İSTANBUL
ANSİKLOPEBİSİ
3619
FENER
rin de bütün gece yanması idi; her kim ise E-fendi şeyhülislâmlıkdan azledince konağının sokak kapusundaki fener söndürülürdü, gazete de bulunmadığına göre bir Şeyhülislâmın azli ve yerine kimin tâyin edildiği, bir konak kapusundaki fenerin sönmesi, diğer bir konak kapusundaki fenerin de yanması ile öğrenilir idi.
Geçen asır şeyhülislâmlarından nüktedanlığı ile meşhur Zeynelâbidin Efendi (B.: Zey-nelâbidin Efendi). Fatih Medreselerinde softaların mum yüzünden çıkardıkları büyük' kavgada (B.: Mum, Softanın Mum Kavgası Vak'-ası) durumu idare edememesi yüzünden azledilmiş ve o zarif adam bir dostuna acı acı gülerek: «Softaların mumu bizim feneri söndürdü!...» demişdi:
18 — Büyükçekmecede Değirmen Burnu
Feneri
-
— Tuzla Feneri
-
— Yalova Feneri
-
— Balıkçı Adası Feneri
-
— Heybeliada Feneri
-
— Bostancı Feneri
-
— Burgaz Adası Feneri
-
— Sivri Ada Feneri
-
— Harem Feribot İskelesinde iki fener
-
— Beylerbeyi Feneri
-
— Defterdar Burnu Feneri
-
— Kireç Burnu Feneri
-
— Dikilikaya Feneri
-
— Büyük Liman Feneri
-
:— Kilyos Dalyan Burnu Feneri
-
—- Eşek Adası Feneri
-
— Şile Feneri
-
— Agva Çanak Burnu Feneri
-
— Haydarpaşa Mendireğine ilâve edi-
len 2 fener
37 — Fenerbağçe Fenerine ilâve edilen 2
fener
İstanbul sularındaki deniz fenerlerinin idare ve muhafazası, İstanbul Vilâyeti sınırı dışındaki vazifeleriyle birlikde Denizcilik Bankası T.A.O. Kıyı Emniyet İşletmesi Müdürlüğüne bağlıdır. İstanbul sularındaki fenerlerin yıllık masrafı 13-15 milyon Türk lirası arasındadır.
İmparatorluk devrinde Türkiye sularındaki bütün deniz fenerleri «Fener İdaresi» adı altında imtiyazlı bir fransız şirketine veril-mişdi, Cumhuriyet devrinde devletleştirildi.
Fenerler konusunda bu kütüğe kaydettiğimiz yukardaki notların noksansız olduğunu sanmıyoruz. Elimizdeki kaynaklar Mehmed Enîsî Beyin (B.: Enîsî Bey, Mehmed, cild 9, sayfa 5125) 1311 M. 1893-1894 de basılmış «Çanakkale ve Bahrisiyah Boğazları ile Marmara Denizi Rehberi» isimli eseri, ve 1928 de İstanbul Ticâreti Bahriye Müdürlüğü tarafından neşredilmiş «İstanbul Limanı» isimli ki-' tab; ve Kıyı Emniyet İşletmesi Müdürlüğünden verilen küçük bir notdan , ibaret kalmış-dır. Muhakkak ki çok ciddî emek mahsûlü yeni bir Liman Rehberi, millî kütübhânemizin âcil ihtiyaclarındandır.
Caddelerde Elektrikli Trafik Fenerleri — Kesif trafik faaliyeti olan büyük caddelerin dört yol ağzı kavuşaklarında hâlen üç renkli
trafik fenerleri kullanılmaktadır; nâkil vasıtaları sürücüleri, şoförleri ile yayalara:
Kırmızı ışık «Dur»,
Yeşil ışık «Geç»,
Sarı ışık «Hazır ol» emirlerini verir. Bu elektrikli ve otomatik trafik fenerlerini kimi cehlinden, kimi lâubaliliğinden umursamayan şoförler ve sürücüler ve yayalar pek çokdur.
FENER — (B.: Fener Nahiyesi)
FENER, FENER ALAYLARI ~ Millî şenliklerde geceleri fenerler ve meş'alelerle ter-tiblenen halk yürüyüşleri; bu olaylara bilhassa sınıf sınıf esnaf ve mektebler katılır. İstari-bulda Fener Alayı tertibi İkinci Meşrûtiyetde başlamışdır; ondan önce saray düğünleri ve zaferler dolayısı ile İstanbulda üç gece, yedi gece devam eden gece donanmaları, şehrâyin-ler yapılmış ;binâlar, yollar fener ve kandillerle donatılmış, havaî fişekleri atılmış, fakat gece fenerli ve meş'aleli yürüyüş olmamışdır.
İstanbulda en büyük fener alayı, 1922 ekiminde, B.M. Meclisi ordusunu temsil eden Re-fet Paşanın ve ilk Türk askerlerinin İstanbula gelişinde tertib edilmiştir, Bayazıd Meydanından Taksim Meydanına, hemen bütün İstanbul halkının katılması ile yapılan olaydır. İkinci büyük fener alayı da Gazi Mustafa Kemal Paşanın Kurtuluş Savaşından sonra İstanbula ilk gelişi gününün akşamı yapılmışdı (B.: Atatürk, cild 3, sayfa 1209). Ondan sonra Cumhuriyet Bayramlarında İstanbulda esnaf cemiyetlerinin ve mekteblerin katılması ile fener alayı tertibi bir gelenek oldu. 1939 dan sonra sür'at-le tavsadı ve nihayet terkedildi; başlıca sebeb-leri İkinci Cihan Harbinin dünyaya çöken kanlı kasveti ve memleketimizde başlayan, gün günden çirkinleşen siyasî çekişmenin milletimizin şetaretini zedelemesidir.
FENER, BİNALARDA ÇATI FENERLERİ — Bâzı binalarda, bilhassa hamamlarda «Câmekân» adı verilen soyunma yerlerinde kubbenin yahud ahşab çatının ortasında ışık almak için bir açıklık bırakılır ve onun üzerine de etrafı camlı büyük bir kutu gibi bir ek oturtulur ki ona da «Fener» denilir. Fenersiz hamam câmekânı yokdur; o soyunma yerleri-
ne Câmekân adının verilmesi de kubbesinin veya çatısının üstündeki Fener'den gelir.
FENER, ŞEYHÜLİSLÂM KONAKLARI KAPULARINDAKİ FENERLER — Sadırâ-zamlara mahsus «Paşakapusu» adı ile mîrî bir saray onyedinci asırdan beri mevcud olduğu halde (B.: Babıâli, cild 4, sayfa 1748), Şeyhülislâmlar mîrî bir saraya ancak 1826 da, Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra Süley-mâniyedeki Ağakapusunun Şeyhülislâmlık Sarayı yapılması ile kavuşdular (B.: Ağakapusu, cild l, sayfa 245).
1826 ya kadar Şeyhülislâmların resmî makamları kendi konakları olagelmişdi. Büyük şehirde sokak fenerlerinin bulunmadığı devirde, Şeyhülislâm konağının alâmeti farikası, sokak kapusunda bir fener bulunması ve o fene-
İstanbulini işgalden kurtuluşu fener alayları karikatürde
(Karikatür: Râmiz, Ay dede Gazetesi, 1922)
FENERBAĞCE
— 5620 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
<— 5621 —<
FENERBAĞÇE
FENERBAĞÇE, FENERBAĞÇESİ — A-
nadolu yakasında, Marmara kıyısında Kadı-köyünün güneyinde, Kadıköyü ile Caddebosta-nı arasında meşhur semt; bir yarım ada olup bu yarım ada ile Kadıköyü yarımadası arasında Kalamış Körfezi vardır. Adını, batı ucunda kadimden beri mevcud olan bir deniz fenerine nisbet almışdır; tarih kaynaklarımızda «Fener Bağçesi», yahud «Fenerli Bağçe» isimleri ile kaydedilir.
Bu yarım ada İstanbulun fethinden XIX. Yüzyıl ortalarına kadar pâdişâhlara mahsus mîrî bir bağçe idi; deniz fenerinden başka pâdişâhlara mahsus küçük yazlık bir kasır, havuzlar, çiçek bağçesi, bağçenin muhafızları bostancılar için bir mescid vardı; ve küçük bir koru ile bezenmişdi. Zamanımızda millî em-lâkden umuma açık bir mesiredir;" kasırdan, havuzlardan, mescidden eser kalmamışdır (B.: Fenerbağçesi Kasırları ve Mescidi).
Onyedinci Yüzyılın büyük yazarı Evliya Çelebi, civarından bahsederek buranın sâdece adını kaydediyor: «Kalamış Burnu teferrücgâ-hı, Kadıköyü bağları ile Fenerbağçesi arasında bir körfez içre beyaz kumsal bir denizdir. Cümle dilberan ve uşşâkaanı sâdıkan orada deniz melekleri gibi yüzerler..» diyor. Kalamış, bir koydur; Fenerbağçesi ismini yazmakla beraber Evliyanın «Kalamış Burnu» dediği yer
MODA ^ r -=3
BU R HU k^v< .—" , fxv"r m'/ ^
' V~
Y l L. A M ?<&-
^rî^bi ~
Fenerbağçesi Yarımadası
ancak Fenerbağçesi Yarımadası olabilir, büyük yazar burada bir tarif sürçmesine düşmüşdür. Evliya Çelebi buradaki deniz fenerinden ve kasırlardan bahsetmiyor; fakat çağdaşı ermeni yazarı Ererrya Çelebi Kcmürciyan «İstanbul Tarihi» isimli eserinde: «Kadıköyden Fenerlibağçeye kadar uzanan saha, gözleri okşayan bağlarla örtülüdür. Burada köşkün önünde denizin içinde atılmış metin bir temel üzerinde yekpare bir heykel gibi yükselen kulenin tepesinde fener yanmaktadır; bağçe ve köşk yarım günlük mesafeden görülmekde olan bu fenerin adı ile yâd edilir. Çınar ve servilerle dolu olan bu pâdişâh bağçesinin karşısında de-ııiz içine uzanmış ve her tarafdan görülmekde olan güzel bir köşk vardır. Akdenizden gelen ve İstanbuldan giden bütün gemiler, garba nazır olan bu köşkten temaşa edilir...» diyor.
Ondokuzuncu asır başında Fenerbağçesi pâdişâhlara mahsus bir bağçe olrnakdan çıkmış, Haydarpaşa Çayırı ile birlikde halkın gezip eğlendiği meşhur mesirelerden biri olmuş-dur:
Mahfîce dün ağyar ile
Gezdin fenerde el ele
Haydarda etdiğin hele
Yazık sana yazık sana
(Lâtif Ağa, Hicazkâr Şarkı)
Fenerbağçesi halka açık bir me-sîre olarak en parlak devrini İkinci Sultan Abdülhamid devrinde yaşadı. İstanbul halkı için hayli u-cakca bir yerdi. Kadıköyünden Fe-nerbağçeye araba ile gitmek bahâlı, kadın ve çocuklarla o uzun yolu yürümek yorucu olduğundan, Anadolu Demiryolu üzerinde -«Feneryo-lu» adı ile hususî bir istasyon yapılmış, buradan da yarımadaya kadar bir ek demiryolu döşenmişdi. Alımed İhsan Tokgöz, sahibi oldu-Serveti Fünun Mecmuasında bir hafta sohbetinde şunları yazıyor:
«... Haydarpaşa Garından Fe-nerbağçeye hareket. etmek üzere o-lan tirenin kalabalığı tasavvurun dışında. Tamamen dolmuş vagonlara birkaç vagon daha ilâve ettiler; yarım saat sonra bir tiren daha hareket edecekdi. Gar ve rıhtım üstü yaz renkli esvablarını giymiş
halk ile doluydu.
«Oh!! Ne letafet; tiren yolu boyunun iki yanı papatyalarla donanmış. Fener bağçesine doğru hafif bir meyil ile ağır ağır inen tiren ve keskin düdüklerini etrafa aksettiren tirenin her penceresinden sarkmış başlar.. Bizden evvel gelmiş civar semtler halkı yarım adanın heybetli ağaçları altında, zümrüd gibi çimenlere çocuk sevinci ile yayılmış...» (mayıs 1893).
Civar semtler halkının bir kısmı yaya, bir kısmı da çeşid çeşid arabalarla gelirdi. Yarım adayı fırdolayı dolaşan bir araba yolu yapıl-mışdı, arabaların bu yolda dolaşmasına «Tur» denilirdi.
O devrin ünlü muharrirlerinden Ahmed Râsim de Malûmat Gazetesine yazdığı şehir mektublarında Fenerbağçe mesiresinden şöylece bahsetmektedir:
«Fenerbağçe mesiresinde fakir ve orta tabaka halk, tekerleklerin ve arabalara koşulmuş hayvanların ayaklarının kaldırdığı kesif bir toz bulutu altında çimenlere serilir, hoşça bir gün geçirmeğe çalışırdı. Arabalar, Fenerbahçe turunu, durmadan, fıldır fıldır dönerlerdi; kibar takımı, birinci turdan sonra dönüp giderdi. Bu araba selinde İstanbulun her çeşit arabası görünürdü: «Çek çek» lerden tutun da paraşol, bağ arabası, payton, brik, kupa, landon, yarım landon, tek atlı, çift atlı.. Kadınlardan çarşaflılara yaşmaklılar ekseriyetle arabalarda, yeldirmeliler paraşollarda ve bağ arabalarında bulunurlardı. İkinci kısım halk da ekseriyeti teşkil ederdi. Dolma, helva tabaklarını, yenecek yemiş ve saireyi hamil olan sepetler arabada en geride bulunurdu. O-nun yanında mama dadı, onun yanında beyaz dadı, onun yanında efendi, ağa, bey, küçük bey, küçük. hanım, ondan sonra çatık çehreli büyük valide ile küçük anne mevki alırdı».
Fenerbağçesi Mesiresinin yanında, yarım adanın güney kıyısında, mesire kadar meşhur deniz hamamları vardı; bu hamamlardan Erkek Hamamı yeri Fenerbağçe Plajı adı ile bir plaja terk etmiş, zamanımızda kurulmamak-dadır; Kadınlar Hamamı ise durmaktadır, adetâ plaja bir ek olmuşdur, fakat bir kadınlar deniz hamamı hususiyet ve mahremiyetini kaybetmişdir (B.: Fenerbağçesi Deniz Hamamları; Fenerbağçesi Plajı).
Yarımada zamanımızda bir meşhur mesiredir. Üzeri yer yer bodur mazılar, ve halkın gölgelerinden faydalandığı çitlenbik ağaçları vardır. Bir plaj bulunmasına rağmen, halk, bilhassa çocuklar ve gençler yarımadanın güneyindeki kayalar üstünde soyunup açıkdan, bir plaj ücreti ödemeden denize girer. Ocakları, tezgâhları dört tekerlekli arabalara oturtulmuş kır kahvecileri vardır. Seyyar köfteciler dolaşır.
Yarım adanın deniz fenerinin de bulunduğu batı ucunun Marmaraya nezâreti fevkalâdedir. Kuzey kıyısı Galata Sarayı ve Fenerbağçe Spor Kulüplerinin tesisleri ile halka ka-panmışdır. Geniş koy servet erbabının ve bu spor kulüplerinin tenezzüh motörleri ve yelkenlileri ile doludur. Yine o kıyıda, az içerlek bir yerde çok temiz bir kır lokantacığı bulunuyordu.
Yarımadayı çepçevre bir asfalt yol çevir-mişdir; bu yoldan motorlu nakil vâsıtalarının seyir istikaameti, sağdan, kuzey kıyısı tarafından başlar; Belediyenin Kadıköy - Fenerbağçesi otobüsleri de, seferlerini, bu asfalt yolda yarım adayı dolaşarak tamamlar.
Fenerbağçesinde yarımada dışında ve yarımadanın doğu tarafında «Devlet Demiryolları Dinlenme Sitesi» ve «Savunma Bakanlığı Dinlenme Sitesi» isimleri ile iki büyük tesis bulunuyordu.
Fenerbağçesi Mesiresi Kadıköy vapur iskelesine Belediye Otobüsleri ve dolmuş usûlü ile yolcu taşıyan otomobillerle bağlıdır.
İstanbul'un bütün mesirelerinde olduğu gibi, burası da geçen asır sonlarındaki; hayatına nisbetle çok sönüktür.
Feneryolu İstasiyonundan ayrılarak gelen demir yolu, 1935 denberi metruk idi, 1969 -1970 arasında da raylar ve traversler sökülmüş, demiryolu tamamen kaldırılmışdır.
Plajın yanında derme çatma bir sandal iskelesi, mesireye gelenlerin kiralayıp denizde dolaşması için de üç dört sandal yardır; kayıkçılar tarafından kurulmuş bir çardakda «Kiralık Sandal» levhası asılı idi.
FENERBAĞÇE'>.FENERBAĞÇE, FENERBAĞÇESİ DENİZ
FENERİ — Yarım adanın batıya doğru uzanmış burnundadır; XVI. Yüzyılda Kanunî Sultan Süleyman zamanında bu mevkide pâdişâh-
.Ü
FENERBAĞÇE
5622 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5623 —
FENERBAĞÇE
Fenerbağçesi Deniz Feneri, 1922 de.
(Besim: Sabiha Bozcalı)
lara mahsus bir bağçe «Fenerbağçesi» adı ile anıldığına göre bu deniz fenerinin daha o zaman mevtud olduğu aydın olarak bellidir. Muhtemeldir ki burada ilk deniz feneri Bizanslılar zamanında yapılmış olsun. Celâl E-sad Bey «Eski İstanbul» adındaki eserinde Bizans devrinde burada bir kulenin mevcudiyetini kaydediyor, fakat bu kuleyi bir deniz feneri olarak değil, o eski devirlerde ateş ile muhaberede kullanıldığını söylüyor.
Bugünkü deniz feneri kulesinin XVII. Yüzyılda Dördüncü Sultan Murad tarafından yapıldığına dâir çok sonraları yazılmış kayıdlar vardır; bizce Dördüncü Sultan Murad bu feneri ancak ihya etmiş olabilir; biz sarih bir kay-de rastlamadık.
Kıyı emniyeti bakımından Fenerbağçesi Deniz Fenerinin her gece ışık vermeye başlaması 1253 (1837 -1838) de başlamışdır.
Fener Kulesinin kitabesi yokdur, inşâ tarihini tesbit edemedik; bugünkü kulenin de ikinci Mahmud devrinde 1837-1838 arasında yapılmış olması muhtemeldir. 21,80 metre yüksekliğinde kesme taşdan yapılmışdır. Her 6 saniyede bir beyaz şimşek gösterir; ışığı 10 mil açıkdan görülür.
Feneri ziyaretimiz tarihinde fener memurluğunda, doğma büyüme oralı Bayan Mediha Kara bulunuyordu; nâzik, hatır sayar bir İstanbul hanımı idi. Namlı balıkçılardan Meh-med Kara'nın zevcesiydi. Babası Sabri Güler
1920 de Fenerler idaresi bir fransız şirketinin elindeyken bu fenerin memurluğuna tayin e-dilmiş, onun vefatında da kızı aynı vazifeye geçmişdir, baba-kız 50 yıl bu fenere baka gel-mişdir. Mediha Hanım, bir kız kardeşi, zevci ve iki oğlu ile fener kulesi yanındaki lojmanda oturmakda idiler. Fener Kulesinin küçücük bağçesi gönül açıcı şekilde çiçekler ve meyva ağaçları ile îmar edilmiş bulunuyordu; kule de pek bakımlı idi. Böyle memurların madalyalarla taltifi gerekir.
Kaya ve Mendirek Fenerleri — Kalamış Koyunun güney kısmında, Fenerbağçesi yarımadası önünde şahıs ve spor kulüpleri malı tenezzüh ve yarış motor ve yelkenlileri yatar^ iki yüz tekneye yakındır; onların korunması için 1937 -1938 arasında zamanın başbakanı Celâl Bayar'ın himmetiyle Fenerbağçesi yarımadasından körfeze doğru uzanan bir mendirek inşa edilmiş ve mendireğin ucuna da bir fener konmuşdur. Bu fenerde, Lâtin asıllı Türk harfleri ile bir kitabe vardır ki metni şudur: «Atatürkün ve onun Başvekili Celâl Bayarın deniz sporlarına gösterdikleri yüksek himayenin yeni bir eseri olan bu kotura mendireği 1938 senesinde îktisad Vekili Şâkir Kesebirin emriyle İstanbul Deniz Ticâreti Müdürlüğü tarafından yaptırılmışdır.» Kitabenin bulunduğu dört köşeli mermer sütun üstündeki fenere, sütunun bir yüzüne dayanmış demir merdivenle çıkılır.
Yine aynı yıllarda bir küçük deniz feneri de yarımadanın önündeki serpme kayaların «Yılan Taşı» yahud «Öreke Taşı» denilen en büyüğünün üstüne konmuşdur.
FENERBAĞÇE, FENERBAĞÇESİ KASRI VE MESCİDİ — Yakın geçmişde halka açılmış İstanbulun çok ünlü bir mesiresi olan Fenerbağçesi geçen asır başlarına kadar pâdişâhlara mahsus has bağçelerden biriydi; bu bağçede bir kaç küçük kasır, muhafızları olan bostancı neferlerinin (B.: Bostancı, Bostancılar Ocağı; cild 6, sayfa 2976) odaları koğuşu ve yine bostancıların bir küçük mescidi vardı. Bağçesinde çemen sofalar ve iki havuz bulunuyordu. Bu yapıların zamanımıza izleri bile kalmamışdır. Yalnız bir hamam harabesi duruyordu. Bu hamamın, pâdişâhların gece yatısına gelmedikleri, bir yaz mevsimi boyunca ancak bir iki defa uğradıkları bu kasırda, hamama ihtiyaç görülmeyeceğinden, hamamın, bağçe ve kasır muhafızları olan bostancılar için yapıldığını sanıyoruz; harabede soğukluk ve harâre kubbeleri ile bir halvet-sofa kubbe-ciği duruyordu. Tahminimize göre bu hamam, bir küçük câmekân, bir soğukluk, üç sofa ve iki halvetden mürekkeb idi (1970).
Bir de Yarımadannıri burun tarafına yakın ve güney kıyısında bir sed kalıntısı görülür ki zamanımızda bir kır kahvecisi üzerine bir kaç masa ve iskemle atmışdır. Eskiden kalma olup yapısı, şekli çok değişmiş tek bina,
Fenerbağçesi Kasrı
(Grelot'nun gravüründen, XVIII. Yüzyıl)
yarım adacığa adını da vermiş olan burundaki deniz feneridir.
Mescid dolayısı ile Hadikatül Cevâmide şu malûmat verilmekdedir:
«Burası halvet yeri olduğu için muhtasarca bir saray olup Birinci Sultan Mahmud devrine kadar gaayet mâmurdru; sonraları rağ-betden düşdü, hâlen eski binalarından iki havuz ile iki çemen sofa kalmışdır. Bir de bir bostancı ustası ve neferlerinin kışlaları (odaları) ve bostancılar için bir mescidi vardır; bir de mahsus bir kule vardır ki gemilerin geceleri gelip geçmesi için tepesinde büyük bir kandil yanar. Şu beyit Fennî Efendinin (B.: Fennî Mehmed Dede) sâhilnâmesindendir:
Fikri ruhsârı ile yandı tenim bilmez mi Aceb ol mâh Fenerbağçesine gelmez mi».
XVIII. Yüzyılda Grelot tarafından çizilmiş bir panorama gravürde Fener Bağçesi deniz feneri ile Fener Bağçesi Kasırları gösteril-mişdir; resim çok uzakdan çizilmiş olmasına rağmen kasırların ve muhafızları olan bostancıların koğuşların etrafının bir duvarla çevrili olduğu aydın olarak görülmektedir. Bir minare görülmediğine göre de Fenerbağçesi Bostancılar Mescidinin minaresiz küçücük ah-şab bir yapı, belki de bir odacıkdan ibaret olduğu anlaşılır.
«Fenerbağçesi», yahud «Fenerlibağçe» kasrının veya kasırcıklarımn ne zaman yapıldığı bilinmiyor; Tezkiretül Bünyanda Mimar Sınanın yapdığı otuz üç saray arasında buranın adı vardır ve: «Fenerbağçesi Sarayı; tecdîden bina olundu» diye kaydedilmişdir. Bu kayidden ilk binasının Kanunî Sultan Süleymanm ilk zamanlarında, XVI. Yüzyıl başında, veya XV. Yüzyıl sonlarında, İkinci Sultan Ba-yazıd devrinde yapılmış olması gerekir.
XVIII. Yüzyılın ilk yarısında asrın büyük şâiri Nedim, velinimeti sadırâ-zam Dâmad Nevşehirli İbrahim Paşayı medih yolunda yazdığı kasidelerinden birine «Der Tarifi Bağçei Fener der Şehri Üsküdar» ser levhasını koymuşdur; 22 beyitlik bir kasidedir. Ünlü şâirin «Üsküdar Şehri» demesinden kasdı, denizin karşı tarafında, Anadolu tarafında, Üsküdar şehrinin bulunduğu yakada anlamındadır. Kasideden, bu güzel kasrın bir
feneröağçe dalyanı
^_ 5624 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
5625
FENERBAĞÇE
ara ihmâl edildiği, İbrahim Paşa zamanında, Lâle Devrinde tekrar rağbet gördüğü ve bu kasırdaki havuzun İbrahim Paşa tarafından • yaptırıldığı anlaşılıyor; kasideden üç beyit alıyoruz, ki sonuncusu bir tarih mısraını ihtiva ettiğinden çok kıymetlidir:
Ki evvel olmuş idi hüsnü ânı işvesi mestur Kabâyi köhnede bir dilrübâyı mâh rû âsâ
Şu havzi pâke bak sînei yâri getür yâde
Şu nahli gör de bari neydüğün bil kaameti bâlâ
Bu mısra'la Nedîmâ didi tahsîn birle târihin «Bu nüzhetgâhı İbrahim Paşa eyledi ihya»
1144 - l = 1143 (M. 1730)
l rakamı ile tâmiyeli tarih mısraından anlaşılıyor ki Fenerbağçesi kasrının ihyâsı ve burada güzel bir havuzun yapılması, 1730 ihtilâlinden az önce, belki bir kaç ay, hattâ birkaç hafta evvel tamamlanmışdır.
1730 da tahta çıkmış olan Birinci Sultan Mahmudun sır kâtibi Salâhî Efendi (belki A-ğa), hizmetinde bulunduğu pâdişâhın emri ile günlük bir hâtıra defteri tutmuşdur; çok kıymetli bir vesika olup Üniversite Kütübhânesi-nin Türkçe yazmaları arasındadır; bu defterde iki günlük kayıd Fenerbağçesi üzerinedir:
«15 Muharrem 1148 (7 Haziran 1735) pazartesi. Fenerbağçesine gidilecekdi. Binişi hümâyun (B.: Binişi Hümâyun, cild 5, sayfa 2798) levazımı ile binişi kulları (sabaha karşı) Fenerbağçesine gittiler. Fakat pâdişâhın hareketinden evvel deniz kabardı; müdhiş bir yağmurla bir fırtına çıkdı, pâdişâh Fenerbağçesine gitmekden vaz geçdi, binişcilerin dönmesi ferman olundu. Öğleden sonra hava açıldı, deniz yavaşladı. Pâdişâh yalı köşküne gidip ikindi namazını orada kıldılar.
«25 Muharrem 1148 (17 Haziran 1735) per-şenbe. Sandal ile Fenerbağçesine gidildi. Büyük havuz kenarında kurulan çadırda bir mik-dar gölgelendiler, sonra derya tarafındaki tentenin altına gittiler; denize para atarak nedimlerin, dilsizlerin, cücelerin ve çavuşların para kapışmak için esvabları ile denize atılmalarını seyrettiler. Deniz içindeki bir kaya üze-
rine desti konulup tüfekendaz kullarına nişan attırdılar, muvaffak olanlara ihsanlarda bulundu. Abdest tazeleyerek ikindi namazım kıldılar. Hazırlanan muhtasar yemeği havuz başındaki çadırda taht üzerinde yediler. Nedimlerine eviç faslında çalıp söylemelerini işaret ettiler. Sonra karadan Hasodalı kulları ile muhtasarca yemişcibaşı kullarının bağına gittiler; kahve içip dinlendikden sonra İbrahima-, ğa Çayırı yanından Harem İskelesine inerek filikaya bindiler. Yolda yedek kancabaş sandalı Topkapusu açığında demirli olan köhne kereste gemisinin üstüne düşdü, kancabaşm başı geminin palamar demirine girip akıntı kuvvetinden uzaklaştırmak mümkün olmadı, sandalın üst tarafından bir kısmı parçalandı, fakat pâdişâhın filikası hızır gibi yetişip içindekileri kurtardı, ben de onların arasında idim».
Salâhi Efendi Fenerbağçesi Kasrından hiç bahsetmediğine göre bu kasrın 1730 ihtilâlinde Patronanın çıplak ayaklı haytaları ve onlara katılan «Külhan Beyleri» (B.: Külhan Beyleri) tarafından tahrib edilmiş olması muhtemeldir.
Hadikatül Cevâmiin «Birinci Sultan Mah-mud devrine kadar gaayet mâmur idi, sonraları rağbetden düşdü» ifâdesi, «İhtilâlde tahrib edildi» dememek için, o devirlerin bir kalem terbiyesidir.
FENERBAĞÇE DALYANI — Fenerbağçesi Yarımadasının güney doğusunda Laz Burnu açığında kurulur; İstanbul Balıkhane Müdürü müteveffa Karakin Efendi Deveci-yanın «Balık ve Balıkçılık» isimli muteber eserinde «Salistre Dalyanı» adı ile kayıdlıdır; hududu Fener Burnu ile Şapka Burnu arasında gösterilmişdir ki Laz Burnu bu sahanın or-talarmdadır; aynı eserde faaliyetinin mart ortalarından ağustos sonlarına kadar devam ettiği yazılmışdır; çiroz, palamut, torik ve orkinos balıkları tutulur; dalyanın devam ettiği müddetçe hududu için şâir balıkçılar avlamazlar. Yarım asra yaklaşan bir zamandanberi Oflu Mehmed Reis tarafından kurulmakta idi; namlı balıkçılarımızdan olan Mehmed Reis balıkçılık mütehassısı olarak İsrâile davet edilmiş ve orada İsrail balıkçılarına hocalık yapmış, bilhassa dalyancılık öğretmişdir. Fener-
bağçesi Dalyanının tayfa, balıkçı odaları yarım adanın Kalamış Koyu tarafındaki kıyısın-dadır.
Dostları ilə paylaş: |