***Mikroiktısatın ılgı alanlarıtek bir fiyat, tek bir malın talebini ve arzı, bir firmanın üretimi, tek bir piyasanın dengesi vs.
NOT=Mikro düzeyde geçerli olan pek çok önerme makro düzeyde de geçerlidir. Ancak bu durumun bazı istisnaları da vardır. Örneğin mikro düzeyde, bir kişinin tasarruflarını artırması, ceterus paribus, takip eden dönemde ilgili kişinin gelir ve servetinin artmasını sağlayacaktır.
***” mikro düzeyde tasarruf artışı takip eden dönem tasarruf sahibinin gelirini artırıyorsa, makro düzeyde tasarruf artışı da takip eden dönem toplam üretimi ya da geliri artırır” diyemeyiz. Dersek, “terkip hatası” yapmış oluruz. Terkip hatasının en yaygın bilinen örneği tasarruf paradoksudur.
Mikroiktısatın Kapsamı
Hasıla ve İstihdam Düzeyi: Hasıla, bir ekonomide belirli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin toplamıdır. Belirli bir dönemde üretilen toplam hasılanın, aynı miktarda gelir oluşturacağı kabul edilmektedir. Bu anlamda hasıla ve gelir kavramları özdeştirler ve çoğu zaman birbiri yerine kullanılırlar.Refah düzeyinin artırılması ve sürdürülmesi her toplumun ana hedeflerinden biridir. Bu hedefin başarılabilmesi üretilen hasılanın artırılması ile doğru orantılıdır.
***Hasıla düzeyinin artması, üretim faktörlerinin ve bu arada emeğin kullanılan miktarının da artması ve dolayısıyla işsizliğin azalması sonucunu doğuracaktır. Yani hasıla ile istihdam düzeyi ve işsizlik oranı arasında yakın bir ilişki vardır.
Fiyat İstikrarı:Ekonomide fiyatlar genel seviyesi sürekli artabilir, ki buna enflasyon diyoruz, veya sürekli düşebilir, ki buna da deflasyon diyoruz. Her iki durum da fiyat düzeyinde bir istikrarsızlığı temsil etmektedir. Uzunca bir zamandır ekonomilerde deflasyon olgusu yaşanmamakta.
***Yaygın kullanılan bir tanımlamaya göre fiyat istikrarı, ekonomik karar birimlerinin tüketim, yatırım, tasarruf gibi kararlarında dikkate almaya gerek duymayacakları ölçüde düşük ve sürdürülebilen bir enflasyon oranını ifade etmektedir. Yaygın kabule göre %1-3 arası enflasyon, fiyat istikrarının sağlandığına işaret etmektedir.
Ekonomik Büyüme:Büyüme, bir ekonomide üretilen toplam mal ve hizmet miktarının zaman içinde artması anlamında kullanılan bir kavramdır. Her toplumun, belki de, ulaşmayı en çok arzuladığı iktisadi hedef büyümedir. Zira toplumsal ve bireysel refahın artırılması ve sürdürülmesi, son tahlilde, ekonominin ne kadar üretebildiği ve bu üretimi zaman içinde ne kadar artırabildiğine bağlıdır. Türkiye ekonomisinin tarihsel rakamlarına bakıldığında istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyümenin başarılamadığı görülmektedir.
Bütçe Açıkları ve Kamu Borçları: Bütçe, belirli bir dönemle ilgili olarak gelirler, giderler ve bunların bileşenlerinin toplamıdır. Devlet bütçesi seçilmiş siyasi hükümetler tarafından yıllık olarak hazırlanır. Bu bütçenin uygulanabilmesi için mecliste güvenoyu alması gerekir. Güvenoyu almış bir bütçe, hükümete devlet adına gelir toplama ve harcama yapma yetki ve sorumluluğu vermektedir. Belirli bir dönemde gelirimizden daha fazla harcadığımızda aile bütçemiz açık verecektir. Aynı durum devlet bütçesi için de geçerlidir.
***Bütçenin açık vermesi, hükümetin piyasalardan bahse konu açık miktarınca borçlanması gereğini doğurur ve böylece kamu borçları oluşur. Hükümet bütçede gelir aleyhine oluşan farkı kapatamadığı ve/veya koruyamadığı müddetçe piyasalardan daha fazla boçlanır ve kamu açığı giderek artar. Artan kamu açıkları piyasa faizlerini yükseltir, özel yatırımlar ve toplam hasıla/gelir düşer.
Dış Açıklar: Dış açık, ithalatın ihracattan fazla olması durumunu ifade eder. Bir ülkenin diğer ülkelerle yürüttüğü ekonomik ilişkilerin tamamı “Ödemeler Bilançosu” adlı bir tabloda toplulaştırılmakta ve takip edilmektedir. Bu bilanço dört ana hesaptan oluşmaktadır: Cari işlemler hesabı, sermaye hesabı, resmi rezervler hesabı ve net hata-noksan hesabı.
Cari işlemler hesabı; ülkenin dış âlemle yaptığı mal ve hizmet ithalat ve ihracatını gosterır.İthalat, yaptığımız ihracattan fazlaysa, cari işlemler hesabı açık verir.
NOT Dış açıklar makroiktisadın ilgi alanında olmakla birlikte, asıl olarak “Uluslararası İktisat” disiplini tarafından incelenmektedir.
MAKRO IKTISATIN TARIHSEL GELİŞİMİ
1929 yılı dünya ekonomisi açısından acı hatıraları olan önemli bir tarihtir.(buyuk buhran ABD krizi)
1929 yılına gelene kadar iktisat çevrelerinde hâkim olan iktisadi felsefe “Klasik Ekol” adını verır. Büyük Buhran’a kadar ABD başta olmak üzere pek çok ülke, Klasik ekolden beslenen iktisat politikaları uygulamaktaydılar.(Klasiklere göre fiyatlar aşağı ve yukarı yönde esnektir ve ekonomideki karar birimlerinin tamamı piyasalar hakkında tam bilgi sahibidirler. Bu varsayımlar altında herhangi bir piyasadaki dengesizlik, arz ve talep güçlerinin kendiliğinden hareketi sonucu kısa sürede giderilecek ve denge sağlanacaktır. Arz ve talep güçlerinin kendiliğinden hareketine bağlı olarak değişen fiyatlar sonucu dengenin kısa sürede yeniden tesis edilmesi, “piyasaların temizlenmesi” olarak adlandırılır. Klasiklere göre piyasalar sürekli temizlenmektedir.)
***Pek çok düşünür ve iktisatçı, dünya ekonomisindeki bu yeni durumu açıklamak ve çözüm sağlamak üzere çalışmalar yapmışlardır. Bunlardan birisi, ekonominin içinde bulunduğu durumun nedenlerini ve çözümünü, görece, sistematik bir biçimde ortaya koymuştur: John Maynard Keynes. 1936 yılında yayımladığı “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” eserinde Keynes, Klasik ekolün bazı varsayımlarına karşı çıkmıştır. Keynes’e göre fiyatlar kısa dönemde esnek değil, aksine katı-yapışkandır. Dolayısıyla ekonomideki bir dengesizlik hâli, arz ve talep güçlerinin hareketine bağlı olarak kendiliğinden giderilemeyecektir. Keynesyen ekole göre piyasalar sürekli temizlenmemektedir.
HASILA KAVRAMI
Hasıla, bir ekonominin belirli bir dönemine ait iktisadi faaliyetin toplam parasal değerini ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Hasıla, piyasa fiyatları üzerinden hesaplanan bir büyüklüktür. Bu, mal ve/veya hizmetin bir piyasası ve piyasa fiyatı olması gerektiği anlamına gelir. Hasıla kavramları
Nominal Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (Nominal GSYH): Bir ülkenin sınırları içinde, belirli bir yılda üretilen nihai mal ve hizmetlerin, aynı yılın piyasa fiyatları ile hesaplanan toplam parasal değerine nominal GSYH denir. Dört kelimeden oluşan bu uzun kavram, aslında iktisadi faaliyetin bir ölçüsü olarak “hasıla”yı ölçmektedir. Kavramdaki ilk üç kelime (Nominal, Gayrisafi ve Yurtiçi) ölçtüğümüz “hasıla”nın niteliğini belirlemektedir.
***“Nominal” kelimesi, hasılanın, ölçüldüğü yılın cari (geçerli) piyasa fiyatları ile hesaplandığını ifade etmektedir.
“Gayrisafi” kelimesi, ilgili yılda üretilen toplam hasıladan, o miktar hasılayı üretmek için kullanılan makine, teçhizat, bina vs gibi üretim araçlarındaki yıpranma payının çıkarılmadığını anlatmaktadır. “Yurtiçi” kelimesi ise ülke vatandaşı olsun olmasın yerleşik olmak kaydıyla, ülke sınırları içinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin hesaba katıldığını ifade etmektedir.
GSYH, ülke ekonomisinin bir yılda ürettiği sadece malların değil, “mal ve hizmetlerin” toplamıdır.
Ekonomide 100 kg. elma ve 150 kg. da armut üretilmiş olsun. Elmanın piyasada 1TL, armutun ise 2 TL fiyatla satıldığını kabul edelim. Bu durumda bu ekonominin GSYH’si ne kadardır?
FORMULNominal GSYH=> (Elmanın Üretim Miktarı x Elmanın Piyasa Fiyatı) + (Armutun Üretim Miktarı x Armutun Piyasa Fiyatı) (100.1)+(150.2)=100+300=400
***GSYH hesaplamalarında sadece nihai mal ve hizmetler dikkate alınır. Aksi durumda, ara malların da hesaba katılması halinde “Çoklu sayım” olarak bilinen bir hesap hatası ortaya çıkacaktır. Çoklu sayım, bir ürünün GSYH içinde birden fazla hesaplanması anlamına gelir.
***Nominal GSYH ilgili yılın piyasa fiyatları üzerinden hesaplanır ve piyasa fiyatları bir yıldan diğerine değişir. Bu durumda nominal GSYH rakamlarındaki değişim, mal ve hizmet üretimindeki değişim yanında fiyatlardaki değişimi de yansıtmaktadır. Hiç şüphe yok GSYH, ülke performansını ölçmede en iyi göstergelerden biridir, ancak nominal GSYH, bu amaç için doğru bir ölçme yöntemi değildir.
Reel GSYH: Bir ülkenin sınırları içinde, belirli bir yılda üretilen nihai mal ve hizmetlerin, temel alınan yılın piyasa fiyatları ile hesaplanan toplam parasal değerine reel gayri safi yurtiçi hasıla denir.
Hasılanın Ölçümü=Hasıla doğrudan, bir ekonominin bir yılda ürettiği nihai mal ve hizmetlerin toplam piyasa değeri hesaplanarak ölçülür. Hasılanın bu yolla ölçümüne, doğrudan üretime dayalı olduğu için “üretim yöntemi” denmektedir. Hasıla, üretim yönteminin dışında farklı iki yöntemle daha ölçülebilir. Bunlar “harcama ve gelir yöntemleri”dir. Ekonomideki bir harcama, bir başkasına gelir yaratmaktadır.
***GSYH ülkemizde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından birincil veri kullanılarak hesaplanır. Reel GSYH, 1998 yılını temel almaktadır. Temelde üç aylık hesaplanan veriler, yaklaşık üç aylık bir gecikmeyle yayımlanmaktadır.
UNITE 8=MAKRO EKONOMIK DENGE
GENEL OLARAK DENGE KAVRAMI
Genel olarak denge, farklı yönelişteki iki değişkenin bir yerde eşitlenmesi, birleşmesi veya kesişmesidir. Örneğin arz ve talep açısından düşünülürse, arz eğrisi pozitif eğimli, talep eğrisi ise negatif eğimlidir. Yani bu iki değişken arz ve talep yasası gereği fiyattaki değişmeye farklı tepki vermektedir. Denge kavramıyla ilgili olarak denge fiyat, firma dengesi, endüstri dengesi, ödemeler bilançosu dengesi, mal piyasası dengesi, para piyasası dengesi gibi çok çeşitli denge kavramı kullanılabilmektedir.Denge kavramı genel olarak;
Kısa dönem, sitemdeki değişkenlerin hepsinin değiştirilemediği en az bir değişkenin sabit kaldığı zaman dilimini ifade eder. Örneğin, klasik iktisatta kısa dönemde denge üretim düzeyi belirlenirken, teknoloji ve sermaye birikimi sabit kabul edilir ve sadece emeğin değişken olabileceği vurgulanır.
Uzun dönem ise, sistemdeki bütün değişkenlerin değiştirilebildiği zaman dilimini ifade etmektedir. Örneğin üretim sürecinde sermayenin, teknolojinin emeğin tamamının değiştirilmesi gibi.
Statik analiz, yalnızca denge durumlarıyla ilgilenen analiz şeklidir. Eğer belli bir denge durumu inceleniyorsa “basit statik analiz”, farklı denge durumları ele alınarak karşılaştırma yapılıyorsa “mukayeseli statik analiz” söz konusudur.
Dinamik analiz ise, sistemin değişme durumlarını inceler. Bir dengeden diğer dengeye geçiş, dengesizlik durumunda olma ve bunların süreçleri incelenir.
Kısmi denge analizi, bir değişkenin değerini etkileyen birçok değişken sabit veya çözülmüş kabul edilerek değerlendirme yapılır. Yani, Ceteris Paribus (Diğer değişkenlerin sabit kalmasının varsayımı) kullanılır. Örneğin talep edilen miktarı, fiyat, tüketici geliri ve rakip malların fiyatlarının etkilediği varsayılarak yapılan bir analiz kısmi denge analizidir.
*** Daha önceki bilgilerinizden arz eğrisinin arz yasası gereği pozitif eğimli, talep eğrisinin ise talep yasası gereği negatif eğimli olduğunu biliyorsunuz. Arz ve talep denge durumunu aşağıdaki grafik yardımıyla göstermek müMkündür.
D; talep eğrisi S; Arz eğrisi Q0; Denge üretim miktarı P0; Denge fiyat miktarı
Klasik İktisadın doğuşu, 1776 yılında Adam Smith’in yazdığı “Milletlerin Zenginliği” adlı eserle başlamaktadır.Bu eserde, klasik ekolün genel anlayışı anlatılmakta ve iktisat bir bilim halinde toplumlara sunulmaktadır. Klasik İktisat anlayışın özünde, “müdahalesiz serbest piyasa ekonomisi” anlayışının toplumsal refahı maksimum yapacağı anlayışı yatmaktadır. Bu anlayışa göre, ekonomiye müdahale edilmedikçe denge daimi olacaktır ve dengeden sapmalar “görünmez bir el tarafından” tekrar dengeye yöneltilecektir.
Klasık İktısatcılar Adam Smith, John Baptiste Say, David Ricardo, John Suart Mill, Thomas Malthus, Arthur Cecil Pigou’dur. Daha sonraları, Milton Friedman, Arthur Laffer, James Buchanan katıldı.
*** Klasik iktisat öğretisi, 1929 dünya bunalımına kadar, birçok ülkede uygulama sahası bulmuş ve hatta kurallarının çoğu değişmez iktisadi yasalar şeklinde algılanabilmiştir.Bu ogretılerın eksık yanlarını ortaya koyan çalışmalar ve düşünceler artmaya başlamıştır ki, bunlar içinde en önemli olanı Keynes ve Keynesyen görüştür.
Klasik İktisat Varsayımları
Ekonomi sürekli tam istihdam üretim düzeyinde dengededir. Ekonomiye dışarıdan müdahale edilmedikçe tüm üretim faktörleri tam kapasite olarak istihdam edilmekte ve buna göre oluşan üretim düzeyine de tam istihdam üretim düzeyi denmektedir.
Ekonomide rekabetçi piyasalar vardır. Böylece rekabet sayesinde hem ekonomik denge durumu her piyasa için sağlanabilmekte hem de kalite artmaktadır.
Ücretler ve fiyatlar hem aşağı hem de yukarı yönde esnektir. W nominal ücreti, P fiyatlar genel düzeyini temsil etmek üzere, W/P reel ücret olmaktadır. Reel ücretin aşağı ve yukarı yönde esnekliği sayesinde işgücü piyasasında dengenin daimi olması sağlanmaktadır . Her arz kendi talebini yaratır (Say Yasası). Klasik iktisatçılara göre, ekonomideki mevcut rekabet ortamının varlığı ve ücret ve fiyatların esnekliği sayesinde yapılan her üretime eş değerde bir talep mutlaka olacaktır. Bu nedenle, arz mümkün olduğu kadar artırılmalıdır.
Klasikler, ulusların zenginliğinin reel faktörlere bağlı olduğunu ve kapitalizmin geliştirilmesi için serbest piyasa ekonomisinin en uygun araç olduğunu savunmuşlardır.
Devlet ekonomiye müdahale etmemelidir. Denk bütçe politikası kabul edilmektedir.
Para nötr’dür. Devlet mümkünse borçlanmamalıdır.
Ekonominin büyümesi üretim faktörleri stokunun büyümesine ve teknolojik gelişmeye bağlıdır. Ekonomik birimler rasyonel davranmaktadırlar .
****Klasik iktisat öğretisine göre, piyasalar sürekli temizlenmektedir ve bu nedenle devletin ekonomiye müdahalesi piyasa dengesini bozarak etkinsizliğe ve verimsizliğe sebep olacaktır. Bunlara göre, devletin iki temel görevi vardır:
Adalet ve diplomasi hizmetlerini yerine getirmek İç ve dış güvenliği sağlamak.
***Klasiklere göre, bütçe fazlası daha fazla vergi toplanması yoluyla olacağı için mükellefleri ağır yük altına itecektir. Ayrıca bütçe fazlası, siyasilerin harcama eğilimlerini de kamçılayarak verimsiz harcamaların yapılmasına sebep olacaktır.
***Klasik iktisatçılara göre, para sadece işlem (mübadele) amacıyla talep edilir ve parasal değişkenlerin reel değişkenler üzerinde hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle paraya, bir şal, bir peçe, bir örtüdür demektedirler. Bu durum, paranın yansızlığı ya da nötrlüğü olarak da bilinmektedir. Bu duruma “klasik dikotomi” denir.
Klasik İktisatta Denge ve Üretim
Klasik modelde, kısa dönemde denge üretim düzeyini belirleyen temel değişken işgücü miktarıdır. Bu nedenle, üretim düzeyi işgücü piyasasında belirlenmektedir. Bu modele göre, üretim fonksıyonu=>
Y= F(K,T,L) Y üretim düzeyi, K sermaye stoğu, T ise teknoloji düzeyidir. Sermaye stoğu ve teknoloji düzeyi kısa dönem için sabit kabul edildiği için üretimi belirleyen temel değişken işgücü ya da emek miktarı L olmaktadır.
Üretim Fonksiyonu ve Emeğin Marjinal Ürünü
Emek Piyasasında Denge ve Tam İstihdam Hasılası
**Klasik sistemde arz ve talep dengesi ise, sürekli tam istihdamın varlığından ötürü dik bir doğru olarak gösterilen toplam arz (AS) eğrisi ile negatif eğimli toplam talep (AD) eğrilerinin kesişme noktasında oluşmaktadır. Ekonominin dengesi toplam arz eğrisi ile toplam talep eğrisinin kesişimi ile elde edilmektedir.
**Say Yasası’na olan inancın ücret ve fiyatların esnekliğinin bir sonucu olarak klasik iktisatçılar tam istihdamı normal bir durum olarak görürler.
**Ekonominin dengesi toplam arz eğrisi ile toplam talep eğrisinin kesişimi ile elde edilmektedir.
**Klasik sistemde üretim hacminin işgücü piyasasına ve teknolojiye, fiyat düzeyinin ise para piyasasına bağlı olarak oluştuğu biçiminde bir sonuca varılabilir.Klasik ekonomi kuramının öngördüğü işsizlik geçici işsizliktir. Klasik Modelde Ekonominin Dengesi:
Klasik modelde para ve toplam talep
Klasik ekonominin para arzı ile fiyat seviyesini ilişkilendiren yaklaşımı, paranın miktar teorisi olarak bilinmektedir. Amerikalı iktisatçı Irving Fisher tarafından geliştirilen miktar teorisi değişim (mübadele) denklemini kullanmaktadır.
M.V ≡ P.T
T:Belli bir dönemde bir ekonomideki bütün mübadelelerin sayısı
P:Mübadelelerin ortalama fiyatı M:Para miktarı V: Paranın dolaşım hızı
M.V ≡ P.T
(T)→(Y)
Y: Yalnızca reel millî hasılanın hesabına giren değişimleri, mübadelelerin ortalama fiyatı yerine de ekonomideki ortalama fiyat düzeyini gösteren indeksi (P) aldığımızda özdeşliğin sağ tarafı nominal millî hasılayı verir.
M.V ≡ P.Y
Bu ikinci özdeşlikte yer alan (V) paranın gelir dolaşım hızı olarak adlandırılır ve klasik iktisatçılarca sabit kabul edilir.
KEYNESYEN MAKRO IKTISAT VE DENGE
Keynesyen makroekonominin ortaya çıkışı, 1930’larda yaşanan büyük buhranın hemen ardından olmuş ve bir anlamda bu büyük krizden kurtulmanın yollarını ortaya koymuştur. Keynesyen Devrim olarak da bilinen politika önerileri, klasik modelin savunduğu varsayımların hemen hemen tersi niteliğindedir.
**John Maynard Keynes 1929 yılında yazmaya başladığı ve 1936 yılında yayımladığı “İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı eseriyle Keynesyen İktisadın esaslarını ortaya koymuştur.
**Büyük buhran 1929’da başlayarak bütün dünyayı etkilemiş, üretim düşüşü ve işsizlikteki artış daha önce hiç görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. 1883-1946 yılları arasında yaşayan ünlü İngiliz ekonomist J. Maynard Keynes Büyük Buhran’ı açıklayan ve devletin temel politikalarla ekonomik çöküntülerin üstesinden gelebileceğini iddia eden yeni bir teorik çerçeve ortaya koyarak, modern makroekonominin öncülüğünü yapmıştır.
**Keynes, Büyük Buhran'ın oluşmasında en önemli faktör olarak yatırımcıların güvenindeki istikrarsızlığı sorumlu tutmuştur.Keynesyen poltikalara göre, ekonominin genişleme dönemlerinde “daraltıcı maliye politikaları”, durgunluk dönemlerinde ise “genişletici maliye politikaları” uygulanmalıdır.
Keynesyen İktisadın Varsayımları
Ekonomi sürekli tam istihdam da dengede olmayabilir. Denge düşük istihdam düzeyinde de gerçekleşmiş olabilir. Bu nedenle, istihdam için üç durum olabilir. Bunlar;
- Eksik İstihdam - Tam istihdam -Aşırı ıstıhdam durumu
Bunlar içerisinde en zor sağlananı tam istihdam durumudur. Uygulanan iktisadi politikaların nihai hedefi de tam istihdam üretm düzeyini yakalamaya yöneliktir.
Ücret ve fiyatların esnekliği her zaman mümkün olmayabilir. Özellikle sendikal hakların yaygınlığı ve asgari ücret uygulaması gibi sosyal düzenlemeler buna engeldir.
Her talep kendi arzını yaratır. Ekonomide talep olmadıkça arzın bir işe yaramayacağı kabul edilir. Bu nedenle, talebin önemsenmesi gerektiği ve durgunluk dönemlerinde devlet tarafından talep yaratıcı uygulamalara ihtiyaç olduğu vurgulanır.
Para klasiklerde olduğu gibi sadece işlem amacıyla talep edilmez. Para talep etmenin üç temel gerekçesi vardır. Bunlar;
- İşlem amaçlı para talebi - İhtiyat amaçlı para talebi - Spekülasyon amaçlı para talebidir. Keynesyen para talebinin en önemli kısmını da spekülasyon amaçlı para talebi oluşturur.
Faiz değişkeni tek başına yatırım kararını belirleyemez. Yatırım kararı faizden daha çok kullanılabilir gelire bağlıdır. Devlet borçlanabilir.
Durgunluk ve şişkinlik dönemlerinde devlet ekonomiye müdahale etmelidir. Aksi takdirde ekonominin kendiliğinden dengeye gelmesi zordur.
Piyasa mekanizması kendiliğinden tam istihdam üretim düzeyini sağlamayı garanti edemez.
Keynesyen İktisatta Denge ve Üretim
Keynesyenlere göre, toplam harcamalar ya da toplam talebin ekonomide ne kadar üretim yapılacağını ve kaç kişinin istihdam edileceğini belirlediği savunulmaktadır. Toplam harcamalar açıklanırken öncelikle kamu kesiminin ve dış ticaretin olmadığı bir ekonomik yapı dikkate alınarak hanehalkı ve firmalardan oluşan iki sektörlü basit ekonomik denge modeli üzerinde durulur. Bu modelde tasarrufların hanehalkı tarafından yatırımların ise firmalar tarafından yapıldığı varsayılır.
***Toplam harcamaların en büyük kısmını tüketim harcamaları oluşturur. Tüketim; tüketici karar birimleri yani hanehalkları tarafından mal ve hizmet alımı için yapılan harcamalardır. Tüketim harcamaları (C) harcanabilir gelire (Yd) bağlıdır. Harcanabilir gelir; vergi ve sosyal güvenlik kesintileri düşüldükten ve transfer ödemeleri ilave edildikten sonra ulaşılan gelirdir. Hem tek tek hanehalkları için hem de bir bütün olarak toplum için harcanabilir gelir (Yd) düzeyi ile tüketim harcamaları (C) arasında pozitif bir ilişki vardır. Harcanabilir gelirin tüketilmeyen kısmı ise tasarruf (S) olarak adlandırılır.
***Toplumdaki tüm bireylerin harcanabilir gelirleri ve tüketim harcamaları arasındaki ilişki, diğer koşullar sabitken, “tüketim fonksiyonu” olarak adlandırılır. Diğer koşullar sabitken, tasarruf ve harcanabilir gelir arasındaki ilişki de “tasarruf fonksiyonu” olarak isimlendirilir. Tasarruf gelirin tüketilmeyen kısmıdır. Gelir ya tüketilecek ya da tasarruf edilecektir. Tasarruf Fonksıyonu: