Gençlik dönemi özelliklerinden bahsederken fiziksel güç, dayanıklılık ve bağımsızlık arayışlarından bahsettik. Bu özelliklerden dolayı gençlik çağındaki eğitim, çocukluk döneminden farklı olarak değişik usullere dayandırılmakta ve özel kaide ve esasları bu dönemde hâkim kılmaktadır. Bu usullerden birisi de gençlerle işbirliği ve onlara sorumluluk vermektir. Bu dönemde gençliğin enerji, çaba ve tazeliğinden işlerin yürütülmesi için faydalanmak ve kişiyi ileride alacağı sorumluluk doğrultusunda hayatın gerçek faaliyetleriyle aşina kılmak gerekmektedir. Bu usulleri yerine getirmek, gençlik enerjisi ve fiziksel güç dışında kişinin ruhsal ve psikolojik durumuna da bağlıdır. Kendini üstün göstermek, yeteneklerini sergilemek, çokbilmişlik, kazanma hırsı ve ilgi görmek onların hâlet-i ruhiyelerinin birer göstergesidir. Gençlik çağında olanların bu gereksinimlerini göz ardı etmek, ister istemez ters tepecek ve karşımıza istenmeyen davranışlar olarak çıkacaktır.
Öte yandan, ergen ve gençlere sorumluluk vermek, onu sorgusuz sualsiz hayat faaliyetlerinin içine atmak anlamına gelmez. Eğer gence bu şekilde iş buyurulursa, yapacağı işlerde göstermesi gereken özen ve dikkati gösteremeyecektir. Böyle bir durumda da gencin fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarına cevap verilmiş, fakat onu yönlendirmek adına bir şey yapılmamış olacaktır. Bu yüzden bu işbirliği “Sorumluluk” esasına dayandırılmalıdır. Sorumluluktan maksat, gencin yaptıkları değerlendirilmeli ve bunun doğrultusunda bu işler sorgulanmalıdır. Ama bu da sürekli olarak her şeylerini sorgulamak anlamına gelmemelidir. Kişinin faaliyetleri programlı, düzenli ve ölçülü olarak gerçekleşmeli ve bu şekilde amacına ulaşabilmelidir. Sonuç olarak da genç, düzen ve kaidelere uymayı, yarınlara daha iyimser bakmayı, programlar yaparak, kendi faaliyetlerini ölçmeyi öğrenmelidir. Rivayetlerde bu konuda gençlik genellikle bakanlığa benzetilmektedir. Bakanlık, kişinin, işlerinin yürütülmesini içerirken aynı zamanda usul ve kaidelere uyması ve de üstlerine karşı sorumlu olduğu bir hâldir.
İkinci Konu: Olumsuz Davranış, Duygu ve Bakış Açısının Düzeltilmesine Dair Usuller
Buraya kadar bahsettiklerimiz, ergen ve gençleri olumlu ve doğru davranışlara sevk edip özendirmek için kullanılan ve uygulanması gereken metodar idi. Başka bir tabirle, buraya kadar bahsedilen usul ve kaideler hataya düşmemiş ergen ve gençler içindi. Elbette bu usullerin diğer gençlerin eğitiminde işe yaramayacağı manasına gelmemektedir. Zira tüm bu usul ve kaideler, kişinin gelişim evreleri, ruhsal ve toplumsal özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Bu açıdan hatalı ve hatasız, suçlu ya da suçsuz genç arasında bir fark yoktur. Fakat hatalı gencin eğitiminde bunların yanı sıra, kendilerini hatadan uzaklaştıracak ve doğruya yönlendirecek usullere de dikkat etmek gerekmektedir. Şimdi burada dinî metinlerin içerisinden seçilmiş en önemli usullere değineceğiz.
Eğitimdeki ikinci usul ve kaideler, ergen ve gençleri yanlış ve olumsuz düşünce, davranış ve duygulardan uzaklaştırmak, onları bir nevi yatıştırmak için kullanılanlardır. Eğitimin önemli boyutlarından birisi, eğitim sistemi tarafından kabul edilmeyen, negatif bakış açısı, duygu ve davranıştan genci koruyan veya vuku bulduysa düzeltilmesine katkı sağlayan usullerden müteşekkildir. Davranışların düzeltilmesi üç boyutta incelenir. Eğitim bilimleri, psikoloji ve adli bilimler. Bu üç boyut arasındaki farklılığa dikkat etmemek, konularda dağılmaya ve olumsuz bakış açıları ve fikirlere yol açacaktır. Bu araştırmada mevzubahis edilenler İslâmî açıdan terbiyeyi ele almaktadır.
Konuya girmeden önce gençlik çağında oluşabilecek olumsuz davranış ve fikirleri, aynı zamanda bunların nedenlerinden de kısaca bahsetmek oldukça önemlidir.
İslâm dinine göre hiçbir fert suçlu ve günahkâr doğmaz. Tam aksine her doğanın ruhu pak ve temizdir. Hz. Muhammed (s.a.a.) şöyle buyurur:
“Her yavru İlâhî fıtrat ile doğar. Ta ki anne ve babası onu, Hristiyanlık, Musevilik ve Zerdüştlük ile tanıştırana kadar.”[1]
Bu özlü sözden anlaşılan, yoldan çıkmışlık ve suçun, genetik ve irsî değildir, daha sonra kazanıla bilirliğidir. Bu yüzden insanın sorgulanması mantıklı ve yerindedir. Eğer insan suçlu doğsaydı, onu sorgu ve sual muhatap kılmak yersiz ve imkânsız olacaktı. Çünkü o, zaten suçlu doğmuş ve bu negatif davranışlar üzerinde bir iradeye sahip değildir.
Suç ve olumsuzluğun kazanılabilir oluşu, insanın fiziksel ve ruhsal durumunun, bu konuda hiçbir etkisi olmadığı anlamına gelmemektedir. Dinî metinleri incelediğimizde, bazı sapmaların köklerinin, insanın fiziki ve ruhî durumunda saklı olduğunu görüyoruz. Bu durum bazı dönemlerde daha da belirgin olmaktadır. Gençliğe geçiş evresi ve gençliğin ilk yılları, insan ruhu ve bedeninin ahlâkî, dinî ve toplumsal kuralları çiğnemeye en müsait olduğu zamandır.
Bu arada aile ve toplum, gencin terbiyesi ve yönlendirmesinde ya da tam tersi isyana sürüklenmesinde oldukça önemli bir paya sahiptir. Toplumdaki her birey ve sorumluların, gençlerin olumsuz davranışları karşısındaki doğru tutum ve davranışları, onların bu tür davranışlardan uzaklaşmasına ve doğruya yönelmelerine sebep olacaktır.
Gençlik çağındaki hatalar, yanlışlar, suça eğilimler karşısında yapılacak şey, öncelikle: bu hata ve yanlışların derecelendirilmesi gerekmekte, ikinci olarak da: bu hataların nedenlerini bulup, onlara yönelik gereken önlemleri almak ve en uygun programı yapmak icap etmektedir. Buna dayanarak gençlikteki hata ve suçları, içerik ve şiddetlerine göre ayırabiliriz.
Bazı olumsuz davranışların nedeni, gençlik döneminin verdiği coşku ve heyecan olabilmektedir. Başka bir deyişle gençlerin davranışlarının bir bölümü, dinî ve hukukî yasalara aykırı olmasa da ebeveynleri (ana-babaları) tarafından hiç de hoş karşılanmamaktadır. Bazı davranışlar, yanlış ve toplumsal ahlâk ve kurallara aykırı olsa da dayanılamayacak kadar şiddetli değildir yani kişi, toplumun ve dinin önem verdiği, olmazsa olmaz dediği kurallarını çiğnemiş sayılmaz. Aynı zamanda bu tür davranışlar, kısa bir dönem için geçerli ve devamlılık arz etmeyen davranışlardır. Aslında bu, eğitimciler ve ailenin doğru yönlendirmeleriyle aşılabilecek bir durumdur. Ama bazen de gençlerin yanlış davranışları, çok önemli toplumsal ve dinî kuralları ihlal etmektedir. Zaten bunun için bu negatif davranışlara bir takım cezalar bile tayin edilmiştir. Sonuç olarak şunu bilmeliyiz ki, ergen ve gençlerin bu hata ve yanlışları büyük bir sahaya dağılmaktadır: suçun derecesi, şiddeti ve bunun ne kadar ileri gittiği konuları gibi. Suçun derecesi, süresi ve şiddeti onu diğer davranışlardan ayıracaktır. Bu yüzden her hataya ve yanlışa karşı farklı tavır sergilemek gerekmektedir.
Dinî açıdan bu yanlış davranış ve sapmaların sınıflandırılması, bunlara karşı nasıl davranılması gerektiği, günümüz toplumlarında farklı olabilir. Örneğin, Peygamber Efendimizin (s.a.a.), gençlerin anne ve babalarına karşı saygısız ve olumsuz davranışlarda bulunmalarına tahammül edemez ve bunu aynı kişinin bir başına iken işlediği suçlardan daha fazla önemserdi. Bu iki davranış şeklinden bir kaide çıkarılabilmesi tartışmaya açıktır ama burada bunu incelemeye gerek görülmemektedir. Ayrıca gençlik dönemine ait hataların değerlendirilmesinde, nedenlerin araştırılması da çok faydalı olacaktır. Bazı negatif davranışların nedeni, ebeveynlerin (anne ve babaların) olumsuz davranış ve tutumlarında saklıdır. Aslında bu tip hatalar, bu olumsuz davranışlara karşı birer tepki ve cevaptır. Çünkü bazı hatalar, mantıklı ve haklı bir takım ihtiyaçların karşılanmaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Tabiî ki bu iki etken dışında başka faktörler de bu davranışlarda etkin bir role sahiptir. Örneğin olumsuz fiziki ve kültürel koşullar, ekonomik yetersizlik, sosyal sınıflar, tahripkâr siyasî ve kültürel akımlar vb. gibi.
Şimdi de bu olumsuz davranışların önünü alabilecek usul ve kaidelerden bahsedeceğiz.
[1] İbn-i Ebi Cumhur-i İhsaî, Avâli’l-Leâlî, C. 2, s.. 35.
Dostları ilə paylaş: |