T.C.
BAŞBAKANLIK
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TRABZON AKÇAABAT DARICA
EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
HABER-İ VÂHİD’İN TEŞRÎDEKİ ROLÜ
Sinan BÖYÜT
TRABZON–2006
T.C.
BAŞBAKANLIK
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TRABZON AKÇAABAT DARICA
EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
HABER-İ VÂHİD’İN TEŞRÎDEKİ ROLÜ
(Bitirme Tezi)
Sinan BÖYÜT
Tez Danışmanı
Abdurrahman AKKUŞ
TRABZON–2006
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ V
KISALTMALAR VI
GİRİŞ 1
BİRİNCİ BÖLÜM 3
HADİS USÛLÜ AÇISINDAN HABER-İ VÂHİD 3
A. HABER-İ GARÎB 3
1. Garîb-i Mutlak veya Ferd-i Mutlak 4
2. Garîb-i Nisbî veya Ferd-i Nisbî 4
B. HABER-İ AZİZ 6
C. HABER-İ MEŞHUR 8
İKİNCİ BÖLÜM 13
FIKIH USÛLÜ AÇISINDAN HABER-İ VÂHİD 13
A. HABER 13
1. Lügat Anlamı 13
2. Istılah Manası 14
B. HABER-İ VÂHİD’İN TANIMI VE HÜCCET OLUŞU 15
1. Şâfiî’ye göre Haber-i Vâhid 16
2. Cessâs’a Göre Haber-i Vâhid 19
3. Debbûsî’ye Göre Haber-i Vâhid 21
4. Diğer Usûlcülere Göre Haber-i Vâhid 22
C. HABER-İ VÂHİDLE AMEL ETMENİN HÜKMÜ 25
D. HABER-İ VÂHİD’İN KABUL ŞARTLARI 30
1. Şeklî Şartlar 31
2. Râvîlerle İlgili Şartlar 38
3. Esasla İlgili Şartlar 47
SONUÇ 83
KAYNAKÇA 85
ÖNSÖZ
İslam Hukuku’nun temel kaynaklarından biri sünnettir. Sünnet konusu içinde de Haber-i Vâhid’in özel konumu bulunmaktadır.
Bu özel konum, fıkhın “sünnet” olarak dayandığı temelin çok önemli bir bölümünü “haber-i vâhid”le rivâyet edilen kısmın oluşturması, yani bu yolla gelen hadislerden müstağnî kalmanın kesinlikle mümkün olmaması sebebiyledir. Kendisine bu ölçüde ihtiyaç duyulan bu rivayetlerin, aynı ölçüde de şekil ve mana bakımından ihtiyatla karşılanması konuyu daha da önemli kılmaktadır.
Bu önemden dolayı, gerek fukahânın kendi aralarında, gerekse muhaddislerle olan ilmî tartışma ve münâkaşaların en önemli konularından biri, hadisin bir çeşidi olan Haber-i Vâhid meselesidir. Özellikle başta Ebû Hanîfe olmak üzere Hanefî fukahâsı, bu konuda çokça eleştirilmiştir.
Eleştirilere göre Hanefîler, haber-i vâhid i bırakıp kendi re’yleri ile amel etmişlerdir. Hatta bu kanaatlerinden dolayı Hanefîlere re’y ekolu ismi de verilmiştir.
Araştırmamızdan da anlaşılacağı gibi Hanefîler eleştirildikleri kadar haber-i vâhidi terk etmiş değildirler. Ancak içinde bulundukları şartların ve rivâyet hususunda çok hassas davranan üstadlarının etkisi gibi bir takım etkenler, haber-i vâhidi değerlendirirken çok ince kıstasları kullanmaya sevk etmiştir.
Bu mütevazi çalışmamızda Hanefîler ağırlıklı olmak üzere Haber-i Vâhid’in hüccet değeri ve kabulü için şart koşulan hususları sıralamaya ve her husus kendi içinde değerlendirmeye çalıştık.
Bu çalışmamda beni dikkatle ve sabırla takip eden, yardımlarını esirgemeyen sayın danışman hocam Abdurrahman AKKUŞ’a teşekkürü bir borç biliyorum. Ayrıca emeği geçen tüm hocalarıma ve arkadaşlarıma burada şükranlarımı arz ederim.
Sinan BÖYÜT
TRABZON-2006
KISALTMALAR
age. : Adı Geçen Eser
agm. : Adı Geçen Makale
ay. : Aynı yer
b. : İbn, bin
c. : Cilt
çev. : Çeviren
DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi
DİB. : Diyanet İşleri Başkanlığı
H. : Hicrî
Hz. : Hazreti
nşr. : Neşreden, neşre hazırlayan
OSAV : Osmanlı Araştırmaları Vakfı
Ra. : Radıyallahu Anh
s. : Sayfa
sav. : Sallalahu Aleyhi ve Sellem
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
ty. : Tarihi yok
tahk. : Tahkik
tahr. : Tahric Eden
terc. : Tercüme Eden
yay. : Yayınevi, yayınları
GİRİŞ
İslam Hukuku, vahiyden doğup gelişen ve tüm düzenlemelerde vahyî prensipleri gözeten bir hukuk sistemidir. Vahiy ise, İslâm Hukukçuları nazarında Kitap ve Sünnet ile temsil olunmaktadır. İslâm Hukuku’nun hüküm kaynağı niteliğindedir.
Kitap ve Sünnet’in hukuka hüküm kaynağı (delil) oluşu, iki biçimde gerçekleşmektedir. Buna göre kitap ve sünnet, hukukun çeşitli alanları ile ilgili sınırlı da olsa, doğrudan maddî ve şeklî normlar ön görmektedir. Ayrıca özel olarak düzenlenmeyen insan davranışlarına ilişkin, diğer hükümler, değişik yöntemler yoluyla, kitap ve sünnetten istinbât edilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim’in, İslâm Hukuku’nun temel kaynağı olduğu hususunda herhangi bir görüş ayrılığı olmamakla birlikte, sünnetin kaynaklığı hususunda kısmî tartışmalar ortaya çıkmıştır. İslâm Hukukçularının büyük çoğunluğu, genel anlamda ve bir bütün olarak, sünnetin de hukuk için bir kaynak teşkil ettiğini ve bağlayıcı olduğunu kabul etmişlerdir. Sünnetin bağlayıcı olmadığı yolundaki fikir ise, İslâm Hukuk Doktrininde kayda değer bir ağırlığa sahip olmamıştır.
Hz. Peygamber (sav)’in söz, fiil ve takrîrlerinden oluşan sünnetin rivâyet keyfiyetinden ötürü, tümü aynı derecede kesinliğe sahip değildir. Bu nedenle İslâm Hukukçuları arasında sünnetin, kaynak niteliği taşıyan ve bağlayıcı olan kısımlarının tespiti ile ve bunların hukukun hangi alanlarında, hangi şartlar dâhilinde söz konusu niteliğe sahip olduğu hususlarında görüş ayrılıkları ve tartışmalar meydana gelmiştir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber (sav)’e isnâd edilen rivâyetlerin, O’na ait olma kesinliğine göre tasnîf edilme zarûreti doğmuş; sahih kabul edilenler, mütevâtir ve âhâd rivâyetler biçiminde iki ana gruba ayrılmıştır. Hangi rivayetin tevâtür derecesine ulaştığı meselesinde büyük ihtilaflar olmakla beraber, yalan üzerinde ittifak edemeyecek sayıdaki bir kalabalığın yine kendisi gibi bir kalabalıktan naklettiği haber anlamındaki mütevâtirin kesin bilgiyi içerdiği (ilim ifade ettiği) ve dolayısıyla onunla amel etmenin vâcip olduğu konusunda İslâm Hukukçuları arasında genel bir mütâbakatın varlığı görülmektedir.
Tevâtür derecesine ulaşmayan rivâyetler ise, âhâd haberler grubunu teşkil etmektedir.
Bir taraftan hadis, diğer taraftan fıkıh ile ilgili bir tartışma konusu olan “Haber-i Vâhid-Tek Kanalla Gelen Hadisler Meselesi” usûl-ü fıkhın doğuşundan ta günümüze değin problem olmuş bir olgudur. Başta Zâhirî ekolü mensupları olmak üzere, hukukçuların bir kısmı dışında İslâm Hukukçularının çoğunluğu haber-i vâhidin, kesin bilgi içermediği görüşündedir. Bununla birlikte sıhhatindeki genel şüphe, -subûtunun zannî olması- haber-i vâhidin, hukûkî meselelerde kabul edilmesine engel görülmemiştir.
Hanefî hukukçular, ilk nesilden sonra râvî sayısı ve rivâyet tariki çoğalan meşhur haberleri temelde haber-i vahidler kategorisine dâhil oldukları halde daha özel ve bağlayıcılık derecesi daha üstün bir konumda kabul etmişlerdir.
Haber-i Vâhidlerin kaynaklığı hususunda ifade edilen bu genel yaklaşım içinde iki önemli tartışma konusu, zarûrî olarak ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki, teşri‘ kaynağı olmaları bakımından hadislerin tasnîfi sorunudur. Yani hangi hadislerin bağlayıcı olduğunun tespit edilmesi meselesidir. İkincisi ise, birincisinin bir uzantısı olup; aslında teşri‘ nitelikli olan haber-i vâhidlerin, hukukun hangi alanlarında delil olup; hangi alanlarında delil olmadığı ile ilgilidir.
Bu açıdan usûl bilginleri, haber-i vahidi gerek şekil, gerekse mana yönünden titiz bir irdelemeye tâbi tutmuş, hem râvî hem de (mervîyi) rivâyet edilen haberi ayrı ayrı ele almışlardır. Bu arada mervîyi hem lafız hem de ihtivâ ettiği anlam bakımından müstakil bir şekilde değerlendirmişlerdir.
Biz de bu tür çalışmalardan faydalanarak yaptığımız bu çalışmada râvî ve mervî ile ilgili şartları “Şekil Şartları”, mervînin içerdiği anlam ile ilgili şartları da “Esas ile İlgili Şartlar” şeklinde ele almayı uygun bulduk.
Çalışmamızın planlanan hacmi içerisinde kaynaklarda ele alınan bütün şartları, kuşatabilmemiz mümkün gözükmemektedir.
Bu yüzden çalışmamızın hadis usûlü kısmını oluşturan birinci bölümünü kısa tuttuk. Daha ziyâde fıkıh usûlü kısmını oluşturan ikinci bölümü de mezheplerin temâyül etmiş görüşlerini; onlara mâl olmuş, onlarla anılır hale gelmiş düşüncelerini yansıtmayı ve çalışmamızın hacmini zorlamayacak ölçüde bu görüşleri değerlendirmeyi hedefledik.
Dostları ilə paylaş: |