İslam da Kadın Yazar Bahri akyol



Yüklə 1,2 Mb.
səhifə11/31
tarix20.11.2017
ölçüsü1,2 Mb.
#32402
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   31

HİLKAT HARİKASI


Kadınla erkek arasındaki farkların onların ailevi hak ve vazifelerinde de farklılıklar yaratıp yaratmadığı meselesi bir yana dursun; bu farklılıklar bizzat bir hilkat harikası ve yaratılış nizamının fevkalade şaheserlerinden biridir. Bir tevhid ve Allah’ı tanıma dersidir. Cihanın hakimane ve müdebbirane nizamına ait bir ayet ve işarettir. yaratılış hadisesinin tesadüfi olmadığına ve tabiattaki vakaların körü körüne cereyan etmediğine dair en bariz misaldir. “Nihai sebep” aslını göz önünden bulundurmaksızın kâinatta cereyan eden vakaların yorum ve idrakinin mümkün olamayacağına ilişkin en büyük delil ve beyyinedir.

Muazzam yaratılış nizamı “tür”leri korumak ve böylece belirlenmiş hedefine varabilmek gayesiyle harikulade bir eser olan üreme mekanizmasını meydana getirmiştir. Bu nizamın fabrikası hem “erkek”tür üretir, hem “dişi”tür.. Nesillerin devamı ve türlerin bekâsı, özellikle de insanoğlunda bu iki tür arasında işbirliğini gerektirdiği için, yaratılış nizamı, inceye hesaplanmış bir plan ve bu iki üzmüştür arasında birlik ve vahdet bağı oluşturmuştur. Her canlının hayatının devamı için belli bir ölçüde gerekli olan “bencillik” ve “çıkarcılık” duygularını onlardan hizmet, işbirliği ve fedakarlık duygularına dönüştürmüştür. Onları yekdiğeriyle yaşamaya eğilimli kılmış, birlikte yaşama isteği aşılamıştır. Bu planın pratik uygulamada mutlaka başarılı olması ve iki türün can ve cisminin en iyi şekilde kaynaşabilmesi için aralarında fevkalade ilginç fiziki ve psikolojik farklılıklar yaratmıştır. İşte onların birbirine eğilim duymasına, yekdiğerini sevip ona aşık olmasına yol açan asıl sebep de bu farklılıklardır. Nitekim eğer kadın, erkek vücudu, erkek psikolojisi ve her şeyiyle erkekçe bir mizaç taşımış olsaydı erkeği asla kendi hizmetine sokamaz ve onu visal ateşiyle yakıp tutuşturamazdı. Aynı şekilde eğer erkek de kadınca duygular, kadınca bir ruh ve vücuda sahip olsaydı kadın için hiç de ilginç olmayacaktı. Onu hayatının kahramanı olarak telakki etmeyecekti. Kalbini fethederek onu avlayabilmeyi hayatının en büyük başarısı olarak değerlendirmeyecekti. Erkek dünyanın fatihi, kadın da erkeğin fatihi olarak yaratılmıştır.

Yaratılış kanunu, kadınla erkeği birbirini seven ve yekdiğerine karşı ilgi besleyen bir fıtrat üzere yaratmış, bu özelliği onların bünyesine aşılamıştır. Ancak kadınla erkek arasındaki bu tabii ilgi, onların herhangi bir eşya ve nesneye besledikleri ilgi nevinden değildir. Zira insanın eşyaya olan ilgisi, onun “bencillik”inden kaynaklanır. Yani insan eşya ve nesneyi kendisi için ister, ihtiyacı olduğu için ister; bu eşyalara bir mal ve “meta” gözüyle bakar. İnsan eşyayı ister; ancak bu istek, eşyayı kendisi için kullanmak, kendi refah ve rahatı için onu feda etmek gayesini taşır. Erkekle kadın arasındaki zevciyet ilişkisi ise bunun tam tersidir; zevç ve zevce yekdiğerinin huzurlu ve mutlu olmasını ister; her biri diğeri için fedakarlıkta bulunur ve bunu yapmış olmaktan haz duyar.

ŞEHVETİ AŞAN BİR BAĞ


Bazı insanların şehvetle şefkat arasındaki farkı idrak edememesine şaşmamak elde değil. Böyleleri karı kocayı birbirine bağlayan sebebin sırf şehvet ve tamahtan, kullanma, faydalanma saikinden, insanoğlunu yiyecek, içecek, giyecek ve benzeri araç ve vesilelere bağlayan bağlardan ibaret olduğunu sanır, tabiatın yaratılış nizamında bencillik ve çıkarcılık duygularının yanı sıra başka bağ ve temayüllerin de var olduğunu bilmezler. Bu eğilimlerin bencillikten değil, doğrudan doğruya “kendinden başkasına temayül”den kaynaklandığını da bilmezler. Fedakarlıklar, bağışlar ve başkalarının huzuru için sıkıntılara katlanmalar işte bu bağ ve bu temayüller neticesinde gerçekleşirler. İnsanların insaniyetlerini sergileyen de yine bu bağ ve eğilimlerdir. Hatta bunların bir kısmını, yani eş ve evlatla ilgili yönlerini hayvanlarda dahi müşahede edebilmek kabildir.

Böyleleri, bir erkeğin bir kadına bakışının, genç bir bekarın şuh bir kadına bakışı gibi olduğunu zannederler. Erkeklerin kadınlara sadece bu açıdan yaklaştığını, yani erkekle kadını birbirine bağlayan yegane bağın cinsel istek ve şehvetten ibaret olduğunu zannederler. Oysaki karı-koca bağının temelini teşkil eden bir bağ vardır ki şehvetin dışında ve ötesinde cereyan eder; şehveti aşan bir irtibattır bu. Kuran-ı Kerim bu bağdan “sevgi” ve “merhamet” adlarıyla söz eder ve şöyle buyurur:

“Onda sükun bulup durulmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da Onun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok ki bunda, düşünebilen bir topluluk için gerçekten ayetler-işaretler-vardır.” (Rum-21)

Kadın-erkek ilişkisinin tarihini “kullanma”, faydalanma” ve “sömürme” duygularıyla yorumlamak doğru değildir. Bu ilişkiyi sırf “yaşama kavgası”nah bağlamak gerçekten pek büyük bir yanılmasallar uydurulmuştur. Kadın erkek ilişkisinin tarihi üzerine kaleme alınan bazı yazılarda bu ilişkinin kaynağının “çelişki” ilkesiyle yorumlandığını gördüm. Bunun tezat ilkesine dayandırıldığını da gördüm. Kadınla erkeğin “tarih boyunca birbiriyle çatışma içerisinde olan iki ayrı sınıf” şeklinde telakki edildiğini de gördüğümde hayrete kapılmaktan kendimi alamadım. Cehalet ve bilgisizliğin bu raddeye varmış olmasından elem duydum...

Babalarla evlatlar arasındaki ilişkinin tarihini “kullanma” ve “sömürme” duygularıyla yorumlamak nasıl kabil değilse, karı-koca bağının tarihini bu sairlerle yorumlamak da bir o kadar imkansız ve abestir.

Erkeğin daima kadından daha güçlü ve ona baskın çıkagelmiş olduğu doğrudur. Ancak, yaratılış kanunu erkeği öylesine hassalarla yaratmış ve ona öylesine bir mizaç vermiştir ki kölesine, hizmetçisine, maaş ve komşusuna pek ala reva gördüğü eziyetleri bu mizaç neticesinde kadınına reva görememiştir. Söz konusu eziyetleri sadece kadınına değil, evlatlarına da yapamayacak bir tıynet üzere yaratılmıştır.

Erkeklerin kadınlara yapmış olduğu eziyet ve sitemleri inkar edecek değilim elbet; benim karşı olduğum, bu eziyet ve sitemlere getirilen yorum tazıdır. Evet; erkekler tarih boyunca kadınlara eziyet etmiş, pek çok sitemlerde bulunmuşlardır. Ancak bu eziyet ve sitemlerin temel saik ve sebebi; aşırı ilgi duymalarına, gönülden sevgi besleyip daima istikbal ve mutluluk temennisinde bulunmuş olmalarına rağmen bizzat kendi evlatlarına yapmış oldukları zulümlerin sebebiyle aynıdır.

Hatta onun bizzat kendi nefsine karşı işlemiş olduğu zulümlerin sebebi de yine aynı saik ten kaynaklanır: Cehalet, taassup, adet ve alışkanlık... Evet, bu zulüm ve eziyetler “kendi çıkarını düşünme”nin değil, daha çok cehalet, taassup, adet ve alışkanlıkların doğurmuş olduğu sonuçlardır. Fırsat olursa münasip bir zamanda “kadın erkek ilişkilerinin geçmişi” meselesine etraflıca değineceğiz İnşallah.

KADINLA ERKEĞİN BİRBİRLERİNE KARŞI “BİR VE AYNI” DEĞİL, “DEĞİŞİK” DUYGULAR TAŞIYOR OLMASI

Kadınla erkeğin birbirine karşı duyduğu ailevi ilgi ve bağ, onların herhangi bir eşya ve nesneye karşı duydukları ilgiden farklıdır. Bu duygu, eşyalara olan ilgiden farklı olduğu gibi; tür olarak da yekdiğerininkiyle “bir ve “aynı” değildir. Yani erkeğin kadına karşı duyduğu ilginin türüyle, kadının erkeğe karşı taşıdığı ilginin türü birbirinden farklıdır. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerini çekerler, ancak cansız maddelerin tam tersine, burada küçük cisim büyük cismi çeker. Yaratılış nizamı denilen muazzam mekanizma erkeği istem, talepte bulunma ve aşkın, kadın, ise mahbubiyet, sevilme ve maşukluğun mahzarı kılmıştır. Erkeğin duyguları hep “ihtiyaç duyuna”, kadının duygularıysa “naz ve cilve yapma şeklinde olmuştur.” Erkeğin duyguları “isteme”ye, kadının duyguları “istenme”ye yön eliktir.

Geçenlerde bir gazetede; intihar eden bir Rus kızının fotoğrafı yayınlandı. İntihar etmeden önce yazdığı bir mektupta “Şimdiye kadar hiç bir erkek öpmedi beni, o halde bu hayatı sürdürebilmem imkansız artık diyordu.

Bu nottan anlaşılacağı gibi bir erkeğin aşkını elde edememek ve bir erkek tarafından öpülmemek, bir genç kız için ağır bir yenilgi olarak telakki edilmektedir. Peki, genç bir erkek için de durum aynı mıdır? O da bir genç kız tarafından öpülmeyince hayattan ümidini kesmekte midir? Hayır; burada onu ümitsizliğe itecek sebep “öpülmemek” değil, bir genç kızı “öpmemiş olmaktır.

Will Dourant, konuyla ilgili teferruatlı bir bahisten sonra şöyle der: “Bir genç kızın belirgin meziyeti, onun tabii bir çekiciliği, yarı bilinçli zekilik ve becerikliliği yerine okumuşluğu ve ilmi yeteneği olacak olursa, bu genç kız koca bulma ve evlilik hususunda pek başarılı olamayacaktır. Üniversiteli kızların 60%’ı kocasız kalmaktadır. Tanınmış bir bilim adamı olan bayan Monya Kovalosky, kimsenin kendisiyle evlenmeye yanaşmamasından şikayet ediyor ve şöyle diyordu: “Niçin kimse sevmiyor beni? Pek çok kadından daha iyi olabilirim ben. Fakat buna rağmen nice basit ve alelade kadınlar sevilmekte ve kendilerine ilgi duyulmaktayken ben sevilmiyor ve cazip bulunmuyorum.”

Görüldüğü gibi yukarıdaki hanımın “yenilgi duygusu” bir erkeğin yenilgi duygusuyla tamamen farklıdır. Onu üzen şey “sevilmiyor olmak”tır.

Oysaki bir erkek, seveceği bir kadını bulamamış veya eğer bulmuşsa ona kavuşamamış olması halinde bu “yenilgi duygusu” na kapılmaktadır.

Bütün bunların bir tek felsefesi, bir tek maksadı ve yorumu verdir: Daha güçlü ve daha kalıcı bir bağ oluşturmak! Bu Bağ niçin?! Kadınla erkeğin hayattan daha çok zevk almasını sağlayabilmek için mi? Elbette ki yalnızca bunun için değil; bilakis insan topluluklarının temeli bu esas üzerine kurulmuş ve gelecek nesillerin eğitim temeli bu esas üzerine bina edilmiştir.



Yüklə 1,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin