İslami Açıdan Gençlik Psikolojisi


Az ve Öz Sınırlama ile Kontrol ve Hidayet Etmek



Yüklə 1,41 Mb.
səhifə20/38
tarix29.08.2018
ölçüsü1,41 Mb.
#75831
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   38

2. Az ve Öz Sınırlama ile Kontrol ve Hidayet Etmek


Gençleri kontrol edip, yönlendirmek ve onları sapmalardan koruyup kollamak da toplum hayatının içerisinde gerçekleşmeli ve hayatın gerçeklerinden kopuk şekilde olmamalıdır. Gerçi bu konu, yalnızca gençlerin hâl ve davranışlarının düzeltilip, kontrol altına alınması için geçerli bir ilke değil, belki de herkesi ilgilendiren İslâm’ın genel bir öğretisidir. İslâm âlimleri bunu İslâmî metinlerden “Takva” adı altında bizlere sunmuşlardır. İslâm dininin asıl isteği olan ve bir kaide olarak üzerinde durulan konu, kişinin toplum içerisindeyken kendini günah ve tasvip edilmeyen işlerden korumasıdır. İzole edilmiş bir hayat yaşayıp, tahrik unsurlarından uzak kalarak bu tür günahlardan beri kalmak elbette mümkündür, fakat bu yöntemin etkisi kısa sürelidir.[1] Tekrar tahrik edici unsurlar ile karşılaşınca ya da belli bir zaman geçtikten sonra, tekrar içgüdüler harekete geçer ve yine aynı sahneler yaşanmaya başlar.

İslâm öğretilerinden birisi olan “Hicret” konusu da hiçbir zaman tek başına yapılan ve yalnız bir hayat anlamına gelen bir eylem olmamıştır. Hicret, yoldan çıkmış, ahlâkî değerlerini yitirmiş ve kişiyi günaha sürükleyecek birçok faktörü içeren toplumlardan ayrılıp, insanın kemale ulaşmasını sağlayabilecek, gelişmesine ön ayak olabilecek yeni bir ortama girmek anlamındadır. Elbette yine de ayrılmak ve izole etmek son çare olduğunda hayatta tatbik edilebilir, ama bu yalnızca özel ve nadir durumlarda kullanılmalıdır. Öyleyse, gençlerin gelişim ve terbiyelerinde çokça engel ve sınırlamalar kullanılmamalıdır. Belki az ve öz sınırlamalardan istifade edilmelidir. Çünkü sınırlama, gençlik gibi kendine has, özel bir evrede istenilenin tam aksine, bir tahrik unsuru olup karşımıza çıkabilir. Allah’ın Resulü (s.a.a.) şöyle buyururdu:

“İnsanoğlu engellendiği şeye karşı daha hevesli olur.”[2]

Din Önderleri’nin (Masum İmamlar’ın) davranış ve buyrukları incelendiğinde onların da, kontrol ve yönlendirmenin toplum içerisinde olmasını istedikleri görülmektedir. Zaten kendileri de bunu hayatları içerisinde tatbik etmişlerdir. Bir rivayete göre Fazıl b. Abbas, Arefe gününde Allah’ın Resulü’nün (s.a.a.) yanında dururken, etrafta olan kadınlara bakıyordu. Peygamber Efendimiz birkaç kez eli ile onun başını çevirdi; fakat o, yine bu işe devam etti. Fahr-i Kâinat şöyle buyurdu:

“Ey kardeşimin oğlu! Bugün öyle bir gündür ki; herkes gözüne, kulağına ve diline hâkim olursa günahları bağışlanır.”[3] 

[1]      Din-i Mübin-i İslâm’ın istediği; İnsanın halk içinde Hak’la olmasıdır. Buna tasavvuf dilinde, özellikle de Nakşibendîlerde “Halvet der encümen”(kalabalıkta yalnızlık) terimi ile ifade edilir. Bu terim, tasavvufa bu şekilde girmiştir. 

[2]      Muttekıy El-Hindî, Ali bin Hisâmeddîn; Kenzu’l-A’mâl, C. 16, s. 113, Hadis No 44095.

[3]      İbn-i Sa’ad, Muhammed; El-Tabakatu’l-Kübra, C. 4, s. 54.

3. Kendini Kontrol Etmek ve İç Denetime Özendirmek


İslâmî dünya görüşünde insan, “irade” ve “seçme hakkına sahip” bir varlıktır. İnsan iradesinin kişilik ve davranışlarındaki etkisi öyle büyüktür ki, dış etkenler her ne kadar etkili olsa da, iradesini güçlendirmesi sayesinde bu gibi faktörlerin olumsuz etkilerini azaltabilir ve hatta onları bertaraf edebilir. Ama bu güçlü irade, kişinin kendisinde şekillenmediği sürece her zaman olumsuz dış etkenlerden etkilenme tehlikesi mevcuttur. Bu etkenler, insanın iç dünyasının da yatkın olmasıyla birlikte, gelişim ve kemale ulaşmasında yıkıcı sonuçlara sebep olabilirler. Ebeveyn (anne ve baba) ve eğitimcilerin bu yöndeki denetimleri, yani dış denetim olarak adlandırılan kontrol, kişiyi belli ölçüde hatalardan uzak tutabilse de kişideki ruhsal faktörler, şekillenip güçlü iradeye sahip olmadığı sürece, bu denetim ile çok fazla yol kat edilememektedir.

Âdemoğlunun doğasındaki bu önemli konuyu bilmek, bizi eğitim ve terbiyede kullanılacak oldukça mühim bir kaideye götürmektedir. Bu kaideye göre programlar ve tedbirler alınırken kişi odaklı olanları tercih edilmelidir. Bu gibi tedbirler, kişinin olgunlaşmasına engel olabilecek yıkıcı faktörler ile rahatça yüzleşmesini sağlayacaktır. Bu konu, işin içerisinde gençler olduğunda daha da önem kazanmaktadır. Zira gençlik dönemi, iradeyi güçlendirme ve olgunlaştırmak için en iyi zamandır. Bunun yanı sıra bu konu, kişisel sorumluluk alınmasında ve bunun sonucunda toplumsal sorumluluğa ulaşılmasında da etkili olacaktır. İradenin güçlendirilmesi, özellikle de kazanılan başarılardan sonra yeteneklerin geliştirilmesi ve tevazu vb. meseleler bu konuyla bağlantılı diğer neticelerdir. Bu da konunun dış denetime kıyasla üstün olduğunu bizlere gösteriyor. Dinî öğretilerin, nasihat ve ikaz gibi konularda yoğunlaşmasının sırrı da bu olsa gerek. Çünkü bu gibi yollar, kişinin kendi kaderi üzerindeki etkisini ve kendisini günahlardan alıkoymasını içeriyor. “Tevbe” (tövbe), günahtan uzaklaşmak ve nefsine hâkim olmaya en iyi örnektir. Çünkü tevbe’nin gerçek anlamı, günahtan el çekip bir daha ona yaklaşmamaktır. Bu oldukça mühimdir ve özellikle gençler için daha da önemlidir. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:

“Tevbe iyidir. Ama gençlerden olan daha da iyidir.”[1]

Peygamber Efendimizin (s.a.a.) diğer bir hadisinde ise;

“Rabbimiz nezdinde en aziz kişi, tövbe eden gençtir ve hiçbir şeyin azizliği onun kadar olamaz”[2]buyrulmuştur.

Gençlerde nefse hâkim olup iradeyi güçlendirme konusunda bazı noktalara dikkat etmek gerekir. İslâm kaynaklarında nefse hâkim olabilme adına birçok yollar öğretilmektedir. Bunlardan birisi de oruç tutmaktır. Oruç tutmak, dürtülerin özellikle de cinsel dürtülerin dizginlenmesinde oldukça önemlidir ve bu eylem kalbin cilalanmasına da neden olmaktadır. Bu yüzden Masumlar’ın (a.s.) gençlere tavsiyesi, “eğer evlenemiyorsanız oruç tutun” olmuştur. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

“Ey gençler! Evliliği anlayın; evlenemiyorsanız da oruç tutun. Zira oruç, şehvetin kökünü kurutur.”[3]

Kendini kontrol edebilme ve günahtan alıkoyma becerisi, Allah’ın insana vermiş olduğu nefsin değerini anlamakta oldukça faydalıdır. İslâmî rivayetlerde, “Nefsin yüceliği” ve “Günahla mücadele” arasında çok anlamlı bir bağ kurulmuştur. Örneğin İmam Ali (a.s.) şöyle buyurur:

“Nefsinin kerim olduğunun farkında olan insan, nefsin isteklerini oldukça değersiz görür.”[4]

“Nefsi korumak” ile Allah’ın bahşetmiş olduğu emanetler olarak İlâhî nimetler arasındaki ilişkinin anlaşılması, insanın yaratılıştan gelen değerlerinin farkına varılmasına sebep olacaktır. Örneğin; eğer “Gençlik çağını” sebepsiz ve beyhude bir nimet olarak telakki edersek, onu koruyup zayi olmaması için hiçbir gayretimiz olmaz ve böyle olunca da onu çarçabuk yitiririz. Cinsel dürtüler de aynı şekildedir. Onlar Allah’ın bizlere verdiği bir nimetidir. Onu doğru zaman ve doğru şekilde kullanmak icap eder. Yoksa insan vücudunu esir alıp, onun yönlendirmesine ve ahlâkî kurallara ters düşen aykırı yollara sapmamıza neden olur.

“Genç egemenliği” ve “Çocuk egemenliği” terimleri bugünün modern dünyasında savunulan ve gençlik çağında nefsini korumaya yardımcı olan unsurların karşısında duran iki terimdir. Gençlerin her türlü istek ve arzularına tam itaati gerektiren bu bakış açısı, sorgusuz sualsiz onların tatmin edilmesi yönündedir. Hiçbir ahlâkî ve toplumsal sınırlama ve kurala bağlı olmayan böyle bir genç, nasıl olur da kendisini günah ve ahlâkî çöküntüden koruyabilir? Rivayetler bu konuyu şu şekilde değerlendirmektedir; Ayyaşî tefsirinde Ebu Basir’den nakledildiğine göre İmam Cafer-i Sâdık (a.s.);

“Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk.”[5] Ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Burada ebeveynin (anna ve babanın), evlatlarına olan aşırı sevgisi yüzünden evlatlarına kıyamayıp, ona uyup küfre düşmelerinden korkulmuştur.”[6]

Ehl-i Beyt İmamları’nın altıncısı olan İmam Sâdık’ın (a.s.) tefsirinin genel anlamı şöyledir, bazen evlatlara özellikle de gençlere duyulan şiddetli sevgi, onların her türlü arzu ve isteklerinin yerine getirilmesine ve önlerine hiçbir engel konulmamasına neden olmaktadır. Ama oldukça açıktır ki, onların her arzuladığı doğru ve yerinde şeyler değildir ve yanlış istekleri de olabilir. Dolayısıyla tüm isteklerin karşılanması onları küfür ve batıla götürebilir.

[1]      Verram, ez-Zahid Ebu’l-Huseyn; Tenbîhu’l-Havâtir ve Nuzhetu’n-Nevâzir, C. 2, s. 118. 

[2]      İbn-i Ebi’l-Hadid; Nehcu’l-Belaga Şerhi, C. 11, s. 181.

[3]      Kuleynî, Muhammed b. Yâkub b. İshak; El-Kâfî, C. 2, s. 180. 

[4]      Amedî, Abdulvahid; Gureru’l-Hikem, C. 5, s. 365, Hadis No 8771. 

[5]      Kehf/80. 

[6]      Meclisî, Muhammed Bâkır; Bihâru’l-Envâr, C. 13, s. 311.


Yüklə 1,41 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin