İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


Geleneksel Ekonomik Kalkınma Kuramları



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə8/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   65

2. Geleneksel Ekonomik Kalkınma Kuramları


Kalkınma kuramları, gelişmekte olan ülkeler ile sanayileşmiş ülkeler arasındaki nicel ve nitel farklılıkları incelemektedir. Önerilen modeller, genel olarak sanayileşmiş ülkelerin belli bir kalkınma sürecinden geçtiğini ve bunun bir benzerinin gelişmekte olan ülkelerde de geçerli olabileceğini savunmaktadır. Modellerin ön çalışması gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki farklılıkların saptanmasına dayanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ekonomik, demografik, politik ve teknolojik özellikler sanayileşmiş ülkelere göre oldukça yetersizdir. Ancak, kalkınma kuramcıları, daha çok ekonomik sorunlarla ilgilenmiş ve söz konusu ülkelerdeki büyüme süreci hızlandırıldığında, bunun diğer sorunları da gidereceğini varsaymıştır. Büyüme sorunları ülkelerin kalkınmalarının önünde önemli bir engeldir. Ancak, yalnızca büyüme artışı sağlamanın kalkınmayı beraberinde getirmediği bugüne kadar yaşanan deneyimlerden rahatlıkla gözlenebilmektedir.

Büyüme kuramlarında mal ve hizmet üretimindeki artış ve dolayısıyla kişi başına gelir düzeyinin yükselmesi hedeflenmektedir. Böylelikle, sermaye yetersizliğinin önüne geçilecek, diğer bir deyişle, yatırımlarla istihdam artırılacaktır. Kalkınma kavramı büyümeyi de içeren çok daha geniş sınırlara sahiptir. Bu özelliği nedeniyle, kalkınmanın büyüme artışı gerçekleşmeden ilerleyemeyeceği söylenebilir. Kalkınmanın büyümeden ayrıldığı nokta yapısal değişikliklerdir.

“Her gelişme olayı, uzun dönem içinde bir büyüme gerçekleştirdiği halde, her büyüme olayında mutlaka bir gelişme gerçekleşmeyebilir” (Manisalı, 1975: 52).

Bir ülke birkaç yıl boyunca hızlı büyüme artışı gerçekleştirmiş olsa bile, ekonomik, sosyal ve politik alanda yapısal sorunlarda iyileşme sağlanmadı ise kalkınmanın varlığından söz edilemez. Bu nedenle, kalkınma için büyüme nihai amaç değil, yalnızca bir araçtır. Sosyal ve politik açıdan bir ilerlemenin sağlanabilmesi, önemli ölçüde milli gelirdeki artışa bağlıdır. Ancak, gerçekte büyüme hızı yüksek olan birçok ülkenin, halen sağlık, eğitim, yoksulluk, gelir dağılımı, insan hakları gibi birtakım göstergelerdeki ilerlemelerde aynı hıza erişememesinin nedeni, kalkınma politikalarının sosyal ve politik içerikten yoksun olmasında yatmaktadır. Milli gelirdeki artış kadar, bu gelirin dağılımı da önemlidir.

Ekonomik kalkınma disiplini, ekonomi biliminin en yeni dallarından biridir. Aslında Adam Smith 1776 yılında yayınladığı “Ulusların Zenginliği” adlı kitabında ekonomik kalkınma ile ilgili bazı analizlerde bulunmuştur. Bununla birlikte, ekonomik kalkınmanın yeni bir disiplin haline gelmesi, 1950’li yıllardan sonra, dünyanın çeşitli bölgelerindeki (Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi) ülkelerin ekonomik kalkınma sürecinde karşılaştığı sorunların nedeninin ve çözüm yollarının sorgulanmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Kalkınma ekonomisi, ne gelişmiş kapitalist ülkelerin ekonomileri ile (modern Neoklasik ekonomi), ne de sosyalist ülke ekonomileri ile benzerlik göstermektedir. Kalkınma ekonomisi yoksul ve az gelişmiş ülkelerin ekonomisini açıklamaktadır (Todaro, 1997: 7).

Geleneksel Neoklasik yaklaşımın temel amacı mal ve hizmet üretimini genişletmeye ve optimum büyüme hızına erişmeye yöneliktir. Neoklasik çerçevede oluşturulan büyüme merkezli kalkınma yaklaşımları, gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına yanıt vermekte yetersiz kalmaktadır. Bu yaklaşımlar, zengin ve yoksul ülke politikalarını birbirinden ayırmamıştır. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ya da sanayileşmiş ülkeleri örnek alarak hareket ettiğinde aynı başarıyı gösterebileceği varsayılmıştır. Zaman, mekân ve kültür farklılıkları gözardı edilmiştir.

Gerçekte kalkınma ekonomisine egemen olan Neoklasik yaklaşım ve büyüme merkezli yaklaşımların varsaydığı gibi ekonomi, fiyat mekanizması ve gelir maksimizasyonundan çok ekonomik olmayan faktörler tarafından yönlendirilmektedir. Örneğin, politik davranışlar, devlet politikaları, sosyo-ekonomik yapı ve kültürel özellikler ülkeler arasında ekonomik yönden gelişmişliği ya da az gelişmişliği etkileyen faktörlerdir. Özellikle, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal ve politik gelişmişlik düzeyindeki yetersizlik, ekonomik kalkınmanın önünde bir engel oluşturabilmektedir. Bu nedenle, kalkınma ekonomisinin ekonomi dışındaki disiplinlerle, örneğin sosyoloji, antropoloji, politika bilimi gibi diğer sosyal bilim dalları ile ortak düşünceler üretebilmesi ve bu bilim dallarının deneyimlerinden yararlanması gerekmektedir.

Sonuç olarak, az gelişmişliği açıklarken ya da az gelişmişliğe çözüm üretirken salt ekonomi bilimi uygulamaları yetersiz kalabilmektedir. Yalnızca büyüme ve geliri yükseltmeye yönelik bir yaklaşım, az gelişmiş bir ülkenin kalkınmasını sağlayacak bir ortamı tek başına yaratamamaktadır. Ülkeler arasındaki sosyal ve politik sistem farklılıkları, gelişmişlik farklılıklarının bir diğer ölçüsü olabilir.

Ekonomik, sosyal, kültürel ve politik özelliklerin zaman ve mekan bakımından farklılık göstermesi nedeniyle, tek tip bir kalkınma modelinin tüm ülkelerde uygulanması, kuramsal çerçevede mantıklı gibi görünse de, pratikte çok büyük sorunlara yol açabilmektedir.

Geleneksel büyüme modelleri ülkelerin gelişmişlik sorunlarını ikinci plana atmıştır ve gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik büyümeden daha kapsamlı olan kalkınma gereksinimini karşılamaktan uzaktır. Bir büyüme modelinin genelleştirilip farklı sosyo-ekonomik, politik ve yapısal sorunlara sahip olan bütün ülkelerde aynı şekilde uygulanmaya çalışılması başarısızlıkla sonuçlanabilir. Tarihsel deneyimler, büyüme modellerinin gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarına çözüm getirmediğini açıkça göstermektedir.

Bu çalışmada, Türkiye’nin ve bazı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları ile ilgili bir analiz hedeflendiği için, büyüme modelleri yerine kalkınma kuramlarına ağırlık verilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde, genel olarak kabul görmüş kalkınma kuramlarının bir çerçevesi çizildikten sonra alternatif görüşler üzerinde durulacaktır.

Kalkınma ve büyüme kuramlarının tarihsel gelişimine baktığımızda A. Smith, D. Ricardo, J.S. Mill ve R. Malthus’un büyüme ve sınırlı da olsa kalkınma ve yapısal sorunlarla ilgili çalışmalarına kadar gitmek mümkündür. Ancak, klasik büyüme kuramı, bugünün gelişmekte olan ülkelerine uygun değildir (Manisalı, 1975: 53).

Az gelişmişliğin açıklanması konusunda birbirinden farklı birçok görüş oluşturulmuştur. Bununla birlikte, bunların hiçbiri gelişmişlik olgusunu mükemmel bir biçimde açıklamaya yetmemektedir. Çoğu kez, az gelişmişliğe yol açan sayısız faktör varken, bu kuramlarda genellikle tek bir faktör üzerinde durulmuştur. Gelişmekte olan ülkelere göre hazırlanmış olan kalkınma kuramlarının başlıcaları şunlardır:


  1. W.W. Rostow’un Tarihsel Kalkınma Aşamaları Kuramı,

  2. Dengeli Kalkınmaya Yönelik Kuramlar,

  3. Dengesiz Kalkınmaya Yönelik Kuramlar.


Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin