864- Ibn Abbas (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), olmamış hurma ile olmuş hurmanın karıştırılmasını, kuru üzüm ile hurmanın karıştırılmasını yasaklamış ve Cüreşlilere kuru üzüm ile hurmayı karıştırmamaları için mektup yazmıştır.
865- Abdullah b. Ukeym'den:
Hüzeyfe (r.a) su istediğinde ona gümüşten bir kab içinde içecek getirdiler. Huzeyfe onu kaldırıp attı ve bu yaptığı hakkında onlara özür beyan ederek: "Ben bu adamı onunla su vermekten menetmiştim. Çünkü ben Resûlul-lah'ı şöyle buyururken işittim: (Altın ve gümüş kaplarla su içmeyin! "Dibâl" (bir tür ipekli kumaş)'ı ve ipeği de giymeyin! Çünkü bunlar dünyada onların (inanmayanların), ahirette ise bizimdir.) "
866- Ebû Said el-Hudrî'den:
Resûlullah (s.a.v.), bir kimsenin ayakta su (v.b. şeyleri) içmesini yasaklamıştır.
867- Yezîd b. Utarid el-Bezerf den:
îbn Ömer (r.a)'e ayakta bir şey içmenin hükmünü sordum: "Resûlullah (s.a.v.) zamanında biz ayakta içer ve yürürken yerdik" dedi.
868- Enes (r.a)'den:
Annesi kendisine haber verdiğine göre, Resûlullah (s.a.v), onun yanına girmiş ve içeride asılı bir kırbanın ağızından ayakta su içmiş. Enes'in annesi: "Ben de kalkıp kırbanın ağzını kestim" demiş.
88- Yiyecekler
869- îbn Ömer (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Sizden biriniz sol eliyle yiyip içmesin. Zira şeytan sol eliyle yer ve içer" buyurdu.
870- Yine Abdullah b. Ömer değişik bir senedle aynı haberi nakletmiştir.
871- Ebû Hüreyre (r.a)'dan:
ResûluUah (s.a.v)'e içine fare düşüp Ölen yağın hükmü soruldu "Eğer donmuş yağ ise fareyi ve etrafındaki yağları atın. Erimiş yağ ise ona yaklaşmayın" buyurdu.
872- Meymune (r.anha)'dan:
Bir fare, bir yağ kabına düşerek ölmüş. Sonra bunun hükmü ResûluUah (s.a.v.)'e sorulduğunda: "Fareyi ve etrafındaki yağları atın ve yağı yiyin" buyurdu.
873- Ata'dan:
ResûluUah (s.a.v), eşlerinden birine ait ölü bir koyun gördü ve: "Onun derisini tabaklayıp istifade etseniz ya!" buyurdu.
Ata, bunu kırk yıl önce Ibn Abbas'tan duymuş, o da Meymûne'den nakletmiş tir.
874- Ibn Abbas (r.a)'tan:
Hz. Peygamber (s.a.v): "Herhangi bir deri tabaklanırsa temiz olur" buyurdu.
875- Ebu'l-Melih'in babasından naklettiğine göre,
Resûlullah (s.a.v.) yırtıcı hayvanların derilerinden minder yapılmasını yasaklamıştır.
876- Ebû Vâkid el-Leysî'den:
Resûlullah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde Medine halkı, diri diri develerin hörgüçlerini ve koyunların kuyruklarını keserlerdi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Hayvan diri iken ondan koparılan her bir parça, et ölü hayvan eti hükmündedir" buyurdu.
877- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v), bir yüzük edinen ve onu kokuların en güzeli misk ile dolduran bir kadından bahsetti.
878- Cabir (r.a)'dan:
Nebi (s.a.v.) beni Ebû Ubeyde ile beraber bir seriyye içinde bir tarafa göndermişti. Derken, beraberimizdeki azık tükendi. Sonra denizin kıyıya atmış olduğu bir balığa rastladık. Ondan yemek istediğimizde Ebû Ubeyde bizi bundan menetti. Sonra: "Biz Resûlullah'm elçileriyiz ve Allah yolundayız, bundan yiyiniz!" dedi. Biz de günlerce ondan yedik. Resûlullah (s.a.v.)'e geldiğimiz vakit, bunu ona haber verdik. Resûlullah (s.a.v): "Eğer yanınızda ondan birşey kaldıysa, bize gönderin" buyurdu.
879- Câbir (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v)'e deniz suyunun hükmü soruldu: "Denizin suyu temiz; ölüsü helaldir" buyurdu.
880- Ebû Ya'fur'dan:
Abdullah Ebû Evfâ (r.a)'a geldim ve çekirgenin hükmünü sordum: "Resûlullah (s.a.v.) ile beraber yedi gaza yaptık. Hepsinde de çekirgeleri yiyorduk" dedi.
881- Âişe (r.a)'dan:
Bir topluluk Peygamber'e (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlallah! Bize yememiz için et veriliyor ama hayvan boğazlanırken Allah'ın adının anılıp amlmadı-ğım bilemiyoruz? Bunun hükmü nedir?" diye sordular.
Resûlullah (s.a.v.)'da: "Allah'ın adım anın ve yiyin!" buyurdu.
882- Amir b. Sa'd, babasından:
Resûlullah (s.a.v.): "Şüphesiz ki, müslümanların müslümanlar hakkında en büyük suçlusu, o kimsedir ki, haram kılınmayan bir şeyi sorar da, o sorduğu için, o şey haram kılınır" buyurmuştur.
883- İbn Ömer (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v), ehli eşeklerin etinin yenilmesini yasaklamıştır.
884- Câbir (r.a)'den:
Hayber'in fethi günü at, katır ve eşek boğazlamıştık. Resûlullah (s.a.v), bize katır ve eşek etlerini yemeyi yasakladı; fakat atın etini yasaklamadı.
885- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), Hayber'in fethi günü eşeklerin etinin yenmesini yasakladı, atların etine ise müsaade etti.
886- Esma (r.a)'dan:
Biz Resûlullah (s.a.v.) zamanında at eti yedik.
887- îbn Abbas (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v) pislikle beslenen hayvanın sütünü, vurularak öldürülen hayvanın etini ve ağzı kapalı kırbanın ağzından su içilmesini yasaklamıştır.
888- Zehdem el Cermî'den:
Bir adam tavuk etini yemekten çekindi ve: "Ben bu hayvanın bir şey yediğini gördüm de tiksindim" dedi.
Bunun üzerine Ebû Musa (r.a): "Resûlullah (s.a.v.)'ın bunu yediğini gördüm" dedi.
889- Ebû Sa'lebe (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v) her türlü keskin dişli yırtıcı hayvanın etinin yenmesini yasakladı.
890- Abdurrahman b. Abdullah b. Ebi Ammâr'dan:
Câbir b. Abdullah (r.a) ile karşılaştım ve kendisine: "Bana yırtıcı hayvanların hükmünü söyle, onları yiyecek miyiz?" diye sordum.85[85]
"Evet!" dedi.
"Peki onlar av hayvanı mıdır?" diye sordum.
"Evet, ben Resûlullah (s.a.v.)'in de böyle bir soruya (evet) dediğini işittim" dedi.
Merru'z-Zahrân'dan bir tavşan kaldırdık, insanlar peşinden koştular. İlk Önce ben yetişip yakaladım. Sonra onu Ebû Talha'ya getirdim. Uyluğunu-zannedersem (budunu) dedi- ResûluUah'a gönderdi. O da bunu kabul etti.
892- İbn Abbas (r.a)'dan:
Peygamber (s.a.v.) her türlü azı dişli yırtıcı hayvan ve her türlü pençeli kuşu yasaklamıştır.
893- Başka bir senedle Yine İbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre: Hz. Peygamber (s.a.v.) her türlü azı dişli yırtıcı hayvandan ve her türlü pençeli kuştan men etmiştir.
894- İbn Abbas (r.anhüma)'dan:
Kendisine kelerlerin hükmü sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Teyzem Ümmü Hufeyd Resûlullah'a yağ, keş ve bir kaç keler hediye etti. Allah Resulü yağ ve keşden yedi ama iğrendiği için kelerleri bıraktı. Eğer bunlar haram olsaydı. Resûlullah'ın sofrasında yenmezdi."
87- Eti Yenen Hayvanların Kesimi
895- Râfi b. Hadîc (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Tihâme'de bulunan Zulhuleyfe'de idik.
Derken insanlar bazı deve ve davar sürüleri ele geçirdiler. Ve hemen onları boğazlayıp kazanlara koyarak kaynatmaya başladılar. Sonra Resûlullah (s.a.v.) yanlarına geçip emir verdi, kazanlar tersyüz edildi. Sonra bir deveye karşılık on koyun sayarak verdi.
O sırada develerden biri kaçmıştı. Ve bir adam ona ok atarak durdurdu.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v): "Bu hayvanlar arasında da, vahşi hayvanlar gibi azgın olanları vardır. Onlardan size baskın gelenlerine karşı, aynen böyle yapın!" buyurdu.
Ravi diyor ki; sonra Râfi' b. Hadîc Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlullah korkarım ki -veya ümit ediyorum ki- yarın düşmanla karşılaşacağız. Fakat beraberimizde hiç bıçak yoktur. Hayvanları kamışla boğazlayalım mı?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.)'de buna şöyle cevab vermiş: "Eğer bir şey kan akıtır ve hayvanın üzerine Allah'ın adı anılırsa, ondan yiyin. Ancak kesme aleti diş ve tırnak olmamalı. Bunun sebepini size söyleyeyim. Dişe gelince bu kemik hükmündedir. Tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır." Sonra Râfi b. Hadîc şunu anlattı:
Medine'de bir kuyuya deve düşmüştü. Deve, böğründen kesilmişti. Ibn Ömer (r.a) onun etinin onda birini iki dirheme satın aldı.
896- Cerir (b. Hazim)'den:
Eyyûb, bana Zeyd b. Eslem'den rivayette bulunurdu. Sonra Zeyd ile karşılaştım ve bunu kendisine sordum,
Dedi ki: "Bana Atâ b. Yesâr, Ebû Said el-Hudrî'den şunu rivayet etti: 'En-sar'dan bir adam'in Uhud dağı taraflarında otlayan bir dişi devesi varmış. Bir gün yanına vararak bir kazıkla onu boğazlamış.
Zübeyr'e demirden bir kazıkla mı yoksa odundan bir kazıkla mı? Diye sordum.
'Hayır, odundan' dedi.
Sonra Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek bunun hükmünü sormuş. Resûlullah (s.a.v) da ona yemesini söylemiş."
897- Ibn Ömer (r.a)'den:
Bir kadın, Sel' dağı taraflarında Ka'b b. Mâlik'in sürülerini güdüyordu. Bir koyunun ölmesinden korktu ve bir taş alarak onu taşla boğazladı. Bu, Resûlullah (s.a.v.)'a anlatılınca, onu yemelerini söyledi.
898- Enes (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v) hayvanların hapsedilerek öldürülmesini yasakladı.
899- Şeddâd b. Evs (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah (c.c.) herşeyde iyiliği farz kılmıştır. O halde öldürmeyi güzel yapın, kesmeyi güzel yapın. Her biriniz bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın!"
900- Ebû Said (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.)'e ceninin hükmünü sorduk: "Dilerseniz yiyin. Zira annesinin boğazlanması, onun da boğazlanması sayılır" buyurdu.
901- Ebû'1-Aşrâ' babasından:
Babası şöyle demiş: "Ya Resûlullah! Boğazlama ancak boğaz ve gerdanlıktan/gırtlaktan olmaz mı?" diye sordum.
Resûlullah (s.a.v.): "Hayvanı uyluğundan yaralasan dahi bu senin için yeterlidir" buyurdu.
Abdurrahman b. Mehdî demiştir ki: Bu hüküm kuyuya düşen hayvan gibi boğazlanması mümkün olmayanlarda geçerlidir.
88- Kurbanlıklar
902- Enes (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) alaca renkte boynuzlu iki koç kurban etti.
903- Âişe (r.a)'den:
Peygamber (s.a.v.) hanımları adına bir sığır kurban ederdi.
904- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "En azından bir yılını doldurmuş hayvandan başkasını kesmeyin; ancak size böylesini bulmak güç gelirse, o zaman koyun cinsinden (yaşını doldurmamış) bir toklu kesiverin."
905- Ukbe b. Âmir eI~Cühenî'den:
Biz Resûlullah (s.a.v)'le birlikte, koyun cinsinden kuvvetli kuzuları kurban etmiştik.
906- Ali b. Ebi Tâlib (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) kulaklarının uçları veya yanları kesik, kulakları yarık veya delik ya da kurban mahalline yürüyemeyecek kadar topal olan hayvanı kurban etmeyi bize yasakladı.
907- Şeybân oğullarından Ubeyd b. Feyrûz adında bir adamdan:
Berâ b. Âzib (r.a)'a: "Rasûllulah (s.a.v) hangi hayvanların kurban edilmesini mekruh gördü veya hangilerini yasakladı?" diye sordum.
Dedi ki: "ResûluUah (s.a.v.), eli ile işaret ederek -ki benim elim onun elinden daha kısadır- şöyle buyurdu: (Şu dört tür hayvandan hiç biri kurban olmaz: Tek gözü tamamen kör, iyice topal, çok hasta ve yürüyemeyecek kadar ayağı kırık olan hayvanlar.)
Ben: (Dişleri eksik ya da boynuzu veya kulağı kusurlu olanları da uygun görmüyorum) deyince,
ResûluUah (s.a.v): (Uygun görmediğini kesme. Fakat onu kimseye haram kılma) buyurdu/'
908- Bera b. Âzib (r.a)'dan:
ResûluUah (s.a.v.): "Bayram Namazını kılmadan hiç kimse katiyyen kurban kesmesin!" buyurdu.
Bunun üzerine dayım Ebû Burde b. Niyâr (Neyyâr) yanına vararak: "Ya Resûlullah! Bu öyle bir gündür ki onda et boldur. Ben kurbanımı ailem ve komşularım yesin diye acele kestim. Bende iki et koyunundan daha iyi bir oğlak var. Onu keseyim mi?" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Evet kes; ama senden başka bir oğlak kurban olarak hiç kimse için kifayet etmez. O senin iki kurbanının en hayırlısıdır" buyurdu.
909- Şube, Katâde'den:
Enes b. Malik (r.a)'ın şöyle dediğini işittim. Şube, diyor ki, Katade'ye: "Onu sen işittin mi?" diye sordum. "Evet!" dedi:
"Resûlullah (s.a.v.) alacalı ve boynuzlu iki koç kurban eder ve besmele çekip, tekbir getirirdi. Resûlullah (s.a.v.)'ın, ayağını boyunlarına koyarak onları kendi eliyle kestiğini gördüm" dedi.
89- Akîka
910- Semure b. Cundub (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v): "Doğan her çocuk için akîka kurbanı kesilmesi gerekir. Doğumunun yedinci günü kurbanı kesilir, başı tıraş edilir ve adı konur." buyurdu.
911- Ibn Abbâs (r.anhüma)'dan:
Peygamber (s.a.v.) Hasan ve Hüseyin (r.a) için birer koç kesti.
912- Yine Ibn Abbas (r.a)'tan:
Peygamber (s.a.v.) Hasan (r.a) için bir koç, Hüseyin (r.a) için de bir koç kesti.
913- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Peygamber (s.a.v.): "Devenin ilk yavrusunu kurban etmek ve Receb ayında kurban kesmek yoktur" buyurdu.
90- Avlanma/Avcılık
914- Adiy b. Hâtim'den:
Resûlullah (s.a.v)'a ok ile avlananın hükmünü sordum: "Keskin tarafına isa-ederse onu ye! Enine isabet ederse o hayvan ezilerek ölmüştür" buyurdu.
915- Adiy b. Hatim (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v)'e şunu sordum: "Ya Resûlullah (s.a.v.) biz eğitilmiş köleri (avın üzerine) salıveriyoruz ve onlar avlarını öldürüyorlar, bunun mü nedir?"
Avlarını öldürdükleri zaman, ondan yemedikleri veya onlara başka köer katılmadıkları sürece onu ye" buyurdu.
916- Ebû Sa'lebe el-Huşeni (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v)'e gelerek: "Ya Rasûlallah biz Ehli Kitab bir kavmin toprağında yaşıyoruz. Onların kaplarından yiyoruz. Bir de biz, avın bol olduğu bir yerdeyiz. Yay ile ok atıyor, eğitimli köpeğimle de eğitimsiz köpeğimle de avlanıyorum. Bu hususta ne buyurursun?" diye sordum.
"Söylediğin gibi Ehli Kitab bir kavmin toprağında yaşıyorsanız, onların kaplarından yemeyin! Ancak başka çareniz yoksa o başka. Başka çareniz yoksa o kapları iyice yıkayın sonra onlardan yiyin.
Yine zikrettiğin gibi avı bol bir yer de bulunuyorsanız, yayınla avladığın üzerine Allah'ın adını an ve ye! Eğitimli köpeğin ile avladığın hayvan üzerine de Allah'ın adını an ve ye! Eğitimsiz köpeğinle avladığın hayvanı ise kesmeye yetişirsen ye!" buyurdu.
917- Yine Ebû Sa'lebe el-Hüşeni (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.)'e geldim... Ve aynı şekilde eğitimli köpek kıssasını zikrederek eğitilmemiş köpekle ilgili bölümde şu ilâveyi nakletmiştir: "Eğer avı kesmeğe yetişemezsen, yeme!"
918- Adiy b. Hatim (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.)'e ok avının hükmünü sordum:
"Eğer ok avı yaralarsa ye! Sadece enine isabet ederse yeme!" buyurdu.
919- Adiy b. Hatim (r.a)'den:
"Ya Resûlullah! Bazan avımı vuruyorum. Fakat bir gece sonra izini sürü-or ve okumu üzerinde buluyorum, ne buyurursun?" dedim.
Resûlullah (s.a.v.): "Okunu üzerinde bulur ve ondan hiçbir yırtıcı hayva-ın yemediğini görürsen onu ye!" buyurdu.
Ravi diyor ki: "Bunu Ebû Bişr'e anlattım. Bana, Said b. Cübeyr'den, o da .diy'den Nebi (s.a.v)'in: 'Okunu üzerinde bulur, üzerinde başka bir şeyin ;ini görmez ve onu senin okunun öldürdüğü kanaatine varırsan ye!' buyur-uğunu nakletti."
920- Adiy b. Hatim (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.) bana: "Eğer vurduğun av suya düşer de boğulursa yele!" buyurdu.
921- Yine Adiy b. Hatim (r.a)'den:
"Ya Resûlullah! Ben avı vuruyor fakat izini ancak bir gece sonra sürüyo-m. Bu hususta ne buyurursun? diye sordum.
Resûlullah (s.a.v.): 'Okunu onun üzerinde bulursan ve ondan yırtıcı hay-nlar yememişse onu ye!' buyurdu."
Şu'be diyor ki: "Bunu Ebû Bişr'e anlattım. Bana Sait b. Cübeyr'den, o da üy b. Hâtim'den naklen Nebi (s.a.v.)'in: 'Onun üzerinde okunu bulur, başbir şeyin izini görmez ve onu senin okunun öldürdüğü kanaatine varır-1 ye!' dediğini rivayet etti."
91- Yemin Bahsi
922- Salim babası (r.a)'ndan:
Bir defa Peygamber (s.a.v.), Hz. Ömer'i: "Babama yemin ederim! Babama yemin ederim!" derken işitti.
Bunun üzerine: "Şüphesiz ki Allah babalarınızın adına yemin etmenizi yasak eder" buyurdu.
Hz. Ömer demiştir ki: "Allaha yemin ederim ki, o günden sonra ne kendim böyle bir yemin ettim, ne de başkalarının benzer yeminini aktardım."
923- Abdurrahman b. Semure'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Atalarınız ve tağutlar adıyla yemin etmeyin!" buyurdu.
924- Sabit b. Ed-Dahhâk (r.a)'tan:
Resûlullah (s.a.v): "Her kim yalan olarak İslâm'dan başka bir din adıyla yemin etse, dediği gibi olur" buyurdu.
Hadis Ali b. Muhammed'in rivayeti olup şu bulunmuştur: " Ayrıca Zeyd b. ed-Dahhâk Hudeybiye'de ağacın altında biat edenlerdendi" ilavesini de nakletmiştir.
925- Âişe (r.anha):
"Allah, sizi yeminlerinizdeki lağvdan dolayı sorumlu tutmaz"86[86] âyetinin adamın"Allah'a yemin olsun ki..." ve "Hayır Allah'a yemin olsun ki..." A sözleri hakkında nazil olduğunu söylemiştir.
926- Abdullah b. Mesud (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Her kim "yemin-i sabr" ederek onunla haksız yereancı olduğu halde- bir müslümanm malını elinden alırsa Allah'ın gazabı uğramış olarak huzuru ilahiye çıkar" buyurdu.
Bunun üzerine: "Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel, az pahayı (hasis bir menfaati) satın alanlar yok mu?... Ilh" âyeti nazil oldu.
Derken Eş'as b. Kays (r.a) içeri girdi ve: "Ebû Abdurrahman size ne anlar?" diye sordu.
Biz de: "Şöyle şöyle diyor" dedik.
Dedi ki: "Doğru söylemiş, bu âyet benim hakkımda nazil oldu. Benimle mimden bir adam arasında bize ait bir yer sebepiyle münâkaşa olmuştu. Resûlullah (s.a.v.)'a dava ettim.
Resûlullah: (Delilin var mı?) diye sordu. Ama ne yazık ki delilim yoktu.
Bunun üzerine diğerine: 'Sen yemin et!' buyurdu.
Ben de diğerine fırsat vermeden: (Ya Rasûlallah yemin istenildiği takdir-o yemin eder) dedim.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): (Her kim "yemin-i sabr" ederek haksız -yalancı olduğu halde- bir müslümanm malını elinden alırsa, Allah'ın îabına uğramış olarak huzuru ilahiye çıkar) buyurdu. Ve: "Hakikat Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel, az bir pahayı satın alanlar yok âyeti nazil oldu."
927- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "Şu minberimin yanında, yaş bir misvak için dahi olsa, yalancı olarak bir adam yemin etmez ki, Cehennemdeki yerini hazırlamasın".
928- îbn Ömer (r.a)'den:
Peygamber (s.a.v): "Kim yemin eder de sonra "inşallah" (Allah dilerse) derse istisna yapmış olur, yemini kat'ileşemez" buyurdu.
929- Abdurrahman b. Semûre'den:
Resûlullah (s.a.v): "Eğer bir şeye yemin eder de, ondan daha hayırlısını görürsen, daha hayırlı olanı yap ve yemininin kefaretini ver!" buyurdu.
930- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Ebû Kasım (s.a.v): "Sizden biriniz, daha hayırlısını gördüğü halde ailesi hakkında yemininde ısrar ederse, bu Allah katında onun için yeminini bozması halinde emrolunduğu kefaretten daha günahtır" buyurdu.
931- Ubeyd b. Abdullah b. Utbe, Ensardan bir adamdan:
Söz konusu zât, Resûlullah (s.a.v)'a yanında siyah bir cariye ile gelerek: "Ya Resûlullah! Mümine olan bir cariye azad etmem gerekmektedir. Şu cariyeyi mümine olarak görüyorsan onu azad edeyim" dedi.
Resûlullah (s.a.v.) cariyeye: "Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet eder misin?" diye sordu.
"Evet!" dedi.
"Ya benim Allah'ın Elçisi olduğuma şehadet eder misin?" diye sordu.
"Evet!" dedi.
"Peki öldükten sonra dirilmeye inanıyor musun?" diye sordu.
Cariye buna da: "Evet!" diye cevab verince, Resûlullah (s.a.v.): "Onu azad et!" buyurdu.
92- Adaklar
932- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûlullah şöyle buyurmuştur: (Allah Teâla buyurur ki) "Nezir (adak) Ademoğluna, benim onun için takdir etmediğim hiçbir şeyi getirmez. Fakat, adak ona takdir ettiğim şekilde ulaşır. Onunla cimriden mal çıkarırım. Bununla bana daha önce vermediğini verir."*
Hadİsin mânâsından bunun Allah'ın sözü okluğu anlaşılmaktadır (ç.n.).
933- İmrân b. Husayn (r.a)'dan:
Sakîf kabilesi Ukayl oğullarının müttefiki idi. Derken Sakîf, Resûlullah (s.a.v)'ın ashabından iki kişiyi esir aldı. Resûlullah (s.a.v)'in ashabı da Beni Ukayl'den bir kişiyi esir aldılar. Esirle birlikte Adbâ ismindeki deveyi de ele geçirdiler. Resûlullah (s.a.v) pranga vurulmuş adamın yakınına geldi.
Adam: "Ya Muhammed! Ya Muhammed! diye seslendi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) yanına gelerek: "Derdin nedir?" diye sordu.
Adam:
"Beni niçin tutukladm? Hacıları geçen deveyi niçin aldın?" dedi.
Resûlullah (s.a.v): "Seni müttefiklerin olan Sakîf'in işlediği suça karşılık tutukladım" dedi ve oradan ayrıldı.
Adam tekrar ona: "Ya Muhammed! Ya Muhammed!" diye seslendi.
Resûlullah (s.a.v.) merhametli ve nezaketli biri idi. Bu sebeple ona dönerek: "Ne istiyorsun?" diye sordu.
Adam: "Ben müslümanım" dedi.
Resûlullah (s.a.v): "Eğer bu sözü, hürriyetine sahip iken söylemiş olsaydın tamamiyle kurtulurdun" buyurdu. Sonra ayrılıp gitti.
Adam yine: "Ya Muhammed! Ya Muhammed!" diye seslendi.
Resûlullah (s.a.v) yine yanına gelerek: "Ne istiyorsun?" diye sordu.
Adam: "Ben açım, beni doyur; susuzum, bana su ver!" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Tek isteğin bu mu?" diye sordu.
Sonra bu adam, o iki kişiye fidye yapıldı. Daha sonra Ensardan bir kadın ve Adbâ esir edildi. Kadm bağlanmıştı. İnsanlar develerini evlerinin önünde güdüyorlardı. Derken bir gece kadın bağından kurtularak develerin yanına geldi. Develerin yanına yaklaştığında develer böğürüyordu. Sonra onları bırakıp Adba'nın yanına vardığı. Pişkin bir dev olan Adbâ böğürmedi. Hemen arkasına oturup hayvanı sürerek yola koyuldu.
Kadının kaçtığını anlayan Sakîf kabilesi onu aramaya başladılar. Her tarafı taradılar, ama kadın onları çaresiz bıraktı. Kadın, eğer Allah kendisini kurtarırsa bu deveyi boğazlamayı Allah için nezretmişti.
Medine'ye vardığında halk kendisini görerek "işte Adbâ, Resûlullah (s.a.v)'in devesi" dediler. Kadm, eğer Allah kendisini (bu devenin üzerinde) kurtarırsa, onu mutlaka boğazlamayı nezrettiğini söyledi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek meseleyi kendisine anlattılar.
"Sübhanallah onu ne kötü cezaya çarptırmış. Eğer Allah (c.c.) kendisini bunun üzerinde kurtarırsa, onu mutlaka boğazlamayı nezretmiş" dedi ve sonra: "Günaha girmek için yapılan nezirle, kulun elinde olmayan bir şeye yapılan nezrin ifası yoktur" buyurdu.
934- Âişe (r.anha)'den:
Resûlullah (s.a.v): "Bir kimse Allah'a itaat etmek üzere adak adarsa, itaat îtsin. Ona isyan etmek üzere adak adarsa, isyan etmesin!" buyurdu.
935- İbn Abbas (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Nezir iki türlüdür. Allah için ola-ım kefareti onu yerine getirmektir. Şeytan için olanı ise yerine getirilmez, 'emin kefareti gerekir."
936- Ukbe b. Âmir (r.a)'den:
Ukbe, Peygamber (s.a.v.)'e, yalın ayak Ka'be'ye yürümeyi adayan kız kardeşinin durumunu sordu, Resûlullah: "Allah (c.c), senin kız kardeşinin bu nezrine muhtaç değildir/ nezrinden müstağnidir. Hemen bir hayvana binsin ve bir bedene deve kurban etsin" buyurdu.
îbn Abbas'tan gelen diğer bir rivayette "ve bir bedene/ kurban etsin" kısmı zikredilmemiştir.
937- Ukbe b. Âmir (r.a)'dan:
Ukbenin kızkardeşi Beytullah'a kadar yürümeyi adamış. Ukbe onun için bunu Resûlullah (s.a.v)'a danışınca, Resûlullah: "Ona söyle bir hayvana binsin" buyurmuş.
Dostları ilə paylaş: |