İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə26/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   75

1340 —

AVNİAKTUC




Avedik Patrik, takriben altı senelik işkencelerle dolu hapishane hayatı neticesinde bîtab kaldığı ve sıhhatini de kaybettiği için, 11 Temmuz 1711 de vefat ederek Saint Sup-lice kilisesine defnolunmuştur. Bir rivayete göre mezartası 1793 İhtilâlinde kaybolmuştur.

Edouard Dulaurier, onun Bastille'de kaleme aldığı otobiyografisini ve dinî yazılarını Fransa Hariciye Vekâleti arşivlerinde bulmuştur. Tercemei hali 1874 de İstanbulda - «Masis» gazetesinde neşredilmiştir. Marius Taupm adlı bir Fransız tarihçisi de «Demir Maskeli adam ve Ermeni Patriği Avedik» adlı bir eser neşretmiştir ki Karabet Ütücüyan (1823-1904) onu ermeniceye çevirerek 1870 de istanbul'da tabettirmiştir.

Avedik Patriğin kaçırılma vak'ası bir darbı mesele de yer vermiştir. Şöyle ki, bugün dahi hileli bir isi ifade etmek için «Avediğiıı oyununa döndü» sözü kullanılmaktadır.

Kevork Pamukçuyan

İstanbul Ansiklopedisinin yarım kalmış birinci baskısında Avedik Patriğin macerası hakkında Türk kaynaklarına göre şu malûmat verilmişti:

Babıâli, Ermeniler arasında Katolik mezhebinin yayılmasını hoş görmüyordu; Katolik propagandasına göz yuman İstanbul Patriği Sahak (H. 1113) M. 1701 de azledilerek Tersane zindanına atıldı, yerine de müthiş bir katolik düşmanı olan Avedik tâyin edildi. Avedik, Katolikliği kabul eden erm'em'leri Babıâli vasıtasiyle ve şiddetle te'dib ettirmemeğe başladı. Fakat Jesuit papazlarından (?) Brakonye'nin teşviki ile Katolik Ermeniler, devlet erkânına rüşvet vererek evvelâ patriklikten azline bir müddet sonra da Sakız adasına sürülmesine ferman çıkarttılar. Brakon-ye bundan sonra da Avedik'in peşini bırakmadı; bir gün yine İstanbul patrikliğine tâyini ihtimali olan müthiş düşmanlarını Fransa-ya kaçırmak için icabeden hazırlıkları yaptı. Avediği Sakıza götürecek olan divan çavuşu rüşvet ile elde edildi. Avedik, kendilerini Sakız açıklarında bekliyen bir Fransız gemisine teslim edildi; Katolik düşmanı Ermeni patriği Mont Saint-Michel Manastırına, sonra Bastille zindanına atıldı. Avediğin kaçırıldığını öğrenen İstanbuldaki taraftarları Divanı Hümayuna şikâyette bulundular; çavuş sorguya çekildi, vak'ayı olduğu .gibi anlattı, tah-

kikat için Sakıza bir Kapıcıbaşı gönderildi. Fransanın Sakız konsolosu ve kaçırma vak'a-sının başlıca mürettep lerinden biri olan1 de Bonnac, bir takım mütalâalar (?) ileri sürerek Kapıcıbaşıyı ve Babıâliyi iknaa muvaffak oldu. Bir müddet sonra da Avedik patrik unutulup gitti.

AVEDİSYAN (Evpime) — Değerli bir Ermeni kadın şair ve edibidir. 1872 de Beşiktaş-ta doğmuş ve 4 Ağustos 1950 de Paris'de vefat etmiştir. Eğinli Çobanyan yahut Hovyan amiralarm ahfâdındandır. Tüccardan Tovmes Avedisyan'la evlenmiştir.

Edebî çevrelerinde «Anayis» mahlâsiyle tanınan Madam Avedisyan ilk tahsilini Be-şiktaştaki Ermeni ilk okulunda yapmış, bazı Ermeni ediplerinden hususî dersler almıştır. Henüz on iki yaşında iken şiir yazmağa başlamıştır. İstanbul ve hariçteki Ermeni basınının da neşredilmiş birçok manzum ve man-sur yazılar vardı; feminist cereyanının öncü-lerindendir. 13 Mart 1949 da Pariste edebî faaliyetinin 60 inci yıldönümü kutlanmıştır. Kitap halinde neşredilmiş eserleri şunlardır: «Fecir ve gurub» (ermenice Paris, 1942), «Hatıralar» (ermenice Paris, 1949). İki tane de gayrı matbu eser bırakmıştır; «Yolumun üstünde» adlı hikâyeleridir, ve meşhur İtlyan edibi Gabriele D'Anunzio «Ateş» adlı romanının ermenice tercümesi.

Kevork Pamukcııyau

AVERTA — F. Develioğlunun kaydine göre yalnız paseta denilen kâğıt oyununda kullanılan kumarbaz ıstılahlarından, aslı ital-yancadan alınmış, «açık, serbest» mânasına; şu misâl verik'yor: «İstediğiniz kadar para ko-bilirsiniz.. kasa averta!..»

Bibi. : F. Develioğlu, Türk argosu

AVİZE SOKAĞI — Kuruçeşme sokak-larındandrr. 1943 Belediye Şehir Rehberi haritasına göre Kırbaç Sokağı, Alayemini Sokağı arasındadır. Kuruçeşme tramvay durağı yanındaki sokaktan gidilir. Kırbaç ve Alayemini sokakları kavşağından girildiğine göre yetmiş adım kadar dik bir patikadır. Yolun sağ tarafı yüksek kayalık bir tepe, sol tarafı uçurumdur. Sağ tarafta ileride yüksek bir bahçeden akıp : gelen bir su yolun başından geçmektedir. Sokağın nihayetinde iki tane galvanizli teneke kulübe, yanında daha yüksekte bir katlı ahşap ev vardır. Buradan eski ermeni maşatlığına gi-

dilir. Bu sokağın denize bakan güzel bir panoraması vardır. (Şubat 1947).

Hakkı Göktürk

AVİZE VE AYNA MODASI — Ağır ve zengin çerçeveler içinde büyük endam aynaları ile mükellef ve muhteşem avizeler, on sekizinci asırda Büyükşehrin saray, sahilsaray kasır, konak ve konak yavrularının en başta gelen tezyinatından olmuştu. Yukarıdan aşağıya, avize ve endam aynası edinmek zevki, bütün şehri tuttu, öylesine ki, zengin, hali vakti yerinde, hattâ orta hallice İstanbulluların ev ve evceğizlerine de karınca kararınca tâbirine uygun, bir veya birkaç avize ve ayna girdi; ve nihayet bu iki parıltılı ve şatafatlı şey, çatıların altından sokaklara çıktı, avize veya ayna, donanmalarda, sarayların, konakların, evlerin ve dükkânların cephelerini, bahçelerini, İstanbul şehrinin meydan ve sokaklarını süslemeğe başladı. Hattâ Tersanei Hümâyûnda inşası bitip de denize indirilen harb gemileri bile, indirme merasiminde avize ve aynalarla süslendi. Bunun güzel bir sahnesi, Hicrî 1167 vekayii arasında Vasıf Tarifinde okunur, bu bendin bugünkü yazı dilimize çevrilmiş sureti şudur:

«Tersanei Âmirede inşa olunan üç an-•barlı kalyonu hümayun bitmek üzere olduğundan padişah mutad üzere avizelerle tezyinini emretti. Padişah, sadırâzam vesair devlet erkân ve ricali avizeler göndererek, teşrifatta yazılı olduğu üzere kalyona asıldı. O dağ gibi geminin her yanı kıymetli kumaşlarla da süslendi».

Avizelerin asılması için bir teşrifatın yerleşmiş olması ayrıca şayanı dikkattir.

On sekizinci asrın ayna ve avize modası üzerine çok kıymetli -bir bend de, Üçüncü Mustafanın kızı Hibetullah Sultanın doğum donanması üzerine (H. 1172 = M. 1759) yazılmış şair Haşmet Efendinin Vilâdetnamei Hümûyûn» unda vardır; şair, donanma hazırlıklarından ve donanmadan bahsederken:

«... devletin şan ve şevketine denk olarak, ötedenberi donatılagelen yerlerin donatılması için fermanı hümayun çıktı. Babı Huyunun içi ve dışı nice giranbeha avizelerle ve nice bî hemta kandillerle ve aynalarla tezyin ve tenvir olundu...

«Orta kapının iki tarafına konulan hav-

salai hayalin alamıyacağı kadar büyük aynaların ve avizelerin bir benzerini dünya görmüş değildir...

«Yirmi otuz gündenberi hazırlanmış olan kandiller, aynalı şamdanlar yakıldı...

«Sadırâzam Ragıb Mehmed Paşanın şeh-râyin masrafı, hediye gelen avizeler hariç, yirmi bin esediyi buldu...» diyor.

AVNİ — 23 yasında bir nevcivan iken, Peygamberimizin fethini müjdelediği İstanbu-lu alan .büyük hükümdar Fatih Sultan Meh-medin şiirlerinde kullandığı mahlastır; divanı da mahlasına nisbetle meşhurdur.

Avni divanının yazma nüshası, Fatihte Millet Kütüphanesinin yazma manzum eserler kısmında 305 numarada mukayyettir; nefis bir talik ile yazılmış olup 47 sayfa, serlevha ve cildleri müzehhiptir. Ayni kütüphanenin ayni kısmında 530 ve 531 .numaralarda kayıtlı, vakfettiği kitaplar ile bu zengin ilim müessesesinin pek azametli olarak temel taşını koymuş olan Ali Emin Efendi merhumun el yazısıyle iki nüsha da kopyesi vardır. İlk tab'ı, yeni harflerle 1944 yılında Muallim Ahmed Hali d Kitabevi tarafından yapılmıştır (B.: Mehmed II. Fatih)

AVNİ (Vefalı) — Vefa Spor Kulübünün eski seçkin fudbolcularından; Türk gençliğinden tayyareciliğe ilk atılanlardan; fevkalâde cesareti ile Birinci Cihan Harbinde büyük hiz metlerde bulundu. Hayatı hakkında başka bir kayde rastlanamadı.

Bibi. : Saim Turgud, Not. AVNİ (Süleymaniyeli) — Eski seçkin fud-bolculardan; Süleymaniye takımının müdafi-lerinden, eski sporcular arasında taşkın neş'e-si ve arkadaşlarına yaptığı zarif lâtifeleriyle meşhurdu. Hayatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı.

Bibi.: Saim Turgud, Not.

AVNİ AKTUÇ (Hüseyin) — Muallim, muharrir, şair ve bestekâr; ba'bası Maliye Nezareti kupon kalemi mümeyyizlerinden Hafız Şevki Bey, validesi de divan edebiyatının son büyük şairlerinden Yenişehirli Avni Beyin kızı Muhsine Hanımdır; 'kitapçı - sahhaf Niza-meddin Aktuç'un büyük kardeşidir (B.: Avni Bey, Yenişehirli; Aktuç, Nizameddin); 1888 de Eyyubda Bahariye mevlevihânesinde doğdu; bu dergâhın şeyhi ve devrinin pek kibar ve



AVNİ BEY (İshakpaşalı)

— 135Û —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1351 —

AVNİ BEY (Yenişehirli)




mümtaz bir siması olan Hüseyin Fahreddin
Dede dayısıdır, Şevki Bey ailesinin Bahariye
Mevlevihânesinde ikameti bu münasebet ile
dir. , • :' i

Avni Aktuç (Resim: Nezih)

İlk tahsilini Beha-riyede Aşirefen-di Mektebinde, Orta tahsilini Galatasa-rayı Sultanisinde yaptı ve 1912 de İstanbul Darülfünununun Edebiyat Fakültesinden diploma aldı. Ankara Muallim Mektebi fennî terbiye ve Adana Sultanisi türkçe muallimliğinde bulundu; Birinci Cihan Harbinin ilk yıllarında ihtiyat zabiti namzedi olarak İrak cephesine yollandı.

Fellâhiye muhrebelerine iştirak etti, Bağdadin sukutunda İngilizlere esir düştü; üç yıl Hindistanda Bellari kasabasında üsera kampında kaldı; 1918 mütarekesinden sonra vatanına döndü. 1959 da memuriyetten emekli olarak Devlet Matbaasında musahhihlik yapmakta idi.

Gün görmüş, kanaat ehli, malûmatlı, kuvvetli bir kaime sahip, benzerleri gün günden azalmakta İstanbul efendilerindendir. Zamanımızın büyük biyografi Mahmud Kemal İnal son asır Türk musikişinaslarının hal tercümeleri üzerine «Hoş Şada» adındaki son eserinde Hüseyin Avni Bey hakkında şu satırları yazıyor:

«Edebiyat sahasında muhtelif mevzularda yazıları, ve şiirleri vardır. İlk musiki meşkini Mutafzâde Ahmed Efendinin şakirdi olan babası Şevki Bey ile :büyük dayısı Bahariye mevlevihânesi şeyhi musiki üstadı ve neyzen Hüseyin Fahreddin Dede Efendiden almıştır Muahharen Ortaköy imamı aziz Efendiden de bir hayli eser meşk etmiştir. Ud çalmağa da merak ederek Ûdî Nevres Beyden müstefid olmuştur. Neva Yürük semaisi ile İsfahan, hicaz, şehnaz buselik, sabâ, acem kürdî, suzinak ve hicazkâr makamlarında on beş yirmi kadar şarkısı vardır. Beyâti makamında ve düyek usulünde şu şarkıyı Hindistandaki esa-

ret yıllarında bestelemiştir ki şarkının güftesi de kendisinindir:

Nizâr oldu firakınla dilü can Neden bilmem neden bitmez bu hicran Bahar olsa gülümserdim diyordum Bahar oldu gönül hâlâ perişan.

Üstad İnal «Hoş Şada» yi • yarıda bırakarak vefat etti, İş Bankası tarafından basılan bu kitabı «Udi Cemil» maddesinden itibaren Hüseyin Avni Aktuç tamamladı.

AVNİ BEY (Ishakpaşah) — İkinci Abdül-hamidin son yıllariyle 1918 e kadar geçen devir içinde İstanbulun kibar hırsız ve dolandırıcılarından; gayet temiz giyinir, çok güzel konuşur, kır sakallı, kendisini ilk görenlerin üzerinde kalem başkâtibi veya mümeyyizi tesiri yapan bir adamdı. O devrin yankesicilerinden Arpacı Güzel Hasan anlatır:

Avni Bey, Mütareke yıllarında bir gün,


Selâtin camilerinden birinde ibadet ile meş
gul iken, yanında bir tercüman ile bir küçük
seyyah kafilesi camii gezmeye gelir; içlerinde
bir de halı meraklısı varmış, camide gördüğü
antika bir seccadeye takılıp .kalmış. Bunu gö
ren Avni Bey farsatı kaçırmamış... Evvelâ o
gün, bu seyyah kafilesini takibederek bir
Fransız olan halı meraklısı seyyahın kaldığı
oteli öğrenmiş, sonra kendi işine uygun bir
adam olarak tanıdığı İranlı bir halı tüccarına
baş vurarak falan camideki antika seccadeyi
kaça kadar alabileceğini sormuş, gidip seccade
görülmüş ve galiba beş bin liraya pazarlık
edilmiş. Bir taşla iki kuş fırsatını kaçırmayan,
Avni Bey oradan
Fransıza gitmiş,
kendisinin falan
camiin müdürü (!)
olduğunu, hükü
metin aylardanberi
maaş vermediğini,
çoluğu ve çocuğu
ile aç kaldıklarını,
dünkü ziyaretle
rinde camide be
ğendiği seccadeyi
kendisine iki bin
liraya getirebilece
ğini, ancak beş yüz
liranın peşn veril
mesi icabettiğini ishakpaşalı Avni Bey
bildirmiş. (Resim: Hüsnü)

Avni Beyin kılık ve kıyafeti, ciddiyeti Fran-sızın üzerinde emniyet uyandırarak çıkarıp beş yüz lirayı vermiş.. Avni Bey, oyununun birinci faslını muvaffakiyetle kapadıktan sonra, Galataya koşmuş, namlı kopuklardan üç ayakdaş seçerek sırtlarına alelacele yaptırılmış Evkafı Hümâyûn Nezareti odacısı esvapları giydirilmiş, İranlının mağazasından yeni bir seccade almışlar; Avni Bey, Evkaf Nezareti odacılariyle bu yeni seccadeyi camiye götürmüş, imam ve müezzin efendileri çağırmış, hepsinin ne maaş aldıkları kendisince malûm, galiba bir de Kurban bayramı arifesine yakın imiş, ikişer maaş ihsanı şahane çıktığını söyleyerek hademei hayrata paralarını dağıtmış ve sonra, işgal kuvvetleri kumandanının camilerdeki kıymetli halı ve seccadeleri toplattıracağı öğrenildiğinden nezaretçe bu gibi halı ve seccadelerin sarayı hümâyûna nakline karar verildiğini ilâve ile antika seccadeyi toplatıp almış ve yerine yenisini bırakarak, güpe gündüz, hürmet ve minnetle uğurlanarak camiden çıkıp gitmiş... Ancak üç gün sonra bir Fransızın camiye gelerek kendisine iki bin liraya kıymetli bir seccade satıp beş yüzünü peşin alan cami müdürünü araması üzerine iş zabıtaya aksetmiş (?) Ve zabıta derhal İshakpaşalı Avni Beyi aramağa koyulmuş. Bu namlı hırsızın ölümü de o yıllar içinde imiş.

AVNİ BEY (Japon Mağazası Sahibi) — Merhum Şeyhül Etibba Operatör Hazım Paşanın kardeşi; 1945 - 1946 arasında hayatta idi. Horhor civarındaki geniş bahçeli evinde oturmakta idi. Eski devirde mağaza açmak, dükkân tezgâh işletmek esnaflık sayılıp hor görüldüğü esnalarda dairedeki vazifesini bırakarak ticarete girişmek teşebbüsünden ve uyanıklığından geri kalmamıştır.

Avni Beyin mağazası Veznecilerde, yanan Zeyneb Hanım konağının, yani Üniversite Fen Fakültesinin yan kapısı karşısında idi. Vitrinleri, içi envai çeşit Japon eşyası, büyük büyük Japon vazoları, kâseleri ile dolu ve süslü idi.

Avni Bey yakışıklı, şıktı. Cuma ve Pazarları seyir yerlerindeki piyasalardan da eksik olmaz; mağazasında iken gayet tirandaz kıyafetle kapıda, fotoğraf çektiri-yormuş gibi poz alarak durur, gelen müşterilere gayet nazik Kfl muamelelerde bulunurdu.


Japon Avni Şey (Resim: H. Çizer)

Meşrutiyetten sonra ticareti bıraktı; mağazayı kapattı. Japon eşyalarından çoğunu konağına taşıtıp odalarını süsledi.

Bahçeye merak sardı,, nadide çiçekler, renk renk yapraklar yetiştirmekle meşgul ol-

odu. (1945).

Sermed Muhtar AIus

AVM BEY (Üsküdarlı Mahmud)' — Geçen asır sonlariyle asrımız başlarının seçkin tabiblerin-d e n, Akıl Hastalıkları mütehassısı; tes-bit edilemiyen bir tarihte Üsküdarda doğdu, uzun zaman Top-taşı Tımarhanesi Başhekimliğinde bulundu; 1925 de Kasırnpa-şada ansızın öldü; Üsküdarda Eskivalide (Valideatîk Camii ha-ziresine gömüldü.


Üsküdarlı Dr. Avni Bey (Resim: Nezih)

Hakkı Göktürk •



«Emrazı akliye» ve «Terbiyei akliye» a-dmda iki matbu eseri vardır.

AVNİ BEY (Yenişehirli) — Divan edebiyatının son büyük şöhretlerinden; takriben; 1827 -1828 yıllarında Rumeli Yenişehi-rinde doğmuştur. Babası, Tırhala mutasarrıfı Sami Paşanın kethüdası Bekir Paşadır. Tahsili Yenişehirdedir. Hocalarından biri de Celâl adında bir zattır. Avni Bey bu Celâl Efendiyi Yenişehirname adlı eserinde şu beyitlerle hürmetle anar:



AVNİ BEY (Yenişehirli)

1352 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1353 —

AVNİ BEY (Yenişehirli)




Ferd-i asrı Celâl Efendi idi Şehrin üstad-ı ercümendi idi

Sürü inşada üstadındır.

Mürşidi tab'ı ber murâdımdır

Avni Bey, babası Bekir Paşa ile Tırhala-da bulunduğu sıralarda Rumuz-ül hikmet sahibi Sami Paşadan da istifade ettiğini şu beyitlerle belirtmektedir:



Nice fahr eylemeyim olmuş iken üstadım Sami Paşa gibi allâme-i cami fercâm Neş'emend etti beni meşreb-i Mevlânadan Mesnevinin resehatiyle verib feyz-i müdâm

Sır kâtibi Mustafa Nuri Paşanın 1859 da Bağdada vali olması üzerine kâtibi sıfatiyle beraberinde Bağdada giden Avni Bey, şehrin ulema ve udebasından aldığı bilgilerle tarihî, edebî kültürünü zenginleştirmdştir. Yenişehir-den İstanbula dönüğünde, eski üstadı, manevî maddî yardımcısı Sami Paşanın İstanbuldaki muhteşem konağının devamlı misafirlerinden idi. Bu vesile ile Sami Pasa merhumun mahdumu Necib Paşaya bir müddet edebiyat ho-lığı da yapan Avni Bey onun padişaha damad ve sonradan da vezir olması üzerine yazdığı kasidede:

ı

Sen vezir olduğun anda beni de fart-ı sürür Gûyiya eyledi dünyaya şehinsah-ı enam

dedikten sonra, hayatının on iki senesini Sami Paşa ailesinin himayesi altında rahatça geçirdiğini su beyitlerle anlatmaktadır.



Kâfirim münkir isem nimet-i isna aseri Hanedanında bulundum on iki sâ! tamam O zamandanberi kim olmuş idi didarın Ufuk efruz-ı suhud olmağa mihr-i ilzam Seni lala gibi ey îü'Iii-i dürr-i icîâî Duş-ı tazimde gezdirmiş idim çok faengâm

Türk edebiyatı tarihinde değerli insanlar yetiştiren Yenişehirde Avni Beyin geçen günleri daima inceleme, daima faydalanma devridir, her gün okuyor, yazıyor, her gün bir başka şâirin muhitinde takdirler topluyordu. Muallim Naci Yenişehirde bulunduğu esnada Avni Bey ile görüşmesini belirten «Yadi-gâr-ı Avni» adlı eserinde onu, bir üstad igibi tanımış, arap ve acem edebiyatını çok iyi bilen, çok iyi duyan bir değer olmak üzere bü-




Yenisehirli Avni Bey (Resim: Behçet)
yük bir takdirle hâtıralarını tesbit etmiştir. Avni Beyin Yeni-şehirden İstanbula hangi yıllarda geldiği belli değildir. İstanbula geldikten sonra velinimeti Sami Paşanın konağında geçirdiği günleri tam bir aydınlık içinde bilmiyoruz. Yalnız ufak bir not olarak kayda değer ki Sami paşa merhumun torunu ve Ziya Paşanın (Defteri Ha-kanî Nazırı, Darül El-han Müdürü) refikası Hanımefendinin, bu satırların muharririne anlattıklarına göre Avni Bey, Sami Pasa konağına daima at ile gelir ve bahçeden geçerken onu pencereden g^r-renler pek beğenirler imiş; bu rivayetin doğruluğunu Avni Beyin Samipaşazâde damad Necib Paşaya yazdığı kasidelerinden de anlaşılmaktadır. Bu çok ahenkli çok beliğ kasidede Avni Bey geçen günlerini şu beyitler arasında anlatmaktadır:

Saye-i atıfet-i vâlid-i mağfurunda Kâmuran olmuş idi şimdiki abd-i nagâm Müteaddit arabî esb-i giran kıymet ile Tek-ü taz eyler idim fahr ile beynel akran

Aşni Beyin, hemşehrisi bulunan Beşiktaş Mevlevihanesi şeyhi Hasan Nafiz Dede Efendiye damad olmadan evvel İstanbulda ne işle meşgul olduğunu da bilmiyoruz. Damad . olduktan bir müddet sonra kayın pederini kaybeden şair, Maçkada refikası Emine Hanımı da toprağa veriyor. Maçkadan Bahariyeye taşınan Mevlevîhaneye zevcesinin elem ve iftiraları! beraber getiren şair, hayatını bir inziva içinde geçirmiştir.

Şairin kızı olan anamın anlattıklarına göre: Dergâhın harem dairesindeki, pencereleri Halicin sularına açılan odasının bir köşesinde, sırtında aba, kâğıt ve kalem akşamın matemli gölgelerini taşıyan ufuklarında sevgili genç karısı Emine Hanımın yeşil gözlerini arayan Avni Bey, Türk Divan Edebiyatının son sairi, odanın bir köşesinde bulunan kütüphanesinin bir köşesine gizlediği şişeyi ha-tırlıyarâk korkak adımlarla yaklaştığı kütüb-haneden bir kitap alır gibi bir kadeh alırdı,

her kadeh bir gazel, her şişe bir kaside yaratırdı. İlâhi bir aşkın cezbesiyle zamanlar geçer, ortalık kararır, hizmetçi Nevnihal, onun yemek tepsisini yavaşça bırakır giderdi. Çoğu zaman da yemek tepsisinin geldiği gibi sabahleyin aynen geri döndüğü de olurdu. Pek az konuşurdu, dilindeki tutukluk konuşmasına da engel oluyordu, kitapları, yazıları arasında bütün bir ömür geçirmiştir. Ondan herkes bir tehlikeden kaçar gibi kaçardı, lâkin sayarak, hürmet ederek kaçardı. O, dergâhın muhitinde «rakı içen Avni Bey» idi. Dergâhın şeyhi büyük musikişinas Hüseyin Fahri Dede eniştesine çok hürmetkardı, ne yapsın ki zamanın kötü durumu, İkinci Sultan Hamidin korkusu, onu da * çileden çıkarmıştı. Sultan Hamidin zincirlediği fikir hürriyetini, Türk milletinin iktisadî felâketini şiirleri arasında 'korkusuzca haykıran Avni Beyi dinlemekten korkardı.

Meşhur hafiyeler dergâhı bilhassa mukabele günleri sessizce kuşatırlardı. Avni Bey yalnız İstanbul sokaklarında değil, dergâh içinde de tehlikeli bir adam gibi görülürdü. Meselâ Midhat Paşa kasidesi ile memuriyet aleyhindeki manzumesinde, devrinin haksızlıklarını selis bir dil ile sıraladığı beyitleri üyksek sesle tekrarlayan Avni Beyin oda kapısı hizmetçiler tarafından sıkı sıkı kapatılıyor, bu seslerin dışarıya sızmaması temin ediliyordu.

Avni Bey Bahariye dergâhından adliyedeki vazifesine yaz günlerinde ekseriya kayıkla giderdi, kayıkçı İbrahim Ağa şairin vefatından sonra dergâhta bin bir gün hizmet edip (çile çıkarıp) dede olmuştur.

İbrahim Ağa, bu satırların muharririne, dedesinin hâtıralarından söz açardı; ne kadar yazıktır ki çocukluk aklı ile hepsi zaptedile-memiştir. İbrahim Dede, orta boylu, kara sakallı, kara gözlü, oldukça sert bir zat idi. Son zamanlarda dergâha türbedar oldu; Avni Beyin de içinde bulunduğu türbede kandilleri her gece o yakardı. İbrahim Dedenin bana anlattığı fıkralardan biri de şudur:

Avni Bey bir gün Bahariyeye gelmek için Yemiş iskelesinden kayığa bindikten bir müddet sonra mutadı üzre şişesini açmış, ter kadeh içmiş, birkaç tane de zeytin yemişti, ibrahim Ağa bu fukara mezesine her zaman kızarmış, artık sabrı tükenmiş, çok hürmet ettiği efendisine:




  • Beyefendi, her zaman meze diye zey
    tin tanesi yiyorsunuz. Böyle herkesin bıktığı
    zeytinden başka bir şey alsanız olmaz mı? de
    miş, şair de:

  • İbrahim Ağa zeytine hor bakma, bir
    gün gelecek bu da zor bulunacak. Bugünkü
    zeytin piyasasını düşündükçe büyük babamın
    âdeta kerametine hükmedeceğim geliyor! ce
    vabım vermiş.

Avni Beyin kızı Münşine Hanımın, Eyyub-da Kurukavakda sakin Bekçibaşı Hafız Abdullah Efendinin mahdumu Hafız Şevki Beyle evlendirilmesine ailece karar verilmiş, düğün hazırlıklarına başlanmıştı. O gece için taninmış musiki üstadlarmdan müteşekkil mükemmel bir saz heyeti de (temin, edilmişti; kemani Mike, udî Sürür, neyzen Aziz Dede gibi sanatkârlara Kanunî Ziya Bey de (Defteri Hakanî Nazırı Darül Elhan müdürü merhum Ziya Paşa) katılmıştı. Büyük üstad Zekâî Dede heyetin başında bulunuyordu.

Yalı o gece mutadından çok fazla hareketli idi. Her tarafta lâmbalar yanmış, kafeslerin arkasından Bahariyenin bir göl gibi ra-kit sularına heyecanla titreyen ışıklar aksediyordu. İlkbaharın serin bir gecesi idi. Damadı Şevki Beyin kalın, soprano sesini çok seven Avni Bey, o gece sevgili bir tek kızının saadeti şerefine bir musiki gecesi yaşıyacaktı.

Kemanî Mike Suzinaktan taksim ediyordu. Emin Ağanın suzinak peşrevinden sonra besteler okundu, sıra ağır aksaklara gelmişti. Zekâî Dedenin defe vurduğu bir parmak darbesiyle:

Vakf-ı rah-ı askın etmişken bütün can-ü teni Bir nigâh-ı lûtfa lâyık görmedin ey meh foeai

şarkısına girildi, bu şarkının güftesi Avni Beyin bestesi Zekâî Dedenin idi. Zekâî Dede bu şarkıya başlarken gözleriyle Avni Beyi arıyordu. Halbuki şair düğün evini biraz evvel terketmişti. O gece için arkadaşlarından şair Üsküdarlı Hakkı Beyle Muallim Feyzi Efendi de davetli idiler. Avni Bey, dergâhın şeyhi Hüseyin Fahreddin Efendiden misafirlerinin baston, pardesü gibi eşyalarını saklamak için boş bir hücrenin anahtarını istemişti. Şeyh Efendi her zamanki gibi düşündü, misafirlere ait eşyaların haremde saklanabileceğini söyledi; çünkü verilecek bir anahtarla belki birkaç şişe de açılabilirdi. Anahtarları vermedi, şair arkadaşları ile derhal saz seslerinden



AVNİ BEY (Yenişehirli)

— 1354 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1355

AVNİ BEY (Yenişehirli)




uzaklaştı. Bir kadeh ile bir vehim, düğünün neşesini zehirledi. Halbuki Avni Beyin sarhoşluğu asla görülmemişti. O hiçbir vakit bed-mesL olmamıştı; o. hiçbir vakit zekâsını, dirayetini, meşhur terbiyesini kaybetmemişti. Yenişehirli Avni Bey şişe şişe içmez; yudum yudum içerdi, divanında sarhoşluğu tasvir eden hakikatten ziyade şairane bir mübalâğanın izleri görünür, bu şiirlerden ufak, lâkin kuvvetli bir örnek vermek lâzımdır:

Sermesi odur ki mahşere varınca söyleye Siz kimsiniz bu yer ne mahaldir nedir bu ha!

Avni Bey. düğünden bir müddet sonra dergâhtan ayrılarak Divanyolunda iki katlı kagir bir eve taşınmış, orada yalnızca bir hayat, geçirmeğe başlamıştı.

Avni Beyin civarında oturan, bu satırların muharririnin, musiki üstadı merhum Hafız Aziz Efendinin (Cumhur Başkanlığı eski genel se-kreteri Kemal Gedeleç'in dayısı) anlattıklarına göre: kendisim ekseri akşamlar rica edip evine davet eder ve bazı musiki eserleri okutur muş, Itrînin bir bestesi okunurken güzel gözlerinin kenarlarında yaşlar birikir-kirmiş, musikişinas Nigoos'un Hicaz makamından:

Turalanmış sırma saçın Çözen benden beter olsun

şarkısını da beraber tekrar edermiş. «— Beter olsun!.. Beter olsun!..» dermiş. Aziz Efendi bu • beter olsun nekaratmın 'kime ait olduğunu sormuş, «o... o...», demiş. Acaba bu o... lar kimin için tekrarlanmıştı? Meçhul kalmıştır.

Beşiktaştan Maçkaya, Maçkadan Bahariyeye nakleden mevlevîhane, Maşkada bulunduğu zamanlarda, dergâhın yüksek taş merdivenlerinden düşerek zedelenen vücudu ile mevcut olan 'hastalığının, sonucunda, gençlik ve güzelliğinin en hararetli çağında uzun kirpikli yeşil gözlerini Allanma çeviren zevcesi Emine Hanımın iftirak ateşi ile tutuşan şairin muhayyilesi Divan Edebiyatının en hazin, en orijinal mersiyelerinden birini ya-ratmştır, Bu mersiyeyi buraya, tarihî ve tesadüfi bir olayı belirterek aynen nakletmek lâzımdır.

Beşiktaş mevlevîhanesi Maçkaya nakledilirken orada medfun

kalan kemikleri bir tabuta konularak ihtiramla âdeta ikinci bir cenaze merasimi yapılmak suretiyle Maçkaya getiriliyordu; Çok hazin bir tablo meydana geldi. Çırağandan hareket eden Şeyh Nazifin tabutu ile Maçkadan hareket eden kızı Emine Hanımı hâmil olan tabut karşılaştı; küçük tabut, büyük tabutu takip etti. Avni Bey, zevcesinin ve biraz sonra da oğlu Hüsameddinîn ölümleri üzerine zevcesinin ağzından, Divan Edebiyatının en haşin mersiyelerinden birini yazdı:


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin