İKTİsada giRİŞ ÜNİte 1 İKTİsat biLİMİ ve temel kavramlari



Yüklə 469,45 Kb.
səhifə8/9
tarix27.12.2017
ölçüsü469,45 Kb.
#36204
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Kamu Giderlerinin Dolaylı Vergilerle Karşılanması İlkesi:Mali gelenekçilere göre iyi bir vergi her zaman tarafsız olan bir vergi yani iktisadi hayatta yükümlülerin tüketim, tasarruf ve yatırım kararlarına müdahale etmeyen veya en alt düzeyde müdahale eden bir vergidir.Dolaysız vergiler gelir ve serveti konu edindikleri için bu vergilerin ekonomik ve sosyal hayatla ilgisi doğrudan doğruyadır. Dolaylı vergiler ise fertlerin harcamaları üzerinden alındıkları için, etkilerini daha çok harcamalar üzerinde, genellikle de harcamaların kısılması şeklinde gösterirler. Tasarruf ise klasik iktisatçıların gözünde yadsınamaz bir erdemdir.

Bütçe Açıklarının Kısa Vadeli Değil Uzun Vadeli Borçlanmalarla Karşılanması İlkesi:Klasik maliyeciler temelde devlet borçlanmasına karşı olmalarına rağmen, olağan üstü dönemlerde kamu borçlanmasına karşı çıkmazlar. Devletin borçlanırken kısa vadeli borçlanmadan ziyade uzun vadeli borçlanmasına taraftardırlar. Kısa vadeli borçların piyasası para piyasası olduğundan, devletin bu türden borç senetlerini bankalara satması neticesinde, bankaların kaydi para yaratması ekonomideki toplam para arzını artırabilir. Klasik maliyecilere göre ekonomi tam çalışma halinde dengede iken, kısa dönemde mal ve hizmet arzı sabit olarak düşünüldüğünde, toplam para arzının artması enflasyonist eğilimlere yol açar. Ekonomide enflasyonist baskıların artması, mali istikrarın bozulmasına, paranın satın alma gücünü yitirmesine neden olur. Klasik düşünürlere göre; iktisadi hayatın mekanizması paradır.

MALIYE POLITIKASININ TANIMI

Maliye mal kökünden gelmekle beraber kamu maliyesi sadece devlete ait malları inceleyen bir bilim değildir. Kamu maliyesi, fiskal (mali) ve extra fiskal fonksiyonların yerine getirilmesi bakımından, kıt kamu kaynaklarının kullanımı, yönetimi, etkinliği, ilgili politikaların şekillendirilmesini, hükümleri, teorileri, ilkeleri, teknik ve olayları kapsayan bir araştırma alanıdır. Kamu maliyesi en genel anlatımla devletin kamu hizmeti vermek için yapmış olduğu faaliyetleri ekonomik, sosyal ve hukuki açılardan inceleyen bir bilim olarak tanımlanabilir. Maliye politikası bir ekonomide mali, sosyal, ekonomik hedeflere ulaşma ve arzulanan etkilerin meydana getirilebilmesi için mali araçların kullanılması ya da mali araçlarla mali amaçların gerçekleştirilmesidir.

MALIYE POLITIKASININ AMAÇLARI

Ekonomik İstikrar:İstikrar günümüz ekonomilerinin en önemli sorunudur. Çok genel anlamda istikrar makroekonomik değişkenlerdeki kararsızlığın önlenmesidir. İstikrarlı bir ekonomi, değişmeyen ortalamaları olan bir ekonomi olmayıp, yükselen bir trendden sapmaların en az olduğu ekonomi anlamına gelir. Maliye politikası açısından istikrar denildiğinde fiyat istikrarı ve tam istihdam ilk akla gelen konulardır.

Fiyat İstikrarı:Bugün bütün devletlerin en büyük ekonomik sorunu ve maliye politikasının öncelikli amacı dengeli bir fiyat düzeyini sağlama ve korumadır. Bir ekonomide genel fiyat düzeyinde meydana gelen sert dalgalanmalara fırsat vermeme veya fiyatlar genel seviyesinin aşağı ve yukarı doğru hareket etmesini önleme fiyat istikrarı olarak adlandırılır. Ekonominin genel fiyat düzeyinde beliren ve süreklilik gösteren dalgalanmalar enflasyonist, deflasyonist ya da stagflasyonist karakterler arz edebilir. Bu nedenle fiyat istikrarını korumayı hedefleyen maliye politikası, ekonomideki bu oynaklıklarla mücadele edecek bir perspektif de şekillenecektir. İstikrar; makroekonomik değişkenlerdeki kararsızlığın önlenmesidir.

Tam İstihdam: İstihdam; emek üzerinden tanımlandığında, ülkede çalışma arzu ve iktidarında olan emek birimlerinin tamamının üretime dâhil edilmesidir. İstihdam konusu iktisat teorisinin en zor, en çetrefilli ve çözümü en çetin konulardan birisidir. Tam istihdamın sağlanamaması halinde ekonomide millî gelir düzeyi düşmekte, büyüme hızı sekteye uğramaktadır. Tam istihdamın sağlandığında ise millî gelir maksimum düzeyde gerçekleşmekte, ülkenin bir taraftan sosyoekonomik sorunları çözülürken, diğer taraftan sosyal barış ve huzur tesis edilmektedir. Tam istihdam mevzuu dar ve geniş anlamda olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. Geniş anlamda tam istihdam ülkedeki üretim faktörlerinin tamamının üretime dâhil olması anlamına gelirken, dar anlamda tam istihdam üretim faktörlerinden emek üzerinden tanımlanmakta, yani bir ülkedeki çalışma arzu ve iktidarında olan emek birimlerinin tamamını üretime dâhil etmeyi hedeflemektedir.

İktisadi Kalkınma ve Büyüme Amacı: XX. yüzyılın ikinci yarısından yani 1950’li yıllardan itibaren gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için büyük önem kazanmıştır. Bir ekonomide maliye politikası açısından yalnızca ekonomik istikrarın sağlanması yeterli görülmemekte, iktisadi kalkınma ve büyüme amacını gerçekleştirmede maliye politikasının öncelikli amaçları içinde sıralanmaktadır. Bir ülkede iktisadi gelişmeyi sağlayan faktörleri ikiye ayırabiliriz. Bunlardan birincisi maddi unsurlardır ki; işgücü, sermaye stoku artışı ve teknolojik değişim gibi unsurları içerir. İkincisi zihniyet unsurudur. Zihniyet unsurunun eksik olduğu bir ülke maddi donanımını tamamlasa dahi gelişemez.

Gelir ve Servet Dağılımını Düzenleme Amacı:Gelir ve servet dağılımı konusu bütün toplumlarda en çok tartışılan konulardan biridir. Kapitalist sistemin temel karakteristiği özel girişim özgürlüğü ve mülkiyet hakkıdır. Ülkelerin özelliklerine göre gelir ve servet, toplumdaki fertler tarafından değişik miktarlarda bölüşülmekte, gelir ve servetin kişiler arasında adaletli dağılmayışı bir taraftan yaşama düzeyindeki farkları artırırken, diğer taraftan sosyal barış ve huzuru tehdit eder bir duruma neden olmaktadır. Toplumda genelde geçerli olan ve toplumun ezici çoğunluğunun kabul ettiği bir servet ve gelir dağılımı paylaşım sorununu çözmekten daha çok, üretim refah ve toplumsal barış sorununa da çözüm olacaktır.

MALIYE POLITIKASININ ARACLARI

Bütçe: Bütçe, belirli bir dönemdeki gelir ve gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan belgedir.Ekonomide enflasyon hüküm sürüyorsa; enflasyonla mücadeleye karar verilirken göz ardı edilemeyecek ilk husus enflasyonun kaynağını tespit etmektir. Enflasyonla mücadele ederken kamu gelirleri artırılıp kamu harcamaları kısılacağı için bütçeyi de bu amaca uygun olarak kullanma gerekecek, dolayısıyla bütçenin giderlerini azaltma, gelirlerini artırma ve daha küçük bir bütçe hazırlama şeklinde ifade edilecek bir bütçe politikası uygulanacaktır.

Kamu Harcamaları: Klasik maliyeciler kamu harcamalarını, kamu makamlarının toplumsal ihtiyaçları karşılamak üzere, usulüne uygun olarak yaptıkları nakdi harcamalar şeklinde tanımlarken, modern malıyecıler kamu harcamalarını, kamu makamlarının toplumsal ihtiyaçları karşılamak ya da ekonomik ve sosyal hayata müdahalede bulunmak için usulüne uyularak yapılan parasal harcamalar olarak ifade etmişlerdir. Literatürde kamu giderleri dar ve geniş anlamda olmak üzere de tanımlanmıştır. Dar anlamda kamu giderleri kamu hizmeti yapmak için devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin bütçeden yaptıkları ödemeler şeklinde tarif edilmiş, geniş anlamda kamu gederlerine bu tanıma ilave olarak KİT harcamaları, sosyal sigorta ödemeleri, vergi muafiyet ve istisnaları ve özel kişilerin kamu kurumlarına yaptıkları yardımlar eklenmiştir. İktisadi istikrarın sağlanmasında kamu harcamalarının fonksiyonlarını şöyledir 

Ekonomide enflasyonist dönemlerde toplam talebi tam çalışma seviyesindeki toplam arzla dengelemek.

Ekonominin tam çalışma seviyesinde dengede olduğu dönemlerde bu dengeyi korumak.

Ekonominin deflasyonist dönemlerinde toplam talebi, ekonominin tam çalışma düzeyinde ürettiği mal ve hizmetleri absorbe edecek hale getirmek.



*** Kamu harcamaları; cari harcamalar, yatırım harcamaları ve transfer harcamaları olmak üzere üç gruba ayrılır. Cari harcamalar genellikle hizmetler ya da faydası en çok bir yıl içinde bir veya birkaç kez kullanılmakla tükenen mal ve hizmetlere yapılan harcamalardır. Personel giderleri, ısıtma, aydınlatma, kırtasiye, su, kira bakım ve küçük onarım giderleri bu çeşit harcamalardır. Yatırım harcamaları, bir ekonomide üretimi artıran, üretkenliğe olumlu katkı sağlayan, faydası birden fazla yıllara yayılan harcamalardır. Yollar, barajlar, makine ve tesisler, büyük onarımlar, bu türden harcamalardır. Transfer harcamaları ise devletin karşılığında herhangi bir mal ve hizmet satın almaksızın satın alma gücünü fertler, aileler ya da firmalara aktarmasıdır.

Vergileme: Klasik maliyecilere göre vergi; kişilerden, kamu giderlerini karşılamak üzere, cebri, nihai ve karşılıksız olarak istenen parasal bir yükümlülüktür. Modern maliyecilere göre vergi, kişilerden kamu harcamalarını karşılamak veya devletin ekonomik ve sosyal hayata müdahalesini sağlamak üzere, cebri, nihai ve karşılıksız olarak, doğrudan doğruya istenen parasal bir yükümlülüktür. Verginin klasik ve modern maliyeciler tarafından yapılan tanımı incelendiğinde şu hususlara dikkat çekildiği görülür. Vergi kişilerden alınır. Buradaki kişiler hem gerçek hem de tüzel kişilerdir. Verginin alınış sebebi kamu giderlerinin karşılanmasıdır. Vergi; iradi, ihtiyari veya gönüllü bir kamu geliri değildir. Cebri bir kamu geliridir. Vergi karsılıkısızdır.Gerı ıadesı yoktur.Kesin nihai bir kamu geliridir. Vergi kamu gelirlerinin en önemlisidir.

Verginin Fonksiyonları:Verginin temel fonksiyonu yapılan kamu harcamalarının finansmanını sağlamaktır. Devletin misyonunun ve fonksiyonlarının zamanla değişmesi verginin fonksiyonlarını da değiştirmiştir. Verginin kamu hizmetlerini finanse etmek amacıyla alınması mali veya fiskal fonksiyon olarak adlandırılır.

*** Verginin ekonomide bazı iktisadi amaçların sağlanması için kullanılmasına verginin iktisadi fonksiyonu denir. Bir ekonomide büyüme ve istikrarı temin etmek için vergilerden faydalanma, vergiyi etkin bir iktisat politikası aracı olarak kullanma vergiye iktisadi bir misyon yüklemektedir.

Vergilerin Tasnifi: Günümüz vergi sistemleri muhtelif vergilerden oluşmuştur. Mükelleflerin farklı ödeme güçlerine ve değişik gelir kaynaklarına sahip olması, devletleri farklı vergiler almaya zorlamıştır. Bu nedenle vergiler, temelde fertlerin gelir elde etmeleri, servet sahibi olmaları, gelir ve servetlerini harcamaları ya da bunlarla ilgili işlemler yapmaları sebebiyle konulup alınmaktadır. Vergileri çeşitli kıstaslara göre tasnif etmek mümkündür. Farklı kıstasların esas alındığı belli başlı tasnif çeşitleri; dolaylı – dolaysız vergiler, şahsi – gayrişahsi ( objektif – subjektif ) vergiler, gelir, servet, harcama vergileri şeklinde yapılan tasniflerdir.

Dolaylı–Dolaysız (Vasıtalı–Vasıtasız) Vergiler:Vergileme tarihinde görülen en eski tasniflerden biri dolaylı dolaysız vergi tasnifidir. Vergilerin dolaylı dolaysız veya vasıtalı vasıtasız olarak ayrımında esas alınan temel iki ölçü vardır. Bunlar yansıma ve verimlilik kıstaslarıdır. Bir mükellefin ödemiş olduğu bir vergiyi çeşitli iktisadi mekanizmalardan faydalanarak başkalarına kısmen veya tamamen devretmesi olayına verginin yansıması denir. Dolayısıyla yansıma ölçüsüne ya da kıstasına göre; kolaylıkla yansıtılabilen vergiler dolaylı vergi, kolaylıkla yansıtılamayan vergiler ise dolaysız vergi olarak adlandırılır. Gümrük vergisi ve katma değer vergisi ve diğer harcama vergileri dolaylı vergi; gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi ile veraset ve intikal vergileri dolaysız vergılerdır.

Subjektif–Objektif Vergiler (Şahsi–Gayrişahsi): Bu tasnif ya da ayrım vergilemede vergi yükümlüsünün kişisel ve ailevi durumunun dikkate alınıp alınmamasına göre yapılan bir tasniftir. Yükümlülerin şahsi ve ailevi durumlarına göre ayarlanabilenler subjektıf, vergilemede mükelleflerin şahsi ve ailevi durumlarının dikkate alınmadığı yani doğrudan vergi konusunun hedef olarak alındığı vergiler objektif vergılerdır. Subjektif vergiler kişiselleştirilebilen vergilerdir. Bu durumda fert ya da kişinin evli veya bekâr, çocuklu veya çocuksuz, sağlam ya da sakat olması vergilendirmede dikkate alınır. Objektif vergiler vergilemede ferdin ailevi durumunu göz önüne almaksızın bir iktisadi unsurdan alınan vergilerdir. Bu vergiler malı hedefler.

Gelir–Harcama–Servet Vergileri:Bu tasnif şekli vergilerin tasnifinde en fazla kabul gören ve en çok geçerli olan bir tasnif şeklidir. Vergiler en nihayetinde mükelleflerin iktisadi kaynaklarından alınır. Bu kaynaklar gelir, servet ve giderdir. Vergilerin gelir, servet ve harcamalar üzerinden tasnif edilmesi, vergilerin konusu üzerinden yapılan bir tasniftir. Verginin konusu üzerinden tasnif yapıldığında bu konunun kaynağının da bilinmesi gerekir. Vergi sonuç itibariyle gelirden ödenir. Gelir, makro ekonomik olarak, üretim faktörlerinin üretim sürecine katılma neticesinde üretimden almış olduğu paydır. Gelirin doğduğu anda alınan vergiye gelir vergisi denir.Servet vergısıne örnek: Emlak Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi.. (Katma değer vergisi gider vergisıdır.)

Borçlanma: Borç birinin başka birine karşı sahip olduğu yasal (meşru) bir hak talebi, ödenmesi gerekli olan paradır.Borclanma ıse devletin belli bir süre (vade) sonunda geri ödemek vaadi ile borç verenlerin rızasına dayalı olarak ya da zorunlu olarak belli menfaatler karşılığında sağladığı değerlerdir.Borçların Özellıklerı=Kamu borcu ozellıgı,borcun ıhtıyarı olma ozellıgı,borcun karşılıklı olma ozellıgı,borcun gecıcı olma ozellıgı.

GELİR VE GELİR DAGILIMI

**5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanuna göre; kamu geliri; kanunlarına dayanılarak toplanan vergi, resim, harç, fon kesintisi, pay veya benzeri gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve taşınmazlardan elde edilen her türlü gelirler ile hizmet karşılığı elde edilen gelirler, borçlanma araçlarının primli satışı suretiyle elde edilen gelirler vs.

** 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa göre gelir; bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.

**Makroekonomik açıdan gelir; üretim faktörlerinin üretim sürecine katılmaları neticesinde üretimden aldıklar pay olarak ifade edilir.

** Gelir dağılımı, bir ülkedeki gelirin fert veya gruplar arasında nasıl dağıldığını ifade eder. Bir ekonomide uygulanan iktisat politikalarının hedefi, ülkenin refah düzeyini artırmaktır. Piyasa ekonomisine dayalı liberal düşüncenin etkin olduğu sistemlerde gelirin dağılımı arzu edilen düzeyde gerçekleşmemiş, maliye politikasının gelir dağılımını iyileştirme amacı Keynes’ le birlikte devletin iktisadi hayata müdahale gerekçelerinden biri olarak girmiştir. Bir ekonomide yaratılan hasılanın nasıl dağıldığı, sadece ekonomik açıdan önem taşımamakta, toplumsal kaygılara da neden olmaktadır. Yani gelir dağılımı tüketim ve tasarrufun hem hacmini hem bileşimini değiştirmektedir.

Gelir Dağılımı Tanımları

Kişisel Gelir Dağılımı:Bir ülkedeki millî gelirin fertler arasındaki dağılımı kişisel gelir dağılımını ifade eder. Kişisel gelir dağılımı tanımında fert ve hane halkının gelirleri dikkate alınmaktadır. Uygulamada fertler yerine hane halkı başına düşen gelir dikkate alınır. Bu dağılımda yaratılan gelirin nerede ve nasıl elde edildiği değil, fert veya tüketici birimlerin, belirli bir süre boyunca elde ettikleri gelir göz önünde tutulmaktadır. Bu nedenle bir ülkedeki gelir dağılımının adil olup olmadığında kişisel gelir dağılımı önemlidir. Kişisel gelir dağılımının adil olması, gelir dağılımında büyük çaplı eşitsizliklerin olmaması toplumsal refahın artmasına neden olur.

Fonksiyonel (faktörel) Gelir Dağılımı:Bir ülkede üretim sürecine katılan üretim faktörlerinin üretimden almış oldukları pay fonksiyonel gelir dağılımını ifade eder. Faktörel ya da fonksiyonel gelir dağılımı bize bir anlamda makro ekonomik yapının dinamiklerini de sunar. Ülkede belirli bir dönemde yaratılan hasılanın, bu hasılayı meydana getiren üretim kaynakları tarafından nasıl bölüşüldüğünün ölçüsü fonksiyonel gelir dağılımıdır. Üretim sürecine katılan üretim faktörleri; emek, sermaye, doğal kaynaklar ve müteşebbis olarak adlandırıldığında, ülkede ortaya çıkan hasıladan, emeğin aldığı pay ücret, sermayenin getirisi faiz, müteşebbise verilen kâr, doğal kaynakların getirisi ise rant olarak nitelendirilir.

Sektörel Gelir Dağılımı: Sektörel gelir dağılımı; bir ülkedeki çeşitli sektörlerin millî gelirden aldığı payı ifade eder. Kalkınma sürecinde bu sektörler; tarım, sanayi ve hizmet sektörlerine ayrılır. Dolayısıyla bir ülkedeki sanayi sektörün ülke içerisinde meydana getirilen hasılada büyük paya sahip olması kalkınmışlığın önemli göstergelerinden biridir. Kalkınma sürecinde sanayileşmesini tamamlamış ülkelerde sınai sektörün yanında hizmet sektörünün de payı gün geçtikçe artmaktadır.

Bölgesel Gelir Dağılımı:Bir ülkedeki farklı coğrafi bölgelerin millî gelirden almış oldukları pay, bölgesel gelir dağılımı olarak ifade edilir. Bölgesel gelir dağılımı bir ülkedeki bölgesel gelişme farklarını yansıtır. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, bölgeler arası gelişmişlik farklarının sıfırlandığı bir ülke yoktur. Bütün ülkelerde bazı bölgeler daha hızlı gelişirken, bazı bölgelerde yeteri düzeyde bir gelişme kaydedilememektedir. Bu duruma; coğrafik koşullar, kültürel farklılıklar, sosyal yapı ve siyasi nedenler etki edebilir.

GELİR DAĞILIMINI BELİRLEMEDE KULLANILAN YÖNTEMLER

Gelir dağılımını belirlemede kullanılan esasta iki yöntem vardır. Bunlardan ilki Lorenz eğrisi metodudur. Bu metotta birinci olarak muhtelif gelir dilimlerinde ne kadar tüketici birimin yaşadığı ve bunların elde ettiği gelir tespit edilir. Daha sonra tüketici birimleri en az gelirliden en çok gelirliye doğru sıralanan yüzdelere ayrılarak, her yüzdenin karşısına bu grubun millî gelirden aldığı pay yüzde olarak gösterilir. Lorenz eğrisinde yatay eksende en az gelirliden en çok gelirliye doğru dizilmiş tüketici birimlerinin yüzdesi kümülatif olarak gösterilir. Dikey eksende ise toplam gelir kümülatif yüzdeler halinde ifade edilir. Lorenz Eğrisi:


Yüzde Dilimler

Mutlak Eşitlik

Eşitsizlik




Yüzde Pay

Birikimli %

Yüzde Pay

Birikimli %

1. %20


20

20

5

5

2. %20


20

40

10

15

3. %20


20

60

15

30

4. %20


20

80

20

50

5. %20


20

100

50

100

Not: Yüzdelik dilimler en küçükten en büyüğe doğru sıralanmıştır.

Lorenz Eğrisi İçin Sembolik Bir Gelir Dağılımı Yapısı:

**Gelir dağılımını ölçmede kullanılan ikinci yöntem Gini katsayısı olarak ifade edilir. İtalyan istatistikçisi Gini, Lorenz eğrisi ile gösterilen gelir dağılımındaki dengesizlikleri bir katsayı ile ifade etmiştir. Bu katsayı Gini katsayısı olarak adlandırılır. Gini katsayısının değeri sıfır ile bir arasında değişmektedir. Gelir dağılımındaki dengesizliğin azalması katsayı değerini sıfıra, dengesizliğin artması ise katsayı değerini bire yaklaştırmaktadır. Gini Katsayısı: A/(A+B)’dir.

MALİ ARAÇLARIN GELİR DAĞILIMINA ETKİSİ

Kamu Harcamalarının Gelir Dağılımına Etkisi:Kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkileri harcamanın türüne göre değişiklik gösterir. Kamu harcamalarının gelir dağılımına etkisi yapılan harcamanın reel veya transfer harcaması olup olmamasına göre değişir. Bir ekonomide yapılan kamu harcamaları mal ve hizmet karşılığında yapılıyorsa bu harcama reel harcama, mal ve hizmet karşılığı yapılmayan harcamalar ise transfer harcaması olarak nitelendirilir.

** Reel harcamaların ekonomi üzerindeki etkileri, devletin mal ve hizmet alımına yönelik ödemeleri kimlere yaptığı ve hangi tür mal ve hizmet satın aldığı konusuyla da yakından ilgilidir. Mal ve hizmet alımlarının tam kamusal mal ve hizmet alımına yönelmesi durumunda, bu tür mal ve hizmetlerin nitelikleri gereği gelir dağılımında herhangi bir değişikliğe neden olmazlar.

** Transfer harcamaları gelir dağılımındaki eşitsizlikleri giderme ya da iyice derinleştirme konusunda önemli bir etkiye sahiptir. Devlet tahvillerine ödenen faizler, bu tahvilleri elerinde bulunduranların sosyal veya iktisadi konumuna göre farlı etkiler oluşturur. Tahvil sahiplerinin varlıklı şahıslar olması yapılan faiz ödemelerinin gelir dağılımını daha da bozmasına neden olur.

Borçlanmanın Gelir Dağılımına Etkisi: Devletin almış olduğu borçların belirli bir vade sonunda anapara ve faiziyle birlikte ödenmesi gerekir. Borcu vergiden ayıran şey, verginin cebri karşılıksız ve kesin olmasına mukabil; borç rızai yani gönüllü, karşılıklı ve geçicidir. Devletin borçlandığında, kamu harcamaları konusunda da temas ettiğimiz gibi, borçlanmanın kaynağı gelir dağılımına önemli bir şekilde etki yapmaktadır.

***Bir ekonomide borçlanmanın gelir dağılımına etkisi incelenirken borcun kaynağı, vadesi ve vasfı üzerinde önemle durulması gerekir. Bir ekonomide borç mülkiyetinin dağılımı ile vergi mülkiyetinin dağılımı arasında paralellik varsa, herkes elindeki tahvil nispetinde vergi ödüyorsa, vergi tabana yayılmışsa borçlanmanın gelir dağılımına etkisi olumsuz olmayacaktır.

Vergilerin Gelir Dağılımına Etkisi:Vergiler gelişmiş ülkelerde kamu gelirlerinin yaklaşık olarak %90’ını, Türkiye‘de ise %80‘den fazlasının oluşturmaktadır. Kamu gelirlerinin en önemli finansman kaynağı vergilerdir. Vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkisi vergilerin mahiyeti ve türüne göre değişir. Şahsi gelir vergileri mükelleflerin bir takvim yılı içinde elde ettikleri gelir, yani kazanç ve iratların safi tutarı üzerinden alınır. Genellikle bu vergiler yansımazlar. Gelir vergilerinin tarifeleri artan oranlıdır. Mükellefler verginin matrahı yükseldikçe daha yüksek, düştükçe daha az vergi ödedikleri için gelir vergilerinin kişiler arasındaki gelir dağılımını eşitleyici yönde bir etki yaptığı söylenebilir.

Yüklə 469,45 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin