İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə261/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   257   258   259   260   261   262   263   264   ...   1221
749- qqECEL u%~ : Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. Âhirete göç etmek. *İleride olacağı şüphesiz olan. *Allah’ın takdir ettiği ömür. (Bak: Mevt)

«Ecel: Bir nesne hakkında madrub ve mukadder olan müddete denir. Bu ke­lime Kur’an’da beş vecihle müsta’meldir:

1- İnsan hayatının sonu ki, mevt-i mukadderdir.

2- Muayyen vakit manasınadır.

3- Kâfirleri helâk etmek manasınadır.

4- İddet-i mutlakada kullanılır.

5- Azab ve ukubet manasındadır.

İntiha ve ecel, masdar olup gerilenmek ve teehhür demek olur. Aynı kökten gelen te’cil; bir muayyen vakte kadar müddet ve mühlet tayin etmek demektir.» (Kamus Tercümesinden özet)

«Ecel, hem müddete hem de müntehasına ıtlak olunur.» (E.T.)

750- Hayır ve şer işlenmesine göre, ecelin yani ecel-i muallakın değiş­mesi me­selesine gelince: Bir âyette şöyle buyrulur:

«(71:4) ²v­U¬"Y­9­† ²w¬8 ²v­U«7 ²h¬S²R«< günahlarınızdan bir kısmını mağfiret etsin.. |ÅW«K­8 ¯u«%«~ |«7¬~ ²v­6²h±¬' ÏY­<«— ve sizi müsemma bir ecele kadar te’hir etsin.

Keşşaf demiştir ki: Allah Teâla şöyle kaza buyurmuştur ki, meselâ: Nuh Kavmi iman ederlerse ömürleri bin senedir ve eğer küfr üzere giderlerse dokuzyüzün ba­şında onları ihlak edecektir. Bu suretle onlara denilmiştir ki: İman edin ki, Allah sizi ecel-i müsemmaya kadar te’hir etsin. Yani tesmiye etmiş ve sizin için daha ilerisine gidemiyeceğiniz bir gaye olarak tayin bu­yurmuş olduğu vakte kadar bıraksın ki, o tam bin olan en uzun vakittir. Sonra da haber vermiş ki; o uzun gaye geldiği vakit, bu kısanın te’hir olun­duğu gibi te’hir olunmaz. Razi de tefsirinde bunu aynen al­mıştır. Kazıyy ve Ebussuud ve Alusi dahi aynı manada yürümüş..» (E.T.5369-5373)

751- Diğer bir âyet de şöyle tefsir ediliyor: «İşte Allah o Hâliktır ki, in­sanları ibtidaen böyle bir çamurdan halk eyledi, (6:2) ®Ÿ«%«~|«N«5 Åv­$ sonra bir ecel kaza etti, takdir ü hükmedip bilfiil mevki-i icraya koydu. Her dünyaya geleni ölümüne kadar bir ecel ile te’cil eyledi ki, her eceli yetenin ölmekte ol­duğu zahir ve hepinizin ma­lum ve meşhududur. Bundan başka ­˜«f²X¬2|ÅW«K­8 °u«%«~«— takdir ü tesmiye edilmiş bir ecel, bir ecel-i müsemma da onun indinde, onun huzurunda vardır.» (E.T.1874)

752- «Hadis-i Şerif’te varid olmuştur ki: “Bazan belâ nazil oluyor, gelir­ken kar­şısına sadaka çıkar, geri çevirir.” (81) Şu hadisin sırrı gösteriyor ki: Mu­kadderat, bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır. Demek ehl-i keşfin mut­tali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şeraitle mukayyed bu­lunduğunu ve o şeraitin vuku bulmamasıyla, o hâdise de vukua gelmiyor. Fa­kat o hâdise ecel-i muallak gibi, Levh-i Ezelî’nin bir nevi defteri hük­münde olan Levh-i Mahv İsbat’ta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelî’ye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıka­mıyor. İşte bu sırra bi­naen, geçen ramazan-ı şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakit­lerde istihraca binaen veya keşfiyat nev’inden verilen haberler, muallak ol­dukları şeraiti bulamadıkları için vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib et­miyorlar. Çünki mukadder imiş, fakat şartı gelmeden o da vukua gelme­miş.» (L.103-104)

753- Levh-i Ezelî’deki ecel-i müsemma ile, iyi ve kötü şartlara göre deği­şen ecel-i muallak arasında zıddiyet yoktur. Çünki ecel-i müsemma, levh-i mahv ve isbat ve ecel-i muallakı; yani bütün ahval-i âlemi başı ve sonuyla ihata eder.

Meselâ şerler sebebiyle mukadder olup gelecek olan belayı kader esbabı daire­sinde gönderirken, makbul bir sadaka ve hayırla karşılanırsa, Allah ya bu hükmünü geri alacak veya gönderecek. İşte bu iki şıkkın hangisi olacaksa, ilm-i İlahî ezelî ola­rak onu bilir ve Levh-i Ezelî’de mukadder bulunur. Bu husus sadece ecel için değil­dir. Bütün ahval-i kâinatı, nihaî durumlarıyla Levh-i Ezelî ihata etmiştir. Muallak mukadderat onun dışında değildir.



754- Ecel-i muallakın bir hikmeti: Şerlerden ictinab ettirmek ve cehd ü gayreti teşvikle sadaka ve hayra sevketmektir. Çünki kader liyakata göre mu­amele eder. O halde ihtiyar ile hayır ve şerrin hangisine meyledilecekse, ka­der ona göre hükmeder. Nasılki çekirdeğin içinde kaderce konulan manevi bir proğramı vardır. Çekirdek için esbab âlemi olan toprakta o manevi proğramı kuvveden fiile çıkarken müsait veya namüsait şartlar karşısında çü­rümek veya büyümek cihetinde çekirdeğin de ecel-i muallakı vardır diye teşbihen söylenebilir. Yani iyi şartlarda ecel-i fıtrîsine ka­dar büyüyüp hayatı devam edecek; aksi halde ise arızalara maruz kalacak veya çürü­yüp gidecek­tir.

Öyle de insanın ef’al-i ihtiyariye âleminde, hakikat-ı diniyeye ve rıza-yı İlahiyeye muvafık veya namuvafık temayül ve harekâtı dahi, kader kaza ve ata kanunlarının hükümlerine ve neticelerine maruzdur. (Bak: Kader)



755- Hem ecel-i muallakın diğer bir hikmeti de, melaike ve ruhaniyat âlemine bakar. Zira beşerin hayır ve şerlerine karşı, Allah’ın cemal ve celal tecellilerini ve haşmet-i saltanatını temaşa eden meleklere bir mütalaagâh olup manevi mukadderat âleminde nezaret vazifelerini ifa ederler.

Demek günah ve kötülüklere karşı Allah tarafından gelmeğe hazırlanan musi­betlerin, iyilik ve sevablı amelle mukabele edilip durdurulabileceği dü­şünülerek, gü­nahlara tövbe etmeli, hayır ve iyiliklere devamlı gayret göster­melidir. Hem bir ha­neyi belâlardan koruyan, içindeki masum ihtiyarlar oldu­ğunu bildiren _ÅA«. ­š«Ÿ«A²7~ ²v­U²[«V«2 Å`­M«7 ­pÅ6Çh7~ ­„Y­[ÇL7~ «ž²Y«7 (82) hadis-i şerifi de, iyilerin hürme­tine merhamet-i İlahiye belâları durdurduğunu bildirmesi, meseleyi teyid ediyor. (Bak: Sadaka)



756- İşte en cüz’îden en küllîye kadar cereyan eden mukadderat, ilm-i İlahînin herşeyi ihata ettiğini isbat eder. «Hem umum zihayatın, ibham ünvanı altında bir kanun-u taayyüne bağlı olan ecelleri, ölümleri bir ilm-i muhiti gösteriyor. Çünki her taifenin, gerçi ferdlerin zahiren muayyen bir vakt-i eceli görünmüyor, fakat o taife­nin iki had ortasında mahdud bir za­manda ecelleri muayyendir.» (M.243)

Evet «ecellerin adem-i taayyününde saklanan faidelerin kesreti, ilm-i Bari’de onların muayyen olduğuna nurlu bir delildir. Eğer ecellerin vakti muayyen olmuş olsaydı, ilm-i Bari cihetinden onların adem-i tayyünü teveh­hüm olunacaktı ki; o zaman o taayyün kanun-u fıtrîye (tabiîye) tefvizi ile te­vehhüm edilecekti. Binaena­leyh ecellerin iki hadd-i muayyen ortasında taay­yün etmemesiyle, vehmin hakkı yoktur ki, ilm-i Bari’de dahi adem-i taayyü­nünü iddia etsin.» (M.Nu.177) (Ecelin mübhem olması, bak: 3037.p.)



757- Ecel-i kaza ise, ecel-i müsemmanın fiile çıkıp kaza olmasıdır. Kur’anda (6:60) °u«%«~ |«N²T­[¬7 âyeti ecel-i kazayı bildirir.


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   257   258   259   260   261   262   263   264   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin