4.8. SÜNNETİN İSLAM TEŞRİİNDEKİ YERİ VE GÜCÜ
İslam’da kanun koyma teşri Allah ve Resulullah’ ait bir salahiyettir. Sünnet kendi başına müstakil kanun ve düsturlar manzumesi değildir. O Kur’an ve islami bir fiil yaşayarak tebliğ eden bir peygamberin yine Kur’an’a dayanan yaşayışı ve beyanlarıdır. Kur’an üslup ve metot itibariyle teferruata dalamaz, kısa hatta mücmel beyanlarla yetinir. Tafsilat ikinci derecedeki şari’ durumundaki Hz. Peygamber’e verilmiş bir vazifedir. Peygamberimiz hem beyan edecek hem o hükmü ve o akideyi yaşayacak, hem etrafına gösterecek ve hem de inanan zümrenin ve topluluğun fiilleri ve maddi- manevi şahsiyetlerini temizliğe tavsiyeye kavuşturacak cemiyeti ideal ve mükemmeliyete eriştirecektir.128
İslam hukuk siteminde hadislerin teşrii kaynağı olduğu görüşü ayet ve hadislerden çıkarılmaktadır. Bu iki kaynakta Allah ve onun emirlerine itaatle resulü ve onun emirlerine bağlanma zikredilmektedir. Bu iki itaat kaynağından islamın müdevven kanunları sudur etmektedir. Sünnetin de ilahi kaynaktan sudur ettiği şu hadisle sabittir: Bana Kur’an ile birlikte bir onun kadarı daha verildi.129
Usulcüler, sünnetin teşri kaynaklarından ikinci bir kaynak olduğu kabul ederler. Mücdehit, kendisine arz edilen vakanın hükmünü beyan eden bir nassı Kur’an’da bulamazsa sünnete müracaat eder. 130 ima-ı Şafi’nin dediğine göre peygamber ancak Allah’ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılmış ve öyle tebliğ etmiştir.131 Hz. Peygamber, elçi olarak en önemli görevinin ümmetine ilahi mesajı tebliğ etmek olduğu şu ayetle belirtilir; “Ey Peygamber, Rabbin tarafından sana tebliğ edileni en güzel şekilde tebliğ et.”132 “Ben ancak Allah’dan ve gönderdiklerinden tebliğ yaparım.”133
sünnetin teşri kaynaklarından ikincisi olduğuna dair hadislerden birkaç örnek verebiliriz. Resulullah, Muaz’ı yemene göndereceği zaman ‘ne ile hükmedeceksin? Diya sorduğunda , Muaz,. Allah’ın kitabıyla cevabını vermiş. Resulullah ya onda bulamazsan deyince Muaz: Resulullah’ın sünneti ile demiş. Onda da bulamayınca ictihad edeceğini belirtmiş.
Hz. Ömer Küfe’ ye gönderdiği Şüreyh’ e yazdığı mektubunda şöyle dedi: Allah’ın kitabıyla hükmet şayet onda bulunmayan bir mesele ise Allah resulunun sünnetine göre hükmet.134 Abdullah b. Ömer, Basra fukahasından Cabi b. Zeyd’e ‘ Ancak kur’an ve sünnetle fetva ver, başka türlü hareket edersen sen de helak oplursun , başkalarının da helakine sebep olursun.135 demiştir.
Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer kur’an’da bulamadıkları meseleyi sünnette arar ona göre hüküm verirlerdi.136
BEŞİNCİ BÖLÜM 5. HZ. PEYGAMBERİN HÜKÜM KOYMA YETKİSİ 5.1. SÜNNET’İN ALLAH ADINA BEYAN OLMA DEĞERİ
Resulullah, kendisine verilen yetkiye dayalı olarak Allah adına beyanda bulunabilmektedir. Bu bağlamda hüküm koyma yetkisi yalnız Allah’a ait olmasına rağmen Resulullah da ‘şari’ kapsamına mecazen de olsa girmektedir. Resulullah’ın mecazen de olsa hüküm koyma yetkisine sahip olup olmadığı muhtelif tartışmalar vukua gelmiştir.
Şatıbi, sünnetin mana bakımından sonuç itibariyle Kur’an’a raci olduğunu savunur ve sünnetin müstakil teşri kaynağı olmadığını, sünnete yer alan şöyle ya da böyle Kur’an’a bir aslının bulunduğunu söyler. Bunun tabii sonucu olarak da sünnet, dikkate alma bakımından kur’an’dan sonra gelir ve sıhhatinin tesbiti konusund a Kur’an’a ters düşmemesi şartı aranır.
Çoğunluk alimler ise, Resulullah’ın böyle bir yetkisinin olduğunu savunmaktadır. Mesela Şevkani, sünnetin müstakil teşri kaynak olmasının dini zaruret olduğunu bun sadece İslam dininden nasibi olmayanların karşı çıkacağını söyler. 137
Ali o. Koçkuzu, , ise şöyle der: insanları cenabı Hakk ile tanıştıran ilk ve tek kaynak Hz. Muhammed’dir. Onun peygamberliği tastik edildikten sonra fertler ve ilim artık ona teslim olacaktır. Onun koyduğu hüküm hükümdür. Haram kıldığı haram , helal kıldığı helaldir. Sonuç olarak şunu diyebiliriz: peygamberimiz dinimizde şaridir. Haram ve helal tespit eder. Bizler için zorluk ondan gelen haber ve hadisin gerçekliğinin tespitinde ortaya çıkmaktadır. 138
Kanaatimize göre fakihin hiçbir zaman hüküm koyma yetkisi yoktur. Hakim ya da şari, sadec ve sadece Allah’tır. 139 Buna Resulullah’ın dahi hakikat anlamda ortaklığı yoktur. Hem dinin sahibi de Resulullah değildir. Din ancak Allah’a aittir. belik şeriatları peygamberler yad kavimlere nisbet etmek doğru olabilir. Müctehid için hüküm koyma değil, hükmü ortaya çıkarma yetkisidir. Resulullah’ın dolaysıyla sünnetin teşri yetkisi yoktur diyenlerin kastettikleri işte bu olup, onun ibtidaen bir tavırla ihdas anlamına gelen hüküm koyma yetkisi yoktur demektir.
Yoksa ayetten murad-ı ilahinin ne olduğunu beyan etme, ortada bulunan ve bizce bilinmeyen şeyleri hükmü belli iki uca katma cüzileri asıllara kıyas yolu ile katma, külli esasları örneklendirme şeklinde onlara açıklık getirme gibi yolara faaliyette bulunması elbette ki inkarı kabul olmayan bir hakikattir. Hiçbir kimsenin Hz.Peygamberin bu tür faaliyette bulunduğunu inkara kalkışması zaten mümkün değildir.
Resulullah’ın vahiy dışı kalan tasarruflarında ulema onun varisi konumundadır. Eğer Resulullah’ın vahye müstenid olmadan müstakil olarak hüküm koyma yetkisi var idiyse, bunun ona halef olan müctehidler için de aynen söz konusu olması gerekir. 140 Öbür taraftan biz itibar bakımından sünneti kur’an’dan sonra gelen ve ona raci olan ve kaynağını onun onayı ile almış ikincil bir kaynak olarak kabul etmezsek, sıhhati sabit ileri sürülen hadislerin şayet Kur’an’a ters halinde Kur’an vahyine eş değerde sayılacakları için gerçek anlamda ona bir tearuz oluşturacaklarını kabullenmiş oluruz. Bunun için halen elimizde mevcut hadis külliyatının sahipleri zayıf ve uydurmasından ayırabilmekte imkanına sahip olduğumuz bir kıstası kaybetmiş olacağız. Bütün bunların içinden çıkılmaz sonuçlar doğuracağı açıktır.
Zira bizzat Kur’an Resulullah’ın tefsiriyle Allah’dan alınan bir yetkiye dayanmadan helalleri haram, haramları da helal kılmaya Rablik olarak nitelemekte141.ve bunu uluhiyyete ters görmektedir. İki rabli bir şeriatın olmayacağı açıktır. Bu arada yüce Allah’ın Hz. Peygamber’i sırf kendisi ile ilgili konularda uyardığı ve eşlerin rızasını gözeterek Allah’ın sana helel kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun Allahbağışlayandır acıyandır’ buyurduğunu hatırlarsak herkei yükümlülük altına sokacak bir tasarrufa girişmesi halinde uyarılacağı ve buna imkan verileceği aşikar olacaktır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Resulullah ve ona halef olan müctehitlerin vahiyden gerçek anlamda bağımsız olarak hüküm koyma yani teşri yetkileri bulunmaktadır. Bu yetki ancak Allah’a aittir ve hakikat anlamda şari ancak ve ancak Yüca Allah’dır. Hz. Peygamber ve müctehitleri gerçek anlamda vahiyden bağımsız olarak nitelemek hem yanlış hem de sakıncalar içermektedir.142
Dostları ilə paylaş: |