İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə1192/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   1188   1189   1190   1191   1192   1193   1194   1195   ...   1221
Bir atıf notu:

-İsm-i Kayyum’un cilvesi ile yıldızlar âlemindeki intizamat, bak: 1952, 1953. p.lar.

4012- YUNUS (A.S.) j9Y< : «Hazret-i Yunus, Benî İsrail’den müba­rek bir peygamberdir... Asuriye devletinin payitahtı olup elyevm Musul şeh­rinin karşısında harabesi görülen Ninova ahalisine peygamber gönderilmişti. Putlara tapmakta bulunan Ninova ahalisi Hz. Yunus’un otuz sene devam eden nasihatları dinlemediler. Hz. Yunus da kendisine taraf-ı İlahîden daha mezuniyet verilmeden Ninova’yı bıraktı. Dicle kenarına gitti. Bir gemiye bi­nip bir tarafa gitmek istedi. Fakat gemi yürümedi. İçinde bulunanlar ara­mızda bir suçlu var demeğe ve kur’a atmağa başladılar. Hz. Yunus o suçlu benim, Rabbimden daha müsaade almadan kavmimi terkettim diye kendisini suya attı. Derhal bir büyük balık tarafından yutuldu... Hemen tevbeye, istiğ­fara başladı... Bir müddet sonra balık kendisini çıkarıp sahile attı...

Yunus (A.S.)’dan sonra Ninova şehrini korkunç bir kara duman kapla­mıştı. Ahali derhal Allah Teala’ya yalvararak tevbe ettiler, yaptıklarına piş­manlık gösterdiler. O duman da üzerlerinden açılıp gitti. Başlarına gelecek beliyyelerden kurtulmuş oldular.

Hz. Yunus tekrar Ninova’ya gelip bir müddet daha mukaddes vazifesine çalıştı. Ba’dehu bu şehri terkederek uzlet buyurduğu bir mahalde irtihal etti.

Asuriye devleti bilahare munkariz olmuştur. Şöyle ki: Medye hükümdarı ile Babil valisi Ninova şehrini muhasara ederek yakıp yıktılar. Asurilerin son hükümdarı bu halden müteessir oldu. Ailesi efradıyla beraber yaktırdığı bü­yük bir ateşin içine atılarak yanıp gittiler. Bu surette sona eren Asuriye dev­letinin yerinde Medye ve Geldan devletleri kaim oldu.» (B.İ.İ. 489)



4013- Kur’an (21:87) âyetinde bahsi geçen «Hazret-i Yunus İbn-i Metta Alâ Nebiyyina ve Aleyhissalatü Vesselâm’ın münacatı, en azîm bir münacat­tır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır. Hazret-i Yunus Aleyhisselâm’ın kıssa-i meşhuresinin hülasası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümid kesik bir vaziyette

(21:87) «w[¬W¬7_ÅP7~«w¬8 ­a²X­6 |¬±9¬~ «t«9_«E²A­, «a²9~ ެ~ «y«7¬~ «ž münacatı, ona sür’aten vasıta-i necat olmuştur.

Şu münacatın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab, bilkülliye sukut etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki; hükmü hem ba­lığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semaya geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hut ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine müsahhar eden bir Zat, onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı olsa idiler, yine beş para faideleri olmazdı. Demek esbabın te’siri yok. Müsebbib-ül Esbab’dan başka bir melce olamadığını aynelyakîn gördüğünden sırr-ı , nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münacat birden bire geceyi, denizi ve hutu müsahhar etmiştir. O nur-u tevhid ile hutun kar­nını bir tahtelbahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvari emvac deh­şeti içinde denizi o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahra, bir meydan-ı cevelan ve tenezzühgâhı olarak, o nur ile sema yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lamba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdid ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Ta sahil-i se­lâmete çıktı. Şecere-i Yaktîn (37:146) altında o lütf-u Rabbanîyi müşahede etti.

4014- İşte Hazret-i Yunus Aleyhisselâm’ın birinci vaziyetinden yüz de­rece daha müdhiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz, istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor. Onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hutumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.

Madem hakiki vaziyetimiz budur; biz de Hazret-i Yunus Aleyhisselâm’a iktidaen umum esbabdan yüzümüzü çevirip doğrudan doğruya Müsebbih-ül Esbab olan Rabbimize iltica edip (21:87)

«w[¬W¬7_ÅP7~ «w¬8 ­a²X­6 |¬±9¬~ «t«9_«E²A­, «a²9~ ެ~ «y«7¬~ «ž demeliyiz ve ayn-el yakîn anlamalıyız ki; gaflet ve dalaletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve heva-yı nefsin zararlarını def’edecek yalnız o zat olabilir ki; istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir. Acaba Hâlik-ı Semavat ve Arz’dan başka hangi sebeb var ki, en ince ve en gizli ha­tırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, Âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak; hâşâ, Zat-ı Vacib-ül Vücud’dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette O’nun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskâr olamaz.

Madem hakikat-ı hal böyledir. Nasılki Hazret-i Yunus Aleyhisselâm’a o münacatın neticesinde hutu ona bir merkûb, bir tahtelbahir; ve denizi bir güzel sahra; ve gece, mehtablı bir latif suret aldı.

Biz dahi o münacatın sırrıyla «w[¬W¬7_ÅP7~ «w¬8 ­a²X­6 |¬±9¬~ «t«9_«E²A­, «a²9~ ެ~ «y«7¬~ «ž

demeliyiz. «a²9~ެ~«y«7¬~«ž cümlesiyle istikbalimize, «t«9_«E²A­, kelimesiyle dün­ya­mıza, «w[¬W¬7_ÅP7~ «w¬8 ­a²X­6 |¬±9¬~ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz.

Ta ki nur-u iman ile ve Kur’anın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılab etsin. Ve mütema­diyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvacı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur’an-ı Hakîm’in tezgahında yapılan bir sefine-i maneviye hükmüne geçip, ta sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur’anla, o terbiye-i Fürkaniye ile; nefsimiz bize binmiyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.

4015- Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin camiyeti itibariyle sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizazatından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrasından müteellim oluyor. Ve nasılki hurdebinî bir mikrobdan korkar; ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasılki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasılki küçük bahçesini sever, öyle de; hadsiz ebedî Cennet’i dahi müştakane sever. Elbette böyle bir insanın Ma’budu, Rabbi, melcei, halas­kârı, maksudu öyle bir zat olabilir ki, umum kâinat onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyarat dahi taht-ı emrindedir. Elbette öyle bir insan daima Yunusvari «w[¬W¬7_ÅP7~ «w¬8 ­a²X­6 |¬±9¬~ «t«9_«E²A­, «a²9~ ެ~ «y«7¬~ «ž demeye muhtaçtır.» (L.5-7)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   1188   1189   1190   1191   1192   1193   1194   1195   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin