Haneler tûdei türab oldu Kâhîer meskeni gurab oldu.
01 gece dahi sabaha değin bir canibden Uzunçarşı ve etrafı Bedestan ve Mahmudpa-şa ve Hocapaşa ve Tahtakale ve mahallâtı Yehud (B.: Yeni Cami) ve Alayköşküne ka-rib mevaziden Atmeydam başına vardı. Ve canibi âhirden Kapanıdakik mümazisinden geçüb Sultanmehmed canibleri ve yeniçeri odaları ve Mollagûraniye varıb mamureden eserler komadı. Ölgün ve ol gece dahi şehrin tarafı garbisinde olan ebniyei fâhire ve ima-ratı âliyeyi Etmeydanından alub Kadırga limanı ve Kumkapu ve Nişancı semtleri ve Davudpaşa mahkemesine ve Samatya iskelesine varınca değin üçüncü günü ikindi zamanı teskin oldu. 01 ziba kasırlarla Kubbei eflâk ile hemser ve kâşanei musannalar ki Kasri Hüvernak'a beraber idi bir lâhzada hâ-kester olub esası ve binası zîyrüzeber oldu. Geceler şûlei ateşin şerrare feşan ile mânen-di ruzu nûrânî ve gündüzler zuhur eden du-hanı siyahiden mesabei şebi zulmani olmağla nıeyanei halkı âlemde dehşet efzayi kıyamet bedid, hanümanlarından kat'ı nazar canlarından nâ ümid oldular. Esvab ve eşkallerin hıfz içün cevami ve medaris vesair çâyi emn mülâhaza ildikleri mekânlara nakledenlerin bâ-, zıları malları ile bile yandılar. 01 cümleden
Cerrahpaşa camiinde yirmi sekiz nefer ve Lânga bostanında on yedi nefer ve Kebeciler hanında nice kimseler ihrakı binnâr olup neticei kelâm bunca cevami ve mesacid ve minarat ve medarisi pür tezeyyün ve dekâ-küıi bîşümardan maada iki yüz seksen bin hane ihraki binnâr olmak üzere şehri İstanbul geceli gündüzlü tamam kırk dokuz saat yanıp ol şehri nazenin ki n<ümunei Huldiber-rin idi. Şiddeti ateş ile zîyrüzeber ve hâke beraber olub mamureden eser kalmadı». ,
Bu âfetin vukuunda devrin padişahı Dördüncü Mehmed ve Sadırâzamı Köprülü Mehmed Paşa Edirnede bulunuyorlardı. İs-tanbulda sadaret kaymakamı' bulunan Süleyman Paşa azledildi; üçüncü vezir Yusuf Paşa İstanbul kaymakamı tayin edildi.
Maz'ûl vezirlerden Debbağ Mehmed Paşa, kaymakamlık hülyasına düşerek yangın âfetini bütün tafsilâtiyle yazmış ve Süleyman Paşanın resmî raporundan evvel Edirnede rikâbı hümayuna göndermişti. Devlet anane-since mazul vezirlerin herhangi bir maddeyi padişaha arzetmeleri şiddetle yasak olduğundan Mehmed Paşanın mektubu gazabı padi-şahiye sebep olmuş ve Kapucular kethüdası Şaban Ağa bir hattı hümayun ile İstanbu-la "gönderilerek Mehmed Paşa idam olunmuştu.
Devrin ulemasından Duhaki Mustafa Efendi isminde bir zat İstanbul kadısı tayin edilmiş ve yangından bir gün evvel Büyük-şehre gelmişti; halk arasında, yangın âfetini kadı efendinin ayağı uğursuzluğuna yoranlar çıkmış ve hattâ ebced hesabı ile:
Kudûmi Kadide
«1070» (M. 1659)
terkibi, garib bir tesadüf olarak yangına tarih düşmüştü.
4 Muharrem 1105 (M. 1693) Yangını •— İstanbulun sayılı büyük yangmlarındandır; devrin müverrihlerinden Silâhdar FındıklıU Mehmed Ağa, tarihinin ikinci cildinde bu âfeti şöylece anlatıyor:
«Pazar günü öğleden bir saat evvel Ayazmakapusu haricinde harik vâki olub harici surda lebideryada olan dekâin ve mahzen yahud hane ve gümrük mahzenlerin sağlı ve sollu muhterik ederek Kapanıdakilî yanub şiddeti rüzgârdan dahili sura isabet
idüb sağ koldan gidüb mukaddem yanan mahallin kenariyle Atpazarma ve Sultanahmed camiişerifi kenarından sıyırüb büyük Hal-laçhane ve Arasta ve dik aşağı Sarıkiraz ve Yeniodalardan yetmiş beş bab oda ve Şahhu-ban ve Mollagûranl ve Muradpaşa Camii tâ Avretpazarı kur bunda Çınarcamiinde nihayet bulub ve sol koldan dahi Ağakapusu civarından geçüb Vefa meydanı ve Şehzade haremi ardından geçüb Eskiodalardan dört bab oda ve civarlarında olan Kapamacılar ve dik aşağı yürüyüb Aksaray köprüsünden sokağı aşup ve Lânga bostanından sıyırup Cerrahpaşa camiinde ve Avret pazarında kavuşup nihayet buldu. Bu aralıkda Hocahayreddin ve Hoca-halilülattar ve Papasoğlu ve Yavuzersinan-bey ve Haraçcıkaranlehmed ve Hızırbey ve Softahatib ve Sarıdemirci ve Kâtibşemseddin ve Sarıbayezid ve Hocagıyaseddin ve Şeyhe-bülvefa ve Vefa kurbunda Mollagûrani ve Mollahüsrev ve Kalenderhane ve Eminnu-reddin ve Sekbanbaşubrahimağa ve Atpazarı ikurbunda Mağnâsail ve Firuzağa ve Babahaki ve Müftiali ve Zeyrek ve Elvanzade ve Voy-nukşüca ve Mimar ayas ve Hoşkadem ve Dül-gerzade ve Mnstafabey ve Sofular ve Hay-darhane ve Muhtesib ve Babahasanalemi ve Türbeikemalpaşa ve Oruçgazi ve Kızılminare ve Zeyrak kurbunda Şahhoban ve Kazgani-sadi ve Gurebahüs-eyinağa ve Tahtaminare ve Muradpaşa ve Çak ırağa ve Kâtibmuslahaddin ve Hacıbayram ve Yakubağa ve Şirmerdça-vuş ve Canbaziye ve Keçihatun ve Hacıahmed ve Hobyar mahalleleri bilkülliye on sekiz ca-miişerif ve on dokuz mesacid ve on yedi mekteb ve on medrese ve tekke ve on bir hamam ve on iki fırın ve sagir ve kebir iki bin beş yüz kırk yedi ev ve seksen yedi oda, ve bin yüz kırk aJtı dükkân ve yirmi iki değirmen ve üç yağhane ve han ve ahur ve can-bazhaneler ve yüz elli dokuz yahudhaneler dhrakıbinnâr oldu. Bu musibe'tden sonra kerestecilerin günü doğub istedikleri gibi belâğı mâbelâğ satmağa başladıklarında şehirli çokluk almaz olup varıb gemilerden ucuz baha ile alır olduklarında ehli dükkân ziyade tamaa diisüb hasedlerinden zinhar gemilerden kereste satılmayub lâzım olan gelüb dükkânlardan almak üzre ferman çıkartmağa Hakkı Taalâ bunların dahi başlarına bir belâyı âstiınanî gönderüb...» (B.: aşağıda 16 muharrem yangını).
Vak'anüvis Raşid Efendi de 4 muharrem Ayazmakapusu yangınını tarihinin ikinci cildinde kaydeder; âfetin yirmi saat kadar sürdüğünü, ateş, bir yerde söndürülürken birkaç mahalle aşırı yere sıçrayarak yemden parladığını, halkın takat ve gayretden kesilerek nihayet uzaktan seyirci kaldığını söyler.
16 Muharrem 1105 (M. 1693) yangını — Aşağıdaki satırlar, devrin müverrihi Fındıklılı Silâhtar Mehmet Ağanındır: «Perşenbe gecesi üçüncü saatte yine Ayazmakapusu dışında bir kömür mahzeninden tutuşup haricî sıırda sağlı ve sollu dükkânlar ve cümle keresteciler tâ Odunkapusuna gelince yanub andan Hisar duvarından içeri aşub sur içinde Kutucular çarşısında durdu.»
O sırada İstanbul kaymakamı bulunan Kandilci Hüseyin Paşa, bu yangınlarda gevşeklikle itham edilerek Kıbrıs valiliği ile uzaklaştırıldı ve Kalaylı Koz Ahmed Paşa İstanbul kaymakamı tâyin edildi (B.: Ahmed Paşa, Kalaylıkoz).
Raşid de bu yangın hakkında şunları kaydediyor: ,
«Ateş sur üzerinden şehir içine atlayıp Süleymaniye kurbunda sabık sadırâzam Haci Ali Paşa sarayına vasıl oldu. Bu hudut içinde olan bînihaye dükkânlar ve evler yanıp yıkıldı. Birbiri arkasından çıkan yangınlarla İstanbul ahalisinin kalbinde' emniyet ve huzur kalmadı. Yangınların kundak ıbırakılarak çıkarıldığı söylendi. İstanbul kaymakamı Hüseyin Paşanın, eşkıya zaptü raptı hususunda tekâsülü anlaşıldı» diyor.
AYAZMA MEKTEBİ Üsküdarda
Ayazma .Camiinin mihrab duvarı taraf nida bulunan bu sıbyan mektebi yıktırılmış, veririne, Üsküdar Yirmibirinci ilkokul yaptırılmıştır (B.: Yirmibirinci ilkokul).
AYAZMA TAŞI — Üsküdar sahilinde Mumhaneönü denilen yerde balıkçıların bir nirengi noktasıdır ki, Paşalimanı ile bu taş arasında kurulan eski Üsküdar dalyanının da sınırını teşkil ederdi. Üsküdar dalyanı, Şirketi Hayriye vapurlarının sık sık gidip gelmeğe başlamasından, yani 1884 den sonra kurulmamıştır.
AYAZ PAŞA KOL GEZİYOR — İstanbul argosunda şiddetli soğuk, Kanuninin
AYBALTA
— 1516 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1517 —
AYDEDE
. ı .^«iT V. vi. — » f < Uj-lj — » > ' ^*i' tfjf £*!• - « ' «» «£) r\-> — * < <* j'J fu-> — * ' * -":'•• ^ fuJ ~ "
Aydede gazetesinin 53 üncü sayfasından bir parça
Karikatürün üstünde «Altıncı ayın ikmali münasebetiyle Aydede konseri» yazılıdır; altta numara sırasiyle tespit edilmiş isimler şunlardır: l— Ressam Haydar Bey; 2— Osman Cemal Bey; 3— Ressam Salâhaddin Bey; 4— AbdülbaM Fevzi Bey; 5— İdare müdürü Ali Ulvi Bey; 6— Ressam İsmail Hakkı Bey; 7— Ressam Ahmet Münif Bey; 8— Ressam Rıfkı Bey (bu karikatürü çizen); 9— Ressam Ramiz Bey; 10— Tâbi Mih-ran Efendi; 11— Filozof (Rıza Tevfik Bey); 12— Matbaa makinecisi; 13— Aydede sahibi (Refik Halid Karay).
meşhur sadırâzanılarından Ayaş Paşanın isim benzerliğinden istifade edilerek ayaza bir paşalık verilip kola çıkarılmıştır; misal: — Oduna kömüre para dayanmıyor, bizim evde Ayaz Paşa kol geziyor...
AYBALTA — Hilâl şeklini andıran baltanın adı; sarayı hümâyunun zülüflü baltacıları, vezir teberdarlan padişah ve vezir alaylarında ellerinde uzun saplı birer aybalta alarak bulunurlardı. Yarı meczup veya öyle görünen cerrar dervişler de ellerinde daima birer aybalta bulundururlardı.
Şu satırları «Kahveci Güzeli —yahut — Zeynep ile Yakup Bey» hikâyesinden alıyoruz:
«01 civanı nazenin Merdivenli kariyesin-de tekkei meşhûrede .bektâşi aşıkların dâ-mine düşüb soyundu, bir senei kâmilede saçlı baba oldu, gül yüzünde ikara sakal, şahin başında tâci deccal, şalvar köhne, pâ büreh-ne, omuzda post, dilinde nârayi yâ dost, (bir elinde keşkülü, teşbihi tahta, bir elinde ay balta, Zeynebimi ya bulurum ya bu yolda helak olurum kadere bahta deyüp şehri İstan-
Aybaltah bektaşî âşık (Resim: Hüsnü)
bulu o sokak senin bu sokak benim seyrü devre başladı, sabî oğlancıklar papaz zan idüp taşladı, gece oldukda kâh bir kahvehanede mihman olurdu, kâhi konağı hamamda külhan olurdu».
Bibi.: M. Z. Pakalın, Tarih Deyimleri ve terimleri; XVIII. asır Meddah hikâyeleri taslakları.
AYBASTI SOKAĞI — Beyoğlu kazası merkez nahiyesinin Evliya Çelebi mahallesi sokaklarmdandır. Meşrutiyet Caddesinden ayrılan Şimal Sokağı ile Kıblelizade Sokağı arasında uzanır.
Şimal Sokağı kavşağından gelindiğine göre, yol, iki arabanın ferah geçebileceği genişlikte ve kaba taş döşelidir. Kıblelizade Sokağına kavuşurken pek bozulur. Sokağın her iki yanını ortalama beşer altışar katlı yüksek kagirler kaplar. Uzun zaman güneş gördüklerinden yukarı katlardan çamaşırlar hemen her vakit sokağa sallanır durur. Bunların arasından kayda değer olanlar ve altlarında bulunan müesseseler şunlardır:
Solda: Başlangıçtan az ilerde yanyana iki marangoz dükkânı, biraz ötesinde gene bir marangoz dükkânı. Yanında Evliya Çelebi mahalle muhtarlığı. Sağda: Altı katlı Zariko Hanı.
Sokağın sekenesinin ekserisi ermeni, bir kısmı runı ve türktür. Ermenilerin çoğu da, evlerinde terzihaneler hesabına işleyen terzi esnafıdır; öyle ki, sokaktan geçenler, her iki taraftan dikiş makinelerinin durmadan işleyen çakırtısını işitirler.
İsmail Ersevim
AYDEDE — Birinci Cihan Harbi mütarekesi yıllarında, Fecriâtinin en kuvvetli kalemine sahib ve İttihad ve Terakki Cemiyetine muhalefeti ile tanınmış Refik Halid Beyin çıkardığı siyasî bir mizah gazetesidir; ilk nüshası 2 kânunusâni 1338 = 20 kânunuevvel 1922 pazartesi günü çıkmıştır; haftada iki defa, pazartesi ve perşembe günleri neşredilen Aydedenin 90 nüshalık, yani kırk beş haftalık bir ömrü olmuş, büyük zaferden sonra, Refet Paşa kumandasındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti jandarmasının İstanbula girmesinden az sonra kapanmıştır. 77 inci nüshasına kadar sahib ve müdürlüğünü Refik Halid yapmış, bundan sonra mesul müdürü Kâzım Bey olmuştur; Refik Halid 89 uncu nüshaya kadar yazı yazmış-
tır; Aydedenin yalnız sonuncu nüshasında, sahibinin adı başlığının altından da kaldırılmak suretiyle, görülmez.- Gazete, ilk nüshasından son nüshasına kadar Sabah Matbaasında basılmıştır.
Aydedenin, «Nakşi ber âb» serlevhasını taşıyan baş yazısının ilkinde, Refik Halid, bu mizah gazetesinin mesleğini neşreder, yazının özü şudur:
«Deveye sormuşlar:
— Yokuşu mu seversin demişler, inişi
mi?
— Bu ikisinin ortası yok mu, yahud, düz
başınıza mı yıkıldı? demiş
Bu fıkra malûmdur. Fakat daha akülı bir deveye aynı suali sordukları zaman daha hoş bir cevap vermiş:
— Allah üçünün de belâsını versin..
Onun gibi bana da:
— İttihatçılığı mı seversin İtilâfcalığı mı?
Deseler, o akıllı deve gibi:
— Allah üçünün de hakkından gelsin
diyeceğim., malûm a., üçüncüsü de millî-cilik...
«Aydede bu üç yola da hevessiz, bu üç gidişden ve yürüyüşden de bezgin, zikzaklı bir yol, bir edebî ve mizahî, yani nezih ve eğlenceli bir yol takip edecek, ne onu, ne bunu, ne ötekini benimseyecek, her yolun kabahatini yüzüne vuracak...»
Refik Halid'in siyasî görüşlerini mü: talâa ve tenkid, İstanbul Ansiklopedisinin plânı dışında kalan işlerdendir. Fakat şurası aydın bir hakikattir ki, Aydede, en ağır mizahî hücumlarında dahi, nezahatten ayrılmamış, Türk mizahında, has mânası ile bir edebi kemal devrinin ilk eseri olmuştur; öyle ki, Türk mizahımın seçkin simalarından Yusuf Ziya, 1959 da otuz altıncı yılına basmış olan Akbaba'yı Aydede'nin sanat temeli üzerine kurmuştu.
Refik Halid, gazetesindeki yazılarında, çeşitlerine göre kendi adını, yahud «Aydede» ve «Kirpi» isimlerini kullanmıştır. Bu mizah gazetesinde görülen diğer muharrir ve şair isimleri şunlardır:
Orhan Seyfi, Halil Nihad, Vedad Örfi,
İSTANBUL ANSİKLOPBÖİSİ
— 1519 —
AYDINBEY SOKAĞI
Yusuf Ziya, «Elif» Kemaleddin, Abdülibaki Fevzi, Ali Haydar, Fazıl Ahmed, Osman Cemal, Riza Tevfik, Reşad Nuri, Selâmı İzzet, İdris Sabih, Sabri Faik, Azmi Muhiddin, Meh-med Sıdkı, Burhaneddin Âli ve imzasız olarak Süleyman Nazif: («Feylesof reis iken» başlıklı yazılar).
Ay dedenin baş karikatüristi, siyasî karikatüristi Rıfkı idi, diğer sanatkâr imzaları da şunlar olmuştur:
Cem, Ramiz, Ahmed Münif, Mehmed Iz-zeddin, Hasan Fahreddin, Hüsameddin Haşini, Zeki Cemal, «Elif» Kâzım, M. Kemal, Mazhar Nâzım, Muhiddin, Ratip Tahir, Fikret, Hasan Rasim, Mahmud Esad, Saim, Şe-rafeddin, Cemal, Mümtaz.
İstanbul Ansiklopedisine bir tarih vesikası olarak derç edilmek üzere eski Aydede-nin 78 inci nüshasının birinci sayfasını seçtik. Gazete bu nüshasında politika dilini değiştirmiş bulunmaktadır.
Koyu İtilâfçı karikatürist Rıfkı ilk sayfadan çekilmiş, buraya Ahmed Münif'in {Münif Fehim) «Sarı Zeybek Türküsü» adında iki resmi konulmuştur, «Sarı Zeybek» Mustafa Kemal Paşadır.
Yukarıdaki resmin altında:
San Zeybek şa dağlara yaslanır Yağmur yağar silâhları paslanır..
Aşağıdaki resmin altında da:
Beşbîn atlı onbin yaya yürü San Zeybek şu dünyada bir idi..
yazılıdır.
1948 yılında, yirmi altı yıllık bir fasıladan sonra, Aydede, Refik Halid Karay tarafından tekrar kurulmuş ve ilk nüshası 8 Mayıs 1948 cumartesi günü intişar etmiştir.
Yeni Aydede, 29x40 eb'admda sekiz sa hife olarak; Çarşamba ve Cumartesileri haftada iki gün! çıkıp fiyatı 15 kuruş idi; Tan • Matbaasında basılmıştır. İdaresi de ayni matbaada, eski Aydedenin çıktığı odada idi. Aydede, İstanbul basınının en olgun ve kudretli edebî ve siyasî mizah gazetesi oldu; mizah gazete ve mecmualarında kadın vücudunun tahrik edici teşhir ibtizali karşısında, gazetesine, «Hoş sohbet gazete» hüviyetini vermek zarafetini gösteren Refik Halidin yeni kalem
arkadaşları Ertuğrul Şevket, Cemal Refik, Fikret Âdil, Nâzım Dersan, Semih Mümtaz, Beliğ Selönü, Ziya Çallıoğlu, Melih Cevdet, Adalet Cimcoz, Fazıl Ahmed ve Ercümend Ekrem olmuştu. Gazetenin karikatürist sanatkârları da Togo, Turhan Selçuk, Faruk, Hazım ve Mustafa Korkmaz idi (B.: Karay, Refik Halid).
Bu ikinci Aydede maalesef birincisinden daha kısa ömürlü olmuş ve kapanmıştır.
AYDIN (Âdil) — Nûruosmaniye'de Aydınlar Hanının sahibi; İstanbulun yeni zenginlerinden bir iş adamı; Âdil Aydın hal tercümesini şöylece nakletmiştir:
1928 de Kastamonu vilâyetinin Devrekani kasabasında doğmuştur; 1939 da İstan-bula gelmiş, on bir yaşında bir çocuk iken Büytikşehrin sokaklarında gazete satarak iş halatına atılmıştır; üç ayda 40 lira kadar bir para biriktirdikten sonra memleketine dönmüş, 1940^ da tekrar İstanbula gelerek 80 kuruş yevmiye ile yapılarda çalışmıştır ve inşaatçılığı kendi başına iş yapabilecek derecede öğrenmiştir. 1948 de asker olmuş, 1950 de terhis edilmiş ve 1940 -1948 arasında biriktirdiği 3.000 lira sermaye ile küçük yapı işlerine başlamıştır, taşaronluk yapmış Kartal Maltepesinde İşçi Sigortalarının Sü-reyyapâşa Sanatoryumu ile Cerrahpaşa Has-tahânesinin Verem pavyonunun tuğla kısımlarını, Maçka yolunun beton kısmını yapmış, bu arada kendi sermayesi ile evler yapıp satmış, kısa Mr zamanda zengin olmuştur.
1958 de Aydınlar < Hanını bitirmiş, Ümid Matbaasını kurmuştur; çalışkan, sempatik, «İstanbulun taşı toprağı altındır» sözünün doğruluğunu isbat etmiş bir iş adamıdır.
Bibi.: Hakkı Göktürk, not.
AYDINBEY SOKAĞI — Fatih kazasının Fener nahiyesinde, Küçükmustafapaşa ve Haydar mahalleleri arasında sınır teşkil eden bir sokaktır. Karadeniz Caddesi ile Cibali Caddesi arasında uzanır.
Cibali Caddesinden girildiğine göre sağ tarafında 63 üncü İlkokulun iki adam boyu duvarı, sol tarafında otlarla kaplı bir bayır-cık vardır. Bir araba genişliğinde kaba taş döşeli bozuk bir yoldur. 1934 İstanbul Şehir
. . . .. . „-,-,. ı: -r. ~J' J ' -r. trffe »J
*«^^^*^*^^»^^**«^^^4*J^^^'WÎ>4^*^^^^«**«*^*^N§1
AYDIN KETHÜDA
1520 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1521 —
AYDINOĞLU DERGÂHI
Aydmoğlu Dergâhı ve Mescidi (Resim: Reşad Sevinçsoy)
Rehberinin 8 numaralı haftasında ilerinde alacağı şekle göre gayet muntazam gösterilmiş olduğu halde eğri büğrü, bazan genişleyip meydan yaparak, bazan daralarak, münferit binalar arasından geçer. Nihayet, sağda bahçelikler, solda birer ikişer kat kagir binalar olduğu halde bir yokuşcukla Haliç Caddesine bağlanır (Ekim 1946).
İsmail Ersevim
AYDIN KETHÜDA — Hadikatülceva-miin kaydına göre Yayla Camiinin banisi bir hayır sahibidir, Sadırâzam ve meşhur camiin sahibi Davud Paşanın kethüdası olup kabri de paşasının türbesi yanındadır.
Bibi.: Hadikatül Cevâmi I.
AYDINLAR HANI — Nûruosmaniye'de Türbedar Sokağı ile Gazihasanpaşa Sokağı kavuşağında bulunan ve 1908 meşrutiyetinde çok mühim siyasî faaliyete makar olan ve 1955 yılında içinden çıkan bir yangınla kısmen yandıktan sonra yıktırılan tarihî Tanin Matbaasının yerinde yaptırılmış büyük bir iş hanıdır; sahibi Bay Âdil Aydının çizdiği resme göre inşa edilmiş, zamanımızın halk zevkine göre özene bezene tezyin edilmiş, Âdil Aydın tarafından inşaatına bizzat nezaret etmek ve hattâ icabında amele gibi çalışmak suretiyle azamî itina gösterilmiş olmasına rağmen bu büyük hana devrinin Türk yapı san'atını temsil edecek eser arasına girecek bir bina değildir; Büyükşehrin .böyle merkezi semtlerinde bu çapta binalar yükselten erba-t>ı servetin, Türkiyede İstanbul şehrinde bir Güzel Sanatlar Akademisinin Mimarî Şubesinin mevcudiyetinden bihaber olduklarına mükemmel delildir; ilmin, san'atın ve ihtisasın inkârı devam ettiği İstanbulun Halk ve eh' ve halk serveti ile güzelleştiremiyeceğine de azametli bir örnektir.
Bodrum katı ile beraber beş katlı bir bina olan Aydınlar Hanı zemin katındaki atölye ve dükkânlarla beraber altmış odalıdır; her iki sokakta da kapısı vardır; Türbedar Sokağındaki kapıdan alta basamaklı mermer merdivenle girilir. Her kattaki odalar üçer dar koridor üzerine taksim edilmiştir; odalar geniş pencereli ve bol ışıklıdır. Zemin katında otomatik pedalı ile çalışan üç matbaa, 'bir mücellithane, 'bir kâğıtçı, bir terzi vardır. Zemin katında bir oto alım satımı bürosu, Ve-
nüs adı verilmiş bir kantin ve bir mobilya mağazası vardır, üst kat odalarda Aydın Yayın Evi, Bilgi Yayın evi, Avukat yazıhaneleri ve muhtelif iş yazıhaneleri bulunmaktadır. Bibi.: REK, Gezi notu; H. Göktürk not
AYDINLIK SOKAK — Boğaziçinde Ör-taköy sokaklaruıdandır; köyün bel kemiğim teşkil eden Ortaköy Dere sokağından ayrılan Gürcükızı sokağının alt başından sağdaki bayıra tırmanan bir yoldur, evleri umumiyetle ahşap ve bahçelidir, Gültekin Sokağı ile teşkil ettiği çataldan s.onra da evler sona erer, sağ taraf bayır, sol taraf bir dere içidir, bu dere içinin öbür tarafındaki evler AydmJük Sokağı ile teşkil ettiği çatalda büyük bir meydan çeşmesi vardır ki 1323 de Reşad Ağa isminde bir hayır sahibi tarafından yaptırılmıştır (B.: Reşadağa Çeşmesi). Temmuz, 1947.
İsmail Ersevim
AYDINOĞLU DERGÂHI VE MESCİDİ
— 1934 Belediye Şehir Reihberine göre l numaralı Hocapaşa mahallesinde Sirkeciden Sultanahmede giden tramvay yolu üzerinde, Muradhüdavendigâr Caddesi ile Alemdar Caddesi kavuşağı köşesinde, Sirkeciden gelindiğine göre sağ koldadır; ahşab harem, ahşab selâlık, yarı ahşab semaahane - mescid ve bir türbe ile şadırvanlı, fıskiyeli ve üstü camekân örtülü bir taş avlu ve hazirelerden mürekkeb bir yapıdır. Yalnız türbe, taş avlu ve fevkani semaahane - mescidin 1948 deki durumunu gösteren aşağıdaki notlar İstanbul Ansiklopedisi arşivinden alınmıştır.
«Dergâhın yeşil yağlı boyalı avlu kapu-sunun sağında bir pencereiçi küçük sebil vardır, lülesi kopmuş, muattal haldedir; avlu kapusundan girilince sağa dönülerek bir kaç basamak taş merdiven ile inilir ve dergâhın cümle kapusu ile karşılaşılır. Cümle kapusu, fevkani semaahane - mescidin alt kısmına açılır; bu alt katta erkân minderleri ile döşeli bir intizar odası vardır, bu odadan şeyhin hücresine çıkılırdı, yukarıda kaydedilen ziyaret tarihinde bu intizar odası metruk bir halde idi. İntizar odasının önünden sola doğru ilerleyince, sol tarafta, bu binanın içine yerleştirilmiş Hasan Ünsi Efendinin müstakil taş türbesi görülür, türbenin küçük demir kapusu yeşil yağlı boya ile sarı yaldıza boyanmıştır, üzerinde «Merkadi münevverei
hazreti Hasanil Ünsi kuddese sırrehülaziz 1136» kitabesi vardır. İçeriye bakan penceresi üzerine de taalik hat ile şu lâvha asılmıştır:
Bildi ömrü târihin oldu Hasan gamden esen Bih niam dârimüttakin eve zeM câyi hasen
1136 (M. 1724)
«Türbenin karşısına rastlayan duvarda da yine taalik hat ile şu kıt'a asılmıştır:
Yazı eski yeni tezyin Yazan hoca koca miskin Sevvede sahibi sîn Kable sinini erbaîn
«Türbe geçilince genişçe bir taş avluya çıkılır. Bu avlunun bir kısmı dergâha göçen derviş ve tekke mensublarma kabristan olarak ayrılmıştır. Avlunun ortasında fıskiyeli bir mermer şadırvian vardır, üst kısmının köşeleri sikke şeMinde mermerler ile süslenmiştir. Avlunun, bu şadırvan bulunan kısmının üstü, demir çubuktan çerçeveler içinde yüksek bir camekân ile örtülmüştür, şadırvan bakımsız, camekân iskelet kalmış idi. Şadırvanın karşısında sol tarafda kahve ocağı vardır, mustatil şeklinde uzunca bir odadır, kahve ocağının üstü misafirlerin oturma odalarıdır; bu kısmın karşısına gelen oda-
•r-
lar da dergâhın daimî mihmanlarının yatak höcreleri idi. Fevkani semaahane - mescide bu taş avludan ahşab bir merdiven ile çıkılır. Semaahane - mescidin dördü tramvay caddesine, yedisi iki avluya ve yedisi de Hasan Ünsi Türbesinin kubbesi yükselen boşluğa açılmış 18 penceresi, ve çatının ortasında da tavan ışığı alan ahşab ve 16 küçük pencereli bir fener vardır, büyük pencerelerin camları buzlu, olduğundan semaahane -mescide en bol ışık tavandaki fenerden gelir. Tavan, muşamba üzerine yağlı boyalı, bütün duvarlar da kalem işleri ile süslüdür. Mihrabın üst kısmında ahşab ve yağlı boya ve yaldızla tezyin edilmiş bir korniş vardır, bu kornişin sağ başında «İsmi celâl»,, ve ortasında da «Kalellahu taalâ Küllema dehale aleyha zekeriyyel mihrab» yazılıdır. Mihrab duvarının karşısına gelen duvarın önü 8 sütun ile ayrılmış olup âyine iştirak etmeyen misafirler burada dururlardı, ki bu kısımda bulunan küçük bir kapudan hareme geçilir. Sütunların üstünde kafesli bir kadınlar mahfili vardır. Âyin ve ibadetlere gerek tekke mensubu, gerekse misafir veya ziyaretçi kadınlar buradan iştirak ederlerdi. Ahşab minareye de bu sütunlu kısımda bulunan
AYDINOGLU DERGAHI
1522
istanbul
ANSÎKlOFEDİst
— 1523 —
AYDINOĞLU DERGÂHI
kapudan çıkılırdı ki, yukarıda tesbit edilen ziyaret tarihinde minare mevcud değil idi. Minber ahşab ve yağlı t>oya çiçek nakışlıdır, üzerinde «Kelimeişahadet» oyulmuş gayet güzel bir tunç alem vardır. (Mayıs 1948).»
Halk ağzında «Salkımsöğüd Tekkesi» ve «SaçHıemir Zaviyesi» de derîilen Aydmoğlu Dergâhının yerinde ilk defa Kasım Çavuş adında bir hayır sahibi tarafından küçük bir mescid yaptırılmış, t'arüii tesbit edilemiyen eski bir zelzelede harab olmuştu; sonra burada İkinci Bayezid devri ulemasından Saç-lıemir lâkabı ile maruf ve İstanbul kadılığına kadar yükselmiş Tebrizli Abdullah oğlu Mehmed Muhiddin Efendi bir zaviye yaptırmış, bilâhara Hicrî 1095 (M. 1684) de Kaa-diriyyeden Aydınzade Şeyh Mehmed Efendi semaahanesine minber koyarak cami haline getirilmiş, bahçedeki şadırvan ile cümle kapusu yanındaki çeşme de bu sıralarda yaptırılmılş, dergâh ve cami, -bundan sonra kendi adına nisbetle «Aydınoğlu Dergâhı ve Camii» diye anıla gelmiştir; ki; geçen asır sonlarının meşhur mutasavvıfı Avni Bey tarafından tertip edilen şu beyit, ince uzun mustatil bir mermer üzerine hak olunarak cümle kapusunun üstüne konmuş idi:
Dostları ilə paylaş: |