İstanbul ansiklopediSİ



Yüklə 5,06 Mb.
səhifə55/76
tarix04.01.2019
ölçüsü5,06 Mb.
#90131
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   76

Margarethe Fehim Paşa

(Kartpostalından S. Bozcalı eli ile)

örnek alınır; giydiği robları n, kürklü boleroların, tafta kaşpusyerlerin kumaşı, rengi, biçimi tıpkı tıpkısına taklid edilirdi.

«Fehim Paşa meşrutiyetin ilânından az evvel Bursaya sürüldükten sonra, güzelliği, şatafatı, şöhreti afaki tutmuş cananı da İstanbul-dan sırra kadem bastı, adı sanı işitilmez oldu.» Sermed Muhtar Alus: «Ne kadarı doğru. ne mikdarı yakıştırmadır bilemem» dedikten sonra dilber Margarethe'in babası ve kardeşleri hakkında şu malûmatı veriyor:

«Fehim Paşa Margarethe'i metres olarak kapatmaya karar verdiğinde kızın babasına bir torba altın sunacağını, boynuna da üçün-cü rütbeden Osmanlı nişanını astıracağını, belki de matmazeli nikâhlıyacağmı söyler söylemez adam end bend:

— Hayır, olamaz, katiyen müsaade etmem, bu fikirden vazgeçmezseniz sefarete müracaat eder şikâyette bulunurum!., demiş; dayağın mükemmelini yemiş, ertesi gün küçük kızı, oğlu ve köpeğiyle beraber Avrupayı boylamış.»

Sermed Muhtar yazdığına güvene-memekte haklıdır, ne dayak faslı vardır, ne de Avrupaya kaçan.

O zamanlar İstanbulun en lüks kira faytonlarını işleten Çeşme Mey-danlı Arif oğullarının hizmetinde 13 yaşında bir -ispir, ..kaşı gözü yerinde tığ gibi bıçkın arabacı yamağı, Margarethe'i ustası arabacı Halil Ağa ile' beraber gezdirmiş, yosmanın nâzik elleriyle saçları, yanakları okşanmış, Pa şanın konağa gelmediği geceler de konakta yatırılmış Japon Rıza, Konkor-diya sahnesinden çekildikten sonra Morgan familyası hakkında bize en doğru malûmatı-vermiştir, Son günlerini Göztepede geçirmiş,''• .'.nakkaşlıkla

"meşgul olmuş ve muhitte «Kolpocu Rıza» diye tanınmış, tahminen :. 56 - 58

- yaşlarında vefat etmiş olan bu eski is
pir şöyle anlatıyor: *' • . .-

«Hafiyeliği, türlü 'kötülükleri' bir yana, Fehim Paşa, Margâretin ailesine büyük iyilikler yapmıştır, -inkâr edilmez, Kız kardeşi -Mary'yi zengin bir İtalyan fabrikatörü ile evlendirdi, babaları o kızla beraber yaşadı. Mister Morgan cambaz -manbaz ama çok nâ-

zik, kibar bir İngilizdi, kendini • içkiye verdi, bütün gün Tokatlıyamn dip köşesinde oturur, içkisini içer, ecnebi gazeteleri okurdu. Meşrutiyetten az evvel fabrikasını satan damadı ve küçük kızı ile beraber galiba İtalyaya gitti. Cambaz oğlana gelince, haytalığa vurdu, tulumbacılarla düşdü kalkdı, hattâ müslüman olarak İngiliz Hidâyet adı ile hayli şöhret sahibi bir sikirdim oldu (B.: Hidâyet, İngiliz).

«Margarethe'e gelince, Fehim Paşa sürgüne gider gitmez, konaktaki bütün eşyasını sattı, zâten çok parası vardı, zannederim kıymetli ve külliyetli mücevheri de olacaktır, Viyana-ya gitti. Sirkeci Garına ustam arabacı Halil Ağa ile biz götürdük, tatlı sesi hâlâ kulağım-dadır, "vagona binerken Fransızca:

— Japon!. Seni hiç unutmıyacağım!. diyerek yanaklarımdan öptü. Fransızca bilmem, güzel kadının sözlerini orada bulunan bir bey tercüme etti. Tren hareket edip giderken salladığı mendil de hâlâ gözümün önündedir...»

FEHMİ (Galatah Yemenici) — Geçen asır başlarında, Yeniçeri Ocağının kaldırıldığı 1826 dan önce Galatanın en namlı yemeni ve filar dikici ustalarından; bilhassa yeniçeri civelekleri için ayaklarına Galatalı Fehmi Ustanın bir çift yemenisini giymek büyük istekdi, aşağıdaki kıt'a Çardak Çorbacısı Galatalı Hüseyin Ağanındır:



Çakşırı muglim Deli Abdi'den Yemenisi Galatalı Fehmiden Helâli gömleği Koca Anımiden Şahin başda Cezâyirin fesidir.

FEHMİ (Kör) •— Önce Üçüncü Belediye Dâiresi Sandığında, sonra Davudpaşa Mahkemesi sandığında elli yıldan fazla uşaklık ve reislik yapmış bir tulumbacı; Birinci Cihan Harbi seferberliğinde 80 yaşlarında bir ihtiyardı, 1834 -1835 arasında doğmuş olacakdır; gençliğinde son derece çevikliği ve hemen kavgaya atılan hırçınlığı ile meşhurmuş, ve hasmının üzerine havaya sıçrayıp atıldığı için «Horoz» lâkabı ile de anılırmış. Orta boylu, son zamanlarında sesi kısıkça bir adamdı. Eşek besleme meraklısı idi ve iki adımlık yer de olsa eşek ile gidip gelirdi.

Bibi: S.M. Alus, Not; V. Hiç, Not.

FEHMİ BEY (Çelikbacak) — 19.11 de on-sekiz yaşlarında bulunan Adanalı sportmen bir delikanlı; Türkiyede yaya yürüme rekoru kır-mışdır; 1911 martında memleketinden yaya olarak yola çıkmış ve altı ayda İstanbula gel-mişdir, birkaç gün kaldıkdan sonra 1911 eylülünde tekrar yola çıkmış ve Karadeniz kıyısını tâkib ederek Trabzona kadar gitmiş ve 9 ay sonra 1912 haziranında İstanbula dönmüş, kendisine «Çelikbacak» lâkabını takmış olan gazetecilere verdiği beyanatta şunları söylemiş-dir: «Birkaç gün dinlenip Trakyaya gideceğim, Bulgaristan üzerinden Avrupaya geç'erek İspanyaya gideceğim, oradan Şimalî Afrikada Fas, Cezayir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Filistin ve Suriye üzerinden memleketime döneceğini, bu yürüyüşüm tahminime göre üç yıl sü-recekdir». 1912 yılı ekiminde, Çelikbacak Fehmi Beyin bu beyanından 4 ay sonra Balkan Harbi başlamışdır; Adanalı sportmen delikanlı tasavvurunu tahakkuk ettirmiş midir bilmiyoruz; hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.

FEHMİ BEY (Hasan) — Geçen asır sonları ile asrımız başında yaşamış bir şair, muharrir ve mütercim; kereste ticareti ile meşgul Oflu Zaimzâde Midhat Efendi adında bir zâtin oğlu olup 1878 de babasının iş îcabı oturduğu Varnada doğdu; oradaki Türk mekteble-rinde okudu, 1890 da henüz 12 yaşında iken İstanbula gelerek imtihanla Mühendishâneye girdi, bu askerî okulun idâdî kısmını bitirip Harbiyenin İstihkâm bölümüne geçdiğinde asabî ve ruhî bir buhran geçirdi, askerî tıb meclisi karârı ile 1894 de Harbiyeden çıkarıldı, Defteri Hâkaanî (Tapu) de kâtib oldu. 1896 da Sultan Abdülhamide karşı meşrutiyetçi gizli cemiyete mensub olmakla suçlandı ve tevkif edildi, Taşkışla Dîvânı Harbî karârı ile 18 yaşında iken Trablusgarba sürüldü, orada bir sene kadar hapis yattıkdan sonra sâdece sürgün olarak kaldı, geçinmesi için de o vilâyetin tercüman muavinliği ile resmî vilâyet gazetesi muharrirliğine tâyin edildi. Aşırı heves ve gayreti ile otodidakt olan fransızca, italyanca, almanca, ingilizce, rusca, bulgarca, arabca ve f arşça öğrenmişdi; Trablusgarbdan Mısıra kaç-dı; Mısır Hidivliği yanında Osmanlı Devleti fevkalâde komiseri Gazi Ahmed Muhtar Pasa tarafından himaye edildi, ünlü vezir pâdi-

FEHMİ BEY (Saruhanlı)

5666

İSTAKBÜL

ansiklopedisi

5607

FELEK



Hâfiz Fehmi Efendinin bir yazısı: «Allah beş, baki heves»

(M. K. İnal'm Son Asır Hattat!arı'ndan)



şahdan aldığı irâde ile Hasan Fehmi Beyi tamamen affettirerek tahsilini tamamlaması için 1898 de Mısırdan Viyanaya gönderdi; üç sene orada kalan gene adam (20-23 yaşlarında) Viyana Üniversitesi Hukuk ve iktisat Fakültelerini bitirdi ve Mısıra hamisinin yanına dönerek Ahmed Muhtar Paşanın hususî kâtibi oldu, 1904 de Mısır Fevkalâde Komiserliği tahrirâtı ecnebiye kâtibliğine tâyin edildi, 1907 de komiserlik başkâtibi oldu, meşrûtiyetin ilânı ve ikinci Sultan Abdülhamidin tahtdan indirilmesi üzerine vazifesinden ayrılarak 1910 da İstanbula geldi; 1911 de Tebriz Başkonsolosluğuna, aynı yıl içinde Dâhiliye Nezâreti kalemi mahsus müdürlüğüne tâyin edildi; bu vazifede dört sene kadar kaldı, bir makaamın-da yüksek sesle şarkılar söylemeğe başladığı duyulunca tecennün ettiği anlaşıldı, akıl has-tahanesine kaldırıldı ve onbeş gün sonra 17 ocak 1915' de orada öldü, Fatih türbesi hazîre-sine defnedildi.

' Mısırda iken ingilizceden «Çar» almanca-dan «Devleti Aliyyenin Za'fı ve Kuvveti», ital-yancadan «Dehâ Nedir» isimli üç eser terceme etmiş ve kitab hâlinde yayınlamışdı. Manzumelerini de «Haclei Ebkâr» adı altında toplamış ve Istanbulda bastırmışdır.

Taşkın bir zekâya sâhibdi, kabına sığamayan o zekâ nihayet cinnete dönmüşdü. Evlen-memişdi, ancak 39 yıl süren ömrü boyunca muzdarib insan olarak yaşamışdı; manzumelerinin çoğu ızdırâbının, o ruhî huzursuzluğunun ifâdeleri olmuşdur:

Gehî semâya bakııb eskimi nisâr ederim Zelâm içinde geçen ömre inkisar ederim Gehî tulû'da sahil nişin olup pürsûz Bu bahri mihnetin alanımı şümâr ederim

* Nasıl çağırmayayım mevtimi muavenete

*

Zevk ile rahat ile geçmedi hiç bir ânım Ölmedim kurtulayım ben ne garib insanım

Bibi.: M.K. İnal, Son Asır Türk Şâirleri



FEHMİ BEY (Saruhanlı) — Onaltıncı asır kalem ve kılıç sahihlerinden; Kanunî Sultan Süleyman zamanında Enderundan yetişmiş, saraydan çıkdıkdan sonra alaybeyliği yapmış; Kastamonulu Lâtifi kendi adına nisbetle anılan şuerâ tezkiresinde bu zât için şunları

yazıyor: «Feraset sahibi, tez anlayışlı, gaayet zekî idi, ama bir mertebede âşık ve mahbub-perest idi ki ve kadın taifesinden o mertebede nefret ederdi ki kadının pişirdiği yemeği yemez ve zenpâ renin dikdiği giyeceği giymezdi». Hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.



FEHMİ EFENDİ (Cerrah) — Geçen asır sonu ile asrımız başında yaşamış bir bestekâr; «İslimyede (Bulgaristan) doğmuş, 1293 . (1876) da (muhacir kaafileleri içinde) İstanbula gelmiş, önce ziraatle meşgul olmuş, sonra Dâhiliye Nezâreti Muhasebe Kaleminde Nafiz Beyden beş yüz kadar ilâhi ve otuzdan fazla durak ve Nâyî Osman Dedenin Mi'râciyesini meşk etmiş; tekkelerde zâkirlik etmiş ve Seyyid Nizam Dergâhına zâkirbaşı olmuşdur. İstanbula ilk geldiği sıralar Çarşıkapusunda bir rum terziden -cerrahlık ve bâzı ilâçların tatbikini öğ-renmişdi, hastalarına parasız bakardı. Neveser makaamında iki beste ve bir ağır semai, bir nakiş, yürük semai ve muhtelif usullerde şarkılar bestelemişdir. İyi kalbli, terbiyeli, herkesin işine koşar, orta boylu, beyaz sakallı bir zât idi. Eserlerini Abdülkaadir Töre notaya al-mışdır. 1935 de kalb hastalığından vefat etti, Seyyid Nizam Dergâhı karşısında Hacı Nafiz 'Beyin kabri yanına defnedildi* (Hoş Şada, Av-ni Aktuç kısmı).

FEHMİ EFENDİ (Hafız Mehraed) —

«Valde Rüşdiyesi muallimlerinden Afiyonka-rahisarlı İbrahim Hilmi Efendinin oğludur, 1860 da İstanbulda doğdu; o mektebde okudu. Hattatlık icazetini devrin üstadlarmdan Şefik Beyden aldı. Kur'an kırâet ve vücuhunu kayınpederi ve İkinci Sultan Abdülhamidin baş imamı Hafız Râşid Efendiden öğrendi. Şeyhül-islâmlıkda mushafları tashih hey'eti âzalığm-da ve Sultan Abdülhamidin büyük kızı Zekiye Sultanın ramazan imamlığında bulundu. Büyük Fatih Yangınında evi, bütün eşyası, bir sandık dolusu yazıları, iradı ile geçindiği Ak-saraydaki fırını ve bir dükkânı yandı, ağır sıkıntıya düşdü. Bayazıdda Kâğıdcılar Çarşısında bir dükkân açarak isteyenlere yazı dersi vermek sureti ile yeni bir geçim yolu aradı. 1915 de Beşiktaşda Vişnezâdede kaynatasının evinde mesane kanserinden öldü, Maçka kabristanına defnedildi.

«Uzun boylu, esmer, kara sakallı, halûk, nazik, hoşsohbet bir zât idi. Ramazanlarda Beşiktaşda Sinanpaşa Camiinde hazin bir seda ve eda ile Kur'an okurdu ki dinleyenler vecd içinde kalırdı. Ebülalâ Beyde büyük bir Hilyei Peygamberi levhası vardı; yangın sebebi ile yazısı hemen kalmamış gibidir» (Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar).

FEHMİ EFENDİ (Hasan) — (B.: Hasan Fehmi Efendi)

FEHMİ EFENDİ (Şeyh) —- Geçen asır sonları ile asrımız başında yaşamış namlı hayalci, karagözcülerden; Ahmed Rasim «Muharrir Bu Ya» isimli eserinde «Karagöz ile Orta Oyunu» başlıklı makalede bu zâtin Sultanah-med kahvehanelerinde karagöz oynattığını yazıyor. Hayatı hakkında başka kayda rastlamadık.

FEHMİ EFENDİ (Üsküdarlı Hoca) — Üs-

tad hafızlardan, emsalsiz güzel sesi ile Kur'an okurken dinleyenleri ilâhî vecd içinde bırakan bir zât; 1285 (M. 1871) de Üsküdardâ Selimiyede doğdu; Üsküdar Paşakapusu Rüşdiyesi Müdürü Süleymâniye müderrislerinden İsmail Hakkı Efendinin oğludur; annesi Mev-hibe Hanım da meşhur Hafız Hacı Sabri E-fendinin kızıdır; Üsküdar Valide Medresesinde okudu, hıfza büyük babası Sabri Efendiden başladı; kırâet, aşere ve takribi de ondan öğrendi; devrin âlimlerinde müderris Hoca Osman Efendinin derslerine de devam ederek icazet aldı. Kendisi de Kur'an okuma ilminde pek çok genç yetişdirmişdir.

Bibl.:_S.N. Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, II.

FEHMİ PAŞA (Hasan) — (B.: Hasan Fehmi Paşa).

FELEK — «Arabcadan alınmış; Gökyüzü, Semâ, Asuman; mecazen tâli' (talih), baht, kader» (Şemseddin Sami, Kaamûsi Türkî). «... Tabiatı Külliye, Zaman; bu mânalarına göre ah-kâmü şuunun, (bütün hâdiselerin) faili addedilir» (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati).

Bilhassa mecazî mânaları ile halk ağzında, çok kullanılır; Felek üzerine mâniler, türküler, şarkılar, kantolar, deyimler ve darbı meseller vardır; baht anlamında darbı mesel:

Felek, kimine kavun yedirir, kimine kelek Baht ve zaman anlamında darbı mesel:

Feleğin sillesini yemeyen baş, elini demir, yumruğunu taş sanır.

Beklenmedik hoş fakat kısa bir zaman geçirme anlamında: «Felekden bir gün çalmak», yahut «Felekden bir gece çalmak»; tecrübelerle kurnazlaşmış adam: «Feleğin çenberinden geçmiş»; tecrübelerle kemal sahibi olmuş, olgunlaşmış adam: «Feleğin germü serdini görmüş»; bahtsızlık karşısında ümidsizliğe düşüp işlerini yüz üstü bırakma, hayat mücâdelesini kaybetme anlamında: «Feleğe küsmek», «Feleğe küskün»; içinde bulunulan iyi durumun sürüp gideceğine güvenmemek gerekdiği .anlamında: «Feleğin meşrebi dönekdir»:-

Pek rengine aldanma, Felek, eski Felekdir Zîrâ Feleğin meşrebi nâsâzı dönektir.

(Ziya Pasa)

İşi yolunda anlamında: «Felekle yıldızı barışık»; aşırı mağrur, kendini herkesden üstün gören anlamında: «Feleğe kelek der»; bahtsız, zengin iken, kibar iken, yüksek mevki sahibi iken düşmüş kimse anlamında: «Felek düşkünü». Zaman kahbeliği, dönekli, güçlükleri için «Kanbur Felek», «Gaddar Felek», «Zâlim Felek» tâbirleri vardır.

Hamâmîzâde İsmail Dede Efendinin muhayyer Felek şarkısı:

FELEK ('Burhan)

— 5608 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

56Q9 —



FELEMENK


Sevdiceğim âşıkını ağladır

Göz yaşını sular gibi çağladır

Felek bana karaları bağladır

Aman Felek yaman Felek yâre benim yâremi

Yar yar yalvarırım eyle benim çâremi

İrmez akıl şu feleğin fendine Çekdi beni bir güzelin bendine Kul eyledi efendimin kendine

Felek bana neler etti Bu gençliğim elden gitti Bu iftirak cana yetti Ben gibi zavallı olmaz Gözlerimin yaşı durmaz Nedir hâlin diye sormaz

(Şamram Hanım)

•.t.


Aşk yoluna postumuzu sermişiz Hak yoluna hazır olmuş durmuşuz Bu Feleğin çok sitemin görmüşüz

Yeter artık Felek yeter Oldum öksüzden beter Bin yâre aedın sineme Ah yanıyorum dayanamam Karadır bahtım eyvah kara (Kulisden seslenir): Yazık oldu eyvah sana

(Şamram Hanım)

İstanbulun eski tuluat tiyatrolarında okuyucu rakkaaselerin kantoları arasında Felek üzerine olanlar pek çokdur ki halk tarafından rağbet gördüğüne delildir; aşağıdaki parçalar da onlardan bir kaç örnekdir:

FELEK (Burhan) — Aşıladı
Mehmed Bürhaneddin, Burhan
Felek diye anılır; Türk basınının
seçkin simalarından, fıkra yazarı,
spora Türk basınında ilk defa yer
kazandıran bir kalem sahibi, bu
satırların yazıldığı sırada İstan
bul Gazeteciler Cemiyeti Başka
nı; 1889 da İstanbulda f İsküdarda
doğdu, Üsküdar eşrafından ve
Devlet Şûrası (Danıştay) âzasın
dan Ziyaeddin Beyin oğludur;
Ravzai Terakki Mektebinde, Üs
küdar İdadisinde okudu; İstanbul
Darülfünununun Hukuk Fakülte
sini bitirdi: Evkaf Nezâreti inşaat
başkâtibliğinde, Ticâret Nezâreti
hukuk müşavirliği muavinliğinde,
İstanbul İaşe Müdürlüğünde bu
lundu ve sultanî mekteblerinde
(liselerde) fransızca muallimliği
yapdı. Basın hayatına Donanma
Mecmuasında muhabirlikle başla
dı, günlük gazeteciliğe de Tasviri
Efkâr Gazetesinin foto muhabir
liği ile girdi, sonra fıkra yazarlı
ğına başladı ve zamanla ün kazan
dı; fıkralarında kullandığı «Felek»
Bir hırsız, girdiği evde âlem yaparken yakalandı —GAZETELER —takma adını sonra soyadı olarak
Felekten bir gece çalalım dedim âbi. aldı. Elli yılı aşan zaman içinde

(Karikatür: Cafer Zorlu, Akbaba, 1967) - Vakit, Vatan, Millet, Yeni Ses,.

Milliyet, Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde ça-lışdı. Bu satırların yazıldığı sırada kırk yi! emek verdiği Cumhuriyet Gazetesinden ayrılmış, günlük fıkra yazarı olarak Milliyet Gazetesine geçmiş bulunuyordu.

1924 de bir kaç arkadaşı ile birlikde Tür-kiyede millî spor teşkilâtını kuranlardandır, güreş ve futbol federasyonları reisliklerinde bulunmuş; 1924 ve 1928 olimpiyadlarına iştirak eden Türk sporcuları kaafilesine reislik yap-nıışdır; 1930 da da Balkan Oyunlarını kuran Balkan Devletleri murahhasları arasında Tür-kiyeyi temsil etmişdir. Gazeteci olarak da heyetler arasında pek çok yer dolaşmış. 1944 de Hindistana davet edilen Türk gazetecileri arasında bulunmuş, bu seyahatinin hâtıralarını «Hind Masalları» isimli bir kitabda toplamış-dır; muhtelif gazetelere yazdığı fıkralarından bâzılarını da «Penbe Felek» ve «Mavi Felek» isimli iki kitabda toplamışdır. Fotoğrafçılığa dâir de bir kitabı vardır.

Uzunca boylu, melih şimali, görgülü adamdır; «şeytan tüyü taşır» denilen bir cazibesi vardır, konuşmaları rahat dinlenir; mayası babadan kalma, fakat gaayetle tutumlu, meteliğin kıymetini bilmekle meşhur, elinin hissesi büyük olmuş, zengin gazetecilerdendir.

Bürhaneddin OLKER

FELEK SOKAĞI — Galatada Bereketzâ-de Mahallesi yollarından; Bereketzâde Medresesi Sokağı ile bir merdivenli yol olan Hacıali Sokağı arasındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 15/132). Kavisli, bozuk kabataş döşeli, bir araba geçecek genişlikde bir sokakdır. Üzerinde bir mûsevi sinagogo, dörder katlı üç kagir ev. l plâstik eşya imalâthanesi ve l sandıkçı vardır (ağustos 1968).

Hakkı GÖKTÜRK

FELEK TABANCASI — Kadın başının eski süslerinden Hotoz'un bir biçiminin adı; Kaptânıderyâ Hacı Vesim Paşa torunu Neş'e-can Hanım efendi şöylece tarif etmişdir: «Hotozun ön tarafında çarkı felek şeklinde bir fi-yonga vardı; bu fiyonga eski tabancaların mermileri taşıyan döner topuna benzetilmiş, çarkı felek şekli adından da Felek ismi alınıp hotoza Felek Tabancası adı" verilmiş olacakdır. Tazeler, tazelerin fingirdekleri, yaşlansa da gönlü taze kalan yosmalar tarafından bağlanır

hotoz idi. Aynı tarzda bağlanan kundak yemenilere de Felek Tabancası denilirdi (B.: Kundak Yemeni)».

Bibi.: R.E. Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü.

FELEMENK, FELEMENKLİ — Yakın geçmişe kadar memleketimizde Hollandaya ve Hollandalıya «Felemenk, Felemenkli» denil-mişdir; bu isim almanca «Flamand» adından bozmadır. Geçen asrın ikinci yarısında yaşamış kalender halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzinin İstanbulda oturan ve gemi acentalığı yapan Hollandalı bir kaptanın Yuvan- (Yohan) adındaki oğlu sânında yazdığı bir manzumeden, Abdü-lâziz ve İkinci Abdülhamid zamanlarında İstanbul Limanına gelen Hollandalı gemicilerin Avrupa memleketlerine esrar kaçırdıkları, yakışıklı ve cinsî sapık bir gene olan Yuvan'ın da, İstanbulda kaçakçı gemicilere mal bulan bir şebekeyi idare ettiği anlaşılıyor:

Adı dillere düşdü Galatada civanın Acanta kaptanzâde Felemenkli Yuvanın Toplayıp fedaisi üç beş zeberdest iti Meyhanesinde çakar her akşam Kel Savanın

Biri Gürcü Hidâyet yanık kokar abası Biri Hırvat Milko'dur babasının kavası Biri Salapuryacı meşhur Kanlı Laz Ali Yağlı kara belâdır şeytan ile dâvası



Sarıcaafılann yuvasıdır mieclisi O haşerât güruhu gözü kanlı delisi Yer içer diş kirası bir gümüş mecidiye Pabuçsuz kaçırtırlar Golyabânî iblisi

Kız Kırakîan elinde varmış derler fermam Doğru çıkacak elbet gemilerin dumanı Sankızdan Paspal'a sır içinde esrarı Mal 'bekliyor ingiliz talyanı alamam

Zahirde bir taze rû civandır Felemenkli Güzellikde âfeti zamandır Felemenkli Baldırıçıplaklarm hemdemi kaptanzâde Sahi hûban kaçakçı yamandır Felemenkli

«Kız Kıral» tâbirinden kasıd 1890 da on yaşında iken Hollanda tahtına oturan Kraliçe Wilhenmine'dir.

Bibi.: Eâzi, Evrakı Metruke, defter; Vâsıf Hiç,

Not;


FELEMENK

5610

istanbul

ANSİKLOPEDİSt

5611 —



FENARİ İSA MESCİDİ



FENÂRÎ ÎSA MESCİDİ — Hadikatül Ce-vâmî şu malûmatı veriyor: «Halıcılar Köşkü kurbindedir, kiliseden çevrilmedir; vâkıfı (mescide çevirip vakfını yapan) Fenârîzâde-lerden Şeyhülislâm Şemseddin Mehmed Efendinin torunu Alâeddin Ali Efendidir, 902 de (M. 1496 -1497) Bursa kadısı iken orada vefat etmişdir, Bursada medfundur. Minberini sadı-râzam Bayram Paşa koymuşdür; bu mescidin imamı bulunan Şeyh îsâ El-Mahvî civarında odalar ile bir ev yaptırarak vakfetmiş ve bir Halvetiye Zaviyesi olarak evlâdına meşruta kılmışdır. Mescidin mahallesi vardır».

Tahsin Öz «İstanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «Halıcılar Köşkü semtinde Vatan Caddesi üzerindedir. Bir Bizans eseri olup Lips Manastırıdır. İkinci Bayazıd zamanında kadıasker Alâeddin Fenârî tarafından camie tahvil edilmişdir. Mâbed zamanla ilâveler görmüş, beş bölüm halindedir. Vaktiyle fevkaanî bir kısmı da mevcud imiş. Bu mabede devrinin meşâhiri defnedilmişdir; 1635 de ve 1918 de yanmış olan bu mâbedde 1929 senesinde İstanbul Arkeoloji Müzesince araştırmalar yapılmış, bulunan eserler müzeye


FELEMENK, FELEMENK TAŞI — Hollanda elmastaşları tarafından işlenmiş âdi elmaslara verilmiş isimdir, ekseriya «taş» eki kullanılmadan «Felemenk» denilmekle yetini-lir, İstanbul kuyumcuları arasında hâlâ kullanılır bir kelimedir.

Sokakda yalın ayak takunyayla dolaşan Kenarın yosmasına bir elmas yüzük aldım Entarisi basmadan haspam dudak bükerek Bu felemenk deyince hayretden dona kaldım (Vâsıf Hiç, Bülbüldereli Pakize)

FELEMENK YAKO — Onyedinci Yüzyıl sonunda îstanbulda Hollanda mûsevisi bir ta-bib; dükkânı (muayenehane ve eczâhânesi) Galatada idi. Hekimbaşılıkca imtihan edildik-den sonra ellerine icrâyi tababet ruhsatnamesi verilen tabib ve cerrahın adı kayıdı hicrî 1111 (M. 1699) tarihli defterde adı vardır. Hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.

Bibi.: Ahmed Refik, XII. Hicrî Asırda istanbul Hayatı.

FENA, FENA OLMUŞ — «Kötü, bed» (Şemseddin Sami, Kaamûsi Türkî). Halk ağzında iffetini kaybetmiş, vücûdu fuhuş metâı olmuş kadın veya delikanlı; fuhuş yoluna düşmüş, atılmış anlamında kullanılır. Aşağıdaki satırları Ahmed Rasimin «Fuhşi Atik» isimli ölmez eserinden alıyoruz; üstad bir arkadaşının ağzından anlatıyor:

«.. onbeş onaltı yaşlarında idim. Pederim bir şey almak için beni eve gönderdi. Öğle üstü idi. Valdemi ağlar buldum; gözleri kızarmış, şakaklarına limon ile kahve bağlamış, teyzem yanında bileklerini ovuyor.


  • Nen var anneciğim?..
    «Mahzûnâne cevab verdi:

  • Bir şeyim yok evlâdım..
    «Sütninem öteki odada hıçkırıklar içinde

anlattı:

  • Bizim Sarıgüzeldeki ahbabımız Rernzi-
    ye Hanım yok mu?

  • Var.. Ölmüş mü?

  • Ölmemiş ama yüreğine inmiş..

  • Neden?

  • Kızı fena olmuş!

«Beni de bir teessür aldı. Dükkâna döndüm. Pederini gaayetle sofu idi. Teessürümü görünce sordu:

— Ne oldun., yoruldun mu? __


«Macerayı babama anlattım, elini saka
lına götürdü:

— O evin kızı fena olsun!.. İnanılacak şey


değil.. Bunda ya bir iftira yahud bir yanlışlık
var..

«Zavallı babacığım ağlamadı ama üç dört defa hızlı hızlı öksürdü:

— Hasbünallah.. sen bilirsin yâ^ Rabbî..
diyordu..

«Siz kırk - kırkbeş sene evvel böyle bir maceranın ahbab gönüllerinde husule getirdiği teessüre bakın. Fahişe olmuş, orospu olmuş gibi bir isnadı müstehcen yok, yalnız bir fena olmuş sözü var!...».



Yüklə 5,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin