Önsöz
Alemlerin Rabbi Allah'a hamd; Peygamberimiz Muhammed el-Emin'e emaneti yerine getirip risaleti tebliğ eden ve Allah yolunda hakkıyla cihad eden mübarek ve pâk Ashabına salât ve selâm olsun.
Şüphesiz ki; müslümanlar vahiy Kitab ve Sünnetle tebliğ etmişlerdir. Bu sebeple Ayetlerin ve hadislerin nakli hususunda pek titiz çalışmışlar, tefsir ve şerhlerinde her türlü gayreti göstermişlerdir. Bu işi içlerinde adil ve bilgin olanları üstlenmiştir. Kur'an ayetleri "tevkifi" olup bu konuda içtihada mecal olmayınca, bilginlerin bu husustaki çabaları, Kur'an'ı Kerim'i ilk defa yazıldığı gibi meşhur kıraatler içerisinde nakletmekle sınırlı kalmıştır.
Sünnet-i Nebevi'ye gelince, bilginlerin bu konudaki gayretleri ise, dikkate değer ve farkedilir bir surette olmuştur. Sünneti tedvinleri müteaddid me-dotlar çerçevesinde olmuş hatta sahabeden tedvin devrinin sonuna kadarki dönemde, ravilerde bulunması gereken şartlar dahi farklılık arzetmiştir. Bu sebeble bir hadisi bazan onlarca müellif rivayet ederken, bazan yalnızca bir veya iki kişi rivayet etmiştir. Bütün bunlar, her birinin kayıtlı kaldığı şartlara uygun olarak gerçekleşmiştir. Kaviler içerisinde çok ve az rivayette bulunanlar olduğu gibi, ansiklopedist (cami') veya belirli (muayyen) hadislerle yetinenler de olmuştur. Her halükârda Sünnet, bize sened adıyla bilinen zincirlerle Resulullah (s.a.v.)'e ulaştırılarak tedvin edilmiş bir halde gelmiştir.
Hadis Kitablannın Nevileri
el-Ucâle en-Nâfia'dan naklen Me'ârifu's-sıınen'de müellif şöyle demektedir:
Şüphesiz hadis kitapları altı nevidir:
1- Camiler.
2- Müsnedler.
3- Mu'cemler.
4- Cüzler.
5- Risaleler.
6- Erba'înât
Bennûri der ki: "Ben bunlara sünenleri de ilave ettim. Çünkü bunları tanımak daha mühimdir." Cüzler, Risaleleri de içine aldığı için onu zikretme-miştir."
Müellif bu nevileri şu şekilde tarif etmektedir.
1- el-Câmi; Hadislerin şu sekiz bölümünü bir araya getiren eserlere denir.
1- Akâid hadisleri.
2- Ahkâm hadisleri.
(Şu anda takdim etmekte olduğumuz eserin konusu da bu hadislerdir.)
3- Ahlâk hadisleri.
4- Yemek, içmek, yolculuk ve benzeri konularla ilgili edeb (=âdâb) hadisleri.
5- Tefsir ile ilgili hadisler.
6. Siyer ve Tarihe dair hadisler.
7- Fi ten hadisleri.
8- Menkıbe hadisleri.
1- Cami': Kütüb-ü Sitte içerisinde (yalnızca) Buhâri'nin sahihi ve Tirmi-zî'nin süneni Cami'dirler. Müslim'in sahihi ise, bütün bu bölümleri ihtiva etmekle birlikte, tefsir bölümünün muhtevası az olduğu için Cami olarak isim-lendirilemez.
2- Müsned: Hadis bilginlerinin ıstılahında Müsned, hadisleri sahabe tertibine göre ele alan eserlere denir. Bu ya harf sırasına göre; yani eî-Câmiu's-Sa-ğtr'de olduğu gibi alfabetik sıraya göre, ya da fazilet veya neseb ve soy üstünlüğüne göre tertip edilir.
3- Mu'cem: Yine muhaddislerin ıstılahına göre, hadisleri el-Müsned'in tasnifinde zikredilen tercih sıralaması dikkate alınarak, râvilerin tertibine göre zikredilen eserlere denir.
4- Cüz: Sahabe ya da onlardan sonra gelenlerden yalnızca bir zatın rivayetlerini bir araya getirmek üzere telif edilen, veya yukarıda zikredilen sekiz bölümden yalnızca bir bölümle ilgili hadisleri toplamak üzere telif edilen eserlere Cüz denir. Bunlardan birincisine aynı zamanda el-Müfred de denir.
ikincisine örnek olarak ise, Buharî'nin Cüzu'l-Kırâai vb. eserleri gösterilebilir.
5- Risale: Zikredilen bölümlerden yalnızca bir bölümle alakalı hadisler konusunda tasnif edilen eserlere denir.
6- el-Erba'în: Bu veya birden çok bab'da, bir veya daha fazla senedle gelen kırk hadisi bir araya getiren eserlere "Erba'în" denir.
el-Bekrî'nin "Kitâbu'î-erba'ine hadis" adlı eserinin mukaddimesinde şu bilgiler yer almaktadır.
"Onlardan kimileri fıkıh bablarına ve ihtiyaç duyulan hususlara göre hadisleri derleyip tertip ederken, kimileri de zühd ve ahlak konularındaki hadisleri toplamıştı. Diğer bazıları, cihadın faziletine dair hadisleri toplarken, birtakım kimseler de sufi tabakalarının zikrine ve tarikat şeyhlerinin haberlerine dair derleme yapmışlardır. Kimileri ise uzun hadisleri bir araya getirmiştir. Kimilerine Allah (c.c.) yolculuk nasib etmiş ve ülke çapında yaygın olan tüm hadisleri toplamıştır. Bize ulaşan habere göre ilk defa "Kitabu'l Erba'în" derleyen, alim ve zahid olan, asrırun imamı Ebû Abdurrahman Abdullah b. el-Mubârek el-Mervezî (ö 181.h.)'dir."
Müellif daha sonra bu konuda telif yapan müellifleri ve eserlerini geniş olarak anlatmıştır.
7- Sünen: Fıkıh bablarına göre tertib edilen eserlere sünen denir. Süne-nu'n-Nesâî, Siinenu Ebî Dâvud ve Sünenu îbn Mâce gibi Tirmizî'nin eseri de, cami olmakla beraber, fıkıh bablarına göre tertib edildiği için sünen olarak isimlendirilmiştir. Aynı şekilde "garâib" kitaplar -ki bunlar bir râvinin tek başına rivayet ettiği ve başka râvisi bulunmayan rivayetleri ihtiva eden eserlere denir, "iki" kitapları, "el-Etrâf," "el-hâustahrec," ve "el-Müstedrek"lerle bablar ve şeyhler üzerine yazılan eserler de hadisdeki tasnif türlerindendir.
Ahkâm Hadisleri ve Bu Konuda Yazılmış En Önemli Kitaplar
"Ahkâm hadisleri"nin durumu da "Ahkâm ayetleri" ninki gibidir. Bilginler bunları, Ahkâm hadisleri adıyla bilinen tasniflerde toplamışlardır.
Bu ümmetin bilginleri, haberlerin kabul şartlan hususundaki zevk ve meş-reblerinin ihtilafınca, nasları ve rivayetleri anlamadaki farklılıklarına göre, bütün hadisleri derleyip tasnif etmek ve onları metin, sened ve delalet yönleriyle izah etmek konusunda, bütün çağlarda ısrarlı bir çaba sarfetmişlerdir.
Musanniflerin metodları sünen hadislerinden başlayarak Musannefler ve Ahkâm hadislerine doğru gelişmiştir. Asırlar boyunca müslüman bölgeler, sünnet/ hadis ilimlerinin yükünü nöbetleşe taşımaktaydılar. Bu ilmin tarihini yazanlar bize, sünen türü eser yazma fikrinin ortaya çıkışının üçüncü yüzyılda; yani Saîd b. Mansûr (227 h.), Dârimî (255 h.), Ebû Davud (275 h.), Ibn Mâce (275 h.), Tirmizî (279 h.), Nesâî (303 h.), Dârekutnî, (385 h.) ve Beyhakî (458 h.) gibi bilginlerin sünenlerinin yazıldığı dönemde olduğunu göstermektedirler.
Musannefler: Musannefler erken bir dönemde ortaya çıkmıştır. Muhad-dislerin ıstılahında Musannef, sünen gibi fıkıh bablarına göre tertib edilen esere denir. Ancak sünenlerden farklı olarak aynı zamanda hem "merfu" hemde "mevkuf" ve "maktu" hadisleri; yani hem nebevi hadisleri hem de sahabe rivayetleriyle tabiin ve tebe-i tabiin fetvalarını kapsamaktadır. Sünen ve Musanneflerin ortak özellikleri, her iki türün de, dinin sair konularından ayrı olarak fıkhı ahkâmla ilgili hadisleri bir araya getirmeleridir.
Hicri ikinci yüzyılda yazılan musanneflerden, Hammad b. Seleme (167 h.) ve Vekî b. Cerrâh'm (196 h.) musannefleri bilinmektedir. Bize tam ve kapsamlı olarak ulaşanları ise, Abdurrezzak es-San'ânî (211 h.) ve Ibn Ebi Şeybe'nin (235 h.) musannefleridir. Bu ikisi, matbu ve mütedavel olan en geniş musannef-lerdendir. Beki b. Mahled'in (276 h.) musannefi de bu tür eserlerdendir.
Müslüman alimler, her asır ve mısırda ( ülkede ) yaptıkları teliflerle bu metodu geliştirme gayretlerini devam ettirmişlerdir.
Sonra bu, muhtasar ve mutavvel (=geniş hacimli) eserler şeklinde devam edegelmiştir.
Daha başka alimler de, ahkâm hadislerini şerhedip onlardan şer'î hükümler çıkarmaya devam etmişlerdir. Böylece musannef türü eserlerin yazılış gayesi gerçekleşmiş oldu. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, her müellif ve sarihte eşit oranda mezhep damgası hissedilmektedir. Çoğu zaman telif ve şerh muayyen bir fıkhi mezhebi desteklemek için yazılırdı. Bu gayeyle yazılan musanneflere örnek olarak, Hanefi mezhebine mensub Ebu Cafer et-Tahâvî'ye (229-321 h.) ait "Me'âni'l-âsâr" gösterilebilir. Dört cild halinde olan bu esere pek çok Hindistanlı alim şerh yazmıştır. Aynı müellifin "Müşkîîu'î-âsar" adıyla da bir eseri vardır ki, bu da Hindistan'da dört cild halinde basılmıştır. Kadı Ebu'l Mehâsin Yusuf b. Musa el-Hanefi bunu, Kadı Ebu'l Velid el-Bâcî el-Malikî (474 h.)'nin muhtasarından özetlemiş ve eser iki cild halinde basılmıştır.
Bu sahada yazılmış eserlerin adlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.
1- îbnu'l Harrât adıyla meşhur Ebu Muhammed Abdulhak b. Abdulhak b. Abdullah el-Işbilî'nin (581 h.) "el-Ahkâmu'l-kııbrâ"sı. Altı cild halinde olan bu esere Ibnu'l-Kattân (628 h). "Beyamı'l-vehm ve'l-ibhâm el-vâkiayn fi kiiabi'l-ahkâm" adında bir tenkid yazmıştır. Fakat bu Kitabıı'l-vehm'e de "el-Âhzıı'l-hufâl es-samiye an meâhizi'l-ihmâli fi şerhi mâ teâammenehû kitabıı'l-vehm ve'l îhâm mine'l-ihlâîi ve'l-iğfâl ve ma indafe ileyhi min tetmîm ve ikmâl" adında bir kitabla tenkid yazılmıştır. el-Ahkâmu'UKubra, onunla ilgili olarak yazılan kitaplarla birlikte Riyad'ta (1403 h./1983 m.) da basılmıştır.
2- Abdulhakk, "el-Ahkâmu'l-vustâ" iki cild halindedir.
3- Abdulhakk "el-Ahkâmu's-suğrâ" Bunu, şeriatın gerekleri ve ahkâmı, helal ve haramları konusunda terğib ve terhib türleri içerisinde tasnif etmiştir. Bu kitab üzerine de, "el-Umde", "eş-Şifa", "el-Burde" ve Ibn Hâcib'in muhtasarını şerheden şârih ve başkalarına ait bazı şerhler bulunmaktadır.
4- 7 akiyyuddin Ebu Muhammed Abdulğâni b. Abdulvâhid b. Ali b. Su-rur el-Makdisî el-Hanbeli, (ö. 600 h.) "Umdetu'l-ahkâm an Seyyidi'henâm."
Ibn Dakî ki'l-îyd (ö. 702 h.) bunu, " Ahkâmu'hahkâm şerhu umdeti'l -ahkâm" adlı eserinde şerhetmiştir. Kitap defalarca basılmıştır.
Mukaddimesinde (müellif) şöyle demektedir: "Müellif sadece, "Şeyhân" (Buharı ve Müslim)'ın ittifak ettikleri hadislerle yetinmiş olduğu için, kitabın metinini "Ahkâm'ın delilleri" için yetersiz görerek, konuya uygun düşen yalnız Buharî'nin veya yalnız Müslim'in tek başlarına rivayet ettikleri sahih hadislerle veya diğer kaynakların tahric ettikleri, senedi ve metni sahih olan rivayetlerle, buna bir zeyl yazmamın uygun olacağını düşündüm."
Yine şöyle demektedir. "Bu hadisleri şerhederken tek bir üslubun hakim olması için, ahkâm istinbatı, mezheblerin ve onlardan tercih edilenin reddedilenden ayrımı gibi konularda sarihin metodunu izledim.
5- Aynı müellif "e\-Ahkâm"
6- Mecduddin Abdusselâm b. Abdullah b. Teymiye el-Harrânî (ö. 653 h.) "el-Ahkâmul-kubrâ".
7- Aynı müellif (a. mit) "el-Müntekâ min ahbâri'l-Mustafa".
Bu eseri de, Ahmed b. Ahmed b. Abdulhâdi el-Makdisî (744 h.) ve Sirâ-ceddin Ömer b. Ali el Mulekkin eş-Şafiî (804 h.) şerhetmişlerdir.
En geniş şerhlerinden biri ise, Şevkânî'nin (1250 h.) " Neyin'l-evtâr şerhu munteka'l-ahbâr"'dır. Eser, çok meşhur ve yaygın olup birlikte üniversite müfredatında da benimsenmiş mutemed eserlerdendir.
8- Izz b. Abdisselâm (660 h.) "el-îlmâm fî beyâni edilleti'l-ahkâm"
9- îmarn Ebu Zekeriya "el-Hülâsafi ehâdîsi'l ahkâm"
Bundan sonra Hindistanlı ehl-i sünnet ve'1-cemaat alimlerinin rolü gelmektedir ki; bunların, son asırlarda sünnet konusunda yazdıkları eserler her urlu takdirin fevkindedir. Altı asıl (el-Kutübu's-sitte) hakkında kaleme al-ıkiarı şerhler, "Ahkâm hadislerini" geniş bir şeklide ele almaktadır. Meşeyi Fe*hli'Umülhe™ fi şerhi Sahihi Müslim." "Bezlu'l-mechûd fi şerhi Süneni Ebî wud' ve "el-Urfu'ş-şezt fi şerhi Sünen et-Tirmizt' bunlardandır. 3azılarının ahkâm hadislerini kaynaklarından çıkararak, özel bir bab altında derlemek ve her bir hadisi "cerh" ve "ta'dil" açısından incelemek gibi, yeni ve nefis bir tarzda tasnif edilen "ahkâm hadisleri" konusunda hususi telifleri bulunmaktadır.
Ahkâm hadisleri konusunda yazılan eserlerden biri de Zahîrruddin en-Nimevî'nin "Âsânı's-Sünen" idir. îki cüz şeklinde telir ettiği eserinde müellif, fakihlerin görüş ayrılıklarına göre Taharet ve Namazla ilgili hadisleri derleyerek, herbiri üzerini muhaddislerin usulüne göre "cerh" ve "ta'dil" açılarından değerlendirmiştir.
Ahkâm hadisleri konusunda yazılmış mutlak manada en geniş eserlerden biri de, şüphesiz ki yirmi cild halinde kaleme alınan, Allâme Zafer Ahmed et-Tehânevfnin "î'lanu's-sünen"iâir. Eser Pakistan ve Hindistan'da defalarca basılmıştır. Aynı müellifin "îhyau's sünne" adında bir eseri daha vardır. Yahya b. Şeref en-Nevevî eş-Şâfiî'nin (ö. 676 h.) "Câmiu'l-âsâr"\ da bu tür eserlerdendir.
10- Ibn Dakîki'1-Iyd eş-Şâfiî (702 h.), "el-îlmâm fi ehadisi'l-ahkâm". Bu esere birden fazla şerh ve hülâsa (özet) yazılmıştır.
11- Hafız îbn Hacer el-'Askalanî (852 h.), "Buluğu'î-merâm min ehadisi'l-ah-kâm"ı.
Bunun da yine birden fazla şerhi bulunmaktadır/1'
Müellif:
İbn'l-Cârûd'un asıl adı, Abdullah b, Ali b. el-Cârûd Ebu Muhammed en-Nisâburî'dir. Mekke-i Mükerreme'nin civarında oturmuş ve orada hadis hafızlarından biri olarak vefat etmiştir. Bu veciz ifadelerle onu tamtan tarihçiler: Onun tasniflerinden biri de "eî-Müntekâ fi'l-ahkâm"dır, demişlerdir.(2) Fakat ondan sonra gelen herkes, ondan nakilde bulunmuştur.
Bu eserin Daru'l-Kalem tarafından yeniden basılması inşallah sünneti müşerrefe'nin, özellikle ahkâm hadisleri'nin hizmetinde hayırlı bir katkı olacaktır. Sözlerimi müellife (rh), kitabı neşreden ve Lübnan-Daru'l-Kalem'in sahibi Ustad Ahmet Ekrem'e, okuyucularına ve bu kitabı ve benzerlerini istifadeye sunmak için çalışan herkese Allah'tan sevab ve fayda dilekleriyle bitiriyorum. Şüphesiz ki, Allah (c.c.) herşeyi işiten ve duaları kabul edendir. Allah niyetleri bilir.
1- DEFTER
1- Abdestin Farzlarına Dair Bab
1- Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Namaza kalkacağanız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayıp, başlarınızı meshederek, her iki ayağınızı topuklara kadar yıkaymız..." (Maide-6).
Namaza kalkarken, abdestin herkese değil de sadece abdesti olmayanlara tarz olduğunu gösteren delil şu hadis-i şeriftir:
Süleyman b. Büreyde babasından (r.a) rivayet etti ki; "Resûlullah (sav) namazda abdest alıyordu. Fetih günü (Mekke'nin fethi) ise abdest aldı ve mestlerinin üzerine mesnetti. Sonra, bütün namazları bir abdestle kıldı. Bu gören Ömer (r.a): "Ey Allah'ın RasÛlu! Sen şimdiye kadar yapmadığın bir da: "Ben bunu te^ yaPtim ^ Ömer!" buyurdular, is tshak tarîki ile gelen rivayettir.
İbni Hâşim ise rivayetinde, "ve mestleri üzerine meshetti" ibaresini zik-retmemiştir.
2- Yellenme Sebebiyle Abdestin Bozulacağına Dair
2- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki; Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: (Yellenme kuşkusu var ise) "Ancak ses veya koku hissedildiğinde abdest gereklidir."
3- Abbâd B. Temîm Amcasından Naklen Rivayet Etti Ki; Resûlullah (s.a.v.) Şöyle Buyurdular:
"Sizden biriniz, namaz esnasında karnından bir şey hissederse, koku duymadıkça veya ses işitmedikçe namazdan ayrılmasın".
3- Def-i Hacet, Bevl ve Uyku Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair
4- Safvan b. Assai el-Muradî şöyle söyledi:
Resûlullah (s.a.v.) bize, yolculukta veya yolcu durumunda olduğumuz zamanlarda, defi hacet, bevl (küçük su dökmek) ve uyku gibi hallerden dolayı üç gün üç gece mestlerimizi çıkarmamamızı emrederdi.
4- Mezi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair
5- el-Mikdtâd b. Esved (r.a) o şöyle dedi:
Resûlullah'a (s.a.v.), eşine yaklaşması neticesinde mezisi gelen kimsenin ne yapması gerektiğini sordum, şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz böyle bir-şey (mezi) görürse avret mahallini yıkasın"
Yani, fercini yıkar ve sadece abdest alır, buyurdu.
6- Ali (r.a) şöyle dedi:
Mezisi çokça gelen birisi idim. Kızı nikahım altında bulunduğundan bu hususu Rasulallah'a (s.a.v.) arzetmekten utandım. Başka birisinden bunu sormasını istedim, o da sordu. Bu hususta Resûlullah (s.a.v.): "Bundan dolayı sadece abdest lazım gelir" buyurdu.
7- Abdullah bin Saîd'in amcası rivayet etti ki:
"Resûlullah'a (s.a.v.) guslu gerektiren halleri sordum, şöyle buyurdu: 'Suyun ardından gelen su mezîdir. Bütün erkeklerden mezi gelir. Bundan dolayı, sadece fere ve husyelerini yıkaman yeterlidir. Sonra namaz ab-desti gibi abdest al."
5- Kusmuk Sebebiyle Abdestin Gerekliliği Hususunda Varid Olan Rivayete Dair Bab
8- Ebi'd-Derdâ (r.a) rivayet etti ki:
"Resulullah (s.a.v) istifrağ ettikten sonra orucunu bozdu"
(Ma'den b. Talha) Demiştirki:
"Daha sonra Şam Camii'nde Sevban'a rastladım ve bu durumu kendisine arzettim. O da; "Doğru söylemiş Abdest suyunu da ben dökmüştüm" dedi.
6- Uyku Sebebi ile Abdestin Gerekliliğine Dair Bab
9- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki:
Resulullah (s.a.v.): "Herhangi biriniz uykusundan kalktığı vakit elini, üç defa yıkamadan abdest kabına sokmasın; zira o, uyku esnasında elinin nerelerde dolaştığını bilemez" buyurdu.
îbn el-Mukri bir keresinde demiştir. Hadis îbn el-Mukri'nin rivayetidir.
10- tbni Abbas anlatmaktadır:
"Bir gün teyzem Meymune'nin yanında geceledim. O zaman Peygam-ber'in (s.a.v.), gecenin bir bölümünde kalkıp su tulumunun yanına vardığını, oradan su aldığını ve azar azar kullanarak hafif bir abdest aldığını gördüm. Sonra, aynen onun yaptığı gibi ben de yaparak sol yanına namaza durdum. Beni tutup sağ yanma geçirdi. Sonra, Allah'ın dilediği kadar namaz kıldı ve ardından horlayacak derecede derin bir uykuya daldı. Daha sonra, mü-nadi/müezzin geldi ve abdest almadan namaza kalktı."
11- İbni Abbas (r.a) şöyle rivayet etmektedir:
"Birgün Teyzem Meymune b. el-Hâris'in yanında geceledim. Peygamber (s.a.v) gecenin bir bölümünde kalkarak namaz kıldı. Sonra yattı ve horlayacak kadar derin uykuya daldı. Daha sonra Bilâl gelerek namaza çağırdı. O da abdest tazelemeden kalktı ve sabah namazını eda etti."
12- Ebu Hureyre'den (r.a) nakledildiğine göre:
Peygamber (s.a.v.): "Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyurmuştur.
7- Baygın Kimseye Taharetin Gerekliliğine Dair Bab
13- Ubeydullah b. Abdullah anlatmaktadır:
Âişe'nin yanma girdim ve kendisine: ''Bana Resulullah'ın hastalığından bahseder misin?" dedim.
O da: Hay hay! dedi ve şöyle anlattı. O sırada Peygamberin (s.a.v.) hastalığı ağırlaşmıştı.
Bir ara Resulullah (s.a.v.): "Cemaat, namazı kıldılar mı?" diye sordu.
Biz: "Hayır, seni bekliyorlar ya Resulullah" dedik.
Öyle ise "Benim için leğene su koyun!" buyurdular.
Dediği gibi yaptık. O suyla Resulullah (s.a.v.) yıkandı, sonra kalkmaya çalıştı fakat bayıldı. Sonra ayılarak:
"Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu.
Biz de "Hayır, seni bekliyorlar ya Rasulallah" dedik yine;
"Benim için leğene su koyun!" buyurdular. Dediği gibi yaptık ve yıkandı. Sonra ayağa kalkamaya uğraştı. Fakat yine bayıldı. Sonra, ayıklığında, yine "Cemâat, namazı kıldılar mı?" diye sordu. Biz yine - "Hayır, seni bekliyorlar ya Resulullah! " dedik. Cemaat, mescide toplanmış yatsı namazı için Resu-lullah'ı (s.a.v.) bekliyorlardı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) cemaate namazı kıldırması için Ebu Bekr'e haber gönderdi.
8- Müslüman Olduğu Vakit, Müşrike Taharetin Gerekliliğine Dair Bab
14- Kays b. Asım'ın bildirdiğine göre:
Müslüman olduğunda, Peygamber (s.a.v) kendisine su ve sidırle yıkanmasını emretmiş.
15- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:
Sumame el-Hanefiyye esir düşmüştü. Müslüman olduğunda Resulullah (s a v.) yıkanmasını emretti. O da, yıkanıp iki rek'at namaz kıldı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Şüphesiz, kardeşinizin müslüman oluşu iyi oldu," buyurdu.
9- Zekere Dokunulması Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair Bab
16- Abdullah b. Ebu Bekr, anlatmaktadır:
Babam ve Urve, abdesti bozan şeyleri müzâkere ediyorlardı. Urve bu hususları tek tek anlatırken, zekere dokunmakla abdestin bozulacağı hususunu zikretti. Babam. "Ben bunu duymadım" dedi. O da; Bana, Mervan, Bus-re'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.):
"Kim zekerine dokunursa, abdest alsın!" buyurdu.
Biz: Ona (Busre'ye) birini gönder, sor, dedik. O da Haresli birini veya bir adamı gönderdi. Elçi hadisin bu şekilde rivayet edildiği haberini getirdi.
17- Busre bt. Safvan'dan nakledildi ki, Busre.
Resulullah'ın (s.a.v.) "Sizden herhangi biriniz tenasül uzvuna dokunursa, abdest alsın!" dediğini işittim" dedi.
18- Urve'nin, Mervan'dan onun da Busre'den naklen rivayet ettiğine göre: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim zekerine dokunursa, abdest alsın!" Urve: Bu hadisi Busre'ye sorduğumda doğruladı.
19- Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden naklen rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hangi erkek fercine (cinsel organına ) dokunursa, abdest alsın, hangi kadın fercine dokunursa abdest alsın!".
10- Abdestin Gerekliliğinin Kaldırıldığı Hususunda Varid Olan Rivayetlere Dair Bab
20- Kays b. Talk'ın babasından naklen rivayet ettiğine göre; babası Pey-gamber'e (s.a.v.) zekere dokunmakla, abdestin gerekip gerekmeyeceği hususunu sordu, o da bu durumda abdest alınması gerektiğini söylemedi.
21- Kays b. Talk'm babasından naklen rivayet ettiğine göre, babası şu olayı anlatmış:
"Peygamber (s.a.v) ile birlikte oturuyorduk. Derken bedevi görünümlü biri gelerek:
"Ey Allah'ın peygamberi! Birinin, namaz esnasında zekerine dokunması hususunda ne buyurursunuz?" diye sordu.
Peygamber (s.a.v.) de ona.
"O sadece bir et parçası veya senin (vücudundan) bir parça değil mi?" buyurdu.
11- Ateşte Pişen Şeylerin Yenmesi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğinin Kaldırıldığına Dair
22-23- îbn Abbas, ve Fulan b. Amr b. Ümeyye, babasından naklen rivayet etti ki:
Resulullah (s.a.v.) koyun eti veya küreğinden bir parça koparıp yemiş sonra da suya dokunmadan yani abdest almadan namaz kılmıştır.
24- Cabir b. Abdullah (r.a) rivayet etti ki:
Ateşte pişen bir şeyi yedikten sonra abdestin gerekip gerekmeyeceği hususunda Peygamber'in, son olarak yaptığı, ateşte pişen şeyleri yemesi sebebiyle abdest yenilememesidir.
12- Deve Eti Yenmesi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair
25- Cabir b. Semure'den rivayet edildi ki: Biri Peygamber'e (s.a.v).
"Koyun eti yedikten sonra abdest alayım mı?" diye sormuş.
Resulullah (s.a.v.): "Hayır!" buyurmuşlar.
O zat, "Koyun, ağılında namaz kılabilir miyim?" diye sormuş, Resulullah (s.a.v.): "Evet!" buyurmuşlar.
O zat yine, "Peki deve ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sormuş. Peygamber (s.a.v.). "Hayır!" cevabını vermiş.
26- Bera b. Azib'den rivayet olunmuştur:
Bir zat Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: Deve ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Resulullah (s.a.v.) "Hayır!" diye cevap verdi. O zat: "Etini yemekten dolayı abdest almam gerekir mi?" Peygamber (s.a.v.): "Evet, abdest tazelemen gerekir" buyurdu. O zat yine:
"Peki koyun ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v.): "Evet" dedi.
Etini yedikten sonra abdest yenilemem gerekir mi? diye sordu. Buna da Peygamber (s.a.v.): "Hayır!" cevabını verdi.
13- Def-i Hacet İçin Uzağa Gitmek
27- Muğire b. Şube (r.a)'den rivayet edildi:
"Bazı yolculuklarında Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulundum. Defi ha ceti için araziye çıktığında, uzaklaşırdı."
14- Hela'ya Girerken Okunacak Dua
28- Enes (r.a) bildiriyor:
"Peygamber (s.a.v.) helaya gireceği zaman, "Allahım, hubs ve habaisten73[73] sana sığınırım" derdi.
15- Def-i Hacet, Bevl Ve İstinca Yaparken Kıbleye Karşı Dönülmesinin Kerahetine Dair Bab
29- Abdurrahman b. Yezid (r.a) anlatmaktadır:
Selman (r.a)'a.
"Peygamberiniz (s.a.v.) size her şeyi hatta kaza-i haceti dahi öğretti, öyle değil mi?" denildi.
Selman:
"Evet, gerçekten Resulullah (s.a.v.) bizi, kıbleye karşı, def-i hacet veya bevl etmekten, sağ elimizle taharetlenmekten, herhangi birimizin üçten az taş veya hayvan tezeği ve kemikle istinca yapmaktan men etti", dedi.
Dostları ilə paylaş: |