İnsan haklari ve insani geliŞİM



Yüklə 128,84 Kb.
səhifə1/3
tarix07.08.2018
ölçüsü128,84 Kb.
#68363
  1   2   3

ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA İÇİN İNSAN HAKLARI VE İNSANİ GELİŞİM

İnsan hakları ve insani gelişim ortak bir vizyona ve ortak bir amaca sahiptir. Bu vizyon ve amaç her yerde insanların özgürlüğünün, refahının ve saygınlığının güvenceye alınmasıdır. Bu güvence şunları kapsar:



  • Cinsiyete, ırka, etnik kökene, uyruğa ve dine dayalı ayrımcılığa karşı güvence.

  • İyi bir yaşam standardına sahip olma; yoksulluğa karşı güvence.

  • Bireylerin potansiyellerini geliştirmeleri ve gerçekleştirmelerinin güvencesi.

  • Korkuya – kişisel güvenliğe tehdit, işkence, keyfi tutuklama ve diğer şiddet içeren eylemlere – karşı güvence.

  • Adaletsizliğe ve hukukun üstünlüğünün ihlal edilmesine karşı güvence.

  • Fikir ve ifade özgürlüğünün, karar verme sürecine katılma ve dernek kurma özgürlüğünün güvencesi.

  • Sömürünün olmadığı saygın bir meslek güvencesi.

20.yüzyılın en büyük başarılarından biri insan haklarında gösterilen gelişmedir. 1900 yılında dünyadaki insanların yarısından fazlası sömürge yönetimleri altındayken hiçbir ülke bütün vatandaşlarına oy kullanma hakkı vermiş değildi. Bugün dünyanın dörtte üçü demokratik rejimlerin yönetiminde yaşamaktadır. Aynı zamanda ırka, dine ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılmasında ve okula gitme hakkında ve temel sağlık hizmetlerinde ilerleme kaydedilmiştir.

Tarihte ilk defa 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edilerek insan haklarının küresel bir sorumluluk olduğu fikri benimsenmiştir. Bugün, medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla ilgili olan biri hariç toplam altı temel anlaşma ve sözleşme 140 veya daha fazla ülke tarafından onaylanmıştır. Çalışma haklarıyla ilgili biri hariç toplam yedi temel sözleşme de 125 veya daha fazla ülke tarafından onaylanmıştır. Daha katedilecek yol çok fazladır ancak kaydedilen ilerleme de bir o kadar fazladır.

21. yüzyılla birlikte artan küresel karşılıklı bağımlılık yeni bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir. Karmaşık siyasi ve ekonomik etkileşim yeni ve güçlü oyuncuların ortaya çıkmasıyla birlikte yeni fırsatlar doğurmaktadır. Bu etkileşim aynı zamanda herkes için temel özgürlüklerin güvencede olduğu bir ortamın yaratılması için gerekli kurumların, yasaların ve ekonomik şartların oluşturulmasını gerektirmektedir: Tüm insanlar için insan haklarının tamamının uygulanması.

Bireyler, hükümetler, sivil toplum kuruluşları (STK’lar), şirketler, karar alıcılar, çok yönlü örgütler–hepsinin küresel kaynakların ve teknolojinin sunduğu imkanların, bilginin ve bağlantıların temel özgürlüklerin her yerde gerçek anlamda gelişimini sağlayacak dönüşümü gerçekleştirmede oynayacakları bir rol vardır.

Gerek yoksul gerek zengin birçok ülke halihazırda insan hakları ve insani gelişim için yeni bir inisiyatif ortaya koymaktadırlar. Irk ayrımı politikasının (apartheid) son bulmasından bu yana Güney Afrika insan haklarını gelişme stratejisinin merkezine yerleştirerek dünyanın en ilerici yapılarından birini oluşturmuştur. Dünyanın en büyük demokrasisi olan Hindistan’da ise, Yüksek Mahkeme ısrarlı bir biçimde tüm vatandaşların bedava eğitim ve temel sağlık hizmeti haklarını savunmaktadır. Avrupa da – Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaklaşımlarında görüldüğü gibi – insan haklarını temel önceliği haline getirmektedir.

Her medeniyetin aynası, insanın saygınlığına ve özgürlüğüne verdiği değerdedir. Tüm dinler kültürel gelenekler bu idealleri kucaklamaktadır. Ancak tarih boyunca da ihlal edilmişlerdir. Bütün toplumlar ırkçılığı, cinsel ayrımcılığı, otoriter rejimleri, yabancı düşmanlığını, insanların saygınlıktan ve özgürlükten mahrum bırakılmasını tecrübe etmişlerdir. Bunun yanında bütün bölgelerde ve kültürlerde baskıya, adaletsizliğe ve ayrımcılığıa karşı verilen mücadele yaygın olmuştur. Bu mücadele bugün zengin-yoksul bütün ülkelerde devam etmektedir.




İnsan özgürlüğü insan haklarının ve insani gelişmin ortak amacı ve güdüsüdür. İnsan hakları ve insani gelişim hareketleri kendilerine özgü geleneklere ve stratejilere sahiptir. Daha geniş bir ittifakın altında, her biri diğerine yeni bir enerji ve güç katabilir.
Hem insan hakları ve hem de insani gelişim temel özgürlüklerin güvenceye alınmasıyla alakalıdır. İnsan hakları, cesur bir şekilde tüm insanların kendilerini suistimalin ve mahrumiyetin en kötüsünden koruyan sosyal düzenlemeleri ve saygın bir yaşam için gerekli olan özgürlüğü ifade etmektedir.

Bunun yanında insani gelişim, insanların yapabilirliklerinin geliştirilmesi – seçimlerin ve fırsatların genişletilerek her insanın saygın ve değerli bir hayat yaşaması sürecini ifade eder. İnsani gelişim ve insan hakları beraber ilerlediklerinde birbirlerine güç katarlar – böylece insanların yapabilirliklerini geliştirir ve onların haklarını ve temel özgürlüklerini korurlar.

Geçen onyıla kadar insani gelişim ve insan hakları gerek kavramsal gerekse uygulama açısından paralel fakat ayrı yollar izlediler – birine çoğunlukla iktisatçılar, sosyal bilimciler ve karar alıcılar hakim olurken, diğeriyle siyasi aktivistler/eylemciler, avukatlar ve felsefeciler ilgilendi. Farklı analiz ve eylem yolları takip edildi. İnsani gelişim hareketi ekonomik ve sosyal gelişimi vurgularken, insan hakları hareketi siyasi baskı, yasal reform ve ahlaki eleştiri stratejilerini takip etti. Ancak bugün bu iki hareket kavram ve uygulama olarak birleştikçe insani gelişimin ve insan haklarının gündemlerinin arasındaki fark da azalmaktadır. Her ikisi için de siyasi destek artmaktadır – ayrıca ortaklıklar ve ittifaklar için yeni fırsatlar ortaya çıkmaktadır.

İnsan hakları kalkınma gündemine değer katabilir. İnsan hakları tüm insanların haklarına saygı gösterilmesi, korunması ve gerçekleştirilmesi için gereken sorumluluğa dikkat çekebilir. İnsan hakları geleneği, yasalar, yargı ve dava açabilme gibi yasal araçları beraberinde getirerek özgürlükleri ve insani gelişimi güvence altına alır.



İnsan hakları aynı zamanda insani gelişim amacına ahlaki meşruiyet ve sosyal adalet kazandırır. Hakların hayata geçirilmesi için gerekli sosyo-ekonomik şartlara – ya da bunlara karşı gelişen tehditlere dikkat çeker. İnsani gelişimin kavramları ve araçları insan haklarının hayata geçirilmesinin önündeki ekonomik ve kurumsal sınırlamalara karşı sistematik bir değerlendirme sunarken bu sınırlamaları aşacak kaynakları ve politikaları da ortaya koyar. Dolayısıyla insani gelişim insan haklarının gerçeğe dönüşmesi için uzun vadeli bir stratejinin oluşturulmasına katkıda bulunur.

Kısacası, insani gelişim insan hakları için, insan hakları da insani gelişim için bir zorunluluktur.






20.yüzyılda insan haklarında ve insani gelişimde kaydedilen ilerleme emsalsizdi – ancak uzun zamandır bekleyen bir gündem var.
İnsan hakları ve insani gelişim açısından asıl ilerlemeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıktı. 1945 Birleşmiş Milletler Şartı ve onu müteakip 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, insan özgürlüklerine olan uluslararası bağlılığı yeni bir çağa taşıdılar:

  • Hakların evrenselliğini vurgulayarak tüm insanların eşitliğini temel aldılar.

  • İnsan haklarının gerçekleştirilmesini insanlığın ortak bir amacı olarak kabul ettiler.

  • Tüm insanlar için çok geniş bir hak yelpazesi tanımladılar – medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel.

  • İnsan haklarının gerçekleştirilmesi ve insan hakları standartlarını belirleyecek kurumların, uluslararası hukukun ve gözetleme mekanizmalarının oluşturulmasını sağlamışlardır (ancak bunların yaptırım güçleri yoktur).

  • Devletleri uluslararası hukuk altındaki insan hakları yükümlülükleri ve taahhütleri uyarınca kontrol etmişlerdir.

İnsan hakları üzerine uluslararası yasama çalışmaları da devam etmiştir. Ancak Soğuk Savaş sebebiyle yaşanan bölünmeler, insan haklarını jeopolitik çıkarların elinde bir oyuncak haline getirmiştir. Batı medeni ve siyasi haklara vurgu yaparken sosyalist ülkeleri bu hakları ihlal etmekle suçlamışlardır. Sosyalist ülkeler (ve gelişmekte olan ülkelerin çoğu) ise ekonomik ve sosyal haklara dikkat çekerek zengin Batı ülkelerini bu hakları bütün vatandaşları için güvence altına almamakla suçlamışlardır. Bu durum 1960’larda iki farklı anlayışın ortaya çıkmasına sebep olmuştur – biri medeni ve siyasi haklar üzerinde dururken diğeri ekonomik, sosyal ve kültürel haklar üzerinde durmuştur.

1980’ler kadın ve çocuk hareketlerinin ivme kazanmasıyla ve sivil toplum faaliyetinin artmasıyla uluslararası ilginin ve eylemin yeniden doğuşuna şahit olmuştur. 1979’da Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimnation Against Women–CEDAW) imzalanmış, bunu 10 sene sonra Çocuk Hakları Sözleşmesi takip etmiştir.

1986’da Kalkınma Hakkı Bildigesi yayınlanmıştır. Ayrıca 1993’te Viyana’da yapılan Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda daha sıkı taahhütlerde bulunulmuştur. Bu da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin kurulmasına ve insan haklarının uluslararası ve ulusal düzeyde daha da fazla gündeme gelmesine vesile olmuştur.

1990’ların sonu başka gelişmelere de sahne olmuştur:



  • 1998 Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü. Nisan 2000 itibariyle yüze yakın ülke tarafından imzalanmıştır.

  • Nürnberg ve Tokyo mahkemelerinden beri ilk defa savaş suçları açısından bireylerin sorumlu tutulduğu Ruanda ve eski Yugoslavya için uluslararası mahkemelerin kurulması.

  • CEDAW’ın bireylerin uluslararası bir organa başvurmalarına olanak sağlayan ek protokolü.

1990 itibariyle dünyadaki ülkelerin %10’u tüm temel altı insan hakları belgesini onaylamış, ancak Şubat 2000 itibariyle – tam on yıl sonra – bu sayı olağanüstü bir şekilde neredeyse tüm ülkelerin yarısına gelmiştir.
Eşitlik için ayrımcılığa karşı güvence. 20.yüzyılın eşitliğe doğru – cinsiyet, ırk, din, etnik köken veya yaş farkı gözetmeksizin – gelişimi sosyal hareketler tarafından ileri götürülmüştür. Bunların en önemlilerinden biri kökleri yüzyıllar öncesine uzanan kadın hakları hareketidir. Bunun yanında ayrımcılığa karşı verilen mücadele dünya çapında medeni haklar ve ırkçılık karşıtı hareketleri doğurmuştur.

  • Dünya ülkelerinin dörtte üçünden fazlası CEDAW’ı ve Her Türlü Irksal Ayırımcılığın Yok Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşme’yi (International Convention on the Elimination of All Forms of Racial Discrimination–ICERD) onaylamıştır – 165’i CEDAW’ı, 155’i de ICERD’i onaylamıştır.

  • Etnik azınlıkların ve yerli toplumların nüfusun önemli bir kısmını oluşturduğu Avustralya, Kanada, Hindistan, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri’nde olumlu ayrımcılığı teşvik eden kurumlar ve yasal standartlar oluşturulmuştur.

Ancak cinsiyete, etnik gruba, ırka ve yaşa dayalı ayrımcılık dünyanın her tarafında devam etmektedir.

  • 1991’de Kanada’da bir Inuit erkeğinin yaşam beklentisi 58 yıldı ki bu da Kanada ortalaması olan 75’den 17 yıl daha düşüktü.

  • Kore Cumhuriyeti’nde kadınların ortalama maaşları erkeklerin maaşlarının beşte üçüne denk geliyordu. Bu durum birçok ülkede yaygın vaziyettedir.

  • Polis raporları Almanya’da, İsveç’te ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde göçmenlere ve etnik azınlıklara karşı yüzlerce nefret suçu işlendiğini ve ayrımcılık yapıldığını belgelemektedir.


İyi bir yaşam standardına sahip olmak için yoksulluğa karşı güvence. Dünya yoksulluğa karşı güvence sağlama ve milyonlarca insanın yaşam standardının yükseltilmesine yönelik ciddi bir ilerleme kaydetmiştir.

  • 1980 ile 1990 arasında az beslenme vakası azaltılmıştır: gelişmekte olan ülkelerdeki düşük kilolu çocuk oranı %37’den %27’ye, büyüme engelli çocuk oranı da %47’den %33’ düşmüştür.

  • 1970’le 1999 arasında gelişmekte olan ülkelerin kırsal bölgelerinde temiz su kaynaklarına erişenlerin oranı tam dört kat artmıştır – %13’ten %71’e.

  • Bazı ülkeler gelir yoksulluğunu azlatmada olağanüstü başarı göstermişlerdir – Çin 1978’de %33 olan bu oranı 1994 itibariyle %7’ye indirmiştir.

Ancak ortada hala birçok engel vardır:

  • Dünya çapında 1.2 milyar insan gelir yoksuludur ve günde 1$’dan az parayla geçinmektedir (1993 US$ satın alım gücüyle)

  • Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan bir milyardan fazla insan güvenli suya erişememekte, 2.4 milyar insan da düzgün sağlık koşullarında mahrum durumdadır.


Bireylerin potansiyellerini geliştirmeleri ve gerçekleştirmelerinin güvencesi. İnsanların potansiyellerini geliştirmeleri 20.yüzyılda daha önce görülmemiş bir boyuta ulaştı.

  • Dünya çapında 46 ülke, bir milyardan fazla insan, yüksek insani gelişime ulaştı.

  • Geçtiğimiz otuz yılda gelişen ülkelerde yaşam beklentisi 10 yıl arttı – 1970’de 55 iken 1998’de 65’ yükseldi. Yetişkin okur-yazarlığı yarı yarıya arttı – 1970’de %48’den 1998’de %72. Ayrıca çocuk ölümleri beşte ikiden fazla düşüş gösterdi – 1970’te binde 110’dan 1998’de binde 64’e.

  • İlk ve ortaöğretime devam etme oranı da net bir şekilde 1970’te %50’den 1998’de %72’ye çıktı.

Ancak bu gelişme bölgeler arasında ve aynı ülkelerde farklı gruptaki insanlar arasında eşit bir şekilde olmamıştır.

  • İlköğretim seviyesinde 90 milyon çocuk okula gitmemektedir.

  • 1999 sonu itibariyle yaklaşık 34 milyon insan HIV taşımaktaydı. Bunların 23 milyonu Afrika’nın Sahra Çölü’nin güneyindeki kısmında yaşamaktadır. Yaşam beklentisi, 1970’lerdeki büyük kazançlardan sonra, düşmektedir.


Korkuya karşı – kişisel güvenliğe hiçbir tehdit olmaksızın – güvence. İnsani güvenliğin başka hiçbir yönü fiziksel şiddete karşı güvenceden daha önemli değildir. Ancak gerek yoksul gerekse zengin ülkelerde, insanların hayatları şiddet tehdidi altındadır. Yıllardır sivil toplum hareketleri ve uluslararası gruplar bu tür tehditleri ortadan kaldırmak için kamuoyunu harekete geçirmiştir. Keyfi gözaltına karşı hayati bir araç olan ihzar emri (habeas corpus), artık birçok ülkede yürürlüktedir. Irza geçmeye karşı yasalar daha katıdır. İnsan haklarına olan saygının gelişmesi aşikar bir durumdur.

  • Artık birçok ülkede işkence vakaları çok daha azdır. Honduras’ta büyük bir STK olan İnsan Haklarını Savunma Komitesi’ne bildirilen işkence vakaları 1991’de 156’yken 1996’de 7’ye düşmüştür.

  • Dünya çapında büyük çaplı silahlı çatışma sayısı 1992’de 55’ken 1998’de 36’ya inmiştir.

  • Kadınlara Karşı Şiddeti Araştırmakla Görevli Raportörün atanması kamuoyunun bilinçlenmesinde ve kamu politikalarının değişiminde önemli bir etken olmuştur.

Ancak tüm dünyadaki insanların güvenliği – çatışamalardan, siyasi baskıdan ve artan suç ve şiddetten dolayı hala tehdit altındadır.

  • Dünyada ortalama her üç kadından biri yakın bir ilişki esnasında şiddete maruz kalmıştır.

  • Her yıl dünya çapında yaklaşık 1.2 milyon kadın ve 18 yaşın altındaki kız çocuğu fuhuş sektöründe çalışmak için pazarlanmaktadır.

  • Yaklaşık 100 milyon çocuğun sokaklarda yaşadığı ya da çalıştığı tahmin edilmektedir.

  • Yaklaşık 300,000 çocuk 1990’larda asker olarak çatışırken ayrıca 6 milyonuda çatışmalarda yaralandı.


Adaletsizliğe karşı güvence. Hukukun üstünlüğü ve adil bir hukuk yönetimi olmadan, insan hakları kağıt parçasından başka birşey değildir. Bu alanda kurumsal düzeyde bir çok gelişme kaydedilmiştir.

  • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bağımsızlıklarını 1950’lerde ve 60’larda kazanan Asya ve Afrika ülkelerinin anayasalarına ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca yakın zamanda Kamboçya, Güney Afrika, Tayland ve Doğu Avrupa ve Bağımız Devletler Topluluğu (BDT) ülkesi beyannamenin maddelerini anayasalarına koydular. Yakın zamanda Mısır, Tunus’un ardından kadınlara eşit ölçüde boşanma hakkı tanıyan ikinci Arap ülkesi oldu. 66 ülke tüm suçlar için idam cezasını kaldırdı.

  • Kadınları koruma amacıyla birçok ulusal yasa değiştirildi. 1995’te Botswana’daki vatandaşlık yasasında CEDAW’a atıfta bulunularak yapılan değişiklikle yabancılarla evli kadınların çocuklarının annenin vatandaşlığını almasını olanaklı kıldı.

  • Hindistan gibi ülkelerde eğitim ve çevreyle ilgili kamu namına açılan davalar insanların ekonomik ve sosyal haklarının güvence altına alınmasında önemli bir etmen olmuşlardır.

  • İnsan hakları ombudsmanları bir düzineden fazla ülkede faaliyet göstermektelerdir.

Bunun yanında katedilecek uzun bir mesafe vardır. Birçok ülkede düzgün bir adalet yönetimi kurumsal kapasitenin yetersizliğinden dolayı tesis edilememiştir.

  • Veri bulunan 45 ülkede, yarıdan fazlasında 100,000 kişiye 10’dan az yargıç düşmektedir.

  • 1994 itibariyle gözaltında bulunup da yargıç önüne çıkma süresi Meksika’da 60 hafta, Macaristan’da 40 hafta, Çek Cumhuriyeti’nde ise 30 haftaydı.


Katılım, ifade ve örgütlenme özgürlüğü. 20.yüzyılın acımasız faşist askeri rejimleri ve totaliter tek parti devletleri insan hakları ihlallerinin en kötülerini gerçekleştirdiler. Ancak etkin mücadeleler sayesinde bu rejimler demokrasiyle sonuçlandı.

  • 1975 itibariyle 33 ülke Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ni onaylamıştı – 2000 itibariyle, bu sayı 144’tü.

  • Her beş kişiden biri bir tür STK’ya üyedir. İnsanlar ulusal düzeyde yoksullukla mücadele platformlarına, köylü, yerel halklar ve gerçeği araştırma ve uzlaşma derneklerine, yerel düzeyde de kiracılar ve su aboneleri derneklerine ve okul aile birliklerine katılmaktadırlar.

  • İnsanlar ayrıca daha fazla şeffaflık ve hesap veren yönetimler istemekte ve birçok durumda yasal çerçeve de buna yardımcı olmaktadır. Tayland’ın yeni anayasası halkın kamu görevlilerine karşı yolsuzluk ve uygunsuz hareketten dolayı 50,000 imza karşılığında parlamento tarafından soruşturma açılmasına olanak sağlamaktadır.

  • 1900’da hiçbir ülkede evrensel seçme seçilme hakkı yoktu. Bugün neredeyse tüm ülkelerde var.

  • 1974’le 1999 yılları arasında 113 ülke çok partili seçimle tanıştı.

Bütün bunlar özgürlüğün gelişmesine yönelik önemli örneklerdir ancak birçok sıkıntının ve tehlikenin de dile getirilmesi gerekmektedir.

  • Ancak 40 ülkede çok partili seçim sistemi bulunmamaktadır. Ayrıca demokrasiler de zayıftır. 1990’larda bazı ülkeler seçimin olmadığı sistemlere geri döndüler.

  • Kadınlar dünyada parlamentolarda takriben %14 oranında temsil edilmektedirler.

  • 1999’da 87 gazeteci ve medya mensubu görevleri esnasında öldürüldü.


Sömürünün olmadığı insana yaraşır iş (decent work) güvencesi. Üretken ve tatmin edici bir geçim kazancı insanların gerekli mal ve hizmetleri satın almalarına imkan sağlar. Çalışmak, insanlara sosyal olarak güç kazandırarak saygınlıklarını ve özgüvenlerini arttırır. Ayrıca çalışmak insanları siyasi olarak da güçlendirerek iş yerlerinde ve ötesinde karar alma sürecine katılmalarını sağlar.

  • Geçen on yılda iş piyasası gözle görülür bir biçimde gelişme gösterdi. Çin’de istihdam 1987-1996 yılları arasında yılda %2.2 artarak yıllık %1.5 olan iş gücü artışını geçti.

  • Gelişmekte olan ülkelerde istihdam fırsatları formel olmayan sektörlerin gelişmesiyle, mikrofinansla ve STK faaliyetleriyle birlikte artmıştır.

  • Zorunlu çalışmayı ve işe almada ve çalışmada ayrımcılığı yasaklayan dört sözleşmenin her biri 140’tan fazla ülke tarafından onaylanmıştır.

Bunun yanında ciddi problemler de mevcuttur:

  • Dünyadaki işçilerin en az 150 milyonu 1998’in sonunda işsizdi. Etnik grup temelinde işsizlik değişkenlik göstermektedir – Güney Afrika’da Afrikalı erkekler arasında işsizlik 1995’te %29’du ki bu oran beyaz hemcinslerinden yedi kat fazladır (%4).

  • Gelişmekte olan ülkelerde – 140 milyonu erkek, 110 milyonu kız olmak üzere – 250 milyon çocuk işçi vardır.




21.yüzyıl insan özgürlüklerine karşı yeni tehditlerle başlamaktadır.
21. yüzyılın başında tarih hızla akmaktadır. Yakın zamandaki gelişmeler yeni bilgi ve haberleşme teknolojileriyle birlikte yeni küresel kuralları ve kurumları ve ivme kazanmış bir küresel ekonomik entegrasyonla birlikte değişim dalgalarını ortaya çıkarmıştır. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte siyasi, ekonomik ve sosyal durum hızlı ve radikal bir biçimde değişmektedir. Bu yeni ortam daha önce görülmemiş fırsatlar doğurmaktadır. Ancak aynı zamanda insan güvenliğine ve özgürlüğüne karşı yeni tehditler yaratmaktadır.
Ulusal sınırlar içindeki çatışmalar. 1992’de büyük çatışmaların sayısı 55’e ulaşarak zirve yaptı. Ancak, zannedilenin aksine, daha sonra azaldı. Buna rağmen 1998’da çatışma sayısı 36’ydı. 1990’larda devletleriçi çatışmalarda ölenlerin sayısının 5 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. 1998’de, küresel düzeyde 10 milyondan fazla mülteci ve 5 milyondan fazla ülke içinde yer değiştirmiş insan bulunmaktaydı. Ölümler ve yer değiştirmeler tek başlarına bu çatışmalardaki tecavüz ve işkence vakalarını ve insan hakları ihlallerini gölgelemektedir.
Ekonomik ve siyasi geçişler. Demokrasiye geçişler birçok insan hakkında gelişmelere sebep oldu. Ancak bu gelişmeler etnik çatışma, artan yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adaletsizlikle birlikte tehdit altındadır. İstikrarlı hükümet yapıları ya henüz tesis edilmemiştir ya da büyük ölçüde zayıflamıştır. Geçiş ve ekonomik yıkım eskiden varolan birçok sosyal ve ekonomik hakkı ortadan kaldırdı.
Küresel eşitsizlikler ve yoksul ülkelerin ve halkların marjinalleşmesi. Gelir adaletsizliği 20.yüzyılda daha önce emsali görülmemiş bir şekilde artış gösterdi. 1820’de en zengin ve yoksul ülkenin arasındaki fark 3’e 1’ken, 1950’de 35’e 1, 1973’te 44’e 1, 1992’de ise 72’ye 1 olmuştur.

Dünyada gelir dağılımı üzerine yakın zamanda yapılan bir çalışma eşitsizliğin ciddi bir şekilde artmakta olduğunu göstermektedir – Gini katsayısı 0.63’ten 0.66’ya doğru bozulmuştur (0 sayısı mutlak eşitliği, 1 sayısıysa mutlak eşitsizliği temsil etmektedir). Zenginle yoksulun arasındaki fark birçok ülkede artmaktadır – Rusya Federasyonu’nda Gini katsayısı 1987-88’de 0.24’ken 1993-95’te 0.48’e yükselmiştir. 1980’kerde ve 90’larda bu artış İsveç, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler’de %16’dan fazla olmuşturs. Latin Amerika’nın birçok yerinde yüksek olmaya devam etmektedir – Ekvator’da 0.57, Brezilya’da ve Paraguay’da 0.59 olmak üzere. Bunun yanında, ekonomik büyüme birçok ülkede durmuş vaziyettedir. 1990-98 arasında ortalama büyüme 50 ülkede eksi olarak gerçekleşmiştir ki bunlardan sadece biri OECD ülkesiydi.





İnsan haklarının 21.yüzyılda gerçekleştirilebilmesi için çok cesur yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır – bu yaklaşımların küreselleşme çağının fırsatlarına ve gerçeklerine, yeni küresel oyuncularına ve kurallarına uygun olması gerekir.
Tüm insanlar için insan haklarının tamamının uygulanması 21.yüzyılın amaçlarından biri olmalıdır. Evrensel Beyanname 50 yıl önce bu vizyona sahipti. Bugün dünya bu amaca ulaşacak bilince, kaynağa ve kapasiteye sahiptir.

İnsan özgürlüğü hiçbir zaman otomatik olarak gelişmemiştir. Benzer şekilde 21.yüzyıldaki ilerlemeler bölücü değerlere – ve kemikleşmiş ekonomik ve siyasi çıkarlara – karşı verilecek mücadeleyle kazanılacaktır. Halk hareketleri ve sivil toplum grupları hak ihlallerine karşı toplum bilincinin harekete geçirilmesine öncülük ederek yasalarda ve politikalarda değişikliklere gidilmesine sebep olacaktır. Günümüzün teknolojileri ve daha açık toplumları bağlantıların ve ittifakların kurulması için çok büyük fırsatlar sunmaktadırlar.

İnsan haklarının garanti altına alınması için yedi genel yaklaşıma ihtiyaç vardır.


Yüklə 128,84 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin