KıYAM ETMENİN CAİZ OLMADıĞıNı İFADE EDEN HADİSLERİN TAHLİLİ
1. BÖLÜM
Yukarıda belirtilen noktalardan da anlaşıldığı gibi Şia dünyası Hz. Mehdi’nin (a.s) gaybeti zamanında İslam hükümetini kurmak ve İslam’ın içtimai ve siyasi kanunlarını bütünüyle icra etmek için çalışmakla yükümlüdürler. Bu vesileyle Mehdi’nin (a.f) cihanşumul kıyam ve zuhurunun ön hazırlıklarını yapıyorlar. Halbuki bazı hadisler Mehdi’nin (a.s) kıyamından önce yapılacak olan her türlü kıyamı yasaklamaktadır, bu hadislerı iki açıdan incelemek gerekir: Birincisi sened yönünden sahih ve muteber olup olmadığına bakmalıyız. İkinci olarak mana yönünden ele almalı ve bu hadislerin her türlü kıyam ve hareketi yasak kıldığına delalet edip etmediğine bakmalıyız. Elbette hadislerde inceleme yapmadan önce önbilgi olarak birtakım konuları hatırlatmayı gerekli görüyoruz. O halde meseleyi iki bölümde inceleyeceğiz.
1- İslam'da devlet
2- Hadislerin incelenmsi
İSLAM’DA DEVLET KAVRAMİ
İslam’ın kanun ve hükümlerini incelediğimizde İslam dininin sadece itikadi ve ibadi bir din olmadığını görüyoruz. İslam tam anlamıyla itikadi, ibadi, ahlaki, siyasi ve sosyal bir dindir; İslam’ın kanun ve hükümleri tamamıyla iki kısma ayrılır:
1- Ferdi Hükümler: Namaz, oruç taharet, necaset, hac, yiyecekler, içecekler vb. insanın bunlarla amel etmesinde devlet ve sosyal yardımlaşmaya ihtiytacı yoktur. Tek başına da bunları yapabilir.
2- İçtimai Hükümler: Cihad, savunma, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, ihtilafları halletmek, kısas, hudud, diyetler, tazirler, medeni ve yargı hükümleri, müslümanların kafirlerle ve birbirleriyle olan ilişkileri, zekat, hums vb. gibi hükümler insanların siyasi ve içtimai hayatıyla ilgilidir. İnsanlar birlikte yaşamak zorunda olduğundan toplumsal hayatlarında bir takım sürtüşmelerle karşılaşmakta, bu yüzden de her türlü saldırganlığı önleyecek bir takım kanunlara ihtiyaç duyulmaktadır. Mukaddes İslam dini bu önemli ve hayati meseleyi unutmamıştır. Bu yüzden hukuki, cezai ve medeni kanunlar tedvin etmiş, ihtilafları halletmek için bir takım adli hükümler öngörmüştür. Allah yolunda cihad, İslam ve müslümanları savunmak da İslam’ın kanun ve hükümlerinin büyük bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu hususta onlarca ayet ve yüzlerce hadis vardır. Örneğin Allah Tealâ müminlere şöyle buyurmaktadır.
"Allah için gerektiği gibi cihad edin." (Hacc/78)
"(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Bakara/193)
"…Bu durumda küfrün önderleriyle çarpışın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir; belki cayarlar." (Tevbe/12)
Bu ayetlerden müslümanların İslam’ın tanıtılması ve küfürle savaş için cihad etmekle yükümlü oldukları anlaşılmaktadır. Hatta bazı ayetlerde savunma güçlerini arttırmak için çalışmaları ve düşmanlar karşısında mücehhez ve hazır bir güç bulundurmaları emredilmektedir.
Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınız ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup caydırasınız diye." (Enfal/60)
O halde sonuç olarak diyebiliriz ki askeri teşkilat ve tesisler İslam’ın bir parçasıdır. Müslümanlar savunma gücünü arttırmak, keşifler, her türlü silahların üretimi… vb. hususlarda ciddi bir şekilde çalışmakla yükümlüdür. Öyle ki İslam düşmanları, daima İslam gücünden korkmalı ve müslümanlara saldırıda bulunmayı akıllarından bile geçirmemelidirler.
İYİLİĞİ EMRETMEK VE KÖTÜLÜKTEN SAKıNDıRMAK
İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak da İslam’ın önemli ilkelerinden biri olup tüm müslümanların görevidir. Tüm müslümanların zulüm, fesad, istikbar, saldırı, günah ve tecavüze karşı mümkün olan her yolla savaşmaları farzdır. Ayrıca tevhid ve dindarlığın yayılması ve insanların hayır ve salaha daveti için çalışmak da farzdır. Bu hususta onlarca ayet ve yüzlerce rivayet vardır. Örneğin Kur’an şöyle buyurmaktadır: "Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran/104)
"Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a iman edersiniz." (Al-i İmran/110)
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- Müddessir/8
[2]- Isbat-ul Hudat, c.6, s.364.
[3]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.172, Bihar-ul Envar, c.52, s.389.
[4]- Bihar-ul Envar, c.52, s.311.
[5]- Usul-i Kafi, c.1, s.279.
[6]- Isbat-ul Hudat, c.6, s.420.
[7]- El- Havi lil Fetava, Suyuti, c.2, s.124.
[8]- Bihar, c.52, s.96.
[9]- Bihar, c.51, s.133.
[10]- Kemal-ud Din, c.2, s.357.
[11]- Kemal-ud Din, c.2, s.327.
[12]- Kemal-ud Din, c.2, s.358.
[13]- Araf/71.
[14]- Kemal-ud Din, c.2, s.358.
[15]- Bihar-ul Envar, c.51, s.218.
[16]- Bihar, c.52, s.358.
[17]- Bihar, c.52, s.366.
[18]- Kemal-ud Din, c.2, s.357.
[19]- Gaybet-i Nu'mani, s.106.
--------------------------------------------------------------------------------
KİSACA
İslam'ın içtimai ve siyasi hükümleri (örneğin cihad, savunma yargı, hükümleri, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, fesadla savaş, sosyal adaletin sağlanması…vb.) belirli bir düzen ve yapılanmayı gerektirmektedir. Bunlar İslami bir devlet kurulmayınca icra edilemez.
O halde denilebilir ki İslam'ın hukuki, askeri, iktisadi, içtimai ve siyasi programları İslam dininde bilfiil varolan şeylerdir. İslam dininin sahibi böyle kanun ve programlara gereken önemi vermekle kalmamış bunların icra gücü olan İslam hakimine (ululemre) de yeterince önem vermiştir. Cihad ve savunma savaşı, askeri bir teşkilatlanma olmaksızın gerçekleşebilir mi? Zulüm, başkalarının hakkına tecavüz vb. kötülüklerle savaşmak yargı organı olmaksızın gerçekleşebilir mi?
İslam böyle kanun ve programları teşri ettiği için, bu kanunları uygulayacak birisini de elbet belirlemiştir. İslam devletinin manası da budur. İslam hakimi bu işlerin başında bulunandır. Bu şahıs ilahi kanunları tümüyle icra ederek insanları idare etmektedir. O halde İslam'da devlet vardır ve de onun ayrılmaz bir parçasıdır.
Dostları ilə paylaş: |