İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə55/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   111

I- T a k i p  h u k u k u  bakımından ‘borçlu’ duruma düşen kişinin, m a d d i  h u k u k -ve özellikle borçlar hukuku ve ticaret hukuku- bakımından[2] ‘borçlu bulunmadığı’nın tespiti için açtığı bir dava olan olumsuz tespit davasında, davacı-borçlu ya borcun hiç doğmamış olduğunu -örneğin; alacaklı olduğunu ileri süren kişi ile hiçbir hukuki/ticari ilişkisi bulunmadığını ya da alacaklının elindeki senedin (belgenin) bedelsiz olduğunu; sahte olduğunu- ileri süren veya doğmuş olan borcun hükümsüz olduğunu -örneğin; alacaklı olduğunu ileri süren kişinin elindeki sözleşmenin konusunun imkansız ya da hukuka (MK. 23; BK. 20) veya kamu düzenine, ahlaka aykırı olduğunu (‘hava parası’, ‘kumar oynamak için verilen borç para karşılığında’ ‘ihaleye katılmayı önlemek amacıyla’, ‘kaçırılan kızın evlenmesine rıza gösterilmesi için’ düzenlenen senetlerin geçersiz olduğunu), sözleşmenin, kanunun öngördüğü geçerlilik koşullarına uygun biçimde yapılmamış olduğunu, sözleşmenin ayırt etme gücünden (MK. mad. 15) yoksun olan kişi tarafından yapılmış olduğunu, sözleşmenin muvazaalı olduğunu, kanuna karşı hile teşkil ettiğini, hata, hile, ikrah, gabin nedeniyle sözleşmenin (senedin) iptali gerektiğini- ileri sürer ya daborcun sona erdiğini -örneğin; borcun ödendiğini, ibra edilmiş olduğunu, alacaklının kendisine olan borcu ile, alacaklıya olan borcunu takas ettiğini- bildirebilir veya alacağın henüz muaccel olmadığını, alacaklı tarafından kendisine mehil (süre) verilmiş olduğunu; alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürer.[3]

II- U y g u l a m a d a  «bedelsizlik iddiasına dayalı» olumsuz tespit davalarıyla çok sık karşılaşılır.

Bedelsizlik (ya da; karşılıksızlık) «bir kambiyo senedinin ihdasına (düzenlenmesine) neden olan  t e m e l  a l a c a ğ ı n, herhangi bir nedenle mevcut olmaması (doğmaması, hükümsüz olması, sona ermesi)[4]dir...

Bir kambiyo senedinin  t e m e l  a l a c a ğ ı  geçersizse, ya da sona ermişse, o kambiyo senedi bedelsiz (karşılıksız) demektir.[5]

B e d e l s i z l i k  i d d i a s ı, TTK.’nun 687. maddesi anlamında bir kişisel def’idir.[6] Bu nedenle, keşideci tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir (TTK. mad. 687, 659/(1), 825/(1). Çünkü, keşidecinin sadece lehtarla arasında bir  t e m e l b o r ç  i l i ş k i s i  vardır. Fakat borçlu, «senedi bilerek kendi zararına devraldığını» kanıtlamak koşulu ile (TTK. mad. 659/(2), 687, 825/(2) hâmile karşı da bedelsizlik def’ini ileri sürebilir...[7]

Hukukumuzda, temel ilişkideki eksiklikler  b e d e l s i z l i k  olarak ifade edilmektedir.[8]

Bilindiği gibi,  b e d e l  i l i ş k i s i; bütün ticari senetlerde bulunan ve senedi düzenleyenle senet lehtarı arasındaki ilişkidir.[9]

Poliçe ya da bonoya konulan «bedeli nakden alınmıştır» ya da «bedeli malen alınmıştır» gibi sözcükler bu bedel ilişkisini belirtir.[10]



Doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında «ticari senetlerin kayıtsız ve koşulsuz havale ya da ödeme vaadi niteliğini zedelemeyen ya da bunu zedeleyecek biçimde koşul içermeyen ancak temel borç ilişkisinin bir iki sözcükle senede yansıtılması» olanaklı görünmektedir.[11]

Bir kambiyo senedinin  t e m e l  a l a c a ğ ı,  kendisini meydana getiren asıl borç ilişkisi ile birlikte ya da ondan ayrı olarak ortadan kalkar, geçerli olarak doğmaz yahut hiç mevcut olmazsa, o senet b e d e l s i z  bir senet sayılır.[12] [13] [14]

Kambiyo ilişkisinin arka planında nasıl bir temel ilişki varsa, kambiyo alacağının arka planında da bir  t e m e l  a l a c a ğ ı n  bulunması mümkün ve tabiidir.[15] [16] Kambiyo senetleri bir para alacağını içeren  a l a c a k  s e n e d i  türünden kıymetli evrak grubuna girerler.

Bir kimsenin, kambiyo ilişkisine girmesi için de mutlaka kambiyo alacaklısı ile arasında bir  t e m e l  b o r ç  i l i ş k i s i  bulunması gerekir. Bu ilişki sonradan ortadan kalkmış olabilir. Hatta bu ilişki geçersiz olarak doğmuş da olabilir.[17]



Bedel ilişkisi ve bedel kavramlarının tanımı hakkında hukukumuz bakımından gerek doktrinde ve gerekse uygulamada yerleşmiş bir anlayış vardır. Buna göre;  b e d e l  «senedi alanın senet karşılığında yerine getirdiği veya yerine getireceği edim» olarak tanımlanmaktadır.[18]

T e m e l  a l a c a ğ ı   geçerli olan ticari senet geçerlidir. Tersi söz konusu ise; temel alacağın geçerli olmaması ticari senedi de geçersiz kılar.[19] Başka bir değişle;  t e m e l  i l i ş k i  geçerli değilse, geçerli bir  t e m e l  a l a c a k t a n  da bahsedilmez. Temel alacak, geçerli olarak mevcut değilse, kambiyo alacağının ifa amacı boşlukta kalır. Çünkü, bu durumda, tedavül anlaşmasının konusu ortadan kalkmış olur. O halde, bir temel alacak yoksa, o zaman kambiyo alacağı ifası da talep edilemez. Yani, kambiyo alacaklısı, tedavül anlaşmasına göre, kambiyo senedi kullanamaz. Bu durumda kambiyo senedinin iade edilmesi gerekir.[20] [21]

Kambiyo senetlerindeki «mücerretlik ilkesi», kambiyo senedinin düzenlenmesine neden olan «temel ilişki» ve «temel alacağın» gözardı edilmesi anlamına gelmez.[22]

Senedin «mücerret» olmasından, borçlunun asıl borç münasebetine dayanarak def’i dermeyan edemeyeceği (ileri süremeyeceği) mesela «bir satım akdinin batıl olduğu veya satıcının (alacaklı)nın ifayı gerektirdiği gibi veya hiç yerine getirmediği hususlarını ileri süremeyeceğini» sonucunu çıkarmamak lazımdır.

Temel borç münasebetinin alacaklısına ve hatta ona külli halef olanlara karşı bu gibi def’ilerin ileri sürülmesi normaldir. Asıl borç münasebetine ilişkin bu def’ilerin ileri sürülmemesi, ancak senedin iyi niyetli üçüncü kişilere devri halinde söz konusu olur.[23]

Buraya kadar ayrıntılı olarak belirttiğimiz nedenlerle borçlu; alacaklının elinde bulunan senedin bedelsiz (ya da hatır senedi) olduğunun tespiti için «olumsuz tespit davası» açabilir.[24]

Bilindiği gibi «bedel» ‘senedi alanın, senet karşılığında yerine getirdiği veya yerine getireceği edim’i,[25] «bedel ilişkisi» ise, ‘senedi düzenleyenle senedin lehtarı arasındaki ilişki’yi[26] ifade eder. «Bir ticari senedin temel alacağı, kendisini meydana getiren asıl borç münasebeti ile birlikte veya ondan ayrı olarak ortadan kalkar, muteber olarak doğmaz veya hiç mevcut olmazsa» o senede «bedelsiz ticari senet» denilir.[27]

Bedelsiz senetler, çeşitli bakımlardan gruplandırılabilir.[28]



a- Bu senetlerin bir kısmında bedelsizlik baştan itibaren vardır: Senedin temel alacağını oluşturan borç ilişkisi herhangi bir nedenle geçerli değilse veya hiç doğmamışsa, senet baştan itibaren bedelsizdir. Örneğin; resmi şekilde yapılmamış bir sözleşme ile satılan taşınmazın semeni karşılığında düzenlenen bono, anlaşmaya aykırı şekilde doldurulan açık bono, «baştan itibaren bedelsiz »bir senettir.

b- Bu senetlerin bir kısmında bedelsizlik, sonradan ortaya çıkar: Taraflar arasında geçerli olarak doğmuş olan bir asıl borç ilişkisinden çıkan ve senedin temel alacağını oluşturan borç, sonradan ortadan kalkarsa, senet bedelsiz kalır. Örneğin; borç ödendiği (ifa edildiği) halde, senet borçluya iade edilmemişse, karşılıklı taahhütleri içeren akitlerde, bu akitten doğan para borcunun ifası için düzenlenen senet, para borcunun karşılığını oluşturan edimin ifa edilmemesi halinde; borçlunun, ticari senede bağlanmış borcunu, alacaklı karşı alacağı ile takas etmesi halinde, düzenlenmiş olan senet «sonradan bedelsiz hale» gelir.

c- Bu senetlerin bir kısmında, bedelsizlik «geçici bir süre için» söz konusu olur: Doğması mümkün veya koşula bağlanmış bir alacak için bir ticari senet düzenlenmişse, senedin vâdesi geldiğinde, alacak henüz doğmamışsa, o ân için senet bedelsizdir.

ç- Bu senetlerin bir kısmında bedelsizlik, -yukarıdaki durumlardan farklı olarak- tarafların iradesinden (anlaşmasından) kaynaklanır: Senedin borçlusu ve alacaklısı, bu senedin bir temel alacağının bulunmayacağı hususunda anlaşır.

Bu senetler ya -gerçek alacaklıların, borçluların malvarlığına el koymasını bir dereceye kadar önlemek için- «borçlu yararına» düzenlenirler veya -senette alacaklı gözüken kimseye kredi temin etmek için- «alacaklı yararına» düzenlenirler. Uygulamada ve doktrinde «hatır senetleri» denilen senetler, bu sonuncu grubu oluştururlar.

Görüldüğü gibi, «hatır senetleri», «bedelsiz s e n e t 1 e r» in bir türünü ifade etmektedir.[29] Bu senetlerin «temel alacağı» yoktur. Hiç doğmamıştır ve doğması ihtimali de yoktur.

- U y g u l a m a d a  «hatır bonoları» ile çok sık karşılaşılır.[30] Hatır bonosu, «borçlu olmayan bir kimsenin borcu varmış gibi güvendiği bir kişi lehine (müstefit) bono imzalamasıdır.» Genellikle lehtar tarafından bir müşterisine veya kredi temini için bir bankaya verilmek üzere düzenlenen hatır bonolarının vâdelerinde ödenmesi ya lehtar tarafından yapılır veya ödemeyi hatır bonosu borçlusu yapar fakat daha sonra bu parayı lehtardan geri alır…[31] Başka bir deyişle, bu senetlerde, senet borçlusu, kendisinin gerek bankalar ve gerekse ticari çevresindeki kişisel ve ticari kredisinden senet lehtarının (yani hatır alacaklısının)  yararlanabilmesi için  -ondan hiçbir para ya da mal almaksızın-  onun lehine -“hatır senedi” dediğimiz- bir senet düzenleyip verir.[32]

- “Hatır poliçeleri”ne ise az olarak rastlanır. “Hatır çekleri”ne ise uygulamada pek rastlanmaz. Doktrinde «çeklerde diğer bedelsizlik durumları söz konusu olabildiği halde, ‘hatır çeki’nin pratik olarak pek mümkün bulunmadığı»[33] ifade edilmiştir.

«Bedelsiz senetlerin iptali» ile ilgili olarak Ticaret Kanununda bir hüküm bulunmadığından, bu konuda açılacak davanın «hukuki sebebi»nin ne olması gerektiği doktrinde tartışılmıştır. Bir görüşe göre[34], bu durumda «hükümsüzlüğün tespiti» davası açılmalıdır. Diğer bir görüşe göre[35] ise; bu durumda açılacak dava, «sebepsiz iktisap»davasıdır. Yargıtay ise, hangi nedene -hükümsüzlük, sebepsiz iktisap, akdi defi- dayanılırsa dayanılsın, «borçlunun borçlu olmadığının tespiti için» açılan davaları İİK. mad. 72’ye göre «olumsuz tespit davası» olarak nitelemekte ve bu madde çerçevesinde uyuşmazlıkları çözmektedir.[36]



Borçlular, alacaklıda bulunan ya da alacaklının bankaya tahsile verdiği senedin, -bedelsiz olduğu, sahte olduğu vb. için- «icra takibine konu yapılmaması ve bu senetlerden dolayı protesto çekilmemesi (protesto çekilmesinin durdurulması) ya da “çekin karşılıksız çıktığının TC. Merkez Bankasına bildirilmemesi”  için» -uygulamada «olumsuz tespit davası» açmaktadırlar.

Burada, uygulamadaki önemi nedeniyle, senedin «protesto edilmemesi» ya da «çekin bankaya ibraz edilmemesi» veya «çekin karşılıksız çıktığının çek arkasına yazılmaması» (TTK. mad. 808/1-b) konusunda açılan davalar üzerinde biraz durmak isteriz. Uygulamada, bu tür istem ve bu istem doğrultusunda verilen kararlarla sık sık karşılaşılmakta ise de, bunların yasaya uygunluğu tartışma götürür. Gerçekten, «protesto çekilmemesi» ya da «protesto çekilmesinin durdurulması» ya da «çekin bankaya ibraz edilmemesi» veya «çekin karşılıksız çıktığının çek arkasına yazılmaması» (TTK. mad. 808/1-b) istem ve kararları, uygulamada, İİK. mad. 72’ye dayandırılmakta ise de, bu hatalıdır. Protestoya ilişkin bu istem ve kararların yasal dayanağı ancak HMK. mad. 389 olabilir. HMK. mad. 389/(1) “...gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir..” şeklindedir. İşte, alacaklı hakkında, «ondaki senedin bedelsiz (=karşılıksız) kaldığı iddiası» ile «olumsuz tespit davası» açan borçlu bu dava ile birlikte, HMK. mad. 389/I (1) gereğince ayrıca, «dava konusu senet ya da senetlerden dolayı, dava sonuna kadar, protesto çekilmesinin önlenmesini» ya da «dava konusu çekin karşılıksız çıktığının TC. Merkez Bankasına bildirilmemesini»  isteyebilir. Bilindiği gibi keşidecinin imzaladığı senetlerden dolayı, dava ya da icra yoluyla takip edilebilmesi için, senetlerin protesto edilmiş olmasına gerek yoktur (İİK. mad. 167). Bu nedenle, keşidecinin imzaladığı senetlerden dolayı protesto edilmesi, takip hukuku bakımından önem taşımayıp, sadece, onun ticari itibarının sarsılmasına yol açar. Borçlunun «ticari itibarı»[37]nın sarsılmasına yol açan fiil de, «protesto düzenlenmesi» değil, «protestonun Merkez Bankası bülteninde yer alması»dır. Bu nedenle, mahkemece, «dava konusu senedin protesto edilmemesine» karar verilmemeli,«protestonun dava sonuna kadar Merkez Bankasına bildirilmesine» engel olunmalıdır.[38] Aynı şekilde, alacaklıya verilmiş olan çeklerin karşılıksız olması (çıkması) nedeniyle açılan olumsuz tespit davalarında da mahkemece «dava konusu çeklerin karşılığı bulunmadığının çek arkasına muhatap bankaca yazılmamasına» değil «dava konusu çeklerin karşılığı bulunmadığının TC. Merkez Bankasına bildirilmesine, bildirilmesinin dava sonuna kadar durdurulmasına» karar verilmelidir. Açılan olumsuz tespit davasının sonucuna göre, eğer davacı -borçlu, davayı kazanırsa, protesto tamamen kaldırılır ve Merkez Bankasına bildirilmeme durumu kesinleşir (ya da «çeklerin karşılığı bulunmadığının TC. Merkez Bankasına bildirilmemesi» konusundaki ihtiyati tedbir kararı kesinleşir), eğer davacı- borçlu, davayı kaybederse, protesto Merkez Bankasına bildirilir ya da «dava konusu çeklerin karşılıksız çıktığının TC. Merkez Bankasına bildirilmemesi» konusundaki ihtiyati tedbir kararı kaldırılır ve durum TC. Merkez Bankasına bildirilir...)

Mahkemenin «senedin protestosunun merkez bankasına bildirilmemesi» yerine, «senedin protesto edilmemesine» karar vermiş olması TTK. mad. 731/1’de öngörülen -senedin protesto edilmesine engel olan- «aşılması imkânsız bir mâni» sayılır. Çünkü mahkemenin ‘protesto yapılmamasına’ ilişkin verdiği «ihtiyati tedbir kararı» bütün makam ve kişiler için bağlayıcı olduğundan, bu durum senedin protesto edilmesine yasal bir engel sayılır ve bu engelin -yani ihtiyati tedbir kararının- devamı süresince, protesto keşidesi için yasal sürenin uzatılması gerekir (TTK. 731/3). Eğer tedbir kararı otuz günden fazla devam ederse, artık senedin protesto edilmesine gerek kalmaz ve hâmil, senet protesto edilmemiş olmasına rağmen, müracaat hakkını kullanabilir (TTK. 731/4).[39] Mahkemece bu şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmiş olması, senet keşidecisi tarafından, asıl borç ilişkisi ile ilgisi bulunmayan ve senedi lehtarından iyiniyetle ciro yoluyla ele geçirmiş olan hâmillere karşı -örneğin; senetteki imzanın sahte olduğu, senedin imzalandığı tarihte borçlunun ehliyetsiz olduğu iddiasıyla- açılan olumsuz tespit davalarında önem taşır. Senedin protesto edilip edilmemesi, hâmilin, kendisinden önceki cirantalara başvurmasında (müracaatında) rol oynar. Çünkü, senet hâmili -senet ancak protesto edilmişse- kendisinden önceki cirantalara, keşideci yanında başvurabilir (TTK. mad. 730). Eğer keşideci, senedi ciro yoluyla eline geçirmiş olan ve iyiniyetli bulunan hâmile karşı -az önce belirttiğimiz şekilde, örneğin; senetteki imzanın sahte olduğu iddiasıyla- bir “olumsuz tespit davası” açar ve mahkemeden de, «senedin protestosunun durdurulması» konusunda bir ihtiyatı tedbir kararı alırsa, sonuçta açtığı davayı kaybettiği takdirde, davalı - senet hâmili, keşideci (ve keşideci için aval veren) dışında senedin kendisinden önceki diğer cirantalara -senet protesto edilmemiş olduğu için- başvuramayacak, bu nedenle, mahkemelerin HMK. mad. 389 gereğince, «dava konusu senedin protesto edilmemesine, protestosunun durdurulması »na değil, açılan davayı borçlunun da kaybedeceğini düşünerek, «çekilecek protestonun dava sonuna kadar merkez bankasına bildirilmemesine (bildirilmesinin  durdurulmasına)» karar vermeleri gerekir.



- Kendisine -İİK. 89/I uyarınca- «birinci ve ikinci haciz ihbarnamesi» gönderilen üçüncü kişinin 7 gün içinde buna -icra dairesine başvurup- itiraz etmemesi üzerine, kendisine bu kez «üçüncü haciz ihbarnamesi» gönderilirse, üçüncü kişi, takip alacaklısı aleyhine olumsuz tespit davası açarak «takip borçlusuna -hiç ya da haciz ihbarnamesinde bildirildiği kadar- borcu bulunmadığını» ileri sürebilir…[40]

- Borçlu, «borcun kaynağının ‘ticari iş’ olmadığını» ileri sürerek «kesinleşmiş bulunan icra takibinde istenmiş olan T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli kredilerde öngördüğü faiz oranından (3095 s. Kanunî Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun mad. 2/III)[41] sorumlu olmadığını» belirtip, olumsuz tespit davası açabilir.

- Borçlu, «düzenlenen senedin ahlaka, adaba, kamu düzenine aykırı olduğu için geçersiz olduğunu» (örneğin; «başlık parası» karşılığı olarak düzenlendiğini, «ihaleye fesat karıştırılması» amacı ile düzenlendiğini, «evlilik dışı beraberliği sürdürmek» amacı ile düzenlendiğini, «hava parası» olarak düzenlendiğini, «evlenmeyi sağlamak» amacı ile düzenlendiğini vb.) ileri sürerek borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.

- Borçlu, «ehliyetsizlik nedeniyle senedin geçersiz olduğunu» (örneğin; senedin düzenlendiği tarihte borçlunun medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmadığını ya da kısıtlı (hacir altında) olduğunu, vb. ileri sürerek olumsuz tespit davası açabilir.

- Borçlu, «sahtelik ve/veya tahrifat nedeniyle senedin geçersiz olduğunu» (örneğin; «senetteki imzanın sahte olduğunu»«senedin vâde’ ve/veya ‘miktar’ kısmında tahrifat (değişiklik) bulunduğunu», «imzanın kendisine ait olduğunun saptanması halinde, bu imzanın transfer imza (başka bir belge altından buraya aktarılmış) olduğunu»[42] ileri sürerek olumsuz tespit davası açabilir.[43]

- Borçlu, «iradeyi ortadan kaldıran nedenlerle senedin geçersiz olduğunu» (örneğin; senedin ‘hata’‘hile’‘tehdit’‘gabin’ sonucu düzenlenmiş olduğunu) -iradeyi bozan sebebin etkisinin ortadan kalkmasından itibaren bir yıllık hak  d ü ş ü r ü c ü  s ü r e  içinde (BK. mad. 39)-[44] [45] ileri sürerek, borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.

- Borçlu, «senedin yasanın öngördüğü biçimde düzenlenmediği için hükümsüz olduğunu» (ö r n e ğ i n; bir kambiyo senedinde yasa (TTK. mad. 671, 776, 780) gereği bulunması gereken -‘keşide yeri’, ‘keşide tarihi’, ‘lehtar’, ‘alacak miktarı’ gibi- zorunlu öğelerin senette yazılı olmaması nedeniyle, senedin kambiyo senedi olarak geçerli olmadığını) ileri sürerek olumsuz tespit davası açabilir.

- «Takip konusu alacağın muaccel olmadığı»nın veya «hatır senedi olduğu»nun (dolayısı ile takip konusu yapılamayacağının) tespiti için de olumsuz tespit davası açılabilir…

- Borçlu, «temsilci olarak görünen kişinin kendisini temsil yetkisi bulunmadığını» (ö r n e ğ i n; vasinin sulh hakiminden izin almadan senet düzenlemiş olduğu, ticari vekil ya da genel vekilin ayrıca yetkisi bulunmadığı halde senet düzenlenmiş olduğu, tüzel kişiyi temsil yetkisi bulunmayan kişilerin, tüzel kişi adına senet düzenlemiş olduklarını vb.) ileri sürerek borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.

- Borçlu, «düzenlenen senetteki borcun eksik (tabii) borç olduğunu» (ö r n e ğ i n; borcun ‘kumar’ ya da ‘bahis’ borcu olduğunu) belirterek de olumsuz tespit davası açabilir.

- «İpoteğin terkini (kaldırılması, silinmesi) ve iptali» için açılan dava da bir olumsuz tespit davasıdır...

- Borçlu «borcun ödenmiş olduğunu» bildirerek de borçlu olamadığının tespiti için olumsuz tespit davası açabilir.

- «Borcun takas edildiği» bildirilerek de, borçlu olunmadığının tespiti için olumsuz tespit davası açılabilir.

- «Senedin anlaşmaya doldurulmuş olduğu» da ileri sürülerek olumsuz tespit davası açılabilir.

Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Nitekim, yüksek mahkeme çeşitli içtihatlarında, «hakkında olumsuz tespit davası açılabilecek / açılamayacak» olan uyuşmazlıkları şu şekilde belirtmiştir:



- «Haciz sırasındaki borcu kabul beyanının geçerli olup, borçluyu bağlayacağı» hakkında;

√√  «Borçlu, haciz sırasında borcu kabul beyanında bulunmuş olması halinde, bu kabul beyanı kendisini bağlayacağından, mahkemece bu beyanın değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[46]

√√  «Davacı hakkındaki haczin ihtiyati haciz olmaması, kesin haciz olması ve davacının da haciz tutanağında ‘borca bir diyeceğim yok, ancak şimdilik bir ödeme yapmam imkansız, maaşımdan her ay 300 TL kesilmesine muvafakat ederim’ şeklindeki açık borcu kabul beyanı gözönüne alınmaksızın, ‘kesin haciz sırasında verilen beyanın borcun ikrarı olarak kabul edilemeyeceği’ şeklindeki yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığını»[47]

√√  «Dava konusu icra takibi kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip olup, bu takipte çıkarılan ödeme emrinin tebliğinden yaklaşık 3 ay sonra yapılan haciz sırasında tutulan haciz tutanağındaki ‘borcu ödeyecek gücüm yoktur’ beyanının borcun kabulü anlamına geldiğinin ve haciz tehdidi ile verilmiş bir beyan olmadığının kabulü gerekeceğini»[48]

√√  «Davacının haciz tutanaklarında açıkça borcu kabul beyanı mevcut olup bu tutanaklar ihtiyati haciz tutanağı olmadığından müzayaka altında alındığından da söz edilemez. Mahkemece belirtilen bu yönler üzerinde durulup değerlendirilmeden, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[49]

√√  «Haciz sırasında tutulan haciz tutanağındaki ‘borcu ödeyecek gücüm yoktur’ beyanının borcun kabulü anlamına geldiğinin ve haciz tehdidi ile verilmiş bir beyan olmadığının kabulü gerekeceğini»[50]

√√  «Davacının haciz tutanaklarında açıkça borcu kabul beyanı mevcut olup bu tutanaklar ihtiyati haciz tutanağı olmadığından müzayaka altında alındığından da söz edilemez. Mahkemece belirtilen bu yönler üzerinde durulup değerlendirilmeden, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[51]

√√  «Davacı şirket yetkililerinin haciz tutanağında, açıkça dava konusu borcu kabul ettiklerine ve borcun tamamını faiz ve masraflarıyla birlikte 10.06.2005 tarihinde kayıtsız, şartsız ödemeyi taahhüt ettiklerine dair imzalı beyanlarının ihtiyati haciz sırasında alınmış beyanlar olmadığından ve davacı hakkındaki icra takibinin itirazsız kesinleşmesi üzerine yapılan haciz sırasında borç kabul edilmiş olduğundan, müzayaka halinden de söz edilemeyeceğini»[52]

√√  «Borçluların takibin kesinleşmesinden sonra yapılan haciz aşamasında borcu kabul etmeleri gerekçesi ile yaptıkları imzaya itirazın geçersiz sayılacağını»[53]

√√  «İcra takibi sırasında ya da haciz için gelinen işyerinde, borçlunun borcu kabul etmiş olmasının ‘mahkeme dışı ikrar’ niteliğinde sayılacağını ve ancak haciz baskısı altında yapılmamışsa geçerli olacağını»[54]



«İhtiyati haciz sırasındaki borcu kabul beyanının ‘manevi cebir’ altında yapılmış sayılacağı, bu nedenle geçersiz sayılacağı» hakkında;

√√  «Bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin davada, davacının tanzim ettiği senetleri ciro yoluyla elde eden davalı, davacı aleyhine muhtelif senetlere dayalı olarak icra takibine girişmiş, icra takibi kesinleştikten sonra yapılan protokol uyarınca asıl borçlunun borcunun ödenmesi amacıyla davaya konu bono verilmiş olup, takip kesinleştikten sonra yapılan protokolün ihtiyati haciz sırasında düzenlenmemiş olduğu anlaşıldığından bu protokol gereğince tanzim edilip davalıya verilen davaya konu bononun haciz tehdidi altında imzalandığının kabulünün mümkün olmayacağını»[55]

√√  «Davacı, dava konusu senedi aval veren sıfatı ile imzalanmış olup; senedin keşidecisi ile senedin lehdarı ve davacının imzalarını taşıyan belgede, senet bedelinin keşideciden alındığı ve alacak kalmadığı belirtilmiş, belge altındaki imzalar inkar edilmediğine göre bu belge karşısında asıl borçlu olan keşidecinin borcunun sona erdiğinin ve buna bağlı olarak aval verenin sorumluluğunun da kalmadığının kabulü ve her ne kadar davacının ihtiyati haciz tutanağında borç kabul beyanı bulunmakta ise de ihtiyati haciz tutanağındaki bu beyanın müzayaka altında verildiği anlaşıldığından davacıyı bağlamaması gerekeceğini»[56]

√√  «İhtiyati haciz sırasında borç ikrarına ilişkin beyanların haciz baskısı altında alınmış sayılacağını»[57]

√√  «Mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı davacının ‘borcu kabul beyanı’ ihtiyati haciz kararının infazı nedeniyle yapılan ilk haciz sırasında gerçekleşmiş olup, ihtiyati haciz sırasında verilen beyanların manevi cebir altında gerçekleştiğinin kabulü gerekeceğini»[58]

√√  «Davacı şirket yetkilisinin ihtiyati haciz sırasındaki ‘bir diyeceğim yoktur’ şeklindeki beyanı borcu kabul iradesini taşımadığı gibi, ihtiyati haciz aşamasındaki borcu kabul beyanının haciz baskısı altında verildiğinin kabulü gerekeceğini»[59]

√√  «Davacı şirket yetkililerinin haciz tutanağında, açıkça dava konusu borcu kabul ettiklerine ve borcun tamamını faiz ve masraflarıyla birlikte 10.06.2005 tarihinde kayıtsız, şartsız ödemeyi taahhüt ettiklerine dair imzalı beyanlarının ihtiyati haciz sırasında alınmış beyanlar olmadığından ve davacı hakkındaki icra takibinin itirazsız kesinleşmesi üzerine yapılan haciz sırasında borç kabul edilmiş olduğundan, müzayaka halinden de söz edilemeyeceğini»[60]

√√  «İhtiyati haciz sırasındaki borcu kabul beyanlarının müzayaka (manevi baskı) altında yapıldığı farz edildiğinden bu tür beyanların geçerli olmayıp borçluyu bağlamayacağını»[61]

√√  «Takip konusu bononun manevi cebir altında verildiğinin ileri sürüldüğü davada, manevi cebrin ortadan kalktığı, dava tarihine kadar BK’nun 31. (şimdi; TBK.’nun 39.) maddesinde belirtilen 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu, alınan bilirkişi raporunda verilen mütalaaya göre yapılan tıbbi müdahalenin ve yapılan giderlerin özel hastane rayiçlerine uygun bulunduğu gerekçesiyle mahkemece davanın reddine karar verilmesinin gerekeceğini»[62]

√√  «İhtiyati haciz sırasındaki borcu kabul beyanlarının müzayaka (manevi baskı) altında yapıldığı farz edildiğinden bu tür beyanların geçerli olmayıp borçluyu bağlamayacağını»[63]

√√  «Borçlunun haciz ve ihtiyati haciz sırasındaki ikrarının ‘harici ikrar’ sayılacağını ve tek başına borçluyu bağlamayacağını»[64]

√  «İİK.’nun 72. maddesine dayalı menfi tespit davasında, mahkemece davacı kefilin kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğu borç tutarının belirlenip borçlu bulunmadığı miktar tespit edilerek hüküm altına alınması gerekeceğini»[65]

√  «Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan, Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik’in 22/2. maddesi uyarınca; faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa bile bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura veya benzeri belgelerle teşvik edilmeyen alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler hükmü yer almakta olup, mahkemece davalı şirketin davaya konu çekleri iktisabına ilişkin olarak değinilen yönetmelik hükümleri değerlendirilmeksizin, 21.11.2012 tarihli 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanun 9/3. maddesi hükümlerinin uygulanmasının doğru olmadığını»[66]

√  «Davacının kefalet imzasını taşıyan sözleşme Genel Kredi Sözleşmesi olup, borcun bir noktada ödenmiş olması davacı kefilin, kefalet sorumluluğunu; daha sonra aynı sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan krediler yönünden sona erdirmez ise de, banka tarafından yeni bir sözleşme düzenlenerek kredi kullandırılması halinde ise, şayet yeni sözleşmede ilk sözleşmeye kefalet eden kefilin imzası bulunmaz ve ilk sözleşmede yeni incelenen sözleşmeye atıfta bulunulmaması halinde, bu yeni kullandırılan krediden dolayı borcu ödenerek kapatılan ilk sözleşmeye kefalet eden davacının sorumluluğundan söz edilemeyeceğini»[67]

√  «Kefilin, kefalet limitiyle sınırlı olarak kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğunu»[68]

√  «Genel kredi sözleşmesinin aslının davalı banka tarafından ibraz edilememesi nedeniyle mahkemece menfi tespit davası kabul edilmişse de, kredinin davacı tarafça ödenmiş olması halinde genel kredi sözleşmesinin aslı olmasa dahi davacının borçtan sorumlu olacağını»[69]

√  «Cari hesap şeklinde işleyen genel kredi sözleşmelerinde borcun bir tarihte sıfırlanmış olmasının kefalet sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını ve aynı sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan krediden dolayı kefalet sorumluluğu devam eder ise de davacının kefalet imzasının bulunmadığı sözleşmelere dayanılarak kullandırılan kredilerden dolayı davacının kefalet sorumluluğundan söz edilemeyeceğini»[70]

√  «Sözleşmede davacının kefaleten mi, yoksa asaleten mi borçlu olduğu anlaşılamamakta olup, şayet davacı, asıl borçlu ise sözleşmedeki imzanın ona ait olmamış olmasının, kredi davacıya ödenmiş ise önem taşımayacağını; bu durumda kredinin davacıya ödenmiş olduğunun tespit edilmesi halinde davacının kredi borcundan sorumlu olduğunu»[71]

√  «Davacıların davalı bankaya çektikleri ihtarla kefaletten vazgeçtiklerine dair iradelerini tek taraflı olarak bankaya iletmelerinin kefalet sözleşmesinin sona ermesini gerektirmeyeceğini; kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte 818 sayılı BK. hükümleri gözetildiğinde kefalet geçerli olup 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulamam yeri bulunmadığından teminat kapsamındaki bononun teminat miktarının dava tarihi itibariyle ne kadar olduğu banka kayıtları üzerinde yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi gerekeceğini»[72]

√  «Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, davacı, süresinde temyiz edilmesi halinde bozulacak olan hükmün, davalı avukatın kusuru nedeniyle temyiz ve karar düzeltme istemlerinin reddedilerek kesinleştiğini, bu nedenle zarara uğradığının ileri sürerek, tazminat isteminde bulunmuş olup mahkemece kararın esası hakkında, süresinde temyiz edilmiş olsaydı, sonucunun ne olacağı konusunda incelenme yapılması gerekeceğini»[73]

√  «Davacı, araç satışı için verilen ve aracın teslim edilmemesi nedeniyle, davalı tarafından takibe konulan senetten dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemi ile açtığı davada, Karayolları Trafik Kanunun 20/d maddesi uyarınca tescil edilmiş araçların satışlarının noterlik kanalıyla yapılması gerekeceğini, haricen yapılan satış sözleşmesinin geçersiz olacağını, geçersiz satış sözleşmesine istinaden verilen senedin geçersiz olacağını ve senede istinaden yapılan takip de dayanaksız olacağından mahkemece geçerli bir satış sözleşmesi olup olmadığı hususunda araştırma yapılması gerekeceğini»[74]

√  «Takibe konu zamanaşımına uğramış iki adet bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti amacı ile davacının açtığı davada, davacı davaya konu senedin aslını ibraz etmiş olmadığından, davacının dava dışı şirketten aldığı ibra belgesinin mahkemeyi ve davalıyı bağlamayacağını, davacı senet aslını almadan ödemede bulundu ise davalının her zaman senet bedelinin ödenmesini talep edebileceğinin kabul edilmesi gerekeceğini»[75]

√  «Menfi tespit istemine konu icra takip dosyasında davalı alacaklı takip nedeni olarak bila tarihli protokole dayanmış olup protokol, davalı tarafından ilgili ve dava dışı şahıs tarafından yetkili sıfatı ile imzalanması ve protokolden doğan sorumluluğun dava dışı şahsa ait olması nedeni ile davanın kabulü ile davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini»[76]

√  «Asıl davanın konusunun davalı tarafından satış vaadi sözleşmesine konu edilen bedelin tahsili istemi ile davacılar aleyhine yapılan icra takibine karşı davacıların açtığı menfi tespit talepli davada, davalının sözleşmeye göre davacı tarafa ödemeyi taahhüt ettiği nakit ödeme yönünden davacının kabulünde olan bedelden fazla ödeme yapıldığının davalı tarafından iddia edilmesi halinde bu ödemeye ilişkin olarak davalıya yasal delillerle ispat imkanı tanınması; davalının söz konusu miktardan fazla ödeme yaptığını ispat etmesi halinde bu miktar yönünden, aksi halde davacı tarafların kabulünde olan miktar yönünden davalının icra takibinde haklı olduğu gözetilerek, davalının, menfi tespit davasına konu icra takibinde kendi nakit ödemesini aşacak şekilde talep ettiği alacak istemi yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[77]

√  «Davalının asıl borçlunun temerrüdü gerçekleşmeden ödeme yapması sebebi ile borçlu olmadığının tespiti ile açmış olduğu davada, davalının zorunlu bir durum olmadan ödeme yapmasının kefilin durumunu ağırlaştırdığı ve bu hususun TMK’nun 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesine yer verilmiş; ancak hüküm fıkrasında davanın reddine karar verilmiş olduğundan, mahkemece gerekçe ve hüküm fıkrasında çelişki oluşturacak şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı sayılması gerekeceğini»[78]

√  «Öğrenci velisi davacı ile pansiyon sahibi davalı arasında, öğrencinin pansiyonda kalması için imzalanan sözleşme uyarınca davacıya verilen bononun okul değiştirdiğinden pansiyondan ayrılması nedeniyle bedelsiz kaldığı ve pansiyon ücretinden borçlu olunmadığı iddiası ile açılan menfi tespit davasında, mahkemece davacının velisi olduğu öğrencinin yurttan ayrıldığı tarihten sonra yerine bir başka öğrencinin kaydedilme olasılığının ve süresinin araştırılması ve bu süreye orantılı olarak davacının sorumlu tutulması gerekeceğini»[79]

√  «Davacının takibe dayanak senedin kooperatif tarafından kendisine verilecek dairenin satışına ilişkin olarak sözleşmeye istinaden teminat senedi olarak verildiğini iddia edip temel ilişkiye girmek suretiyle senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini istemiş olduğu menfi tespit davasında, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin olduğu anlaşılmakla BK. 125. (şimdi; TBK. 146.) maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğunun kabulü gerekeceğini»[80]

√  «Taraflar arasındaki sözleşme ve ödeme planına göre, satış konusu bağımsız bölüme ilişkin satış bedelinin bir kısmının ödenmiş olmasına, kalan bedelin ise taraflarca, ‘davacı tarafından ... konaklarında yapılacak bahçe peyzaj uygulamalarının hak edişlerinden mahsup edileceğinin’ kararlaştırılmış olmasına göre dava konusu senetlerin, davacı tarafından yapılacak olan peyzaj işi için, teminat amacıyla davalıya verildiğinin kabulü gerektiğini, davalı şirketin, davacı tarafından yapımı taahhüt edilen peyzaj işinin yapılmaması nedeniyle, varsa bu konudaki sözleşmeden doğan (edimin ifası, tazminat vs.) haklarını her zaman davacıdan isteyebileceğini»[81]

√  «Dosyada mevcut bilirkişi raporunda davalı şirket ortağı olan teknik nezaretçinin Maden Kanunu gereğince düzenlenmesi gereken rapor ve bilgi formlarını 2008 ve 2009 yılları içinde düzenlemediği, 2008 yılı Nisan ayından beri görevini yerine getirmediği ve bu nedenle davacıya ait maden ocağının kapatıldığı belirtilmiş olup, şayet davalı görevinin gereklerini yerine getirmemiş ise imzalanan sözleşme gereğine göre yapmadığı andan itibaren ücrete hak kazanamayacağının kabulünün gerekeceğini»[82]

√  «Yapılan takipte dikkate alınması gereken husus takip talepnamesi olup; cari hesap özetinin ödeme emrinde gösterilmemiş olmasının, davanın menfi tespit davası da olduğu gözetildiğinde bu dava bakımından önem arz etmeyeceğini»[83]

√  «Dosyaya sunulan tahsilat makbuzlarında imzaları bulunan kişilerin davalı şirket adına para tahsiline yetkili olup olmadıkları araştırılmadan mahkemece bu kişilerin sırf davalı şirkette çalıştıkları kabul edilerek eksik inceleme ile hüküm kurulmasının doğru olmayacağını»[84]

√  «Taraflar arasında düzenlenen araç satış sözleşmesi uyarınca verilen çekin karşılıksız çıkması üzerine icra takibi başlatılmış ve takip davacı aleyhinde kesinleşmiş ve takibin devamında takip borçlusu borcu kabul ederek, takip borcunu ödemeyi protokol ile kabul etmiş ve protokolde kendisine düşen bazı edimleri de yerine getirmeyi taahhüt etmiş ve fakat, anılan protokol hükümlerinin davacı tarafça yerine getirilmediği taraflar arasında ihtilafsız olup, protokolün “c” bendinin (2.) paragrafına göre; “edimler yerine getirilmez ise” protokolün geçersiz olacağı ve icra takibinin devam edeceği öngörülmüş olup, protokol ile borcun kabul edildiği ve bu durumda artık haciz baskısından bahsedilemeyeceği gibi ayrıca edimlerin de yerine getirilmediği gözetilerek açılmış bulunan menfi tespit davasının reddi gerekeceğini»[85]

√  «Yargılama sırasında davalı banka dosya içerisine davacının kefil sıfatıyla imzaladığı ‘Genel Nakdi ve Gayri Nakdi Kredi Sözleşmesi’ ve ‘Ticari Taşıt Kredisi ve Rehin Sözleşmesi’ ibraz etmiş ise de, kefil davacı kendi kefalet limiti ve temerrüdünü hukuki sonuçlarından sorumlu olup, mahkemece, davalı banka kayıtları üzerinden bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılarak varılacak sonuca göre ve davacının imzası bulunan kredi sözleşmelerinden kaynaklanan borcun saptanması halinde bu kredi sözleşmelerine verilen teminatların kaldırılmış olmasının davacı kefilin durumunu ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı üzerinde durulması gerekeceğini»[86]

√  «İcra takip dosyasına konu 15 adet, takip konusu olmayan 9 adet olmak üzere 24 adet bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasında, kambiyo senedi niteliğinde olmayan bonoların ciro yolu ile devri mümkün olmadığından lehdar davalı anılan belgeleri ancak alacağın temliki hükümlerine göre devri mümkün olup dosya içerisinde bu yönde bir temliknameye rastlanılmamış olduğundan, öncelikle davalının dava dışı bankaya kambiyo senedi niteliğinde olmayan bonoları ne şekilde devrettiğinin araştırılması gerekeceğini»[87]

√  «Davalının dava konusu bononun cayma bedeli olarak verildiğini belirttiği ve taraflar arasındaki temel ilişkisinin araç alım satım ilişkisi olduğu davada, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/e maddesi uyarınca araçların satışlarının resmi şekilde yapılması gerekeceğini ve bu nedenle taraflar arasında harici olarak yapılan satım sözleşmesi geçersiz bulunmakta olup, herkesin aldığını iade ile yükümlü olması gerekeceğini»[88]

√  «Davacı kefilin vermiş olduğu ipoteğin fekedilmiş olmasının, kefilin durumunu ağırlaştırmayacağını, bir başka ifade ile kefilin zararına olarak değerlendirilemeyeceğini, hal böyle olunca davacının kendi kefalet limiti ve temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olması gerekeceğini»[89]

√  «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, incelenen ciro silsilesinde takip alacaklısı senedin lehdarı olup, takip borçlusu ve eldeki menfi tespit davasının davacının lehtardan sonra ciranta olduğu ve davacı lehtardan sonra davalı-takip alacaklısının cirosunun bulunduğu ve davalı-takip alacaklısı yönünden alacaklı ve borçlu sıfatının birleştiği anlaşılmakta olup, davalı hamilin, kendinden önceki ciranta hakkında takip yapamayacağını»[90]

√  «Kefalet limiti gösterilmiş olan, davacının kefil olarak imzaladığı genel kredi sözleşmesinde, kural olarak kefilin kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olacağını, davalı tarafın davacı kefile gönderdiği hesap kat ihtarnamesi tebliğine göre kefilin temerrüde düştüğü, takibin ise yapıldığı dosya kapsamında anlaşılmakta olup, bu durumda mahkemece davacı kefilin sorumluluğu temerrüt tarihi ile takip tarihi arasındaki dönemde kefalet limitine işletilecek temerrüt faizinin kefalet limitine eklenmesi suretiyle bulunacak meblağ kadar alacağından mahkemece bilirkişiden bu konuda ek rapor alınması gerekeceğini»[91]

√  «Davacı borçlu vekillerinin imzasını taşıyan mal beyanı dilekçesindeki imza incelemesi sonucu borcun kabulüne ilişkin imzanın vekillere ait olduğu tespit edilirse bu beyanın davacıyı bağlayacağının gözetilmesi; şayet, imzalar vekillere ait çıkmaz ise, bu halde, senetteki ciranta imzasının sıhhati yönünden inceleme yapılması gerekeceğini»[92]

√  «Davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde davalı ile çeklerin keşidecisi arasında düzenlenen protokol uyarınca aralarında dava konusu çeklerin de bulunduğu bir kısım çeklerin karşılığı olarak davalıya konfeksiyon ürünü verildiği ve davalının alacağını bu şekilde tahsil ettiği ileri sürülmüş ve dava dilekçesi ekinde anılan protokol fotokopisinin sunulduğu görülmüş olup, anılan protokol üzerinde durulması ve tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekeceğini»[93]

√  «Taraflar arasındaki araç satışına ilişkin sözlü sözleşme, Karayolları Trafik Yasası’nın 20/D maddesine uygun resmi biçimde düzenlenmediği için geçersiz olup, geçersiz sözleşmeye dayanılarak taraflar ancak aldıklarını iade ile yükümlü olduklarından, mahkemece, buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözülmesi gerekeceğini»[94]

√  «Davalı beyaz ciro yoluyla hamil olduğundan, davalının bu senede dayanarak kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibine girişmesinde usul ve yasaya aykırı bir yönün bulunmadığını»[95]



Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin