6.1. Kadının Evden Çıkması İçin Kocanın İzninin Gerekliliği
Rivayetlere ve fıkhî fetvalara göre, kadının evden çıkmak için kocasının iznine ihtiyacı olduğu konusunda hiçbir kuşku yoktur.[10] Bu hüküm ilk bakışta erkeklerin sultası ve kadınların esareti şeklinde telakki edilebilir. Bazı yenilikçi dinî düşünürler bu hükmü, özellikle kocanın; bu hakkı eşinden intikam almak, kişiliğini ezmek ve aşağılamak için onu kötüye kullanmak istemesi gibi durumlarda[1] fıtrî akıl ve vicdana, muaşeretin Kur’ânî kaidelerine, adalet ve ihsana aykırı olduğu gerekçesi ile İslamî ve insanî olmayan bir hüküm olarak nitelemişlerdir.
Bu tür eleştirilerde genellikle bazı noktalar göz ardı edilir ki, ilk nokta, bu hükmün muhtemel felsefesi ile ilgilidir. Gerçekte İslam öğretileri üzerinde biraz düşünüldüğünde böyle bir hükmün beyan edilmiş olmasının esas amaçlarından birinin kadınları cinsel açıdan korumak olduğu ihtimali göz önünde bulundurulur. Kadın ve erkeğin sosyal ilişiklerinin artması ve iki cins arasındaki ilişkilere getirilen kısıtlamaların azalmasının toplumda cinsel sapkınlıkların artması üzerinde doğrudan etkili olduğu kesindir ve bunun ispat edilmesine gerek de yoktur. Çağdaş dünyamızın gerçekleri de bu iddiayı doğrular niteliktedir. Dolayısıyla bu gerçeği, geçmiş dönemlere ve geleneksel toplumlara özgü bir gerçek olarak göremeyiz. Bu noktadan hareketle eğer yasama kurumu iki cins arasındaki sosyal ilişkiler yolundaki her türlü engeli ortadan kaldırma ve tam serbestlik sunma yolunu seçecek olursa, bu durumun; toplumda cinsel sapkınlık ve suçların artması ve aile temelinin sarsılmasından başka getirisi olmayacaktır. Ama eğer yasama kurumu aile kurumunu korumayla yükümlü olursa, kendisini şu seçeneklerle karşı karşıya bulur:
1- Kadını evin içinde hapsetmek: Bu seçenek cinsel sapkınlıkları kontrol altına alabilse de kadının insanî boyutunu inkâr etmesini ve ona sırf cinsel açıdan bakılmasını gerektirir ki, bu da İslam öğretilerine aykırıdır.
2- Erkeği, evin içinde hapsetmek: Bu durum da erkekleri sosyal sorumlulukların ifasında daha uygun gören İslam’ın ideal toplum anlayışı ile çelişir. Üstelik erkeklerin fizikî gücünün nisbî üstünlüğüne bakıldığında, böyle bir modelin uygulanma varsayımı gerçekçi olamaz.
3- Her iki cinsin de kamu alanlarında bulunmasına şartlı olarak ve bazı kısıtlamalar uygulamak suretiyle müsaade etmek: İslam dininde benimsenen bu seçenek şöyle bir varsayıma dayanır: Koca daha fazla bedensel güce sahip olması ve esirgeme olarak bilinen eşini korumaya yönelik güçlü ve muhtemel doğal güdüsü itibarı ile eşini koruma rolünü üstlenebilecek en etkin taraftır ve hiç kuşkusuz bu rolün devlet kurumları tarafından geniş kapsamlı ve daimi olarak ifa edilmesi mümkün değildir.
İslam dini aslında bu tür mülahazaları gözeterek kadının evden çıkmasını kocanın iznine tabi tutmuştur, ayrıca bu hükmün bir başka felsefesi de, kocanın cinsel ihtiyaçlarını karşılama meselesi üzerine inşa edilmiş olması ihtimalidir.
Buna göre, eğer evden çıkma konusunda bir kısıtlama getirilecekse, neden bu kısıtlamanın kadınlara özgü olduğu ve erkeğin evden çıkmak için eşinin iznine gerek olmadığı sorusuna da artık gerek kalmaz. Zira şöyle diyebiliriz: Kadın ve erkeğin cinsel ihtiyaçlar konusundaki farklılıkları, bedensel güç ve esirgeme psikolojisi (ki ilerleyen konularda değineceğiz) böyle bir ayrımı gerektirmiştir.
Bazıları bu farklılıkları görmek istemeyip önemsiz saysa veya tamamen inkâr etse de, gerçekler her zaman insanların istekleri ile doğru orantıda ilerlemeyebilir.
Bu hükmü eleştirenlere hatırlatılması gereken ikinci nokta şudur: Fıkhî kaidelere göre kadına zarar verme durumu ile başka durumları birbirinden ayırt etmek mümkündür ve böylece eğer erkeğin kadının evden çıkmasını engellemesinin altında kadına zarar verme gibi bir durum söz konusu ise, kocaya karşı yasal işlem uygulamada kadın özgürdür.[2]
Üçüncü nokta da şudur: Nikâh sırasında şart koymaya yönelik fıkhî tedbir bu tür itirazlara mahal bırakmaz; çünkü böylece kadın; kocasının onun evden çıkmasına yönelik hakkını pratikte kısıtlayabilir veya kendi iradesi ile bu hakkı kabul eder.[3]
[1] Kabbançı, “el-Mer’e, el-Mefahim vel Hukuk”, s.90-100
[2] “Nefy-i Zarar” kuralı için bk. Üçüncü ek
[3] Bazı rivayetlere göre Emirulmüminin Ali (a.s), kızı Hz. Zeyneb’i (s.a) Abdullah b. Cafer ile evlendirdiği zaman Abdullah’ın onu kardeşi İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte gitmek istediğinde alıkoymamasını şart koşmuştur. bk. el-Katifî, “Vefatu es-Seyyideti Zeyneb”, Mecmuatu Vefeyat el-Eimme, s.433 ve 444
6.2. Kadınların Evde Tutulması Tavsiyesi
Bu konuda erkeğin kadını muhafaza etme rolüne vurgu yapan farklı rivayetlere de rastlanmaktaır. Bu rivayetler erkeklere kadınları evde tutma ve evden çıkışlarını kontrol etmeye yönelik tavsiyeler içerir[1]. Rivayetlerin bazılarında ise tüm erkeklerden birbirinin gözetleme görevine saygı duymaları istenmiştir; mesela her erkek, içinde namahrem kadınların bulunduğu bir eve girmek için evin erkeğinden izin almalıdır.[2]
Bu rivayetler hakkında da ilk başlıkta değinmiş olduğumuz noktalara (kadınların cinsel korunmasına şiddetle ihtimam gösterilmesi, bu hükümlerin zarar verilmemesi şartına bağlanmış olması ve kadının nikâh sırasında şart koyma yöntemini kullanma hakkı) vurgu yapmak yerinde olacaktır. Özellikle ilk noktaya bu rivayetlerin içeriğinden ulaşmak mümkündür; zira rivayetlerin içeriğinde, bu hükümlerin, kadınların kültürel ve ahlakî zaafiyetlerinin büyük etkisinin olduğu o dönemde ortamın fesada uygun olması sebebiyle verildiği ifade edilmiştir. Örneğin; Emirü’l-Müminin Ali (a.s); oğlu İmam Hasan’a (a.s) yazdığı mektupta, kötü zan ve kuşkuya yol açan, ailesindeki kadınların namahrem erkeklerle her türlü irtibatı konusunda uyarıda bulunur, ayrıca güvenilmeyen insanların, evine girmesinden ve evdeki kadınlarla muaşeret etmesinden oğlunu sakındırır.[3]
Bu tür tabirler şu anlama da gelebilir: Kadınların sosyal ilişkilerinin sağlıklı olduğundan emin olunduğu durumlarda, erkeklerin kadınların üzerinde ağır gözetimlerinin uygulanması dinî açıdan uygun görülmemektedir.
Her hâlükârda, eğer günümüzde kadınların özgürlüğü ve bağımsızlığı ile ilgili radikal yaklaşımlar yüzünden birçok toplumu saran cinsel güvensizlik meselesini de göz önünde bulunduracak olursak, İslam’ın erkeğin gözetim rolüne önem vermesinin aslında ayrımcı bir yaklaşım ve erkekleri kadınlara musallat etme amaçlı olmadığı ve sadece inkâr edilemeyecek sosyal gerçeklere dayandığı sonucunu benimsemek, pek zor olmasa gerek.
[1] Vesailu’ş-Şia, c.14, “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 24 ve 95. bablar, s.41-43 ve 130
[2] age. “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 118. bab, s.157
[3] “Mümkün oldukça kadınların yabancı erkeklerle muaşeret etmesini engelle. Kadını hiçbir şey ev kadar korumaz. Onların evden dışarı çıkıp yabancı erkeklerle muaşeret etmeleri onlar için ne kadar zararlı ve tehlikeli ise, yabancı bir erkeği eve getirmen ve ev ortamında muaşeret etmelerine izin vermen de bir o kadar zararlı ve tehlikelidir.” age. “Mukaddimatu’n-Nikâh” babları, 24. bab, s.41.
Dostları ilə paylaş: |