2. KİTAPLARA İMAN
Kitaplara iman, Allah Taâlâ tarafından, bazı peygamberlere bir takım kitaplar indirildiğini ve bu kitaplarda bulunan şeylerin hepsinin doğru ve hak olduğunu kabul etmek, inanmak demektir. Bu konuda Kur'anda şöyle buyurulur:
“İnsanlar bîr tek ümmetti. (Kimi iman etmek kimi küfre sapmak suretiyle ihtilafa düştüler), Binaenaleyh Allah (rahmetinin) müjdeciler (i, azabının) haberciler (i) olmak üzere (onlara) peygamberler gönderdi ve beraberlerinde -insanların ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için- hak kitaplar da indirdi.” 400
“(Habibim) onlar seni yalanlarsa, senden evvelki o apaçık mucizeleri, sahifeleri ve nûr verici kitapları getiren peygamberleri de yalanlamış olurlar.” 401
Bir insan, Allahın peygamberlerine indirdiği ilâ-û kitaplara inanmadıkça müslüman olamaz. Ancak ti ilâhî kitaplardan bir kısmı tamamen kaybolmuş, el mizde onlardan hiçbir eser kalmamıştır (İbrahim ve Musa (a.s.) in sahifeleri gibi). Bir kısmı da ya, elnizde, bozulmuş ve ilâhî kitap olma özelliğini kaybetmiş olarak vardır (Tevrat, Zebur ve İncil gibi), ya da Allahın vahyettiği şekilde, arılığını ve duruluğunu korumuş, hiçbir bozukluğa uğramadan günümüze kadar gelmiştir (Kur'an-ı Kerim gibi). Biz bozulmuş ve değiştirilmiş (tahrif ve tebdil edilmiş) olan kitapların şu andaki şekillerine değil, Allahtan gelen ve bozulmamış olan ilk şekillerine inanıyoruz. 402
a. Mukaddes Kitaplar
İlâhî ve mukaddes kitaplar, Allah kelâmı olmaları bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Fakat bir kısmının hacmi diğerlerine göre daha küçük, sayfalar ve risaleler halindedir. Diğerleri daha büyük hacimde ve bir kitap şeklindedir. 403
1- Suhuf (Sahifeler)
Suhuf, sahife kelimesinin çoğuludur. Dar bir çevrede, küçük topluluklara, ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen bir kaç sayfadan oluşan risalelere ve ilâhî kitaplara suhuf adı verilir. Kur' an-ı Kerimde Hz. İbrahim ve Mûsâya indirilen sayfalardan bahseden iki âyet vardır:
“Yoksa Mûsânın ve vazifesini tastamam ifa eden İbrâhimin sahifelerinde olan (şun)lardan haberdar mı edilmedi?...” 404
“Hakikat iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip te namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (ahiretten) üstün tutarsınız. Halbuki ahiret daha hayırlı daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar, evvelki sahifelerde, İbrâhîm ile Mûsânın sahifelerinde de vardır.” 405 Ayette zikri geçen Mûsânın sahifeleri, Tevrâttan önce Musa (a.s.) ya indirilmiş olan küçük sahifelerdir. 406 Ebû Zerr (öl. 32/652) den rivayet edilen bir zayıf hadise göre de, Allah Taâlâ yüz sahife indirmiş, bunlardan 50 sayfası Şît'e/otuz sayfası İdrîs (a.s.)'e, on sayfası İbrahim (a.s.)e, On sayfası da Mûsâ (a.s.) ya verilmiştir. 407 Hz. İbrahim ve Mûsâ (a.s.) a verilen sahifelerin dışında, Kur'anda ve mütevatir hadiste kat'î bir bilgi bulunmaktadır. 408
2- Tevrat
Hz. Mûsâya indirilen kitabın adıdır. Tevrat’ın aslının Allah kelâmı ve peygamberine indirdiği kutsal bir kitap olduğuna inanmak her müslümana farz olup, bunu inkâr etmek kişiyi küfre götürür. Çünkü Kur'an-ı Kerimde, Tevrât’ın Allah’ın mukaddes kitaplarından biri olduğu açıklanmaktadır:
“Şüphesiz ki, Tevratı biz indirdik. Ki onda bir hidayet ve bir nur vardır. Kendisini (Allaha) teslim etmiş olan (İsrail) peygamberler (i), Yahudiler (e ait davalarda) onunla hükmederlerdi. Alimler, fakihler de Allah’ın o kitabını hıfza memur oldukları için (yine hükümlerini onunla verirlerdi). Hepsi de onun (Allah tarafından gönderilmiş olduğu) üzerinde (ittifakla) şahit idiler.” 409
“(Yahudiler de) Allah’ın kadrini, ona lâyık olacak bir şekilde, hakkıyla takdir etmediler. Çünkü 'Allah hiçbir beşere hiçbir şey indirmedi' dediler. Söyle (onlara) ki: 'Mûsâ’nın insanlara bir nûr ve hidayet olmak üzere getirdiği ve sizin de parça parça kâğıtlar haline koyup, (işinize geleni gösterip) açıkladığınız, (fakat) çoğunu gizlediğiniz o kitabı kim indirdi” 410
Bugün elimizde bozulmamış bir nüshası bulunmayan Teyrâta, Ahd-i Atîk, Ahd-i Kadîm (Eski Ahid) te denmektedir.
Tevrat beş bölümden meydana gelmiştir. Bunlar:
a) Tekvin (yaratılış): İlk insanın ve âlemin yaratılışından, Hz. Âdemin işlediği suçtan, yeryüzüne inişinden, Nûh tufanından, İsrâiloğullarının Mısıra gelişlerinden bahseder, elli babtır.
b) Hurûc (çıkış): İsrailoğullarının Mısırdan çıkışları ve Firavundan çektikleri anlatılır. Kırk babtır.
c) LeviIiler: Günahların keffâreti, haram yiyecekler, yasaklanmış evlilikler, dinî ayinler, bayramlar ve adaklar gibi dinî hükümlerden bahseden bölümdür. 27 bâbtır.
d) A'dât (sayılar): Hz. Mûsâ’nın vefatından sonra İsrail milletinin Tûr dağından ayrılıp, Kenan ülkesine girmelerinden bahseden 36 babtan müteşekkil bir bölümdür.
e) Tesniye: Hz Mûsâmn ölümünden ve gömülmesinden bahseden, on emir, helâl ve haram yiyeceklerden, hukukî konulardan tekrar açıklamalar yapan bir bölümdür. 34 babtır.
Bugün elimizde Tevratın üç meşhur nüshası vardır.
a) Yahudiler ve Protestanların kabul ettikleri İbranice nüsha.
b) Katolikler ve Ortodokslar tarafından kabul edilen Yunanca nüsha.
c) Sâmirîlcrce kabul edilmiş olan Sâmirîce nüsha.
Bunlar, Tevratın en meşhur ve en geçerli nüshaları olarak bilinmekle, birlikte, gerek aralarında gerekse kendi içlerinde pekçok çelişkiler ihtiva etmektedirler. 411
3 - Zebur
Hz. Davud'a indirilmiştir. Bu konuda Kur'anda şöyle buyurulur:
“Davud'a da Zebur'u verdik” 412. Bilindiğine göre Zebur ilâhî kitapların en küçüğü olup, yeni dini hükümler getirmemiştir. Bugün elde mevcut olan Zebur, lirik söyleyiş ve ilâhîler, den, Allaha övgü ve hikmetli sözlerden ve bir takım nasihatlerden meydana gelmiştir. Mezmûrlar adıyla eski ahidte mevcuttur. 413
4 - İncil
İncîl, Hz. İsâya indirilmiştir. Bu konuda Kur'anda şöyle buyurulur:
“Arkadan da (bu peygamberlerin) izleçince Meryem oğlu İsâyı -kendinden önceki Tevrat’ın bir tasdikçisi olarak gönderdik. Ona da içinde bir hidayet ve bir nûr bulunan İncili -ondan önceki Tevrat’ın bir tasdikçisi ve takva sahipleri için bir hidayet ve öğüt olmak üzere- yerdik.” 414 İncîle, Allah Taâlâdan Hz. İsâya indirildiği şekliyle inanmak, kitaplara imanın gereklerinden biridir. Fakat bugün, İncil’in aslı da Tevrat ve Zebur gibi elde yoktur. Bozulmuş ve insanlar tarafından yazılmış olan şekli vardır. İncil’e Ahd-i Cedîd (Yeni Ahid) te denir.
Hıristiyanlığın ilk çağlarında birbirini tutmayan yüzlerce incil vardı. Her grup ve toplumun kendine has bir incili bulunmaktaydı. Bu yüzden Hıristiyan âleminde büyük kargaşa ve ihtilâflar meydana geldi. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Konstantin milâdî 325 tarihinde, Hıristiyan inançlarını tesbit için bir ruhanî meclis topladı. Bini aşkın insanın katıldığı bu mecliste, bugünkü dört incil kabul olunarak, hepsine birden ahd-i cedîd adı verildi. Bugün dünyaca meşhur olan indiler şunlardır:
a) Matta İncili: Matta, havarilerden biridir. O, incilini İbranice veya Süryanice yazmıştır. Fakat bu asıl nüsha zamanla yok olmuş, tercemesi olması ihtimali bulunan Yunanca yazılmış şekli ortaya çıkmıştır. 28 babtan meydana gelmiştir. Hz. İsânın mesîti oluşundan ve nesebinden bahseder.
b) Markos İncili: Markos, havarilerin reisi Petros'un öğrencisidir. Kitabın yazıldığı tarih ve yazarı kesin olarak bilinmemektedir. 16 babtır. Hz. İsâ’nın hayatını çok basit bir dille anlatmakta olan bu eser, ayrıca yahudi adetlerinden, de bahseder.
c) Luka İncili: Eserin yazarı Luka da havarilerden değildir. 24 babtır. Hz. İsâ’nın hayatı ve öğrettiği hususlardan bahseder.
d) Yuhanna İncili: Yazarının havarilerden olduğu ileri sürülmektedir. Eser, 24 bab olup, İsânın Allanın oğlu olduğu tezi üzerinde ısrarla durur.
e) Bernaba İncili: Yukarıda saydığımız dört İncilden başka, Hıristiyan aleminde gizli tutulmaya çalışılan ve okunması yasak sayılan kitaplardan olan bir başka incil daha vardır ki, bu incil Bernaba incilidir. Bernaba, İsâ’nın havarilerinden olup, Markos'un amca oğludur. Bu incil, V. asırda okunması yasak kitaplar listesine alınmıştır. Eser bugün Viyana kütüphanesindedir. İngilizce, Almanca ve Arab çaya çevrilmiş olan bu incilin özelliği, Kur'an’a çok yakın olması ve Peygamberimizin geleceğini müjdelemesidir. 415
5 - Kur'ân-ı Kerim
Mukaddes kitapların sonuncusu olan Kur'an-ı Kerim, bizim peygamberimiz Muhammed (a.s.) e indirilmiş, Peygamberimizden de bize kadar tevatür yoluyla gelmiş, hiç bir bozulmaya ve değişikliğe maruz kalmamıştır. Bir âyette:
“Muhakkak Kur'anı biz indirdik, onun koruyucuları da biziz.” 416 buyurulmuştur.
Kur'an-ı Kerime “Kur'ân” ismi, bizzat Allah tarafından verilmiştir:
“Muhakkak ki O, elbette çok şerefli bir Kur'andır.” 417
Kur'an-ı Kerim’in bundan başka isim ve sıfatları vardır ki, bu isimlerin sayısı elliyi geçmektedir. Bunların en meşhurları:
Kitâb, Furkân (hak ile batılı ayıran), Tenzil (Allah katından indirilmiş), Zikr (Allanın zikri olan kitap), Hakk (gerçek), Nûr, Kelâmullâh (Allah Kelâmı), Hablullâh (Allanın ipi)... tır.
Kur'an-ı Kerim, kendinden önceki kitapları tasdik etmiş, fakat onların koymuş olduğu hükümleri ortadan kaldırarak yeni hükümler koymuştur:
“Allah o Allah’tır ki, kendinden başka hiçbir tanrı yoktur. O diridir, zatıyla kâimdir. (Habibim) O, sana kitabı hak ve kendinden öncekileri de tasdik edici olarak indirdi. Bundan önce de Tevrat ile İncil’i indirmişti. (Ki onlar) insanlar için birer hidayetti. Hak ile batılı ayırdeden (Furkân)'ı da indirdi.” 418
a) Kur'an-ı Kerimin Mucize Oluşu:
Kur'an, her alanda, akıllara durgunluk veren, hayrette bırakan, büyük ve ebedî bir mucizedir. Diğer peygamberlerin mucizeleri, devirleri geçince bittiği, onları yalnız o devirde yaşayanlar müşahede ettiği halde, Kur'an mucizesi kıyamete kadar sürecek bir mucizedir. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde “Hiçbir peygamber yoktur ki, onlara kendi zamanlarındaki insanların inandıkları bir mucize verilmiş olmasın. Bana mucize olarak verilen ise, ancak Allanın bana vahyettiğidir” 419 buyurmuştur.
Kur'an-ı Kerim, hem söz, hem de mana yönünden mucizedir. Onun lafız (söz), yönünden mucize oluşuna gelince; Kur'an arap edebiyatının en üst noktada olduğu bir dönemde inmiş, araplara kendisinin benzerini getirmeleri için meydan okumuş, onları bu konuda aciz bırakmıştır:
“De ki: 'Andolsun insanlar ve cinler şu Kur'anın benzerini getirmeleri için bir araya toplansa, bazısı bazısına yardımcı da olsa, yine onun bir benzerini meydana getiremezler.” 420
“Yahut onu kendisi mi uydurup söyledi diyorlar. Hayır onlar iman etmezler. Öyleyse, onlar da doğru söyleyenler se, onun gibi (velevki uydurma) bir söz getirsinler.” 421
“Yoksa onu kendisi mi uydurdu diyorlar. De ki: 'O halde siz de onun gibi düzme ve uydurma olarak on sure getirin. Eğer doğrucular iseniz, Allahtan başka kime gücünüz yetiyorsa onları da (yardıma) çağırın.” 422
“Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe ediyorsanız, haydi onun benzerinden bir sure de siz getirin. Allahtan başka şahitlerinizi de yardıma çağırın. Eğer iddianızda sadıklar iseniz. Fakat bunu yapamazsınız ki elbette yapamayacaksınız- kâfirler için hazırlanmış bulunan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten korkun.” 423
Kur'an-ı Kerim, yalnız lâfız yönüyle değil, mana bakımından da mucizedir. Hz. Muhammed (a.s.) in bir ümmî iken, Allahtan aldığı vahiy ile insanlara bildirdiği Kur'an en yüksek gerçekleri de ihtiva etmektedir. İlmin ve tekniğin sonradan ulaştığı gerçekleri, Kur'an asırlarca önce haber vermiş, hiçbir keşif ve icad onun getirdiklerinin aksini ortaya koyamamıştır. Aksine ilmî keşifler Kur'an’ın anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Bir kısım alimler de, Kur'anın ğayba ait bilgileri ortaya çıkarmasının yanında, insan kalbinde icra ettiği olağanüstü tesir, getirdiği hükümlerin ve talimatın yüceliği sebebiyle mucize olduğunu söylemişlerdir.424 Zira Cenâb-i Hak, okuma-yazma bilmeyen ümmî peygamberini onunla desteklemiş, Hz. Peygamber de gönülleri onunla değiştirmiş, kalbleri diriltmiştir. Bu sebepledir ki, ümmî bir milleti sapıklık ve rezaletten kurtarıp, hidayet ve fazilete kavuşturan Kur'an mucizesi, asayı yılana çevirmek, ölüyü diriltmek gibi hissî mucizelerden daha üstün bir mucizedir. 425
b) Kur'an-ı Kerimi Diğer Mukaddes Kitaplardan Ayıran Özellikler:
Kur'an-ı Kerimi diğer ilâhî kitaplardan üstün kılan bir takım özellikler vardır bunları şöyle sıralayabiliriz.
i) Kur'an-ı Kerim peygamberimize, diğer ilâhî kitaplarda olduğu gibi toptan değil, zamana ve olaylara göre âyetler ve sureler halinde parça parça inmiştir.
ii) Kur'an en son kutsal kitaptır. Ondan sonra başka bir kitap gelmeyecektir. Getirdiği hükümler ve bu hükümlerin geçerliliği kıyamete kadar sürecektir.
iii) Kur'an-a Kerim bize kadar hiç bozulmaya ve değiştirilmeye uğramadan gelmiş, kıyamete kadar da öyle kalacaktır:
“Muhakkak Kur'an’ı biz indirdik. Onun koruyucuları da şüphesiz ki biziz.” 426
“Muhakkak o (Kur'an) aziz (neziri yok) bir kitaptır. Ki ne önünden ne ardından ona hiçbir batıl (yanaşıp) gelemez. (O) bütün kâinatın hamdettiği, hüküm ve hikmet sahibi (Allah) tan indirilmedir.” 427
iv) Kur'an-ı Kerim, Rasul-i Ekremin peygamber olduğunu gösteren mucizelerin en büyüğüdür.
v) Kur'an’ın taşıdığı yüksek gerçekler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacını karşılayacak değerdedir, İlmin, ondaki gerçeklerde çelişki bulacağı bir zamanın gelmesi düşünülemez. İlmî hakikatler, Kur'an’da zikredilmiş olan hususların doğruluğunu anlamaya yarayan vasıtalardır:
“Gerek âfakta gerek kendi nefislerinizde, âyetlerimizi yakında onlara göstereceğiz. Nihayet onun hak olduğu şüphesiz kendileri için de apaçık ortaya çıkacaktır. Rabbinin her şeye hakkıyla şahit olması sana kâfi değil mi?”428
vi) Kur'anın bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesi, anlaşılabilmesi ve amel edilebilir olmasıdır, Bu husus tarihte hiçbir kitaba nasib olmamıştır:
“Andolsun biz Kur'anı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O halde bir düşünen (ezberleyen ve öğütlerini dinleyen) var mı?” 429
vii) Kur'an aynı zamanda başka dinler arasındaki ihtilâfları da halleder:
“Sana bu kitabı (Kur'anı) ancak onların (öncekilerin) düştükleri ihtilafları apaçık bir şekilde açıklaman için vahyettik.” 430
b. Önceki Kutsal Kitapların Bozulmasının Sebepleri Ve Bozulduğunun Delilleri 1 - Kutsal Kitapların Bozulmasının Sebepleri
a) Kur'an-ı Kerim 23 sene içerisinde bölüm bölüm indirildiği için ezberlenmesi kolay oluyordu. Her devirde yüzbinlerce hafız tarafından ezberleniyordu. Halbuki diğer kutsal kitaplar toptan indirildiği için, onu ezberleyenler ya hiç yoktu, veya bir kaç kişiyi geçmiyordu. Bu sebeple onların bozulmaya uğraması tabiî idi.
b) Bu mukaddes kitapların indirildiği toplumlar, onları yüzünden okuyabilecek derecede bir bilgiye sahip olmayan bilgisiz kişilerden meydana geliyordu. Üstelik bu kitaplar zamanında yeterince çoğaltılmadığı için nüshalarının sayısı da çok azdı. Halbuki Müslümanlar Kur'anı öğrenmeye, ezberlemeye ve çeşitli maddeler üzerine yazmaya ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı.
c) Bilhassa İsrailoğullarının karşılaştıkları esirlik, göç, düşman istilâsı vb. musibetler, onların inanç esaslarını ve bu esasların yazılı olduğu kutsal kitaplarını koruyamamalarına sebep olmuştur.
d) Yahudi ve hıristiyan din adamlarının hoşlarına gitmeyen yerleri kutsal kitaplardan çıkarmaları veya işlerine geldiği gibi değiştirmeleri de bu kitapların bozulmasının bir diğer sebebidir. Bu konuda Kur'anda şöyle buyurulur:
“Artık (ey müminler) onların size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan bir zümre vardır ki, Allanın kelâmını dinlerlerdi de, akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile bozar (değiştirirlerdi).” 431
“Yahudi olanlardan (bazıları) kimi kelimeleri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden (kaldırıp) değiştirirler.” 432
e) Allah Taâlâ’nın Kur'an-ı Kerim hakkında:
“Kur'anı biz indirdik. Onun koruyucuları da şüphesiz biziz” 433 buyurarak tanıdığı garantiyi, diğer mukaddes kitaplar hakkında tanımamıştır. Bu da onların bozulmaya uğramasının bir diğer sebebini teşkil etmiştir. 434
2- Diğer Kutsal Kitapların Bozulduğuna Dair Deliller
a) Kutsal kitaplarda nüshalar arası farklar vardır. Meselâ Hz. Âdemden Nuh tufanına kadar geçen zamana, Tevrat’ın İbranice nüshası 1650 yıl derken, Yunanca nüsha 2260 yıl, Sâmirice nüsha 1307 yıldır der. 435
b) Eldeki kutsal kitapların hiçbirinde ilâhî kitaplara yakışacak bir dil ve üslûb yoktur. Onların insan elinden çıkma kitaplar olduğu açıkça görülmektedir. Meselâ Tevrât’ta, Allah’ın şanına yakışmayacak isnadlar vardır: “Ve Rab yeryüzünde insanı yarattığına pişman' oldu ve kalbinde esef duydu.” 436 Bir ilâhî kitabın, yaptığı ve yarattığı bir şeye pişman olup, esef duymak gibi eksiklik alameti olan bir şeyi Allaha isnad etmesi mümkün değildir. Yine Tevrata göre, Tanrı Yahova, Mısır’dan çıkarken, yahudilere, komşularının ve misafirlerinin eşyalarını alarak onları soymalarını tavsiye etmiştir. 437
c) Hz. Mûsâ’nın ölümü ve gömülüşünün Tesniyede zikredilmesi, Tevratın, onun ölümünden sonra yazıldığını gösterir. 438
d) Bazı peygamberlere çirkin iftiralarda bulunmaları, onların tahrif edilmiş olduklarının en güzel delilidir. Meselâ Tevratın ifadesine göre, Lût (a.s.) a, kızları şarap içirmişler, onu sarhoş ederek onunla zina yapmışlar ve hamile kalmışlardır. Sonra da her ikisinin de babaları Lûttan girer erkek çocukları dünyaya gelmiştir 439 Yine Tevrattaki, -Mısıra girişte karısını kızkardeşim diye takdim ettiği için- Hz. İbrahim’in yalancı olduğu bk. 440 Hz. Hârûnun buzağıya taptığı ve bunu kavmine de tavsiye ettiği 441 Hz. Nûhun bağ yetiştirip, şarap yapmak suretiyle sarhoş olduğu 442 gibi rivayetler, peygamberlerin ismet sıfatı ve şerefiyle bağdaşmayan isnadlar ve iftiralardır.
e) İlâhî dinlerin hepsinde değişikliğe uğramayan yegane temel Tevhid inancı olduğu halde, İncil, lerde üçlü ilâh inancının işlenmesi onların insanlar' tarafından yazıldığını gösterir.
f) Elde mevcut dört inciide bile, gerek bâb, gerek âyet sayısı, gerekse konu ve konuyu anlatış yönünden. aralarında derin farklılıkların 443 bulunmasa onların değişik kimseler tarafından yazıldıklarını otaya koyar. Ayrıca indilerde ilâhî kitaba yakışmayacak tarzda ahlâksızlık telkinleri bulunmaktadır. 444
c. Bir Müslümanın Diğer Mukaddes Taplar Karşısındaki Durumu
Kutsal kitapların bir bölümünü teşkil edehifelerden bugün elimizde kalan hiçbir şey yoktur. Ancak Tevrat, Zebur ve İncil karşısında bir müslümanın durumu ne olacaktır? Bu konuda müslümanın yapacağı şey, bu kitaplara Allah’ın indirdiği şekilde, "asıllarına inanıp, Tevrat, Zebur ve İncilin Allah tarafından, Hz. Mûsâ, Dâvûd ve İsâya indirilmiş kitaplar olduğunu tasdik etmektir. Buna göre eğer bize, eldeki Tevrat, Zebur ve İncil nüshalarından bir bilgi aktanlırsa bakarız:
1- Bu bilgi Kur'an-ı Kerim ve sahih hadislerde geçen bilgilere uyuyorsa kabul ederiz. Meselâ, cennet ve cehennemin varlığı, Hz. Âdemin topraktan yaratılması, Hz. Mûsânın asasıyla denizi yarması gibi.
2- Âyet ve hadislere zıt ise, bu tip bilgileri kabul etmez, inkâr yönüne gideriz. Meselâ -hâşâ- Allah’ın üç, olduğu, meleklerin Allanın kızları olduğu gibi konular,
3- Eğer bize aktarılan bilgi âyet ve hadislerde geçmiyor ise, İslâm’ın itikat, amel ve ahlâk esaslarına aykırı da bulunmuyorsa, o zaman bu konuda söz söylemekten kaçınır, gerçeği ancak Allah’ın bileceğini söyleriz. Eğer bu tip bir bilgiyi kabul edecek olursak, bu bilginin önceki kutsal kitaplarda bulunmama; reddedecek olursak, bulunma ihtimali vardır. Bu sebeple susmak en iyisidir. Peygamber Efendimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Ehl-i kitabı indirilene, İbrâhime... indirilene iman ettik deyiniz.'“ bı tasdik te etmeyiniz, tekzib te. 'Biz Allah’a, bize 445 “Ehl-i kitap size bir şey naklederse, onları tasdik te etmeyiniz, tekzib te. Eğer haber verdikleri şey batıl olursa, onları tasdik etmeyiniz.” 446
Dostları ilə paylaş: |