İslam tariHİ



Yüklə 1,34 Mb.
səhifə12/26
tarix30.07.2018
ölçüsü1,34 Mb.
#63162
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   26

2. Fasıl





RESULULLAH’IN (s.a.a) MEDİNE’DEKİ KÖKLÜ GİRİŞİMLERİ

Cami İnşası


Hz. Resulullah (s.a.a) Yesrib’e yerleştikten sonra644 Müslümanların eğitim ve öğretim merkezi olarak kullanılmak, Cuma ve cemaat namazlarını eda edebilmek amacıyla burada bir cami yapılmasına karar verdi. Bu amaçla, Yesrib’e girdiğinde devesinin ilk çöktüğü yer olan ve iki yetimin mülkünde bulunan arsayı onların vekilinden satın alarak Müslüman cemaatin yardımıyla burada bir cami inşa etti645. Bu cami hâlâ Resulullah’ın (s.a.a) mübarek adını taşımakta ve buraya “Mescid’ünnebi” denilmektedir. Hz. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) hicretten sonra yaptığı ilk sosyal girişimdi bu… Caminin inşası tamamlandıktan sonra bitişiğinde, Hz. Resulullah’la (s.a.a) eşlerinin kalması için de iki küçük oda yapıldı646 ve hazret, Ebu Eyyub’un evinden buraya taşınarak ömrünün sonuna kadar bu odacıkta yaşamını sürdürdü647.

Ashab-ı Suffe (Suffa Ehli)


Mekke Müslümanları Yesrib’e hicret ettikten sonra ensar, muhacir Müslümanlara kendi evlerinde yer vermiş, ellerinden geldiğince onların geçimlerine yardımcı olmuşlardı648.

Her bakımdan mahrumiyet içinde olan kimsesiz ve pek fakir Müslümanların geçici olarak yerleşmesi için de caminin arka duvarına bitişik çardak gibi bir sofa yapılmış, bu yüzden de buradaki Müslümanlara sofa ehli anlamında “Ashab-ı Suffe” denilmişti.

Hz. Resulullah (s.a.a) onların durumuyla yakından ilgileniyor, gücü yettiğince yiyecek gönderiyor, ensarın zenginlerini de buna teşvik ediyordu. Serdengeçti, imanlı ve pek faziletli olan bu Müslümanlar İslam tarihine “Ashab-ı Suffe” adıyla geçmiştir649

Medine’ye gelen bir yabancının burada tanıdığı biri ve kalacak yeri yoksa onlara katılırdı.

Bu grubun sayısı sabit değildi; kendisine kalacak bir yer bulup bir mekân edinebilenler gidiyor, kimi zaman da yenileri gelip onlara katılıyordu650 .

Genel Ahitname (Medine Sözleşmesi)


Hz. Resulullah (s.a.a) Medine’ye yerleştikten sonra halkın sosyal durumuna bir çeki düzen verilmesi gerektiğini gördü. Uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için şehrin huzur ve asayiş içinde olması gerekiyordu, hâlbuki o günün Medine’sinin nüfus yapısı çok uyumsuz ve karmaydı. Şehirdeki Araplar iki büyük kabile olan Evs’le Hazrec’den birine bağlıydı, ama şehirde ve çevresinde yaşayan ve Araplarla sürekli ilişkileri olan Yahudiler de vardı. Şimdi Mekke Müslümanları da bu karma nüfusa eklenmişti… Bu durum ileride bazı sorunlara yol açabilirdi. Bu nedenle Hz. Resulullah (s.a.a)’ın önerisiyle İslam tarihine “ilk anayasa” ya da “İslam tarihinin en büyük sözleşmesi” olarak geçecek olan bir ahitname yazıldı. Bu sözleşme, Yesrib’de yaşayan çeşitli grupların haklarını belirliyor, hepsinin bir arada barış ve güvenlik içinde yaşamasını, asayişi, düzeni ve adaleti sağlıyor; her nevi anarşi ve kargaşayı engelliyordu. Medine sözleşmesinin önemli bazı maddeleri şunlardı:

1- Müslümanlarla Yahudiler651 tek ümmet sayılır.

2- Müslümanlarla Yahudiler kendi dinlerine göre yaşamakta serbesttirler.

3- Kureyşli Müslümanların İslam’dan önceki diyet ödeme geleneği geçerlidir; onlardan biri esir düşecek veya birini öldürecek olursa âdil bir şekilde ve müminler arasındaki örfe uygun olarak birbiriyle yardımlaşıp esirin fidyesini ödeyerek onu serbest bırakacak veya maktulün kan parasını temin edeceklerdir.

4- Ensar kabilelerinden Amr bin Avfoğullarıyla diğer boylar için de aynı fidye ve diyet usulü geçerlidir.

5- Kimsenin izni dışında onun kölesine, evladına veya diğer aile fertlerine sığınma verilemez.

6- Bu sözleşmeyi imzalayanlar Medine’nin savunmasında işbirliği yapacaktır.

7- Medine kutsal bir şehirdir, bu şehirde kan dökmek haramdır.

8- Bu işbirliğini imzalayanlar arasında çıkacak her nevi anlaşmazlığın giderilmesi için başvurulacak merci Muhammed’dir (s.a.a)652

Olayların akışı, Hz. Peygamber’in (s.a.a) Medine’ye girdiği ilk aylarda imzalanmış olan bu sözleşmenin653 şehrin asayişini sağlamada etkili olduğunu göstermektedir. Nitekim hicretin 2. yılına, yani Bedir Savaşından sonra Kaynukaoğulları kabilesinin fitneye sebep olması sonucu bu kabileyle yapılan savaşa kadar tarihi kaynaklar Medine’de hiçbir kargaşa ve ciddi bir anlaşmazlık kaydetmiş değildir.


Muhacirlerle Ensar Arasında Kardeşlik Sözleşmesi


Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hicretin ilk yılında yaptığı bir başka önemli sosyal girişim de654 muhacirlerle ensar arasında kardeşlik akdini sağlamasıydı. Bu iki Müslüman grup arasında ırk ve meslek farklılıkları nedeniyle geçmişte yaşanan bir rekabet vardı. Çünkü ensar, Yemen’den gelen güney göçmenleriydi ve Kahtani ırkındandı, muhacirlerse kuzey Araplarıydı ve Adnan soyundan geliyordu; cahiliyet döneminde Kahtan Araplarıyla Adnan Arapları arasında çok ciddi bir soy-sop rekabeti vardı.

Diğer taraftan ensar tarım ve çiftçilikle uğraşıyordu, Mekke Arapları ise tüccardı ve çiftçiliği ikinci sınıf bir meslek olarak görüp çiftçileri aşağılıyorlardı. Dahası bu iki grup çok farklı iki iklimin insanlarıydı; şimdi İslam sancağı altında bir araya gelip din kardeşi olmuş655 ve birlikte aynı ortamda -Medine’de yaşamaya başlamışlardı. Geçmişteki kültür ve inanç artıklarının, taraflardan birinde kıvılcım bulması ve eski düşmanlıkların tekrar alevlenmesi mümkündü. Bu nedenle Hz. Resulullah (s.a.a) muhacirlerden her birini, ensardan biriyle kardeş ilan etti656 kendisi de Hz. Ali’yle (a.s) kardeş oldu657

Ensarla muhacir arasındaki bu kardeşlikte, her ikisinin de iman ve fazilette birbirine yakın olması esas alınıyordu658nitekim ikisi de muhacir olduğu halde Hz. Resulullah’la (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) kardeş olması da bu esasa dayanmaktaydı.

Bu sözleşme muhacirle ensar arasındaki dayanışmayı arttırdı, ensar şimdi muhacirlere eskisinden çok daha fazla maddi destekte bulunuyordu. Nitekim Neziroğulları’yla yapılan savaşta ensar, ganimetten kendi paylarına düşeni muhacirlere vermiştir659. Ensar’ın samimi yardımları ve onları dostça ağırlaması Hz. Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda muhacirlerin takdir ve teşekkür duygularını dile getirmesine yol açacaktır660Allah Teala Ensar’ın bu samimi fedakârlığını şöyle över:

“…Bu ganimetler hicret eden fakirleredir ki, onlar Allah’tan bir fazl -lütuf ve ihsan- arayıp Allah’a ve O’nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mülklerinden sürülüp çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır. Kendilerinden önce o yurdu -Medine’yi- hazırlayıp imanı gönüllerine yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç arzusu duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, kurtuluşu bulanlardır”661

Çölde yaşayan bedevilerin çok belirgin iki özelliği vardı: Bunlardan biri, kabileleri içindeki akrabalarını ve yakınlarını kollayıp gözetmek, onları desteklemekti. Hz. Resulullah (s.a.a) onların bu vasıf ve huylarını İslam vahdeti ve Müslümanlar arasında dayanışma yolunda yönlendirdi; ensarın muhacirlerle samimi dayanışması ve onları kendilerine tercih edecek kadar fedakârlık göstermesi bunun bariz bir örneğidir. Bir diğer özellikleriyse yabancılara sert davranmaları ve savaşmalarıydı; Hz. Peygamber (s.a.a) bu psikolojik yapıyı da İslam düşmanlarıyla savaşma ve onların saldırılarına karşı koyma cihetinde yönlendirdi662


Üç Yahudi Kabilesiyle Saldırmazlık Antlaşması


Hz. Resulullah (s.a.a) Evs’le Hazrec kabilesine ilaveten bu kabileden olan Yahudilerin de katıldığı genel Medine sözleşmesinden başka; bu şehirdeki üç Yahudi kabilesi Kaynukaoğulları, Neziroğulları ve Kurayzaoğullarıyla da ayrı ayrı bir saldırmazlık antlaşması imzaladı. Daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi bu üç kabile Medine ve çevresinde yaşamaktaydı663 Sözkonusu antlaşmalarda Yahudiler şu taahhütlerde bulundular:

1- Müslümanların düşmanlarıyla işbirliğinde bulunmayacak, onlara silah, savaş teçhizatı ve binek vermeyeceklerdi.

2- Peygamber (s.a.a) ve Müslümanlar aleyhine hiçbir girişimde bulunmayacak, gizli veya aşikâr, dilleri veya elleriyle onlara zarar vermeyeceklerdi.

3- Bu antlaşmaya aykırı davranmaları halinde Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onları dilediği gibi cezalandırma hakkına sahipti: Hepsini öldürebilir, kadınlarını ve çocuklarını esir edebilir, mallarına mülklerine el koyabilirdi. Bu antlaşmayı sırasıyla her üç Yahudi kabilesinin reisleri Muhayrik, Huyyay bin Ahtab ve Ka’b bin Esed imzaladı664. Muhtemelen o günlerde Yahudiler Müslümanlardan yana bir tehlike duymadıkları veya tarafsızlığın kendi yararlarına olacağını düşünüp Müslümanların hezimete uğraması için diğer düşmanlarının yeterli olacağını sanarak böyle bir antlaşmaya bizzat önayak olmuşlardı665.

Evet, bu antlaşma ve yeni düzenlemeler sayesinde Medine’yle etrafında asayiş ve güvenlik sağlanmış, Resulullah’ın (s.a.a) gönlü muhtemel bir kargaşa ve anarşiden yana rahatlamıştı. Şimdi sıra, Kureyş tehlikesine karşı gerekli tedbirlerin alınmasına ve yeni bir toplum yaratma yolunda gerekli hazırlıkları başlatmaya gelmişti.

Münafıklar


Medine’de önceden var olan Yahudilerden başka, Resulullah’ın (s.a.a) hicretinden sonra oluşan yeni bir grup türemişti: Münafıklar!

Bunlar, Kur’an’ın onlara verdiği addı…

Bunlar, Müslüman olmuş gibi görünen ama gerçekte kimi halâ putperest666 kimi de Yahudi olanlardı667

Bu güruh, İslam’ın günden güne güçlendiğini görmüş, onunla açıkça savaşabilecek güçleri olmadığından İslam’ı kabullenmiş gibi görünerek Müslümanların arasına sızmıştı. Münafıklar Yahudilerle gizlice elele verip Müslümanların aleyhine oyunlar tertipliyorlardı.

Münafıklar güruhunun başında Abdullah b. Ubeyy vardı… Daha önceki bahislerimizde hatırlattığımız üzere bu adam Yesrib’in yönetimini ele geçirmeye hazırlanıyordu, bunun için gerekli ortam da oluşmuştu; ama Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Yesrib’de siyasi otoriteyi ele geçirmesiyle birlikte bütün plânları suya düşen Abdullah b. Ubeyy, Hz. Resulullah’a (s.a.a) içinden büyük bir kin besleyerek düşman olmuştur668

Münafıkların çok yıkıcı bir rolü vardı. O kadar ki, Kur’an’da Bakara, Âl-i İmran, Tevbe, Nisa, Maide, Enfal, Ankebut, Ahzab, Fetih, Hadid, Münafıkun, Haşr ve Tahrim gibi birçok surede bu güruhtan sözedilmektedir. Resulullah’ın (s.a.a) bunlarla mücadelesi, Yahudilerle müşriklere karşı verdiği mücadeleden daha zordu, çünkü halka kendilerini Müslüman gösteriyor, İslam’ın zahir hükmü gereğince de Hz. Peygamber (s.a.a) onlarla savaşamıyordu. Hicretin 9. yılında Abdullah b. Ubeyy’in ölümüne kadar bu güruhun İslam aleyhine başlattığı teşkilatlı ve hizipçi faaliyetler sürmüş669, onun ölümünden sonra gücünü kaybederek ancak bireysel bazlarda devam etmiştir.

-*-


Yüklə 1,34 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin