
Beni Kurayza günü müslümanlar, erkeklerin hayalarına bakıyorlar, eğer tüyleri çıkmışsa öldürüyorlar, çıkmamışsa bırakıyorlardı. Benim eteğime de baktılar. Tüyleri henüz çıkmamış olduğu için beni serbest bıraktılar.
112- Elçilerin Öldürülmesinden Mene Dair
1046- Abdullah (r.a)'dan:
Peygamber (s.a.v.) bir adama-yani Müseyleme'nin elçisine: "Şayet sen elçi olmasaydın, seni öldürürdüm" buyurdu.
113- Savaştan Önce Müşriklere Davette Bulunmak
1047- İbn Avn’dan:
Nâfi'ye bir mektup yazarak davetin savaştan önce mi yapıldığını sordum.
O da bana: "Bu ancak İslâm'ın ilk zamanlarında idi. Resûlullah (s.a.v) Be-nû Mustalik kabilesine gafil bulundukları, hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada baskın yapmış; erkeklerini öldürmüş, geri kalanlarını da esir almıştır. O gün, Resûlullah, Cüveyriye binti Hâris'i almıştır. Bunu bize, kendiside orduda bulunan Abdullah b. Ömer (r.a) haber vermiştir" diye cevap yazdı.
114- Müşriklerden Yardım Almamaya Dair
1048- Âişe (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v) Bedir'e doğru yola çıktığı bir sırada bir adam kendisine: "Seninle beraber ben de sefere çıkabilir miyim?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Biz bir müşrikten yardım dilemeyiz" buyurdu.
115- Müslüman Kişinin Korkup Kaçmaması Gereken (Düşman) Sayısına Dair
1049- îbn Âbbas (r.a)'tan:
Müslümanlara, önce bir kişinin on kişiden korkup kaçmaması; yirmi kişinin de iki yüz kişiden korkup kaçmaması hükmü farz kılındı. Sonra bu hüküm hafifletilerek "şimdi ise Allah sizin yükünüzü hafifletti" buyuruldu ve böylece onlara, yüz kişinin ikiyüz kişi karşısında; on kişinin de yirmi kişi karşısında korkup kaçmamaları hükmü farz kılındı.
116- Ordudan Kaçıp Bir Gruba Katılan Kimseye Dair
1050- îbn Ömer (r.an.)'den:
Resûlullah (s.a.v.) bizi, bir seriyye ile birlikte sefere çıkardı. Derken insanlar bir yolunu bulup seriyyeden sıvıştılar. Sonra Medine'ye girip evlere gizlendik. Daha sonrada Nebi (s.a.v.)'nin huzuruna vararak: "Helak olduk ya Resûlullah! Bizler seriyyeden kaçanlarız" dedik.
Resûlullah (s.a.v.): "Hayır aksine sizler geri dönücülersiniz. Sizin grupu-nuz benim grubumdur" buyurdu.
117- Harb Sırasında Yalan Söylemenin Ruhsatına Dair
1051- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan: Resûlullah (s.a.v.): "Savaş, hiledir" buyurdu.
118- Eman Vermesi Caiz Olan Kimse Ve Ganimetin Tüm Askere Dağıtılmasına Dair
1052- Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden:
Resûlullah (s.a.v) Fetih yılı Mekke'ye girdiğinde, bir hutbe vermek için ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Câhiliye devrinde yapılan bir ahidleşmeyi îslâm ancak şiddet yönünden arttırmıştır. İslâm'da hilf (ahidleşme) yoktur. Müslümanlar, onların dışındakilere karşı tek vücut gibidirler, Mevkice en düşük olanları dahi onlar adına güvence verebilir. En uzakta olanları, ganimetten onlara da verir. Müfrezeler ganimetlerden geride kalanlara da verir. Bir kafire karşılık mümin öldürülmez. Kafirin diyeti müminin diyetinin yarısı kadardır. At yarışlarında dışardan atı kamçılamak da, onu değiştirmek de yoktur. Ve onların (müminlerin) zekatları ancak kendi yurtlarında alınır."
119- Ahdi Bozan Kimseye Karşı Sertlik
1053- Ibn Ömer (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah (c.c.) Kıyamet gününde öncekileri ve sonrakileri biraraya topladığı vakit, her vefasız için bir sancak dikecek ve (Bu, falan şahsın vefasızlığıdır) denilecek."
120- Hurmalıkları Yakmak
1054- Ibn Ömer (r.a)'den nakledildiğine göre:
Resûlullah (s.a.v.), Beni Nadir kabilelerinin hurmalıklarını yakmıştır.
Kadınların Eman Vermesine Dair
1055- Ebû Murre'den:
Ümmü Hâni, iki akrabasına emân verdi ve Resûlullah (s.a.v): "Senin koruman altına aldığın kimseyi biz de korumamız altına aldık. Senin güvence verdiğin kimseye biz de güvence verdik" buyurdu.
Başka bir veryantta, hadis, "Resûlullah (s.a.v.)'a geldim"... şeklinde başlamaktadır.
121- Uzuvları Kesmekten Nehye
1056- Heyyâc'dan:
Bir köle -belki babasına ait bir köle olduğunu söyledi- kaçtı. Sahibi, şayet onu yakalarsa mutlaka bir uzvunu keseceğine nezretti. Kölesi dönüp geldiğinde beni, İmrân b. Husayn'e gönderdi ve ona bu durumu sordum.
İmrân b. Husayn: "Kölesini azad etmek veya yemininin kefaretini vermek isteyen bir kimseye şunu ifade edeyim ki Resûlullah (s.a.v.) bizi sadaka vermeye teşvik eder, uzuvları kesmekten menederdi" dedi.
Sonra Semüre'ye gittim, o da îmrân'ın söylediği gibi söyledi.
122- Canlıları Yakmaktan Mene Dair
1057- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v) bizi bir seriyye ile birlikte sefere çıkarırken,
Kureyşten iki adamın ismini vererek: "Falan ve falan kimseleri bulursanız, onları ateşte yakın!" buyurdu.
Sonra tam yola çıkacağımız zaman Resûlullah (s.a.v.) bize: "Ben size falan ve falan kimseleri ateşte yakmanızı emretmiştim. Şüphesiz ki ateşle ancak Allah (c.c.) azap eder. Şayet o iki adamı bulursanız, onları öldürün!" buyurdu.
123- Yakalandıktan Sonra Müslüman Olan Casus Hakkında
1058- Furât b. Hayyân'dan:
Resûlullah (s.a.v.), Ebû Süfyan'ın casusu ve müttefiki olan bu zatın öldürülmesini emretmişti. Bir gün Ensardan bir topluluğa uğrayarak. "Ben müs-lümanım" dedi.
Bunun üzerine içlerinden biri: "Ya Resûlullah! (O zât) müslüman olduğunu söylüyor" dedi.
Resûlullah (s.a.v) de: "Doğrusu, içinizde bir takım kimseler var ki, biz onları imanlarına havale ediyoruz. Furat b. Hayyân da onlardandır" buyurdu.
124- Atların (Cihada) Hazır Tutulması
1059- İbn Ömer (r.anhüma)'dan:
Resûlullah (s.a.v): "Atların alınlarına, Kıyamet gününe kadar hayır düğümlenmiştir" buyurmuştur.
Ravilerden Ibn Yahya: "Kıyamete kadar ebediyyen" ifadesini kullanmıştır.
125- Zırh Kullanmak
1060- Sâibb. Yezid'den:
Uhud savaşında Resûlullah (s.a.v.)'ın üzerinde iki zırh vardı.
1061- Câbir (r.a)'dan:
Nebi (s.a.v.): "Bir Peygamber'e, zırhını giydiği zaman savaşmadan onu çıkarması yaraşmaz" buyurmuştur.
126- Kişinin Atını Terbiye Etmesi Ve Atıcılığın Faziletine
1062- Hâlid b. Yezîd'den:
Ben nişancı biriydim. Ukbe el-Cühenî (r.a) beni çağırır ve: "Halid hadi sahraya çıkıp atış yapalım" derdi.
Yine bir gün beni çağırmıştı ve biraz gecikmiştim. Bana dedi ki: "Gel de sana Resûlullah (s.a.v.)'m bana söylediğini söyleyeyim ve sana Resûlullah (s.a.v.)'ın bana dediğini diyeyim.
Resûlullah (s.a.v.)'ı, şöyle buyururken işittim: "Muhakkak ki Allah (c.c.) tek bir okla üç kişiyi cennete sokar:
Dostları ilə paylaş: |