5.2. Uluslararası Yoksulluk Sorunları
Kalkınma yaklaşımı çerçevesinde, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere dayalı birçok model geliştirilmiştir. Yoksulluk ve paylaşım sorununun gündeme gelmesi, ILO’nun, Dünya Bankası’nın, Seers ve Streeten gibi ekonomistlerin görüşleri çerçevesinde Temel Gereksinimler Yaklaşımının oluşturulması ile gerçekleşmiştir. Dünya Bankası’nın 1974’de yayımladığı “Büyümeyle Birlikte Yeniden Bölüşüm” adlı rapora göre, gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızının zaman içinde artış göstermesine rağmen, artan gelirin giderek daha adaletsiz bir biçimde dağılımı söz konusudur. Bu raporda öncelikle göreceli yoksulluk ile mutlak yoksulluk arasındaki ayırım üzerinde durulmuş ve mutlak yoksulluğun giderilmesine yönelik politikalar saptanmıştır (Han ve Kaya, 1999: 304).
Simon Kuznets, 1995 yılındaki çalışmasında bir ülkedeki gelir dağılımı ile üretim düzeyi arasında önemli bir ilişki olduğundan söz etmektedir. Kuznets’e göre bir ülkenin kişi başına gelir düzeyi yükseldikçe, eşitsizlik önce artmakta, daha sonra azalmaktadır. Bu ilişkiye literatürde “Kuznets Eğrisi” ya da “Ters U Eğrisi” adı verilmektedir. Kuznets, bir ülkenin ekonomik büyüme kapasitesi yükseldikçe, kırsal kesimden kentlere göçün artmasıyla birlikte, tarımdan tarım dışı sektörlere işgücü akımı olacağını savunmuştur. Tarım dışı sektörlerde verimlilik daha yüksek olduğu için üretim kapasitesi giderek yükselecektir. Kuznets’e göre, ilk aşamada üretim artışıyla birlikte gelir dağılımı bozulacaktır. Ancak, kalkınmanın ileri aşamalarında kişi başına gelir artışı devam ettikçe dağılım daha adil hale gelecektir (Barro, 1999: 52). Kuznets’in U eğrisi literatürde Adelman ve Morris, Paukert, Ahluwalia, Anand ve Kanbur tarafından tartışılmıştır. Ekonometri teknikleri kullanılarak hem veriler boyutunda hem de kuramsal çerçevede araştırılmıştır (Ghatak, 1995: 249). Kuznets’in Ters U Eğrisine göre, kalkınma süreci devam ettikçe gelir dağılımı adil hale gelecektir. Ancak, bazı durumlarda istatistiklerden farklı sonuçlara ulaşılabilmektedir. Örneğin, ABD ve İngiltere’de sanayileşme sürecinin devamında gelir dağılımındaki eşitsizliğin giderek arttığı gözlenmektedir. Kalkınma yönünde ilerlemeler kaydeden birçok gelişmekte olan ülkenin, benzer şekilde, gelir adaletsizliği içinde oldukları söylenebilir (Çizelge 28).
1980’li yıllar dünya ekonomisini ve özellikle, gelişmekte olan ülkeleri, piyasa ekonomisinin ağırlık kazanması yönünde etkileyen bir dönemdir. 1980’lerin başında, birçok gelişen piyasanın dış borç bunalımına ve buna bağlı olarak genel ekonomik krizlere sürüklenmesi istikrar politikalarını gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, Dünya Bankası ve IMF, Neoklasik çerçevede hazırladıkları yapısal uyum politikalarını birçok ülkede uygulatmaya çalışmıştır. Bu süreçte Dünya Bankası, yoksulluk konusunu ülkelerin bir iç sorunu olarak görmüş ve on yıl süreyle gündemden büyük ölçüde çıkarmıştır. 1980’li yıllarda Dünya Bankası, yalnızca yoksulluğu değil, uzun dönem kalkınma sorunlarının birçoğunu, sanayileşme, gelir dağılımı, eğitim, sağlık, toprak reformu ve istihdam gibi konuları gündemine almamıştır. Ancak, 1990 yılından bu yana Dünya Bankası ve IMF, yapısal uyum programlarının ana çerçevesine dokunmadan yoksulluk konusuna duyarlılık göstermiştir (Şenses, 2001: 41). 1990 yılındaki Dünya Kalkınma Raporu yoksulluğun kaldırılması konusuna ayrılmıştır. Raporda iki önemli sorun vurgulanmıştır: 1. işgücünün yoğun olduğu kalkınma modellerinin desteklenmesi, 2. eğitim, aile planlaması, sağlık ve beslenme için yapılan yatırımların artırılmasının gerekliliği (French, 1994: 206).
Buna karşılık, IMF’nin borç krizi yaşayan ülkelere finans sağlamak için uyguladığı programların, yoksulluk ve gelir dağılımını dört temel politika ile önlediği savunulmaktadır: devalüasyon, bütçe açığının azaltılması, büyüme hızında değişiklik ve enflasyon oranında azalma (Garuda, 2000: 1033). Harcamaların kısıtlanması, yoksulluğa, istihdama dönük yatırımların azalmasına neden olmaktadır.
Yoksulluk konusuna özel olarak önem veren bir diğer kuruluş UNDP’dir. UNDP’nin dünya çapında düzenlediği, finansal ve teknik yardımda bulunduğu birçok proje vardır. Bu kuruluş insan gereksinimlerinin önceliklerini belirlemiştir: temel eğitim, sağlık, temiz içme suyu, uygun tedavi, aile planlaması ve beslenme programları. 1990’lı yıllarda düzenlenen BM konferansları çerçevesinde 1995 yılında Kopenhag’da Kalkınma İle İlgili Dünya Sosyal Zirve’si (World Social Summit on Development) düzenlenmiştir. Bu toplantıda sosyal kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi için gerekli olan ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ortamın sağlanması, her ülkede mutlak yoksulluğun ortadan kaldırılması için hedef yıl belirlenmesi, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi, evrensel bir eğitim ve temel sağlık hizmetlerinin sağlanması yönünde tartışmalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Kopenhag gündeminde 20:20 (“20/20 initiative”) sözleşmesinin detayları belirlenmiştir. Bu ilkenin amacı, gelişmekte olan ülkelerin yerel kaynaklarının %20’sinin insani önceliklere ayrılması, yardım sağlayan ülkelerin de yardım programlarının %20’sinin bu amaca yönelik hazırlanmasıdır (Çağatay, 2000: 2-3).
Uluslararası düzeyde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gelir eşitsizliği artmaya devam ederken, sanayileşmiş ve zengin ülkeler bu açığın kapatılması için dış yardım programları düzenlemektedir. Çizelge 30’da, seçilmiş bazı ülkelerin, OECD’nin Kalkınma Yardımları Komisyonu (DAC) çerçevesinde sağladığı fonlarla ilgili bilgiler yer almaktadır.
Ülkelere_İlişkin_Oranlar_(1990,_1999)'>Çizelge 31. Kalkınma Yardımları Komisyonu (DAC) Kapsamında Dış Yardım Sağlayan Bazı Ülkelere İlişkin Oranlar (1990, 1999)
Ülkeler
|
Toplam Yardım
milyon $
|
GSMH’nın Yüzdesi Olarak Dış Yardım
|
Dış Yardımın Ülke Bazında Kişi Başına Oranı (1998 $)
|
|
1999
|
1990
|
1999
|
1990
|
1999
|
Norveç
|
1,370
|
1.17
|
0.91
|
269
|
298
|
Kanada
|
1,699
|
0.44
|
0.28
|
78
|
55
|
ABD
|
9,145
|
0.21
|
0.10
|
55
|
33
|
Hollanda
|
3,134
|
0.92
|
0.79
|
183
|
203
|
Japonya
|
15,323
|
0.31
|
0.35
|
84
|
106
|
Fransa
|
5,637
|
0.60
|
0.39
|
134
|
99
|
İngiltere
|
3,401
|
0.27
|
0.23
|
55
|
57
|
Almanya
|
5,515
|
0.42
|
0.26
|
112
|
69
|
OECD Toplamı
|
56,378
|
0.34
|
0.24
|
77
|
66
|
Kaynak: Human Development Report 2001, UNDP, s.190.
Çizelge 31’e göre sanayileşmiş ülkeler arasında en çok dış yardımda bulunanlar sırasıyla Japonya, ABD ve Fransa’dır. Çizelge 31’de, OECD’nin Kalkınma Yardımları Komisyonu tarafından sağlanan fonların 1990-1999 yılları arasında azaldığını gözlemek mümkündür. Dış yardımların GSMH’ya oranı 1990 yılında %34 iken 1999 yılında %24’e düşmüştür. Benzer şekilde, yardımların kişi başına oranı, 1990 yılında 77$’dan 1999 yılında 66$’a düşmüştür. Dünya gelir dağılımındaki adaletsizliğin arttığı dikkate alındığında, bu fonların yoksulların gereksinimlerini karşılamak konusunda yetersiz kalacağı söylenebilir.
Kalkınmanın temel amacı, yoksulluğu ortadan kaldırmak ve sosyal adaletsizlikleri azaltmaktır. Yoksulluğun azalması ise yoksulların ekonomiye verimli bir şekilde katılımını sağlayarak ekonomik büyümeye yardımcı olacaktır. G8 ülkeleri ile birlikte tüm ülkelerin liderleri, Uluslararası Kalkınma Amaçlarının kapsamı içine 2015 yılına kadar yoksulluğun azaltılmasını da dahil etmişlerdir. Söz konusu Uluslararası Kalkınma Amaçları Çizelge 32’de sunulmuştur.
Çizelge 32. Uluslararası Kalkınma Amaçları
-
Amaçlar
|
Hedef Yıl
|
-Ekonomik Refah
en yoksul kesimde yer alan insanların oranını yarı yarıya düşürmek
|
2015
|
-Sosyal Kalkınma
birincil eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin yok edilmesi
bebek ve beş yaş altı çocuk ölümlerini 2/3 oranında ve anne ölümlerini ¾ oranında azaltmak
tüm bireylere verilen üretken sağlık hizmetlerine erişimi sağlamak
|
2005
2015
2015
|
-Çevresel Sürdürülebilirlik ve Yenilenme
sürdürülebilir kalkınmaya yönelik ulusal stratejileri tamamlamak
evrensel ve ulusal boyutta doğal kaynakların yok olma sürecini tersine çevirmek
|
2005
2015
|
Kaynak: MDBs/IMF Report to G8, 2000: 1; IMF, 2000: 5.
Ekonomik büyüme, gelişmekte olan ülkelerde uzun dönemli yoksulluğu azaltma politikası olarak görülmektedir. Ancak, ekonomik büyümenin yavaşladığı dönemlerde, kamunun yoksullara yönelik yatırımları desteklenmemiştir. Dünya Bankası’nın ekonomik durgunluk dönemlerinde, gelişmekte olan ülkelerde uygulamaya çalıştığı yapısal uyum programlarının yoksulluğun azalmasına çok az katkısı olmuştur. Ekonomik büyüme, toplumun yoksul kesimi için gerçekleştirilen temel eğitim ve sağlığa yönelik kamu yatırımları aracılığı ile beşeri sermayenin geliştirilmesine bağlıdır. Yoksulların yeteneklerini informal sektörden formal sektöre aktarmaları gerekmektedir. Böylece, nüfusun daha büyük bir kısmı ekonomik büyümenin ilerlemesini sağlayacak tüketimi gerçekleştirebilir (Oyen, 1999: 461). Ekonomik büyüme aracılığı ile yoksulluğu azaltmak için yoksullara ilişkin beşeri sermaye yatırımlarını artırmak gerekmektedir. Yoksullukla mücadelenin politik boyutu, ekonomik boyut kadar önemlidir. Alınacak politik önlemler refah ve gelirin eşit dağılımı ve hakkaniyetin sağlanması, verimi artırmaya yönelik yatırımlar gerçekleştirilmesi, ülke çapında demokratik katılımın gerçekleştirilmesi ve insan haklarının tanınmasına yönelik olmalıdır.
Son yıllarda modern büyüme kuramları çerçevesinde beşeri sermaye, eğitim, sağlık ve büyüme ilişkileri üzerine birçok model geliştirilmiştir. Bununla birlikte, yoksulluk ve büyüme bağlantısı da ele alınmıştır. Hızlı büyüme sürecinin daha adil bir gelir dağılımına yol açabilmesi, “büyümenin yoksulluk ağırlıklı göstergesi” ile açıklanmaktadır. Bu model, Dünya Bankası’ndan bazı ekonomistler tarafından (Ahluwalia, Carter ve Chenery) ülke karşılaştırmalarında kullanılmıştır. Nüfusun en düşük %40’ına %60, orta %40’ına %40 ve en yüksek %20’sine 0 ağırlık verilmiştir. Ülkelerde gelir dağılımı bozulduğu zaman, refahın büyümesinin yoksulluk ağırlıklı ölçümü, GSMH büyümesine göre daha az iyileşme göstermektedir. Buna karşılık, gelir dağılımı düzeldiğinde, yoksulluk ağırlıklı büyüme oranında GSMH büyümesine göre daha fazla iyileşme sağlanmaktadır (Griffin, 1989: 35).
Yoksulluk, kalkınma ekonomisi kapsamında son yıllarda oldukça fazla tartışılan konulardan biridir. Yoksulluk kavramı yalnızca büyüme ile olan ilişkisine bağlı kalarak değil, aynı zamanda, insani kalkınmanın, yoksulluk ve sürdürülebilir insani kalkınma, yoksulluk ve toplumsal cinsiyet gibi birçok boyutu ile bağlantılı olarak ele alınmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |