İletişime Giriş


N. İLETİŞİM NEREDE BAŞLAR VE NEREDE BİTER?



Yüklə 0,64 Mb.
səhifə5/14
tarix17.03.2018
ölçüsü0,64 Mb.
#45826
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

N. İLETİŞİM NEREDE BAŞLAR VE NEREDE BİTER?

Bir karikatür düşünün: Adam tabancayla vurmuş birini ve tabancasından çıkan dumanı, başarıyı noktalamanın sevinciyle üflüyor. Altta bir yazı: "İşte bu kadar!"

Adamın iletişimi ne vuruşla başladı ve ne de vuruşla son bulur.

Fenerbahçe ve Trabzonspor bilmem ne tarihinde karşılaştı. 90 dakikalık heyecanlı anlar, sayısız iletişimler, kuduran seyirciler, sokaklara dökülenler, kornalar ve silah sesleri... Milyonlarca iletişim. Kuduranlar kurtlarını döktüler. Fenerbahçe ve Trabzon denen ticarî örgütlerin sahipleri cepleri dolu memnun. İletişim maçla başladı ve belli bir süre sonra bitti.

Hiç de değil: İletişim ne bu maçla başladı, ne bu maçla sınırlı, ne de maçla ve maç sonrası kudurmaların durmasıyla bitti. Spor denen ticari ve ideolojik sömürünün yürütülmesi, geçmişi, bugünü ve yarını toplum yönetimiyle ilgilidir ve insanlık tarihi kadar eskidir. Sporun milliyetçi, ırkçı, yerelci kudurmuşlukta ve ezilmişlerin ezilmişlere karşı bir başka deşarj alanı olarak kullanılması, burjuva milliyetçiliğinin doğumuyla (18'inci yüzyılın sonunda Fransız Devrimi sırasında) başladı ve yoğunluğunu artırarak devam etmektedir. (Ekmek ve sirk politikası olarak en eski kölelik imparatorluklarında başladı. Romanın arenalarını düşünün.) Türk milliyetçiliği de Türk milletinin Orta Asya'dan beri taşıdığı kaynayan kanının ifadesi değildir; Özellikle Fransız etkisindeki entelektüellerin, Osmanlıların çöküşü ve burjuva devlet anlayışının güçlenişi sırasında (özellikle Tanzimat’ta) sınırlı olarak başlayan ve Atatürk devrimiyle devletin ana öğesi olan bir geçmişe sahiptir. Burjuva milliyetçiliği burjuva sınıfının yaratığıdır ve o sınıfın çıkarlarının ifadesidir. Dili bir, tarihi bir, geçmişi bir, dini bir, vatanı bir insanlar topluluğunun bir milleti oluşturduğu nitelemesi egemen güçlerin yazdığı tarihin ırkçı uydurmasıdır: Vatan denilen yer ya sonradan-gelmişlerin işgalindeki siyasal-ekonomik bir birimdir, ya o birim içinde mülkiyet ilişkilerinin biçimlendirdiği bir sömürü düzeninin fiziksel alanıdır ya da her ikisi... Bir toplumsal birim veya oluşum veya faaliyet olduğundan öte karakterlere büründürülüp iletişildiğinde, dünyadaki bugünkü durumu destekleme doğar.

Meşhur iletişim bilimcisi Lasswell'in meşhur formülünü açıklayalım: Kim (Gönderen), kime (alıcı), hangi kanalla (araç), ne diyor (mesaj), ve hangi etkiyle (etki ve geri iletişim). Bir örnek verelim: "Kadının sırtından sopayı ve karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" diyerek, neden sopa kullandığını ve neden sıpa yaptığını meşrulaştırıp kendi hayvanlığını tasdik eden biri, gerinerek uyanıyor ve bağırıyor: "Hey, terliklerim nerede?” Kadın terlikleri getiriyor. İşte bu kadar; İletişim tamamlandı. Bunu anlatan hoca dersini bitirdi, aylığını alacak. Acıklı olan, iletişimi böyle sunan devlet okulunun hocası belli bir sınıfın çıkarlarının sözcülüğünü yaparken, bu sözcülüğünün ödülünü, bu sözcülükle ezilmesine katkıda bulunduğu kitlelerin cebinden çıkan maaş denen parayla sağlıyor. Durmadan da "enflasyon" diye yırtınıp ağlıyor. Peki, aynı şeyi (yani kendini besleyenin çıkarına aykırı bilinç işlemeyi) özel teşebbüsün okulunda yapsa ne olur? Ayağını kaydırırlar ve kendini kayaraktan kapı dışında bulur. Neden? çünkü güç ve güç uygulaması... Kamu gücü kamu gücünü temsil edenler tarafından kamu için çok ender kullanılır. Aksine çoğu kez kamu çıkarlarına karşı kullanılır. Kamu, kendini temsil ettiği söylenen kamu güçleri tarafından güçsüz bırakıldığı için, kamu çıkarlarına karşı olan bir hocayı veya bir başbakanı tekmeleyip atamaz. Ama sermaye kolayca atar.

"Sana ben dersine çalış demedim mi!" diye çıkışır baba çocuğuna. Çocuk oturur köşesine süklüm püklüm. İletişim başladı ve bitti. Kusura bakma ama hocam, bitmedi: Ne baba çocuk (veya anne) ilişkisi, ne azar (veya tokat, dövme) iletişimi, biraz evvel başladı ve biraz sonra bitti. Çocuk köşede titriyor: Kapitalist bilimin, "geçmişi" sokağa attığı veya tüylerini yolarak esas öğelerinden sıyırıp kurbanlık kuşa çevirdiği gibi... Baba çocuk (veya anne) iletişimi tarihsizleştirme ile (yani sadece bugüne ve bir babanın psikolojik ve Freudian geçmişine dayandırmayla) her gün Amerika halkının gün boyu televizyonlarda izlediği (üzülmeyin bizde de çok yakında yaygınlaşır) anne, baba, çocukları suçlama biçimine dönüştürülür. Aile içi iletişimin tek bir aileye indirgenmesi ve sosyal geçmişten kopartılarak yoksunlaştırılması gerçeklere yaklaşmaktan çok uzaklaşmaktır.

Alışveriş yapıyorum. Patron çalışanlardan birini azarlıyor: "O anahtarı asla açmayacaksın bir daha, yoksa defolup gidersin." Çalışan kendini savunmak için ağzını açmaya çalışıyor, fakat patron işte bu kadar" diyerek iletişimi bitiriyor. Otuz saniyelik bir iletişim. Acaba? Bu iletişim ücretli-kölelik sisteminin egemenlik ilişkilerinin belirlediği baskıcı bir iletişimin örneğidir ve ne başlangıcı ne de bitişi o dükkanla sınırlanabilir. Sınırlanırsa, bilim yapma fantazi-kurgu-kandırmaca filmi yapmaya döner.

Okullarda bize, genellikle öğretilen biçime göre, örneğin bir sınıfta iletişim bir mesajı (bilgiyi) ileten göndericiyle (öğretmenle) başlar ve mesajın amacı alıcıyla (öğrenciyle) biter. Bu iletişim anlayışında, bazen bir adım daha ileri gidilerek, geri-iletişimle (öğrencinin öğretmenine soru sorması, açıklama istemesiyle) olan tepki en son nokta olur. Böylece iletişim tamamlanır. Onlar ermiş muradına... Etkiyi ve, daha kötüsü, geri-tepkiyi unutmayalım: Öğrenciler test edilir, mesajı doğru anlayıp anlamadıkları ölçülür, not verilir: İyi not alanlar akıllı ve çalışkan olanlardır ve toplumun iyi yurttaşı olarak hazırlanmış üyeler olmaya adaydır; Kötü not alanlar da tembel, aylak, ne olduğu ve ne olacağı belli olmayan (gerçekte açıkça belli olan), toplumun "yarışta kaybetmiş" beceriksiz ve başarısız üyesi olarak başları önde gezmeye adaydırlar.

İyi öğretmen etkili mesaj hazırlayan (yani mesajın amaçladığı sonuçlara erişen) becerikli olan biridir; Kötü öğretmen var mı? Var tabi. Kötü öğretmenin mesajının makamı ayrı dalda çalar. Bölücü, çarpıcı, çıkartıcı, kök alıcı, kök yayıcı ve "bütünleşik toplamayı" (örneğin vatanın bütünlüğü, bir halının desenleri olma bütünlemesini) kurtla kuzunun toplanmayacağını ileri sürerek reddeden eden öğretmenler “kötüdür.” Çünkü kurdun kuzuyu her seferinde yiyeceğini, bu nedenle, örneğin kurtla kuzu arasında "özgürlüğün, yeme ve yenilme özgürlüğü; "ÇATIŞMA YÖNETİMİNİN" yeme biçimi yönetimi; kuralların yeme kuralları; "TOPLUMSAL ALÇININ" kurdun sahiplik salyası ve kuzunun korku dünyası; "İLETİŞİM BECERİSİNİN" kurdun kırmızı şapkalı kızı kandırışı ve kanmazsa sırıtarak dişlerinin arasından polisleri ve modern ikna silahlarını gösterişi; kurdun "İÇSEL İLETİŞİMİNİN" "doymak demek asla doyduğunu söylememek" ve kuzunun içsel iletişiminin de yarın gene kurtla yaşam mücadelesi olduğunu belirtir. (Dikkat ederseniz, yukarda, iletişimin bize okullarda sunulan belli bazı ilgi ve bilgi alanlarını ve sunum biçimlerini birer birer yere çalarak tuşa getirdim.)

İletişim ne iletenle (örneğin öğretmenle) başlar ne de alıcıyla (öğrenciyle) veya geri-iletiyle (kabulden karşıtlığa kadar çeşitlenen tepkiyle) son bulur. Ne öğretmen, ne öğretmenlik, ne öğretmenin sunduğu paketli bilgi (veya ideoloji), ne öğrenci ve öğrencilik, ne paketli bilginin öğrenilişi, ne de geri-iletişim, ne öğretmenin başlattığı ne de öğrencinin öğrenerek bitirdiği bir süreçtir. Ne bilgi ve iletişim öğretmenle başlar ne de öğrenciyle biter. Öğretmen ve öğrenci sosyal yaşam gerçeğinde belli yapısal ilişkilerin çalışmalarının, süregelen egemenlik mücadelelerinin, ideolojilerin aktarılmasının sadece bir parçasıdır; Belli bir zamanda, herhangibir okulda, herhangi bir Öğretmen ve öğrenciyle taşınan iletişim, toplumsal iletişimin bir anıdır, süregidenin bir anlık kesitidir.

Kişinin kendiyle iletişiminde bile, izole edilmiş bağımsız düşünce yoktur. İletişim ve düşünme olması için en başta bu faaliyeti yapacak özne (insan) olması gerekir. Öznenin düşünmesi de bir konu üzerinde olur ve düşünürken de kendine öğretilen sembolleştirmeyle (dille) anlamlandırır. Böylece, kendi beyninde insan düşünce süreciyle (örneğin bir şeye karar vererek) kendi kendiyle iletişimde bulunur. Bu iletişim ne kişiden ne de kişinin kendi ve kendiyle birlikte bir sosyal biçimi oluşturan topluluğun tarihi koşullarından bağımsızdır.

İletişim hangi koşullarda ve ilişki tarzında ve sosyal biçimde olursa olsun, süreklilik gösteren bir yaşam gerçeğidir. Kapitalist kuramın gönderici, mesaj, alıcı ve geri-mesaj çizgisel modelinde bile, bir süreklilik çemberi gizlidir. Mesajı alıcı geri-ileti amacıyla kendi-tepki mesajını hazırlayıp sunduğunda, kendisi gönderici olur ve tepkiyi alan önceki-gönderici de alıcı... Dolayısıyla iletişim sürecinde hem ileti (mesaj) hem de aktörler dinamik bir iletişimle karşılıklı faaliyet içindedirler. Bu dinamizmde hem mesajlar hem de aktörler nitelik bakımından benzer kalma veya değişme ve hatta büyük ölçüde transformasyona uğrama özellikleri ve potansiyeline sahiptirler.

Başlama, bitme ve değişimi kültürel pratiklerle ilişkilendirelim: Sabahın erken saatinde, Ankara’da işe gitmek için yola çıkmışım. Yürüyorum. Bir adam geliyor karşıdan. Yanıma gelince "selamın aleyküm amca" diyorum. "Aleyküm selam, evlat" diye karşılık veriyor. O kendi yolunda ben kendi yönümde devam ediyoruz. (Amerika'da olsa, 25 kuruşun var mı diye sorar ve kafasına vurup cüzdanını elinden alırdım. Fırsat kullanma eşitliği!!). İletişim benim mesaj göndermemle başladı ve adamın geri-mesajıyla bitti. Öyle mi? İlk bakışta öyle. Fakat gerçekte, ben ve adam, sabahın seherinde çok önceden başlamış, yerleşmiş ve süregelen bir iletişim biçimini yeniden-üreterek sürdürdük. Bu "selamın aleyküm" yerini, benim gibi gericilerin yerine modern insanların, "günaydın" tarzının egemenliği aldığında, "aleyküm selam" iletişim geleneğinin son bulduğu veya sonunun geldiği demektir. Bu "sona" da karar veren "günaydın" diyen BEN değil, "günaydın" denmesi gerektiğini bana öğreten egemen sosyo-kültürel yapının dinamiğidir. Bir adım daha atalım: "Günaydın" iletişiminin yerini hiçbir şey söylemeden geçip gitme aldığında, insanın insanı yok gibi görmemezlikten geldiği bu tür iletişim, kapitalist ideolojinin sadece halkı ekonomik bakımdan yoksul bırakmadığını, aynı zamanda insanlık, dayanışma, ve insancıl kültür bakımlarından da yoksullaştırdığını anlatır. Hele sabahın seherinde gencin ihtiyara selam verme yerine soyması, bunu görenlerin sırtlarını çevirmesi, "selamın aleyküm" ve "günaydın" iletişiminin çoktan bittiğini ve onun yerini, selamın aleykümün ve günaydının PARA olduğunu, soyguncu gücün "orman kanunu ahlakının" aldığını işaret eder. Hobbes ve Darwin olaya bakıp zevkten dört köşe güler.

"Günaydın" nasıl para olur ki? Ekonomik ilişkilerde örnek vermeye gerek yok. Diğer ilişkilerden iki örnek verelim: Bazı insanlar herhangi bir yakınlarından telefon aldığında veya yakını "merhaba, nasılsın" diye çıkıp geldiğinde, bunun ne demek olduğunu çok iyi bilir. Hele sadece bir nedenle babasına telefonla veya yüz yüze iletişimde bulunma lütfu gösteren gencin iletişiminin ne tür bir geleneği sürdürdüğü açıktır: PARA. Her telefon ve her yaklaşış yeni para arayışıdır. İletişim bu tekrarlamayla da sınırlı değildir, bu tekrarlamanın getirdiği sonuçlar ve o sonuçların sonuçlarıyla çeşitlenir ve anlam bulur. Her sabah tezgahını açan ve güler yüzlü satış tezgahını kuran (Salı pazarındaki gülümsemeyi bilmeyen saldırgan satıcılar dahil) tüccarın her seferinde aynıyı tekrarlaması ve geliştirmesi gerekir. Bu tekrar ve geliştirme iletişimin sürekliliği, ve üretme ve yeniden-üretme demektir.

Kitle iletişimine gelelim: Çağdaş egemen iletişim aracı televizyonda İzleyicilerin bir mesajı (eğlenceyi veya oyunu) izleyerek tüketmesiyle iletişim son mu bulur? Kesinlikle son bulmaz, çünkü en başta "eğlencenin ve oyunun" amacı izleyicinin tüketmesi ve kitle iletişiminin son bulması değildir, tam aksine bu ürün olarak sunulan ilişki içinde sunulan amaçlı mesajları (bir madde veya ideolojik ürünün reklamını) izleyicinin belleğine yerleştirmek ve bu yolla belli davranışlarını belli yönde kontrol etmeye çalışmakla gelen süreklilik vardır. Bu süreklilik, aynı programın periyodik tekrarlanmasıyla bellekte tazelenir. Şu sıralar çevre kirlenmesi konusu aklıma gelince, koruma ve temizlik düşüncesine takılı olarak Duru sabunu gelmektedir. Ben ki böyle bir manipleye açık olmadığını sanan insanlardanım. Sabun denince bile aklıma Duru geliyor. Peki Duru sabununu alacak yönde bir davranış biçimi gösteriyor muyum? Karşıtlığım nedeniyle olacak, bedava verseler almam (hem de nasıl alırım!). Duru sabunun belleğimde çeşitli çağrışımlarla yer etmesiyle, iletişim, amacıyla, süreklilik kazanır. Peki, benim Duru reklamını çevreyi mahvedenlerin çevreye sahip çıkışı sahtekarlığı olarak nitelemem ve Duru sabununu almamam iletişime son verir mİ? Eğer iletişimi amacın çıkarı açışından tanımlarsak, amaç bende tersine anlamlandırma ve tepki yarattığı için, iletişim "çöker." Eğer iletişimi sadece destekleyici görevsel özellikler yanında karşıtlığı da içeren bir anlayış içinde ele alıyorsak, o zaman, benim eleştirici "okumam" (=iletiyi değerlendirmem) egemenlik mücadelesinde karşıtlığın iletişildiğini ve iletişimin sürekliliğini anlatır.

Bu başlangıçtan kolayca anlaşılabileceği gibi, insan dünyası iletişim dünyasıdır. Bu dünya da sevgilerin paylaşıldığı, umutların gerçekleştiği, dayanışmayla mutlulukların egemen olduğu bir dünya olmaktan çok, insanların birbirini yediği örgütlü bir iletişim dünyasıdır. Bu dünya da bugün yaratılmadı; Yaratmanın ve sürdürmenin dünü ve bugünü ne benin ne de senin davranış psikolojilerinin bir sonucudur; davranışların değiştirilmesiyle değişecek bir karaktere de sahip değildir, çünkü her şey (karşıtlık ve mücadele dahil) materyal ilişkiler bütünün bir yaratığıdır ve ancak bu ilişkilerin değişmesi ve değiştirilmesiyle değişebilir.



O. İLETİŞİMDE GÜRÜLTÜ VE İLETİŞİMİN KIRILMASI\ÇÖKMESİ

İletişimde gürültü iletişimin normal akışını etkileyen, normal akışına aksaklık getiren etkenler, oluşumlardır. Gürültü kavramı hem fiziki hem de algılama anlamında kullanılır. Televizyonda ve radyodaki statik elektriğin yaptığı bozucu etki fiziksel gürültü örneğidir. Psikolojik gürültü farklı anlamlandırmalara neden olan dikkatini başka yere çekme, ve tercihli dikkat, algılama ve hatırlamadır. Her iki anlamda da gürültü iletişimde görevsizlik veya yanlış-görevdir.

"İletişim çökmesi\kırılması" kavramı "gürültü" kavramının tamamlayıcısıdır: Normal olarak nitelenen veya egemen bir iletişim akımının herhangi bir nedenle görevini yapamaması iletişimin kırılması\çökmesidir.

Gürültüde iletişim düzeni rahatsız edilir, görevi zorlaştırılır. Kırılmada\çökmede, iletişim düzeni engellenir, görevini yapamaz hale getirilir. Grev veya lokavt tehdidi gürültüdür; grev veya lokavt egemen iletişimin belli bir an ve yerdeki çöküşüdür.

Gürültü kavramı iletişim mühendisliğinden gelir, fakat mekaniksel çalışmama veya engellenmeden çok öte bir anlam taşır. İletişimde, amaç iletisinin psikolojik veya algısal "gürültüyle" gücünü yitirmesi ve hatta tümüyle etkisiz olması belli bir girişim, enerji ve hatta sermaye harcamasıyla oluşturulmuş, belli beklentiler taşıyan bir iletişim için bir kayıptır, yenilgidir, başarısızlıktır. Bu nedenle düzeltme faaliyetleri çoğu kez zorunlu görülür. Düzeltme fiziksel engelleri, parazitleri ortadan kaldırmayı, pürüzleri düzeltmeyi içerir. Sosyo-siyasal iletişimde gürültünün tasfiyesi, pürüzün ortadan kaldırılması fiziksel olarak insanların yok edilmesi, tutum ve davranış modifikasyonu adı altında baskı ve işkencelere tabi tutulmasını, işten çıkarılması, bir daha iş bulma olanağının sadece geçinebilecek bir alan içinde sıkıştırılması, sürekli taciz edilmesi gibi "'iletişim politikalarını" da içerir. Siyasal sözlükteki "bölücülük" egemen (ekonomik ve siyasal) iletişim düzeninin "normal" akışına (birlik ve dirlik içindeki vatanın bütünlüğüne ve barış içindeki durumuna) sokulan gürültüdür.

İletişimde klasik gürültü iletişimde araya giren fiziksel engellerdi. Bu engeller de teknolojik gelişmelerle büyük ölçüde ortadan kaldırıldı: Bugün fiber-optik teknolojiyle yapılan telefon bağlantısında insan sanki yüz yüze gibi net konuşma yapmaktadır. Çözülmesi bir türlü sağlanamayan ve baş ağrısı olmaya devam eden en önemli gürültü, iletişimde araya giren diğer insanlar ve çıkarlardır. Adam ne güzel tezgahını kurmuş soygun ilişkisini demokrasi olarak yutturuyor, benim gibi iş bozanlar araya girip "ne zamandan beri sömürü eşitlik ve demokrasi oldu, Yunan kölelik sisteminden beri mi? diyerek güzelim "dengeyi" bozuyor. Hemen başbakan "dengeler, dengeler" masalları anlatmaya ve ağıtları söylemeye başlıyor. Benim gibiler gene araya girip "neyin dengesi, kimin dengesi, talan ilişkisi ne zamandan beri denge ilişkisi oldu, kapitalistlerin aralarında çıkar dengesinin toplum dengesi olarak yutturulduğundan beri mi?" diye pişmiş aşa su katıyor. Benim gibilerin ve aktif bağımsızlık, devrim ve değişim mücadelesi verenlerin egemen iletişime sunduğu "gürültü" de hem teknolojik gelişmelerle hem de siyasal ve kültürel ve ideolojik "gürültü giderme" mekanizmalarıyla çözümlenmeye çalışılır. Teknolojik gürültü giderme araçları savaş ve işkence teknolojilerinin geliştirdiği araçlardır. Diğerleri arasında, bu baskı ve ikna teknolojilerini kullanarak gürültüyü kesmeye çalışan ordu, egemen adalet sistemleri, kibar-baskı teknolojisini kullanan kitle iletişimi, kültürel değerlerin ve sistemi gelecek nesle devreden eğitim sistemi başta gelir.

Gürültüyü kesme iletişimin her safhasında olabilir. Bir safhada engelleniyorsa bir diğerinde sunulur: Anayasada "gürültücü iletişim yasaktır" yerine, "gürültücü iletişim de toplum yaşamının bir gerçeğidir ve engellenmemelidir" diye bir madde varsa, o zaman engelleme iletişim sürecinin anayasadan sonra gelen safhalarının herhangi birinde gerçekleştirilebilir.

Gelelim iletişime görevsel olan başka gürültülere: Siyasal nutuklarda, Örneğin Hitler’in ve dinleyenlerin coştuğu, ne kendinin ne de dinleyenlerin ne dediğini tek tek kelimelerle değil, böğürmeyle ve haykırışlarla anlatılan ileti... Bu coşkun gürültü, iletişim kırılması veya yanlış-anlamaya değil, kudurmuşluğun anlam ortaklığına işaret eder.

İletişim ortak sembollerle yapılır. Yabancı müzik dinlemede ortak sembol duyguların gıdıklanmasıdır. Bu gıdıklamada sesin tonu, müziğin akışı, temposu gıdıklama iletişimini yapar ve gıdıklama anlamını iletir. Kelimelerle iletilen anlam anlaşılmaz fakat bu gıdıklamada görevseldir. Ne söylendiğini anlamadan dinlenen yabancı dildeki müziğe hayranlıkla sürdürülen iletişim, su içen eşekle ıslık ilişkisinden çok daha ötededir: Eşeğin su içişiyle ıslık arasında eşek açışından anlamlandırma ilişkisi olmadığı olasılığı çok fazladır. Fakat yabancı müzikle yabancı dinleyici arasındaki ilişki hem dinleyen hem de müzik endüstrileri için oldukça görevseldir. Aynı müzik denen gürültü benim duyma alanımı istila ettiğinde de gene görevselliğine kafa ütüleyerek devam eder. Bir zamanın şeytan icadı sonuna kadar açılarak sabah ezanıyla kurulan ibadete davet iletişimi, ibadete gitmek istemeyenlerin duvarlarını delerek 55 dakika süren istilada da belli bir görevselliği anlatır. Bu görevsellik sabah namazını kılanlar için hayırlı bir çağrıdır. Sabah namazından nasiplenmek istemeyenler içinse zorunlu bir uyanıştır.

P. İLETİŞİMDE SESSİZLİK: DAYANIŞMA, BASKI VE MÜCADELE

"Konuş!" diye sertçe emretti. Sustu karşısındaki. "itiraf et!" diye tekrarladı

ve gene karşılık bulmayınca, konuşmayanın ağzını kapattılar ve burnundan

basınçlı su verdiler. Ciğerlerine dolan suyla boğulup öldü. Morga

gönderdiler, doktor "İntihar etmiş" diye rapor yazdı. Cinayet olduğu iddia edildi.

Mahkeme intihar olduğuna kara verdi. Feryatlar arasında sessizce gömdüler.

İletişimde sessizlik bir şey söylemeyerek veya katılarak veya kaçarak yapılan iletişimdir. Sessizlik anlamsızlık değil, belli bir anlam iletimidir.

İletişimde sessizlik, iletişime girenlerin aralarındaki ilişkinin özelliğine göre, hem mücadeleyi, hem mücadelede o anlık yenilgiyi hem de dayanışma ve sevgiyi anlatan biçimlere kadar değişen niteliksel farklılıklar gösterir. Sevdiğin insanın saçına dokunuş, elini tutuş, koluna girişin iletiştiği anlam egemenliğin, ezmenin, umutsuzluğun sessizliğinden çok daha farklı amaçlar ve sonuçlar taşır. Yabancı bir dille annemin huşuyla dinlediği dua ve bu duanın çıkıp geldiği ve sürdürdüğü inanç-sömürürüsü ticareti ve bu ticaretin ekonomik tabanına karşı sessizliği, annem için öbür dünyaya hazırlığın iletişimidir; bu iletişimi kontrol edenler içinse ekonomik ve siyasal anlamlarda epey karlı verimli bir biçimi ifade eder. Buradaki sessizlik mutlak boyun sunmayı anlatır. Benzer biçimde, gençlerin kelimesini bile anlamadıkları, fakat temposu, kulaktaki akışı ve kalpteki duygusallığına\duygusuzluğuna göre bağlandıkları (ve kalça salladıkları veya hu çeken bizim eski mahallenin kadınları gibi huşuyla salındıkları) yabancı müziği dinleyişi gençler için tüketimle bu dünyadan zevk almadır. Bilerek salınan ve kalça sallayan için kültürel ve ekonomik emperyalizme severek boyun sunmadır. Türk Müzik ve ilgili endüstriler için bağımlılık, yozlaşma ve ezilme demektir. Uluslararası sermaye ve ortakları içinse epey verimli bir pazar anlamınadır.

İnsanlar arasındaki iletişimde kelimeler ve görüntülerle yapılan iletilen anlam ile sessizlikle iletilen kelimeler sözler ve anlamlardan hangisi nitelik ve yoğunluk bakımından daha ağır basar? Sessizliğin ve görüntüsüzlüğün yarattığı imajlar kelimelerin ve cümlelerin yarattıklarından, genellikle çok daha yoğundur ve niceliksel ve niteliksel çokluğa sahiptir. Ezilenin ezen ve kendinden olmayan karşısındaki sessizliği (kadının kocası, çocuğun babası, öğrencinin öğretmeni, işçinin patronu, haksızlığa direnenlerin devlet terörü karşısındaki sessizliği) başkaldırının sonunu değil, çok farklı gerçekleri anlatır. Silahın namlusunun önündeki sessizlik, insana yaşam ve ölüm arasındaki bir seçenek olanağından başka seçenek vermeyene karşı, kabulün değil, "seninle aynı fikirde değilim, sana karşıyım" diyen direnişin sessizliğidir. İşçinin patronunun haksızlığı ve baskısına karşı sessizliği, özel mülkiyet ilişkileri düzenin getirdiği yaşam koşulu terörizmine karşı insanın içine sokulduğu ezme-ezilme ve mücadele ilişkiler durumunu anlatır.

İletişimde "ilgisizliğin sessizliği" vardır ve çeşitli anlamlara ve sonuçlara gebedir: Bunlardan en önemlilerinden biri, "onlar benden ben onlardan değilim, beni ilgilendirmez” diyen klikleşmenin, bananeciliğin veya dayanışma korkusunun getirdiği sessizliktir. Siyasal iletişimde bunun en çarpıcı örneğini Nazi Almanya'da gördük: Naziler birer birer komünistleri, sosyalistleri, sosyal-demokratları, herhangi bir nedenle rejime karşı gelenleri, azınlıkları temizlediler. Bu temizlemede karşılaştıkları direncin güçsüzlüğünün bir nedeni de mücadele veren farklı güçlerin birbiriyle dayanışma içinde olmamasından, ortak bir cephe kuramayacak kadar çekişme ve ayrılık içinde bulunmalarındandı. Haksızlık, ezme, katliamlar aynı fikirde, aynı dinde, ırkta olmadıklarımıza karşı bile yapılsa, buna karşıtlığımızı göstermemiz gerekir, çünkü bir gün sıra bize geldiğinde, sesini çıkaracak kimse kalmamış olabilir. Yani, ilgisizliğin sessizliği öldürücüdür.

Sessizlik, ilişki tarzının getirdiği koşularda insanın ya alternatifsizlikten ya da en iyi alternatif olarak sessizliği seçmesinden veya seçme zorunluluğunda bırakılmasından gelir. Sessizlik ille ki boyun sunmanın sessizliği anlamına değil, egemenliğin kurduğu ezici "barışını" ve adaletsiz adaletini de anlatır. Kapitalist çalışan insanlar hakkında her türlü kayıt tutma ve kötü referanslar verme hakkına sahiptir. Fakat çalışanlar çalıştıkları kapitalistin iş yapısı biçimi ve uygulamaları hakkında, doğru bile olsa, küçültücü, yerici, gerçeği ortaya koyucu iletişimlerde bulunamazlar; Bulunurlarsa işten atılırlar ve hatta mahkemeye bile verilirler. Düzen onları suçlu bulur. Sistem egemen güçlerin çalışanlar hakkında istedikleri değerlendirmeyi yaptıklarında sessizdir, fakat kapitalistin iş görme biçimine karşı iletişimler, yüksek seslerle karşılaşır. Sessizlik, koşullara bağlı olarak hem gücü hem güçsüzlüğü hem de mücadeleyi anlatır.



Q. İLETİŞİMDE DUYGULAR VE BİZ

"Sana vurgunum, sensiz yaşayamam" müziğiyle dop dolu dolar erkek ve kadın. Erkek günlük "normal" ilişkilerde bu duygusunu, kadının saçının uzunluğu ve aklının kısalığıyla, kendine hizmet etmesiyle, kullandığı ev kadını ve sekreteri olmasıyla, gerektiğinde işten kovmayla, ezici sözle ve tokatla anlamlandırır. Kadınsa dopdolu duygularla boyun sunar veya dırdırcı mücadeleye girer. Duygular (psikolojik durumlar) havadan düşmez, günlük ilişkilerin özelliklerine bağlı olarak gelir. Bu nedenle, örneğin, radyoda romantik bir müzikle duygulanan erkeğin, bu duygularla eşine sarılması, onunla bu duyguyu paylaşma yerine, eşine "gürültüyü kes" diye bağırması, süregelen somut ilişkilerin duygusal iletişimidir: Yani duygular ilişkinin geliştiği biçime bağlıdır (Erdogan, 1994).

Ekonomide insan rasyonel davranan varlık ve siyasal bilimlerde ise "siyasal hayvan" olarak nitelenir. Ekonomik, siyasal ve kültürel iletişimde insan amaç-sonuç ilişkilerini kuran ve buna göre ilişkilerde bulunan olarak görülür. Fakat ne denli rasyonel, politikacı, hesapçı olursa olsun, insan duygusaldır. Duygusallık hem gereğinin çok ötesinde gaddarlık getirdiği gibi, gereğinin çok ötesinde duyarlılık (hem kendine hem de dışa dönük duyarlılık) getirebilir. Yani duyarlılık iki zıt kutup arasında değişir. Kin, nefret, sevgi, kıskançlık, öfke, korku ve hırs iletişimde oldukça önemli rol oynar. Duygular ekonomik rasyonelliği etkileyen önemli bir faktördür. Amaçlı iletişim hem duygularla harekete getirilmiş iletişim olabilir, hem de duyguları ezme ve sömürme amacı taşıyabilir. Yardım, dayanışma ve bayramlarda paylaşılan iletişimlerde duygular (ve duyguların ticari sömürüsü) ağırlıktadır. Vatan, millet, özgürlük, insanlık, eşitlik, demokrasi kavramlarını bayrak gibi taşıyan iletişimlerde de, insanların yaratılmış ortak duyarlılıklarına seslenme (duyguların siyasal sömürüsü) vardır. Vatanseverlik ve milliyetçilik gibi duyguların ekonomik temeli, doldurulan duygusal yoğunluk içinde görünmez olur: Sermaye vatan denince dolar işaretleri görür her yerde; Geniş kitleler vatan denince çocuğunu ve kardeşini öldürecek kadar heyecanla dolarlar. Sermaye için vatan mülktür. Kitleler içinse kendinin olmayan, kendinin elinden alınmış, kendinin sandığı BİZdir.

Bizlik, insanın benliği gibi, ancak insanın girdiği ilişki içinde oluşur, desteklenir ve gerçek anlamını kazanır.

Duygular ve duyarlılık ne benlikten ne de benliğin geliştiği kültürel, siyasal, ekonomik dünyadan bağımsız olarak oluşur.


Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin