İstanbul Çalıştayı tartişma konulari rehberi



Yüklə 205,33 Kb.
səhifə5/6
tarix01.08.2018
ölçüsü205,33 Kb.
#65037
1   2   3   4   5   6






“EŞİTLİK” İLKESİ, KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ VE BU EŞİTLİĞİ SAĞLAMAYA YÖNELİK TEDBİR VE UYGULAMALAR






Örnek Tartışma Konuları:

Anayasa ile devlete yüklenen “pozitif ayrımcılığa” ilişkin görevlerin etkin bir biçimde yerine getirilmesi için anayasal mekanizmalar kurulması.

Lehinde pozitif ayrımcılık yapılacak toplum kesimlerinin belirlenmesi ve tanımlanması.

Anayasada yer alacak eşitlik düzenlemesi içinde; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi, düşünce, felsefi inanç, din ve mezhebin yanı sıra, “cinsel yönelim ve tercihleri nedeniyle” ayrımcılık yapılamayacağı yönünde bir düzenlemenin yer almasının gerekip gerekmediği.





Tanımlar:


  • Pozitif Ayrımcılık”: Tarihsel süreç içinde eşitsiz ve güçsüz konuma düşmüş olan cins, topluluk ya da grupların eşitsizliklerini giderecek etkin önlemlerin alınması.





Bilgi Notu:

  • Pozitif ayrımcılık pek çok ülkede, esas olarak kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmak ya da azaltmak amacıyla kullanılan bir yöntemdir. İşe girme, siyasete katılma, iş hayatında üst makamlara yükselme gibi alanlarda kadınlar aleyhine görülen eşitsizlikleri aşmak ya da azaltmak ve asgari bir başlangıç eşitliği sağlamak amacıyla kadınlar lehine kota koyma gibi önlemler pozitif ayrımcılık uygulamaları içinde yer alır. Pozitif ayrımcılığı, negatif ayrımcılıktan ayırmak gerekir. Negatif ayrımcılıkta esasen kanun önünde eşitlik ilkesinin bir ihlali, diğer bir deyişle, kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı biçimde bir kişi ya da gruba karşı olumsuz bir ayrımcılık yapılması hali (örneğin, eşit koşullara sahip kişilerden birini etnik kökeni nedeniyle işe almamak gibi) söz konusudur. Oysa pozitif ayrımcılık, özü itibariyle mutlak eşitlik ilkesine aykırı görünmekle birlikte bu ayrımcılık olumlu bir ayrımcılıktır ve altında, toplum içinde tarihsel ve sosyolojik nedenlerle dezavantajlı konuma düşmüş kesimleri diğer kesimlere eşit kılma çabası yatmaktadır.









DİN-DEVLET İLİŞKİLERİNE İLİŞKİN TARTIŞMALAR: ZORUNLU DİN DERSİ, BAŞÖRTÜSÜ SORUNU, “DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI”NIN ANAYASAL KONUMU






Örnek Tartışma Konuları:

Başörtüsü sorununun çözümünde “kamu hizmeti” ölçütünün kullanılıp kullanılamayacağı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yeniden yapılandırılması.

“Din kültürü ve ahlak bilgisi” dersinin içeriği ve Anayasa’da yer almasının gerekip gerekmediği





Tanımlar:


  • Laiklik: İnanç ve ibadet özgürlüğünün güvence altına alınması ile din-devlet işlerinin ayrılması esaslarını öngören ilke. Din ve devlet işlerinin ayrılması; “Devlerin resmi bir dininin olmaması, devletin bütün dinler karşısında tarafsız olması, devletin tüm din mensuplarına eşit davranması, din kurumları ve devlet kurumlarının birbirinden ayrı olması ve hukuk kurullarının din kurallarına uymak zorunda olmaması gibi bir takım alt-ilkeleri içerir.





Bilgi Notu:


  • Türkiye’de din-devlet ilişkileriyle ilgili ilgili sorunlar üç başlık altında özetlenebilir:




  • Zorunlu Din Dersi: Anayasa’nın 24. maddesinde yer alan zorunlu din dersiyle ilgili tartışmalar; “laiklik” ilkesi gereği bütün dinlere eşit mesafede durması gereken devletin, bir dini yaymayı, öğretmeyi üstlenip üstlenemeyeceği, bunu zorunlu kılıp kılamayacağı noktasında toplanmaktadır. Düzenlemede her ne kadar “Din kültürü ve ahlâk öğretimi” ifadesi kullanılmış olsa da, uygulamada bu derslerde sadece veya ağırlıklı olarak İslam dininin öğretildiğine dikkat çekilerek bunun “laiklik” prensibiyle çeliştiği ifade edilmektedir. Söz konusu düzenleme ve uygulama, “laiklik” ilkesi yanında, “din ve vicdan özgürlüğü” açısından da sakıncalı bulunmaktadır. Böyle düşünenlere göre, bir dini öğrenmek veya öğrenmemek veya herhangi bir dini inanca sahip olmadığı için herhangi bir din eğitimine tabi olmamayı isteyebilmek “din ve vicdan özgürlüğü”nün bir gereği ve sonucudur. Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de taşınmıştır. Mahkeme 09.10.2007 tarihli “Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye” davasında, taraf devletlerde eğitim programlarında dini bilgilerin verilmesini amaçlayan derslerin bulunmasını, bunun zorunlu ya da seçmeli olarak düzenlenmiş olmasını, hatta belirli bir dine ilişkin bilgilerin içerikte ağırlıklı olarak yer almasını tek başına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmamış, ancak şu anda uygulanmakta olan biçimiyle Türkiye’deki din eğitim ve öğretiminin, Sözleşme’de yer alan “objektif, eleştirel ve çoğulcu ölçütlere” uygun olmadığı; bu eğitim ve öğretim programının içeriğinin, öğrencinin ve öğrencinin ebeveynlerinin dini ve felsefi inançlarına saygı yükümlülüğünü sağlamadığı sonucuna varmıştır.




  • Başörtüsü Sorunu: Türkiye’de “başörtüsü sorunu” olarak bilinen sorun, özellikle 1982 Anayasası’nın uygulandığı dönemde, başörtülü öğrencilerin üniversitelere girip giremeyeceği konusu etrafında tartışılan bir sorundur. Aslında, yasalarımızda ve Anayasamızda “başörtüsü yasağı”na ilişkin herhangi bir açık hüküm bulunmamaktadır. Bu yasak, esas olarak Anayasa Mahkemesi’nin 7 Mart 1989 ve 9 Nisan 1991 yıllarında verdiği iki karara dayanmaktadır. Bu iki kararda Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde başörtüsü takılmasını “laiklik” ilkesine aykırı bulmuş ve başörtüsü takılmasına “…dinsel inanç nedeniyle…” izin verilmesinin, “…kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırmak suretiyle…” “laiklik” ilkesine aykırılık oluşturacağı sonucuna varmıştır. Konu, Türkiye açısından “Leyla Şahin Davası” dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde de tartışılmış; Mahkeme, Türkiye’de üniversitelerde uygulanan “başörtüsü yasağı”nı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmadığı bu davaya ilişkin kararında, özellikle üniversitelerde başörtüsü takılmasına herhangi bir sınırlama olmaksızın izin verildiği takdirde, bu durumun başörtüsü takmayan öğrenciler üzerinde baskı oluşturabileceğinin altını çizmiştir. Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde Şubat 2008’de yapılan ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen değişikliğin ardından konuya ilişkin tartışmalar tekrar gündeme gelmiştir.




  • Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasal Konumu: 1982 Anayasası’na göre, Diyanet İşleri Başkanlığı genel idare içinde yer alır ve Başbakanlığa bağlıdır. Başkanlık, bir “kamu hizmeti” olarak, din hizmetlerinin yürütülmesiyle görevlidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konumu, laiklik ilkesinin; “din kurumları ve devlet kurumlarının birbirinden ayrı olması” alt-ilkesine aykırı olduğu ve uygulamada Başkanlığın sunduğu hizmetlerin Türkiye’de mevcut tüm mezhepleri kapsamadığı gerekçesiyle eleştirilmektedir.




Yüklə 205,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin