İSTANBUL
ANSİKLOPEDÎSİ
— 5525 —
FÂTİH SULTAN MEHMİBD
kardeşi Alâeddin ile birlikde Semendire Kalesinin fethedildiği yıl, 1439 da sünnet edilmiş-di, 7 yaşında idi, onbir yaşlarında olan şehzade Alâeddin o yıl Amasya valiliğine tâyin edilmiş, bir müddet sonra da orada vefat edince Şehzade Mehmed «Veliahd Şehzade» ol-muşdu.
Osmanlı Devletinin o kuruluş çağında, A-nadoluda ve Kümelinde zincirleme harblerle çok yorulmuş olan Gaazi Hünkâr, 1444 de Macaristan Kiralı Lâdislas ile on sene süreli Se-gedin Sulh muahedesini imzaladıktan sonra Osmanlı tahtını henüz oniki yaşında bulunan Şehzade Mehmede terkederek Magnisaya çekildi.
O çağın müverrihi Aşıkpaşazâde Derviş ^ Ahmed Âşıkî çok şirin ifâdesiyl eşöyle anlatıyor:
«Murad Gaazi, Halil Paşaya ider:
—- Oğlumu tahta geçireyim, pâdişâh ideyim. Ben hayli sefer ettim, gazalar ettim, İm-di benim oğlum dahi benim hayatımda göreyim ne suretle padişah olur... dedi.
Oğullar ataya yürek yağıdır, Oğulun iyisi gamı dağıtır, Oğlu kim atanın toernsâzı olsa Saf alı bağı, bostan bağıdır. Oğlu kim dua alub makbul ola Atanın devleti, yüzü akıdır,.»
Sadırâzam Çandarlı Halil Paşa Sultan Murad'ın tahtdan çekilmesine taraf dar değildi; bu* değişikliği, devlet için olduğu kadar kendisi için de tehlikeli görüyordu. Muhakkak ki oniki yaşında bir çocuğun emir ve irâdesine ram olmak hem güç, hem de ağırdı. Yeni pâdişâh ile beraber siyasî nüfuza sâhib olacak yeni simalar ortaya çıkaeakdı. istikbâlin istanbul fâtihi olacak bu çocuğun şahsiyeti hakkında konuşmak için zaman erkendir. Hattâ vücud yapısı ve yüzünün şekli, nakşı bile değişme çağmdadır; o kadar ki, yaşından umulmayan vekaarına rağmen, askerin dahi gözünü dolduramamışdı.
Bir rivayet çıkdı ki: Aklı fikri zevku sa-fâda, saydü şikârda imiş; hocası Molla Gürâ-nî sopa ile ve güciyle okuturmuş diye; ulu sözü dinlernezmiş dediler.
Ve yine dediler ki, o hallar küçükkendi, geldi geçdi. Türkî, arabî ve fârîsî ve hem dahi fernkçe tekellmüm eyler ve gece gündüz ilme meşgul olur.
İkinci Sultan Murad, vezirlerinden Ishak Paşa'yı, sohbet ve ülfetlerinden haz ettiği ulemâ ve üdebâdan birkaç kişiyi alarak Menteşe, Saruhan ve Aydın eyâletlerinin geliri ile geçinmek üzere Magnisaya gitti. O asırda Mağ-nisa, taht şehri olan Bürsadan sonra Anado-lunun' en büyük ve mâmur beldesiydi. Ömrünün geri kalan yıllarını orada ibâdetle geçire-cekdi. Fakat, çocuk hükümdar padişahlığın tadım, baba da inzivanın safâsını gereği gibi alamadılar.
Evvelâ sindirilmiş Karamanoğlu ibrahim Bey baş kaldırdı: Macar kiralına bir elçi gönderdi, Aşıkpaşazâde ağzı ile yazalım: «Ne durursun, Osmanoğlu deli oldu, tahtını bir oğlana verdi ki cenk yüzün görmemiş ve at sürmüş değildir; kendi calici avratlarla bağçeler-de yeyib içib yürür, fırsat sizin ve hem bizimdir...»
Karamanoğlunun bu teşvikine, Sırp Kiralının tahrikleri de eklenince, Macar Kralı Lâdislas ve tekrar gayrete gelen Papa, süratle yeni bir Haçlı ordusu topladılar; bu Haçlı ordusuna Papanın mümessili olarak iştirak eden kardinal Çezarini, Macaristanda toplanan harb meclisinde, kralın, Segedin muahedesine sadakat yeminini feshetti; bilâkis böyle bir yemini tutmanın günah olduğunu söyledi. Başlarında Kral Lâdislas ve Hunyadi Yanuş ve Çezarini bulunan Haçlı ordusu Tunayı geçti, burada Eflâk Beyinin de iltihakı ile, Varnaya doğru ilerlemeğe başladı.
Beri tarafta, vezirleri, çocuk pâdişâha,
babasını ordunun başına çağırmasını tavsiye
ettiler; fakat Sultan Murad, ilk daveti kabul
etmedi. Bunun üzerine oğlunun ağzından şu
mealde bir mektub yazıldı ve Sultan Mehmede
imzalattırılıp gönderildi: «Eğer sizler pâdişâh
iseniz, hücumu küf f ân def için gelmek vâcib-
dir; ve eğer biz pâdişâh isek emrimize, itaat
etmek sizlere yine vâcibdir, geliniz ve askeri
nizin başına geçiniz..» ,
Magnisadan kalkıp Anadolu askeri ile Gelibolu karşısına gelen Sultan Murad, Çanakkâ-
le boğazının Papalık donanması tarafından tutulduğunu görünce, Kümeliye, ~ Karadeniz boğazında dedesi Yıldırım Bayazıdın yaptırttığı Güzelce Hisardan (Anadolu Hisarından) geçti. Edirneye geldiğinde, harb meclisinde, tahtında oğlu ile yanyana oturdu. Bu mecliste, çocuk pâdişâhın Edirnede kalmasına ve Sultan Muradın ordunun başında düşman karşısına çıkmasına karar yerildi. Cebrî bir yürüyüşle şimale doğru çıkan Türk ordusu, Haçlıları Varna sahrasında buldu ve burada, Ortaçağın son büyük kanlı meydan muharebelerinden biri oldu. Günlerce süren bu müthiş muharebenin askerî tafsilâtını vermek, bu eserin mevzuu dışında kalır. İlk günlerde üstünlük, Haçlılarda oldu. Macar Kralı, incil üzerine yemin ettiği halde bozduğu Segedin muahedesini, bir mızrak ucuna bağlatmış ve bu mızrağı da ordugâhının en yüksek yerine diktirtmişti. 1444 yılı kasım ayının birinci günü idi, muharebenin en kızıştığı bir anda Macar Kralı Lâdislas, serapa zırha bürünmüş şövalyeleriyle, Sultan Muradın bulunduğu noktaya saldırdı. Yeniçeri safları evvelâ bir dalga hâlinde yarıldı ve sonra Macarların üzerine kapanıverdi. Koca Hıdır adında bir yeniçeri bir mızrak darbesi ile Kıral Lâdislâs'ı atından yıkmış ve palası ile de başını gövdesinden alıp, yemin bozarak ayak altına aldığı muahedenin yanında bir mızrak üstüne saplayıp dikmişdi. Macar kiralının başını mızrak üstünde gören haçlı ordusu bozguna uğradı.
Seri kiralı seri nîzede gören esrar Çekildi dûzalıa, herbiri tuttu firar
Türklerin Varna zaferi Orta Avrupada dehşet uyandırmışdı; Gaazi Hünkâr Edirnede pek parlak karşılandı. Çocuk Pâdişâh Sultan Mehmed babasının elini öperken, sadırâzam Çandarlı Halil Paşanın tâlimi üzere :
— Hâlen siz hayatda iken bana padişah
lık yaraşmaz, evvelce emretdiğiniz için kabul
etmişdim.. dedi.
Halil Paşa: «Siz tahtı teklif edin, gönlünü alırsınız, atanız yine feragati tercih ederler» demişti. Fakat, çocuk bu sözleri söyler söylemez, Çandarlı ile ağız birliği etmiş olan vezirler ve kumandanlar ve şâir devlet ricali hemen Sultan Muradın ayaklarına kapandılar:
— Şehzadenin ricasını red buyurmayın!
diye yalvardılar.
Sultan Murad bir an tereddüt etti ve sonra oğlunun ricasını kabul etti. Tatlılıkla ve sözde kendi arzusuyla tahttan inen Şehzade Mehmed, melûl ve mahzun, Magnisa yolunu tuttu.
Bu sefer, yanına muallim ve mürebbî olarak asrın en büyük âlimlerinden ve şâirlerinden Molla Hüsrev Mehmed verilmişti. Sultan Mehmed, yolda kederini gizleyemedi, Molla Hüsreve; Halil Piaşayı kasdederek:
— Şu herif bana ne acep mekreyledi! diye şikâyet etti.
Molîa Hüsrev, şehzadeyi teselli etti, Mus-haftaıı fal açtı ve pek yakında tekrar tahta çıkacağını tebşir etti.
Cihan bağında şâdan ol hemîse Meîûl olma bu birkaç günlük işe Ki azdır müddeti bu infisâlin Eyü geldi senin Mushafda tâlin.
V
Tahtı tereddüd ile kabul eden İkinci Sultan Murad pek az sonra, bütün devlet ricalini ve bilhassa Halil Paşayı hayrette bırakarak şehzadeyi geri getirtdi, tekrar tahta oturtdu ve kendisi Magnisaya gitti. Sultan Mehmed, yeni hocası ve mürebbîsi Molla Hüsrev'i pek şahane ihsanlara garketdi; bundan anlaşılıyordu ki kendisini tahtdan indirenleri de o ölçüde hırpalıyacakdı. Fakat, berikiler daha çabuk davrandılar ve beklenmedik bir vak'adan istifâde etmesini pek iyi bildiler; şöyle ki: Çocuğun ikinci cülusunun tezine, bir gece Edirnede büyük bir yangın oldu, şehrin yarısına yakın yeri, bedestenle beraber çarşısı yandı. Bedesten kâhyası ve bedesten tüccarlarından çoğu, içinde hazineler nıahvolan bedestenle beraber yandılar.
Yeniçeriler; kışlalarını terkedip evvelâ, sevmedikleri Şahabeddin Paşanın konağını yağma ettiler, Paşa saraya kaçtı, sığındı. Baş kaldıran asker, sonra Buçuktepe'de pürsilâh toplandılar; bu vak'a ocakda, mâhud kazanın ilk kaldırılmasıdır. Bu işde, çocuğa gözdağı vermek isteyen vüzerânın parmağı olduğunu da iddia ederler; böyleyse, herhalde tehlikeli bir oyundu. Asker, yevmiyelerine yarım akçe zam yapılarak teskin edildi ise de kışlaya so-kulamadı. Şehir halkı umumî bir yağma, ihtilâl, katliâm korkusu içinde yaşarken, Halil ve îshak Paşalar anlaşarak, Slutan Muradı giz-
FÂTİH SULTAN
<— 55Î26
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
liee tekrar tahta davet etdiler. Rahat bırakıl-mıyacağım anlayan Sultan Murad, av bahanesiyle Geliboluya geçti, ummadıkları bir anda Buçuktepe'deki askerin önüne çıktı. Varna kahramanının çatılan kaşları, askerin kışlaya girmesi için kâfi geldi; baba oradan, lisan-ı münasiple oğluna bir hattı hümayun gönderdi, kendisine Magnisa Sancağının verildiğini, çocuğun gururunu okşayan, sânına lâyık bir lisanla bildirdi, Sultan Mehmed, Sarıca Paşanın refakatinde tekrar Magnisa yolunu tutdu. Artık, babasının tahtına son ve kat'î olarak oturacağı âne kadar yedi yıl geçecekdi ve bu yedi yılın geçmesi de, genç şehzadenin fikren tealisi ve doîayısı ile devlet için herhalde ha-yırlı olacakdı.
Bıazı vak'anüvisler bu iki cülusu birleştirirler, derler ki: Sultan Murad Varna dönüşünde tahta oturmadı; Edirnede bir müddet istirahat edip tekrar Magnisaya çekildi, sonra Buçuktepe vak'ası oldu. Halil Paşa, çocuk pâdişâha babasını davet ettirdi ve kendisini tatlılıkla tahtdan indirip Magnisaya,' şehzade sancağına gönderdi. Herhalde şu vezir, çocuk Sultan Mehmede pek aeip mekreyiedi ama, devlete hizmet etti; şöyle ki, Maearistanda Kıral naibi ilân edilmiş olan Ilunyadi Yanoş'un Varna hezimeti intikamına hazırlandığı haberi' gelmişdi.
Sultan Murad, Türk ordusunun başında evvelâ Mora yarımadasına yürüdü; Şehzade Mehmed, Magnisadan orduya davet edilmişdi. tik defa harb görecek olan prens, şahsına verilen ehemmiyetten memnun, babasının yanına koşdu; zırhı, miğferi, kılıcı ile küçük cen-gâver; mevkib-i hümâyûnun hakikaten bir zi-neti olmuşdu. Bu Mora seferi Sultan Mehmede ilk harb ve askerlik dersi oldu. Fakat asıl büyük harb dersini, 17 yaşında iken, yine babasının yanında, Macarlarla yapılan ikinci Ko-sova Meydan Muharebesinde gördü, ki bu cenge «Sultan Mjuradm Gazâi Ekberi» derler.
1449 baharında, Sultan Murad, oğlu şehzade Mehmedi, Edirnede parlak bir düğün ile evlendirdi, oğluna, Elbistan Hükümdarı Dul-kadiroğiu Süleyman Beyin kızını aldı. Âşıkpa-şazâde şöyle anlatır: «Pâdişâh, bir gün veziri Halil Paşaya:
—• Halil! Dilerim ki oğlum Sultan Mehmedi everem... Dulkadiroğlun kızın alam di-
rim, hem Türkmen bizimle doğruluk ider! der. Paşa da:
— Nola sultanını, lâyıkdır! diye tasvib eder.»
Amasya ayam Hıdır Ağanın hâtûnu ile Rumeli ayanlarının hâtûnlarından üç kibar kadın görücü gönderilir. Süleyman Beyin beş kızı vardı, her biri «bir duhteri pâkîze» idi, amma içlerinden bir dânesi hüsn-ü cemâlde cümlesinden bihter» idi. Hıdır Ağanın hanımı, bu güzeller güzelinin elinden tuttu. «Ol arûs-i pürnâmus» u parlak bir alayla Edirneye getirdiler. Bu kızın adı «Mükerreme Hâtûn» idi; Şehzade Mehmedin ilk zevcesi oldu.
Sultan Murad 1451 de Edirnede bir felç darbesi ile öldü. Sultan Mehmed Magnisadan gelinceye kadar ölümü onüç gün gizlendi. Nâ-şi Rursaya götürülerek taht şehrinde yaprıt-dığı camiinin yanındaki türbesine defnedildi. Ölümünde 49 yaşında idi; Alâeddin, Mehmed, Büyük Ahmed, Hasan ve Küçük Ahmed isminde beş oğlu olmuşdu. Alâeddin 1441 -1442 arasında Amasyada öldü. Büyük Ahmedle Hasan da küçücük iken Edirnede öldüler, Tunca kenarında gömüldüler. Küçük Ahmed de, Sultan Mehmedin cülusunda, meşhur tâbiri ile «izâle» edildi.
Senindir meydan ve eflâk ü âlem Ki senincün olubdur hıtta-vü hâk Gel imdi sen eyâ Sultan Muhammed İriş meydânına çüst-ü çâlâk...
Sultan Mehmed Osmanlı tahtına kesin o-larak cıkdıgında 19 yaşında idi. Orta boylu, iri kemikli, koç boyunlu, pençeli; teni beyaz, saçları ve gözleri kara, bakışları temiz ve merdâne, alnı geniş, ağzı büyük ve dudakları etlice, kırmızıydı. Ve doğan burunluydu. Bu iri, kemerli burun, dudağının üstüne bir kartal gagası gibi inmiş, sonsuz bir azmin, iradenin, kudretin, ihtişamın damgası gibiydi. Taze yüzünü yeni bırakılmış kara bir sakal ve bir karanfil bıyık süslüyordu.
1453 den, îstanbulun fethinden sonra kendisinin hayranı ve sâdık bir bendesi olacak ve «Fâtih Sultan Mehmed» sânında, Rumca büyük bir vakayiname kaleme alarak büyük efendisine arz ve takdim edecek olan Kritovu-los şunları yazıyor:
«Sultan Mehmedin doğumunda olduğu gibi, tahta çıktığı sıralarda da birçok hârikulâ-
Şehzade Sultan Mehmed bin Gazi Murad Han
Sabiha Bozcalımn kompozisyonu
F
FATİH SULTAN MEHMED
— 5528 —
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
t ı.
de geyler zuhur etdi: Hareket-i arz, kaynar sular fışkırması, yıldırımlar, fecr-i şimalî gibi alâmetler, dünyada büyük değişiklikler, yenilikler olacağını anlatıyordu. Kâhinler, falcılar, evliyalar, velhâsıl gaaibden haber verenler, istikbalde büyük şeyler olacağını ve genç pâdişâhın bahtı açık, muvaffakiyetleri pek azametli ve onun kılıcı ile kâinatda büyük hâdiseler olacağını haber verdiler.
«Sultan Mehmed Han, büyük bri devletin vârisi ve hesapsız bir servetin, silâhın ve askerin sahibi; Asya ve Avrupanın en güzel ve mâmur kısımlarının hâkimi iken elinde toplanan bu kudret ve satvetle-iktifa etmedi. Cevval zekâsı cihanı dolaşırdı. Eski ve yeni ilimlere tam vukufu kendisini fevkalâdeliğe doğru götürmüşdü. Arap ve Acem edebiyatında herkesin teslim etdiği sağlam bilgisi şöyle dursun, Yunan hukemâsmın Arap ve Acem lisanlarına tercüme olunmuş eserlerini okumuş, bu felsefe mezheblerinde mütehassıs kimseleri hocalığında istihdam etmişdi. ihmal nedir bilmezdi, maksadlarma dosdoğru koşardı. Sat-vetde, şecâatde, akıl ve zekâda, eski Yunan ve Roma'nın büyük hükümdarları, cengâverîeri yanında küçük kalırlar.»
Magnisada, babasının ölüm haberini alır almaz: «Beni seven arkamdan gelsin!» diyerek atına binmiş ve dolu dizgin yola çıkmış-dı. Maalesef adını öğrenemediğimiz bu cins hayvanın, Magnisadan Gelibolu karşısına, yüz yirmi fersahlık uzun bir yolu iki günde aldığı söylenir. Geliboluda, arkada bırakdığı maiyetini beklemek için iki gün kalmış ve babasının ölümünü halka ilân etmişdi; Edirneye ha-rek<=t ederken, peşine Geliboludan tepeden tırnağa müsellâh binden fazla atlı takılmışdı; civar köylerin ve kasabaların halkı, yeni pâdişâhın yolu üzerine döküJmüşdü. Vezirler, bey-lerbeyiler-, sancak beyleri, ulema efendiler, muhtelif tarikat şeyleri, Edirne ayan ve kibarı ve tüccarın ileri gelenleri ve halktan büyük bir kalabalık da Sultan Mehmedi şehirden bir fersah ileride karşılamışdı; pâdişâh görününce atlarından inmişler ve şehir kapusuna kadar rikâbında yaya yürümüşlerdi. Şehir kapu-sunda Sultan Mehmed de atından inmiş, devlet erkânı ve rical ve Edirne ayanı, pâdişâhın elini öperek, başsağlığı dileği ile hükümdarlığını tebrik ederken, babasının hâtırasına çok
bağlı olan genç adam, teessüründen ğalamış, Sultan Mehmedin ağladığı görülünce, Gaazi Sultan Muradın ufûlüne herkes gözyaşı dökmeğe başlamış, etrafı pek ulvî bir hüzün dalgası kaplamıştı. Yeni padişah şehre yaya girmiş ve saraya kadar cûş-u hurûş içinde olan şehri yaya geçmişdi. Ertesi gün de mûtad merasimle tahta oturmuşdu. Burada bir fıkra naklolunur:
Sultan Mehmed tahta oturunca, kızlara-ğası Şahin Ağa ile vezirlerden ibrahim Paşa hemen gelmişler, mûtad olan yerlerinde durmuşlardı. İkinci Muradın en yakın dostu Ishak Paşa ile Vezir-i âzam Halil Paşa biraz geride idiler, bu çekingenlikde haklı idiler; Sultan Mehmedi, çocuk iken çıkdığı tahtdan iki defa indirmişlerdi, Sultan Mehmedin kendilerini affedeceği şübheliydi. Sultan Mehmed, sekiz yıl evvel geçeni unutmuş göründü ve kızlara-ğasına hitaben:
— Vezirlerim niçin benden bu kadar uzak duruyorlar, Halile söyle, mûtad olan yerinde dursun! Ishak Paşaya gelince, Anadolu Bey-, lerbeyisidir, babamın mübarek nâşini Bursa-ya o götürsün! dedi.
Her iki vezir de koştular, padişahın elini öptüler; ve İshak Paşa hemen, Sultan Murad ile Küçük Ahmedin naişlerini yola çıkardı; yolda, misli görülmemiş miktarda sadakalar dağıtarak Biursaya gitdi.
O günlerdedir ki Edirneye imparator Kostantinin bir elçisi geldi; vazifesi, cülus tebriki ile beraber sulhun yenilenmesi idi. Sultan Mehmed, elçiyi iltifat ile karşıladı; imparator ile imparatorun Mora Hükümdarı olan kardeşi Demetriyos'a Sultan Murad tarafından verilmiş sulh sözüne riayet edeceğini bildirdi; ayrıca, Kostantiniyye'de rehine olarak bulunan şehzade Orhan'ın durumunu da ha-tırlatdı. Orhan, ikinci Sultan Muradın amcası oğlu, E'rnîr Süleymamn torunu idi; bu şehzadenin masrafları karşılığı için senevî üç yüz bin akçe verileceğini vâdetdi.
Yine o günlerdedir ki; Edirneye, cülus tebriki ve sulh muahedeleri tecdidi için diğer komşu ve tâbi hükümdarılam elçileri gelmeğe başladı: Raguza (Dobrovnik), Eflâk, Cenova, Galata, Sakız, Midilli, Rodos ve Macar elçileri... Hemen hepsi, veregeldikleri senelik ver-
Fâtih Sultan Mehmed Han
Bellini'nin resminden Sabiha Bozcalı eli ile
FÂTİH SULTAN MEHMED
5530 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5531
FÂTİH SULTAN MEHMED
gilerini kendiliklerinden çoğaltıyorlardı. Macar Kral naibi Hunyadi Yanoş ile de mütareke üç yıl daha uzatıldı; yalnız bir kişi, Karaman oğlu ibrahim Bey, Edirneye elçi gönderecek yerde, eski hanedanların vârisleri olduklarını iddia eden üç maceraperesti, yanlarına koştuğu derme çatma askerlerle Germiyan, Aydın ve Menteşe üzerine saldırtdı. Evvelâ Anadolu Beylerbeyisi Ishak Paşa, bunların üzerine yürüyerek tarumar etdi; sonra Sultan Mehmed sür'atle Bursaya geçdi ve hemen Karaman üzerine yürüdü; fakat, kapularım açan Akşehir-de îbrahimin yine aman dileyen bir adamım buldu; bu sefer de, uslu duracağına son teminat olarak genç pâdişâha, kızının dest-i izr divacını teklif ediyordu. Sultan Mehmed, Ka-ramanoğluna aman verdi. Çünkü, ne kadar kısa sürse, kendisini hiç olmazsa o yaz uğraştıracak Karaman seferinde zaman harcamak istemiyordu. Kafasında bir an evvel halletmek istediği bir Kostantiniyye dâvası vardı; Peygamberimiz Efendimize izafe edilen bir söz, lâcivert üzerine altun ile yazılmış muhteşem bir levha hâlinde gece ve gündüz gözlerinin ö-nündeydi:
Letüftehanıı-el Kostantıîıiyye felenî'meü ernîrii ünîriilıâ ve IeHÎ'm-el eeyşü zâlik-el eeyş.
Hazret-i Muhammed: «Kostantiniyye mutlaka fetholunacakdır. % Onun fâtihi olan emîr in'am ve tevkıre şayan emirdir ve askerleri de in'am ve tevkıre şayan askerdir» demişdi.
Bu emîr kendisi olacakdı. Padişahlığının ilk yılını, devletin sabit ordugâhı olan Eidîrne-de geceli gündüzlü îstanbul çenginin hazırlığı ile geçirdi. Otuz yıl sürecek olan şanlı devrini istanbul'un fçthi ile açdı (B.: îstanbulun Muhasarası ve Fethi). Burada büyük pâdişâhın otuz yıllık devrinin kronolojisini kaydetmekle yetiniyoruz:
-
Fatih Sultan Mehmedin cülusu
-
istanbul Boğazı üzerinde Rumeli Hisarının
yapılması.
1453 6 nisan. İstanbul muhasarasının başlaması.
1453 29 mayıs. İstanbulun fethi.
Mora despotunun arzı ubudiyeti, senelik vergisinin 10.000 dukaya çıkarılması. Sırp kiralının arzı ubudiyeti, senelik 12.000 duka altını vergi taahhüdü. Sakız Adası Cenevizlilerinin arzı ubudiyeti, senelik 6000 duka altını, vergi taahhüdü.
Limni Cenevizlilerinin arzı ubudiyeti, senelik 3000 duka altını vergi taahhüdü. Trabzon rum imparatorunun arzı ubudiyeti, senelik 2000 duka altını vergi taahhüdü. Raguza, (Dobrovnik) Cumhuriyetinin arzı ubudiyeti, senelik 3000 duka altım vergi taahhüdü.
1454 İstanbulda Bayazıdda Eski Sarayın yapılması.
Arnavudlukda Berat'ın fethi.
Sırbistanda Şenlendirenin ikinci ve kesin fethi, Sırb kiralının tabiiyet vergisinin 30.000 dukaya çıkarılması.
1455 Mora despotunun vergisinin 20.000 dukaya çı
karılması.
Limni Cenevizlilerinin vergisinin 4000 dukaya çıkarılması.
1456 Enez ceneviz dukalığının ilhakı, Semadirek
ve Taşoz adalarının fethi.
-
Kıyılarındaki Venedik üsleri hariç, bütün
Mora yarımadasının fethi.
-
İstanbulda Eyyub Camii ve türbesinin inşâsı.
-
Eflâk Voyvodası Vlad'ın (Kazıklı Voyvoda)
tenkili ve bu memleketin Türkiye tâbiiyeti al
tına girmesi.
-
Karadeniz kıyısında Amasra'nın Cenevizliler
elinden fethi.
-
Trabzon rum imparatorluğunun başdan başa
fethi.
Midilli Ceneviz Dukalığının ilhakı. Anadoluda İsfendiyaroğulları - Çandaroğulla-rı beyliğinin (Sinofo ve havalisi) ilhakı. Çanakkale Boğazı kalelerinin inşâsı.
1463 İstanbulda Fâtih Camii ve külliyesi inşaatı
nın başlaması.
Bosna Kırallığının ilhakı.
Hersek'in Türkiye tâbiiyetine girmesi.
Onaltı yıl sürecek Venedik harbinin başlaması.
-
Arnavudluğun fethi.
-
Anadoluda Konyamn ilhakı.
1469 Yunanda Venedikliler elinden Atina'nın ve Eğriboz Adasının fethi.
Anadoluda Ermenek, Aksaray ve İçel'in ilhakı, Karaman Beyliğine son verilmesi.
1471 Fâtih Camii ve külliyesi yapılarının tamam
lanması.
Anadoluda Alanya Beyliğinin ilhakı.
1472 Anadoluda Silifke ve etrafının ilhakı.
İstanbulda Çinili Köşkün yapılması,
-
Anadoluda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Ha
san Beye karşı Otlukbeli zaferi.
-
Kırımda Kefe kalesinin fethi. Kırım Hanlığı
nın Türkiye tâbiiyetini kabulü.
-
Boğdan seferi.
-
Belgrad seferi.
-
Kroya Kalesinin alınması ile Arnavudluk fet
hinin tamamlanması.
-
Venedikle sulh. Türk fütuhatı tasdik edilerek
Venedik'in 100.000 duka harb tazminatı ver
mesi.
-
Zante - Kefalonya Dukalığının ilhakı.
Gürcistan seferi; Turul Beyliğinin ilhakı.
-
Hersek Dukalığının ilhakı.
Gedik Ahmed Paşanın güney İtalya seferi. Rodos muhasarası.
1481 Fâtih Sultan Mehmedin vefatı.
Fâtih Sultan Mehmed, asrının en büyük hükümdarı, Hicrî 886 Rebiülevvelinin dördüncü ve Milâdî 1481 yılı mayısının üçüncü Perşembe günü yeni bir sefer yolunda Gebze civarında Sultan Çayırındaki otağında vefat etdi.
Yâ Rab riyazi kabrin Cennetden eııver et Nuri Mulaammediyle yüzün münevver et Cennetden ana bir kapu fetheyle dâima Kurbin revayihiyle kabrin muattar et.
Ne hoş bir tesâdüfdür ki «Duâi hayır» kelâmı Hicrî yıl ile ölümüne târihdtr; ve yine san'at belâgatinin ne güzel eseridir ki devrinin ulemâsından Mevlâna Lûtfi, Fâtih Sultan Mehmedin ölümüne «Nuruliahi kabrihî nura» diye târih söylemişdir.
Babasının ölümünden sonraki padişahlığı 30 sene, 2 ay, 14 gün sürmüşdü; İstanbul fethinde 21 yaşında bir delikanlıydı, ve 49 yaşında ölmüşdü. Ordunun başında sefere giderken beklenmedik ölümünün sebebi için, babasından miras kalmış bir nıkris (damla hastalığı) olduğu söylenir. Çağdaşı ve belki de o ölüm gününde Türk ordusunda bulunmuş olan Âşık Paşazade Derviş Ahmed Âşıkî ise, büyük hükümdarın ölümünü şübheli gösterir ve zehirlendiğini açıkça yazar:
«Vefatına sebeb ayağında zahmet vardı, tabibler ilâcından âciz oldular. Ahar tabibler
cem'oldular, ittifak etdiler, ayağından kan aldılar, zahmet ziyade oldu. Şarâbı fariğ verdiler, Allah rahmetine vardı.
Tabibler şerbeti kim virdi Hâna
O Hân içdi şerbeti kana kana
Ciğerin doğradı şerbet o Hân'ın
Hemin dem zari itti yâna yâna ,
Didî niçün bana kıydı tabibler Boyadılar ciğeri canı kana İsabet etmedi tabib şarâbı Timarları Hân'ın vardı ziyana Tabibler Hâna çok taksirlik itdi Budur doğru kavil, düşme gümâna Düâ it Âşıkî bu Hân hakkında Ki nûri rahmete canı boyana
Bilhassa manzume, Fâtihin ağzından ve müverrihin ağzından tabibleri ağır sûretde itham ediyor, ismail Hami Dânişmend: «Bu ilâ* cı içince Fâtih niçin ciğeri doğranarak hemen can vermişdir? Ve müverrih neden dolayı kendisine kıydıklarını kaydetmek lüzumunu his-setmişdir? Bütün bunlar yanlış veyahud faydasız bir tedaviden şikâyet mahiyetinde olabileceği gibi, şübheli bir ilâca ait bir takım imâlarla tefsir edilebilmek imkânı da yok değildir» diyor. Türk târihinin muhakkak ki vakitsiz olan bu büyük kaybı karşısında, hâtıra, cevâbı kolay blmıyan sualler veriyor:
Tabiblerin, o devir için, musevî, hiç olmazsa musevî mühtedisi oldukları kabul olunabilir; Fâtih'in ölümü üzerine, daha veliahdi Sultan Bayazıd tahta oturmadan îstanbuldaki musevî mahallesinin asker tarafından basılıp yağma edilmesi ve Sadırâzam Pîrî Mehmed •Paşanın yine asker tarafından paralanarak öldürülmesi ile halkın ve askerin suikasd şüb-hesi arasında bir münasebet var midir? Sadırâzam, pâdişâhın ölümünü askerden gizlemek istemişdi: «Pâdişâhın mizacı şeriflerinde bir mikdar fütur olup istihmam iktizâ etmekle bir kaç gün Dârüssaltanalan tarafına müracaat lâzım geliyor» diyerek naşı hemen bir arabaya koymuş ve bizzat kendi nezareti altında îstanbula götürmüşdü. Bütün iskelelere gönderdiği emirlerle Üsküdar yakasından istanbul tarafına, Istanbuldan Üsküdar yakasına kayık geçmesini şiddetle yasak etmişdi; îstanbuldaki Acemioğlanlarını da «Filçayırında-
F-
FÂTİH SULTAN MEHMED
5532 —
Dostları ilə paylaş: |