İstanbul Çalıştayı tartişma konulari rehberi



Yüklə 205,33 Kb.
səhifə4/6
tarix01.08.2018
ölçüsü205,33 Kb.
#65037
1   2   3   4   5   6






ANAYASA’DAKİ MİLLET VE VATANDAŞLIK TANIMINA İLİŞKİN TARTIŞMALAR






Örnek Tartışma Konuları:

Anayasa’da yer alan “Türk” ibaresi yerine “Türkiyeli” ibaresinin kullanılmasının gerekli olup olmadığı.






Tanımlar:


  • Objektif Millet Anlayışı: Milleti; ırk, dil, din gibi “objektif”, yani elle tutulur, gözle görülür bağlarla tanımlayan anlayış.

  • Sübjektif Millet Anlayışı: Milleti; “sübjektif”, yani soyut, elle tutulur, gözle görülür olmayan bağlarla tanımlayan anlayış. Bu anlayışa göre, geçmişte yaşanmış ortak bir mirasa sahip çıkma ve gelecekte de birlikte yaşama arzusu milletin bir parçası olmak için yeterlidir.





Bilgi Notu:


  • 1982 Anayasası’nda vatandaşlık ve millet unsurları açısından benimsenen ilke “Atatürk Milliyetçiliği” ilkesidir. Atatürk milliyetçiliği esas olarak, sübjektif millet anlayışına, yani kişilerin “nasıl olduğu”nu değil, “nasıl hissettiği”ni göz önüne alarak milleti tanımlayan bir anlayışa dayanır. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” özdeyişi bunun en güzel ifadesidir. Bu anlayış çerçevesinde Anayasamızın 66. maddesinde yer alan “Türk” kelimesi, Devlet ile vatandaş arasında isteğe bağlı olarak kurulan bir bağı, yani “vatandaşlık” bağını ifade etmektedir. Dolayısıyla, bu hükmün, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk vatandaşıdır.” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı ifade edilmektedir. 66. maddenin Anayasa Hukuku açısından yorumu genellikle bu şekilde yapılmakla birlikte, bazı hukukçu ve yazarlar, bu maddede yer alan “Türk” kelimesinin; “etnik” çağrışımlar içerdiğini, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan farklı etnik grupları dışlayıcı bir nitelik taşıdığını, dolayısıyla 66. maddedeki vatandaşlık tanımının gözden geçirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu bağlamda, bazı hukukçu ve yazarlar tarafından, 1924 Anayasası’ndaki: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.” (m. 88) şeklindeki formülasyonun benimsenebileceği görüşü dile getirilmektedir.









SİYASİ PARTİLERE ve SEÇİM SİSTEMİNE İLİŞKİN TARTIŞMALAR






Örnek Tartışma Konuları:

“Siyasi partilerin kapatılması” yaptırımının hangi durumlarda uygulanabileceği.

Siyasi parti kapatma yaptırımına alternatif olabilecek yaptırımlar.

“Parti-içi demokrasi”nin demokratik rejim açısından önemi.

Siyasi partilere devlet yardımının gerekliliği ve şartları

“Temsilde Adalet-Yönetimde İstikrar” ilkesinin anlamı, Anayasa’da yer almasının gerekip gerekmediği

Farklı seçim sistemlerinin demokratik siyasi sistemin işleyişi üzerindeki etkisi.






Tanımlar:


  • Siyasi parti: Anayasamız’da “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlanan siyasi örgütler.

  • Seçim sistemi: Seçim sürecinde, oyların sandalyelere tahvili aşamasında, hangi siyasi partilerin ve bağımsız adayların seçimi kazandığını belirlemek ve seçmen iradesini parlamentoya yansıtmak için kullanılan formüller.





Bilgi Notu:


  • Türkiye’de siyasi partilere ilişkin anayasal tartışmalar üç başlık altında özetlenebilir:

  • Siyasi Partilerin Kapatılması: “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” (1982 Anayasası, m. 68/2) Bu bağlamda, demokratik rejimlerde siyasi partilerin kurulması ve siyasi faaliyette bulunması serbesttir. Ancak geçmişte yaşanan tecrübeler, bazı siyasi partiler demokrasinin kendilerine tanıdığı olanaklardan faydalanarak demokrasiyi yok etmeye ve zayıflatmaya yönelik faaliyetlere girişebileceğini göstermiştir. Oysa her rejimin olduğu gibi demokratik rejimlerin de kendini savunma hakkı vardır. “Militan demokrasi” olarak da bilinen bu anlayışın bir sonucu olarak; İspanya, Almanya gibi Avrupa Birliği ülkeleri de dahil olmak üzere bazı ülkelerde, demokratik rejimi korumak amacıyla siyasi partiler için bir takım yasaklar öngörülmekte ve nihayetinde anayasa ve yasalarla demokratik rejimi yıkmak veya tahrip etmeyi amaçlayan siyasi partilerin kapatılmasına olanak tanınmaktadır. Buna karşılık—demokrasiyi korumak adına siyasi partiler için belli sınırlama ve yaptırımların uygulanmasının gerekli olduğu genel olarak kabul edilmekle birlikte—bu sınırlama ve yaptırımların aşırıya kaçması durumunda, siyasi örgütlenme özgürlüğünün zarar görebileceği, demokrasinin temel unsuru olan muhalefetin baskı altına alınabileceği ve son çözümlemede demokrasiyi korumak adına demokrasinin boğulabileceği endişesi de dile getirilmektedir.

  • Parti-içi Demokrasi: Siyasi partiler demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır, yani demokratik rejimlerim gereği gibi işleyebilmesi için siyasi partilerin varlığı esastır. Bu bağlamda, demokrasiye böylesine önemli bir katkıda bulunan siyasi partilerin kendi kuruluşları, yapıları ve işleyişleri açısından da demokratik ilkeleri benimsemeleri, bu ilkelere uygun davranmaları gerekir. Kendisi demokrasiyi sindirmemiş siyasi partilerin demokratik rejime anlamlı bir katkı sağlaması düşünülemez. Günümüzde, Türkiye’de siyasi partilerde; aday belirlemeden parti politikalarının oluşturulmasına, partinin iç işleyişinden üyelerin disiplin soruşturmalarına kadar parti liderinin son sözü söylediği, parti üyelerinin bu süreçlerin dışında bırakıldığı, “taban”ın talep ve görüşlerinin dikkate alınmadığı eleştirisi yapılmaktadır.

  • Siyasi Partilerin Mali Kaynakları ve Denetimi: Siyasi partiler açısından en çok tartışılan konulardan biri siyasi partilerin mali kaynakları sorunudur. Günümüzde siyaset, finansmanı için büyük mali kaynaklara ihtiyaç gösteren bir uğraş alanıdır. Bu bağlamda, siyaseti yönlendiren örgütler olarak siyasi partilerin mali kaynaklarını nasıl elde edecekleri ve bunları nasıl kullanacakları anayasal ve yasal düzenlemelerin konusu olmaktadır. Özellikle siyasi partilerin seçim dönemlerinde yaptıkları harcamaların denetlenmesi siyasi partilerin eşit şartlarda seçim yarışına katılması açısından büyük önem taşımaktadır. Demokrasilerde örgütlü siyasi faaliyeti bir “zengin işi” olmaktan çıkması gerektiği, demokratik rejimlerde en cılız sesin bile duyulmasının önemli olduğu düşüncesinden hareketle; özellikle mali kaynakları yetersiz küçük siyasi partilere devlet yardımı yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa bunların hangi esaslara göre yapılacağı da ayrı bir tartışma konusudur.

  • Seçim sistemleri, genel olarak “Çoğunluk sistemi” ve “Nispi temsil sistemi” olarak iki başlık altında incelenir. Çoğunluk sistemi, adından da anlaşılacağı gibi, çoğunluğu, yani en fazla veya yarıdan bir fazla oyu alan siyasi parti veya bağımsız adayın belli bir seçim çevresinde seçimi kazanması esasına dayanır. Çoğunluk sistemi; “tek turlu” (tek turda çoğunluğu elde eden seçimi kazanır) veya “iki turlu” (birinci turda belli oranda oy alanlar ikinci tura kalır ve ikinci turda çoğunluğu elde eden seçimi kazanır) uygulanabilir. Bu sistem kural olarak geniş seçim çevrelerinde, yani birden fazla milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde uygulandığında oldukça adaletsiz sonuçlar ortaya çıkabilmekte, örneğin, 6 milletvekili çıkaran bir seçim çevresindeki 6 milletvekilliğini de o seçim çevresinde en fazla ya da yarıdan bir fazla oyu alan siyasi parti kazanmaktadır. Bu yüzden bu sistem kural olarak, dar seçim bölgelerinde, örneğin “tek isimli” seçim çevrelerinde uygulanmaktadır. Nispi temsil sistemi ise, siyasi partilerin aldıkları oy oranında parlamentoda sandalye sahibi olmaları esasına dayanır. Bu sistem, geniş seçim çevrelerinde, yani birden fazla milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde uygulanır. Bu sistem, özellikle “d’Hondt” yöntemi gibi bazı düzeltici usullerle birlikte uygulandığında daha adaletli sonuçlar vermekte ve küçük siyasi partilerin de parlamentoya girmesine imkân tanımaktadır. Daha adaletli bir sistem olmasına karşın, nispi temsil sisteminin siyasi istikrarsızlığa yol açma gibi bir sakıncasından da söz edilmektedir. Parlamentoya ne kadar çok parti girerse, özellikle parlamenter sistemde hükümet kurmak o kadar zorlaşmakta, mecburen koalisyon hükümetleri kurulmakta, parlamentoda sağlam bir çoğunluğa dayanmayan bu hükümetler de kısa ömürlü olmaktadır. Bu yüzden dünyanın pek çok ülkesinde nispi temsil sistemi “baraj”lı olarak uygulanmakta, yani ülke düzeyinde belli bir oranda oy alamayan siyasi partiler yasama organına girememektedir. Bu baraj ülkemizde %10 olarak belirlenmiştir. %10’luk ülke barajı Türkiye’de çok tartışılmış, konu yakın bir zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmıştır. Mahkeme seçim mevzuatında bu oranda baraj öngörülmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmadığına karar vermiştir.

  • Seçim sistemiyle ilgili Türkiye’de son zamanlarda tartışılan bir başka konu, “Türkiye milletvekilliği”dir. “Türkiye milletvekilliği” olarak bilinen sistem, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini bir kısmının; yürürlükteki mevzuatta düzenlendiği gibi illere göre belirlenen seçim çevrelerinden, bir kısmının ise tek bir seçim çevresi olarak kabul edilen Türkiye’den seçilmesi esasına dayanır. 1995 seçimleri öncesinde seçim kanunlarından yapılan değişikliklerle getirilen bu sistem, o tarihte Anayasa Mahkemesi tarafından belli gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.




Yüklə 205,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin