Burhan Olker
ATPAZARÎ YANGINI — Atpazan, Fatih ve civarını yok edip büyük yangınların hemen hepsinde yanmıştır. Lütfi Tarihinde, Hicrî 1245 (M. 1829) vakayii arasında, Atpa-zarının içinden çıkmış bir yangın da kaydedilmiştir.
«Nisanın yirmi beşinci gecesi, Atpazarın-da ahırlardan zuhur eden ateş, ertesi gün saat ikiye kadar (alaturka) mümted ve Fatih civarında Emsercilere müntehi olarak mektep cihetindeki ahırlardan maada cümlesi ve iki mescid ile birçok büyüt ve menâzil muh-terik ve muşmahil olmuştur».
Bibi.: Lûtfi tarihi, II.
ATRİTA AĞI — İstanbul balıkçılarıma kullandığı ağlardandır; boyu yetmiş, eni üç kulaçtan altı kulaca kadar olup gözleri sar-dalya gözünden az dardır. Üst yakasında mantar, alt yakasında kurşun vardır. Gümüş balığı avına mahsustur; gündüzleri balıklar çevrilip ağlar balıklarla beraber kayığa alınır; uzatma suretiyle hiç kullanılmaz. Kurşunları seyrekleştirilip suyun yüzünde salma ağ tar-
f
zında da kullanılır, gümüş ve atrita balıkları tutulur, böyle su üstü ağı yapıldığı zaman balıkçı ağzında «Yeldirme ağ» adını alır. Altın Para zamanında bir atrita ağı en az 1300 kuruşa yaptırılabilirdi.
ATSIZ (Hüseyin Nihâi) — Edebiyat muallimi, şair; inanı yolunda cesur ve metin, hiç bir kuvvete boyun eğmeyen, mücadeleden yıl-mayan, ezadan cefadan korkmayan, son derece afif, muhakkak ki neslinin; mümtaz bir siması; 12 ocak 1905 de îstanbulda doğdu, bahriye binbaşılığından mütekaid Mehmed Nail Beyin oğludur. İstanbul Sultanîsinin onuncu sınıfında iken İmtihanla askerî Tıbbiye Mektebine girdi; Tıbbiyenin üçüncü sınıfında Bağdatlı bir mülâzime selâm vermemesi yüzünden çıkan atır münakaşa sonunda, mektepten çıkarıldı; bir müddet Kabataş Lisesinde muallimk muavinliğinde bulundu, mektep müdürü ile geçinemedi, İstifa etti, kısa bir müddet Seyrisefain idaresinde kâtiplik ettikten sonra İstanbul Darülfünununun edebiyat Fakültesine devama başladı ve ayni zamanda Yüksek Muallim Mektebine girdi, fakat bir hafta sonra askere alındı, dokuz ay süren askerliğinin sonlarına doğru, büyük biyograf Mahmud Kemal İnal «kendi tâbiridir» diyor, «ırkan çingâne bir baş çavuşla döğüşüp divanı harbe verilmek tehlikesini atlatarak» terhis olundu. Tekrar yüksek tahsile devam ile 1930 da Edebiyat Fakültesinin edebiyat zümresinden diploma aldı; hem kendi liyakatenin hakkı hem de Profesör Fuad Köprülünün teveccühü eseri Türkiyat Enstitüsüne" asistan oldu. 1931 de «Atsız Mecmua» çıkarmağa başladı ki soy adı kanunu çıktığında, bu mecmuada çıkan yazıları başına türlü dertler açtığı için «Atsız» soy adını aldı.
Maarif vekili mer
hum Doktor Rüşdü
Galip Beyin Ankara-
da Tarih Kurultayın
da çok hürmet ettiği
hocalarından Profe
sör Zeki Velidi Bey
hakkında söylediği Nihal Atsız
bir sözden müteessi- (Resim: Behçet)
ren çektiği protesto telgrafı üzerine asistanlıktan istifaya davet olundu, kabul etmedi, evvelce Malatya orta mektebine türkçe, sonra Edirne Lisesi edebiyat muallimliğine tayin edildi: fakat tenkidkâr neşriyatına ağır bir lisan ile devam ettiği için vekâlet emrine alındı. 1934 de Deniz Gedikli Mektebine türkçe muallimi tayin edildi. Bu vazifesi 1938 yılı temmuzuna kadar dört sene devam etti, 1938 ders yılı basında hususî Yucaülkü Lisesinde ders 'kabul etti, 1939 da yine hususî Boğaziçi Lisesine nakletti; 1944 yılı Nisanının başlarına kadar dört buçuk sene bu lisede kaldı; o sırada yayınlamakta olduğu Orhun adlı aylık Türkçü mecmuanın mart ve nisan 1944 tarihli ve 15 ve 16 numaralı sayılarında memleketteki komünist tahrikleri hakkında Başbakan Saracoğmya hitaben yazdığı iki açık mektuptan sonra mecmua kapatıldı, Boğaziçi Lise-sindeki muallimliğine Maarif Vekâleti emriyle son verildi; bu açık mektuplar dolayısiyle Sebahaddin Âlinin açtığı hakaret dâvasında bulunmak üzere Ankaraya gitti, 9 mayıs 1944 de dört ay hapse .mahkûm oldu, cezası tecil edildi; fakat örfî idare karariyle tevkif olundu; İstanbulda yapılan örfî idare muhakemesinde altı buçufc yıla mahkûm edildi ise de karar Askerî Temyiz Mahkemesince esasından bozuldu, bir buçuk yıl süren bir mevkufiyet-ten sonra tahliye edildi ve yeniden yapılan muhakemesinde beraet etti. Kadıköy Sultanisinden ve Edebiyat Fakültesinden sınıf arkadaşı Tahsin Banguoğlu Maarif Vekili olunca vefakârlık göstererek Nihâi Atsızı Süley-maniye kütüphanesinde çalışmak üzere Da-vutpaşa orta mektebi türkçe muallimliğine tayin etti; bu vazifesi 1949 temmuzu sonlarından 1950 Eylülüne kadar devam etti, bu tarihte Haydarpaşa Lisesi Edebiyat muallimliğine noklolundu, Haydarpa Lisesinde 1952 yılı mayısına kadar kaldı; 5 Mayıs 1952 de Ankarada Milliyetçiler Derneğinde tertiplediği bir toplantıda «Devletimizin kuruluşu» mevzuu üzerinde verdiği konferans üzerine maaşını Haydarpaşa Lisesi kadrosundan almak üzere tekrar Süleymaniye kütüphanesinde vazifelendirildi; 1959 yılı eylülünde bu kütüphanedeki vazifesinde bulunuyordu.
Hüseyin Nihâi Atsız Türk Tarihi üzerinde sağlam bilgi sahibidir. Bu yolda merhum Doktor Hiza Nur ile çok yakın bir dostluğu
olmuş, mücadeleci ruh yakınlığı da olduğun-dai Riza Nur, Nihâi Atsıza manevî bir baba sevgisiyle bağlanmıştır. Aşağıdaki koşma şiir diline bir örnektir:
Dumanlı gözlerim bir hayal arar Tan vakti ufukta güneş yanmadan Her güze! dakikam geçer çabucak Tadını içip de gönül kanmadan
Benim de çok tatlı bir dünüm vardı Bir ela gözleri süzgünüm vardı Ömrümde bir gecem bir günüm vardı Onu da usandım artık anmadan
Gün olur ufuklar gönlümü sıkar Gün olur ki gönlüm âbımdan bıkar Şu yollar hep ayni gurbete çıkar Bir pınar başında durup konmadan
Ömründe gülmedin, rahat bulmadın Ölsen de no!a ki anılmaz adın Hey Atsız yirmi beş yılda kocadın Başında saçların beyazlanmadan.
Bu koşmayı 1930 da yazmıştı. 1959 da saçları da ağarmıştı, Ama hâlâ başı dimdikti.
Mücadelelerinde çok sert bir kaleme sahip olan Atsız, mürit duygularının heyecanı ile haksız hücumlarda da bulunmuştur. Fakat bir hakikattir ki ismi memleketimizin na-muskâr evlâdlarmdan biri olarak unutulmıya-caktır.
ATSIZ MECMUA — Hüseyin Nihâi Adsız tarafından tesis ve neşredilmiş aylık Türkçü mecmua; «isim» mânasmdaki türkçe kelimenin at şeklindeki arkaik imlâsı ile isimlendirilmiştir.
Her ayın on beşinde çıkardı, 17 nüsha çıkmıştır; ilk sayısı 15 mayıs 1931, son sayısı da 5 ekim 1932 tarihlidir. Bu on yedi nüshada Ze-ki Velîdi, Fuad Köprülü, Ahmed Ca-feroğlu, Abdülkadir İnan, Mehmed Hâlid Bayrı, Şerafeddin Yaitkaya, Nihad Sami Banarlı, Mahmud Ragıp Gazinihal gibi tetkikçilerin türkoloji mevzuunda hayli makaleleri intişar etmiştir.
İlk sayıları 1000 nüsha olarak basılmış, sonra 750 ye indirilmiş, son sayılar da 500 basılmıştır. Mecmuanın müessisi ve sahibi bu mecmuada çıkan şiirlerinde Atsız takma-adını kullanmıştır ki sonra soy adı olmuştur (B.: Atsız, Hüseyin Nihâi).
ATSIZNEFER SOKAĞI — Şişlinin Paşa Mahallesi sokaklarmdandır. Batı Caddesi ile
— 1326 —
ATTAR ATTARLAK
Kâmilbey Sokağının kavuştukları üçyol ağsı ile Barutçular Sokağı arasında uzanır.
Üçyol ağzından girildiğine göre, üç arabanın geçebileceği genişlikte, az bozuk toprak •bir yoldur, az ileride sağa isimsiz bir ara sokak verir. Ferace sokağı ile olan kavşağından sonra dört araba enine çıkarsa da, nihayete doğru tekrar darlaşarak eski halini alır.
Sol taraf Ferace so-kağına kadar yangına dizili ekseri ikişer kat ahşaplarla bezenmiştir. Sağ yan, ara sokağa kadar arsa halindedir. Ferace Sokağı kavşağında, sağda, 17 inci îlko-okul vardır. Yol, ileriye, arsa ve bahçelikler arasında uzanır; bahçeliklerde tek katlı teneke - tahta kulübeler, barakalar vardır (Haziran 1947).
İsmail Erseyim
ATTAR, ATTARLAR — Kamusa göre, güzel kokular, tıbbî ecza, misk ve bahar; vey halen iğneden ipliğe kadar türlü şeyler satan b
istanbul
esnaftır; bu isim feâlk ağziada boaulmuş, aktar olmuştur.
Eskiden attar dükkânları, eczahanelerin ve ecza depolarının yerini tutardı; Büyükşe-hirde attarların en vukufluları ve zenginleri de Mısırçarşısmda bulunurdu. Mısırçarşılı büyük attarlar hem toptan hem de perakende satış yaparlardı (B.: Mısırçarşısı). Mahalle aralarında ve İstanbulun diğer bazı semt ve çarşılarında >!d küçük attarlar ve kökçüler mallarını Mısırçarşılılardan tedarik ederlerdi.
1950 -1959 seneleri arasında hemen hemen attar dükkânı kalmadı ve Bayazıddaki kapalı çarşı civarında bulunan attar dükkânları da istimlâk doîayısı ile yıkıldı; hâlen Mısır Çarşısında 3 tane baharatçı dükkânı var ise de bunlardan yalnız bir tanesi attardır, öbür ikisinin attarlıkla ilgisi yoktur.
Eski attarlar, ilâç tertip etmekte gayet
ANSİKLOPEDİSİ
mahir kimselerdi, bu ilâçların maddei iptida-iyelerini teşkil eden ot, kök, yaprak vesaireyi çok iyi tanırlardı; bunların toplanma, kurutulma ve muhafazaları hakkında sağlam bir bilgi ve ihtisas sahipleriydi. Şuruplar, macunlar, merhemler, taktir edilmiş kokulu ve de-valı sular, tiryaklar, haplar; bilhassa bahî (Af-rodisiyak) ilâçlar yaparlardı. Bunlardan başka, attar dükkânlarında meselâ kaynama şap, soğuk şap, yazma, nuhudî denilen sanayie müteallik sabit boyalar yapılır; dardağan darısı, yılan suyu, yılan gömleği, ha-mamiye, tamamiye, safayı mülk vesaire gibi hastanın sadece maneviyatını kuvvetlendiren müstahzarlar bulunurdu.
Attarların içinden de bazıları, bir takım maddeleri ele alarak bunlara İspençiyari şekiller vermişler, bir sahada mütehiassıs olmuşlar macuncu, deva şurubcu, anberci, bu-hurcu, gülsucu gibi isimler almışlardı.
Evliya Çelebi, on yedinci asır ortasındaki
1327
ATTAR ATTARLAR
İstanbul esnafından bahsederken attarları ihtisaslarına göre sınıflandırıyor:
«Esnafı mâcunciyan — Dükkân 300, ne-ferat 500. Pirleri Fisagors Tevhidi idi. Amma Hazreti Risalet asrında pîri hakikîleri Hazreti Ubeyid Attar'dır. Selman Fârisi belin bağladı. Hazreti Hamza ile şehid olup Cebeli Uhud zeylinde medfundur. Bu macuncu taifesi tahtırevanlar üzre dükkânlarının maâcin kısımlarını ve hokkalarını dizip halifeleri tunç havanlar içre besbâse, kebâbe, darçın, dâri fül-fül, kakule, havlican, ûdülkahir, zencefil gibi edviyeyi döğüb ihzar ederler. Sonra gümüş hokkalar derununa vazedüb macun hârlere ihsan ederler.
«Esnafı gülâbciyan — Dükkân 41, nefe-rat 70. Bunlardan bazıları kocaman bir ester üzerinde küp kadar bakır -kazanlar içre gülâb (gülsuyu) satarlar Edirneli hâtûnlardır. Bir kısmı da dükkânlarda buhur suyu, mâi kâdi, gülâb, mâi anber, aselbend, mâi verd. mâi
Eski Mısr Çarşısında Hanılacıbasının dükkânı diye tanınmış tarihî dükkân; son sahibi Nureddin Gürler idi (Resim: N. Baylav koleksiyonundaki fotoğraftan S. Sinan eli ile)
Yıkılan eski Sahhaflar Çarşısının Bayazıd kapusu dibinde Nâdir Efendinin attar dükkânı
(Resim: Salih Sinan)
— İ328 —
— 1329 —
sanısevr kökü, meyan kökü, zaater kökü, daha binlerce deva otlarını cemedüb satarlar.
«Esnafı afyonciyan — İlk pirleri Fisagors tevhididir. Hazreti Muhammed asrındaki pirleri Amribni Ümmeyyedir. Hakkaki afyon te-navül eden zamirşinas, nüktedan, zarif olur. Bunlar dükkânlariyle vacibülseyr bir halde mürur ederler ki kimisi maslub min indallâh gibi dilini dışarı çıkarmış, kimi kaşınmakta, kimisi hay ve huy eder, kimi afyonun şiddetinde hâbi gaflete dalarak ubur ederler.
«Esnafı gülâbiciyan — Dükkân 41, neferat 70. Bunlardan bazıları kocaman bir ester üzerinde küp kadar bakır kazanlar içre gülâfoi satar, Edirneli hatunlardır. Bir kısmı da dükkânlarda buhursuyu, gülâb, mâi anber, aselbend, mâi verd, mâi yasemin misüllü ıtriyat makulesi mâi tayyibeier füruh ederler. Pirleri {Itrüddini Hindî) dir. Kabri Hindistanda-dır. Hazreti Fahri Resul Efendimiz râyihai tayyibeden hoşlandığı için daima gülâb heda-ya götürürlerdi. Hazreti Ali kemerini bend eyledi, pir oldu. Bu taife pürsilâh alayda ubur
ATTAR ATTARLRAR
yasemin misilli ıtriyat makuulesi mâi tâyyi-beler füruht ederler; pirleri Itrüddin Hindidir. Hazreti Fahri Resul Efendimiz râyihai tayyi-beden hoşlandığı için dâima gülâb hediye getirirlerdi, Hazreti Ali kemerini bend eyledi; pîr oldu. Bu taife pür silâh alayda ubur ederken iki tarafda olan temâsâcılara gülâb ve mâi buhur nisâr ederler, cümle şahrâh muattar olur.
«Esnafı meşrubatı deva — Dükkân 500, neferat 600. Pirleri tabib Ali bin Süfyan Sev-rîdir. Kabri Yemen Adenindedir. Bu taife dükkânları ekseriya Sultan Bâyezidde, Hoca-paşa kurbünde Meydancık mahallesinde, Ga-latadadır. İşleri lisanı sevir, hindiba, köknar, nane, zaater gibi edviyenin irakını çıkarıp gûnalevn şişelere koyarak dükkânlarını tezyin ederler. Bu edviye guzâta gazada gayet lüzumlu olduğundan bu taife dahi kâlâyi marifeti arz ile pürsilâh ubur ederler.
«Esnafı edhanı edviye — Dükkân 8, neferat 14. Pirleri Abdüssamed Ziyad'dır. Bas-ralıdır, kemerini Selman bağlamıştır. Kabri Bağdad diyarında Kurna Kalesi mezaristanın-da, ziyaretgâhı hâs ü âm'dır. Kabri türabından bir yağlı turab çıkar ki cüzzam ve kel olan bir adam hamamda kese sürünüb ba'de vücuduna ol yağlı turabdan sürse bi emrillâh halâs olur. Bu esnafın isleri bademden, servi kozalığından, cevizden, fındıktan ve daha gû-nagûn eşyadan edhan (vücuda sürülecek yağlar) çıkarıp katramiz şişeler içre koyup tahti-revanlar üzre dükkânlarını zeyn ederler. Halka yasemin yağı, sünbül, gül ve reyhan, kal-lemisk yağları bezederek ubur ederler.
«Esnafı hâcegânı attâryan — 2000 dükkân, 3005 neferdir. Pirleri Hüsam bin Abdullah Basravîdir. Kabri münevveri Acem Şeh-, ribanmdadır. Bu attaran zümresinde nice eşya mevcuttur. Ekserisi yanlarında bulundurup dükkânların tezyin ederek ubur ederler. «Esanfı anberciyan — Bunlar da 35 dükkân, 100 nefer olup dükkânlarını ûd ve an-ber ile tezyin edüb geçerler.
«Esnafı buhurciyan — 25 dükkân ve 35 neferdir. Dükkânların aselbend, günlük, sünbül, kına, buhuri nebî ile tezyin edüb güzer ederler.
«Esnafı attaranı seyyaran — Dükkânları yok, neferat 300, pirleri Ebuzerigaffarî'dir Kabri Kudüstedir. Ellerindeki şeyler içinde
İSTANBUL
cemi edviye mevcut olup etrafına na çocuk oyuncakları dizip «Çercihâ!..» deyû alay arasında gezerler.
«Esnafı ispenciyariyan yani otbuluciyan — Pirleri Hazreti Lokmandır. Ruyi arzda Cenabı İzzet ne kadar nebat halk eylediyse cümlesine lisan verib «ben falan derde devayım» deyû Hazreti Lokmana söyletmiştir. Hazreti Muhammed asrındaki .pirleri Hidayetullah ib-ni Zünnûn Mısrî'dir. Hazretin izniyle babası kemerini bağlayıp otculara pîr eylemiştir. Kabri Hicaz dağlarındadır. Nebat devşirirken kendisini yılan sokmuş, şehirden mualece erişinceye kadar vefat etmiştir. Bu otcular pazar kurup lâbada kökü, güneyik kökü, li-
Hattat Dana yazısı île Cemiyeti Attaran mührü
Mühür Nâşid Saylavdadır
(Resim: Behçet Elver)
l
ANSİKLOPEDİSİ
derken iki tarafta olan temaşacılara gülâb nisar ederler, cümle şahrâh muattar olur.
«Esnafı taciranı şem-i asel — Dükkân 55, nefer 100 Dükkânları Zindankapısmdan taşradır. Efradı hep islâmdır. Tahtırevan üzre dükkânlarım zerü ziver ile tezyin edüb pürsilâh ubur ederler. Mumcubaşı ile Şem'a-hane Nazır ve Emini de rikâb rikâba giderler, dökülen balmumu üzerinde bu eminin mührü bulunmak şarttır. Mühürsüzleri hileli diyerek zabtedüb sahibini tecrim ederler.
«Esnafı attan çömlekciyan — Dükkân 300 ve neferat 500 dür. Pirleri Abdüîgaffar Medenî'dir. Selman Pakın kırk dokuzuncu kemer bestesidir. Çanakçı çömlekçilere pîr olmuştur. 162 yaşında irtihal buyurub Medinei Münevvere yakınındadır. Ziyareti müyesser olmuştur. Dükkânların gûnagûn güze, kâse, tabaklar ile tezyin edüb pürsilâh ubur ederler».
Zamanla bu esnafın çoğu yavaş yavaş ortadan kaybolmuştur ancak, zamanımızda bazı semtlerde birkaç tane attar ve kökçü dükkânı kalmıştır; ve bazı cahil kimselerin buralardan aldıkları şeylerle kendilerine mahsus ilâç tertipleri yaparak sıhhatlerine baktıkları görülmektedir.
Türkiye ve İstanbul tarihinin büyük simalarından birkaç kişi çocukluklarında attar çıraklığı yapmışlardır:
Abdülmecidin gözde Seraskeri Hasan Rıza Paşa, Memiş Ağa adında bir attarın oğlu idi; amcası Osman Ağanın yanında, Mısırçar-şısında küçük bir dükkânda çıraklık yaparken, harikulade güzelliği ve cevval zekâsiyle bir gün bu çarşıyı ziyaret eden İkinci Mah-mudun nazarı dikkatini celbetmiş ve hemen saraya alınmıştır.
Sadırâzam Âli Paşanın babası, Mısırçar-şısı esnafından idi, ayni zamanda çarşının bevvablığını yapardı.
Büyük muharrir Ahmed Midhat Efendi, fakir bir adam olan babasını pek küçük yaşta kaybetmiş, bir ara Mısırçarşısmda attar çıraklığı yapmıştı.
1870 -1880 arasındadır ki diplomalı eczacılar yetişmeğe başlamış; Mısırçarşısı, attarlar ve kökçüler hakkında da bir nizamname hazırlanarak buralarda tıbbî bazı zehirli maddelerin satılması yasak edilmiştir. Nizamname şudur:
ATTAR ATTARLAR
Attarlar ve kökçüler nizamnamesi
22 Receb 1302 ve 25 Nisan 1301 (Milâdî 1884)
Birinci madde — Attarlar işbu nizamnameye merbut defterde muharrer eczayi sem-miye ve muzirreyi füruht etmekten katiyyen memnudur. Fakat eczacılar beledî ispençiyar-lığı nizamnamesi mucibince yalnız reçete ile füruht edebilirler.
İkinci madde — Attarlar Avrupadan gelen spesyalite tâbir olunan edviyei hususiye ile burada imal olunan ve mürekkebatı bilinmeyen edviyei hafiyye ve mürekkebeyi ve eczacılara etıbba reçetesi ile yapıp satmağa mecbur oldukları sair mualecatı fruht edemezler.
Üçüncü madde Kökçüler işbu nizamnameye merbut defterde gösterilen mavadı nebatiye! semmiye ve mızırreyi ayrı mahalde hıfzetmeğe ve bunları malûm olan attarlarla eczacılardan gayri kimseye satmamağa mecburdurlar.
•Dördüncü madde — İşbu nizamname ahkâmına muhalif hareket eden attarlar ve kökçüler ceza kanunu hükmüne tevfikan müca-zat olunurlar.
Beşinci madde — Dahiliye Nezareti işbu nizamnamenin icrasına memurdur».
Bu nizâmnâmeye kökçülerle attarla satmaları yasak edilen şiddetli zehirli maddelerin bir listesi eklenmiştir.
Aşağıdaki attar reçeteleri, bu satırların yazıldığı sırada artık Büyükşehir hayatının tarih vesikaları arasına girmiştir:
Kırk bir türlü bahar macunu
(Afrodizyak bir macun)
Bu macun kırk bir çeşit bahar ile akanber ve ateş görmeksizin sızdırılmış halis balın karıştırılma-siyle yapılır.
Biber, karanfil, darçm, zencefil, edrefil, yenibahar çörek otu, sinameki, dârifülfül, havlıcan, mah-leb, susam zerdeçal, beyaz kırmız, hindistan cevizi, kınakına, râvend çöpçini, saparna, anason, zolumba, râziyane, defni yezid, sarı halile, kara halile, günlük, topalak, nöbet şekeri, fülfül, küçük kakule, sakız, turp tohumu, maydanoz tohumu, dereotu, sasaf-ras, havuç .tohumu, ûdülkahir, buy tohumu, üzerlik, kebabiye, besbâse.
Bunlar hepsi döğülüb elekten elendikten sonra sızdırılmış balın içerisine ayrıca bir çakı ile kazınıp rendelenmek suretiyle ak anber konulur. Bu suretle hazırlanan macundan her sabah birer kahve kaşığı alınır. Kanı ha-
rekete getirerek vücuda tatlı bir hararet verir. Ve cinsî münasebete fazlasiyle yardım eder.
Eski attar n ifadelerine göre İkinci Abdülhamid bu ak anber macununu bir gün bile terketmemiş ve buna daimî surette devam etmiştir.
Anber devası tertibi
Bir dirhem büyük kakule, bir dirhem küçük kakule, bir dirhem sünbülihindî iki dirhem sarı sandal, iki dirhem ûd, iki dirhem zencefil; üç dirhem besbâse; üç dirhem fülfül; üç dirhem turunç; üç dirhem darçın; üç dirhem havlican; üç dirhem cevizi bevva; bir dirhem anber; yarım dirhem misk; miktarı kâfi şeker ve gül suyu ve şarap ile macun yapılır.
Âzayi re'siyeye kuvvet verir. Ve soğuktan olan rahim hastalıklarına ve pirlere ve avratlara münasiptir. Şerbeti bir dirhemden iki dirheme kadar verilir.
Misk devası
İki dirhem turunç, iki dirhem zürünbad, iki dirhem ûd, iki dirhem besbâse, birer buçuk dirhem yapmış inci, ibrişim, kehriba, mercan, bir buçuk dirhem reyhan tohumu ve bir buçuk dirhem misk kurusu, bir dirhem beyaz behmen, bir dirhem kızıl behmen, bir dirhem darçın, bir dirhem sünbülü hin-dî, bir dirhem karanfil, bir buçuk dirhem zencefil, bir buçuk dirhem kebabe, bir dirhem dârifülfül, sülüs dirhem misk ve miktarı kâfi bal ile macun yapılır.
Kusmayı kesmek için tertib
Beşer dirhem cevzi bevva, çörek otu, hindistan cevizi çiçekli, turp tohumu, kimyon, karanfil, zencefil, dargın, anason, soğan, kendir tohumu, günlük, üzerlik, râziyane ve üç dirhem safran, iki misli bal ile macun yapılır. Sabah ve akşam devam olunur.
Belsoğuklıığu için tertip
Beş dirhem pelesenk yağı, yirmi dirhem terementi, üç dirhem küherçile, üç dirhem günlük, üç dirhem ceviz, on iki dirhem kebabiye.
Bunlar hap olacak ve üç gün şarap ile şırınga olacak ve perhiz edilecektir.
Belsoğukiuğu için tertip
İki dirhem yengeç gözü, bir dirhem günlük, bir dirhem pelesenk yağı, iki dirhem terementi. Bunlar doğulup hap yapılır. Sabah akşam iki tane kullanılır.
Yaralar içib tertip
Beşer dirhem göztaşı, kükürt, sakız, rakı, zeytin yağı, Merhem yapılır, yaraya sürülür.
Otuz dirhem Cezayir saparnası, beş dirhem peygamber hasebi, iki dirhem ravendi çinî, beş dirhem sinameki yaprağı, iki dirhem iyodür do potas, bir dirhem simaruba, üe yüz dirhem şeker.
Bunların kâffesi bir toprak tencere içinde kaynatıp ağzını hamur ile sıvanacak, akşam sabah birer kahve fincanı içilecek.
Leynet için tertip
On iki dirhem sinameki yaprağı, altı dirhem kükürt çiçeği, beş dirhem kırım tartar, dört dirhem yıldız anasonu, sekiz dirhem meyan kökü, yirmi dirhem şeker.
Bunların cümlesi doğulup gece yatarken yarım bardak su ile yarım yemek kaşığı alınır.
Romatizma için tertip
Yirmi beş dirhem kırmızı turp suyu, otuz dirhem ispirto, yirmi beş dirhem kâfuru, yirmi beş dirhem afyon.
Bunlarn cümlesi birbirine karıştırılır. Eomatiz-ma olan yere sürülür.
Mide için macun
On beş dirhem sinameki, yedi dirhem günlük, beş dirhem turbit, beş dirhem ravendi çinî, beş dirhem mahmudiye, beş dirhem çöpçini, üç dirhem sakız, iki dirhem topalak, bir dirhem ceviz bevva, bir dirhem zencefil, bir dirhem kakule, bir dirhem fül-fülü ebyaz, üç yüz dirhem süzülmüş bal.
Bunlar doğulup bal ile macun yapılır, sabahlan birer kahve kaşığı yenilir.
Kadınların hayzını görmesi için tertip
Onar dirhem çörek otu, özerlik, buy tohumu, havlican.
Hepsi doğulup bal ile macun yapılır. Sabah ve akşam birer kahva kaşığı yenilir.
Kanlı basur için tertip
Onar dirhem simaruba, eksi nar kabuğu, zamkı arabî, turbit.
Bunların cümlesi bir bucuk okka su ile bir okka kalana kadar kaynatılır sabah ve akşam birer bardak içilir.
Türkiyede eczacılık ihtisasa dayanan müstakil meslek olduktan ,sonra şiddetli zehirli maddelerin attarlar tarafından satılması yasak edildi.
Kadimdenberi attarlarm sattıkları nebatî, hayvanı ve kimyevî maddelerin alfabetü listesi:
Bu listede hayvani maddelerin sonuna h, kimyevî maddelerin sonuna da k harfi konmuştur, geri kalan nebatî maddelerdir. Sonraları attarlara satmaları yasak edilen şiddetli zehirli maddelerin basına da bir -fa işareti konmuştur.
ansiklopedisi
Aeıağaç (Aeıyonga)
Acıbadem
Acıbadem ruhu
Acıbadem suyu
Acıbadem yağı
Acıbakla
Acıçidem
Acıelma yağı
Adaçayı
Adasoğanı (= Aksoğan)
Afyon
Ağaç kavunu
Akanber (= Anber) (h)
Albakkam
Albamya papatyası
Altın çiçeği
Altın kökü
Akmazı
Alabalık yağı (h)
Anason
Anber kabuğu
Andız otu, Andız kökü
Anzarot (= Anzarut)
Arab sabunu (k)
Ardıç katranı
Ardıç tohumu
Asilbend
Atkuyruğu otu (= kırkMlid ota)
Ayçiçeği
Ayı yağı (h)
Ayrıkkökü
Ayva çekirdeği
Ayva yaprağı
Ayvadana
B
Bademyağı (acı, tatlı)
Bağrıkara (= Baldırıkara)
Bahar
Bakla çiçeği
Baldıran otu
Balık nefsi (h)
Balık otu
Balık yağı (h)
Balmumu (h)
Balmumu çamuru (k)
Bamya çiçeği
Ban otu
Batalomba Kutalamba
Belîleç
Benî israil zeytini (k)
Besbâse
Beyaz biber
Beyaz hatmi çiçeği
Beyazmazı (= Akması)
B°vas potas (k)
Biberiye
Biberiye yağı
Bitotu
Boruçiçeği
âtta» attarlar
Boytohumu (döğülmügüme Ç«»*a)
Boyacı kökü
Böğürtlen kökü
Buhur
Burçak
Cavî
Cebelinindi
Cehennem taşı
Cehrî
Ceviz kabuğu
Ceviz yaprağı
Cintiyâne (= çintiyâne)
Civa (k)
Çadıruşağı
Çalı tohumu
Çalı dikeni
Çamsakızı
Çam soymuğu
Çarşamba
Çavdar mahmuzu
Çekem tohumu
Çemen tohumu (= Boytohumu)
Çemen boytohumunun döğülmüşü
Çeyan tırnağı
Çezmezen
Çilek sapı
Çirişotu
Çiriş (otun tozu)
Çöğen kökü (= Çöven kökü)
Çöpç-înî (= Çöp çini)
Çivit
Çörekotu
Çörekotu yağı
D
Darçın nanesi Damkoruğu Dardağan darısı Darçın (= Tarçın) Darçın çiçeği Dârîfülfül Defne tohumu Defne yaprağı Defneyezid otu Defne yağı Demibozan (k) Demidikeni Demirhindi Deniz kadayıfı Devedikeni çiçeği Devedikeni tohumu Deve yağı (h) Dişi kasni Domalika Dut kökü Dut yaprağı
ÂTTAR ATTARLRAR
— 1332
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
1333
ÂTTAR, ATTARLAR
E
Ebegümeci yaprağı
Ebucehil karpuzu
Edrefil
Eğir kökü
Ekşinar kabuğu
Emleç
Erkek kasni
Fare otu
Ferfelek
Fessuh
Filit kükürt (k)
G
Gelincik çiçeği
Gelinfeneri
Gıcır
•fc .Göztaşı (k) . Gülbeşeker Gülburnu Gülhatmi Gül kurusu Gülsüngeri Günlük
•& Güzelâvrat otu
H
Habbülmülûk
Habbüsselâtin Bezri harvâ
Hacıbektaş tuzu (k)
Harazı (Erkek, dişi) (h)
Harbakı ebyaz
Hatmi kökü
Hatmi çiçeği
Hatmi yağı
Hardal "
Haşhaş tohumu
Haşiş Esrar
Havacıva
Havlıcan
Havuç tohumu
Hindistancevizi (Küçük)
Hindistancevizi yağı (Küçük)
Hiyarşenbih
Hiltit
Horasanı
Hünnab (meyvası)
Hüsnüyusuf
İ
İğde çiçeği İncibar kökü İncir yaprağı İnyas baklası
Ihlamur Isırgan tohumu
Itrışâhi yağı Itır yağı
Jelatin (h)
K
Kabak çekirdeği Kâdıhindî Kadıngöbeği Kâfuru Kakule Kakule yağı f Kalabarbaklası
Kantoron çiçeği
Kaplumbağa yumurtası (h) r Karaardıç
Karabaşçiçeği
Karabaşyağı
Karabaldır
Karabamya çiçeği
Karabiber
Kargabüken
Karaçöpleme
Karahalîle
Karadut kökü
Karadut yaprağı
Karakafes
Karanfil
Karanfil yağı
Kardeşkanı (h)
Kariıyarık tohumu
Karatopalak
Karagünlük yağı
Karasakız
Karasinâmeki
Katran ruhu
Kaya tuzu (k)
Kebâbiye
Kedi otu • Kekik otu
Kekik yağı
Kenevir tohumu Kereviz tohumu Kilermeni (k) Kimyon Kişniş
Kitre yaprağı Kitre zamkı Kireçkaymağı (k) Kına Kınakına Kınbır
Kırkkiîid otu Kırınıtartar (k) kırmız (h) Kırmız tohumu Kırmızı sandal Kısacıkmahmud Kızılcık kurusu Kocayemlşi Kola
Kökboya (= Boyacı kökü)
Kökenfiye
Körükçü otu
Kudrethelvası
Kudretnarı yağı
Kuduz böceği
Kunduz kabuğu
Kuasya (acıağaç, acıyonga)
Kurtboğan
Kurtluca
Kuru nane
Kuşburnu
Kuşdili
Laden Lâhurçivit Limon tuzu Levanta çiçeği Leylek pisi (h) •fc Lokman ruhu
M
Maeangur
Mahleb
Mahmudiye, Mahmûze
Marik yaprağı
Mâi zerin
Makkab cevizi
Marsıma yaprağı
Mayasıl otu
Maydanoz tohumu
Melisa yaprağı
Melisa yağı, ruhu
Menekşe kökü
Menekşe çiçeği
Mersinyaprağı
Merkep sütü (h)
Meşe palamudu
Merzenguş
Mermeriliği (k)
Meyan kökü
Meyan balı
Mezvenk (= Müzüdek)
Misvak
Miski arabî
Mısırpüskülü
Momzataşı (k)
Morbakkam
Mührüsüleyman
Mumya (h)
Mürrüsâfî
Mürver çiçeği
Muşmula çekirdeği
N
Nahveihindî Nane yağı Nar çiçeği Nemse kimyonu Nışadır ruhu
O
Oğulotu Okaliptos
Ö
Ödağacı
Palamut meşepalamudu
Pamuk tohumu
Papatya
Pelin
Pespâse (= Besbâse)
Peygamber ağacı
Pülüskün
R>
Rastık (k)
Rastıktaşı (k)
Ravendi rûmî
Ravendi Çînî
Reçine
Rezene (=Râziyane)
Reyhan tohumu
Saçaklı kurtluca
Safran
Sakız
Sâleb (= sahleb)
Salkım çiçeği
Sandal yağı
Saparina
Sarıhalîle
Sarısandal
Sarısabır
Sarı kantaron yağı
Sarı potas (k)
Saray kırmızı
Sassafra
Saz kökü
Sedef otu
Sedef yağı
Sedef otu çiçeği
Semerci kozalağı
Semizkabak
Simaruba
Sinameki
Sinirliyaprak
Siyah mazı
Siyelek
Sığırdili
Sığırödü
Söğüt kökü
Soda (k)
Sumak
Susam
Suut kökü
Sülüğen
Sülük (h)
ATTAR, ATTARLAR
— 1334 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1335 —
ATTAR, ATTARLAR
Sünnetçi otu Sürür (k) Sürme (k) Subye kemiği Subye boncuğu
Şahtere otu
Şap (k)
Şeftali çekirdeği
Şerbetçi otu (= Bira çiçeği)
Tatala (=Tatule)
Tatule yaprağı
Taflan ruhu
Taflan suyu
Tarçın (= Darçın)
Tarçın çiçeği
Tarçın yağı
Tarçın tohumu
Tavşan derisi (h)
Tavşan yağı (h)
Tebeşir tozu (tavuk katığı içindeki deri) (h)
Tehnel
Tefârik yağı
Tefârik yaprağı
Tenkârî (k)
Terementi
Timurbozan (= Demirbozan)
Tîzab (= Kezzab)
Tozkükürt
Turunç kabuğu
Tuzruhu
U
Ûdülkahir Uluavrat yaprağı
Ü
Ünnap (= Hünnap) Üzerleik tohumu Üvez kurusu
Van tohumu Vanilya çubuk Vanilya tozu
Yabanî hıyar Yapışkan otu Yasemin kökü Yasemin çiçeği Yersomunu Yenibahar Yılan gömleği (h) Yılancık ta}i (k) Yıldız anasonu Yüksük otu
Zamkıarabî
Zacıkıbrıs (k)
Zencefil ir Zencifre
Zerdecap (= Zerdeçal = Zerdeçav) İr Zırnık (k)
Zulumba
Attarlar bu maddelerden istifade ederek galenik preparatlar, bir takım mürekkeb ilâçlar yaparlardı. Eskidenberi attarların hazırladıkları bu tertipler artık bu büyükşehir hayatının tarih vesikaları arasına girmiştir. Bu galenik preparat ve terkibierden birkaç dane-sini veriyoruz:
Kekik suyu, Acıbadem şurubu, Böğürtlen şurubu, Demirhindi şurubu, Civa merhemi, Gelincik macunu, Gelincik şurubu, Gül sirkesi, Haşhaş macunu, Kızılcık murabbaı, Kavunçekirdeği subyesi, Ketentohumu lapası, Kavak Merhemi, Kurşun Sirkesi, Lokman ruhu, Menekşe şurubu, Nohut Yakısı, Buhur suyu.
On sekizinci asır ulemâsından Mîrzazâde Mehrned Salim Efendi kendi adına nisbetle anılan şuera tezkiresinde devrinin şairlerinden İbrahim Sırrıdan bahsederken bir attar üzerine bir fıkra nakleder ki bu biçâre adama yapılan mûzibliğin dehşeti, bir attar dükkânının içinde neler bulunduğunu gösteren yukarıdaki liste gördükten sonra anlaşılabilir.
Son derece zeki bir İstanbul külhânisi olan Sırrı ahbablarına o bazan zulüm derecesine varan bir muziblik yapmadan duramaz-mış. Bir gün de Şehzade Camii civarındaki çarşıda attar İmad Çelebinin dükkânına gider, İmad Çelebi ayni zamanda değerli bir hattat olan ihtiyar bir adamdır; Salim Efendi dükkânı söyle tasvir ediyor: «Bin bir çeşid ecza ve madde dolu, şişeler, zarflar tavan boyunca yığılmış, her bir zarfın üstünde içindeki maddenin adı yazılmış, müşteri geldimi, yerinden kalkar, bir kaç basamak merdivenini dayar, yerleri ezberinde, istenilen şeyi çıkıp indirirdi».
İmad Çelebi para canlısı adammış; Sırrı dükkâna girer girmez:
— Hay îmad Çelebi., demiş, şu anda burnumda Karaman Çarşısı Fırınının çöreği tüttü, hani biri gitse .de alıp getirse kırk para veririm!..
İmad Çelebi:
— ihtiyarını ama hatırın hoş olsun, o
kırk para ile çörek parasını ver, alıp getire
yim!., demiş.
İhtiyar adam Şehzadebaşından Karamana gidüp gelinceye kadar Sırrı bir kaç yüz zarfın içindeki maddeyi değiştirmiş; çörek gelip bir kaç lokma yedikten sonra fazla kal-nıayup gitmiş, karsı tarafta bir dükkâna girerek ne olacağını görmek için münasib bir yere gizlenmiş.
Attara bir müşteri gelmiş, parasını vererek faraza «Ayrık kökü» istemiş, İmad Çelebi yaftasına bakıp zarfı almış, içinden «Ayva yaprağı» çıkmış: «Her halde dalgınlıkla yanlış koydum!..» diyerek «Ayva yaprağı» zarfını indirmiş, onun içinde de «Karanfil»; karanfil zarfını almış «Ak mazı» çıkmış; o zarfa el atmış, içinde «dârüfülfül!..» Şöyle bir düşündükten sonra aldığı parayı müşteriye iade ederek:
— Var müslüman, bir başka aktara git,
burası bir veledizinâ şerrine uğramış!..
. Demiş ve Sırrının bir saat içinde yaptığı kepazeliği düzeltmek için tam üç gün uğraşmış.
Nâgid Baylav
İkinci Abdülhamid devrinde attar dükkânlarını toplu olarak Mısırçarşısından başka Kapalıçarşıdan Bayazıda giden Okçular Caddesinde idi. Mısırçarşısı dükkânları daha ziyade toptancı, Okçular Caddesinde bulunan dükkânlar ise yarı toptancı ve daha perakendeci sayılırlardı. Bundan başka her mahallenin bir veya iki attan bulunuyordu, mahalle içlerinde bulunan attarlar daha ziyade kadın hamamları civarında bir dükkân açmayı tercih ederlerdi. Bu attarların müşterilerinin büyük bir ekseriyetini kadınlar teşkil ederdi, saç boyamanın berber dükkânlarına intikal etmediğini ve hiçbir kadının berber dükkânının eşiğinden atlamağı hatırına getirmediği o devirlerde saçı ağarmağa başlamış her kadının saçını boyamak için, saç renginin açık veya koyu olmasına göre terkibi ve içerisindeki maddelerin miktarı değişen kına, rastık, zerdeçal ve papatyadan yapılmış muayyen bir saç boyası vardı; bu terkip uzun görüşmelerden ve tecrübelerden sonra takar--rür eder ve her attar her müşterisine vereceği boyanın terkibini bilirdi, meraklı kadınlar semt değiştirdikleri takdirde bile eski at-
tarlarmı ararlar ve buraya kadar gitmek için yorgunluktan ve masraftan çekinmezlerdi. Mahalle attarlarımn dükkânında ev ilâçları, boyalardan başka çocuk oyuncakları satılırdı. Mahalle attarlarından başka her ^semtte haftanın muayyen günlerinde kurulan pazarların da seyyar attarları vardı ve bunlar pazarcılar arasında en çok alışveriş yapan esnaftan sayılırdı.
1908 inkıtlâbından sonra memlekette doktorluk ve eczacılık geniş ölçüde yayıldıktan, eczahanelerin yanıbaşmda tuvalet ve makyaj levazımı satan parfümöriler açıldıktan sonra attarlık kârlı bir meslek olmaktan çıktı, Mısırçarşısmdaki attarlar; moda, güzellik ve koku telâkkileri tamamiyle değiştikten sonra attarlık ölür gibi oldu. Mısırçarşısı tamir edildikten sonra İstanbul Belediyesinin attarlara ayırdığı altı dükkândan yalnız üç tanesi müşteri bulabildi, mahalle aralarındaki attarlar ise dükkânları çoktan kapamış, hele pazar yerlerindeki seyyar attarların sa-sayısı çok azalmış, Okçular Caddesindeki attarlar da âdeta işsiz kalmıştı. Fakat ifanci Cihan Harbinin başlangıcındanberi attarlık tekrar biraz canlanır gibi oldu; giyim eşyasının kıymetlendiği, ancak kara borsadan temin edilebilen bir meta olduğu şuralarda attar dükkânlarına çok satılan bir nesne girdi; yeni elbiselik temin edemiyen fakir, hattâ orta halk elbiselerini boyamağa alıştı, yünlü ve pamuklu kumaşları boyamak için analın boyalariyle sabun halkın kapışa kapışa aldığı bir meta oldu, bu rnetâin bugün satıldığı yerler attar dükkânlarıdır; diğer taraftan memleketin bir çok yerlerinden muhtelif vesilelerle İstanbu-la gelen ve eski âdet ve ananelerine daha ziyade bağlı bulunan birtakım taşralılar da attarların müşterilerini arttırdı.
Bu satırların yazıldığı sırada Mısırçarsısındaki attar dükkânlarının sayısı on bire çıktığı gibi Mısırçarşısı civarında toptan ve geniş ölçüde iş yapan birçok attariye mağazaları peyda olmuş, Kapalıçarşı civarındaki attar dükkânlarının sayısı artmış, hattâ Sahaflar çarşısında dahi iki attar dükkânı açılmış, pazar yerlerinde semtleri için bir şöhret olan ve etrafında kalabalık bir müşteri kütlesi toplayan attarların varlığı göze çarpmakta bulunmuştur (1945).
Muzaffer Esen
ATTİLÂ (Sezai)
— 1336
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 1337 —
Dostları ilə paylaş: |