6.3. Cinsel Esirgeme
Bu başlıkta, esirgemenin cinsel boyutlarını irdelemeye çalışacağız. Burada esas soru şudur: Neden İslam dini bu meseleye karşı iki farklı yaklaşım sergilemiş ve neden erkeğin kadını esirgemesini güzel bir sıfat ve kadının kocasını esirgemesini ise çirkin bir sıfat olarak kabul etmiştir?
Bazı rivayetlerde, erkeğin kadını esirgemesi imanına işaret ederken, bunun karşısında kadının erkeğe aynı esirgemeyi uygulaması küfür işareti olarak sayılmıştır.[1] Diğer bazı rivayetler de yüce Allah’ın esirgemeyi erkekler için belirlediği ve kadınlar için belirlemediği de beyan edilir.[2]
Bu ayrım hukuki ağırlıktan yoksundur, ama kadın ve erkeğin aile içindeki konumunun dengesizliği ve erkeklerin kadınların üzerinde daha fazla kontrol hakkı meselesinde etkili olabileceği için çok önemli sosyal anlamlar içerir ve bu yüzden de irdelenmesi gerekmektedir.
İslam dininin bu konuya bakışını aydınlığa kavuşturmak için birkaç noktayı hatırlatalım:
a- Esirgemenin mahiyetinin analiz edilmesi doğrultusunda en başta şu noktanın altı çizilmelidir: Cinsel esirgeme, esirgemenin genel kavramının sadece bir çeşididir ve bunun başka çeşitleri de vardır. Örneğin çocuğunu kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye atan bir annenin o anki psikolojik hali ve hayvanlar âleminde müşahede ettiğimiz benzer durumlar, cinsel yönü söz konusu olmadığı halde bir tür esirgeme numunesidir. Böylece esirgeme sıfatını, bir insanın veya hayvanın sahip olduğu, fakat başkaları tarafından tehdit veya saldırıya maruz kaldığı değerli bir şeyi savunma ve koruma hissinin dışa vurması şeklinde tanımlayabiliriz.[3] Eğer o değerli şey, namusla ilgili veya cinsel nitelikli bir şey olursa ki, insanlar konusunda onların şeref ve haysiyeti ile de düğümlenmiş olur, bu hal değişikliğine ve dışa vuran hissiyata cinsel esirgeme denir.
Bu açıklama, esirgeme ile kıskanmanın nerede birbirinden ayrıldığını da belirlemiş oluyor. Zira kıskançlığın sebebi, başkasının elde ettiği bir nimet veya başarıyı kıskanan kimsenin bu nimet veya başarıdan mahrum kalmış olması ve sonuçta başkası için de başarısızlığı arzu etmesi durumudur. Bu iki sıfatın birbirinden ayrılması gerektiği Batılı yazarlar tarafından da vurgulanmıştır.[4] Sosyal psikoloji ansiklopedilerinden birinde beyan edildiği üzere esirgemenin, esas etkeni; gayet yolunda giden iyi bir ilişkinin tehdit edilmesi durumudur -özel olarak cinsel ilişki- ve bu da genellikle korku, rahatsızlık ve öfke duyguları ile beraberdir. Ancak kıskançlık, başkasının sahip olduğu bir şeye sahip olma eğilimidir ki, bu eğilim doğal olarak başkasının başarısından ve o şeye sahip olmasından bir nevi rahatsızlık duyma ile beraber gelir.[5]
b- Esirgeme sıfatının kaynağı konusunda belli bir görüş birliği mevcut değildir. Bazı Müslüman düşünürler bu sıfatın içgüdüsel ve fıtrî olduğunu beyan etmiş[6] ve bazı Batılı araştırmacılar da kültürün tesirlerini benimsemenin yanında bu sıfatın doğal ve fıtrî olduğunu vurgulamış ve görüşlerini doğrulamak adına hayvanlar dünyasından bazı örnekler getirmişlerdir.[7]
Bu görüşe karşı kimileri de, esirgeme sıfatının sırf kültürel etkenlerin ürünü olduğunu telakki etmiş ve ilk görüşün savunduğu delilleri yetersiz bulmuştur.[8]
İslamî rivayetlerde de esirgemenin fıtrî olduğu konusunda açık ifadeler göze çarpmıyor ve sadece bir rivayette şu ifade yer alıyor: Eğer bir erkekte gayret duygusu yoksa kalbi ters yüz olmuştur.[9] Belki de bu tabir, esirgemenin fıtrî oluşuna bir işarettir. Yani, kalbin ters yüz olması, insanın ilk yaratılışı ve fıtratının değişmesini ima edebilir. Ne var ki fıtratı böyle algılamak, fıtratın zatî ve değişmez olmasını gerektirmez. Zira aynı rivayette erkeğin esirgeme duygusundan yoksun olduğu varsayılmıştır ve yine diğer bazı rivayetlerden de esirgeme sıfatının yok olma ihtimali ve buna karşı eğitim yolu ile oluşması ve takviye edilmesi imkânı sonucu çıkar.[10] Bu noktalar da sırf bu sıfatın oluşmasında kültürel ve eğitim eksenli etkenlerin rolüne işaret etmektedir.
Bunun karşılığında esirgeme sıfatının çeşitli toplumlarda yaygın olması ve hayvanlar âlemindeki benzeri durumların müşahede edilmesi hali önünde bulundurulduğunda, esirgeme sıfatının geniş anlamının kendini sevme veya kendini savunma içgüdüsünden kaynaklandığını ve öncelikle insanın kendi nefsine ve daha sonraki derecelerde nefsin diğer parçalarına yönelik olduğunu görmemiz mümkündür. Ama nefsin diğer parçaları aynı sırada yer almaz.
Bedensel parçalar, yani vücudu oluşturan organlar konusunda içgüdünün etkili rolü inkâr edilemez. Bu yüzden insanlar ve hayvanlar her türlü tehdide karşı içgüdüsel olarak tahrik olup kendilerini savunmaya kalkıştıkları gibi, vücutlarını oluşturan organların tehdit edilmesi durumlarında da benzer bir tepkiyi verirler. Bu durum, içgüdüsel olarak çocuğunu kendisinin bir parçası gören annenin çocuğunu savunmasında da göze çarpar. Ama cinsel esirgeme gibi durumlarda kültürel etkenlerin müdahil olma ihtimali kuvvet kazandığı için, cinsel ortak nefsin itibarî parçası sayılabilir ve sonuçta esirgemenin içgüdüsel olduğu kuşkusu oluşabilir. Bu ihtimale göre bile, kültürel etki sadece kendini savunma içgüdüsünün gerçekleşmesi için zemin oluşturma düzeyinde kalır ve içgüdünün müdahil olduğunu temelden inkâr etmez. Bunun dışında, kadın ve erkeğin cinsel esirgeme tartışmasının devamında gündeme getireceğimiz meseleleri göz önünde bulunduracak olursah eğer bu ihtimalden çürütülmelidir.
c- Konuşmalarımızın asıl sorusu, yani İslam’ın neden kadın ve erkeğin cinsel esirgemesine farklı yaklaştığı mevzuuna gelince; ilk bakışta bu ayrımın doğal cinsel ayrımlardan birinden kaynaklandığı düşüncesi akla gelmektedir. Yani, esirgeme sıfatı fıtrî ve doğal olarak erkeklere özgüdür ve kadınlarda esas itibarı ile böyle bir sıfat oluşmaz, nitekim hayvanlarda da erkek hayvanda içgüdüsel olarak çiftine karşı bir nevi malikiyet duygusu vardır ki bu duygu dişi hayvanda görülmemektedir. Bazı rivayetlerde kadınların esirgeme duygusunun kıskançlık meselesinden kaynaklandığına yönelik tabirler de[11] bu düşünceyi doğrular nitelikte telakki edilebilir.
Ancak bu düşünceyi ıslah ve dengelemek gerekir, çünkü kadının esirgemesi en çok karı koca ilişkisi çerçevesinde ve meşru çok eşlilik konusunda kıskançlık misdakı olarak telakki edilir. Bu algının dayandığı noktayı ifade etmek gerekirse; Burada kadın, bir başkasının nimetini elinden alarak kendisinin o nimetten faydalanmasını arzu eden bir niyet taşımaktadır. Burada bir nimeti ve kendisine ait olan özel bir hakkı dış tehdide karşı koruma durumu söz konusu değildir. Fakat çok eşlilik gibi özel durumların dışında kadında cinsel esirgemenin esas itibarı ile mümkün olma meselesi, bu rivayetlerin beyan etmek istediği bir mesele değildir. Mesela, annenin kızının cinsel iffetinin tehdit edilmesine karşı esirgeme duygusunun dışa vurmasının cinsel esirgeme olmadığını telakki etmemek için ortada hiçbir delil yoktur.
d- Son nokta, ideal esirgeme ve ideal olmayan esirgeme arasındaki sınırı belirlemekle ilgilidir.
İslam’ın erkeğin esirgeme duygusunu sosyal ilişkileri kontrol etme ve ailesini koruma bağlamında etkili bir araç olarak takdir etmesi, radikal algılamalarla sonuçlanmamalıdır; çünkü yersiz esirgemenin olumsuz yönleri İslam’ın gözünden kaçmamıştır.
Bazı rivayetlerde yersiz ve yerinde esirgeme arasında açıkça fark bulunduğu beyan edilmiş ve birinci kısım esirgeme tenkit edilirken, psikolojik ve ailevi açıdan olumsuz sonuçları hakkında uyarıda bulunulmuştur[12]. Bu rivayetlere göre, erkeğin esirgemesi ancak eşinin (ve daha geniş bir kapsamda kızı veya kız kardeşi gibi akrabaları ve hatta din kardeşlerinden birinin) iffet ve masumiyeti fiili veya potansiyel olarak tehlike altında olduğu zaman takdir edilir. Ama erkeğin; kadının takvasından emin olduğu ve dış tehdit bulunmadığı durumlarda, İslam dini erkeğin esirgemesini uygunsuz görmektedir.
Bu sonuçlandırma ile ilgili olarak rivayetlerin dayandıkları belgelerin zafiyeti gündeme getirilebilir. Bu da rivayetlerin mutlak delilleri, yani erkeklerin esirgeme duygusunu mutlak bir şekilde teşvik eden ve kadının iffetinin tehdit altında olması veya olmaması durumlarını ayırt etmeyen delilleri[13] şarta bağlama özelliğini yok eder.
Ama İmam Ali’nin (a.s) yazdığı mektubun dayandırıldığı belgeyi düzeltme imkânı bulunduğundan[14] bu sorun da bertaraf olur. Ayrıca mutlak delilleri şarta bağlayan muteber bir rivayet de vardır ki bu da, helal işlerde esirgemenin; aşırı taassuptan doğan gayretin uygunluğunun söz konusu olmadığını beyan eden rivayetlerde ifade edilmiştir.[15] Bu rivayete göre, erkeğin, kadını bir mahremi ile meşru muaşeretlerde bulunması durumlarında esirgemesi, uygun sayılmaz. O zaman şöyle bir sonuç çıkar: Eğer cinsel günahın vuku bulması (ister en ağır şekli ile, yani kadının iffetinin çiğnenmesi ve ister namahrem kadına pak olmayan gözle bakması gibi daha hafif durumlarda) ihtimali yoksa, erkeğin eşini esirgemesi İslam açısından asla uygun değildir.
Her hâlükârda, erkeklerin esirgemeye teşvik edilmesinin, cinsiyet açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği iddia edilebilir ve bu durumun erkeğin kadın üzerinde hâkimiyet kurma ve onu kontrol altında tutma eğilimini takviye edeceği söylenebilir.[16] Ama ideal olan ve ideal olmayan esirgeme arasında sözü edilen sınırı benimseme varsayımı ile bu eleştirinin cevabı da açıktır. Çünkü ideal esirgeme, günahı önleme amaçlıdır ve bu durumda erkeğin gözetlemesini olumsuz değerlendiremeyiz. Kökü cahillik, bağnazlık ve bencilliğe uzanan ideal olmayan esirgemenin ise kültürel yöntemlerle tedavi edilmesi gerekir.
[1] Hadisin metni şöyledir: “Kadının gayreti küfürdür, erkeğin gayreti ise imandır.” age. “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 78. bab, s.111
[2] age. s.108 ve 110
[3] Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.4, s.175
[4] Gayretin İngilizce karşılığı “Jealousy”, kıskançlığın karşıtı “envy”dir. Bazı mütercimler bu kelimeleri çevirirken her ikisini de kıskançlık olarak çevirmektedirler. Bu hata, konuyu yanlış anlamaya sebep olabilir
[5] Manstead and Hewstone (eds.), The Blackwell Encyclopedia of Social Psychology, P.342
[6] Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.4, s.175
[7] Goode, The Family, P.17
[8] Kleinberg, Revanşinasi-i İctimanî, c.1, s.164-165
[9] Vesailu’ş-Şia, c.14, “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 77. bab, s.108
[10] age. c.5, “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 140. bab, s.179, c.3
[11] age. s.107, h.1 ve 110, h.3
[12] İmam Ali’nin (a.s) İmam Hasan’a (a.s) mektubunda şöyle geçmiştir: “Yersiz gayretten sakın. Bu iş sıhhatli kadınların hasta olmasına sebep olur.” age. “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 134. bab, s.175. Başka bir rivayette ise şöyle geçer: “Bazı gayretler var ki Allah onu sever, bazı gayretleri de Allah sevmez. Allah’ın sevdiği gayret, şüphe durumunda gayrettir, Allah’ın sevmediği gayret ise şüphe dışında gayrettir.” Kazvinî, Sünen-i İbn Mace, c.1, s.643
[13] Vesailu’ş-Şia, c.14, “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 77, 132, 134 ve 140. bablar, s.108, h.2 ve 3; s.109, h.7, 8 ve 10; s.111, h.8; s.174, h.1 ve 2; s.176, h.2 ve 3; s.179, h.3
[14] Marifet, “Şayestegi-i Zenan Berayi Kazavet ve Menasib-i Resmî”, Hükumet-i İslamî, sat.2, say.2, s.50
[15] Hadisin metni şöyledir: “Helal işlerde gayret olmaz.” Vesailu’ş-Şia, c.14, “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 135. bab, s.176
[16] Bu iddia tarihî belgelere dayandırılarak da güçlendirilebilir. Cahiliye Arapları arasında gayret sıfatı bazen büyük bir değer taşıyordu. Örneğin Resul-i Ekrem’in (s.a.a) döneminde Medine’nin ileri gelenlerinden biri olan Sa’d b. Ubade’nin gayret ve taassup konusunda aşırı biri olduğu söylenmiştir. İbn Abbas’tan aktarılan bir rivayete göre, o öyle gayretliydi ki, bakire kızlar dışında kimseyle evlenmedi. Bir kadını boşayacak olsaydı hiçbir erkek o kadınla evlenmeye cesaret edemezdi. Biharu’l-Envar, c.22, s.46
Dostları ilə paylaş: |