ANSİKLOPEDİSİ
— 5087 — EMİR BUHARI TEKKESİ VE MESCİDİ
tarafında meşhur Memi Çelebi (Nalıncı Dede) türbesi vardır» (1962).
Burada medfun olan Emir Buhârî Şeyh Ahmed Nakşibendî ile hicrî 922 (M. 1516) da vefat eden ve Fâtih Camii civarındaki türbesinde medfun olan Emir Buhârî Şeyh Ahmed Nakşibendîyi karışdırmamalıdır.
EMİR BUHARI TEKKESİ VE MESCİDİ — Surların dışında Otakcıiar ile Edirne Kapusu arasında idi; Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Banisi Kanunî Sultan Süley-mandır; zaviye heyetinde olub (derviş) höc-releri vardır. (Bir nakşî dergâhı olan bu tekkenin) ilk şeyhi Mahmud Celebi Efendidir, bu tekke ve mescidin karşısında medfundur, E-mir Buhârî Şeyh Ahmed Nakşibendînin damadıdır».
Yine Hadikatül Cevâminin kaydine göre bu tekkede şeyhlik yapmış bâzı zevat şunlardır: «Mahmud Efendi (Kaynatası Şeyh Ahmed Buhârî vefat ettiğinde Fâtihdeki dergâhın şeyhi oldu), Menteşeli Hacı Halîfe, Ebû-
yaşında Türkiyeye gelmiş, bir müddet Simav-da oturmuş, oradan hacca giderek hac dönüşünde ikinci Sultan Bayazıd tarafından îs-tanbula davet edilmiş ve pâdişâh tarafından Fâtih Camii yakınında kendisi için sureti mah-susada yaptırılan tekkede şeyhlik yapmaya başlamışdır.
1516 da altmış üç yaşında vefat etmiş, Fâtih civarındaki tekkesinin mescidi yanındaki müstakil türbesine def nedilmişdir; türbesinin penceresi üstündeki kitabede târih beyti şudur:
Can dimağın çünki bu sevda buharı kapladı Dil didi târih «Ey Seyyid Buhârî vah vah» 922 (1516)
Hayatında iken kerametine inanılmışdı, son zamanlara kadar türbesi İstanbul'un şefa-
Emir Bey ve Halil
(Fotoğrafdan S. Bozcalı eli ile)
at dileği ile ziyaret edilir makamlarındandı,
Bu ünlü şeyhin aynı asrın ikinci yarısında yaşamış ,aynı adı ve aynı unvanı taşıyan diğer ünlü bir nakşî şeyhi ile karışdırmamalı-dır; o ikinci Emîr Buhârî Şeyh Ahmed Nakşibendî Unkapanı civarındaki Emir Buhârî Tekkesinde bir müstakil türbede medfundur.
EMİR BUHARI SOKAĞI —- 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fatih ilçesinin merkez nahiyesinin Hacı Üveys Mahallesi sokaklarından; Sarıgüzel Caddesi ile Fevzipaşa Caddesi arasında uzanır (1934 B.Ş.R. pafta 6/89). Fevzipaşa Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, iki kenarı yaya kaldırımlıdır, yokuş aşağı hafif bir meyil ile iner; 2-4 katlı beton evler ve apartımanlar arasından geçer. İstanbul Vilâyeti Özel İdare Müdürlüğü Fâtih Vergi Dâiresi, Fâtih Belediye Tahsil Şubesi bu sokak üzerindedir. Belediye Tahsil Şubesi karşısında yeniden inşâ edilmekte olan E-mirbuhârî Camii vardır; camiin yanındaki aralıkta da Emir Buhârî Türbesi ve h-a-zîrensi bulunmaktadır; Emir Buhârî Türbesi karşısinda da İkinci Sultan Abdülha-mid'in sadrâzamlarından Ahmed Cevad Paşanın türbesi vardır, bu türbenin yanında paşanın kız kardeşi Hacı Sâre Hanım (vefatı 1335 - 1916), arkasında babası Miralay Mustafa Azmi Bey (vefatı 1279 - 1862), anası Fatma Zehra Hanım (vefatı 1279) yatmaktadırlar (B, Cevad Paşa, Ahmed, cild 7, sayfa 3513). Bu sokakta I terzi, l camcı, l kunduracı, l muslukcu vardır. Kapu numaraları 1-25 ve 2-26 dır (eylül 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
EMİR BUHARI TEKKESİ — Unkapa-nındadır, bir nakşî tekkesi olup-âyin günü per-şenbe idi; Üçüncü Sultan Murad tarafından Şeyh Ahmed Buhârî için yaptırılmıştır. Hadi-katül Cevâmi bu tekkeden Haraççı Mescidi maddesi dolayısı ile bahseder: «... Haraççı Mescidinin karşısında Nalıncı Dedenin türbesi, o türbeden beş ev ötede de Şeyh Ahmed Buhârîi Nakşibendî medfundur, 994 (M. 1586) da vefat etmişdir, her iki türbeyi Üçüncü Sultan Murad yapdırtmışdır» diyor, ve tekkeden bahsetmiyor.
Tahsin Öz, bu nakşî tekkesini, içinde cemaatle namaz kılınan bir namazgah divanhanesi dolayısı ile bir mescid olarak kabul etmiş ve İstanbul Camileri isimli eserine almışdır, 6ayın bilgin şunları yazıyor: «İlk banisi Murad III. dür. Zamanla harab olmuş, kapu kitabesinde belirtildiği veçhile Mahmud II (H. 1234) 1818 de ihya ettirmişdir. Mescid tekkenin içindedir, metrûkdür. Yanında sekiz köşeli bir plân üzerine yapılmış olan mermer cebheli Ahmed Buhârî türbesi bulunmaktadır. Diğer
Emir Buhârî Tekkesi
(Resim: Nezih)
EMİR BUHARI TEKKESİ VE MESCİDİ — 5088
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5089 —
EMİR ÇELEBi (Hekimbaşî)
tekir Takî Efendi, Sefer Efendi, Hamza Efendi, Taşçızâde Mehmed Efendi, onun oğlu Mustafa Efendi, Mehmed Emin Efendi, Hasan Feyzi Efendi (ölümü 1102 M. 1690 - 1691), oğlu Mehmed Şeyhî Efendi (Şakaaik Zeyli müellifi, ölümü 1144 M. 1731-1732), Şahkadın-zâde Abdurrahman Efendi (ölümü 1153 M. 1740 - 1741). Mehmed Şeyhî Efendinin kabri bu tekke mescidinin minaresi dibinde olup kabir taşı kitabesinin yazısı meşhur hattat Eğrikapulu Mehmed Rasim Efendinindir».
Evliya Çelebi bu tekkeden ve mescid için: «Otakcılar ile Edirnekapusıı arasında Emir Buharı Camii ve Tekkesi vardır ki ulu âsitâ-nedir; Mimar Sinan binâsıdır» diyor. Bir Mimar Sinan yapısı olduğu hakkında Tezkiretül Bünyanda da kayıd vardır.
Tahsin Öz «İstanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «... Birinci Dünya Harbinde uçaksavarlar tarafından atılan bir mermiden harab olmuşdu, şimdi arsa halindedir» (1982).
Bu tekke ve mescid Edirne Kapusu dışın da gehidlik yolunda, sağ kolda mezarlık içinden geçen Münzevî Caddesi üzerinde idi; 1915 -1917 arasında hedefinden şaşmış gülle ile harab olduktan sonra dört taş duvar ile minaresi 1942 yılına kadar durmuş, o tarihde yıkılıp enkaazı tamamen kaldırılmışdır.
Hakkı GÖKTÜRK
BUfîÂKl TEKKESİ VE MESCİDİ —- Fâtihde Emîr Buharı Sokağında bir Nakşı dergâhı idi, yanında aynı adı taşıyan mescid iîe beraber devrinin ünlü şeyhlerinden Emîr Bulıârî unvanı ile meşhur Şeyh Ahmed Nakşibendî için İkinci Sultan Bayazıd tarafından yapdmlmışdı. Hadikatül Csvâmi 16 höc-reli bir zaviye olduğunu kaydediyor. Âyin günü cuma idi. Şeyh Buharı vefatında tekkede müstakil bir türbeye defnedilmiş idi. İkinci Sultan Abdülhamidin sadrazamlarından Cevad Paşa da türbesini bu tekkenin avlusunda yap-dırmışdı. Tekke ile mescid zamanımızda mev-cud değildir, yıkılmış ve arsaları da satılmış-dır, yalnız türbeler durmaktadır.
Bu tekkede şeyhlik yapmış bâzı zâtler şunlardır:
Emîr Buhârînin damadı Hoca Mahmud Efendi (ölümü 938, M. 1531 -1532) ; Mahmud Efendinin damadı Hoca Abdülîâtif Efendi
(ölümü 971, M. 1563-1564); Hoca Ahmed Sadık Efendi (ölümü 994, M. 1586); Ahmed Sadık Efendinin oğlu Hoca Ziyaeddin Ahmed Efendi (ölümü 1011, M. 1602-1603); Ahmed Sadık Efendinin kardeşi Mehmed Said Efendinin oğlu Hoca Fazlullah Efendi (ölümü 1046 M. 1636 - 1637); Fazlullah Efendinin oğlu Hoca Abdullah (ölümü 1080, M. 1669-1670); Abdullah Efendinin oğlu Hoca Fazlullah Efendi ölümü 1121 - 1709; onun oğlu Hoca Abdül-kerim (ölümü 1131, M. 1.718 -1719); Abdül-kerim Efendinin oğlu Hoca Mehmed Refi' E-fendi (ölümü 1132, M. 1719-1720); onun kardeşi Hoca Abdurrahman Efendi (ölümü 1188, M. 1774); onun oğlu Hoca Hamdullah Efendi (Ölümü 1212, M. 1797-1798).
Bu şeyhlerden yalnız Ahmed Sadık Efendi ile Hamdullah Efendi tekkede defnedilmiş-lerdir.
Hadikatül Cevâmiin kaydına göre mescidin minberini XVII. asır sadrıâzamlarından Bayram Paşa koymuştur.
Mescid Fâtihde Fevzipaşa Caddesinde E-mir Bulıârî Sokağında idi, tekke ise mescidin mukaabilinde, hâlen Fâtih Vergi Dâiresinin bulunduğu yerde idi ;ne zaman yıkıldığım veya yandığını tesbit edemedik. Mescid, Hayrat Derneği ve halkın yardımı ile 13 haziran 1963 de temelinden tutularak yeniden inşaya baş-lanmışdır; yapı tamamlanmak ve ibadete açılmak üzere iken, her ne sebebden ise 1966 ağustosunda mühürlenmiş, inşaat durdurulmusdur.
Bu yeni cami fevkaanî olup kare plânlıdır; dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşap çatı ile örtülmüşdür. İbâdet sahnı altlı üstlü iki sıra pencere ile aydınlatılmışdır; ibâdet sahnının ve son cemaat yerinin altında odalar olup zemin katında abdest muslukları ve ayak yolları bulunmaktadır.
Şeyh Emir Buhârînin türbesi 1959 da tamir edilmişdir; kare plânlı ve kubbeli bir kâr-gir yapıdır; demir kanadlı bir kapusu ve demir parmaklıklı iki penceresi vardır. Türbenin içi iki basamak çukurda olup eski tahta sandukanın yerine beton bir sanduka yapıl-mışdır. Hadikatül Cevami türbenin penceresi üstünde şu ölüm tarihinin yazılı olduğunu kaydediyor :
Can dimağın eünki bu sevda buharı kapladı Dil didi târih «Ey Seyyid Bulıârî vah vah»
Hâlen bu târih kitabesi veya levhası mev-cud değildir; 22 beyitlik bir kitabe vardır.
Hakkı GÖKTÜRK
ı
EMİK BUHARI TEKKESİ VE MESCİDİ — Ayvansarayda ivaz Efendi Camii civarında bir nakşı tekkesi idi. Banisi XV. asır sonları ile XVI' asır başlarının ünlü şeyhlerinden Emir Buhârî unvanı ile tanınmış Şeyh Ahmed Nakşibendîdir (B.: Emir Buhârî Şeyh Ahmed Nakşibendî). Hadikatül Cevami: «Bu mescid ve zaviye şahsî mülk olub Şeyh Ahmed Buhârînin veresesi elinde kalmışdır» diyor ve bu tekkede şeyhlik yapmış zâtlerin isimlerini şöylece sıralıyor:
Şeyh Buhârînin kızının damadı Muslihud-din Efendi (ölümü 1068, M. 1657 -1658); onun oğlu Hüseyin Efendi (ölümü 1086, M. 1675); Şeyh Yusuf Efendi (ölümü 1100, M. 1688 -1689); Şeyh Yusuf un damadı ve halîfesi Şeyh Osman Efendi (ölümü 1137, M. 1724 -1725); Karamânîzâde Şeyh Ahmed Efendi (ölümü 1149, M. 1736 -1737); Kırımlı Şeyh Ahmed Efendi (ölümü 1156, M. 1743); Tokadlı Şeyh Mehmed Emin Efendi (ölümü 1158, M. 1745); Şeyh Halil Efendi (ölümü 1163, M. 1749 -1750); Halil Efendinin oğlu ibrahim E-fendi (bir çocuk, ölümü 1169, M. 1755 -1756) ; Şeyh Mustafa Efendi.
Âyin günü perşenbe idi.
Tahsin Öz, İstanbul Camileri isimli eserinde: «A3'vansaraydaki Emir Buhârî Tekkesinin semâğhânesi mescid plânında yapdırılmışdır, bu mescid - semağhâne Vlaherna Sarayının tonozları üzerine inşâ edilmişdir; ahşab bir binadır, 1261 (M. 1845) de tamir edilmişdir, zamanımızda harab bir durumdadır» diyor (1962)
Kıymetli ve vefakâr kalem arkadaşımız Hakkı Göktürk şu malûmatı veriyor: «Eğri-kapu ile Ayvansaray arasında Dervişzâde So-kağındadır, bu sokağın Ahmed Rifâî Sokağı ile olan kavuşağı yanındadır. Dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşap çatı ile örtülmüş kare plânlı ve fevkaanî bir mescid - semahane idi; muhitinde «Keçici» lâkabı ile anılır Fatma Terzioğlu adında bir kadın tarafından mesken olarak kullanılır iken 1962 de dış tarafından tutuşarak yanmışdır. Bu kadın yangım şöylece anlatmış: — Üvey oğlumla oturuyordum, kızımın kızı da misafir gelmişdi, gece saat 1-2
arası tekke dış tarafından tutuşup yanmaya başladı, canımızı zor kurtardık, kasden yakdı-lar... demişdir.
«Yangında kadınlar mahfili nisbeten az zarar görmüş ve yine Fatma Terzioğlu eliyle tamir edilerek mesken hâline konmuş, asıl mescid, dört yanık kagir duvar olarak kalmışdır.
«Medhale girilince sağ tarafda bulunan bir kapudan ibâdet sahnı semağhâneye geçilir; iki yan duvarda üçer, mihrab duvarında iki pencere vardır. Medhalden girilince sağ tarafda dipde bir odacık vardır, Fatma Terzioğlu tarafından keçilerinin ahırı olarak kullanılıyordu.
«Mescid - tekkenin altında tonos kemerli bir mahzen bulunmaktadır. Mihrab duvarının önü tekkenin hazîresidir; bu hazîrenin gerisinde şeyhlere meşruta 17 odalı ahşap konak 1946 da yanmışdır.
«Tekkenin 5 beyitlik bir tarih manzumesi taşıyan kitabesi yangından sonra mihrab önüne konmuş duruyordu; taşçı eline düşüp tahrib edilmeden Vakıflar Müzesine kaldırılması gerekir.
EMÎR CAMİİ — (B.: Emîr Mescidi)
EMÎR ÇELEBİ (Hekimbaşı) — Onyedin-ci asrın ilk yarısında yaşamış ünlü bir hekim, Dördüncü Sultan Muradın hekimbaşısı; asıl adı Seyyid Mehmed Talibdir, Emîr Çelebi diye anıla gelmişdir; «Enmûzeci Tıb» adında büyük bir eseri vardır, basılmamışdır; Türk tıb tarihi ile meşgul olanlar bugün için bile dikkat ve faydalanmaya değer bir eser olduğunu söylerler ki Emîr Çelebinin hekimlikde-ki kudretinin delilidir. Uzunca bir müddet Mısır'da kalmış, bir hastahânenin baş hekimliğini yapmış, Dördüncü Sultan Murad tarafından Istanbula getirtilerek Hekimbaşı tâyin edildi; sohbeti çok tatlı bir meclis adamı olduğu için de ayrıca pâdişâhın en yakın yârânrndan biri oldu. Rind meşreb adamdı, ve afiyon tiryakisi idi; ölümü bu ibtilâsı yüzünden hem sûi-kasd, hem de intihar şeklinde oldu. Sultan Muradın pek sevgili gözdesi ve mahbub silâhdarı Bosnalı Bezirgânoğlu Mustafa Paşa (B.: Mustafa Paşa, silâhdar Bezirgânoğlu) hekimlik taslayan bir adamını saray hekimleri arasına aldırtmak istemiş, Emir Çelebi başda hekim
EMİR ÇELEBİ (Rıssahan
İSTANBUL
ansiklopedisi
509İ
EMİRĞAN
gediği olmadığını söyleyerek pâdişâhın yanında sonsuz nüfuz sahibi Mustafa Paşayı bir adamı karşısında küçük düşürmüş, dolayısı ile silâhdar paşayı kendisine düşman yapmıştı. Sultan Murad Hekimbaşmın bir afiyon tiryakisi olabileceğini sezmiş, ve bir gün: «E-fendi.. sen afiyon yer misin?» diye sormuş, pâdişâhlara yalan söylememesi gerekir iken Emîr Celebi tiryakiliğini inkâr etmişdi: Mustafa Paşa da hekimbaşınm iç oğlanlarından birini para ile elde etmiş, Emir Çelebinin afiyon haplarını bir altın kutuda, entarisinin çakşır içinde kalan cebinde sakladığını, sarayda pâdişâh huzurunda fazla kaldığı zamanlar, abdest bahanesi ile dışarı çıkıp afiyonunu yuttuğunu öğrenmişdi. Emir Çelebi çok güzel satranç oynardı, huzuru hümâyunda da ekseriya pâdişâh ile satranç oynadığı zamanlar uzunca kalırdı.
Hicrî 1048 (Milâdî 1638) de Sultan Mu-rad'ın Bağdad seferinde, ordu Nizib menzilinde iken pâdişâh Emir Çelebiyi satranç oynamak için otağı hümayuna çağırtdı, hekimbaşı azıcık gecikince Silâhdar Mustafa Paşa fırsat buldu:
— O tiryaki afiyonunu yemeden gelmez,
ağzından kokusunu gidermek ile meşguldür!.,
dedi.
Pâdişâh:
— Şu bîçâreye niçin iftira edersin, ondan
ne istersin?., deyince de öğrendiğini pâdişâ
ha arzetti.
Emir Çelebi huzura gelince Sultan Murad:
— Efendi., eeblerinde ne var ise çıkar gö
reyim!... dedi.
Altın kutu meydana çıkdı; pâdişâh:
-
Bu nedir?., diye sorunca bir kahbe
oyununa geldiğini gören Emir Çelebi:
-
Islah olunmuş, zararı gitmiş afiyon
hulâsasıdır!.. dedi.
Kutuda tahminen on dirhem afiyon vardı; Sultan Murad: «Mademki zararı gitmiş, ye de göreyim!» emrini verdi ve hapları ikişer üçer yutturmaya başladı. Bir an geldi, hekimbaşı:
— Yeter pâdişâhım, kuluna yazık olur,
bu kadar şey panzehir olsa tehlikelidir!., de
di ise de fayda etmedi, zorla on dirhem afiyo-
nun hepsini yedirdi. Sonra satranç oynamaya
başladılar. Emir Çelebi bir oyundan sonra gitmek istedi, Sultan Murad izin vermedi, zor ile üç oyun oynatdı, nihayet çok fenalaştığını fark edince çadırına dönmesine izin verdi. Vak'a dışarda öğrenildiği için maiyetindeki genç hekimler ilâç hazırlamışlar, Emir Çelebi perişan bir halde dönünce:
— Bana ilâç gerekmez, silâhdar paşa gibi bir düşmanım var iken ölüm hayatdan iyidir!., demiş, bu gibi hallerde şiddetli zehir gibi tesir eder bir kâse karlı buzlu şerbet içmiş ve hemen düşüp ölmüşdü (12 rebîülâhir 1048, M. 23 ağustos 1638).
EMİR ÇELEBİ (Kıssahan) — Onyedinci asrın ilk yarısında yaşamış namlı bir meddah; aslı Bursalıdır, Kırım Hanı Bahâdır Giray tarafından davet edilmiş, bir yahut iki sene kadar orada kalarak 1643 de Ucalı Safer Reisin gemisi ile İstanbula dönerken Karadenizin ortasında müdhiş bir fırtınaya tutularak geminin batması üzerine denize dökülen yolculardan biri olmuş, bir sandala alınmış ise de sandalda zâtürrieden ölmüşdür. Aynı geminin yolcularından ve bahsi geçen sandalın içindeki kazazedelerden biri olan büyük seyyah ve muharririn Evliya Çelebi ölümden mucizevî kur-tulmuşdur (B.: Evliya Çelebi). Emir Çelebinin hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı. Bibi.: Evliya Çelebi, Seyahatname, II.
EMÎR EFENDİ (Külah Mehmed Emin) -,
Çağımızın son seçkin ulemâsından; müderris, dersiam, huzur dersleri mııhâtablarmdan (B. : Huzur Dersi; Dersiam, cild 8, sayfa 4490; Cami Dersleri, cild 6, sayfa 3356); 1290 (M. 1873) da Kulada doğdu, ulemâdan ticaretle meşgul Hacı Halil Efendinin oğludur, baba tarafm-dan Emir Osman Oğulları diye anılırlar, îlk tahsilini memleketinde yapdı, hafızı Kur'-an oldu; 1308 (M. 1890-1891) de 18 yaşında İstanbula geldi; Tophane Medresesinde oturdu ve Fâtih Camiinde Hezargradlı Osman Efendinin dersine devam etti, 1316 (M. 1898) de icazet (diploma) aldı. İstanbul Darülfünununda İlahiyat Fakültesi açılınca oraya devama başladı, aynı zamanda giriş imtihanını kazanarak Mektebi Kuzat'ın (Kadı Mektebi) ilk talebelerinden oldu, ve hem fakülteden hem de bu mektebden şehâdetname (diploma) aldı. Yine
imtihanla Fâtih Camiine dersiam oldu. Mektebi Kuzata da «Mecelle» muallimi tâyin edildi, Dârül Hilâfetül Aliyye Medresesinin yüksek kısmında «Fıkıh» muallimliği yapdı. 1341 de (M. 1922) huzur dersleri muhâtab hocaları arasına alındı; Dolmabağçe Sarayında son Osmanlı halîfesi Abdülmecid Efendinin huzurunda son huzur dersinde bulunmuş, ulemâdan oldu.
1961 de vefat etti. «Buhârîi Şerif» sarihlerinden Askalânî'nin «Münebbihat» isimli risalesi ile Hâdimii Mehmed Said Efendinin «Eyyühel veled» risalesinin şerhinin terceme-sini yapmışdır. Din ulemâsı arasında makbul eserlerdir.
Şevket KARAKAŞ
EMİR EFENDİ (Şeyh) — Onaltmcı asır sonunda Üçüncü Sultan Murad devri şeyhlerinden; Süleymaniye Camii vaizi idi, hangi tarikat şeyhlerinden olduğunu tesbit edemedik. Ekseriya açıklayıp anlatacağı dinî ve ahlâkî konuları kendisi seçmez, dinleyici cemâatin içinden verilen soru tezkirelerini cevaplandırırdı, bu bakımdan meclisi gaayetle meraklı olur, ve pek çok adam toplanırdı; fakat, müverrihin tâbiri ile «İstanbulun şehir oğlanları», İstanbul zürefâsı tuhaf, garib, hattâ izahı kolay olmayan müstehcen sualler sorarlar, Emir Efendi o tezkireleri de okur, kızmaz, cevablan-dırırdı. Efendinin iyi niyetinin suiistimal edilmesi dedi kodulara sebeb olmuş, ve Emir E-fendi birkaç defa vaaza çıkmakdan men edil-mişdi. Hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.
Bibi.: Peçevili İbrahim, Tarih, II.
EMİREFENDİ SOKAĞI — Kasımpaşada Kadımehmedeferidi Mahallesi yollarından, Ka-dımehmed Sokağı ile Kulaksız Caddesi arasında uzanır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 16/188). Bir araba geçecek genişlikde, kaba-taş döşeli dik bir aralık sokakdır; bir kenarı mezarlık olup öbür kenarında tek katlı bir ah-şab evle ikişer katlı iki beton ev bulunuyordu; ve bir elektrik muhavviie merkezi vardı (1966 eylül).
Hakkı GÖKTÜRK
EıWREFENDİ TEKKESİ — Kasımpaşada Kulaksız semtinde, 1934 Belediye Şehir
Rehberine göre Kadımehmedefendi Mahallesinde Kadımehmedefendi Sokağında, bu sokağın Kulaksız Caddesi ile olan kavuşak yerindedir. Mecmuai Tekâyâda âyin günü perşenbe olan ve ayni zamanda Hâşimî Osman Efendi Tekkesi adı ile anılan bir Kaadirî dergâhı olarak kaydedilmiş, hicrî 1307 (M. 1889-1890) da şeyhinin Hamdi Efendi adında bir zât olduğu yazılmışdır. Zamanımızda camie kalbedil-miş bulunuyordu. On beş yıldan beri imamlığını yapan Bay Hâşim îşmen'in ifâdesine göre Kulaksız Camii yandıkdan sonra bu tekkeye bir minare yapılarak cami ittihaz edilmiş-dir.
EMİRGÂN — İstanbul (Karadeniz) Bo-ğaz'm Rumeli yakası köylerinden; Boyacıkö-yü ile îstinye arasındadır; adını XVII. asrın ilk yarısında Dördüncü Sultan Muradın ihtisas sahibi has nedimi olan Yusuf Han ismindeki İranlı prensin lâkabından (B.: Emîrgûne Yusuf Han) almışdır; bir ara bu köyün adı Mirgûn), «Mirgün» şeklinde de söylenmişdir.
XVIII. asır ortalarına kadar, Boğazın her tarafında olduğu gibi burası da ormanla kaplı idi.
Fetihden XW. asra kadar mîrî, ve bütün güzelliği ile hâli bir yer olan Emirgân, XVI. asrın ortasında ünlü devlet adamlarından Nişancı Feridun Beye (Paşaya) temlik edilmiş-di, ve bu vezirin yazlık bağçesi olmuş, «Feridun Bağçesi», «Feridun Paşa Bağçesi» diye anılmışdı (B.: Feridun Paşa); Feridun Paşanın burada muhtasar yazlık bir köşk, bir av kasrı yaptırmış olması tahmin edilebilir. 1635 de Revan kalesini fetheden Dördüncü Sultan Murad, bu kaleyi kendisine teslim eden ve kalender meşreb bir adam olan İranlı Yusuf Hanı İstanbula getirmiş, kendisine has nedim yapmış, haşmetli efendisini yar ve ağyar gözünden gizli meşrebince zevklerle eğlendirecek muhabbet yuvaları kurmak için Boğazda Feridun Paşa Bağçesi ile Kâğıdhânede diğer bir bağçeyi Yusuf Han'a vermişdi (B.: Emirgûne Bağçesi). İşte bu tarihden sonradır ki Boğazın Rumeli yakasının bu noktası Emirgûne Bağçesi; Mirgün Bağçesi», sadece ^Mirgûn, Mirgün», ve halk ağzında gaayetle şirin bir şekilde bozularak ve insana erguvan denilen lâtif çiçeği hatırlatarak «Emirgân» oldu.
EMİRGAN
— 5092 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5093
EMlGÂN
O devirde yaşamış büyük Türk yazarı Evliya Çelebi Boğaziçinde Emirgûne Hanın bağçesinden bahsetmiyor, Boğaziçini tasvir ederken Rumeli Hisarından îstinyeye geçiyor; Emirgûne Yusuf Hanın Kâğıdhânedeki kâşanesi hakkında tafsilât vermektedir (B. Emirgûne Bağçesi).
Evliya Çelebinin çağdaşı ermeni yazarı Eremiya Çelebi Kömüreiyan ise Boğazdaki bağçe için «istanbul Tarihi» isimli eserinde şunları yazıyor: «Baltaoğlu Limanından ileride Emirgün Hanın Bağçesi ve güzel köşkleri vardır. Buraya girsen güzelliğine hayran olursun. Sultan Murad Emirgün Hanı îrandan dönerken getirdi ve kendisine yaran yapdı. Pâdişâh onunla gece ve gündüz sohbet ederdi, müsâhib edinmişdi. Denize çıkarlar, mehtab safâsı ederler, sazendelerle hanendeler karşılarında olduğu halde kayığın kıçında otururlar meyinâb içerlerdi».
1640 da Dördüncü Sultan Muradın ölümünden az sonra, onun hizmetinde çok kirli bir şöhreti olan Yusuf Han-(Yusuf Paşa) idam edildi ve Boğaziçindeki bağçesi, kendisine bahşedilen diğer emlâk ile birlikde müsadere olundu ve Boğazdaki bağçe sadrıâzam Kemankeş Karamustafapaşaya verildi. Karamustafapa-şanın idamından sonra bir müddet metruk kaldı, sonra Şeyhülislâm Mirza Mustafa Efendiye temlik edildi; bu zat 1135 (M. 1722-1723) de bu yalıda öldü; yalı Mehmed Salim Efendiye verildi, onun da 1152 (M. 1739 - 1740) de ölümü üzerine mîrî bağçe ve yanı Şeyhülislâm Vassaf Abdullah Efendiye verildi, ondan oğlu Esad Efendiye, Esad Efendiden oğlu Mehmed Şerif Efendiye kaldı, onun da 1192 (M. 1778) de ölümü üzerine tekrar mîrîye intikal etti. Geçen bir asırdan fazla zaman içinde sa-hilsarayın aynı bina olarak kalmış olduğu söylenemez. Yandığına, yakıldığına dair de kayıd yokdur.
Nihayet Birinci Sultan Abdülhamid (padişahlığı 1774 -1787) mîrî Emirgân Bağçesi-ni bir Boğaziçi köyü yapdı, araziyi parselleyip halka dağıttı ve burada bir büyükçe cami, bir meydan çeşmesi ve bir çarşı hamamı yapdır-dı (B.: Emirgân Camii; Emirgân Meydan Çeşmesi; Emirgân Hamamı.
Üçüncü Sultan Selim zamanında yeni kurulmuş olan köy süratle gelişdi. ikinci Sultan Mahmud zamanında 1814 - 1815 yılları ara-
sında tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı Defterinde (B.: Bostancıbaşı Defterleri) Emirgân köyünün yalı boyu şöyle tesbit edilmişdir:
«... aralık iskele; yanında sabık zimmet halîfesi Mustafa Efendinin yalısı; yanında defterdar mektubcusu Hasan Efendinin yalısı; yanında sabık imaret kâhyası Emin Efendinin yalısı; yanında Ebubekir Paşanın yeğeni İsmail Efendinin yalısı yanında Feyzi Bey zade Mehmed Bey yalısı; yanında Mirgün iskelesi; yanında serapa kahveler; yanında Sultan Abdülhamid Hanın camii; ve mâi beyzi çeşmesi; fevkinde nakşibendî dergâhı; deniz kenarında Mirgün Gümrüğü; yanında Kadı Râgıb Efendi yalısı; yanında müderris îsmail Efendi yalısı, yanında Ebubekir Paşa Hemşiresinin yalısı; yanında Surreemini îrfanzâde Arif Efendi yalısı; yanında Gümrükçü Osman Ağa yalısı; yanında Feyzi Efendi yalısı; yanında müderris Halim Efendi yalısı; yanında Tokmak Burnu...».
Geçen asrın ikinci yansında Mısır Hidivi îsmail Paşa Emirgânı imâr eden sımalardan biri olmuşdur; Eirgân sahilinin şimal kısmında zarif köşkler yapdırmış, arazisinin geri kısmındaki koruyu çok çok güzel bir park olarak tanzim ettirmişdir; kız ve erkek çocuklar için iki rüşdiye mektebi ve bir de küçük hastahane yaptırmışdır ki; bu hastahâne her nedense hizmete açılamamış, harab olan binası 1912 -1913 arasında belediyece yıkdırılmış-dır.
îsmail Paşa Korusu ve köşkleri 1943 de İstanbul Belediyesi tarafından satın alınmış ve «Emirgân Korusu» adı ile halka bir gezi, dinlenme ve eğlence yeri olarak açılmışdır.
Şerif Abdiilâh (Abdullah) Paşa da mükellef bir ahşab yalı yaptırmışdır; bu yalının harem kısmı 1950 den sonra yıkdırılmışdır, ve hiç şüphesiz ki Boğaziçi pek kıymetli binalarından birini kaybetmişdir. Bir sed üstünde bulunan selâmlık kısmı ise, Emirgûne Hanım adına bağlanan hâtıralar taşımaktadır, gaa-yetle harab ve bakımsız, hamdolsun ki durmaktadır (B.: Abdullah Paşa Yalısı, Şerifler Yalısı, cild l, Sayfa 51).
Aşağıdaki notları Birinci Cihan Harbinden az önce, 1914 yılında Şirketi Hayriye tarafından yayınlanmış «Boğaziçi» isimli eserden alıyoruz:
«Suyu boldur; müteaddid çeşmeleri vardır, en büyük çeşmesi iskele başında cami önündeki çeşmedir. Kanlıkavak adı ile tanınmış menbâ suyu da köyün yarım saat tutar cenubi garbisinde Hacıosman Baylandadır. Bir ibtidâî mektebi, iki rüşdiyesi vardır. Şirketi Hayri Vapurlarının Emirgân iskelesinden günlük hâsılatı ortalama 427 kuruşdur, günlük yerli yolcu sayısı 300, misafir yolcusu 80 kişidir.»
Zamanımızın mülkî taksimatında Emirgân, İstanbul Vilâyetinin Sarıyer Kazasının Yeniköy Nahiyesine bağlı bir köy - muhtar-lıkdır; resmî işleri Baltalimam, Boyacıköyü ve Reşidpaşa Mahallesiyle birlikde tek muhtar tarafından çevrilir (B. Baltalimam, cild 4, sayfa 2076; Boyacıköyü, cild 6; sayfa 3030). Bir ara, 1933 -1934 de Emirgân ile Boyacıköyü birleştirilmiş ve «Uluköy» adı verilmişdi; bu isim halk tarafından benimsenmedi ve unutuldu, terkedildi.
1934 Belediye Şehir Rehberine göre Emir-gânm sokakları şunlardır :
Deniz kenarında Boyacıköy - Emirgân Yolu (Boğazın Rumeli yakasında yalı boyu ama yolun buradan geçen parçasının adı), Vapur İskelesi karşısında Şirket Geçidi, Sarraf Sokağı (Boyacıköyü ile müşterek), Kestane Sokağı (Boyacıköyü ile müşterek), Emirgân Mektebi Sokağı», Doğru Muvakkit Caddesi, Emirgân Hamamı Sokağı, Emirgân Çeşmesi Sokağı, Sığırcık Sokağı, Tekke Meydanı Sokağı, Emirgân Koru Sokağı, Emirgân Bostan Sokağı (1934 B.Ş.R. Pafta 22/Emirgân).
Emirgânda l camii (Emirgân Camii), 2 okul (Emirgân İlk Okulu, Emirgân Orta Okulu), l tekke (Emirgân Kaadirî Tekkesi),
-
muvakkithâne, 4 çeşme (Birinci Sultan Ab
dülhamid meydan çeşmesi, çeşme sokağında
kitâbesiz bir çeşme, cami avlusunda bir çeş
me, Bernâgül Kalfanın şadırvan - çeşmesi),
-
park-koru (Belediyeye geçmiş Hidiv İs
mail Paşa koruları, umuma açık Emirgân Ko
rusu), 3 köşk (Koru içinde belediyeye geçmiş
Hidiv îsmail Paşa köşkleri : Beyaz Köşk,
Sarı Köşk, Penbe Köşk), 3 yalı (Şerif Abdul
lah Paşa yalısının tarihî selâmlığı, Adanalı
milyoner merhum Hacı Ömerin modern yapı
beton yalısı, Orgeneral Fahreddin Altayın
modern yapı beton yalısı, l polis karakolu,
l P.T.T. şubesi, Millî Güvenlik Akademisini bitirenler Cemiyeti lokali, Türk Donanma Cemiyeti Sarıyer Şubesi, l spor kulübü (Emirgân Gençlik S.K.), 6 gazino restoran (Riza Kafeterya, Derya Restoran, Çamaltı Gazinosu, Mehtab Gazinosu, Emirgân Restoran, Abdullah Lokantası), l Otel (Koru Otel), 115 ev, 99 apartıman, bunlardan 73 daireli 21 blok apartıman Değirmentepe mevkiinde İstinye Doku sigorta işçi meskenleri olarak yapılmış-dır).
1965 sayımına göre muhtarlık nüfusu (Emirgân, Boyacıköyü, Reşidpaşa Mahallesi ve Baltalimam) 3800 kadın, 3072 erkek, cem'an 6872 kişidir. 1966 da mahalle muhtarlığında jandarma yüzbaşılığından müstafi bay Riza Yalım bulunuyordu.
Dostları ilə paylaş: |