İletişime Giriş


G. İLETİŞİMİN İLETECİSİ: SADECE POSTACI MI?



Yüklə 0,64 Mb.
səhifə3/14
tarix17.03.2018
ölçüsü0,64 Mb.
#45826
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

G. İLETİŞİMİN İLETECİSİ: SADECE POSTACI MI?

Bizim postacının yokuşu tırmanacak hali kalmazdı. Dermansız, ayakkabı tamircisinin sandalyesine çökerdi. Mektupları çocuklara verir, onlar iletirdi.

Çocuklara güvenilir mi?

Devlete güvenmektense çocuklara güvenmeyi tercih ederim.

Ama çocuklar açar okur, oyuncak yaparlar.

Devletin açıp okumasındaki niyeti ve sonucu düşünürsen, çocuklara bahşiş verirsin.

"İletişim belli bir zamanda, belli bir yerde, belli bir iletinin, belli iletici(ler) tarafından, belli bir veya birden fazla araçla iletilmesidir" dedik. Egemen iletişim ideolojisinde bu ileticiye gönderen\gönderici denir. Gönderen hemen her seferinde iletiyi sunan olarak gösterilir veya öyle görünür. Bu görünüm ideolojik egemenlikte epey görevseldir. Çünkü, örneğin televizyona baktığımızda haberi gönderen ya giyinişiyle erkek modasının reklamını yapan tok sesli biridir ya da vücudunun her milimetresi moda, parfüm, kozmetik endüstrilerinin mallarıyla kaplı kadın kılığındaki biridir, ya da ikisi yan yana rekabetçi beraberlikte süzülürler. Gönderen bu kişiler midir? Evet ve hayır. Evet, bir paketi ileterek gönderen onlardır. Hayır, paketi hazırlayan olarak, gönderen onlar değildir, onlar sadece aylıklı "hazırlanmışı sunan\yükleyen\taşıyan aracı" araçtır. O zaman, gönderen, haberi yazan, görmediğimiz profesyoneldir. Bunun da, birazı doğru, çoğu yanlış: Biraz doğruluğu haberin yazıldığı. Çoğu yanlışlığı, haber bir kişi tarafından üretilmez, birden fazla emeğin bir ürünüdür (Bu özellikle kitle iletişiminin her ürünü için apaçık bir gerçektir.); İletişim profesyoneli, kendini öyle sanır ama paketin yapıcısı değildir, paketi paketin kabul ettiği biçimde doldurucusudur. O zaman iletişim profesyonelleri göndericilikten çok bir çeşit "tezgahtarlık" yapmaktalar: iletişimin iletilmesinde önemli bir konuma yerleşmiş\yerleştirilmiş "hazırlayıcı aracılar." Geriye ne kaldı? Bir iletişim örgütü, onun gerisinde, bu örgütü biçimlendiren egemen bir yapı ve yapının ideolojisi, bunların temelinde mülkiyet ilişkileri...

Kitle iletişiminin haberini gönderen, en doğruya yakın biçimiyle, belli bir özel ve bu özelin temsil ettiği sınıfsal-genel çıkardır. Özel çıkar gönderen örgütün sahipleri ve sınıfsal-genel çıkar da örgütün sahiplerinin ait olduğu sınıftır.

İletişimin amaçlı iletiye girişen bir ileteni\göndereni vardır: İleten iletişimin mesajını paketleyen olarak nitelenir. İletenin ille ki (a) mesajın dışında, (b) mesajı hazırlayan, (c) mesajdan ayrı bir karaktere sahip olması gerekmez. (d) İleten iletici gibi görünen postacı (aracı) olabilir. (e) ileten bir gönderici insan, (f) örgüt, (g) grup, (h) sınıf, (i) ulus olabileceği gibi, (j) iletinin (mesajın) kendisi de olabilir veya (k) mesajın kendisi ileteni göz önüne serer veya saklayabilir. İşkence iletişiminin yapıcısı (ileticisi) ve üzerinde işkence yapılanı (iletiyi alan) ve işkence aleti (iletişimin aracı) göz önünde, apaçık durur. İşkencenin ileteni olarak görünen polis, devlet denen örgütlü terörizmin devlet denen örgütlü yapıda ifadesini bulduğu belli bir egemenliğin maaşlı-kölesi durumundaki uzantısıdır (ücretli çalışan bir maşa, terör politikalarını uygulayan ve mekaniksel\teknolojik terör aracıyla bütünleşmiş bir araçtır). Polisin kullandığı işkence aletleri egemenliği kaba kuvvetle tutma teknolojisinin belli amaçlı kullanma aracıdır. Üzerinde işkence yapılan (iletiyi alan) egemenlik ilişkilerine karşıtlığı anlatır. İşkence iletişiminin amacı sadece işkence edilen değil, işkence edilenin temsil ettiği karşıtlığı kaba güçle sinmeye, susmaya, boyun sunmaya zorlamadır.

Evimizdeki televizyon denen alete kapalıyken baktığımızda, ne görürüz? Bir teknolojik araç. O kadar mı? Hiç de değil. Araca bu bakışla başlattığımız iletişimde, bilinç durumumuza göre, anlamlandırmalar oluşur beynimizde: TV kapalı halinde bile bize mesajları gönderen iletici olur.

Bize ne der bu iletici?

Ben senin evine senin elinle sokulmuş, sana haber, eğlence, spor vs adları altında ekonomik ve ideolojik satış yapan, senin özlemlerini ve bağnazlıklarını gıdıklayan ve seni tüketime teşvik eden bir aracım. Kapitalist teknolojinin ve düşünü tarzının göz bebeğiyim.

Böyle bir şey söyler mi? Asla. Onun yerine, ben senin dünyaya açılan pencerenim der. Sen de hava almak için açarsın, ciğerlerin Marlboro ile, Shell'le, BP'le bayram eder; Dışarı bakmak için açarsın, hep aynı kişiler, hep aynı teraneler, hep aynı satış, ayrı kılıflarda, kaplarda, renklerde, giyside olsa bile, hep aynı hep aynı...

Odada kapalı duran TV o duruşuyla bile anlamlar ileten bir araçtır. Bir adım daha atalım: Odanın köşesinde kapalı duran TV ile iletişimde TV nasıl araç olur? Örneğin, "ben senin sevginim; üzüntün, kederin, dert ortağın, beraberlikte yalnızlığa çeken, paylaşmadan nefret eden kıskanç arkadaşınım; dünyaya açılan pencerenim; aç beni" der. Sen de, açarsın. Sesler ve görüntüler doldurur odanı birden. Televizyon (a) bu seslerin ve görüntülerin ve (b) senin açma nedeninin amaçlı aracı olur. Evimizin köşesinde kurulmuş oturan TV, bir egemenliğin ileticisi, mesajı, teknolojik aracı ve amacının en önemli ilk aşamasını tamamlamış (yani evimize girmiş) ürünüdür.

İletişimin ileticisi "mesajı gönderen" tanımlamasıyla gelen basitlikten çok ötededir.



H. İLETİYİ ALAN: O DA KİM OLUYOR Kİ?

Tanımı genişletmeye devam edelim: İletişim belli bir zamanda, belli bir yerde, belli bir iletinin, belli bir ileten(ler) tarafından, belli bir veya birden fazla araçla, belli alıcı(lara) iletilmesidir. İletiyi gönderen bu iletiyi kendi için belli amaçlarla paketler ve sunar. İletiyi alan da, belli ihtiyaç ve amaçlarla günlük faaliyetlerde bulunan insandır. İletiyi isteyerek almayabilir: İleti amaçsız göz atma sırasında veya yolda yürürken gözüne ilişen bir reklam veya olay olabilir. Amaç bu göze ilişmeyle, rastlantıyla belirlenir: Bakar, anlık bir yorum yapar ve, örneğin, geçer gider. Bu iletişimle karşılaşma ve anlık yorum iletiyle anlık, önceden hazırlanmamış, planlanmamış amaçlı ilişkiyi anlatır. Yani, iletiyi alanın iletiyle ilişkisi önceden kendi tarafından planlanmış bir girişim olabilir veya iletiyle rastlantıyla karşılaştığı anda oluşabilir.

İletiyi alan sadece "vur sineme öldür beni" diye duran değil, aynı zamanda, bunu bile derken, iletişimin herhangi bir noktasında, amaçlı bir iletişime girmektedir. iletiyi gönderenin bir amacı var, alanın da bir amacı: O zaman iletişim amaçlar çakışması, amaçlar uyuşması, "ortak referanslarla" ilişkide bulunma olmaz mı? "Ortak referanslar ve amaç uyuşması," bu referanslar ve amaçların olduğu (oluştuğu ve geliştiği) egemenlik ve mücadele yapısında gerçek anlamını bulur: işverenle işçi ilişkisindeki amaç uyumunu ve bu uyumun anlamını düşünün!!.

İletenin iletiyi alanı vardır. İleti alınmazsa, hedefini bulamayan veya patlamamış kurşun gibi bir yere düşer, kaybolur, çürür gider. Acaba? Belki de, çocuklar bulur ve oynarlar; Oynarken ya ellerinde patlar ya da radyasyon salarak çocukların bütün geleceğini mahveder.

İletiyi alana alıcı, izleyici, okuyucu, dinleyici, öğrenci, seyirci gibi isimler verilir. İletiyi alanı soyutlamadan ve izleyici vb gibi ne olduğu belirsiz bir karakter vermeden çıkartmak gerekir. İletiyi alan aile birimi veya aile birimi içinde biri olabilir; Bir öğrenci, bir öğretmen, bir kurumdaki çalışanlar, TRT programcıları, küçük çiftçi, esnaf, memur, işçi, bir firmanın yöneticisi veya yönetici kadrosu olabilir. Dikkat edersek izleyici ve dinleyici kavramlarında eşitcil bir iletişim ilişkisinin anlatımı yok. Aksine dikey, yukarıdan aşağı doğru akan bir kademeleşmiş iletişimin anlatımı var. İzleyici ne yapar ve ne yapamaz? Üretemez, üretileni izler; İzletemez, izleteni izler. Dinleyici, dinletmez, dinleteni dinler. Öğrenci öğretmen tarafından öğretilir. Seyirci sadece seyirle katılır. Bu kavramların ilettiği, aynı zamanda, iletişimde bir kademeleşmenin olduğunu ve bunun meşruluğunu ve evrenselliğini anlatır. Böylece, örneğin, öğrenci öğretmeni öğrenmek için izler. Öğretmenin doğruyu söylediğini ve öğrencinin izleyiciliğini kim garantiliyor? Eğitimin egemen yapısal üretim ve ilişkiler düzeni...

İleten, ileti, araç gibi, iletiyi alan da toplumsal yaşam gerçekleri içinde belli bir yer alır ve bu yere ve bu yerdeki girişimlerinin biçimlerine göre bir anlam kazanır. Buna göre iletiyi alan boyun sunucu ücretli\maaşlı kölelerin bir parçası olabilir; Ya da örgütlü karşıtlığın ifadecisidir. Yahut da hoşuna gitmeyen ve amaçlarına ters düşen iletileri kolayca çöp tenekesine atabilecek güce sahipliği anlatabilir. Veya kendine yapılan haksızlık karşısında elinden bir şey gelmeyip çaresizlik içinde ağlayan bir memur olabilir. Ya da bu ağlayan memuru çaresizliğe iten, ağladığı için azarlayan ve tatminden dört köşe olan güç kullanıcısı olabilir. Televizyonun genel izleyicisi sadece tepeden-aşağı bir iletişim akımının alıcısı değil, aynı zamanda, bu iletişimle gelen niceliksel amaçlar çokluğunun arasından kendi sömürüsünü seçen durumundadır: Siyasal, kültürel, ekonomik "modaları" izleyen ve kendi yaşamını bu modalar peşinde kurma amaçlarına katılmayla düzenlemesi istenendir. Ayrıca, iletiyi alan bir amaç, bir sonuç veya bir aracı-taşıyıcı olabilir.



I. İLETİNİN AMACI: ÖPÜLDÜN! HABERİN VAR MI?

İletişim belli bir zamanda, belli bir yerde, belli bir amaçla hazırlanmış, belli bir iletinin, belli bir ileten(ler) tarafından, belli bir veya birden fazla araçla, belli bir alıcıya (alıcılara) iletilmesidir.

İletişim ne etkiye ne de bilginin veya enformasyonun iletilmesine indirgenmelidir. Okulda, sınıfta, öğretmen öğrenci ilişkilerinde bile enformasyonun, bilginin, kültürün ve ideolojinin aktarılması karakterini taşımasına rağmen, her şeyden önce insanlar arası bir ilişkidir. Kitle araçlarının haberlerinde de benzer şekilde, insanlar arası ilişki aracılanmış bir ilişki olarak ortaya çıkar. Kitle iletişiminin mesaj, bilgi, enformasyon, dedikodu iletmesi soyut semboller alışverişinden çok somut ilişkilerle ilgilidir. İletişim belli amaçlı ilişkidir. Bu amaç arkadaşlık kurma ve sürdürme, dayanışma, rekabet, çekişme, kavga, bir şey verme veya alma, sömürme, sevme, barış veya savaş gibi sayısız ilişki biçimleriyle ilgilidir.

İletinin amacı bir sonuç elde etmektir. İletinin sonucu iletinin amacıyla, güç ilişkilerinde tarafların durumuyla, iletişinin türüyle ve kullanılan araçla bağımlı olarak değişir. Amaç tek taraflı almayı, az verip çok almayı veya paylaşmayı içerebilir. İletişimde, iletiyi paketleyen ve gönderenin amacı, amacın amaçlandığı alıcının herhangi bir amacıyla herhangi bir şekilde çakışma taşımıyorsa, boşluğa atılmış bir tüfek gibidir; Fakat bu ortaklık veya çakışma ille ki özgürlükçü ve tarafların arzuyla katıldığı anlamına gelmez: Olurya bir kuş kazara veya istekle önüne geçip kendini vurdurabilir.

Demek istediğim: İletişimde hem iletici denenin hem de alıcı denenin amaçlı girişimleri vardır. Televizyon sanan beni aç beni aç diye yalvarmaz, bileğini de bükmez, parmağını da ısırmaz. Ev konumundaki TV ile olan iletişimde, televizyonun düğmesini çeviren de, sadece evde ses olsun diye düğmeye bassa bile, belli bir amaç güder.

Elbette her iletişimde iletenin gücü sınırsızlıktan oldukça sınırlılığa kadar değişebilir. Ayrıca, gücün sınırı iletişimi başlatıncaya kadar az olabilir, fakat ondan sonrası baskı ve egemenlik ilişkileri getirebilir. Bazı durumlarda (iletişim koşullarında) gönderici-ileticiden iletiyi alan almaktan başka bir seçeneğe sahip değildir: Esirdir, köledir, tutukludur, hapistedir, işkence odasında ayaklarından sallandırılmıştır. Buradaki amaçlı iletişimde, amaç çatışması zorlamalar ve direnmeler özelliklerini taşır. Seçeneksizlik "sırılsıklam aşık olma" ortamında, sırılsıklam aşığın sırılsıklamlığı, amaç, araç ve hedefle ilişkisindeki sırılsıklamlığındandır.

Sendikasız bir işçiyi işinden atmak isteyen bir patron için, iletişimin amaçlı sonucu anlık ve kesindir: "Şimdiye kadar verdiğin hizmet için teşekkür ederim. Sana artık ihtiyacım yok." İletişim böylece arzulanan amaçla sonuçlanır. Kimin arzuladığı amaçla?

Bir işçinin ücret artışı veya izin istemesi iletişiminde, iletişinin amacının arzulanan sonuca ulaşması işçinin kontrolunda değildir. Sonuç alınabilir de alınamazda. Hatta işten atılmasıyla bile sonuçlanabilir.

Bir grevi takip eden sözleşmeyle elde edilen ücret artışı amaçlı bir iletişimin sonucudur. Bu iletişimde taraflar amaçlı mücadeleler vermişler ve belli bir sonuca ulaşmışlardır. Fakat bu sonuçla devam eden ilişkilerde, ücret politikalarının ayarlanmasıyla, örneğin ücret artışının kiralara, tüketim malları fiyatlarına yansıtılmasıyla, işçilerin elde ettiği bir sonuç, sermayenin amaçlı bir diğer girişimiyle gelen bir sonuçla yeniden biçimlendirilir. Bu da süregelen mücadeleyi yeniden üretir: İletişimin her amacı herhangi bir sonucun ve bu sonuç da yeni bir başlangıcın veya eskiden süregelenlerin üreticisidir.

J. AMAÇSIZ İLETİŞİM: NİYETSİZ ORUÇ?

Beni en çok eğlendiren şeylerden biri de gençlerin (ben dahil) egemenliğin simgelerini ve anlatımlarını "tahrif ederek" yeniden yorumlamalarıdır. Bazılarının dilinden düşmeyen bir türküsü: "Bir zamanlar bir yar vardı, bakmaz oldu yüzüme; başkasına bel bağlamış, canı çıksın bana ne!." Bazıları bunu Merkez Bankasından yürüttükleri torbalarla dolu örtülü ödenekleri taşırken söylerler.

İletişimde amaç istemle ilgilidir. Amaçsız iletişim bir istemin\kastın olmadığı iletişimdir. Kasıtsız veya amaçsız (kastın veya amacın olmadığı) iletişim olur mu? İletişimi bir tarafın diğerine bir amaç için, bir etki için mesaj göndermesi (veya mesaj araması) olarak ele alırsak, amaçsız iletişim olmaz.

Peki insan amaçlamadan bir iletişimin parçası olamaz mı? İnsan istemeden mesaj göndermez mi? İstemeden mesaj almaz mı? Kısaca, amaçlamadan, kendi istemi olmadan bir ilişkiye girmez mi? El cevap: Girer. İstemsiz iletişim istemeden, arzu etmeden, amaçlamadan, bir iletişime araç, gönderen veya alıcı olarak sokulmaktır.

Amaçsız iletişim, en iyi ve geçerli şeklîyle, kazayla, rastlantıyla, umulmadıkla, beklenmedikle olan bir iletişim durumunu anlatır. Amaç belirlenmeden ya amaçlı bir iletişimle karşılaşırız, ya da amaçlı bir iletimizde amacımız dışında, amacımıza uygun veya amacımızı karşıt, iletiler göndeririz. Bir adam evinin eşiğinden adımını dışa atarken sağ ayağıyla başlamaya önem vermesi ve dikkat etmesi belli nedenlerle güdümlenmiş iletişimi anlatır. Bir diğer insanın hangi ayağını attığını düşünmemesi, önem vermemesi, bu çıkış iletişimine sağ veya solu katmaması, amaçsızlığı anlatmaz. Belki de bu kişi öyle bir ihtiyacı duymuyordur, aklından bile geçmiyordur, veya gülünç ve anlamsız buluyordur. Dolayısıyla, amaç bu anlamsız bulmayla anlam kazanır.

Amaçlı iletiyle rastlantı veya kaza olur olmaz amaçlı iletişim de başlar. Kazadan kaçma davranışı, rastlantıda hoşuna gitmeyen birini görmemezlikten gelme, hoşuna giden biriyle konuşmaya gitme davranışı, amaçsızlığı amaca döndürür.



Bu nedenle, amaçsız iletişim olmaz veya iletişimde aynı zamanda amaçsız iletişim de vardır, diye bir değerlendirme veya tanımlama yaptığımızda, bunun anlamını açıkça nitelememiz gerekir.

      1. Kendiliğinden olma, normallik görünümü

Bazı iletişim ilişkisi, amaçsız, istemsiz, daha doğrusu kendiliğinden oluyor görünür: Birlikte yaşayan insanlar, sokakta yürüyen insanlar, çalışan, kahvede tavla atan, evde televizyon seyreden insanlar isteseler de istemeseler de "kendiliğinden, normal" sürekli iletişim içindedirler. Yolda yürümeyi ele alalım. İnsanlar neden kalabalıkta birbirine çarpmadan yürürler? Neden bazen birbirine çarparlar ve bu çarpma kazadır? Yolda yürüme iletişimi insanın zaman ve yeri (mesafeyi) kendi dışındaki bir nesneye veya insana göre, o nesnenin veya insanın hareketiyle kendi fiziksel hareketi arasındaki zaman ve mesafeyi dengeleyerek, kullanarak yolda yürüme, oturma, yan yana yürüme, geçme ve çarpışmama iletişimini sağlarlar. Bu iletişim sözsüz olarak duyular ve öğrenilmiş kültürel pratiklerle yürütülür: Ben araba sürdüğümde öndeki arabayla hızıma göre öndekinin birden bir durması durumunda ona çarpmamak için yeterli mesafe bırakırım. Bu Amerikan kültüründe araba sürmede öğretilen dışla iletişim biçimidir. Türkiye'de 100 km hızla gidiyorsun, arkadan aynı hızla giden bir araba, dikiz aynasından bakıyorsun, sürücünün yakasındaki kiri görüyorsun; o kadar yakın. Benim ödüm kopuyor. Fakat aslan Türk insanı egemen bir araba sürme iletişim tarzının günlük pratiğini yapıyor. Bu pratik de, akılcı felsefe ve insanın rasyonelliğini ileri süren bilimsel kuramla alay ediyor. Bu pratik elbette sayısız iletişim kırılmaları ve hayata mal olmaktadır. İletişimin kırılması durumlarında (örneğin bir kaza olması veya bilinç altında otomatik olarak yürütülen karar vermede kararsızlıkta) öndeki arabaya çarparsın. Veya yolda yürüyorsun; karşından gelen biri sola gider sen de sola gidersin, çarpışmamak için ikiniz de durursunuz. Sonra sen sağa gidersin, o da sağa. Sonra sola, sonra sağa derken, sokağın ortasında tanımadığın biriyle tangoya başlarsın. Normal insanlar bu iletişim kırılmasını gülümseyerek, özür dileyerek geçiştirirler. İki insanın arzu etmedikleri, planlamadıkları, amaçlamadıkları anlık bir dans ilişkisi böylece sonuçlandırılır.

      1. Normalleştirilmiş zorunluluk

Eğer insanlık tarihine bakarsak, günümüz dahil, insanların çoğunluğunun normalleştirilmiş zorunluluğu yaşadıklarını görürüz. Bu istemsiz iletişim egemenlik ilişkilerinde insanların zorunlu olarak belli ilişkilere sokulmasını anlatır. Bu ilişkiler ekmek parası adına arzu etmediği bir işi yapmaktan, devlet terörünün kullandığı işkence iletişimine konu olmaya kadar sayısız çeşitlilikler gösterir. Sokakta geçen bin kişiye "eğer elinde olsaydı, şimdiki çalıştığın işte çalışır mıydın yoksa başka bir şey mi yapardın?" diye sorsak, tahminime göre, büyük çoğunluk başka bir şey yapardım diye cevaplandırırdı. Ücretli\maaşlı kölelik ilişkilerinin egemen olduğu bir ortamda, insanların çoğunluğu yaşam boyu istemsiz bir iletişim ağı içine sokulurlar. İnsanlar istemeden veya gerçek istemlerinin dışında, emek sömürüsüyle kar sağlama amacına araç olurlar.

Amaçta kasıt vardır, bu kasıt açıktır veya gizlidir. Kasıt kişinin hatta bilinçli olarak yaptığı bir şey olmayabilir. Bir iş adamının amacı kar yapmaktır ve bu amaca uygun olarak yaptıklarından biri de ücret politikasını saptamaktır. Bu politikayı saptamada, bu iş adamının amacı yanında çalıştırdığı amcasının oğlunu aç bırakmak değildi (olabilir de). Tam aksine iş verdiği için her iki taraf da memnundur. Bu iş adamının uyguladığı ücret politikasının amacı karını artırmaktır. Diğerlerine zarar verme amacı, kastı "normal" olarak yoktur. "Aç ve yoksun bırakayım da görsün" diye yola çıkmaz. Kapitalist üretim biçiminde amaç, soygun ve sömürü ve talan kasıtı etrafında BİÇİMLENDİRİLMEMİŞTİR, kar azamileştirilmesi ve birikim etrafında toplanmıştır. Yoksun bırakma, talan ve zarar, bu amaçların gerçekleştirilmesi faaliyetleri sırasında ortaya çıkar. Yani kapitalizmde kasıt, kar ve birikim amacıyla birlikte gelen, sistemin kaçınılmaz yapısal karakteridir. Kapitalizm yarattığı yoksunluk ve yoksulluğa çözüm bulmak için her yıl milyarlarca dolar para harcar, araştırmalar yapar ve politikalar uygular. Yardımlar, bağışlar ve hediyelerin ardı arkası kesilmez. Fakat yoksunluk ve yoksulluk devam eder. Yoksulluğun nedeni insan niyetiyle ilgili değildir, kapitalist sistemin örgütlenmesi ve iş görme biçimiyle ilgilidir. Kapitalizm bir yandan yoksulluk yaratırken, aynı zamanda yoksulluğu ortadan kaldırma olanağı vermez. Buna ilerde yeniden döneceğiz.

Normalleştirilmiş zorunluluk iletişimin yapısını, iletişimdeki kastı, amacı ve sonuçları meşrulaştırır, normalleştirir, evrensel kaçınılmaz gerçekler olarak sunar.


      1. İstemeden gönderilen iletiler

"İstemeden mesaj gönderme ve değerlendirilme," gönderenin farkında olmadığı veya iletişime sokmayı istemediği, veya saklamaya çalıştığı, amacı olmadığı halde karşıdaki tarafından iletişime sokulan verilerdir. İstemeden mesaj göndermede, mesajın kaynağı arzusunun dışında iletişime sokulur. Bu iletişimden haberi bile olmaz veya bu iletişimin sonunda kafasına kurşun sıkılıp öldürülmeye kadar giden sonuçlarla karşılaşabilir. Ya da, yaptığı yolsuzlukların açığa çıkarılmasına rağmen, toplumda tuttuğu yer sarsılmadan yaşamına devam eder.

İnsanın duruşu, giyinişi, yürüyüşü, fiziksel yapısı, kravatının rengi, giydiği ayakkabının markası, saçının ve gözünün rengi, arabası, yaşadığı yer ve yaptığı iş vb., o kişiyle ilgili iletişimde bulunanlar, düşünenler değerlendirme yapanlar için veriler olarak kullanılır. Böylece, kişi istemeden, farkında olmadan, kazayla ve ya kendi gerçeği ve yaşam tarzıyla, giyinişiyle, konuşuşuyla, yiyişi ve içişiyle, oturup kalkışıyla, ne iş yaptığıyla, neyi nasıl söylediğiyle değerlendirilir.

Bir veriyi (konuyu, olayı, özelliği, değeri) iletişime sokmayı istemek veya istememek iletişimde kontrolün kimin elinde, nasıl olduğu ve yoğunluğuyla anlam kazanır. Belediyenin "çevremizde çöplük istemiyoruz" diye direnenlere karşı "vurucu veya özel A-Timi"ni kullanması veya kullanmaması direnenlerin elinde değildir. Boynuzlu kralın boynuzu olduğunu göre göre, bunu söylemekten kaçmak da öyle.

İnsan iletişime sokmak istemediğinin, genellikle farkındadır, bilincindedir. Milyarlarca lirayı zimmetine geçiren veya rüşvet alan, bunu saklama veya açığa çıktığında hiçbir zarar görmeme durumu güç ilişki yapısının özelliğine bağlıdır: Eğer bu yapı egemen grupların hırsızlığını ve rüşvetini pratikte meşrulaştırmışsa, herkes bu yolla köşeyi dönme yarışına girer. İletişime sokulmak istenmeyenin, fakat istemeyerek sokulanın etkisi böylece anlam ve sonuç değişikliğine uğrar.

Toplumdaki birimler içinde ve arasındaki güç kompozisyonu ve anlayışı " istenmeyeni" aynı biçimde anlamlandırmayabilir: Kulağına küpe takan genç oğlan bunu Maradona veya sevdiği bir yıldız yaptığı için kendine değer katmak (veya baskıya karşı direnme ifadesi olarak) takabilir. Annesi için güzel görünebilir. Babası için "erkeğin kadınlaşması" olarak nitelenebilir. Kuyumcular için, satış ve kar demektir. Bizim mahalleden bu genç geçseydi, kulağını kopararak kulağından alırlar küpeyi ve dayakla "karı mısın lan sen" diye analara hakaret etme iletişimine girerlerdi. (Analarını beş paralık olarak gören bir kültürün egemenliği bu tür iletişimlerle yaşatılır. Eğer "saçı uzun, aklı kısa" bizi doğurduysa, o zaman, bizim aklımız, nasıl uzun oluyor? Erkek olduğumuz için mi?!).


      1. Planlanmış rastlantı: İşgal ve tecavüz iletişimi

Planlanmış rastlantıyla amaçlanan bir kişi veya grup (bir hedef) planlayanın arzu ettiği, umduğu bir iletişime sokulur. "İstemeden mesaj alma ve değerlendirilme" kaza olmayan amaçlı iletişimin bir parçasıdır. Reklamlar, düşmana veya birine saldırmak için pusu kurma, biriyle karşılaşmayı tek taraflı olarak planlayıp uygulama bu tür iletişime birkaç örnek olarak verilebilir.

Eğer iletişime yaşanan bir gerçekteki anlamlandırmalar ve faaliyetler ağı olarak bakarsak, amaçsız iletişim olgusu anlamını yitirir veya iletişimde amaçsızlık yerine amaçlı iletişimde önemli bir parça olarak ele alınır ve anlamlandırılır.

Amaçlı iletişimin yüz yüzelik dışındaki olanlarının çoğunda, gönderen bellidir. Sevdiğine yazılan mektupta, sevgini veya öfkeni, ne arzu ediyorsan onu iletirsin. Ama mektubu, broşürü, televizyonu, radyoyu, sokaktaki afişi amaçlı bir (ekonomik, siyasal veya seksüel) iletişimi yapmak için kullanıyorsan ve alıcıyı genel karakterleri ötesinde tanımıyorsan, alıcı durumundaki insanlar senin bu mesajını gördüğü, duyduğu veya rastladığı zaman, çoğu kez senin mesajını arayış içinde değildirler. Kesinlikle arayış içinde olmadığı gibi, istemediği, sevmediği, duymak veya görmek veya rastlamak istemediği bir iletişim olabilir. Komşunun çocuğunun bilmem ne rock denen ve mutfağındaki bardakları bile hoplatmaya başlayan müzik-dangırtısını sen herhalde istemedin. Ama zorunlu olarak bu iletiyi alma ve sinirlenme durumuna düştün. Apartman yaşamı istenmeden alınan iletişim ve bu iletişimin devamı olarak kavgalar ve küskünlükler örnekleriyle doludur. Müzik-dangırtı iletişiminde, ileten kişinin seni rahatsız etme kasıtı var mı? Bırak bu tür kasıtı, iletenin senin ne isteyip istemediğin, varlığın veya yokluğun umurunda bile olmayabilir. Veya psikolojik olarak " kendi zevk alışını" dışa ileterek zevk alma iletişimiyle dört köşedir belki de (varlığını, "ben buradayım, ben de varım" demeyi, tanınmayı arayış biçimi.)

İstemeyerek girişilen ve kentsel yaşamın her anını ve yerini işgal eden, kırsal alana kadar gittikçe hızla yayılan bir "işgal iletişimi" de, özellikle uluslararası şirketlerin, onların ortakları firmaların ve özel teşebbüsün reklamlarıdır. Bu reklamlar doğal çevrenin değiştirilmesi ve ticari amaçla kullanılması ve kirletilmesine ve peyzajın ticari amaçlı yer biçimine dönüştürülmesini ortaya çıkarırlar. Kentlerde kafanı her döndüğün yerde üst üste, yan yana, alt alta yerleştirilmiş mesajlar ordusunun saldırısıyla yaşarsın. Bu saldırı egemenliğe boyun sunma yaratarak, günlük yaşamın çirkin bir parçası olur. Çoğu kez insanlar bu çirkinliği yaşar ve görmezler veya görmemezlikten gelerek kaçış ararlar. Kafanı her döndürdüğün yerde Marlboro, Coca Cola, Pepsi, araba, ve tüketici eşya reklamlarıyla gözgöze gelirsin. Çevremizin ve iletişim alanımızın bu istilası toplumu ve toplum yaşayışını biçimlendirmede kimin söz sahibi olduğunu ve kimin çıkarlarının yaşamı ve çevreyi düzenlediğini ve iletişimi örgütlediğini anlatır.



      1. Yüklə 0,64 Mb.

        Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin