İslami Açıdan Gençlik Psikolojisi


c. Din ve dindarlık terbiyesinin temellerinin öğretilmesi



Yüklə 1,41 Mb.
səhifə28/38
tarix29.08.2018
ölçüsü1,41 Mb.
#75831
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   38

c. Din ve dindarlık terbiyesinin temellerinin öğretilmesi


Gençlere ve hatta tüm toplum bireylerine verilmesi gereken en önemli eğitim, dindarlık ve dinî terbiye usulleridir. Tüm toplumun bu usullere âşina olup, bu davranışları uygulaması gerekmektedir. Ama maalesef, bugüne kadar bu konu hakkıyla eda edilememiş ve toplum içerisinde istenilen yere gelememiştir. Bazen cüz’i ya da eksik olarak bazı eğitici kitaplarda veya eğitmenlerin sözlerinde anlatılmıştır, ama bunun kendisi, bu şekliyle zararlı olabilir. Çünkü herkes bu temellerin bir kısmından haberdar olmuş olacak ve onu uygulayacaktır. Hâl böyle olunca da, bu usullerin aslında bir bütün olduğunu görmeyecek, dolayısıyla, bir kısmı uygulanamayacak ve diğer bir kısmın da uygulanmasında aşırılığa kaçılacaktır. Bizim toplumumuzda hâkim olan dinî yapılanmanın en acil şekilde, bu usul ve kaidelerin farklı düzeylerde sınıflandırılıp düzenlenmesi gibi görünmektedir. Bu kaidelerin usulüne göre uygulanmasının önemi, dindarlık vadisinin her türlü geri kalmışlık ve aşırıya kaçmanın oldukça müsait olduğu varsayılırsa insanın, dinin bu usullerini bilmek ve uygulamakla kurtulacağıdır.

Masumlar’ın (a.s.) sözlerinde bu konu hakkında oldukça önemli dersler mevcuttur. Dinî metinler incelendiğinde, On dört Masum’un (a.s.) dinî temellerin çocuklar ve gençlere öğretilmesinin davranış ve dinî eğitimlerinin en başına yerleştirdikleri anlaşılmaktadır. Örneğin, “dinî vazifelerin devamlılığı” konusundan bahsedilirken onlar, gençleri aşırı ibadet etmekten uzak tutmuşlardır. İmam Cafer-i Sâdık’ın (a.s.) gençliğinde aşırı ibadet etmesi ve kıymetli babası İmam Muhammed Bâkır (a.s.) tarafından uyarılması; “Kendine bu kadar zahmet verme zira Rabbimiz azla yetinir”[1] cümlesi bu konuyu doğrulayan güzel bir örnektir.

Bir başka örnek, din ve dindarlıktan cüz’i sonuçlar çıkarıp, bunların birbirinden bağımsız ayrı ayrı incelenmesinden sakınmaktır. Maalesef dini ile iç içe sayılan toplumlarda dinden yanlış sonuçlar çıkarılmakta ve din, insan hayatından ayrı olarak görülmektedir. Güya insanın günlük hayatının büyük bir kısmı dinle alâkasız ve yalnızca bazı bölümleri dinî atmosfere sahiptir. Bu düşünceye göre yiyip-içmek, banyo yapmak, cinsel ilişkide bulunmak, çalışmak, uyumak vb. günlük hayatın parçası unsurlar, dinî meselelerden sayılmamakta ve bu bakış açısına göre ergen ve gencin birçok davranışı da dinî olarak görülmemektedir. Sadece Seccâde üzerinde alnını mühre koyup, namaz kılarken, ya da Allah’a el açıp dua ederken dindardır ve bunun duşunda dinle ilgili bir eylem gerçekleştirmemektedir. Hâlbuki dinî öğretiler, İslâm dinini öyle bir anlatıyor ki, bu hayatımızın tüm ruhunu kapsamakta ve tüm hayatımıza dinî bir renk katmaktadır. Kuşkusuz bu bakış açısı (yani dini sadece namaz, dua gibi ibadetlerle sınırlamak) yanlıştır ve dine olan ilginin azalmasına sebep olmaktadır. Gençlere eğitim verilirken hayatın her anını dinî bir hava içerisine sokulabilir ve hatta böyle de olmalıdır. Gerçi modern dünyada maalesef, İslâm’ın ilk yıllarına göre İslâm’a olan bakış açısı oldukça daralmış ve kısıtlanmıştır. Aşağıda zikredilen etkileyici ve bir o kadar da üzücü şu hikâyeye dikkat edelim:

“Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a.) bir gün sevenleri ile oturuyormuş. Birden gözü çok zor koşullar altında çalışan güçlü bir gence ilişmiş. Peygamber Efendimiz’in (s.a.a.) etrafında bulunan Peygamber âşıkları:

- Keşke bu genç, gücünü ve gençliğini Allah yolunda harcasayd;dediler. Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:

- Böyle konuşmayın. Çünkü bu genç, kimseye muhtaç olmamak için çalışıyorsa yaptığı iş, Allah yolundadır ve eğer fakir ailesine veya anne- babasına bakmak için çalışıyorsa, hizmeti Allah yolundadır. Yok, eğer kendine mal toplamak ve hava atmak için yapıyorsa Şeytan’ın yolundadır.”[2]



[1]      Kuleynî, Muhammed b. Yâkub b. İshak; El-Kâfî, C. 2, s. 87. 

[2]      Beyhakî, Ahmed b. Huseyn; Es-Sunen-i Kubra, C. 7, s. 479.

d. Kur’an okumanın öğretilmesi


Bu eğitim dalı, rivayetlerde açıkça çocuk ve gençlerin kişiliğine olan müsbet etkisinden bahsedilen eğitimlerden olduğu için aile ve toplumun kültürel ve eğitim planlarının başında gelmelidir. Kur’an eğitimindeki ilk aşama, Kur’an’ın doğru ve hatasız okunmasının öğretilmesidir. Çünkü bu kişinin canı, ruhu ve de bedeninde oldukça tesirli ve etkilidir. İmam Cafer-i Sâdık (a.s.) buyurur ki:

“Kur’an okuyan her imanlı gencin kanına ve etine Kur’an, sinerek karışır.”[1]

Bu rivayet, Kur’ân’ın bireyin kişiliği üzerindeki derin etkiye bir göndermedir. Kur’an insanı terbiye edip, doğru yolu gösteren bir kitaptır. Bu yüzden şüphe yoktur ki; Kur’ân’ı tanımak ve öğretilerini anlamak, gencin ruhunda derin bir değişikliğe yol açacaktır. Birçok aile evlatlarının bir sürü kitap, makale ve mecmua okumasına izin vermektedir. Hâlbuki bu kitapların birçoğu zararlı konuları ihtiva etmekte ve buna rağmen çocuklarının faydadan çok zararı olan abes kitaplara sahip olmasından korkmamaktadırlar. Buna rağmen, Kur’ân ve duaların okunması için hiçbir uyarıda bulunmamaktadırlar. Ama işin özü, bizlerin Müslüman olmasından ve aynı zamanda Masumlar’ın (a.s.) davranışlarının takipçisi olmamız zorunluluğundan böyle davranmamalıyız. Burada sizlere İmam Ali’nin (a.s.) çok ilginç bir sözünü hatırlatacağız: Rumeyle şöyle der:

“Hz. Ali (a.s.) bir gencin yanından geçerken onun mırıldandığını duyar, ona:

- Evlat! Kur’ân okusaydın daha iyi olurdu; diye buyurur ve genç de İmam’a (a.s.):

- Ey Emir! Öyle okuyacak kadar bilmiyorum. Bana onu öğrenmem de yardımcı olur musunuz; deyince o Hazret (a.s.) gence:

- Yanıma yaklaş; diye buyurdu. Genç, Hz. Ali’nin (a.s.) yanına yaklaşınca İmam onun kulağına usulca bir şeyler okudu ve o anda genç, bütün Kur’ân’ı kalbinde hissedip, hafız oldu.”[2]

[1]      Hurru’l-Âmilî, Muhammed bin Hasan; Vesâilu’ş-Şîa, C. 4, s. 633. 

[2]      Meclisî, Muhammed Bâkır; Bihâru’l-Envâr, C. 42, s. 17.

e. Din inancı ve bilgilerinin öğretilmesi


Çocuk ve gençlere öğretilmesi gereken bir diğer konu da, din inancına dair bilgilerdir. Bu, onların dindarlık ve itikatlarının ardındaki fikrî ve mânevî dayanaklardır. Gençlerin din eğitimlerinin gerçekleşmesinde çocuklukta onları dinî faaliyetlere alıştıracak ve din için gereken duygusal ve ruhsal ortamların oluşturulmasına yönelik tedbirlerin dışında, kişiyi sağlam nedenlere dayandırılmış dinî öğretiler ile donatmayı ihmal etmemek gerekmektedir. Başka bir deyişle, dini yalnızca bir alışkanlık, bir adet hâline getirmek doğru bir terbiye şekli değildir. Belki, bu önemli konuyu faal ve sağlam sebeplere dayandırılmış bir beceri hâline getirmek gerekmektedir. Burada her şeyden çok dikkat edilmesi gereken konu, mütedeyyin olmanın temelleri sayılan dinî usullerdir. Bu yüzden Din Önderleri’nin (Masum Oniki İmam’ın) tavsiye ve nasihatleri, dindarlığı korumak için bilim ve dinî bilgilerin edinilmesidir. İmam Ali (a.s.) değerli bir hadisinde gençlere hitaben şöyle buyurmuştur:

“Ey gençlik! Şeref ve ahlâkî değerlerinizi, edep ve terbiye ile muhafaza edip, dininizi bilgi ile koruyun.”[1]

Burada açıkça görüldüğü üzere dindarlık doğru düşünce ve yorumlamaya bağlıdır. Bu da yanlış ve saptırılmış düşüncelerin yolunu kapatır ve düşmanların işini güçleştirir. Burada üzerine vurgu yapılması gereken bir mesele, din eğitimi sırasında gençlerin gelecek sorulardan rahatsız olunmamalı ve hatta teşvik dahi edilmemelidirler.

Çocukluk ve gençlik dönemi, aslında Kur’ân ve dinî maarifin öğrenilme dönemidir. Çünkü rivayetlerden anlaşılan, Kur’ân-ı Kerim öğrenmenin diğer maariflere göre daha öncelikli olmasıdır. Elbette bu, maarif ve eğitimin bir kenara konulması anlamına gelmeyecek, yalnızca önceliklerden bahsedilmiş olacaktır. İmam Cafer-i Sâdık (a.s.) şöyle buyurur:

“Çocuk hayatının ilk yedi yılını oyun ile diğer yedi yılını Kitap (Kur’ân) öğrenmek ile ve sonraki yedi yılını da, helal ve haramlar gibi şer’î hükümleri öğrenmek ile geçirmelidir.”[2]

Bu sıralama ve verilen öncelikler, her mertebenin bir diğeri için uygun ortam oluşturmasından dolayıdır. Elbette burada şöyle diyebilirler; rivayette geçen “Kitap” kelimesi Kur’ân-ı Kerim değil ilim öğrenmek mânasını taşımaktadır. Fakat “Kitap” kelimesinin dinî metinlerde “Kur’ân” anlamında kullanılmasından ötürü bu ihtimal bir hayli zayıftır.



[1]      Kummî, Abbas; Sefînetu’l-Bihâr, Mad. “Sebep”. 

[2]      Kuleynî, Muhammed b. Yâkub b. İshak; El-Kâfî, C. 6, s. 47.

Yüklə 1,41 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin