İmar kirliliğine neden olma suçu yukarda da ifade edildiği gibi üç farklı suçu bünyesinde düzenlemektedir. Üç suç bakımından yapılacak inceleme bakımından bazı noktalarda suçun konusu, bazı noktalarda ise fiilin bir parçası olarak müşterek kavramlar kullanılmaktadır. Bu nedenle her üç suç bakımından müşterek kavramlar öncelikle açıklanacak, ardında bu suçlara ilişkin ayrı ayrı değerlendirmeler yapılacaktır.
I. Suç Tipinde Kullanılan Kavramlar A. Yapı ve Bina
Yapı kavramı, İmar Kanunu’nun 5. maddesinde; karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesisler olarak tanımlanmıştır1.
Bina kavramı da yine İmar Kanunu’nun 5. maddesinde tanımlanmış olup, kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar olarak ifade edilmektedir.
Tanımlardan görüldüğü üzere, yapı kavramının bina kavramını da içine alan daha kapsamlı bir alanı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Her bina yapı olmasına rağmen, her yapı bina olarak nitelendirilemeyecektir2. Yapı, bir takım özelliklere sahip olduğu takdirde bina olarak nitelendirilebilecektir. Buna göre, bina yapımı için yer altındaki temel inşaatı yapı olmakta iken, bina kolon ve duvarları, merdivenleri, balkonu, çatısı gibi her bir bölüm yapı niteliğinde iken bu yapılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde bina niteliğine haiz olmaktadır3.
İmar kirliliğine neden olmak suçu bakımından suçun konusu yapı değil binadır. Nitekim düzenlemede açıkça binadan söz edilmektedir. Yapılan tanım çerçevesinde kümes, çadır gibi araçların bina olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Yine bir inşai faaliyet sonucu tesis edilmeyen boş sahaların da suç kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir 4. Ancak sökülebilir olsa dahi yukarıda yer alan tanıma uygun, belirli biçimde tesis vasfı gösteren prefabrik konutlar yapı kategorisi içinde değerlendirilmelidir.
B. Şantiye
Şantiye binaları, Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 35. maddesinde, lüzum ve ihtiyaca göre inşaatın devamı süresinde kullanılıp yıkılmak üzere yapılacak olan binalar olarak tanımlanmıştır.
C. Yapı Ruhsatiyesi (Yapı Ruhsatı)
İmar Kanunu’nun 21. maddesinde belirtildiği üzere, yine bu kanunda belirtilen istisnalar dışında, bu kanun kapsamına giren bütün yapıların inşasına başlanabilmesi için belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması zorunlu tutulmuştur.
İmar mevzuatı açısından yapı ruhsatı, yapılması kanunen izin almaya bağlı tutulan bir yapının yapılabilmesi için yetkili idareden izin verilmiş bulunduğunu gösteren belge anlamındadır ve bu belgede kim tarafından, hangi ada ve parselde, ne tür bir inşaat yapılmasına izin verildiği ve bunun için ödenmesi gerekli harç ve vergilerin ödenmiş olduğu bilgileri yer almalıdır5. Görüldüğü gibi yapı ruhsatı, bir yapının inşasına başlanabilmesi için esaslı şart olup, bu ruhsat alınmadan yapının inşasına başlanamayacaktır. Aksi halde yapı, kaçak yapı halini alacaktır6.
Ruhsatı alınmış yapılarda değişiklik yapılmasının istenmesi7 halinde ve İmar Kanunu’nun 29/1. maddesinde8 öngörülen sürelerin dolması halinde yeniden yapı ruhsatı alınması gereklidir. Aksi halde yapı yine kaçak yapı halini alacaktır9.
D. Yapı Kullanma İzni
İskan izni olarak da ifade edilebilecek olan yapı kullanma izni, İmar Kanunu’nun 30/1. maddesinde10 belirtildiği üzere, mal sahibinin başvurusu üzerine, yapı ruhsatı alınmış olan yapının inşasının tamamlanması üzerine, tamamının veya kısmen tamamlanmış ise kullanıma müsait kısımların fiilen kullanılabilmesi için yapı ruhsatını veren makamdan alınan izindir11. Maddenin ikinci fıkrasında12, başvuru üzerine ilgili makamın otuz gün içinde başvuruyu sonuçlandırması gerektiği, aksi takdirde bu süre sonunda cevap verilmemiş olması, yapının tamamlanmış ve kullanıma müsait kısımları için yapı kullanma izninin verilmiş kabul edileceği düzenlenmiştir.
Yapı kullanım izni, yapının kullanım amacını belirtmektedir. İzin hangi kullanım amacı ile verilmiş ise, yapı sadece o iznin kapsamında yani o amaçla kullanılabilecektir13.
E. Sınai Faaliyet
Sınai faaliyet, madenler, toprak ürünleri ve hayvansal ürünler gibi hammaddeleri, makine, işgücü ve diğer araçlardan yararlanılarak insan gereksinimlerini karşılayacak ürün durumuna getirmek amacıyla yapılan çalışmalar olarak tanımlanmaktadır14.
6948 sayılı Sanayii Sicil Kanununun 1. Maddesinde sanayi işleri şu şekilde tanımlanmıştır. “Bir maddenin vasıf, şekil, hassa veya terkibini makina, cihaz, tezgâh, alet veya diğer vasıta ve kuvvetlerin yardımı ile veya sadece el emeği ile kısmen veya tamamen değiştirmek veya bu maddeleri işlemek suretiyle devamlı ve seri halinde imal veya istihsal eden yerlerle madenlerin çıkarılıp işlendiği yerler (Sanayi İşletmesi) ve buralarda yapılan işler (sanayi işleri) sayılır.
Devamlı ve seri halinde tamirat yapan müesseselerle elektrik veya sair enerji istihsal eden santraller, gemi inşaatı gibi büyük inşaat yerleri de bu madde şümulüne girer.
El ve ev sanatları ile küçük tamirhaneler bu kanuna tabi değildir. Ancak bunlardan teşkilât, imal ve istihsal ettiği madde nevi ve miktarı bakımından bu kanuna tabi olacakları İktisat ve Ticaret Vekâleti tâyin ve ilân edebilir.”
5174 sayılı Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği İle Odalar Ve Borsalar Kanununun 5/ 7 ve 8. Fıkralarında ise sanayici tanımına ilişkin şu düzenlemelere yer verilmektedir.
“Tezgah, cihaz, makine gibi muharrik kuvvet kullanarak ham madde, yarı ve tam mamulleri, özellik, içerik, bileşim veya şeklini kısmen veya tamamen değiştirmek amacıyla işleyerek, seri halde veya standart olarak yeni bir ürün üretmek suretiyle katma değer oluşturan işyerleri ile yer altı kaynaklarının çıkarılıp işlendiği yerleri işletenler ve bilişim teknolojisi ve yazılım üretenler en az on işçi çalıştırmak şartıyla bu Kanunun uygulanması bakımından sanayici sayılır.
Ancak;
a) Seri halinde hazır elbise üretmeyen terziler, fabrika halinde işletilmeyen fırınlar, lokantacı, elbise temizleyici ve benzerleriyle mamullerini toptan satmayıp perakende olarak doğrudan doğruya tüketiciye satan kunduracı, şekerci, tatlıcı gibi işletmeler,
b) Şehir, kasaba ve köylerdeki su temizleme, arıtma, süzme ve dağıtma tesisleri,
c) İşlemek üzere, üretimleri nev'inden hariçten ham madde almamaları şartıyla, arazide ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yollarıyla bitki, hayvan veya hayvan mahsullerinin, bizzat yetiştiricileri tarafından işlenip değerlendirilmesi işlerine tahsis edilen yerler,
d) Üniversiteler, meslek liseleri ve benzeri okulların üretim yapan atölye ve laboratuvarları, meslek kursları ve cezaevlerindeki atölyeler gibi öğretim ve eğitim amacıyla işletilen yerler,
e) Doğrudan doğruya Milli Savunma Bakanlığı teşkilatına bağlı olarak çalıştırılan askeri sanayi müesseseleri,
Sanayici sayılmazlar.”
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan ve 4857 sayılı İş Kanununun uygulanması bakımından, hangi işlerin sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden sayılacağını belirleyen Sanayi, Ticaret, Tarım ve Orman İşlerinden Sayılan İşlere İlişkin Yönetmelik ekinde yer alan listede sanayi işlerinin neler olduğu belirlenmiştir
.
F. Belediye Sınırı, Mücavir Alan Sınırı ve Özel İmar Rejimine Tabi Yerler
Türk Ceza Kanunun 184/4. Fıkrasında imar kirliliğine neden olma suçu bakımından yapılan düzenlemenin ilk iki fıkrasının yani ruhsat almaksızın veya ruhsata aykırı bina yapmak veya yaptırmak suçu ile Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etmek fiillerinin sadece belediye sınırları ve özel imar rejimine tabi yerler bakımından uygulama alanı bulacağını ifade etmiştir.
Belediye sınırı, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 5. maddesinde belirtilmiş olan esaslara15 göre belirlenen ve bir rapor ile krokiye dayanan sınırdır.
Mücavir alanlar ise, İmar Kanunu’nun 5. maddesine göre, imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır. Belediye sınırlarının dışında bulunan, belediye sınırına komşu olan ve beldenin gelişimi, turizm ve doğal kaynakları bakımından korunması için planlı olarak gelişmesi gerekli görülen alanlardır. Mücavir alanın söz ilgili belediye sınırına bitişik olması şart değildir. Ayrıca köylerin de mücavir alan sınırları dahilinde olması mümkündür16.
Bir bölge, mücavir alan içine alınmasının sonucu olarak ilgili belediyenin kontrol ve sorumluluğu altına girer ve dolayısıyla mücavir alan sınırı içinde yapılmak istenen yapılar için de yapı ruhsatiyesi alınması gerekliliği doğacaktır17. Ancak Yargıtay uygulamasında madde kapsamında mücavir alanların yer alıp almadığı hususu henüz netleşmemiş, aynı dairenin çelişik kararları ortaya çıkmıştır. Yüksek mahkememiz önceki içtihatlarında mücavir alanları da belediye sınırları içinde kabul etmişken, daha sonraki bir kararında Belediye sınırı ile belediyenin imar sorumluluğu kapsamında olan alanları birbirinden ayrı olarak değerlendirmekte ve mücavir alanlarda yapılan inşai faaliyetler bakımından maddenin ilk iki fıkrasında düzenlenen suçların oluşmayacağını ifade etmektedir.
Örneğin Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2008/141, K. 2009/12651 ve 24.6.200918 tarihli kararında “Belediye Başkanlığının 16.03.2006 tarihli ve 402 sayılı yazısında, ruhsatsız üç katlı konutun yapıldığı Akhisar Köyünün 1397 yılında mücavir alan içerisine alındığının ve bu alandaki yapıların da ruhsata tabi bulunduğunun belirtilmesi ve 3194 sayılı İmar Yasası'nın 2. maddesinde kapsamın; “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir” hükmüyle saptanılıp, aynı Yasanın 5. maddesinde ise mücavir alanın; “imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır” şeklinde tanımlanması karşısında, mücavir alanlardaki binaların ruhsatsız yapılmasının da suç oluşturacağı gözetilerek, sanığın, inşaatı yasanın yürürlüğünden önce, 2002 tarihinde tamamladığına ilişkin savunması araştırılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesini; yine Aynı daire E. 2008/2606, K. 2009/17255 ve 27.10.2009 tarihli kararında “Bilirkişi tarafından ibraz edilen raporda; suça konu yerin belediye mücavir alan içerisinde kaldığının belirtilmesi ve 3194 sayılı İmar Yasası'nın 5. maddesinde mücavir alanın; “... imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır.” şeklinde tanımlanması karşısında, mücavir alanlardaki binaların ruhsatsız yapılmasının suç olduğu, yapı ruhsatiyesi alınmadan bina yapımına başlanmakla imar kirliliğine neden olma suçunun da tamamlandığı gözetilerek, sanığın ruhsatsız bina yapmak suretiyle imar kirliliğine neden olma suçundan hükümlülüğü yerine, su basmanı seviyesindeki yapının bina olmadığı biçimindeki yasal olmayan gerekçe ile beraatine karar verilmesi” ni hukuka aykırı bulmuşlen 2011 tarihli bir başka kararında mücavir alanların imar kirliliğine neden olma suçunun işlenemeyeceği sahalar olarak nitelendirmiştir. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin E. 2009/8724, K. 2011/7697 ve 6.6.201119 tarihli kararında ““belediye sınırı” terimi mülga ve yürürlükteki Belediye Kanununda yasal bir idari kavram olarak gösterilmiş, İmar Kanununun 5. maddesinde mücavir alan tanımlanıp, 45. maddesinde mücavir alanın oluşturulma yöntemi düzenlenmiş ve mücavir alanlardaki ruhsat işlemlerinde belediye başkanlığı yetkili kılınmış, ayrıca İmar Kanununun 2, 5 ve 19. maddelerinde ise “belediye ve mücavir alan içinde” veya “belediye ve mücavir alan sınırları içinde” şeklindeki ifadelerde ‘mücavir alan’ teriminden başka ‘belediye sınırı’ teriminin de imar rejimi açısından anlamına işaret edilmiş ve bu şekilde ‘belediye sınırı’ teriminin salt idari bir kavram olmayıp, imar mevzuatı kavramı olduğu da gösterilmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 184. maddesi ile imar kirliliğine neden olma suçu düzenlenirken de yasa koyucu tarafından bilinçli olarak “belediye sınırı” kavramı kullanılarak, maddenin 4. fıkrasında, suçla ilgili bu düzenlemenin 3. fıkra hariç, “ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde” uygulanacağı açıklanmış ve böylece, imar uygulaması bakımından belediye sınırı dışında ve fakat belediyenin ruhsatlandırma yetkisi içerisinde kalan mücavir alanlardaki bina ve yapılarla ilgili olarak belediyelerin İmar Kanununun 32 ve 42. maddelerindeki, ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapımına ilişkin inşaatı durdurup mühürleme, imar planına veya ruhsata uygun hale getirilmezse yıkma ve idari para cezası uygulama şeklindeki idari yaptırımlar geçerli olmakla birlikte, yasa koyucunun yalnızca belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler içerisindeki ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapılması eylemlerini suç olarak düzenlediğinin anlaşılmasına ve mücavir alandaki kendi taşınmazı üzerinde ruhsatsız bina yapma eyleminin TCY’nın 184/1. maddesindeki suçu oluşturmayacağının anlaşılmasına karşın, incelenen dosyada suça konu yerin özel imar rejimine tabi yerlerden olup olmadığı araştırılmadan, eksik inceleme ile beraat kararı verilmesi” hukuka aykırı görülmüştür.
Özel imar rejimine tabi yerlerin kapsamının belirlendiği bir düzenleme mevzuatımızda bulunmamaktadır. Kural olarak yapı inşasında uyulacak kurallar İmar Kanunu’nda düzenlenmiş olmakla birlikte, İmar Kanunu dışında bazı özel kanunlarda ve bu kanunlara dayanılarak çıkarılmış yönetmeliklerde de yapı işlerinde uyulması gerekli bazı kurallara, söz konusu alanın özel nitelikleri gereği yer verilmiş olabilir. Bu özel düzenlemelerle getirilen kuralların ihdas amacı, bu özel imar rejimine tabi yerlerin ekonomik, kültürel ve doğal özellikleri ve önemleri nedeniyle kamu yararı gözetilerek korunup, geliştirilmesinin sağlanmasıdır20.
Özel imar rejimine tabi yerlerle ilgili olan kanunlar bakımından genel kanun – özel kanun ilişkisi gündeme gelecektir. Aynı konuda, farklı iki kanunda hüküm bulunması halinde somut olaya öncelikle özel kanun uygulanacak olup, özel kanunda hüküm bulunmadığı takdirde genel kanunun hükümleri uygulanacaktır. İmar hukuku bakımından imar kanunu genel kanun niteliğindedir21.
Özel imar rejimine tabi yerlere ilişkin düzenlemeler, bu yerlerdeki yapıların tür ve özelliklerine göre ruhsat işlemleri bakımından imar kanununda var olan usul ve esaslardan farklı veya bunları tamamlayıcı olarak bir takım özel hükümler içermektedir22,23.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgesi Kanunu, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu, 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, 4342 sayılı Mera Kanunu, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun gibi bazı kanunlarda, imar işlerine ilişkin ruhsat vs. işlemlerde özel kurallar getirildiği görülmekte olup, bu kanunlar sınırlı sayıda değildir.
Dostları ilə paylaş: |