B. HABER-İ AZİZ
Aziz kelimesi, sözlükte ikinci bâbdan sıfat-ı müşebbehe olarak, az bulunan, nâdir; üçüncü bâbdan, kuvvetli, güçlü, kıymetli ve azîz manalarına gelir. İkinci manada kullanılışı, ilkiyle ilgilidir; zira bir şeyin kıymetli oluşu, bazen az ve ender bulunuşundandır25.
Hadis terimi olarak aziz, senedin bütün tabakalarında ikiden az râvînin bulunmadığı hadistir26. Yani her tabakada en az iki râvîsi olan hadistir. Daha teknik tarifiyle ibtidâdan intihâya kadar râvîsi ikiden az olmayan haberdir27. Şu halde herhangi bir tabakada iki râvîye sahip iken diğer tabakalarda daha fazla râvîye sahip olsa; hatta hadd-i tevâtüre ulaşsa; o habere yine azîz denir28.
(Tanınmış usûl âlimi) İbnu’s-Salâh’a göre ez-Zührî ve Katâde gibi hadis imamlarının hadislerini onlardan tek bir râvî rivâyet ederse garîb, iki yahut üç kişi rivayette bulunursa azîz adını alır29.
Bu tarif İbn Mende’nin tarifidir. en-Nevevî ve diğer hadis usulü âlimleri de azizin bu tarifinde İbn Mende’ye uymuşlardır30. Bu tarifin belirli özelliği, üç kişinin rivayette teferrüd etmesidir. Aziz’in İbn Hacer’in tercih ettiği, daha sonraları bir çok âlimin sahih saydıkları tarifi, senedin bütün tabakalarında râvî sayısı ikiden az olmayan hadis şeklinde olan tariftir. Diğer bir ifadeyle bütün tabakalarda iki kişinin iki kişiden rivâyetine aziz denilir. Bu şekilde tarif edilen azize misal olarak Buhârî ve Müslim’in Enes’den; ayrıca Buhârî’nin Ebû Hureyre’den rivâyet ettikleri şu hadis verilir: “Sizden biriniz, ben kendisine ana-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça tam manasıyla iman etmiş olmaz.”31
Bu hadisi Hz. Peygamber (sav)’den Enes ve Ebû Hureyre; Enes’den Katâde ve Abdulaziz b. Suheyb; Katâden Şu‘be ve Sa‘id; Abdülaziz’den İsmail b. Uleyye ve Abdulvâris; bunların her birinden sayıları ikiden fazla olan râvîler rivâyet etmişlerdir32.
İbn Hacer’in kaydettiğine göre İbn Hibbân, azizin bütün tabakalarında yalnız iki kişinin iki kişiden rivâyet ettikleri hadis şeklinde yapılan tarifine karşı çıkmış ve “aslında iki kişinin iki kişiden rivâyeti bulunmaz” demiştir. İbn Hacer buna işaret ettikten sonra şunları söylemiştir: İbn Hibbân, “iki kişinin iki kişiden rivâyeti asla bulunmaz” demek sûretiyle bütün tabakalarda yalnız iki kişinin yalnız iki kişiden rivâyetini kast ediyorsa bu doğrudur. Gerçekten bu çeşit bir rivâyet bulmak, hemen hemen imkânsız gibidir. Fakat bizim kaydettiğimiz aziz şekli, iki kişiden az olmayan kimselerin iki kişiden az olmayan kimselerden rivâyet etmeleriyle mevcuttur33. Misali de -daha önce zikrettiğimiz- Şeyhayn’in (Buhârî-Müslim) Enes’den, Buhârî’nin ayrıca Ebû Hureyre’den rivâyet ettikleri “sizden biriniz, ben kendisine ana-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça tam manasıyla iman etmiş olmaz” hadisidir34.
Bütün bu açıklamalara bakılırsa aziz haberde tıpkı meşhurda olduğu gibi sahabe tabakasında üç veya iki râvî şart koşulmamıştır. Umûmiyetle muhaddisler ilk tabakada tek râvîde olsa, sonraki tabakaların durumuna bakarak rivayete aziz veya meşhur demişlerdir35.
Bir hadise Aziz-i meşhur denildiği de vardır36. Bu, ilk tabakada iki râvîsi olduğu halde sonradan çok râvîsi olan hadislere verilen unvandır. “Biz kıyamet günü, önce gelen sonuncular olacağız”37 hadisi buna misaldir. Çünkü bunu sahabeden Huzeyfe b. Yeman ile Ebû Hureyre rivâyet ettiği halde sonradan şu yedi tâbiî, rivâyet etmiştir: Ebû Seleme b. Abdi’r-Rahmân, Ebû Hâzim, Tâvus, A‘rec, Hemmâm, Ebû Salih, Mevlâ Ümmü -Bürsün demekle marif Abdurrahman b. Âdem’dir. Böylece hadis, birinci tabakada aziz iken, sonradan meşhur olmuştur38.
Hadisin sahih olması için aziz olması gerektiğini söyleyenler varsa da böyle bir şart âlimlerin çoğunluğu tarafından gerekli görülmemiştir39.
C. HABER-İ MEŞHUR
Meşhur, kelime olarak “ad ve ün kazanmış, şöhreti yayılmış herkesçe bilinen ve tanınan” demektir40. Terim olarak ise meşhur, hadis çeşitlerinden biridir. Meşhur haber, her tabakasında mütevâtir sınırına ulaşmamak şartıyla üç veya daha fazla râvînin bulunduğu hadistir41.
Diğer bir ifadeyle, her tabakada (Sahabi, Tâbiîn, Etbau’t-Tâbiîn) râvî sayısı, en az üç olan rivâyetlere denir. Fukaha ise, böyle bir hadise, Müstefiz der42.
Âlimlerden kimi müstefizi, sahabeden üç, tabiinden üç ve etbau’t-tâbiînden de üç ravinin rivâyet ettiği hadistir diye tarif etmişlerdir43.
Meşhur haber ile tevâtür derecesine varmaksızın en az üç sahabi tarafından nakledilmiş bulunan müstefiz arasında bir yönden umum-husus münasebeti vardır. Yani her müstefiz, meşhurdur fakat her meşhur, müstefiz değildir. Aslında ikiden fazla râvîsi olup ikinci ve üçüncü asırlarda mütevâtir derecesine yükselen haberlere, hem meşhur hem de müstefiz denir. Ne var ki; aslında üç râvîsi olup, mütevâtir olmayana yalnız müstefiz denir, meşhur denmez. Aksine önceleri bir-iki râvîsi olup, sonraları tevâtür derecesinde çoğalan haberlere meşhur denir, müstefiz denmez. Söz gelişi “Ameller, ancak niyetlere göredir”44hadisi, öyledir. Önceleri sadece Hz. Ömer’den rivâyet edilmiş olmakla ferdî iken istinâdında ondan sonra gelen üçüncü râvîsi Yahya b. Saîd el-Kattan’dan onu -Ebû İsmail el-Herevî’nin araştırmasına göre- 700 kişinin rivayetle sonradan şöhret bulmuş ve meşhur haline gelmiştir45.
Bazı usûl âlimleri de meşhur hadisi, “önceleri; yani ilk asırlarda aslı olup, ümmetçe kabul edilen sonradan şayi olan hadis” olarak tarif etmişlerdir. Bu tarife göre hicretin ilk asrında bir veya daha fazla râvî tarafından rivâyet edilip; hadis ıstılahlarının yerleştiği ikinci ve üçüncü asırlarda neredeyse mütevâtir addedilecek dereceye varmış her haber, meşhur olur46.
Mesela, “Sahabiden üç kişinin rivâyet etmesi, onlardan da Tâbiînden altı kişinin, onlardan da Ebtau’t-Tâbiîn’den on iki kişinin rivâyet etmesi” gibi.47
Meşhur hadislerin bir kısmı sahihtir, bir kısmı hasendir, bir kısmı da zayıftır.
Sahih olana Misal; Amr b. As (ra)’ın rivâyet ettiği şu hadistir. “Allah (cc) ilmi, insanların arasından çekip almak sûretiyle değil âlimleri vefat ettirmek sûretiyle ortadan kaldırır. Nihâyet ortada âlim kalmayınca halk bir takım cahil insanları kendilerine lider seçer. Bunlara bir şeyler sorulur; onlar da rasgele, bilmeden cevap verirler. Böylece hem kendileri doğru yoldan saparlar, hem de başkalarını saptırırlar48.
Enes b. Mâlik’ten rivâyet edilen şu hadis, meşhurun Hasen olanına misaldir: “İlim aramak, her Müslümanın boynunun borcudur.”49
“Kulaklar, başın parçası sayılırlar.”50 Hadisi de meşhurun Zayıf olanına misaldir51.
Meşhur hadis tabiri, bir de halk arasında hadis diye çokça şuyu‘ bulmuş sözler için kullanılır. Müştehir de denilen bu sözlerin, ilk asırlarda mütevâtir derecesinde şöhrete eren bu rivâyetler sahih bir hadis olabileceği gibi, hadis ismi verilmiş bir atasözü, bir feylesof veya hâkim sözü, bir tabip sözü de olabilir. Mesela, bazen Hz. Ali (ra)’ye ve bazen de Hz. Peygamber (sav)’e nispet edilerek söylendiğine sıkça rastlanan “Çocuklarınızı yarına göre yetiştirin” meşhur hadisinin araştırma sonunda Eflatun’a ait bir söz olduğu tespit edilmiştir52.
Dillerde meşhur olan hadislere (haberlere) dair müstakil kitaplar yazılarak, nakillerin sıhhat durumu veya zayıf yahut uydurma oldukları açıklanmıştır. Böyle kitapların en meşhurları şunlardır:
1. el-Mekâsidu’l-Hasene: es-Sehâvî53,
2. Keşfu’l-Hafa: el-Aclûnî,54
Hükmü, haber-i meşhur ekseriyete göre tıpkı haber-i vahidin aziz ve ferd çeşitlerinde olduğu üzere; ilm-i zan ifade eder. Bazıları yakîn ifade eder demişlerdir. “Yakîn değil tuma’nîne ifade eder” diyenler de olmuştur. Tuma’nîne, yakîn ile zan ortası bir mertebedir. Bu görüş, müteahhirînin müşterek görüşüdür.
Netice olarak Haber-i Meşhur ile sâbit olan bir şeyin inkârı, fâsık olsa da; tekfîr icab ettirmez55.
Dostları ilə paylaş: |