Hakkı GÖKTÜRK
'FAZLİ ŞAH -— Onaltıncı Yüzyılda yaşamış ve güzelliği ile şöhret kazanmış bir delikanlı, asrın kalender şâirlerinden Ulvî Çelebinin Şehrengi zinde şu beyitlerle övülmüşdür ki güzel gencin bir medresede tahsilde bulunan bir softa olduğu anlaşılıyor:
Birine dahî Fazli Şah derler Kemâli fazlı Hakka oldu mâzîıer
Taleb kılmış ulûma ol dilârâ Ata kıl ana matlûbun Hiidâyâ
Bulunmaz vuslatı fazlına miftâh Hidâyetle meğer fethide Fettâh
Küttâb âşık olub ana bî bak Yakaasmı ider şiirim gibi çak
Bilelideıı sûhte olduğum ol mâh Kitabi gibi dürdü yüzünü âh
FAZLULLAH — XV. Yüzyıl sonlarında İstanbulda yaşamış bir ressam; yalnız adına ras-landı.
Bibi.: O. N, Ergin, Maarif Tarihi, I.
FAZLULLAH EFENDİ (Belgradlı) — Onaltıncı asır hattatlarından; sülüs ve nesih yazıyı asrın ünlü sanatkârlarından Şeyh Hamdul-lahın damadı Şükrullah Halîfeden öğrenmişdi; Şeyh Hamdullahın yazısını o derece dikkatle taklid ederek yazardı ki Şeyhin yazısı zanne-dilirdi. Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin E-fendl: «Belgradlı Fazlullah'm yazılarım gördüm, Şeyh Hamdullahın yazısının tıbkı idi a-ma, gülün rengi gibi, kokusu yokdu..» . diyor. Şâir Şeyhî'nin «Husrev ve Şirin» hikâyesini yazmışdı, Müstakîmzâde onun için de: «.. 970 (1562 -1563) de tamamladığı Husrev ve Şiirini \ de ziyaret ettim, elhak pek güzeldir» diyor.
Bibi.: Tuhfei Hattâtîn.
FAZLULLAH EFENDİ (Tokadlı Hafız) —
Onyedinci asır hattatlarından; Fazlı Efendi diye anılırdı; Enderunda Kiler koğuşundan yetişmiş, sülüs ve nesih yazıyı sarayda iken saray yazı hocası Belgradlı Mehmed Efendiden öğrenmişdi. Saraydan çıkdıkdan sonra Sultanah-med Camiinde hatiblik yapdı, Yeni Cami tamamlandığında ilk imamlığı şerefine nail oldu; Yeni Cami imamı ve çok yaşlı iken Merzi-fonlu Kara Mustafa Paşanın Viyana seferine iştirak etti. Müstakîmzâde: «Ehli Kur'an, fâzıl, âlim kâmil bir zâti âlişan idi» diyor.
Bibi.: Tuhfei Hattatın.
FAZLULLAH FİRKATEYNİ —- .Hicrî 1244 (M. 1828 -1829) yılında Giresun çekek yerinde inşâ edilnıişdir, Aktaro adında bir gemi mimarı tarafından yapılmışdı; 130 metre boyunda, 34 metre eninde 48 toplu bir harb gemisi olub Kavaklı Ahmed Bey kaptanın idaresinde Sinop baskını muharebesinde bulunmuş, Rus donanmasına karşı harikulade bir mukavemetden sonra batmışdır.
FEBÛS EFENDİ
5598
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
_ 5599 —
FEDAKÂR SOKAĞI
FEBÜS EFENDİ — Geçen asır sonları ile asrımızın başında çok meşhur bir fotoğrafçı; ermeni asıllı olup asıl adı Bogos Tarkulyandır, imzasını «Pol Tarkul» diye frenkleştirip atardı; Karakaş Biraderler Fotoğrafhanesinde çırak-lıkdan yetişmiş, sonra «Febüs (Phebus) Fotoğrafhanesi» adı ile bir atöliye açmış, teşebbüsünde parlak başarıya ulaşmış, devrin yüksek tabakasının rağbetini görmüş ve' «Ressamı Hazreti Şehriyârî» (Padişahın Ressamı) unvanı verilmişdir. Asıl adı unutularak kendisi de «Febüs Efendi» diye şöhret buldu.
İlk atöliyesi Beyoğlunda Caddei Kebirde (İstiklâl Caddesi) 301 numaralı mağazanın üstünde idi. 1896 da Malûmat Mecmuasında kendi resmi ile ve haber kılığı altında bir ilânında fotoğrafhanesi hayli övüldükten sonra «.. Febüs Fotoğrafhanesi zannı ile bâz? zevatın civardaki ufak tefek resimhânelere gitmeko'e oldukları işidildiğinden Febüs Fotoğrafhanesini bulmak için yukardaki adrese dikkat edil-
Fe'büs Efendi
(Resim: S. Bozcalı)
mesi tavsiye olunur» deniliyor.
Çekdiği resimleri pastel ile boyayarak İs-tanbulda ilk defa renkli fotoğraf yapan bu sanatkârdır.
1900 mayısında Febüs Fotoğrafhanesi bitişiğindeki meşhur Hanâki Gazino-Kahvehâne-siyle birlikde yanmışdır (Fransızca Servet Gazetesi). Çocukluğunda çırak olarak Febüs E-fendinin yanında çalışmış «Foto Sel» sahihlerinden Herant Bey Febüsün son atöliyesinin Galatasarayında Tokatlıyan (Konak) Oteli karşısında olduğunu söylüyor.
Ünlü fotoğrafcı-ressamm hal tercemesi ve hattâ ölüm tarihi tesbit edilemedi. Geçen .asır sonlarında yaşamış kalender halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında bir defterde Febüsün Kumkapulu Haçik adında fakir bir balıkçının oğlu olduğu, çocukluğunun pek acı geçdiği yazılıdır ve şu kıt'a kay-dedilmişdir:
Gençliğinde Febüsün kendi resini gibiydi Siyehçehehre civelek güzel bir ermeniydi Tarkul Şah dirler idi uşşâkı kalenderler Emsali ender çıkar ermeni güzeliydi.
Yine Âşık Râzi, Hafiye Fehim Paşanın metresi Margaret Hanımın küçük kardeşi Charles Junior Morgan'ın (B.: Hidâyet, İngiliz) bu fotğrafhanede çektdirtdiği bir resmin altına da şunları yazmışdır:
Koltuğa oturtup bu resmi çeken
Febüs Efendinin usta elidir.
1914 nisanında Tasvir-i Efkâr Gazetesi muhabirinin Febüs Efendi ile yaptığı konuşmada, sanatkâr kendisine İkinci Sultan Abdülhamid tarafından Ressamı Şehriyârî unvanı, Şehzade Bürhâneddin Efendinin bir resmi verildiğini ve .ayrıca beşinci rütbeden bir Mecidî nişanı ile taltif edildiğini söylemişdir. Fotoğrafçının ölümü o tarihten sonra olacaktır.
FEDA (Afganlı Derviş) — Onsekizinci Yüzyıl başlarında İstanbula gelmiş Afganlı bir seyyah derviş, şâir; aşağıdaki satırları bir fevâid mecmuasından alıyoruz: «Afganî Derviş Feda ki gülgoncei bağı melâhet âhûyi hüsnü behcet dilberi ruh efzâ Pâlhenk (Farsça ip, kayış, dizgin, kemend anlamında) nam tazesi ile dâim bile olub oL mecmuai hüsnü bahâde
nukuuşi aşkın dekaayiki hur debînin temaşa ve o cünbüş ile çar aktarı cihanı geştü güzar eyler pâ pürehne apâpûş kalender derbeder dervişi dilrîş bir merdi nâzik ve şâiri hoş tâbir ki seyahat tariki ile diyarı rûma gelüb nâdî-dei rûzigâr olan şehri İstanbulda seyyahin zümresinin vardıkları kibar ve rical menzillerinden firar ve Tahtakale nam mahalde Hamam külheninde vâfir müddet karar etmişdir, amma lisanı farsî olmakla avam ile dahi ihti-lât etmeyüb İstanbulda Tahtakalede ve Unka-panında hanlarda olan ve ahurlarda ve Valide Hanında menzil tutmuş eşekçi acem taifesinden yaran peyleyüb anlarla olurdu, sene 1115 (M. 1703-1704) hilâlinde».
Mirzazâde Salim Efendi de kendi adına nisbetle anılan şuerâ tezkiresinde Feda adında bir seyyah dervişden bahsediyor ki bu zat olması çok muhtemeldir; Salim şiir diline örnek olarak şu farsca beyti kaydetmişdir:
Cilve ber eijve dâd be arsai zevk Esbi ta'b'em zi tâzyânei şevk
Bibi.: Fevâid Mecmuası; Salim, Şuerâ Tezkiresi
FEDA ÇIKMAZI — Galatanm Ömer Av-ni Mahallesinde Mollabayırı Sokağı ile Saray-arkası Sokağı arasında uzanır Rizabey Soka-ğındadır.
FEDAİ, FEDAİLER — «Şahsî menfaatlerini ve canını bile esirgemeyen, bir hayır işi uğrunda her fedakârlığı göze alan; hamiyetli, serdengeçdi» (Şemseddin Sami, Kaamûsi Tür-kî).
Zamanımızda İstanbulun günlük hayatında tamamen aksi anlamda kullanılmaktadır: kendilerini besleyen soyguncu içkili yerlerin, barların, kumarhanelerin menfaatleri yolunda ve dolayısı ile şahsî çıkarları için adam döven, adam soyan, her çeşid zorbalığı ve hattâ şenaati irtikâbdan çekinmeyen dişli ve pençeli ço-marlara «Fedaî» denilmektedir. Kendi iş ahlâklarının bozukluğunu önce kendileri kabul etmiş olan patronların hemen hepsi fedaî beslerler.
Reşad Ekrem Koçu, devlet gücünü zedelemiş ünlü serserilerden Patrona Halil'in ro-manlaştırılmış hayatını yazarken o devrin büyük şâiri Nedim'in bir gazelini iki gene «Kül-
han Beyi» sânında söylenmiş gösteriyor, 1730 ihtilâlinde çok önemli rol oynamış Külhan Beyleri için şirin bir yakıştırmadır, meşhur gazelin bir beytinde «Fedaî» kelimesi kullanıl-mışdır (B.: Külhan Beyi):
Uşşâkın olsa nola feda nakdi canları Seyretmedin mi dünkü fedaî civanları
Şevk âteşine sen de tutuşdun mu ey gönül Gördün mü dün güreş tutuşan pehlivanları
FEDAİ BEY (İsmail) — «Onaltıncı asrın ikinci yarısında yaşamış kalem ve kılıç sâhib-lerinden, Enderunu Hümâyunda Kiler Koğuşundan yetişmiş, b koğuşun kâtibliğinde bulunmuş, Üçüncü Sultan Mehmedin maiyetinde Eğri Seferine gitmiş, bir Türk zaferi ile sona eren meşhur meydan muharebesinin ilk bozgun safhasında kaçanların ağzından bir terkibi bend yazmışdır ki Ali Emîri Efendinin Tarih ve Edebiyat isimli mecmuasında yayınlan-mışdır. O uzun sefer içinde 1601 de Peşte muharebesinde şehid olmuşdur» (İ. A. Gövsa; Türk Meşhurları).
FEDAİ SOKAĞI — Şehremini Nahiyesinin Fatmasultan Mahallesi yollarından, Top-kapu Caddesi ile Karatay Sokağı arasındadır. Bayazıdağa Fırın Sokağı ve Bayazıdağa Mektebi Sokağı ile kavuşakları vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 10/84). Cadde tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek ge-nişlikde, paket taşı döşeli olarak başlar, sonra kabataş yol olur, sola bir kavis çizer; birer ikişer katlı beton evler arasından geçer, bir de tek katlı ahşab ev vardır. «Temiz İş» adında bir esvab temizleme ve boyama atöliyesi vardır. Kapu numaraları 3, ve 4 -14 dür (haziran 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FEDAKÂR SOKAĞI — Şehremini nahiyesinin Nevbahar Mahallesi yollarından; Ha-tibnâci Sokağı ile Münifpaşa Sokağı arasındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 10/ 74). İki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, iki yanı dar yaya kaldırımlı bir aralık sokakdır, üzerinde birer ikişer katlı 4 ev ile beşer katlı 2 apartıman vardır. Sokağı iki ağaç gölgelendirmişdir (ağustos 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FEHİM (A. MÜNİF)
_ 5600 —
İSTANBUL
ANSÎKLOPEDİSÎ
— 5601
FEHİM ÇELEBİ
rası içmişdir, öylesine ki başkaları tarafından çizilen karikatürlerinde dudaklarında bir yaprak sigarası unutulmamışdır. Sonra pipo içmiş, bir müddet sonra da, sayısını çok azaltarak tekrar eski tiryakiliğine dönmüştür.
Fransızca bilir; evlidir, zevcesinin adı Refikadır, adı gibi asîl hayat arkadaşı olmuşdur, çocukları yokdur.
Bu satırların yazıldığı sırada, 1970, Esen-tepede Gazeteciler Mahallesindeki evinde adetâ inzivaya çekilmiş bulunuyordu.
FEHİM ÇELEBİ (Uncuzâde Mustafa) —
«Onyedinci asrın ilk yarısında yaşamış üstad şâirlerden; aynı mahlası almış ve iki asır sonra yaşamış Süleyman Fehim Efendiden ayırd etmek için Fehimi Kadîm diye anılır. İstanbulda doğdu, paşaların kâtipliklerinde bulundu, Mısır Valisi olan Eyyub Paşa ile Kahireye
FEHİM (Ahmed Münif) — Çağdaş Türk basınının büyük kıymet ve şöhretlerinden; ressam, illüstratör ve dekoratör; mecmualarda, günlük gazetelerde ve kitab yayınlarında çok büyük emeği geçmiş bir sanatkâr. 1899 da İs-tanbulda. doğdu, ünlü aktör Ahmed Fehim E-fendinin oğludur (B.: Ahmed Fehim Efendi, cild l, sayfa 365), annesinin adı Hatice hanımdır. Üsküdar İbtidâîsinde ve Üsküdar Sultanîsinde okudu, kısa bir müddet de ressam ve karikatürist Cemil Beyin (Cem) müdürlüğü zamanında Çallı İbrahimin atöliyesinde Sanayii Nefise Mektebinde (Güzel Sanatlar Akademisine) devam etti. Dedesi Şeyh Abdülkadir E-fendi şâir ve hattat, babası Ahmed Fehim E-fendi Türk Tiyatrosunda yeni bir devrin ön-derlerindendi, güzel yazı yazar, resim yapardı.; ressam Cevad, ressam Sami Yetik ve ressam Hoca Ali Fiza Beyler, pek çok fikir ve sanat adamı arasında evlerinin sık gelen dostları arasında idi, aslında Münif Fehime baba evi akademi oldu, ve sanat atmosferi içinde henüz 12 yaşında iken meslek hayatına atıldı, yıllarca Ahmed Fehim Efendinin sahnesine" çıkdığı tiyatroların afişlerini ve sahne dekorlarını yapdı ki o zamanların en güzel eserleridir.
Münif Fehim
(Resim: Kendi çizgisi)
Birinci Dünyâ Harbinde askerliğini Harbiye Nezâretinde Ordu Sinemasında geçirdi. Harb sonunda o sinemanın makina ve şâir levazımı harb malûlleri yararına devredilmişdi; terhis edilmiş olan Münif Fehim de sinemada çalışma teklifi aldı. O zamanın imkânları içinde ve babası Ahmed Fehim Efendinin rejisörlüğünde iki yerli film yapıldı, biri Yusuf Ziya Ortaç'm «Binnaz»ı, diğeri de Hüseyin Rahmi Gürpınarm «Mürebbiye»si; bu iki filmin de dekor, kostüm, makiyaj ve senaryolarını Münif Fehim hazırladı (B.: Binnaz, cild 5, sayfa 2799).
Basma 1921 de, Celâl Nuri Beyin «İleri» gazetesinde, gazetenin yazı işleri İlhâmî Safa Beyin ısrarlı davetiyle ve o gazeteden ayrılmış olan ressam Nâmık İsmail Beyin yerine ressam olarak intisab etti, ve böylece başlayan asıl meslek hayatı zamanımıza kadar sürdü geldi. Fakat bir gazete ressamı olarak, tek bir eser için de olsa, ilk çalışması büyük harbin ilk yıllarında, 1914 de, İstanbulda çıkan «Os-mânişer Loyd» isimli Almanca günlük gazete olmuşdur; bu Almanca gazetede tefrika edilen Leylâ Hanımın (B.: Saz, Leylâ) Saray Hayatı üzerine hâtıralarını resimlendirmişdi. Yine o harb yılları içinde Subhi Kadri ve Se-lâmi İzzetin çıkardıkları Fağfur isimli edebî mecmuasıyla resimler yapmışdı. Böylece sanatkârın basın hayatı altmışıncı yılını aşmış bu-lunmakdadır.
Ressam ve illüstratör Münif Fehim elli yıllık basın hayatında İleri, İkdam, Vakit, Son Posta, Aydede, Akbaba, Yedigün, Yirminci Asır gazete ve mecmualarında çalışmış; bir ara Reşad Nuri Güntekin, İbnürrefik Ahmed Nureddin ve Mahmud Yesârî ile birlikde «Kelebek» adı ile edebî bir mizah mecmuası çı-karmışdır. Yapdığı güzel kitab kapak resimleri, ve resimlendirdiği kitablar sayılamayacak kadar çokdur. Bir gazete ve kitab ressamı olarak mesleğine o kadar bağlanmış bir sanatkârdır ki bir klişeci ve matbaa makinisti kadar da işden anlar, yapdığı resimlerde o imkânlara göre çalışır.
Bir yağlıboya ressamı olarak ölmez hâtırası, İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin şeref galerisine yapdığı ünlü Türk gazetecilerinin portreleridir kanısındayız.
Aydede ve Akbaba gazetelerinde «Eski Şiirlerin Medlulleri» adı altında yapdığı resim-
ler basınımıza yepyeni bir şirinlik getirmiş, çok çok rağbet görmüş, tanınmış imzalarla aynı yoldan gitmek isteyen sanatkârlar olmuş, fakat hiç biri Münif Fehimin o vadideki zarafetini gösterememişdir. Sedad Simâvî'nin Yedigün yayınları arasında «Şiir Bağçesi» isimli kitab, sanatkârın o resimlerinden bir kısmının yeniden çizilerek bir arada toplanmışıdır.
- Tarihî konuları, bilhassa yakın geçmişin İstanbul Hayatını resimlendirmede bir üstâd bilinmişdir. Resimlerini bir süre «Ahmed Münif» diye imzalamış, soyadı kanunu çıktığında «Özarman» soy adını almış ise' de hiç kullanmamış, imzasını baba adına nisbetle «Münif Fehim» diye atmaya başlamıştır.
Birkaç sergi açmış amatör usta fotoğrafçıdır. Bağçe işlerine ve bilhassa gülcülüğe meraklıdır, parfümeri sanatından anlar. Çok genç yaşlarından başlayarak, yıllarca yaprak siga-
Eski şiirleri resimlendirerek basın ressamlığında bir çığır açmış olan sanatkârın o resimlerinden biri:
Şîrler pericei kabrimde olurken Icrzan
Beni bir gözleri âhûye zebûn etti Felek
Yavuz Sultan Selim
r-
FEHİM EFENDİ
— 5602
ISTANBTJL
ansiklopedisi
_ 5603 —
FEHİMPAŞA (Margarethe)
gitti, fakat orada paşasının gözünden düşdü, hamisiz ve parasız kaldı, Mısırlı bir zenginin gönderdiği kervanla İstanbula dönerken Konya civarında Ilgında vebadan öldü. Daha çocuk iken düzgün şiirler söylediği, divanını 18 yaşında iken meydana getirdiği rivayet edilir» (İ.A. Gövsa, Türk Meşhurları).
FEHİM EFENDİ — Geçen asrın ikinci yarısında yaşamış değerli bir f arşça muallimi; aslının nereli olduğu bilinmiyor, gençliğinde devrin seçkin aydınlarından İsmail Ferruh E-fendinin yanına uşak olarak, âlim efendisinden feyz almak için en ağır hizmetlere tahammül etmişdir; müverrih Cevdet Paşanın da farsca hocası olmuşdur. Fatma Aliye Hanım, babasının hayatı üzerine yazdığı «Cevdet Paşa ve Zamanı» isimli eserinde şunları yazıyor: «Fehim Efendinin evi mahfili edebî idi; İsmail Ferruh Efendi tarafından yetiştirilmiş olup iyi farsca bilir, güzel şiir söyler, zarif, filosof meşreb bir zât idi. Masrafını îrâdma uydurmuş, konağına çekilmiş, kendi âleminde yaşar, gelip gidenlerle görüşür, farsca dîvanlar okuturdu...».
Hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.
FEHİM EFENDİ (Ahmed) — (B.: Ahmed Fehim Efendi, cild l, sayfa 365).
FEHİM EFENDİ (Hoca Süleyman) —
«Ondokuzuncu asır başlarında tanınmış şâir ve âlim; 1788 de İstanbulda doğdu, Divan-ı Hümayunda, Darbhânede kâtiblik, Kümelinde kaymakamlık yapdı; memuriyetden ayrıldık-dan sonra İstanbulda Karagümrükdeki evinde hususî farsca dersleri vermekle meşgul oldu, 1845 de vefat etti. İran edebiyatı üzerine Devlet Şah, Ali Şir ve Sam Mirza Tezkirelerini tercüme ve ihtisar ederek Sefînet-üş-Şuarâ ismini verdiği bir eseri ve divanı basümışdır» (İ. A. Gövsa, Türk meşhurları).
FEHİM KAPTAN — Elimizde 10 kıt'alık bir destanı bulunan kalender bir halk şâiri, hayatı hakkında da pek az şey biliniyor: Trabzonludur, memleketinde medresede okur iken bir aşk yüzünden tahsili terketmiş ve gemicilik hayatına atılmış; İstanbula geldiği zamanlar Salıpazarmda bir kahvehane üstündeki odasında kalırmış; gaayet cessur, merd, sîma-
sı melih, sohbeti tatlı, badeye iltifat eder, eli açık bir zât imiş. Elimize geçen destanı şudur:
1. Dilberâm mühmelden severim yâr tutmayı Cehlin hem cümle levsin o güzelden atmayı Gerçi emri düşvardır sabr ister hem cefad ister Çakılı elmas yapub ne şandın parlatmayı
Z. Hâneberduş nıürâhik bilmez kendi kıymetin Bâzîçesi olmuşdur erâzili ümmetin Çeküb cirki zilletden selsebil et himmetin Bırak lâfu güzâfı ilmü hikmet satmayı.
-
Ol âhûyi vahşîyi çek âguuşe pirâne
Şahın nûri hüsniyle lebrîz olsun virane
Pâ bürehne eşbehin salmışım emîrâne
Çul çaputun yerine giydir çuha çatmayı.
-
Yalun ayak kaldırım depe gelmiş cilasın
Sineye çekmek gerek türlü türlü belâsın
Emsali arasında dilersen itilâsın
îhmal etme çıplağı serapa donatmayı.
-
Kılık kıyafet kolay akçesin hare iderek
Talîmi edeb irfan kolay olmasa gerek
Yanında gezdirirsin göğsünü de gererek
Sever isen yârana caka çalım satmayı.
-
Meşk olmaz aşk olmayan yerde demiş erenler
Muhab'bet bağçesinde gül goncasın derenler
Tazeleri irşadla aşka destur verenler
Tâlim eder o şaha otur kalkı yatmayı
7. Ol eşbehi mühmelin dilini törpülemek
Şebü tuz tâlim ile az mıdır gayret emek
Kâfî değil fetâya şorolo yârim demek
Bilmek gerek bıkkını zürefaya katmayı
S. Kahvehane meygede germâbeler bağ bostan Dolaşdır ki sânında yazılsın şarkı destan Anın ile sürdüğün saf ayı sürmez sultan Hem dafoi ister isen düşmanı çatlatmayı.
9. Kur halvetde meclisin çak çakışdır badeyi
Ak sâde tuman ile topuklu külhen beyi
Ayağın mühüleyüb durdukda at hey heyi
İhmâl etme şûhâne mestâne oynatmayı.
10. Bir kalender kaptansın İstanbulini garibi
Yokdur ummanı aşkın ucu bucağı dibi
Yelken açdın velâkin delik geminin dibi
Göze aldın ey Fehim ol ummanda 'batmayı.
Bibi.: Âşık Râzi evrakı metrûkesi, Fehim Kaptan defteri; Vâsıf HİÇ, Not.
FEHİM PAŞA — İkinci Sultan Abdülha-mid devrinin kötü kişi olarak tanınmış simalarından; türlü yönden uygunsuz adamların toplandjğı kalabalık bir hafiye çetesini idare e|miş ve hafiyelerinin jurnalları ile pek çok ailenin felâketine sebeb olmuşdur denilir; İstanbulda ve bütün Türkiyede halkın nefretime uğramışdı.
1873 de İstanbulda doğdu, Sultan Abdül-hamidin süt kardeşi Esvabcıbaşı İsmet Beyin oğludur; bu yakınlık dolayısı ile pâdişahdan çok büyük himaye görmüş, çocukluğu sarayda şehzadelerle arkadaşlık ederek geçmiş, Harbiye Mektebinin Zadegan Sınıfında okuyarak 1894 de yüzbaşı rütbesi ile diploma almış, 1896 da kolağası rütbesi ile hünkâr yaveri olmuş, kısa zamanda rütbe merdivenleri himaye ile atlayarak henüz yirmibeş yaşında iken general olmuşdu.
Gayet yakışıklı, fakat şımarık ve küstah, .emrindeki hafiye çetesinin türlü mel'anetleri ile bir haydud idi. Kendisi aşırı derecede zen-dost, adamları da ırz ve namus tecâvüzlerinde .pervasız hezele güruhu olup mazlum kahramanları güzel delikanlılar ve kızlar ve güzel genç kadınlar olan pek çok vak'a anlatılmışdır. Esnaf ve tüccardan da paşaları adına pek çok haraç aldıkları söylenir.
Fehim Paşa
(Besim: S. Bozcalı)
Alman ve İngiliz elçilerinin pâdişâha ısrarlı şikâyetleri üzerine nihayet 1908 de meşrutiyetin ilânından az önce Bursaya sürülmüş olan Fehim Paşa Sultan Abdülhamidin taht-dan indirilmesi üzerine halkın nefret gösterisinden korkarak Bursadan kaçmış fakat Yeni-şehirde yolu çevrilerek halk tarafından o kasabada linç edilmişdir (B.: Fehimpaşa, Margarethe) .
FEHİMPAŞA (Margarethe) — Asıl adı Margarethe Morgan; İkinci Abdülhamid devrinin hafiye teşkilâtı idarecilerinden Esvabcı-başızâde Fehim Paşanın büyük şöhret yapmış metresi bir İngiliz kızı; İstanbula 1900 senesinde gelerek Beyoğlunda Konkordiya Tiyatrosunda hünerler göstermeye başlamış bir cambaz ailesinin o tarihde 18 yaşında bulunan büyük kızı idi; dört kişilik aile baba Charles Morgan, iki kızı Margarethe ve Mary Morgan ve bir oğlu Charles Morgan Junior'dan mü-rekkebdi (B.: Morgan Cambaz Ailesi). Mar-gareti metres olarak kapattığı zaman Fehim Paşa da genç, henüz 23 yaşında idi.
İstanbul Ansiklopedisi yazı ailesinin mümtaz siması merhum Sermed Muhtar Alus 1900 de henüz onüç yaşında ve lala himayesi altında dolaşır bir paşazade idi (B.: Alus, Sermed Muhtar, cild 2, sayfa 755); hafızasındaki müphem hayallerle konak dedikodularını yuğura-rak Fehim Paşanın Margarethe üzerine şunları yazıyor:
«Yosma Tunus gediğine kondu. Fehim Paşa Margarete Şişlinin nihayetinde hâlâ duran ve şimdi Marmara Kliniği olan koca bir ev tutmuştu. İçinde saraylardakinden farksız döşeme dayama; Hıristiyan aşçı, hizmetçi, uşak hepsi tamam. Mutfak, kiler, büfeler kuş sütünden maadası ile tıklım tıklım. Au, Lion, Dron, Bön Marche, Bazar Allemand mağazalarından hesap açmaya, istediğini almaya mezun. Meşhur kadın şapkacılarından, Iphigenie, Spiegel ve Para gibi kalantor harcı terzihanelerin devamlısı. Numarasız, lâstik tekerlekli lüks kira faytonu emrine amade.
«Akşamları takıp takıştırıp, baştan aşağıya elmaslarla pıtrak, arabya kurulur; Beyoğlunda, Tepebaşında, Kâğıthanede gezintilere çıkardı. Ekseriya da Fehim Paşa peşi sıra. O da, bir çift yağız kadanalar koşulu al maroken minderli şahanenin şahanesi bato faytonuna
FEHIMPAŞA (Margarethe)
_ 5604 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5605
FEHMİ BEY (Hasan)
yan gelir, başında nar çiçeği renginde fes. göğsünde sırma kordon, -altın imtiyaz madalyası, önde giden arabanın arkasını bırakmazdı. Sular kararınca, yahud ortalıkta çekinecek kimseler yoksa dildâdesini sağına alır, kelle götürür gibi tozu dumana katar, görenler ağzı açık bakarlardı.
«Âfeti devrânın Viyanada parlak kartonlara basılmış, üzerinde «Margarethe Fehim Paşa» kelimeleri yazılı, türlü türlü pozlarda çekilmiş kartpostalları da türedi. Bunları Şark Pazarı dönemecindeki iri kıyım Rum (Rum değil, gayet iyi R.unıca konuşur Viyanalı Musevi) kırtasiyeci Leoffler Frühtermann gizli gizli satar; yalnız erkekler ve delikanlılar değil, küçük hanımlar da kapışır, koleksiyon yaparlardı.
«Margaret zemane kadını modasının âdeta hâkimi idi. Alın bombesi, ense şinyonu, şakak bukleleri gibi saç tuvaletleri için ondan
Dostları ilə paylaş: |